6. Bölüm

6. Bölüm

Tuğçe
demissuenos

MÜCADELE

‘’Elinden bir şey gelmeyince uzun uzun susarmış insan. Bende susuyorum, ne kadar dayanır yüreğim bilmem ama içimde bir şeyler ölüyor, hissediyorum.’’

Ertesi sabah, güneş ışıkları odanın içine sızarken, mutfaktan gelen kahve kokusu beni uyandırdı. Hızla kalktım, üzerimi giyinip Pınar’ın yanına geçtim. Pınar, yastığının üzerine başını koymuş, derin bir uyku çekiyordu. Gözlerinin etrafındaki mor halkalar, son zamanlarda yaşadıklarının yorgunluğunu taşıdığını gösteriyordu. Tufan ise mutfakta, kahve yapma işlemini tamamlamak üzereydi.

“Günaydın, Asya!” dedi Tufan abi, gülümseyerek. “Kahven hazır, bir fincan almayı unutma.”

“Günaydın,” dedim, onun yanına geçerek kahve fincanını doldurdum. “Bugün kendimi iyi hissediyorum. Zaten eve geçicem birkaç saate. Halam mesaj atmış, babama beni otobüse bindirdiğini haber vermiş.”

Tufan, ciddileşerek “Halanı da ayarttın ha! Bari karşındaki adama değseydi,” dedi. Sanki bu cevap her şeyi tekrar bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı.

Pınar, uyanmaya başladığında yavaşça gözlerini açtı. “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu, sesindeki uykulu tonla. “Beni uyandırmadan kahve mi içiyorsunuz?”

“Sen de gel, kahveni al,” dedim, gülümseyerek. Kısa bir sohbet eşliğinde kahvelerimizi içtikten sonra hızlıca evi toparlayıp hazırlanmak için işe koyuldum. İçimde biraz burukluk hissetsem de, yeni bir başlangıcın eşiğinde olduğumu biliyordum.

Eşyalarımı topladıktan sonra salonda oturan Pınar ve tufan abinin yanına geçerken kapının çalmasıyla o tarafa doğru yöneldim. Önce kapı deliğinden bakıp kimin geldiğini kontrol edecektim ki Tufan abi içeriden; ‘’ aç aç korkma, o benim kirvem Alper.’’ diye seslendi. Tufan abiye geri seslenip ‘’Kirve mi kaldı allah aşkına!’’ diyerek kapıyı açtım. O an karşımda beliren Alper: ‘’Sen aşkım dersin o zaman!’’ dedi bana alaycı bir ses tonuyla.

Gözlerimi devirerek ‘’çok komikti gerçekten, nasıl! eğlendin mi?’’ dedim. Tufan abi ise Alper’e ‘’yavaş gel kirvem oda benim bacım sayılır.’’ dedi bir yandan tokalaşarak. Ben ise onlara doğru yönelip ‘’Siz gerçekten şaka mısınız? M.Ö kaçıncı yüzyıl ile iletişimdeyim bilmek istiyorum. Kirve, bacım. Buna katlanamayacağım Pınar hadi biz mutfağa geçelim.’’ dedim elimle mutfağı göstererek. Pınar ise bu durum hoşuna gidermişcesine gülümsüyordu.

Biz mutfağa doğru yürürken Alper ‘’benimki tuzlu olsun!.’’ diye seslendi. Öfkeyle arkama döndüğümde yüzündeki o alaycı gülümsemeyi tekrar gördüm ve iyice sinirlerim bozulmaya başlamıştı. O sırada Pınar ve Tufan abi bu durum ile çok eğleniyordu.

Mutfağa geçtikten sonra, Pınar, “Alper’in tuhaf şakaları beni her zaman güldürüyor,” dedi gülerek. “Ama senin ona tepkilerin daha komik.”

“Onun şakaları beni çıldırtıyor,” dedim, mutfak tezgahına yaslanarak. “Tamam, biraz eğlenceli ama bazen de aşırıya kaçıyor.”

Pınar, kahkahalarla gülmeye devam etti. “Belki de senin onu daha ciddiye alman gerekiyor. Alper’in alaycı tavırları aslında dostça bir davranış.”

