Yeni Üyelik
10.
Bölüm

6. Bölüm Hesaplaşma

@demirkalem

>>>>>>>>VI<<<<<<<<

 

Vicdan, Akıl ile Kalp arasındaki ihtilafın muhakemesinin yapıldığı mahkeme salonudur.

 

>>>>>>>>VI<<<<<<<<

 

Melek Korhanlı

 

Hastaneden ayrıldıktan sonra önüme gelen ilk restorana girip kendimi alkole vermiştim. Restoranda daha fazla içemeyeceğim için, tanınmayacağım ücra bir mekâna gidip tek başıma müzik dinleyip içmeye devam ettim. Ne yaparsam yapayım bir şeyler elimden kayıp gidiyor ve ben tutamıyordum. Aklımdan geçenler, kalbimden geçenler, tüm yaşananlar, her şey dört yandan üstüme üstüme geliyor, beni boğuyordu. Nefes alıyor olmak yaşamak mıydı? Nefes alıyordum belki ama yaşamıyordum. Aklımdaki etrafımdaki sesler susmuyordu, kurtulamıyordum. Tutunacak bir dal, sığınacak bir liman, başımı yaslayabileceğim güven veren bir omuza ihtiyacım vardı. Yaşadığım her şey geçti, geride kaldı dediğim andan acılar başa sarıyordu. Yaralarım hiç kabuk bağlamamışçasına ilk gün ki gibi kanıyor en taze halleriyle bana acı vermeye devam ediyordu. Neden geçmiyordu neden?

Saat iyice ilerlemişti eve arabayla dönebilecek halde olmadığımdan kapıdaki valeden taksi çağırmalarını istemiştim. Evden oldukça uzak ücra bir mekandaydım, eve vardığımda saat epeyce geç olacaktı. Evdekilere görünmeden odama çıkabilirim diye umuyordum.

Beklediğim taksi gelmişti, takside slow müzikler çalıyordu. Müziğin eşliğinde sessizce malikaneye giden yol üzerindeki aydınlatmaları izliyordum. Bu yapay aydınlatmalar yüzünden yıldızları bile göremiyordum. Ne gerek vardı! Gecenin sahibi yıldızlarken böyle ihtişamlı, bir o kadar da sahte aydınlatmalara! Radyo da Ceylan Ertem'in Esmer şarkısı çalmaya başlamıştı. Bu kadarı benim için oldukça fazlaydı. Artık kendimde göz yaşlarımı tutabilecek gücü bulamıyordum. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Şoför sarhoşluğumun farkındaydı böyle yolculara karşı alışık olacaktı ki hiçbir şey söylemedi. Bu şehrin karanlığında benim gibi ıstırap çeken kaç kişi daha vardı kim bilir.

Sonunda benim cehennem kokan evimin kapısına varabilmiştim. Kapıyı çalmadan anahtarlarımla eve girmeyi denedim, nihayet eve girebilmiştim. Odama doğru ilerlerken Tomris'in çalışma odasından gelen seslerden hala uyumadığını anlamıştım. Eniştemin sesi de geliyordu yine bir şeyler çeviriyorlardı. Saatler sonra yapılacak olan Yalçınkaya Holding'in düzenlediği etkinlikte Çınar ve Feraye'nin evlilikleri duyurulacaktı. Son ana kadar ellerinden geleni deneyeceklerdi. Pes etmek, geri adım atmak ya da durmak diye bir şey yoktu Tomris elinden geleni ardına koymayacaktı. Çalışma odasını kapısı açılır gibi oldu hızla onlara görünmeden odama gitmek üzere merdivenlere yöneldim. Onlara görünmeden odama varabilmiştim. Soğuk bir duşun ardından kendimi yatağa atmıştım. Yatmamla uyanmam arasında çok zaman olmamış gibi hissediyordum ama gün çoktan ışımıştı, geceden kalmanın verdiği ağırlık hala üzerimdeydi, gün aydınlansa da ben aydınlanamamıştım.

Zorlukla kalktığım yatağımdan odamın banyosuna doğru yöneldim. Banyodaki küvete sıcak su doldurmak için musluğu açtım. Akşamki organizasyona kadar kendimi toparlamam gerekiyordu, banyo köpüğünü suya ilave ettim. Aklımda dün geceki dağılmış hallerim vardı, ne kadar özenli davranmaya çalışsam da birilerine yakalanmış olma ihtimali canımı sıkıyordu. Babamı kaybedeli çok olmamıştı, alkollü halimin basında çıkması gibi bir rezaleti kaldıramazdık. Hızla odama dönüp tabletten ünlü magazin sitelerinin başlıklarını kontrol etmeye başladım. Kendimle ilgili bir haber yoktu ama Emre Emirdağ'ın Türkiye'ye ve gecelere dönüşü ile ilgili başlıklar tüm magazin sitelerinde yer alıyordu. Emre Türkiye'ye geri dönmüştü ve bundan benim haberim yoktu. Hızla banyoya döndüm ve muslukları kapattım. Ablamla konuşmak üzere odamdan çıktım. Henüz yemek salonunda hazırlıklar bitmemiş misafir salonunda ise kimsecikler yoktu. Benim uyanmaları için bekleyecek sabrım da yoktu, öfkeden gözüm dönmüştü. Ablamla eniştemin yatak odalarına doğru yol aldığımda ablamın çalışma odasında olduğunu odanın açık kapısından gördüm. Kendisinden müsaade dahi istemeden odasına daldım ve içeri girer girmez ardımdan sert bir şekilde kapıyı kapattım.

"Emre geri dönmüş senin bundan haberin vardı ve bana söylemedin, neden?"

"Seneler geçti Melek, her şey geride kaldı. Bunca işin gücün arasında bu önemsiz detaya takılmayalım."

"Önemsiz detay mı? Senin için öyle mi? Olanları biliyorsun ve bunlar senin için önemsiz detay öyle mi? Peki ya ben, bende senin için önemsiz bir detay mıyım? Bu akşam ki davette kendisiyle karşılaştığımız da mı Emre'nin döndüğünü öğrenecektim ben abla? Ya bir kez, sadece bir kez, kendinden başkasını da bir düşün. Bir kez ya!"

"Melek, evet yaşadıkların zor şeyler ama yıllar geçti. Onu yurt dışına çıkmak zorunda bırakan da bendim hatırlarsan, seni zor durumdan kurtarmak için neler yaptığımı gayet iyi biliyorsun ve bana seni düşünmediğimi mi söylüyorsun?"

"Sen benim için değil çıkacak skandallardan etkilenecek holdingi, kariyerini özetle yine kendi çıkarlarını korumak için yaptın ne yaptıysan. Eğer beni düşünseydin Emre'nin geri döndüğünü öğrendiğin anda bana söylerdin."

"Melek haklısın, babamın vefatından sonra yaşananlar beni dağıttı, üzgünüm bu önemli detayı akladım. Tamam mı? Hadi kahvaltımızı yapalım sonra ne yapacağımıza bakalım. Her şeyin bir çözümü vardır? Sen yeter ki güçlü ol."

Ablam, "Sen yeter ki iyi ol." diyemiyordu "Güçlü ol" diyordu. Bu ne denli bir bencillikti, her şey ailemizin imajı içindi. Benim ne hissettiğimi sormuyordu, anlamaya bile çalışmıyordu. Benden kaçarcasına odasından ayrıldı ve beni her zaman yaptığı gibi endişelerimle, acılarımla bir başıma bıraktı. Yine yaralarımı kendim saracaktım, yine güçlüymüşüm gibi etrafıma rol yapacaktım ama güçlü değildim. Hiçbir zamanda güçlü olmamıştım.

Derin bir nefes aldım; bir daha bir daha... Öfkem azalacağına daha da artmıştı bir an otokontrolümü kaybettim ve çalışma masasının üzerindekileri yere saçtım. Sonra bu halim çalışanlarca görülmesin diye ablamın odadan çıkarken ardından açık bıraktığı odanın kapısını kapattım ve yere saçılanları toplamaya başladım. Elime gelen kağıtların arasında Feraye'nin fotoğrafları vardı. İtalya 'dan gelen arkadaşıyla hava alanında çekildikleri fotoğraflardı bunlar. Tomris skandal peşindeydi. Öfkem dinmiyordu evrakları toparlayıp masasının üzerine geri yerleştirdim ve hızla odama çıktım. Feraye'ye ulaşamadığım zamanlarda kendisine ulaşabilmek için arkadaşlarının numaralarını da telefonuma kaydetmiştim. Feraye'ye doğum günü sürprizi yapmak için kendilerinden yardım aldığımdan çok samimi olmasak da tanışıklığımız olmuştu. Önce Alegra'yı aradım ama ulaşamadım sonra Fidelio'yu aradım. Kendisi telefonunu açtı. Kendisini İstanbul'a gelmesi için ikna ettim. Feraye için her şeyi yapabileceğini biliyordum. Çok yakın arkadaşlardı. Bu akşam Tomris her ne planladıysa umduğu gibi olmayacaktı. Artık sadece benim için değil Tomris için de zor bir gece olacaktı.

