Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@demissuenos

ZAMANIN ARDINA BIRAKILANLAR


‘’Bazıları öyle şanslı oluyor ki hiçbir şey yapmasa bile el üstünde tutuluyor. Biz ise yaptığımız onca fedakarlığa rağmen yarım kalıyoruz.’’

Kendimi toparlamaya çalıştım ama içimdeki hayal kırıklığı, ruhumu kemiren bir acı gibi hissediliyordu. Caner’in söyledikleri bir türlü zihnimde yer bulamıyordu. "Mesafe" diyor, ama ben ne hissettiğimi bilemiyordum. Hızla yanımdan geçip giden insanlar arasında kaybolmuş gibi hissediyordum; ne hissettiğimi, ne istediğimi anlamak için uğraşıyordum.

Bir an durdum ve derin bir nefes aldım. "Artık burada durmak istemiyorum," dedim içimden. İstanbul'da halamın yanında da kalamazdım, her gün yaşadığım hayal kırıklığını tekrar tekrar hatırlamak demekti. Şehirden kaçmak, belki de kendimi bulmak için en doğru yoldu. Eskişehir’e evime dönmek, ruhumu dinlendirmek için bir fırsat olabilirdi.

Sessiz devam eden yolculuğumuz vapurun önünde son buldu. ‘’Caner, birbirimize zaman tanımak için ayrılma vakti. Sadece benim değil senin de düşünmen ve tartman gereken şeyler var. Ben buradan direkt Eskişehir’e dönücem bu yola da tek devam etmek istiyorum.’’ dedim gözyaşlarımı silerken.

Akan göz yaşlarıma doğru uzattı elini ve ekledi: ‘’Bunlara sebep olduğum için kendimi affetmeyeceğim. Utanç duyuyorum yaptığımdan ama seni asla bırakmayacağım. Şimdi yeniden daha güzeliyle dönebilmek için kısa bir veda. Hoşça kal güzelim.’’

Daha fazla durmaya gücüm yetmedi ve hoşça kal diyemeden arkamda bıraktığım o acı dolu anları geride bırakmaya çalışarak hızlıca vapura bindim. Vapurda yer bulduğumda oturdum ama aklımda sadece Caner’in yüzü ve Kevser’in onun yanındaki o rahat tavrı vardı. İçimden geçirdiğim her düşünce, hayal kırıklığına bir ok daha saplıyordu. Caner’in davranışları, içimdeki hayal kırıklığını büyütüyordu. Gözyaşlarım tekrar gözlerimi doldururken, bunları düşünmek istemedim.

Telefonla halamı arayarak ona durumu anlattım, onunla her şeyimi paylaşırım. Başta gizli görüştüğüm ve en başında neden söylemediğim için biraz sitem etti. ‘’Halacım, biliyorsun babama akşamına geri dönüyorum diyemem. O yüzden ben dönücem Pınarda kalıcam. Sen beni bu gece burda kalmış gibi idare edersin. Sena’ya da kızma lütfen ben çok ısrar ettim.’’ dedim gülümseyerek.

‘’Sana güveniyorum, dikkatli ol kızım, hiç kimse ve hiçbir şey için kendini bu kadar üzmeye değmez yaşın daha çok genç bunu zamanla anlayacaksın’’ diye devam etti sözleri biraz olsun destek vermişti.

Vapurdan indikten sonra otobüs terminaline doğru yola koyulurken, gözlerim buğulandı. Gözyaşlarımın düşmesini engelleyemiyordum; bu hayal kırıklığı, özlem ve sevgi karışımı duygular, kalbimin derinliklerinde yankılanıyordu.

Bir an durup derin bir nefes aldım. İçimdeki tüm olumsuz düşünceleri dışarı atmak istiyordum. “Artık geçmişe takılıp kalamam,” diye düşündüm. “Hayatımda yeni bir yol çizeceğim.” Terminale vardığımda, hemen otobüs biletimi aldım ve birazdan kalkacak olan Eskişehir otobüsüne bindim.