“Belki de haklısın,” dedim, biraz gülümseyerek ama içimdeki sinir bozukluğundan kurtulmam gerekiyordu. “Ama yine de bu kadar ciddiyetsiz olmaları beni geriyor.”

Pınar, çaydanlığı ocağa koyarken, “Kendine bu kadar yüklenme. Üzerinde dünün gerginliği de var biraz akışına bırak” dedi hafif bir tebessümle ve devam etti ‘’Alper'in sana karşı hissettiği şeyler, senin için yeni bir başlangıç olabilir,"

‘’Şimdi değil Pınar, şimdi değil.’’ dedim usanmış bir şekilde. Oda daha fazla üstelemedi.

Çay hazır olunca, hep birlikte salona geçtik. İçeri girdiğimizde Tufan abi ve Alper’in fısıldayarak konuştuğunu gördüm. ‘’Neler kaynatıyorsunuz öyle?’’ diyerek yanlarına doğru ilerlerdim ve bir yandan çayları masaya koydum. Son bardağı da masaya doğru koymak için yeltenirken Alper elimdeki çaya doğru uzandı ‘’Tufan biraz durumlardan bahsetti de. Konuşmak ister misin? Şuan istemesen de her zaman burada olduğumu bil.’’ dedi ve Tufan abiyle göz göze gelince; ‘’ yani hepimiz buradayız. Sen yalnız değilsin.’’ diyerek bardağı alıp arkasına yaslandı.

Alper’in sözleri havada asılı kalmıştı. Gözlerim dolarken, derin bir nefes alarak başımı eğdim. Caner’in yüzü kafamda dönüp duruyordu. Alper’in bana sunduğu destek, içimde bir parıltı oluşturmuştu ama bunun yanında Caner’in ihanetinin yarattığı acıyı da derinleştiriyordu.

Alper, o an içindeki sıkıntıyı bastırarak, biraz önce sessiz kalmama rağmen sözlerine devam etti. "Biraz yürüyüş yapalım mı? Temiz hava belki iyi gelir."

Özellikle Caner’in gölgesinin üzerimde olduğu bu günlerde, Alper’in sunduğu bu basit öneri beni rahatlattı. "Tamam, arkadaşlarımla bir destek yürüyüşüne hayır diyemem ama akşam yaparız biliyorsunuz ailem Eskişehire bugün döndüğümü biliyor." dedim ve çayımdan bir yudum alarak dışarıyı izlemeye devam ettim.

Saat öğleden sonrayı bulduğunda, eve geçmek için hazırlandım, Pınara sımsıkı sarılıp desteği için teşekkür ederek oradan ayrıldım, yürümeye başladım. Eve dönerken, aklımda günün tüm karmaşası vardı. Biraz sonra eve varıp, kapıyı açtığımda, annemin gülümseyen yüzüyle karşılaştım. Yüzünde her zamanki sıcaklık vardı; bu, içimde bir güven duygusu uyandırdı. "Asya, hoş geldin canım!" dedi, sesi sevgi doluydu.

“Hoş bulduk, anne,” dedim, içeri adım atarken. Annem, beni görünce hemen yanıma geldi ve ellerimi avuçlarının arasına aldı. “Nasılsın? Nasıl geçti İstanbul?” diye sordu.

Tabii ki anneme yaşadıklarımı anlatamazdım. ‘’Çok güzel geçti, Sena’yla beraber biraz dolaştık. Halam her zaman ki gibi güzel yemekleriyle beni mest etti.’’ dedim, gülümseyerek.

‘’Ama senin yemeklerini çok özledim sultanım.’’ diye devam ettim sözlerime ve ona sarılıp, öptüm. Bir süre sonra ardımdan babam geldi ve ‘’Hoş geldin kızım, ben seni alacaktım terminalden neden aramadın?’’ diyerek, avuçlarının arasına yüzümü alıp yanaklarıma öpücük kondurdu. ‘’Uğraştırmak istemedim babacım. Bu arada eve gelirken Pınar ve Tufan abiyle karşılaştım akşam yürüyüş yapalım dediler. İzniniz olursa yemekten sonra onlara katılıcam.’’

“Olurl! Ama hava soğuk, dikkat et kendine,” dedi annem, endişeli bir tonla. Bu sözler, içimde bir sıcaklık hissettiriyordu. Annem, bana her zaman olduğu gibi koruyucu bir tavırla yaklaşıyordu.