 

Feraye Korhanlı

 

Haftalar sonra ilk kez deliksiz bir uyku çekmiştim. Bunda benim için hazırlanan odanın mı, dünkü zorlu alışverişin verdiği yorgunluğun mu etkisi olduğundan emin değildim. Emin olduğum tek şey bu odanın kendimi, bana ait bir yerdeymişim gibi hissettiriyor oluşuydu. Oda, dekore eden ben olsaydım bu kadar olurdu, dedirtecek gibi tam da benim zevkime göre dekora edilmişti. Çınar'ın siyah ağırlıklı dekore edilmiş karanlık odasından sonra bu aydınlık oda, beni huzurlu hissettiriyordu. Uzun zaman sonra ilk kez dinlenmiş bir şekilde uyanmıştım.

Yataktan kalkıp bir kez daha odayı gezdim, bu kadar kısa sürede bu hale getirilmiş olmasına şaşkındım. İçimde bayram sabahlarına uyanan çocuklarınki gibi bir mutluluk vardı. Bayram günleri, sadece adı bayram olsa bile tüm çocuklar için mutluluk bahanesidir; İkram edilen şekerler, okşanan başlar... Bayramlar çocukların daha doğrusu çocukluğumuzun hatırlandığı tek samimi zamanlardı...

Telefonumdan müzik uygulamasını açtım ve listemden 'Yaşar'dan Gel Benimle' şarkısını oynatmaya başladım. Bu şarkı Melek Ablam'ın walkman 'de sürekli başa sarıp dinlediği şarkıydı. O yıllarda Melek Ablam lisede bense ilk okulda okuyorduk, ben hep ona hayran gözlerle bakardım. Ergenlik yıllarında bile çok güzeldi Melek Ablam. Adı gibiydi...

Müziğin eşliğinde banyoya girdiğimde kabarık saçlarım gözüme takılmıştı. Saçlarımı tarayıp kurutmadan uyuduğum için pişman olmuştum. Elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım, vücuduma vanilya aromalı losyonu sürüp yedirdim. Telefon elimde bu kez giyinme odasına geçmiştim, dinlediğim şarkıyı başa sarıp tekrar çalmaya başlamıştım. Bir yandan çalan şarkıya eşlik ederken bir yandan da üzerimi giyinmeye çalışıyordum. Giyinme odasından odama geçtiğimde karşımda Hamiyet Hanım'ı bulmuştum. Müziğe kendimi öyle kaptırmıştım ki onun bana seslenişini bile işitmemiştim. Karşılıklı yaşadığımız şaşkınlık içerisinde konuşmaya başladık.

"Feraye Hanım size seslendim geri dönüş alamayınca endişelendim ve odanıza müsaade almadan girmek durumunda kaldım, özür dilerim."

"Özür dilemenize gerek yok ben sadece birden karşımda sizi bulunca beklenmedik bu durum karşında şaşırdım. Bir sorun mu vardı?"

"Feraye Hanım, akşamki davet hazırlıkları için en geç öğlen evden çıkmanız gerekiyor, davetin yapılacağı otelin süit odası sizin için ayırtıldı. Saç makyaj ve hazırlıklarınız için bir ekip size orada eşlik edecek. Çınar Bey işleri sebebiyle organizasyon başlamadan bir saat kadar önce süite gelebileceğini ilettiler. Kendisi de süitte hazırlanacağı için giysileriniz çoktan süite gönderildi. Ayrıca hazırlık yapmanız gerekmiyor. Size bunları iletmek için gelmiştim. Acıkmış olmasınız kahvaltı hazırlıklarına da başlandı özellikle yemeyi arzu ettiğiniz bir şey var mı?"

"Saatin bu kadar ilerlemiş olduğunu farkında değildim, bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim Hamiyet Hanım." Çınar Yalçınkaya Omleti olsa iyi olurdu diye geçirmiştim içimden ama ayrıca yemeği arzu ettiğim bir şey olmadığını söylemiştim Hamiyet Hanıma.

Hamiyet Hanım müsaade isteyip odamdan ayrıldığında günün geri kalanında beni nelerin beklediğini bilmeyişimden dolayı kaygılanmaya başladım. İşte buraya kadardı mutluluğum benim; ne bir eksik ne bir fazla... Derin bir nefes alıp yemek salonuna gitmek için odamdan ayrıldım. Merdivenlerin olduğu yöne doğru koridora yürürken Çınar'ın odasının kapsının önünde duraksadım. Daha iki gün evvel bu evden kurtulmak için çırpınışlarım geldi aklıma. Oysa bu sabah benim için dekore edilmiş bir odada huzurla uyandığımı hissediyordum. Duygularımın değişkenliğine ben bile akıl sır erdiremiyordum. Hala halamdan bir haber alamamıştım, ona çok ihtiyacım vardı. Duygu ve düşüncelerimdeki karmaşayı kendisiyle paylaşıp bu hallerime ad koymasını isterdim. Onun tespitleri duygularımı anlamamda bana ışık oluyordu.

Kahvaltımı yaptıktan sonra Âdem beni organizasyonun yapılacağı otelin, Çınar'la benim için için hazırlanan süitine bırakmış ve Çınar'ın yanına gitmek üzere yanımdan ayrılmıştı. Davet dokuzda başlayacaktı. Trafik sebebiyle otele varmamız epey bir vakit kaybettirmişti, saat iki buçuktu. Beni geceye hazırlayacak ekip hazırlanmama kişisel bakımımdan başlamışlardı; manikür, pedikür, saç, makyaj... tüm bu hazırlıklar altı saatte tamamlanmıştı. Hayatımda ilk defa bir davet için hazırlığım bu kadar uzun sürmüştü. Kendi başıma maksimum bir saatte hazırlanırdım ben.

Ekip, hazırlığım tamamlandıktan sonra süitten ayrılmıştı. Üzerimde kimono vardı, henüz gece için aldığım elbiseyi giyinmemiştim. Çınar da gelememişti, elbisemi severek almış olsam da alışık olduğum rahatlıkta değildi, ne kadar geç giyersem o kadar kendimi özgür hissedecektim.

Hazırlıkların yetişmeyeceğini düşünürken beklemek can sıkıyordu, bir an önce bu geceki davet başlayıp bitsin istiyordum. Heyecandan odanın içinde dönüp duruyordum arada bir aynada kendime bakıyordum. Her baktığımda saçım ve makyajımda farklı bir detay gözüme çarpıyordu. Toprak tonlarının ağırlıklı olduğu bronz makyaj gözlerimin rengini ortaya çıkarmış ve sonuç hoşuma gitmişti. Daha önce hiç bu profesyonellikte makyaja ihtiyaç duymamıştım. Gece de bana biçilen role uygun bir şekilde hazırlanmalıydım ve ekip kendilerinden isteneni başarılı bir şekilde yerine getirmişler gibi gözüküyordu.

Saat ilerlemeye başladıkça gerginliğim artıyordu, davete kırk dakika vardı ve henüz Çınar gelmemişti. Smokini tam karşımda asılı duruyordu. Hemen yanında asılı duran kıyafeti aldım ve giyinmek üzere yatak odasına gittim. Belli ki Çınar gecikecekti.

Ekru renkteki elbiseyi itinayla askısından çıkardım ve makyajımı elbiseye değdirmeden üzerime giyindim. Elbisenin beden kısmı oldukça dar ve dizden itibaren genişleyen kuyruklu modeldeydi, sırt kısmında ise gizli fermuar detayı vardı. Fermuarı gayretimle bir miktar çekebilmiştim. Elbisenin dar oluşu fermuarının tamamını çekmekte zorlanmama sebep oluyordu. Bu durum canımı sıkmıştı, terlemeye başlamıştım, makyajım bozulabilir ve açık renk olan kıyafetime değebilirdi. Odanın camını açıp başımı camdan dışarı çıkardım ve gecenin karanlığında sokağın ışıklarını yok sayarak gökyüzünü aydınlatan yıldızları seyretmeye başladım. Derin derin nefes alıp veriyor biraz da olsa rahatlamak ümidiyle şehrin o kirli havasını içime çekiyordum.