Eskişehir'e vardığımda ise , kendimi eski ama bilinen bir huzurun içinde buldum. Valizimi kapının önüne bıraktım ve Pınar'ın kapısının önüne derin bir nefes alarak yürüdüm. Kapı açıldığında, Pınar'ın yüzündeki sıcacık gülümsemeyi gördüm o kadar iyi geldi ki. Pınar kollarını açarak, “Hoş geldin, sonunda yine aynı çatı altındayız,” dedi ve sımsıkı sarıldı. Daha sonra hemen içeriye geçtik aileme yarın döneceğimi söylediğim için kimsenin beni görmemesi gerekiyordu.

Koltuğa doğru geçtim ve kendimi bıraktığım anda içimde bir boşluk hissettim. Sanki İstanbul’da bıraktığım anılar, hayal kırıklıkları, her şey beni takip edip peşimden gelmiş gibiydi. Pınar, sessizce yanımda otururken elini omzuma koydu ve gözlerinin içine bakarak, “Sana iyi gelmeyeceğini bildiğim her şeyi unutman için buradayım,” dedi. Yüzümde beliren buruk bir tebessümle ona baktım.

“Pınar, unutmak belki de yapabileceğim en zor şey,” diye fısıldadım.

Pınar derin bir nefes aldı. “Biliyorum,” dedi. “Ama unutmaktan ziyade, yaşadıklarını, hissettiklerini kabullenmek daha kolay olabilir. İlerleyebilmenin yolu bu belki de.”

Onun bu sözleriyle, sanki kalbimde küçük de olsa bir ışık belirdi. İçimdeki yük hafifledi mi yoksa daha mı derinleşti bilemiyordum ama Eskişehir’in tanıdık havası, Pınar’ın sıcak varlığı, bana umut verdi.

O sırada kapı açıldı ve Tufan abi içeri girdi. Gözlerimiz buluştuğunda, sanki o an her şey durdu. Gözlerinde yine o karanlık gölge vardı, ama içinde bir parıltı da belirdi. "Nasılsınız?" diye sordu, sesi yorgun ama bir o kadar da koruyucuydu.

"Biz iyiyiz." dedim. "Sen nerelerdeydin, kaybolmuş gibisin."

Tufan, derin bir nefes alarak yavaşça koltuğa oturdu. "Bilmiyorum. Bazen, bu şehrin sokaklarında kaybolmuş gibi hissediyorum. Bir şeyler peşinde koşarken, neyi unuttuğumu bile hatırlamıyorum."

Onun bu sözleri içimdeki endişeyi artırdı. Pınar ‘’bir çay mı içsek?" diyerek mutfağa geçtiğinde, Tufan abiye dönüp ‘’ İstanbul’da yaşadığın şeyleri düzeltebildin mi?" dedim.

Tufan’ın yüzü bir an için asıldı. "Geçmişim peşimi bırakmıyor," dedi. "Birileriyle hesaplaşmam gerekiyordu. Ama seni bu işe karıştırmak istemezdim."

"Beni korumak istiyorsun ama ben de seni korumak istiyorum. Beni dahil ettiğin falan yok zaten. Ben senin için endişeleniyorum?" dedim, sesim titreyerek. "Bunları hep birlikte aşabileceğimizi düşünüyorum."

Tufan, gözlerini benden ayırmadan, “Bazen aşmak istemediğim şeyler var. Geçmişimle yüzleşmek zorundayım, ama aileme yansıtmadan… Bu benim için zor,” dedi.

Bu sözleri, içindeki duygu karmaşasını çok net hissettiriyordu. Tufan’ın karanlığı beni her zaman korkutuyor ama Furkan olayında yanımda olmak istemesi, bazen korumacı davranışları, ona kıyamıyorum. Elimi omzuna koyarak "Geçmişinle yüzleşmen gerektiğini biliyorum ama ben de senin yanındayım, elimden bir şey gelmez belki ama ne zaman konuşmak istersen buradayım" dedim sıcak bir tebessümle.

