Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@demissuenos

YOLA ÇIKIŞ

..

Ve ben de, yarım kalan bir aşkı farklı bir zamanda, farklı bir yerde yaşatmaya karar verdim.” Gerçek hikaye mutsuz son. Peki ya bu yola beraber devam etseydik? O mutlu sona kavuşabilir miydik? Ona karşı duyduğum sonsuz sevgime karşılık alsaydım biz "Biz" olur muyduk?

"Hayatın bize neler sunacağını bilmeden; umud ederek, hayal kurarak, gelecek planları yaparak kendimizi hayat yolunda bir noktaya taşıyoruz ama unutuyoruz ki "kader "in bizler için çok başka planları var.

Hayatın bize getirdiği artıları ve eksileri bir teraziye koysak, eksilerin ağır bastığı yaşamda, kendi artılarımı kendim bulup, dengede tutmaya çalıştığım bir hayatım var. Bazen dengemi kaybedip çakıldım, bazen dik durup savaştım bazen de öylece kaldım. Hissizleştim ama kendim olmaktan asla vazgeçmedim. Bazen o kadar saf oluyorum ki gözümün önünde akıp giden tüm gerçeklere perdeyi çekip, sadece inanmak istediklerime inanıyorum. Bazen de bedenimi ve ruhumu öyle bir kalkanla kaplıyorum ki ne gerçekler, ne yalanlar, ne ihanetler hiçbiri beni sarsmıyor. Ben Asya! Kendi olmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiş, her yaşadığı olayda duyguları en dibine kadar yaşamış, kendini en derin kuyulardan bile tek başına çekip kurtarmış o güçlü kadınım.

Gençliğimin tadını çıkaramayan, sevilmeyi derinlemesine hissedemeyen, mutluluğu ve hüznü sürekli sınırında yaşayan bir genç kızım ben. Hayatıma en çok yön veren şey sevgiyi en dibine kadar hissedememekti... En küçük bir sevgi belirtisi düşse gönlüme, kapılıp giderim peşine. Tam da o an çıktı karşıma. Bütün duyguları en dibine kadar yaşatan, hem ağlatıp hem güldüren, beni sevip sevmediğini bile hiçbir zaman anlayamadığım. Şimdinin tabiriyle o toxic ilişki.

Bir eylül akşamı, sonbahar esintisini bütün bedenimde hissediyordum. Okul başlayalı henüz bir hafta olmuş, lise son sınıfta olmanın heyecanı ve biraz da gerginliği vardı üzerimde. Rahatlamak için yürüyüşe çıkmıştım. Üniversite sınavı gün geçtikçe yaklaşıyor, henüz bir hedefimin olmaması da beni çok geriyordu. Eskişehir'de yaşıyor olmanın da bunda etkisi çoktu. Eskişehir tam bir öğrenci şehridir. Etrafımda buraya okumak için gelen gençleri, yaşam enerjilerini, deli dolu hallerini gördükçe ayrı bir hevesleniyordum. Sazova Park'ında yürüyüşe devam ederken kulağımda kulaklık müzik dinliyor, doğanın tadını çıkarıyordum. Yorulmuş olmalıyım ki bir anda belime ağrı saplanınca hemen ileride ki banka oturdum.

Telefonu elime alıp sosyal medyada gezinmeye başladığımda gelen mesaja gözüm ilişti. Hemen mesaja baktığımda hiç tanımadığım birinden gelmişti. Sadece ''merhaba'' yazıyordu. Profiline girip inceledim. Ortak arkadaşımız yoktu. Profil resmine tıkladığımda belinden yukarısı gözüküyor, üzerinde bordo bir tişört, saçları biraz gür, sakalsız, yüzü kameraya dönük ama başı hafif eğik bir şekilde bir poz vermişti. O an içimde hiç anlam veremediğim bir kıpırtı oluştu. Aslında tek bir mesaj ama heyecanım hat safhadaydı. Sanırım sevilmeyi en dibine kadar hissedememiş biri olarak en büyük hatalarım burada başlıyordu. Önemsiz bir detaydan bile etkilenebilmek... Haliyle cevap verdim ve kısa bir süre sonra tatlı bir sohbet devam etti aramızda.