Çınar'ın bana seslendiğini işittim, kendimle meşgulken geldiğini duyamamış olmalıydım.

"Feraye hazır mıyız?" Ne zaman gelmiş ve hazırlanmıştı.

"Birazdan hazırım" diye seslendim Çınar'a ve tekrar elbisemin fermuarını çekmeye çalıştım, olmuyordu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra bir kez daha denedim ama yine başarılı olamadım.

Çınar geç kalmak üzere olduğumuzu tekrarladı. Oldukça gerilmiştim ve o gerginlikle üzerimdeki elbiseden kurtulmayı bile düşündüm. Ne kadar çabalasam da fermuarı çekmeyi bir türlü başaramıyor, çığlık atmak istiyordum. Son kez tekrar denedim bir miktar daha çekebilmiştim fermuarı ama bu seferde takılmış gibiydi. Daha fazla zorlamanın elbiseye zarar vereceğini düşünerek bir hışım odanın kapısını açtım. Çınar, smokinini giyinmiş, geriye taradığı saçlarından bir kaç perçemi alnına düşmüş, katalog mankenlerini aratmayan, kapıyı tıklamak üzere kaldırdığı sol eli havada aslı kalmış bir halde canlı bir fotoğraf karesi gibi tam karşımda duruyordu.

Çınar, ani bir şekilde kapıyı açmam karşısında şaşkın bir ifadeyle bana bakakalmıştı. Tepeden tırnağa gözleriyle beni süzerken, kapıyı tıklamak üzere kaldırdığı elini ensesine doğru götürüp ensesini sıvazlamaya başladı.

"Bende yardıma ihtiyacın olup olmadığını sormak istemiştim". Çınar'ın bu iş birlikçi tavrına karşılık arkamı dönüp sırtımdaki fermuarı işaret ederek,

"Fermuarı çekemiyorum sanırım sıkıştırdım, yardıma ihtiyacım var." dedim.

"Gerçekten de sıkışmış görülüyor, izninle fermuarı önce açıp sonra tekrar çekmeyi deneyeceğim."

"Lütfen elbiseye bir şey olmasın, alternatif hazırlığım yok."

"Gerek de yok, oldu sayılır. Ayrıca... elbise çok yakışmış, bence zevkine güvenmelisin."

Çınar elbisemin fermuarını çekmeyi başardığında gerçekten rahatlamış hissettim arkama doğru döndüğümde Çınar'ın yüzünün kıpkırmızı olduğunu görmüştüm. O da benim gibi elbise zarar görmesin diye epeyce bir uğraşmıştı, bu yüzden gerilmiş olmalıydı.

"Teşekkür ederim."

"Önemli değil. Feraye gerçekten büyüleyici görünüyorsun."

"İşinde iyi olan bir ekip hazırlamışsın, sonucu da bu..." deyip etrafımda döndüğümde Çınar'ı az evvelkinden daha da yakınımda tam karşımda duruyor halde buldum. Çınar gözlerini üzerimden ayırmadan, ceketinin sağ cebinden çıkardığı siyah kadife kutuyu açıp içerisinde olduğunu gördüğüm yüzükleri çıkardı. Bir çift alyanstı kutudakiler. Elime uzandı, benim için olanı parmağıma taktı ve diğerini de kendi parmağına taktı.

"Artık gece için hazırız sanırım." dedim.

"Hayır henüz değil." dedi ve bu kez ceketinin sol cebinden bordo kadifesi yıpranmış olan bir başka kutu daha çıkardı. Kutuyu açtığında içerisinde değerli taşlarla hazırlanmış özel tasarım bir yüzük olduğunu görmüştüm.

"Ailemizde nesilden nesile hediye edilen, aile yadigarı olan bu yüzük, senden önce annemin parmağındaydı, bu yüzüğün şimdiki sahibi ise sensin."

Bizim evliliğimiz sahteydi ama bu yüzük o kadar gerçekti ki yüzüğü takmayı hak etmediğimi düşünüp Çınar'ın elinden elimi geri çektim. Yüzüğü parmağıma takmasını engellemem Çınar'ı epeyce bir şaşırtmıştı yüzünde tuhaf bir ifade vardı.

"Çınar bu yüzük çok özel, çok da anlamlı. Ben yapamam, bu yüzüğü tam anlamıyla gerçek bir evlilik yaptığında eşine takmalısın. Evet, bu yüzüğü neden takmamı istediğini de tahmin edebiliyorum ama ben, bu yüzüğün geçmiş ve gelecekteki sahiplerine saygısızlık etmek de istemiyorum.".

"Feraye aile geleneğimizi bizi tanıyan herkes bilir ve gözleri parmağında bu yüzüğü arar. Eşim olup bu yüzüğü takmayışınsa asla açıklanamaz."

Çınar'ın net duruşuna karşı itiraz edişlerim anlamsızdı. Bende onu onaylamak durumunda kalmıştım. Tebessüm ederek yüzüğü parmağıma taktı ve avucu içindeki elimi ovuşturarak

"Bence yakıştı." dedi. Yüzük gerçekten göz alıcı derecede ışıl ışıl parlıyordu, çok güzeldi. Gözlerimi yüzükten ayırmayı başardığımda, Çınar'ın gözlerime daha önce hiç görmediğim bir renkte baktığını görmüştüm. O, okyanus mavisi gözlerinin karası kocaman olmuş, bende o karartıda kaybolmuştum adeta. Bakışlarına karşılık kendimi hipnoz olmuş gibi hissediyordum. Neydi bu bakışının anlamı? Çınar aramızdaki mesafeyi daha da azaltmak istercesine alnını alnıma doğru yakınlaştırmaya başladı. Kalbime ne oluyordu? O bana doğru yaklaştıkça kalbim de ona doğru gitmek ister gibi göğüs kafesimi zorluyordu. Gözleri gözlerimden dudağıma doğru kaydı, yüzünü yüzüme doğru yaklaştırmaya devam ederken kaçınmak yerine gözlerimi yumdum. Gözlerimi çalan telefon sesiyle açtım. Telefon sesiyle ikimizde içinde bulunduğumuz hipnozdan hızla çıkıp bulunduğumuz yakınlıktan geri çekildik.

Çınar telefonunu "Efendim Âdem" diye açtığında arayanın Adem olduğunu anladım. O, telefondan Adem'le konuşurken ben de yatak odasında bıraktığım çantamı almak için odaya geri döndüm. Odadan çıktığımda Çınar'ı gözlerinden alevler saçar halde bana bakarken buldum. Bu hali beni ürkütmüştü, titreyen sesimle:

"Tamam hazırım çıkalım.", dediğimde Çınar öfkeyle üzerime doğru geliyordu.

Neydi şimdi bu öfkesinin sebebi?

Heybetinden kendimi istemsizce geriye doğru kaçınırken, Çınar kaçmama fırsat vermemek için sol eliyle sağ bileğimden tutup beni kendine doğru çekti. Onun bu hareketi üzerine dengemi koruyamadığım için başımı Çınar'ın göğsüne çarptım. Duruşumu düzeltip bileğimi elinden kurtarmak için çabaladım.

"Ne yaptığını zannediyorsun! Bırakır mısın beni!"

"Tüm o çaban, İtalya'daki gelecek hayallerin için deyip seni hoş gördüm? Şu sorunları giderdiğimizde özgürlüğüne kavuşman için ne gerekiyorsa yapacağımı daha kaç kez söylemem gerekirdi, bak senin İtalya Aşkın nelere sebep oldu."

Çınar sıktığı bileğimi kendine doğru çekip sağ elindeki telefonunu bakmam için elime tutuşturdu ve odanın hole bağlanan kapısının olduğu yöne doğru ilerleyip kendini kapının solunda bulunan yeşil kadife kumaştan kaplanmış tekli koltuğa bıraktı. Sol elini sol bacağının üzerine koydu, sağ dirseğini koltuğun koluna dayayıp eliyle gözlerini kapatıp baş ve orta parmaklarıyla şakaklarını ovuşturmaya başladı.

Neler oluyordu?

Çınar'ın yüzüme tokat atar gibi elime tutuşturduğu telefon ekranındakilere bakmaya başladım. Çınar' a iletilen mailde hava alnında Fidelio'ya sarıldığım anlara ait fotoğraf kareleri bulunuyordu. Fidelio ile vedalaşırken yanağından öptüğüm anı öyle bir açıdan çekmişlerdi ki aslını bildiğim halde ben bile bu kareye aldanıp öpüştüğümüzü düşünebilirdim.

"Ben sadece arkadaşlarımla Milano'ya dönmek istemiştim. Ben nerden bilebilirdim ki ..."

Çınar oturduğu yerden kalkıp cümlemi tamamlamama fırsat vermeyerek konuşmaya başladı. Öfkesini bastırmaya çalışıyor, daha yumuşak bir ses tonuyla bana hitap etmeye gayret ediyor ama başaramıyordu. Öfkesi her halinden belli oluyordu.

"Feraye açıklama yapmana gerek yok! Sevgilinle yaşadıkların, hayalleriniz, vedalaşma hikayeleriniz beni zerre ilgilendirmiyor. Bu akşam evliliğimizi ilan ettiğimizde bu fotoğrafların servis edileceği aşikâr. Maalesef bu fotoğraflar yayınlandığında evliliğimizden önce skandalımız konuşulur olacak ve sen bu durumun nelere sebep olabileceğini hayal dahi edemezsin."

"Çınar haddini aşıyorsun! Ne sana ne de başkasına açıklama yapacak değilim zaten." Çınar'ın elime tutuşturduğu telefonu, az evvel oturduğu koltuğa fırlatıp odanın hole bağlanan kapısından çıktım. Süitin çıkış kapısına doğru ilerlerken, büyük harflerle konuşmama devam ediyordum.

"Bırak ne açıklamak istiyorlarsa açıklasınlar, bırak ne yayınlamak istiyorlarsa yayınlasınlar, bırak kim ne yapmak istiyorsa yapsın! Bizde öfkelenmek yerine evlilik oyunumuza kaldığımız yerden devam edelim!"

Süit odanın kapısından çıkmak üzere kapının kulpunu tuttuğumda Çınar ardımdan bana yetişip kapıyı açmama engel oldu ve bileğimden tutup beni kendine doğru çevirdi. Hala çok öfkeliydi artık ikimizde çok öfkeli ve gergindik.

"Sana göre işte bu kadar basit her şey! Küçük bir kızın küçük evcilik oyunu! Ama oyunda olsa soyadımı taşıdığın sürece sadakatsizlik edemezsin Feraye, anlıyor musun? Ne bana ne de başkasına aksini düşündürecek hareketlerden dahi sakınmalısın!"

"Bu sizin içinde geçerli mi Çınar Yalçınkaya? Siz ne zaman sona ereceğini bilmediğiniz bu oyun süresince kendinizi, aynı incelikle aşıklarınızdan sakınabilecek misiniz? Hal ve hareketlerime daha fazla dikkat edeceğimden emin olabilirsiniz ama altını çizmek isterim ki o büyük soyadınızın benim gibi küçük bir kızın adının yanına yazılmasını, oyun dahi olsa ben istemedim. Ben size nikah memuru önünde evet deyip sadakat sözü vermedim, benden bunu istemeye hakkınız da yok."

"Görüyorum ki ikinci tekil şahıstan çoğul şahıssa geçen hitaplara başladın. Sizli bizli olduk bir anda. Küçüklü büyüklü irili ufaklı ithamlara böyle giderse daha da devam edeceğiz gibi görülüyor. Korhanlı Holdingin hissedarlar toplantısına kadar mecbur dayanacağız Feraye! Yeni yönetici seçildikten sonra ne sen bana ne ben sana artık tahammül etmek zorunda kalmayacağız."

Çınar ardımdaki kapının kulpunu çevirip kapıyı açtı ve beni kendine doğru çekip kapının önünü açtı. Önden kendi peşi sırada beni çekerek odadan dışarı çıkarttı. Bütün bedeni öfke saçıyordu. Hala tutmakta olduğu bileğimi koluna doladı. Davet salonuna varmak üzere asansöre doğru adımlarımız senkron halde birlikte ilerlemeye başladık. Evcilik oyunumuz başlıyordu.

 

Melek Korhanlı

 

Evdekiler davet için son hazırlıklarını tamamlıyorlardı. Tomris ve eniştem hariç herkes çok gergindi. Feraye'yi o günden sonra ilk kez görecektim. Feraye'ye attığım tokat için kendimi affedemiyordum. Ayrıca yıllar sonra Emre ile karşılaşacak olmak da berbat hissettiriyordu. Her şeye rağmen akşam Seda ve Tomris'in gecenin sonuna ki hallerini görecek olmak beni motive ediyordu. Savaş zırhım olarak üzerime oturan boyundan askılı model siyah tulum elbise tercih etmiştim. Sade makyajımı kırmızı rujla renklendirmiştim. Enseden abartısız at kuyruğu ile toparlattığım saçımla gece için tam olarak hazırdım.

Evden davet için ayrılırken Tomris'e kendi aracımla davete geçmek istediğimi söylemiştim. Tomris sabahki gergin konuşmamızdan sonra birlikte gitmemiz için beni zorlamamıştı. Geçen gece aracımı bıraktığım mekândan alması için gönderdiğim şoförümüzden aracı teslim aldım. Arabaya biner binmez Fidelio'yu aradım. Davetin olduğu otelden kendisine oda ayırtmıştım. Fidelio, otel odasına vardığını gece için hazırlıklara başladığını söyledi. Her şey umduğum gibi ilerliyordu.

İçimde tarifi mümkün olmayan bir duygu var? Bu gece beş yıldır kurduğum Çınar Yalçınkaya hayallerime resmi olarak el sallayıp veda edecektim, aynı zamanda Seda'nın gözlerindeki yıkılmışlığı zevkle izleyecektim. Ben Çınar'ın kabiliyetlerine yeteneklerine hayrandım hep, Seda ise Çınar'a tutkuyla aşıktı.

Bu gece, bencilliğini bildiğim ama bugüne kadar hala içinde sevgi kırıntısı olabileceğine inandığım için kendisini hoş gördüğüm Tomris Ablamın planlarını da ekarte edecektim. Artık kendimi eğlencelerle partilerle avutup saklanmak yerine varlığım için mücadele edecektim ve bu gece itibariyle, acı, üzüntü, hırs kalbime dokunan hangi duygu olursa olsun hepsini kabul edecek, benden hayallerimi çalan herkesten intikamımı almaya başlayacaktım.

Otele vardığımda gece için ayakkabılarımı değiştirdim, beni bekleyen valeye arabanın anahtarlarını verdim. Derin bir nefes aldım ve otele girdim lobide basın mensuplarının ilgisine maruz kalmıştım. Babamın vefatından sonra ilk kez bir davete ailecek katılıyorduk. Sormak istedikleri sorular karşısında nezaketle müsaade isteyip Murat Korhanlı ile görüşmelerini istemiştim. Ailemiz adına kendisi gerekli soruları yanıtlardı. Tabi geceye sağlam kafayla katılabilirse. Malikanede herkes gece için hazırlanırken kuytularda içmekle meşguldü kendisi. Tomris Ablam için zorlu bir gece olacağı kesindi.

Balo salonu oldukça kalabalıktı, içeri girdiğimde genç kadınların hepsinin gözleri bana dönmüştü. Beni süzen bakışlara karşılık benim gözlerimse kaçamak bakışlarla Seda'yı arıyordu, elbette aradığımı bulmakta zorlanmadım. Seda gece için iddialı bir kıyafet tercih etmişti. Tüm bekar kadınlar gece için seda kadar olmasalar da iddialıydılar. Bense onlara göre sade kıyafetimle dikkat çekiyordum. Davete özenli olmamakta bir çeşit dikkat çekme şekliydi, üstelik yakın zamanda babamızı kaybetmiştik fazlası nahoş görülebilirdi. Bu gece henüz bilmeseler de Feraye'nin gecesiydi.