“Biliyorum, anne,” dedim gülümseyerek. “Ama Pınar ve Tufan ile birlikteyim, sorun olmaz.” Annem, başını sallayarak gülümsedi. “İyi, ama yine de dikkatli ol. Dışarıda başına bir şey gelirse hemen beni ara,” dedi, gözleriyle beni tararken.

Odamda, duvarlardaki renkli tabloları izleyerek derin düşüncelere daldım. Güneş yavaşça batarken, odanın içine yayılan sıcak ışıkla birlikte, içimde bir huzur bulmaya çalışıyordum. Hala yaşadıklarımın etkisi altındaydım, Caner’in ihanetinin acısı da kalbimde hâlâ tazeydi. Alper’in bugün ki söyledikleri, o sımsıcak yaklaşımı, içimde bir kıpırtıya sebep olmuştu ama ben bundan rahatsızlık duyuyordum ve huzursuzdum.

Ailem akşam yemeği hazırlığına başlamıştı; mutfaktan gelen taze pişmiş yemek kokuları, beni yavaşça gerçek dünyaya geri çekiyordu. Annemin mutfakta sesleri yankılanıyordu: tencerenin kaynaması, tabakların şıklaması ve bazen babamın mutfakta ona yardım ederken söylediği şakalar. Bu sesler, sıcak bir evin varlığını hatırlatıyordu.

Yemeğimize kahkahalarımız eşlik ederken, zilin çalmasıyla masadan kalkarak kapıya doğru yöneldim ve kapıyı açtığımda karşımda Tufan abi ile Pınar duruyordu. ‘’Oo miss gibi kokular geliyor çekil bakalım.’’ diyerek beni hafifçe itip içeri girdi Tufan, Pınar’da peşinden geldi içeriye doğru.

Tufan abi:‘’Yine döktürmüşsün Aysel teyzem. Annem duymasın da senin yemeklerin bir başka be.’’ dedi ve annemin yanağından bir makas aldı. Ardından Pınar da anneme sarılarak ‘’Kıskanıyorum ama o benim Aysel teyzem’’ dedi.

Babam bıyık altından gülümserken; ‘’oturun çocuklar, o zaman bu güzel yemeklerden yemeden gitmeyin.’’ diyerek eliyle sağ tarafında duran boş sandalyeleri gösterdi.

‘’Teşekkür ederiz Ersoy amca, biz geç olmadan çıkalım, geç olmadan da dönelim bence.’’ dedi Pınar gülümseyerek.

‘’Bizim kız haklı, biz çıkalım.’’ dedi ve Pınarın sözlerine onay verircesine başını salladı Tufan. ‘’Tamam bakalım, kızlar sana emanet Tufan!’’ diyen babama bizi merak etmemesini, dikkatli olacağımızı söyleyerek evden çıktık.

Yürüyüşe başladığımızda hava biraz serindi ama bu serinlik sanki içimi ferahlatıyor, iyi geliyordu. Ağaçların arasından süzülen ay ışığı, yolda altın sarısı bir halı gibi parlıyordu. Hiç konuşmadan bir süre ilerledikten sonra, arkamızdan bir ses; ‘’yetiştim!’’ bu gelen Alper idi.

‘’Nerede kaldın kardeşim, gelmeyeceksin sandım.’’ dedi Tufan. Ardından Alper, Tufan’ın yanına gelerek gülümseyip, "Biraz geç kaldım, özür dilerim. Hazırlanırken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım," dedi. Tufan, omzuna hafifçe vurdu. "İyi bakalım öyle olsun. Hadi kızlar bize emanet! Sazova ya doğru yürüyelim." dedi.

Yürüyüşe devam ederken, Pınar heyecanla Tufan'a dönerek, "Bu akşam hangi yolu tercih edeceğiz? Caddeden gidersek, Kumpir mi yesek?" diye sordu.

Tufan, düşünürken Alper’in bakışlarının bana kaydığını fark etti. “Güzel olabilir, parkta biraz dolaşalım. Belki dönüşte alırız ya da giderken mi istersiniz?.” dedi.