Normalde sosyal medya üzerinden biriyle tanışıp bir arkadaşlık kurmak pek bana göre değildi. Ama kader bir noktada ördüyse ağlarını, çözebilmek ne mümkün. İstemsizce midede uçuşan kelebekler, heyecandan birbirine dolaşan elim ayağım, anlamsız cümlelerim. Sanırım hepsi birer hoşlantı belirtisiydi. Bir kaç gün normal sohbet ettik sadece günaydın, nasılsın, klasik tanışma. Ancak günden güne bağlanıyor gibiydim. Yaşadığım her şeyi anlatma isteği, yaşadığı her şeyi bilme isteği oluştu birden. Aramızda mesafeler vardı görüşmek o an mümkün değildi. O İstanbul'da yaşıyor ben Eskişehir'de ama bu mesafe bize ne kadar engel koyardı onu yaşayıp görecektik.

Bir hafta kadar mesajlaştıktan sonra artık numaralarımızı verdik birbirimize. İlk kez sesini duyacak olmanın heyecanı kapladı içimi. Okuldan çıktıktan sonra aramak için sözleştik. Sabahlara başka uyanıyordum artık. Tüm ilgisini üzerimde hissettiğim bir çocuk vardı hayatımda. Tüm sevinçlerimi, hüzünlerimi paylaştığım, içimi dökebildiğim tek kişiydi o. Bir cuma günü okuldan çıktım her zaman gittiğim Sazova Parkı'na giderek her zamanki banka oturdum. hemen mesaj atıp o an müsait olduğumu ve arayabileceğini söyledim. Çok geçmeden de telefonum çaldı.

Telefonumun çalmasıyla elim ayağım buz kesti sanki. O an rüzgarın sesi, yaprakların kıpırtısı, insanların ayak sesleri, kuşların cıvıltısı her şey durdu. İlk kez sesini duyacak olmanın heyecanıyla soğuk terler dökmeye başladım bütün vücudumun kasıldığını hissettim titriyordum neden böyle olduğuna bir türlü anlam veremiyordum. Çokta bekletmeden açtım telefonu.

"Alo... Bir an hiç açmayacaksın sandım... Kalbim yerinden fırlayacak gibi. Heyy! Orda mısın?"
İşte o an. Sesini duyduğum ilk an, eylül ayım ilkbahara döndü.

"B-buradayım. Nasılsın?"

''İyiyim, teşekkür ederim sen nasılsın.''

''Bende iyiyim. Sesin... ne hoş.''

(gülümsedi) ''Aynı şeyi ben söylemek üzereydim. sesin... (duraksadı) tarifsiz.''

Kapılıp gittiğim duyguların esiri olmuştum artık farkındaydım. Ama o benim için bambaşka biri olacak bunu hissediyordum. Kısa bir süre sohbet ettik günümüzün nasıl geçtiğinden, okulumuzdan bahsettik. O üniversite 2.sınıf öğrencisi ve Boğaziçi Üniversitesinde İşletme okuyor. Okulu fazlasıyla önemseyen, derslerini hiç aksatmayan, düzenli, tertipli birisi.

Konuşmamız devam ederken ona birinin seslenmesiyle dikkatini ona verdi ve bir şeyler konuştular. Çok kısa süre sonra hemen bana dönüp: ''Özür dilerim canım. Sana bahsettiğim, çok sevdiğim bir kuzenim var biliyorsun Özge. O geldi de.''

''Sorun yok. Beni anlattığın kuzenin mi?'' Benimle yazışmadan önce kuzenine beni göstermiş ve hoşlandığını, mesaj atmak istediğini söylemiş. Bunu ilk duyduğumda o kadar hoşuma gitmişti ki. Yazmadan önce acaba rahatsız olur muyum, tersler miyim diye endişelenmiş. Kuzeni Özgenin onu rahatlatmasıyla bana yazmış ve bu noktaya gelmiştik.