Bir süre sonra ailemin geri kalanı da salona geldiler. Belli ki lobideki muhabirler kendilerini bayağı bir oyalamışlardı. Salonun ışıkları kararttırılıp sahne ışıkları aydınlatıldı. Sahnedeki kürsüde Yalçınkaya Holdingin sözcüsü Çınar Yalçınkaya'yı anons ettiğinde ışıklar sahne kapısına çevrildi. Holdingin geçen yıl, kar kazandıran proje ortaklarına bizzat Çınar tarafından plaketler hediye ediliyordu. Her proje yöneticisi projelerinin başarılarına dair konuşmalarını yapıyordu. Bense gözüm kapıda Fidelio'yu bekliyordum. Feraye henüz ortalıkta yoktu. Benim tanıdığım Çınar asla geri adım atmazdı ama Tomris kendinden emin halde oldukça keyifli gözüküyordu. Çınar bu gece ne olursa olsun evliliklerini ilan edecek ve skandallarla mücadele etmeyi deneyecekti. Çamur at izi kalsın! Tomris, bu durum karşısında Yalçınkaya holdinge ait şirketlerin hisse değerlerinin elbette olumsuz etkileneceğini biliyordu, belki de şirketlerimiz arasında imzalanacak ortaklık sözleşmesinde bizim lehimize değişik yapabileceği kozlar elde edecekti. Eminim hepsini hesaplamıştı Tomris.

Kürsü tekrar konuşmasını yapması için Çınar'a teslim edilmişti. Projeksiyonlar kapatılıp salonun ışığı karanlıktan aydınlığa çevrilmişti. Artık Çınar da davetlileri görebiliyordu. Bulunduğum yerden elimde şampanya kadehiyle Seda'yı daha yakından görebileceğim açıdaki bir alana doğru ilerlerken Emre'yi karşımda görmüştüm. Bütün bedenim sinirden kasılmış olduğum yere mıhlanmıştı. Bu gece burada olacağını biliyordum. Kendimi bu duruma hazırlamış olsam da yıllar önce saplantılı derece de bana takıntısı olan bu adamın bana yaşattıkları aynı tazelikle bedenimi etkilemeye devam ediyordu işte.

Yıllar görünüşüne olgunluk katmıştı, belki de değişmişti. Beni tamamen unutmuştur belki de diye aklımdan bir sürü düşünceler geçiyordu.

Benim bir anlık iyimserliğime karşılık Emre'nin düşüncelerimi yalanlayan türden iğrenç sırıtışıyla beni selamladığını gördüm. Bana doğru yürümeye başladığında kendimi toparlayarak mıhlandığım yerden bende ona doğru meydan okurcasına yürümeye başladım. Ben artık, tehditlerine göz yuman, kendisinden kıyı bucak kaçan, o korkak genç kız değildim. Kaybedecek bir şeyim de yoktu. Birbirimizi duyabileceğimiz yakınlıktaki mesafeye geldiğimizde ikimizde durduk.

"Melek başınız Sağ olsun, Esat Korhanlı boşluğu doldurulmaz bir değerdi.".

Tek kelime cevap vermeden sağ kaşımı kaldırarak başımla kendisini onaylayıp taziyesini kabul ettim. Daha fazla konuşmasına müsaade etmeden yanından ayrıldım ve artık Seda'nın yüzünü rahatlıkla görebileceğim bir alanda keyifle şampanyamı yudumluyor bir yandan da Çınar'ı dinliyordum.

"Sevgili konuklar, Yalçınkaya Holding 'in her yıl düzenlenen ve artık gelenekselleşen davetinde bizleri yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederiz. Bu yılda yeni projelerimizle hedeflerimize ulaşmak için çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Pek kıymetli ortaklarımız ve hissedarlarımıza katkılarından dolayı teşekkürlerimizi borç biliriz. Bildiğiniz üzere pek kıymetli ortaklarımızdan Korhanlı Holding yönetim kurulu başkanı Esat Korhanlı maalesef aramızdan ayrıldı. Ailesi ailemdir ve Korhanlı ailesine sizlerin huzurunda tekrar acılarını gönülden paylaştığımı iletmek isterim. Esat Korhanlı'nın ani vefatı hepimizi derinden etkilemiştir. Kendisinin aramızda olmayışıyla, sizlerle paylaşacağımız güzel haberlerimizin de boynu bükük kaldı bu akşam. İzninizle..."

Çınar konuşmasına ara verip, sahnenin kapısına doğru ilerlemeye başladı. Herkesin dikkati Çınar'ın üzerindeydi, vereceği haberi merakla bekliyorlardı. Çok geçmeden Çınar Feraye ile kol kola sahneye geri döndü.

Feraye üzerindeki ekru elbise ile gelini andırıyordu. Işıl ışıl ışıldıyordu benim güzel kardeşim. Böyle davetlerin kadını değildi ki Feraye! Ürkekliğini, kendini kah Çınar'ın omzuna kah Çınar'ın ardına sığınarak saklamaya çalışıyordu , kürsüye kadar zorlukla ilerlediğini görebiliyordum. Feraye'nin çekingen tavırlarından sonra Seda'nın yüzündeki şaşkınlığa devirmiştim gözlerimi ve Çınar'ın konuşmaya devam edişiyle şaşkınlığının yerini nasıl bir hayal kırıklığına teslim ettiğini zevkle izlemiştim.

"Sizlere bu akşam Esat Korhanlı'nın kıymetli kızı ile evliliğimizi haber vermek istedik."

Salondaki basın mensupları hep bir ağızdan sorular yöneltmeye başladılar;

"Çınar Bey Nişan haberlerinizi almadık? Ne zamandır birliktesiniz? Feraye Hanım'ın öğrenci olduğunu duymuştuk, öğrenimine devam edecek mi?"

"Hepinizin şaşkınlığını anlayabiliyorum, Feraye Hanım öğrenimine devam ediyor kendisiyle..."

Çınar Feraye'nin gözlerinin içine bakarak konuşmasına devam etti,

"...kendisiyle babamın vefatında ilk kez tanıştık. O acılı günümü hafifleten varlığının hayatımda bir ömür devam etmesini istemiştim. Esat Korhanlı evlilik kararımızı sevinçle karşılamış birlikteliğimizi evlilikle bir an önce taçlandırmamızı dilemişti. Aslında Feraye Hanım'ın mezuniyeti sonrası evlenmeyi planlamıştık fakat Esat Babamızın vefatı ile kendisinin hayattayken görmeyi temenni ettiği evliliğimiz, bize son arzusuymuş gibi hissettirdi ve birlikteliğimizi evliliğimizle resmileştirdik. Bizim için zor olan bu süreci ve hassasiyetlerimizi anlayışla karşılayacağınızı bildiğimizden evliliğimizi bu gece duyurmaya karar verdik."

Basın mensuplarının daha fazla soru yöneltmesini engellemek adına iyi bir yanıt olmuştu. Çınar her zaman başarılı bir konuşmacıydı. Konuşmasının ardından Feraye ile dans açılışını yapmak üzere dans pistine doğru yöneldiler.

Sıra bendeydi skandal fotoğraflar servis edilmeden fotoğraftaki kişinin ailemize yakın biri olduğunu göstermekti niyetim. Fidelio mesajıma dönmüştü, zamanlaması mükemmeldi kendisi bana dansta eşlik edebilirdi. Fidelio'yu karşılamak adına salonun kapısına doğru yöneldiğimde karşımda Onur'u bulmuştum.

Bu yıl ki davetliler arasında Onur da mı vardı? Peki Onur nasıl olmuştu da bu davete gelmişti?

Bizim camiamızdan hiç de haz etmezken yıllar onu da değiştirmiş olmalıydı. Onur'un beni fark etmesi çok da zamanını almamıştı. Gözlerimiz birbirine kenetlenmiş bir halde kalakalmıştık ama bu durum benim açımdan çok uzun sürmemişti. Bulunduğu yer kapıya yakındı ve bende salonun kapısına doğru ilerliyordum. Ona en yakın olduğum anda dans için elini bana doğru uzattı. Bu hali beni şoke etmişti, yıllarca birbirimizi yok saydıktan sonra, o gururundan taviz vermeyen adam nasıl olurda bana böyle bir adım atardı. Bana uzanan bu eli tutmayı ve Onur'un kollarında yok olmayı öyle isterdim ki...