Pınarın getirdiği çayları yudumlarken üçümüzde koltukta yan yana oturuyorduk. Derin düşüncelere dalmış, sanki bir akıntıya kapılmışız ve kurtulmak için çırpınmıyor da öylece sürüklenmeyi bekliyor gibiydik. Yaşadıklarımızın gölgesi üzerimize çökmüş, içimizdeki umudu korumaya çalışırken, karanlığın bizi nasıl etkileyeceğini merak ediyorduk.

Bir süre öylece oturduktan sonra Tufan abi üzerini değiştirmek için odasına geçti. Bende oturduğum koltuktan kalkarak ‘’hadi kızım, yapıştık buraya kalk mutfağa geçelim yiyecek bir şeyler hazırlayalım’’ dedim pınarın elinden tutup onu da kaldırdım ve mutfağa geçtik. Mutfak dolabının altından derin bir tencere alıp içine su doldurdum ve ısınması için aygaza koydum. Pınarda suyun kaynamasını beklerken içmemiz için birer kahve yaptı bize.

‘’Eee anlat bakalım Pınar hanım, bizim dertlerle uğraşmaktan hiç kendini anlatamaz mı oldun yoksa bilerek mi artık anlatmıyorsun.?’’ dedim gülümseyerek. Pınar bir süredir askerdeki sevgilisi Halil ile ilgili duygu karmaşası içindeydi. Halil’in askerden döneceği günü sabırsızlıkla bekliyordu ama aynı zamanda içindeki endişeyi de gizleyemiyordu. Çünkü bu mesafe onları günden güne tüketmeye başlamıştı.

“Canım, bazen beklemek çok zor oluyor. Halil’le iletişimimiz azaldı, onu çok özlüyorum,” dedi. İçimdeki hislerin daha da karmaşık hale gelmesine neden olan bu sözler, Pınar’ın gözlerinde beliren kaygıyı da anlamama yardımcı oluyordu.

“Biliyorum, beklemek zor ama bazen sabretmek, doğru zamanı beklemek en iyisi. Halil seni seviyor ve geri döndüğünde her şey daha güzel olacak,” dedim, ona moral vermeye çalışarak. Pınar, gözlerini benden ayırmadan derin bir nefes aldı. “Ama ya değişirse? Uzun süre ayrı kalmak, insanın düşüncelerini karıştırıyor,” dedi, sesi biraz titreyerek.

“Hayat, belirsizliklerle dolu Pınar. Bazen hissettiğimiz korkular, kaybetme korkusu, bize bir şeylerin daha da değerli olduğunu hatırlatıyor,” dedim, elimle omzuna dokunarak.

Pınar, kahve fincanını masaya koyarken, “Belki de bu yüzden seni bu kadar çok seviyorum. Yanımda olduğunda kendimi güvende hissediyorum,” dedi. Bu sözler, içimdeki karmaşık duyguları biraz daha hafifletmişti. Kendi duygularımı ifade etmekte zorlanırken, Pınar’ın durumunu düşünmek benim için daha kolaydı.

Tufan odadan çıkıp yanımıza geldi. “Neler oluyor burada?” diye sordu. “Sadece hayatın zorlukları ve ilişkiler hakkında konuşuyorduk, kız muhabbeti anlayacağın” dedim. Tufan, “Bazen ilişkiler zorlayıcı olabilir ama sevgi her şeyi aşar, aşamadığınızda Tufan yardımınıza koşar.” dedi, Pınar’a dönerek. “Ne bu haller kendine gel, halil’ e de böyle melankolik takılıyosan vay haline” diye ekledi.

Pınar, başını iki yana sallayarak “sen biraz gıcık mısın acaba” dedi. Tufan, ona biraz daha yakınlaşarak, “fazlasıyla” dedi alaycı bir gülümsemeyle.

Tufan’ın alaycı ve bir yandan güven verici sözleri ve Pınar’ın umut dolu bakışları, bana da cesaret veriyordu. Hayat belirsizliklerle doluydu ama sevgi, her zorluğun üstesinden gelmek için gereken en güçlü araçtı. “Evet, birlikte güçlü olmalıyız,” dedim, içimdeki duyguların daha netleştiğini hissederek.