'' Evet canım o. Bize geldi de dışarı çıkacaktık planımız vardı. Ben şimdi kapatsam sorun olmaz dimi. Seni tekrar arayacağım. Sesini tekrar duymalı, bu şarkıyı tekrar dinlemeliyim.''

Gülümsedim. Bu anlık iltifatlar o kadar hoşuma gidiyordu ki. İlgisinin, sevgisinin, kibarlığının kölesi olabilirdim. ''Tabii ki. Sesini yeniden duyabilmeyi bende çok isterim. Özellikle iltifat ettiğin anlarıyla. Şimdi bende eve dönmeliyim. Hoşça kal.'' Telefonu kapattığımız zaman öyle tarifsiz duygular yaşıyordum ki. Sanki hiç kapatmasak o sesi saatlerce, günlerce dinleyebilirdim. Öyle hapsolmuştum. Sanırım ilk aşkımla tanışıyordum.

Caner Karademir ben senin ilk sesine aşık oldum.

..

acaktım hem de bu bahaneyle Caner'i görme fırsatım olacaktı. Ameliyat günü cumartesiydi. Pınar abisiyle cuma akşamından gitmişti. Ben cumartesi sabah yola çıkacaktım. Otobüs biletimi babam almıştı. Normalde asla il dışına tek başıma çıkmama izin vermez ancak Pınarlar ile aile dostuyuz. Pınar'ı da çok sevdiği için biraz çabalarımız sonucu ikna olmuştu.

Nihayet cumartesi günü gelmiş ve sabahın erken saatlerinde hazırlanmaya başlamıştım. Altıma siyah palazzo bir pantolon, üzerime düz beyaz bir crop, üstüne keten bir ceket, ayağıma 5 cm yüksek tabanlı beyaz bir spor ayakkabı giydim. Saçlarım belime kadar geliyordu hafif aşağıdan toplayıp uçlarına dalga yaptım. Makyajım ise oldukça sade, mascara ve lipgloss kullandım. İşte hazırım belki ilk buluşmaya uygun değil ama uzun yol gideceğim için rahat olmalıydım.

Otobüse bineli 2 saat oldu. terminale babam bırakmıştı. Yol boyu Caner sürekli ya aradı ya mesaj attı oda benim kadar heyecanlıydı biliyordum, bunu hissediyordum. Zaman bir türlü geçmek bilmiyor, yol bir türlü bitmiyor. Günlerdir heyecandan doğru dürüst uyuyamamıştım ki sonunda uykuya yenik düştüm. Birinin beni dürtmesiyle uyandım hafifçe gözlerimi açtığım da karşımda Caner duruyordu. ''Asya! İyi misin? Aklım çıktı be kızım sen otobüsten inmeyince yolda izde başına bir şey geldi sandım. Ahh benim şapşal güzelim meğerse uyuyormuş.'' Ben hala Caner'i karşımda görmenin şokunu atlatmaya çalışıyordum şaka gibi yani ilk karşılaşmamız otobüsün içinde beni uyandırmaya çalışarak oldu. Aferin Asya! bu ancak senin başına gelebilirdi zaten.

Hala tek kelime etmemiştim sadece şaşkınca ona bakıyordum o ise gülerek bana bakıyordu. Elimden tutup beni kaldırdı kendine doğru çekerek sımsıkı sarıldı öyle bir sarıldı ki sanki hiç bırakmayacakmış gibi dünyada ki tüm huzur o otobüsün içine toplanmıştı. O an, kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki, sanki tüm dünya o an durmuş gibiydi. Kokusu, dokunuşu ve tüm sevgisini hissettirdiği o bakışları her şey bir bütün olmuştu. Ona sarıldığım zaman başım tam kalp hizasına geliyordu biraz boy farkımız vardı ancak bu benim için muazzam bir detaydı. Ona sarıldığım an kalbi sanki ne yapacağını şaşırmış gibi delice çırpınıyordu o kadar hızlı çarpıyordu ki bu kalbin benim için çarptığını hissedebilmek, dinleyebilmek bana verilen en güzel armağandı.

Uzunca sarılışın ardından kafamı kaldırdım bir adım geriye atıp ''İnsek mi artık yoksa muavin kovacak bizi'' dedim ve hafif gülümsedim. ''Doğru söylüyorsun'' diyerek gülümsedi, elimi tutup çekti ve otobüsten indik. ilk işimiz güzelce bir kahvaltı yapmaktı ikimizde deli gibi açtık. Caner'e döndüm: ''Daha önce İstanbul'a birçok kez geldim, babam hep gezdirirdi bizi. en sevdiğim yerlerden biri Gülhane Parkı orda boğazı seyretmeye bayılıyorum. oraya gitsek olur mu?'' dedim. ''Benim en güzel seyir keyfim seni izlemek olacak o yüzden sen nerede keyifli olursan bende oradayım hadi gidelim.''

Caner o kadar ince düşünceli bir adamdı ki ben henüz 17 yaşındaydım onu tanıdığımda. Bir ruhta kendimi bulmaya, deli dolu anlarımı paylaşmaya, ilgiye ve sevgiye ihtiyaç duyduğum anda buldu beni. O benim en güzel çağlarım.

Kahvaltı için boğazı da görebileceğimiz bir yer seçtik ve oturduk. Boğaz manzarası eşliğinde güneşin hafifçe parladığı o yerde oturmak, sanki bir masalın içindeymişiz gibi hissettirdi. İlk buluşma, ikimizde deli gibi heyecanlıyız telefonda hiç susmayan biz, yüz yüze gelince heyecandan iki kelime edemiyorduk. İlk sessizliği bozan Caner oldu garsona seslenerek çağırdı ve iki kişilik kahvaltı söyledi.

''Ee anlat bakalım Asya yolculuk nasıl geçti.''

''Gayet güzel geçti nasıl geldim anlamadım bile.'' durdum ve gülümsedim. ''Uyuyakalmışım zaten anlamam pek mümkün değildi. Kusura bakma Caner ben biraz heyecan yapınca gece pek uyuyamamıştım bedenim yenik düşmüş. Sana da ayıp oldu.''

''Şşş saçmalama canım ne ayıbı bence iyi de oldu yani ben uyandırmak yerine seni en masum halinle izlemeyi tercih ederdim ama maalesef otobüste bu pek mümkün olmazdı.'' dedi ve gülümsedi. Bende gülümseyerek karşılık verdim. Bu esnada kahvaltımız geldi. Arada İstanbul'un güzelliklerinden bahsedip sohbet ederek kahvaltımızı yaptık.

''Asya, Galata Kulesi'nin efsanesini bilir misin? Galata Kulesine beraber çıkan kadın ve erkek evlenirmiş ama biri daha önce kuleye çıkmışsa bu tılsım bozulurmuş. Seninle beraber kuleye çıkmak istiyorum. Ben daha önce hiç çıkmadım. Ne dersin?''

Caner'in bu ince ve bize yönelik düşüncesi kalbimi fethetmişti. ''Caner tabii ki çıkalım sevgilim ancak bir detay vermeliyim ki ben daha önce kuleye çıktım yani söylemiştim babamla bir çok kez İstanbul'a geldim ve Galata'ya da çıkarmıştı. Seninle gezmek başka tabii ki.'' dedim ve gülümsedim ama Caner'in yüzü düştü. Ne olduğuna anlam veremeyip devam ettim. ''Sevgilim, yüzün neden düştü?.''

''Bazen kader bizi test eder. Dediğim gibi eğer taraflardan biri daha önce kuleye çıkmışsa bu tılsım bozulurmuş. Nasıl yüzüm düşmesin. Neyse bir efsane sonuçta değil mi? Biz birbirimizi bırakmadıktan sonra Galata Kulesi efsanesi sadece bir efsane kalır. ''

''Haklısın tabii ki sevgilim sadece bir efsane ben bu şehrin, bu ülkenin hatta dünyanın her bir noktasını seninle yeniden keşfetmek istiyorum.'' dedim. Caner gülümsedi ve elimi tutup kendine doğru çekti minik bir buse kondurdu elimin üzerine.

Kahvaltımızı bitirdikten sonra birer kahve içtik. Sevdiğimiz, birlikte değilken deneyimlediğimiz şeylerden bahsettik. Caner'in yanındayken sanki dünya durmuştu benim için o duymaktan hiç bıkmayacağım ses tonu, küçük ve hafif çekik gözleri, siyah saçları ve elleri... Onun en beğendiğim özellikleriydi. Kahvemizi yudumlarken yanıma oturmuş bir eliyle elimi tutuyor diğer eliyle de saçlarımla oynuyordu. Kahvemden son yudumumu almak için elini bıraktım fincana uzanırken elim çalan telefonuma gitti. Arayan arkadaşım Pınardı. ''Efendim Pınarcım.''

''Asya kızım koş bittim ben operasyonum akşam 18:00'deydi biliyorsun ama doktorun boşluğu olmuş ve öne aldı bir saate ameliyata alacaklar gelmen lazım.''

''Pınarcım, bir sakin olur musun. Yanında şuan hiç kimse yok mu sen tek mi gittin, Tufan abi nerde?.''

''Ya yanımda abim gelecekti ama abimi biliyorsun üçkağıtçı akşam 18:00de diye ayarlamış kendini şimdi gelemezmiş miş kızım hadi yaa. çok korkuyorum. Ya gözümü kaybedersem. Asya!, eğer bir şey olursa ne yapacağım? ''

''Korkma, her şey yolunda gidecek. Ben buradayım, her şey mükemmel olacak. Küçük bir operasyon sadece. Riskleri elbet var ama sakin kalmalısın tamam yapacak bir şey yok geliyorum ben.'' dedim ve telefonu kapattım. En yakın arkadaşım için gitmem gerekirdi ama Caner'e daha doyamadan bir anda kalkmak gerçekten çok zor geldi o an.

''Sevgilim duydun gitmem lazım lütfen kusura bakma o kadar üzgünüm ki şuan sana anlatamam ama yanında olmalıyım.'' dedim. üzgünce bana baktı ve; ''annesi babası yok mu Asya! sen sonra gitsen?''

''Caner o buraya abisiyle geldi annesi babası çalışıyor. Pınar da okul olduğu için ameliyatı bugün hemen yaptırmak zorundaydı yani sadece abisi gelebildi. Birde ben.''

''Tamam Asya seni bırakmayı hiç istemiyorum planlarım vardı ama madem öyle hadi seni bırakayım.''

Caner o kadar üzülmüş ve kırılmıştı ki bu yüzünden ve ses tonundan belli oluyordu. Çok haklıydı o yüzden ona verecek bir cevabım yoktu sessizce kalktık. Caner hesabı ödedi ve arabaya doğru ilerledik. Hastaneye varana kadar da çok nadir konuştuk sadece yol tarifi, hangi hastane, hangi oda gibi sorular ve cevaplar. Kırık bir sessizlik hakimdi.

Biliyor musunuz sonradan öğrendim ki. Galata Kulesi Efsanesine göre eğer kuleye ilk kez beraber çıkacak çiftin kaderinde kavuşamamak varsa karşılarına mutlaka bir engel çıkarmış, bir ömrü beraber yaşayamayacak çiftleri kule kabul etmezmiş. hem ben daha önce kuleye çıktığım için tılsım bozulmuştu. hem de yine de çıkmakta kararlıyken sanırım Galata Kulesi bizi kabul etmemişti.

''Yaşanacak onca an var, yazılacak onca hikaye. Sonumuz bir efsaneyi mi doğrulayacak yoksa o efsaneyi efsane olarak mı bırakacak bilinmez. Kız Kulesine aşık Galata Kulesi gibi mesafeleri aşamayıp kavuşamayabiliriz ya da tüm efsaneleri bir kenara bırakıp kendi masalımızın kahramanları da olabiliriz.''

 

Loading...
0%