Bu akşam da bizim için doğru zaman değildi. Ben Onur'un bana uzanan eline kalbimi bırakırken Onur'un bana bakan gözlerinde, dans davetini görmezden gelerek yoluna devam eden Melek 'i gördüm ve salon kapısında beni bekleyen Fidelio'ya doğru ilerlemeye devam ettim. Fidelio'nun bana uzanan elini tutup dans pistine doğru Fidelio ile el ele ilerlemeye başladık.

Onur'un önünden tekrar geçerken, sol tarafımdaki boşluğu hissettim.

"Ne zaman göreceksin be adam, kalbimin tek sahibi olduğunu!" haykırdım içimden!

Piste vardığımızda Çınar'la Feraye'nin yakınlarında dans etmeye başladık. Fidelio oldukça yakışıklı bir adamdı. Giyim tarzından ve tavırlarından kişisel tercihinin farklı olduğu anlaşılmıyordu. Kaslı Kollarını belime doladığında bende kollarımı onun omzuna dolamıştım. Dans ederken gözlerimle fark ettirmemeye gayret ederek Onur'u aradım. Bıraktığım yerde değildi, kendisini görememiştim. Bu sefer Tomris'in olduğu yere baktım. Tomris çoktan bizi fark etmiş eşi Ekrem'le baş başa vermiş konuşuyorlardı. Çok geçmeden Çınar ve Feraye de bizi fark ettiler. Feraye, Fidelio'yu gördüğünde gözlerindeki hüzün bir anda silinmiş yerini sevince bırakmıştı. Fakat benle göz göze gelmekten sakınıyordu. Kendilerine yaklaşıp partnerlerimizi değiştirmeyi önerdim. Çınar yapmak istediğimi çoktan anlamıştı. Bir an duraksayıp kısa bir tebrikleşmeden sonra devam eden dans müziğine ayak uydurarak dansa devam ettik. Çınar'la ben dans ederken, Feraye ile de Fidelio dans ediyorlardı.

"Melek bunu neden yapıyorsun?"

"Vicdanım rahat vermiyor diyelim. Feraye'yi o gün pek de iyi uğurladığım söylenemez. Seninle ilgili olan hayallerimi de bilmiyor değilsin. Firuze Halam'ın, Feraye için geldiği gün söylediklerini duyduğumda çok da sağlıklı düşünecek halde değildim."

"Melek bizim evliliğimizin olmayışının sebebi Feraye değil."

"Biliyorum Çınar. Feraye olmasaydı Seda ile evlenecektiniz. Holdinginizin çıkarları için Seda ile yapacağınız anlaşmalar daha karlı olacaktı. Sönmezler Holding'in şirketlerinizle olan anlaşmaları için şimdiden üzgünüm. Seda bu gece her haliyle etrafına ateşler saçıyor."

Çınar benimle konuşuyor olsa da dikkatini fazlasıyla Feraye'ye vermişti. Gözlerini Feraye'nin üzerinden bir an bile ayırmıyordu. Fidelio'nun kadınlardan hoşlanmadığını bilmiyor muydu? Çınar'ın bu tedirgin hallerine ilk kez şahit oluyordum. Feraye'ye bakışlarındaki öfkenin ve gerginliğinin sebebi kıskançlık olabilir miydi?

"Gündemimde Sönmezler değil, Korhanlı Holding var. Sen Seda yerine Tomris için endişelenmelisin."

"Tomris, benim gibi bir müttefiki kaçırmak istemez beni elinde tutmak için elinden geleni yapacaktır."

"Yönetim kurulunda Tomris'i mi destekleyeceksin?"

"Açık konuşayım Çınar bu gece sizin lehinize adım attığım sizi desteklediğim anlamına gelmiyor. Feraye'yi bir kez incittim, bir daha olmayacağının garantisini de veremem. Ona çok iyi bak benden dahi koruman gerekirse koru."

"Feraye benim kadınım ve sorumluluğu bana ait bu konuda daha fazla endişelene gerek yok."

"Eşin ile Fidelio arasında..."

"Geçmiş geçmişte kaldı, biz Feraye ile konuştuk, dahası yok."

Çınar cümlemi tamamlamama izin vermemişti, aslında aralarında arkadaşlıktan başka bir şey olmadığını söyleyerek Feraye'yi Fidelio'dan kıskanmasına gerek olmadığını söylemek istemiştim. Çınar kendini ele vermişti. Feraye ile evlilikleri kâğıt üzerindeydi, aksi olsaydı onun masumiyetinden haberdar olan biri olarak bu cümleyi zaten kurmazdı. Feraye de kendisine Fidelio ile ilgili bir şey anlatmamıştı. Çınar'ın Feraye'ye karşı duyguları olduğu da Çınar'ın hallerinden apaçık belli oluyordu, Feraye'yi kıskanıyordu.

Dansımız bittiğinde Çınar hızla Fidelio ile Feraye'nin yanlarına doğru yöneldi. Zorlukla kendisine yetişebilmiştim. Birlikte oturmayı teklif ettim. Gece boyu üzerimizde olan gözler aramızdaki yakınlığı fark edeceklerdi. Böylelikle Tomris'in planları suya düşmüş oluyordu. Teklifimi Fidelio rahatsızlığına rağmen Çınar dahi kabul etmişti, hep beraber bir masada oturmuştuk. Çınar iş için masalarına davet eden misafirleriyle ilgileniyor olsada gözünü olduğumuz masadan ayırmıyordu. Çınar'ın bu hallerinin sebebini eminim ki Fidelio da fark etmişti ve bir o kadar da emindim ki Feraye bu durumdan bir haber gecenin stresinden geriliyordu.

"Melek Abla bu gece yaptıkların için teşekkür ederim ve ayrıca özür dilerim."

"Özür dilemesi gereken benim. Bu geceki sürprizimi özürüm olarak kabul etmeni istiyorum. Hem teşekkür edilmesi gereken kişi de Fidelio. Bu arada kendisinin kadınlardan hoşlanmadığına emin misin Feraye? Gece boyunca sizden sonra tüm gözler bizim üzerimizdeydi." Feraye son cümleme gülümseyerek

"Üzgünüm aranızda bir şey olması mümkün değil." diyerek karşılık verdi.

"Feraye Nasılsın?"

"İyiyim, Çınar benim için elinden geleni yapıyor. Bu gece evliliğimizi duyurduğumuz için artık Eniştem ve Tomris'in canıma kast edemeyeceklerini söyledi."

"Bir dakika ne demek o! Ne demek canına kast etmek, evliliğinizi bozmak istediklerini biliyorum ama tam olarak neler oldu?"

"Ben, evden ayrıldığım gün Ekrem Eniştem ve adamları bize saldırdı, biri beni ormana götürdü ve öldürmek istedi. Arkadaşlarımla dönmek istediğimiz gün de Ekrem eniştem ordaydı adamları beni yakalamak istediğinde ... Çınar olmasaydı kurtulamazdım sanırım."

"Sen neler söylüyorsun Feraye? Bu imkânsız Tomris ve Ekrem bu kadar ileriye gitmiş olamazlar! Hem bunu yapmaları için bir gerekçe yok, bu çok saçma."

"Abla neden bana inanmıyorsun doğru söylüyorum bunları yaşadım ben." Feraye'nin rengi atmıştı, daha fazla sorgulamak bu kalabalıkta uygun olmayacaktı.

"Feraye, yalan söylüyorsun demedim, ben de çok şaşkınım. Tüm gözler üzerimizde bu yüzden şimdilik sakin kalmaya çalışalım, bu konuyu daha sonra ayrıntılarıyla konuşmalıyız."

Bir anlıkta olsa masadaki gerginliğimiz, gözünü üzerimizden ayırmayan Çınar'ın dikkatini de çekmişti. Çınar görüşmesini bitirip yanımıza geldiğinde arkamdan gelen tanıdık bir sesin tebrik için Çınar'a seslendiğini işitmiştim.

"Çınar Bey! Ben Maslak Hastanesinin Baş Hekimi Onur Akın. Feraye Hanım ve size tebriklerimi iletip müsaadenizi istemeye geldim. Hastanemize yaptığınız bağışlar için daha önce şahsen teşekkürlerimi iletme fırsatım da olmamıştı."

"Rica ederim, adınızı ve sağlık alanındaki tezlerinizi duymuştum, sizinle şahsen tanışmak benim için onurdur."

Neydi bu şimdi tam ardımda Çınar'la konuşuyordu Onur. Yutkunsam duyacakmış gibi hissediyordum. Kadınlık gururum muydu bilmiyordum bir anda kendisini yok sayıp yanımda oturan Fidelio'nun omzuna başımı yasladım ve kulağına fısıldar bir sesle artık gidebileceğimizi gayet samimi bir şekilde söylemiştim.