Pınar’a dönerek, “Giderken alalım güzel olur, parkta ay ışığı altından kumpir yeriz” dedim ve kendimi tutamayıp kahkaha attım.

Hep birlikte gülüşerek, hemen caddenin az ilerisinden kumpirlerimizi alarak, parka doğru ilerlemeye başladık. Yürüyüş sırasında Tufan ve Pınar, çeşitli şakalara boğulurken, Alper ve ben biraz daha gerideydik.

Alper, cesaretini toplamak için derin bir nefes aldı. “Asya, seninle daha fazla zaman geçirmek istiyorum,” dedi. “Seni daha iyi tanımak istiyorum ve bizimle ilgili düşündüğüm birçok şey var.” diye ekledi.

Onu dinlerken içimi bir anda huzursuzluk kapladı, Alperin bana karşı bir şeyler hissettiğini yıllardır içten içe biliyordum, ama o benim gözümde hep mahallemizin biraz sevecen, biraz afacan, hiç büyümeyen haylaz çocuğuydu. Bugün bana olan bu sıcak yaklaşımı beni huzursuz ediyor, Caner'in ihanetinin izleri, kalbimde bir ağırlık bırakıyordu. Şuan bir duygusal boşluktayım, Alper’e karşılık verdiğimde bunun sonunda o çok kırılabilirdi. Çünkü benim kalbim hala Caner’e aitti.

Alperin sesindeki sıcaklığı hissetmiştim ama içimdeki belirsizlik ile gözlerim hafifçe yere doğru kaydı ve "Olmaz Alper, bir boşluktayım, birinin hayatında boşluk dolduran mı olmak istiyorsun" dedim.

Alper, bu kelimeleri duyduğunda içindeki cesaret kırıntılarının test edileceğini hissetti. Gözlerini benden ayırmadan, bir adım daha atarak, "Asya, bir şey söylemek istiyorum," dedi. "Bunu söylemek için doğru zaman mı bilmiyorum ama... bu yeni değil ben çok uzun zamandır seni düşünmeden edemiyorum. Duygularım çok karışık, ama sana karşı hissettiğim şeyleri daha fazla gizleyemem."

Kalbimin hızlı atmaya başladığını hissediyordum, Alper’e dönerek. "Alper..." diye başladım ama sözcükler ağzımda boğulmuş gibi hissettim. "Biliyor musun, ben... Bilmiyorum, çok karmaşık her şey."

Alper, sabırlı bir şekilde beni dinledi. "Biliyorum, yaşadıkların zor. Ama ben buradayım, seni desteklemek için. Eğer istemezsen, tabii ki bir şey beklemiyorum. Sadece sana hissettiklerimi söylemek istedim."

Ben, Alper’in bu samimi itirafını duyarken bir an için tüm duygusal yükümü unuttum. İçimde bir sıcaklık belirdi ama aklımdaki düşünceler beni hemen tekrar sarmaladı. "Alper, Caner’den sonra her şey çok karışık. Senin gibi birine bu şekilde yaklaşmak... Bilmiyorum, bunun doğru olup olmadığını hissedemiyorum."

Biraz duraksadıktan sonra, Alper, "Eğer bana biraz şans verirsen, belki de birlikte bu karmaşayı çözebiliriz," dedi. Elini yavaşça elime uzatırken, “Benim için önemli olan sensin,” dedi.

Bir anlık tereddütle Alper’in elini tuttum. Gözlerimle Alper’in samimiyetini hissettim ama içimdeki huzursuzluk tekrar yüzeye çıkmaya başladı. ‘’Tufan abi ve ailem... Bunu zaten onaylamaz. Tufan abi duyarsa bunu, seni mahveder biliyorsun" diye fısıldadım.

Alper’in yüzünde bir belirsizlik belirdi. "Biliyorum, ama bu bizim hayatımız. Onların onayı olmadan da hislerimizi yaşayabiliriz, değil mi?"

Bu sözlerle içimdeki sıcaklığın artmasına rağmen, ben derin düşüncelere dalmıştım Tufan, biraz geride olan bize doğru bakarken içindeki rahatsızlık büyümeye başladı. Alper’in bana yaklaşımı ve onunla olan samimi konuşmaları, içindeki kıskançlık tohumlarını yeşertiyordu. “Bunlar ne yapıyor?” diye fısıldadı Pınar’a.

Pınar, Tufan’ın endişeli bakışlarını fark etti. “Bilmiyorum, ama Alper’in ona karşı bir şeyler hissettiğini hissediyorum,” dedi. Tufan, Alper’in bana yaklaşmasına daha fazla tahammül edemedi ve “Bir dakika, ben bunları izleyemem,” diyerek hızlıca bize doğru yürüdü.

Alper, Tufan’ın yaklaşımını görünce bir an için tereddüt etti, ama gözlerinde cesaretle elimi tuttu. Tufan, bizi gördüğünde yüzünde belirgin bir öfke belirdi. “Alper, ne yapıyorsun?” diye seslendi.

Alper, “Sadece Asya ile konuşuyordum, Tufan. Bir şey yok,” dedi. Ama sesindeki gerginlik, onun inandırıcılığını sarsıyordu.

Tufan, “Hadi yaa! Gel benimle de konuş bakalım!” diye bağırdı. Pınar, Tufan’ın tepkisinin sert olduğunu görünce araya girmeye çalıştı, “Abi, lütfen… Alper sadece Asya’ya destek olmaya çalışıyor,” dedi.

Tufan, “Destek mi? Asya, bu duruma ne dersin? Senin için doğru olan bu mu? Yani Caner'den sonra bir başka adamla ilgilenmek mi istiyorsun?” diyerek bana döndü.

Tufan’ın bu çıkışına ne diyeceğimi bilemedim. Alper, Tufan’a karşı kendini savunmaya geçmek istedi, “Tufan, seninle bu kadar sert konuşmak istemiyorum ama bu, Asya’nın kararına bağlı. O ne isterse o. Onun duygularını dikkate almalısın.”

Tufan, Alper’in sözlerine yanıt vermeden önce bana baktı. “Sen bu durumu nasıl değerlendiriyorsun, Asya? Beni endişelendiriyorsun,” dedi. İçindeki kıskançlık ve koruma içgüdüsü, sesinde belirgin bir sertlik yaratıyordu.

Tufan’ın bu durumu bu şekilde ele almasına üzülmüştüm. “Tufan abi, ben sadece Alper ile konuşuyordum. Her şey bu kadar karmaşıkken, benim için böyle bir durumun içinde olmak çok zor,” dedim, gözlerim dolarak.

Alper, araya girdi, “Tufan, ben Asya’ya zarar vermek istemiyorum. Sadece yanında olmak ve ona destek olmak istiyorum.”

Bu sözler, Tufan’ı daha da öfkelendirmişti. Alpere korkutucu bakışlarla bir adım daha yaklaşırken, Pınar, endişelendi. “Abi! belki de bu kadar sert olmamalısın.” dedi ama Tufan’ın öfkesini kontrol etmesi zor görünüyordu. İçimdeki karmaşa ve bu iki adam arasındaki çatışma karşısında ne yapacağımı bilemiyor, kendimi iki ateş arasında hissediyordum.

Tufan, Alper’in savunmasına daha fazla tahammül edemedi ve bir anda öfkeyle ona doğru ilerleyerek yakasına yapıştı. “Alper! ona yaklaşmanı istemiyorum. Laftan anlamıyor musun? Caner’le yaşadıklarını bilmiyor musun? Sen bu işin neresinde olmak istiyorsun?” diye bağırdı.

Alper, Tufan’ın sert tepkisiyle afalladı ama kendini savunmaktan vazgeçmedi. “Tufan, sen kim oluyorsun da Asya’nın ne yapıp yapmayacağına karar veriyorsun? Beni onun yanında görmekten rahatsızsan, bu senin sorunun!” dedi, sesindeki kararlılık gözlerinden okunuyordu.

Tufan, Alper’in bu cevabıyla daha da öfkelendi ve bir anda yumruğunu sıkarak Alper’e doğru savurdu. Yumruk, Alper’in yanağına isabet etti ve Alper bir an için sendeledi ama dengesini yeniden buldu. Alper, gözlerini sertçe Tufan’a dikerek karşılık vermek istedi ancak bir an benim korku dolu bakışlarımı fark etti.