Mutfaktaki sıcak ortam, derin bir bağlılık hissi yaratmıştı. Birlikte yapacağımız yemek, sadece karın doyurmak değil, aynı zamanda aramızdaki bağı güçlendirmek için de bir fırsattı. “Hadi şimdi bir şeyler hazırlayalım. Yemekten sonra film izleriz kafamız dağılır.” dedim, mutfakta biraz hareketlilik oluşturmak için.

Pınar, mutfağın dolabından malzemeleri çıkarmaya başladı. “Börekte yapalım mı? Halil’in en sevdiği yemeklerden biri,” dedi. “Oluuur! Hem yapması da eğlenceli olur,” diye yanıtladım. Tufan, bu sırada yardım etmek için yanımıza geldi. “Börek yaparken ben de yanınıza katılayım, belki bir iki tarif de ben eklerim, ne de olsa siz iki şapşaldan daha iyi yemek yapıyorum” dedi gülümseyerek. Üçümüz, mutfakta birlikte çalışırken gülüşmelerimiz ve sohbetlerimiz, ortamı neşelendirdi.

Pınar, Halil’le ilgili anılarından bahsetti; onunla geçirdiği mutlu zamanları anlattıkça, yüzünde bir gülümseme belirdi. “Bir keresinde bana özel bir sürpriz hazırlamıştı. Çok romantik bir akşam yemeği organize etmişti,” dedi. O an, Tufan ve ben birbirimize bakarak gülümsedik. Pınar’ın gözlerindeki parıltı, Halil’e olan sevgisinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.

Tufan, “Ne de özel bir anı! Aynen canım kardeşim.” dedi alaycı bir ses tonuyla. Pınar, bu sözlere sadece öfkeli bir bakış atarak karşılık verdi. ‘’Bulaşma Tufan abi, ne güzel heyecanla anlatıyor işte kız karışmasana, sen hem elindeki işine odaklan’’ diyerek girdim araya Pınarı korumak istercesine.

Böreklerin hazırlanması sırasında, Tufan bana döndü. “Caner ile olan ilişkin hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu. İçimdeki duyguların karmaşası bir anda yüzüme yansıdı. “Caner ile her şey çok karmaşık şu an. Onu seviyorum, hep aklımda. Onunla birlikte olmayı da çok istiyordum, bilmiyorum şuan” dedim. Tufan, bu durumu anladığını belli edercesine başını salladı. “Kalbinin sesini dinle, sen çözersin.” dedi.

O sırada Pınar, “Ayrılık zor bir şey, biliyorum. Ama eğer gerçekten seviyorsan, buna değer. Caner ile konuşup, durumu netleştirmelisin,” dedi. Onların bu desteği, içimdeki karmaşayı biraz daha hafifletmişti. “Haklısınız, belki de ona karşı hislerimi daha net ifade etmeliyim. Düşünmek zorundayım ama bu konuda ne yapacağımı bilmek de zor,” dedim.

Böreklerin fırına gitmesiyle birlikte, mutfakta bir anlık sessizlik oldu. Üçümüz, bir an için yaşananların ağırlığını hissettik. Bir süre sonra, mutfaktan yükselen kokular, evin her köşesine yayıldı. “Yemekler hazır olduğunda, güzel bir sofra kurmalıyız. Belki de bu, içimizdeki karanlığı biraz olsun aydınlatır,” dedim, umudun sıcaklığıyla dolarak.

Neşemizin ve içimizdeki hüznün eşlik ettiği yemeğimizin ardından, hepimiz günün yorgunluğunu atmak için hızlıca masayı toparlayıp uyumak için hazırlandık. Pınarın ailesi köye gittiği için o anne babasının odasında yatacak bende Pınarın odasında kalacaktım. Yatağımın üzerine uzandım ve tavana bakarak düşüncelere daldım. Caneri düşünmeden edemiyordum. Ayrılmamızın ardından içimde beliren boşluk ve kaygı, onun hala beni aramamış olması sürekli kafamın içinde dönüp duruyordu, ‘’bugün ben ne yaşadım’’ hissi. İşte bu his kalbimdeki yarayı derinden hissetmeme sebep oluyordu.

Loading...
0%