Onur'un kıskanmasını istemiştim içten içe. Çok çocukçaydı belki ama söz konusu Onur olunca yedi yıl öncesindeki Melek oluveriyordum. Fidelio ile müsaade isteyip Feraye ve Çınar'la vedalaştık ve Onur ayrılmadan salondan ayrıldık. Fidelio ile birlikte otelde kaldığı odaya gittik. Üzerimdeki kıyafetimden kurtulup yerine spor kıyafetler giyindim. Fidelio İtalya'ya geri dönecekti. Hava alanına kadar kendisine eşlik etmek istediğimi söyledim. Birlikte hava alanına gittik, vedalaşırken Fidelio tereddütlü bir şekilde bir şeyler söyledi.

"Alegra ile Feraye'nin görüşmesine engel olun. Hava alanında olanlarda Alegra'nın da suçu var. Bunu Feraye'ye söylemeye cesaret edemedim. Hava alanında oluğumuzu ablanıza Alegra haber vermiş. Bende durumu İtalya'ya döndüğümüzde şans eseri öğrendim."

Fidelio söylediklerinden hemen sonra uçağına yetişmek için yanımdan ayrıldı. Feraye'nin anlattıkları Fidelio'nun söyledikleri neler oluyordu. Tomris neyin peşindeydi, Alegra ile tanışıklığı tesadüf olmayabilir miydi? Bu gece eve dönemezdim, bu yüzden geceyi otel odasında geçirmek, yalnız kalmam ve aklımdakileri toparlamam için daha sağlıklı olacaktı.

 

Feraye Yalçınkaya

 

Çınarla aramızdaki gerginlik devam ediyordu. Melek Ablam sayesinde skandalı engellemiş olmamıza rağmen Çınar'ın bana olan bakışlarında hala öfke vardı. Ablam ile Fidelio gece sona ermeden ayrılıyorlardı, Fidelio'nun Milano'ya geri dönecek olması da buna etken olduğundan biraz daha kalmalarını isteyememiştim. Şimdi bu kalabalıkta bir başıma kalmışım gibi hissediyordum.

Birkaç gün öncesine kadar beni öldürmek isteyen Tomris ve Eniştem de benimle birlikte aynı davetteydiler, aynı havayı soluyor olmamız beni geriyordu. Etrafımdaki insanların konuşmaları başımın içinde yankılanıyordu sanki. Tüm gözler üzerimizdeydi, kadınlar parmağımdaki yüzüğe bakıyor kulaktan kulağa fısıldaşıyorlardı. Çınar, kendisini Onur diye tanıtan kişiyle vedalaşıp yanıma gelmişti. Artık Masada yalnızdık ama yalnızlığımız çok uzun sürmeyip Seda'nın tebrik için masamıza teşrif etmesiyle son bulmuştu.

Seda, Çınar'ın boynuna sarılıp yanağına öpücük kondurdu ve doğrulup elini bana doğru uzatarak bizi tebrik etti.

Neydi bu şimdi?

Tamam Çınar'la samimi olduklarını biliyordum ama Çınar, az evvel tüm davetlilere evli olduğunu ilan etmişti. Seda'nın bu yakışıksız tavrını sıraladığı cümleleri takip etti.

"Çınar tebrik ederim. Bunca yıllık hukukumuz var, iş ortaklığı bir yana çocukluk arkadaşıyız biz. Feraye Hanımla olan birlikteliğini herkesle aynı anda öğrenmiş olmak beni üzdü bilesin."

"Seda özel hayatımla ilgili konuşmadığımı bilirsin ki Feraye ile evliliğimiz de çok olağan koşullarda olmadı, hassasiyetimize senin de saygı duyacağından eminim, bu ani haberin verdiği şaşkınlıkla bu soruyu sorduğunu düşünüyorum."

"Ah evet, gerçekten sürpriz oldu."

Çınar müsaade isteyip kendisine seslenen iş arkadaşlarıyla görüşmek üzere masadan ayrıldığında Seda ile masada baş başa kalmıştık. Seda'nın hedefinde artık ben vardım.

"Tebrikler Feraye! Çınar'la yıldıra dayanan tanışıklığımıza dayanarak söylemeliyim ki özel hayatından bahsetmese de kendisinin olgun, kendinden emin kadınlardan hoşlandığını bilecek kadar birlikteliklerine şahit olmuştum. Alımlı bir kadınsın ama halin tavırların Çınar'ın tarzı olmadığını söylüyor. Söylesene, Çınar hızlı bir adamdır. Bir ihtimal hazırlıksız yakalandığından evliliğinizi erkene almış olabilir misiniz? Hala olacağımı bari herkesten önce öğreneyim isterim."

"Siz neden bahsediyorsunuz?"

"Evliliğinizin aşk evliliği olmadığını görebilecek gözlere sahip olmam mı seni kızdırdı. Melek'in erkek arkadaşının olması, ailenin son ve yalnız ferdi olarak Çınar için senin gibi henüz üniversite okuyan birini mi ideal eş yapıyor? Çınar'ı bu evliliğe ikna edecek başka neye sahip olabilirsin, onu anlamaya çalışıyorum."

"Seda Hanım, saçmalıklarınızı sarhoşluğunuza verip hoş görüyorum, daha fazla içmezseniz bir ihtimal size eş olabilecek adaylarınızı da elden kaçırmamış olursunuz!"

Daha fazla tahammül edemeyeceğimden masadan kalkmıştım. Çınar, gerginliğimi fark etmiş olacaktı ki hızla bana yetişip çalan dans müziğini fırsat bilerek beni dans pistine sakinleşmem için sürükledi.

Çınar, sol elimi sağ omuzuna hafifçe koydu, sağ eliyle belimi kavradı ve sağ elimi sol avucuna aldı. Birlikte ritme ayak uydurmaya başladık. Sol kolundaki yara onu zorlasa da durumu iyi idare ediyordu.

"İlk dansımız Melek tarafından makul bir gerekçeyle bölünmüştü, Fidelio ile gayet iyi dans ediyordun. Bence dans etmeyi seviyorsun."

"Fidelio ile İtalya'da birlikte dans dersleri alıyorduk ve evet dans etmeyi de seviyorum ama emrivakilerden hoşlanmıyorum."

"Tüm gözler üzerimizdeyken geceyi skandalsız atlatmak için çabalıyorum ama sen hiç yardımcı olmuyorsun Feraye."

"Böyle göz önünde olmak benlik değil, ben kuytu köşelerin insanıyım."

"Biliyorum, seninle ilk kez o saklandığımız kuytu köşeler sayesinde tanışmıştık."

"Evet, o gün eleştirdiğim adamın bu gece eşi olarak kollarında dans ediyor olmamda ne büyük ironi, öyle değil mi?"

Çınar bu sözüm üzerine gülmüştü. Gece boyunca gözlerinde öfke okuduğum adam şimdi benim hallerime gülüyor muydu? Üstelik güldüğünde dudağının yanında oluşan çukurun ne kadar öldürücü olduğunun farkında olmadan. Gözlerimi, nereye odaklandığımı anlamamasını dileyerek kendisinden kaçırdığımda, Seda ile göz göze geldik. Ellerimi Çınar'ın boynuna sarıp başımı da göğsüne yasladım. Dansa daha samimi bir şekilde devam etmek istemiştim. Çınar da bunun karşılığında kollarını bana sarmaladı. Bir şey söylemek için bana daha fazla yaklaştığını nefesini kulağımda hissettiğimde anlamıştım.

"Seda ile aramızda arkadaşlıktan öte bir şey olmadı Feraye."

Neydi şimdi bu, Seda'yı kıskandığımı mı düşündürmüştü hallerim. Boynuna doladığım sağ kolumu çözüp elimi omzuna götürüp sıktım, yüzünü ekşitişinden yarasını acıttığımdan emin oldum.

"Seda Hanımın evliliğimizin gerçekliliğini sorguluyor olmasının sebebi beni ilgilendirmiyor Çınar Yalçınkaya! Ne yaşadığınız ya da yaşamadığınız da umurumda değil, hatırlatayım biz birbirimize sadakat sözü vermedik bu yüzden ne yaşayacağınız da umurumda değil!"

