
BUZDAN BİR YÜREK
Son birkaç gündür Asrın ile çalıştığımız için, Caner bu duruma bozulmuş olacak ki sanki benden köşe bucak kaçıyordu. Kızdığını anladım ama kendim için bir şeyler yapabilmekte bana çok iyi gelmişti. Günlerdir sadece birkaç kez konuştuk. Burnumda tütüyor, o kadar özledim ki onu. Gönlünü almak için bir şeyler düşündüm hemen elim telefonuma gitti Pınar’ı aradım.
‘’Pınar, nasılsın canım. İyisin iyisin. Hemen konuya girsem. Galiba Caner bana biraz bozuk. Onu eve davet etsem, acaba sende gidip Tufan abide kalır mısın bu gece.’’
‘’İyiyim canım sağ ol ne kadar düşünceli bir arkadaşsın. Aynı evin içinde yüzünü göremez olduk. Benimde Caner gibi trip yapmam lazım galiba seni görebilmek için.’’ dedi sitemkar bir ses tonuyla.
‘’Yapma Pınar, lütfen. Benim ömrüm sizin gönlünüzü almaya çalışmakla mı geçecek. Hadi lütfen. Bu seferlik idare et. Sonra seninleyim.’’ dedim adeta yalvarırcasına.
‘’Tamam tamam. Zaten abim bize gelecekti. Ariyim de sen gelme ben gelirim, değişiklik olur bana da derim.’’
‘’Sen dünyanın en anlayışlı arkadaşısın. Çok öpüyorum.’’ diyerek büyük bir heyecanla telefonu kapattım.
Evin yolunu tutarken, neredeyse beş dakika sonra eve varacağımda, birden sokak arasından gelen bağırışları duydum. Sesin geldiği yöne doğru baktım. Gözlerim hemen Caner’i ve Tufan’ı gördü. İkisi arasında ciddi bir tartışma vardı. Caner, Tufan’a bağırarak: “Parayı ödemezsen, babamın sana neler yapabileceğini tahmin bile edemezsin!” diyordu. Tufan ise sakin bir şekilde, “Şu an ödemem mümkün değil. Sizden korkmuyorum,” dedi.
Caner, yüzü gerilmiş bir şekilde: “Tufan, senin Asya’nın yakını olduğunu öğrendiğimden beri zaten kendimde değilim. Asya öğrenecek diye aklım çıkıyor. Bunu saklayabilmek için seni çok uzun bir süredir idare ediyorum. Ama babamı tutamıyorum artık,” dedi. Tufan ise asla ödemeceğini, ne olacak olsun diye haykırmaya devam ediyordu.
Tartışma gittikçe daha da harlanıyordu. Caner’in sesindeki öfke, Tufan’ın soğukkanlı tavırları arasında bir gerilim vardı. Bir an daha fazla dayanamayıp, kendimi onlara göstermeye karar verdim. Adımlarımı hızlandırıp, köşe başını dönerken bir anda ikisinin de gözleri üzerimdeydi. Gözlerimle hemen Caner’i aradım.
Tufan’ın yüzü sertti, ama Caner’in ifadesi bambaşkaydı. O an, gözlerindeki kaybolan güveni, içindeki öfkeyi görebiliyordum.
Caner hemen bana doğru birkaç adım attı, ama konuşmaya başlamadan önce derin bir nefes aldı. “Asya, bir dur lütfen,” dedi, sesi titriyordu. “Bu işler… Senin için çok karmaşık, sadece… sadece dur.”
Ama ben daha fazla sessiz kalamayacaktım. İçimde biriken soruları ona sormak, bu durumu açıklığa kavuşturmak istiyordum. “Caner,” dedim, sesim biraz sertleşmişti. “Sen kimsin? Benim tanıdığım Caner aslında kim? Bu bir oyun mu? Ne oluyor burada?”
Caner gözlerini kaçırarak, “Asya, seni… seni bu duruma sokmak istemedim. Ama işler öyle bir hal aldı ki…” dedi, ama sözleri havada kaldı.
“Öyle bir hal aldı ki ne?” dedim, adımlarımı ona doğru atarak. “Bana doğru söyle Caner! Beni bir kenara itip, her şeyini gizledin. Bu kadar kolayca oyun oynayabileceğini mi düşündün?”
Tufan araya girmek istedi, ama Caner ona engel oldu. “Tufan, dur. Bu durumun ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyorsun,” dedi.
Benim zihnim bulanık, kalbim kırık ama kafamda tek bir soru vardı: “Neden?”
Caner gözlerini bana dikti, ama bu sefer o tanıdığım Caner değildi. “Bunu sana anlatamam, Asya,” dedi, sesi çaresizdi. “Ama… ama sana her şeyin düzgün olduğunu söylemiştim, hatırlıyor musun? Bunu neden yapmam gerektiğini sana anlatacak cesaretim yok, sadece… sadece inan bana.”