“Yeter artık!” diye bağırdım, gözyaşlarımı zor tutarak. “Ne yapıyorsunuz siz? İkiniz de böyle davranarak beni daha da zorluyorsunuz!”

Ancak Tufan, sözlerimi duymazdan geldi ve kolumdan sertçe tutarak, “Senin bu saçmalığa daha fazla dahil olmanı istemiyorum, Asya. Eve gidiyoruz!” dedi.

Tufanın bu sert tutumuna itiraz edemedim. Sessizce onun peşinden doğru yürümeye başladım. Pınarda hemen arkamızdaydı. Geriye dönüp Alpere bir şeyler söylemek istedim ama kelimeler boğazımda düğümlendi.

Eve varmak üzereyken Tufanı durdurdum. ‘’Yapma, abartıyorsun.’’ dedim ürkek gözlerle ona bakarak ve devam ettim. ‘’Tufan abi, sadece konuşuyorduk neden bu kadar büyüttün anlamıyorum. Yani konuşamadık bile tam anlamıyla.’’

Tufan, ‘’Kızım! Sen kafayı mı yedin. Alper bu mahallenin çocuğu, sende bu mahallenin kızısın. Ne demek yürümek lan ne demek!’’ diye karşılık verdi öfkeyle.

Onu rahatlatabilmek için kendimi ifade edebilme çabası içerisinde buldum kendimi. ‘’Biliyorum, bir şey olacağından değil zaten Tufan abi, ben şuan çok karmaşık duygular içerisindeyim. Ne yaşıyorum, ne hissediyorum bilmiyorum. İçinde bulunduğum durumda kendimi bir yere sığdıramazken...’’

Tufan abi, bütün o korumacı kimliğiyle: ‘’Pınarı ne kadar seviyorsam seni de öyle seviyorum. Pınarı ne kadar korumam gerekiyorsa senide o kadar korumalıyım Asya! Ben bu mahallenin çocuklarının ciğerini bilirim! Beş para etmez bunlar. Sen onunla daha fazla acı çeker, yağmurdan kaçarken doluya tutulursun.’’ diyerek ellerini omuzlarıma koydu ve bir adım yaklaşarak devam etti.

‘’Bak Asya, şimdi eve gidiyoruz ve babana bütün olan biteni anlatıyoruz. Canerden bahsetmeyiz. Ama Alper’i anlatacağız bu daha sonra duyulursa Ersoy amcaya hesap veremem ben.’’

Aileme anlatacağını duyduğum an dünyam başıma yıkılmıştı. Sanki yer ayağımın altından kayıyor, yıldızlar yer değiştiriyor, bütün bedenimi bir hissizlik kaplıyordu. Ailem katı kuralları olan, erkek arkadaş durumuna da bu yaşlarda asla onay vermeyecek bir yapıya sahip. Bunu öğrenmesi demek hayatımın zor evresinden, daha da zor evresine geçiş demek. Benim için yaşamayı bile zorlaştırmaktı. Caner bana bir keresinde ‘’Belki de kader bizi test ediyor.’’ demişti. Yanlışı vardı. Bizi değil, beni test ediyordu.

Kendimi asla sönmeyecek bir yangının içine atmıştım. Bundan sonrası için yapacak bir şey de yoktu. Yol boyu Pınar ona engel olmaya çalıştı ama nafile. Tufan abi, dediğini yapacaktı biliyordum. Ben ise kapının tam önünde mıh gibi duran bedenim ve karanlığın içinde hapsolmuş ruhumla, evimin kapısının ziline basan Tufan abiyi izliyordum.

Tufan zili çaldığı anda içimdeki korku bir düğüm olup boğazıma oturdu. Babamın yüzü gözümde belirdi, birazdan yaşanılacak olanlar zihnimde canlandı; sert, tavizsiz bakışlarıyla beni sorgulayan o bakış. Tufan, kapıda ona Alper’den, beni rahatsız ettiğinden bahsederken içimden bir şeyler kırılıyordu. Olan biteni yanlış anlaması, beni dinlemeden karar vermesi; hepsi bildiğim bir şeydi. Çünkü babam, hayatımı en ince detayına kadar kontrol etmek isteyen biriydi, sanki ben hata yapmaya meyilli, onu utandıracak biriydim…

Kapı açıldı. Babamın yüzü sinirle buruşmuş, bakışları Tufan’ın anlattıklarına odaklanmıştı. Henüz konuşmalarını bitirmeden içeri çağırdı. Ben ise başımı eğmiş, karanlık bir dehlize hapsolmuş gibi hissediyordum. Sözlerini duymadan anlayabiliyordum, gözlerindeki öfke ile dudaklarından dökülen yasaklar da peşinden gelecekti.

"Bu olanlara inanamıyorum" dedi sert bir sesle, yanıma yaklaştı ve elimi cebime attığında cep telefonumu elinden çekip aldı. "Bir iki gün telefon yok. Okula gidip gelirken de yalnız olmayacaksın; Tufan ya da ben seni götürüp getireceğiz."

Beni dört duvar arasına hapsediyormuş gibi hissettim. Bu yaptıklarının beni koruma amacı taşımadığını, sadece kendi doğrularını bana zorla dayattığını biliyordum. Tufan kapıdan içeri girip babamın yanına geçtiğinde artık geri dönülemeyecek bir yere savrulmuş gibiydim.

Kapının kapanmasıyla birlikte içeride tek başıma kalmıştım; gözlerim yere dikilmiş, titreyen ellerimi fark etmemeye çalışıyordum. Babamın ve Tufan’ın koridora ilerleyen ayak sesleri duyuluyordu. İçimde yıllardır biriken tüm sözler dilimin ucuna gelip gitse de konuşamıyordum, çünkü konuşmak çözüm değil, daha büyük bir sorundu.

Odama çekildiğimde, tüm dünya sessizleşti. Çaresizlik, sanki boğazımı sıkan görünmez bir el gibi üzerime çökmüştü. Pınar’ın sesi aklıma geldi, "Bu baskıyla nereye kadar dayanacaksın Asya?" demişti bir keresinde. Haklıydı. Ama bu hayat benim seçimim değildi, sadece katlanmam gereken bir sınav gibiydi.

Ertesi sabah babamla okula gitmek için hazırlanırken bile üzerimde bir çift göz vardı. Her hareketim izleniyor, her adımım kontrol ediliyordu. Alper aklımda beliren bir gölge gibiydi; beni rahatsız edip, etmeme ihtimalindeki dünyaya sıkışıp kalmıştım. Bu daha öncede başıma gelmişti; Furkan tarafından da rahatsız edilmiştim ama o zaman Caner sayesinde kurtulmuştum. Zihnim, bir çıkış yolu ararken içimde büyüyen bu yangını nasıl söndüreceğimi bilmiyordum. Belki de tek kurtuluşum, bu baskıdan sıyrılıp kendi yolumu bulmaktı, ama nasıl?

Her geçen gün, içimde büyüyen o sıkışmışlık duygusu daha da derinleşiyordu. İstediğim gibi dışarı çıkamıyor, markete dahi yalnız gidemiyordum. Suçlu ben değildim ama babam için bu yaşta bir sevgilimin olması ihtimali ona göre çok yanlıştı. Alper’in bana ilgisinin olduğunu bilmesi ona, beni ekstra koruma duygusu yüklemişti. Tufan abi de aile dostumuzun oğlu olduğu için ona güveniyordu. Tabii onun da tehlikeli işlere bulaştığını bilmediği için Tufan onun gözünde efendi, ağır başlı biriydi.

En çok da, Caner’in bir zamanlar hayatımda olup sonra birden kaybolmuş olması, içimdeki boşluğu her geçen gün daha derin hissettiriyordu. Bir zamanlar birbirimize her şeyimizi verebileceğimiz anlar şimdi bir hatıra gibiydi, ve bu hatıraları ne kadar çok düşündürse de, onları geride bırakmak zorundaydım.

İçimde bir yerlerde, bir isyan uyanıyordu. Kendi hayatımı yaşayabilmek için bir yol bulmalıydım, belki de bu baskıdan kurtulmanın tek yolu, sessizce ama güçlü bir şekilde bu duvarları yıkmaktı. Ama hangi adım beni özgürlüğüme yaklaştırırdı? O anda bir şey fark ettim: özgürlüğüm, yalnızca kendi cesaretimle mümkündü.

Bölüm : 21.11.2024 20:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...