Çınar bu sözleri söylerken kendisinden uzaklaştırdığım bedenimi kendisine çekerek dudaklarıyla dudaklarımı örtmüştü. Adımlarımı durdurmuştum etraftan alkışlar yükseliyordu. Belimdeki elini başıma doğru götürdü ve başımı avuçlayıp dudağımda buse olan öpücüğünü daha da derinleştirmişti. Bense şoke olmuş bir halde donakalmıştım. Karşılık vermeyişimden ötürü kendini geri çekmişti. Gözlerimi gözlerine kilitlediğimde gözlerindeki endişeyi görmüştüm. Bulunduğumuz yerde tüm gözler bizim üzerimizdeydi ve hatta basının kameraları da! Vereceğim yanlış bir tepki yarın ki haberleri süsleyebilirdi.

Bunu iznim olmadan bana nasıl yapardı? İlk öpücüğümü bu şekilde kaybetmek beni öfkelendirse de öfkemi bastırmak zorunda kalmıştım. Etrafımızdakiler Çınar'ın Show'una avuçları patlarcasına alkışlayarak destek veriyorlardı. Bense yüzümü Çınar'ın göğsüne gömmekle yetinmiştim. Dans müziği sona erdiğinde Çınar'ın konuşmasına müsaade etmeden lavaboya gitmek istediğimi söyledim. Çınar'ın yüzüne bakmıyordum. Çınar salonun sonuna kadar yanımda yürüyerek bana eşlik etti. Salonun kapısında bekleyen Adem'i görünce de kendisinden bana eşlik etmesini istedi. Adem'in eşliğinde salona bağlı holdeki Kadınlara ait tuvalete girdim. Kimsecikler yoktu. Yüzüm kulaklarım kıpkırmızı olmuştu. Bu gece benim için fazlasıyla uzun sürmüştü, Çınar'ın yaptığı şey ise tahammül sınırımı aşan son damlaydı. Gecenin geri kalanını burada geçirebilirdim. Ellerime soğuk su tuttum ve ıslak ellerimle ensemi boynumu serinlettim. Derin bir nefes aldım ama sinirim bir türlü yatışmıyordu. Öfkemden yeri tepiklediğim esnada lavaboya girenlerin sesiyle duruldum. Lavabodan çıkarken Adem'in birileriyle görüştüğünü görmüştüm. Konuşmalarını bölmek istemedim, beden dili ve ağız hareketlerimle süit odaya gideceğimi söyledim. Yanıma gelmesine fırsat vermeden açılan asansör kapısından içeri girdim. Asansör bomboştu tam kapısı kapanmak üzereyken içeri Ekrem Eniştem girdi. Âdem asansöre yetişmeye çalışırken asansör kapısı çoktan kapanmıştı. Rastgele birkaç numaraya basıp asansörün hareket etmesini sağladı. Başıma buyrukluğumun bedelini bu kez ağır ödeyecek olmalıydım. Artık ne öfkemi ne de diğer duygularımı bastıracak gücüm kalmamıştı.

"Yeter ne istiyorsunuz, ölmemi mi? Yeter!"

"Yanılıyorsun Feraye, ölmeni isteyen ne benim ne de Tomris. Biz sadece seni eve geri getirmek istedik. Bence biraz kafa yorsan bizden uzaklaşmanın kimlerin çıkarına yaradığını anlarsın. Artık evli bir kadınsın sahip olduğun olacağın her şeyde senden sonra söz hakkı olacak tek kişi eşin. Senin hayatta olmaman sence bize ne kazandırır. Ayrıca Firuze'nin nerede olduğuna dair bir bilgimiz yok. Kendisini en son evden ayrıldığın gün gördük, kocan Firuze'nin nerde olduğunu bilmiyor olamaz. Bence kocana o kadar da güvenmesen iyi edersin."

Ekrem Eniştem konuşmasını tamamladıktan sonra asansörün durduğu katta indi artık asansörde yalnız başımaydım. Nefes alıp vermede zorlanıyordum bulunduğum yere çöktüm. Asansör en üst katta durmuştu, kapı açılmadan son bir gayret ayağa kalktım. Asansöre binenlere zorlukla tebessüm ettim ve asansörden indim. Yangın merdivenlerinin olduğu yere doğru yürümeye başladım. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Merdivenler çatı terasına varıyordu ve bura belli ki otel misafirlerine açık alan değildi. Kimsecikler yoktu karanlıktı, korunaksızdı. Açık havanın yardımıyla nefes alışverişlerimdeki düzensizliği kontrol altına almaya çalışıyordum. Başaramıyordum. Eniştemin fısıldadıkları, zaten aklımı kurcalayan görmezden geldiğim cevapsız soruları, tekrar gün yüzüne çıkarmıştı.

Kalbim Çınar'a güvenmeyi seçtiği için aklımdaki soruları susturmuştum. Şimdi tüm duygularım düşüncelerim birbirine karışmıştı. Merdiven korkuluklarının bittiği yerde korkulukları olmayan terasın duvarına yığıldım. Bulunduğum alandaki ıssızlığı çantamda çalan telefonumun sesi bozdu. Ellerim titriyordu öyle ki zaten elimde olan çantamın kapağını açmayı dahi başaramıyordum. Sanki bir el boynumu sıkıyordu boğuluyordum. Telefonum ısrarla çalmaya devam ediyordu. Az ilerimde, terasa çıkan yangın merdivenlerinin basamaklarında biri göründü. Telefonumun çalması durmuştu.

"Çınar Bey Feraye Hanımı buldum, yangın merdivenlerinin sonlandığı yerde terastayız" diyerek merdivenlerden bana doğru yaklaşıyordu sesin sahibi. Birkaç adım sonra bu kişinin Adem olduğundan emin olabildim.

"Çınar olmaz!" diye bağırmıştım Adem'e nefesim kesildi. Âdem, Çınar'ın çalışanıydı ona bunu söylemem neyi değiştirirdi ki. Çok geçmeden Çınar da bulunduğumuz yere geldi ve kilitlenmiş bedenimi sarmaladı. Adem'e aile doktorunu çağırmasını ve süite varan yolu boşaltmaları için koordinasyonu sağlamasını söyledi. Âdem yanımızdan ayrılırken kaygılarımın şiddeti artmaya başlamıştı, Çınar'la yalnız kalmak istemiyordum. Aklımdakileri, duygularımı toparlayamıyordum, onunla yalnız kalmaya hazır değildim.

"Feraye sakin ol, Feraye yalvarırım sakin ol."

Bu kez varlığı fayda değil zarar veriyordu. İçimdeki kontrol edemediğim duygular dışarıya taşıyordu sanki. O, beni doğrultmaya çalışırken bedenimde ona karşı tepkiler veriyordu. Ondan uzaklaşmak için kendimi var gücümle geri çektiğimde beklenmedik atağımla kolları arasından kurtulmayı başardım fakat bedenimin kontrolsüzce bulunduğum yerden tersi yöne doğru savrulmamasına mani olamadım. Çınar, panik halde hareket etmememi tembihlerken üzerime doğru geliyordu. Son bir çaba ile tekrar ondan kaçınmak istediğimde bu kez de dengemi kaybettim.

Gözlerimi açtığımda otelin terasından boşluğa doğru savrulmuş olduğumu ve düşmemem için Çınar'ın kolumdan tutuyor olduğunu gördüm. Çınar, sol koluyla beni tutarken sağ koluyla da bulunduğu yerden destek almaya çalışıyordu.

Esen rüzgârı tüm bedenimde hissediyordum, yerden metrelerce yüksekteydim ve Çınar kolumu bıraktığı an bedenim metrelerce yüksekten yere çakılacaktı. Esen soğuk rüzgârın aksine sıcak bir şeyin elime sızdığını hissettim. Çok geçmeden yüzüme de damlayan bu sıcaklığın kan olduğunu fark etmiştim. Çınar yaralı koluyla beni tutuyordu ve yarası üzerime kanıyordu.

Hayatım yine Çınar'ın elindeydi. Yaşamla ölüm arasının bir kapı eşeği kadar mesafe olduğunu söylerler, bir adımdan bile kısa... Benim için o kapıdan geçme vaktiydi belki de... Endişelerimin korkularımın olmadığı bir yere gitmek istiyordum. Nefes alamıyordum.

"Beni bırak..."

 

Altıncı bölüm sonu, devam edecek...

 

 

 

 

 

Loading...
0%