İçimdeki öfke, korku ve belirsizlik bir araya gelerek beni adeta felç etmişti. Ama bir şey keskin bir şekilde netleşti: Caner, bana doğru adım atarken, bu adam artık benim tanıdığım Caner değildi.
Caner’in bana söylediği sözler, bir duvara çarpmış gibi zihnimde yankı yapıyordu. “İnan bana,” diyordu, ama nasıl inanabilirdim ki? Bu kadar zaman boyunca bana söylediklerinin arkasında ne vardı? Bir yanda Tufan’ın sükuneti, diğer yanda Caner’in çaresizliği. Bir an için her şeyin içinde kayboluyordum.
“Caner, bana ne anlatmak istiyorsun? Ne olduğunu anlamıyorum. Bu ne hal? Bu kadar mı güvenin yoktu bana?” dedim, sesim titriyordu ama her bir kelimeyi kalbimden geçirerek söylüyordum.
Caner bir adım daha attı, ama ben geri çekilmedim. Yüzümdeki öfke, her şeyin yanlış gittiğini hissediyordum. O tanıdığım, güvendiğim Caner yoktu artık. “Söylesene, Caner, bana doğruyu söyle. Kimsin sen gerçekten?”
Caner, başını eğdi. Derin bir nefes aldı ve “Asya,” dedi, “Gerçekten sana zarar vermek istemiyorum. Ama seni korumak için her şeyi gizledim. Bunu yapmamın tek nedeni bu…”
“Koruma?” diye tekrar ettim, gözlerim dolmuştu. “Beni mi koruyordun? Bunu ne kadar uzun süre gizlemeyi planlıyordun? Ne kadar daha böyle devam edecekti?”
Tufan, yanıma yaklaşıp, omuzlarıma hafifçe dokundu. “Asya,” dedi, “Bunu şimdi anlaman zor olabilir, ama bu sadece senin iyiliğin için…”
“Hayır!” diye bağırdım, adeta bu sözcükler çıkarken içimde bir şey kırılıyordu. “Artık yeter! Sadece bana doğruyu söyleyin. Gerçekten kimseyi korumuyorsunuz, sadece kendinizi koruyorsunuz!”
Caner, gözlerindeki suçlulukla bana bakarak, bir adım geriye çekildi. “Asya, gerçekten çok üzgünüm,” dedi, ama sesindeki samimiyet artık bana hiç gerçek gelmiyordu.
“Bundan sonra kimseyi korumayacağım, Caner,” dedim, gözlerim doluyordu. “Beni bu kadar kandırmanıza izin vermeyeceğim. Dinliyorum!”
Tufanın, konuşmalarından bir anda Caner’in babasıyla olan bağını öğrendim. Tufan’ın zor durumda olduğu zamanlarda, Caner’in babası ona borç para vermişti. Caner’in babası ise İstanbulun en büyük tefecilerindendi ve onun verdiği parayı tahsil etme işini Caner üzerine almıştı. Caner, babasının verdiği borçları tahsil etmek için çabalıyordu ve Tufan da parayı geri ödeyemediği için bu durumun içinde sıkışıp kalmıştı. Tufan’ın bu durumu bana açıklamaya pek niyeti yoktu, ama bir şekilde gerçek ortaya çıkmıştı.
“Tufan,” dedim, gözlerim yaşararak, “Sen Caner’in babasından mı borç aldın? Yani Caner’in babası bir tefeci ve… ve senin de ona olan borcun yüzünden bütün bunları gizledin, öyle mi?”
Tufan, gözlerini bir an benden kaçırarak, “Evet,” dedi, “Asya, bunu sana anlatmak zorundaydım, ama olmadı. Caner’in babası öyle bir adam ki, ona borç ödemek zorunda kalmak, benim için hayatımın hatasını yapmak gibiydi. Ama bir şekilde bu borç yüzünden seni tehlikeye atmak istemedim.”
Benim kafam karışmıştı. “Yani bütün bu zaman boyunca beni koruyordunuz diye düşündüm. Korumacı olduğunuz için atıştığınızı düşünüyordum. Ama aslında her şey bir yalandı, değil mi? Caner, bana doğruyu söyle! Senin baban tefeci ve sen onun parasını topluyorsun! Tufan, sen de onun borcunu ödeyemediğin için sıkıştın. Bütün bu kirli ilişkiler bana ne kadar zararlıymış? Ne kadar daha beni kandıracaktınız?”
Caner, gözleri dolmuş bir şekilde bana baktı. “Asya, seni seviyorum. Ama babamın işlerine karışmak bu kadar basit değildi. Seni korumak için sessiz kaldım, ama bir noktada öğrendin işte. Babamı tutamıyorum artık, bu durumun nereye gideceğini bilmiyorum.”
Ve o anda her şey değişti. Caner’in gözlerinde gördüğüm suçluluk, beni delicesine sarsıyordu. Artık ne yapacağımı bilmiyordum. Kafamda her şey birbirine girmeye başlamıştı. Caner, sevgisini ve güvenini bana sunmuştu ama bunun ardında başka bir gerçek vardı. Şimdi ne olacak?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |