@denisinmumu
|
Kuş cıvıltısı, camdan gelen hafif rüzgâr ve kapı ziline eşlik eden çalar saat. Yüzümü yastığa gömdüm, uyanmak istemiyordum. Kuşlar susmayı bilmiyor, çalar saati kapatacak gücüm yok ve zile basan mahlukatın bir türlü durmaya niyeti yok. Onun durmaya benim de kalkıp kapıyı açma niyetim yok, yorganı tepeme çekip yastığıma sarıldım. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalışırken, kapı zili durmuş, evin içinden mutluluk sesleri duyulmuştu. Hani şu asla beni davet etmedikleri mutluluk. Ben keyfime bakarken üzerime düşen bir ağırlık hissetim, hafif bir iniltiyle yorganı açıp üstümdeki adama baktım, "N'aber?" dedi evin sevilen göz bebeği olan büyük çocuğu yatağın diğer tarafına otururken, elini saçıma atıp karıştırdı, "Kışın bende kalacakmışsın." dedi. Sırtımı dikleştirdim, "Sana gitmemen için yalvaran ailen, bana gitmem için yalvarıyor." dedim. Yataktan kalkarken bana baktı, "Abart istersen, okulun benim evimemdaha yakın olduğu için böyle bir karar aldılar." dedi. "Ortak karar..." Dolabın önüne durup kapağı açtım, "Birinin afına karar alınıyorsa ve bu karar ortaksa ki değil, bu konudaki fikri o kişiye sorulmalı, gecenin bir yarısında balkonsa oturan çocuğuna abinin yanında yaşayacaksın denmemeli." dedim, konuşurken yüzüne bakmamıştım, "Off Anıl, sana da yaranılmıyor, ne güzel işte sevmiyorsun ve onlardan kurtuluyorsun." dedi. Ona baktım, "Seni sevdiğimi söyleyen oldu mu?" dedim, başını yatak başlığına yasladı, "Anıl, insanları oldukları gibi sevmeyi öğrenmen gerekiyor." dedi. Dolaptan düzgün bir şeyler ararken "Bana sevgi gösterip, sevginin ne olduğunu öğreten olsaydı bunu yapabilirdim." dedim. Sırtını yatağa bıraktı, kollarını iki yana açarken, "Sana sevgi gösterdiler, sen onların sevgi anlayışını bilmediğin için sevilmediğini zannettin." dedi. Elimdeki kıyafetlerle ona döndüm "Çıkarsan giyineceğim." dedim. Yataktan kalktı, sol eliyle ensemi tutup, "Hiçkimse sevmese bile ben seni seviyorum, sen benim kardeşimsin, benim kanımdansın." dedi. Gülümsedim, "Kan gruplarımız farklı..." dedim. Bileğini tuttum, "Aynı ailenin çocuğuyuz Anıl..." dedi gülerek. Odadan çıkıp kapıyı kapattı, üzerimdekileri çıkarıp beyaz gömleğimi ve siyah kotumu giydim. Odamdan çıkıp saçlarımı elimle düzeltirken kapıdan içeri giren dört kişilik bir aile gördüm, bunlar akşam gelmeyecek miydi? Merdivenlerden inip yalancı bir gülümsemeyle onlara baktım, "Hoşgeldiniz." babamın yalaka sıfatını görünce dudağımı büktüm, salona geçildiğinde herkes kaynaşmayı başarmıştı, bende izlediğim dizinin sesini kısıp alt yazılı olarak izlemeye başlamıştım. Evin içindeki mutluluk sesleri falan filan bana ağır gelince etrafıma bakındım, sonra çaktırmamaya çalışarak ayağa kalktım. Salonun kapısından çıkacaktım ki, "Anıl, oğlum nereye gidiyorsun?" sorusu doldu kulaklarıma. Anıl 1,87 bu arada. Yarım bir gülüşle arkamı döndüm, "Bahçeye çıkacağım, hava almam gerekiyor." dedim. Hava mı alman gerekiyor, niye oğlum oksijen mi yok salonda? Yeşil gözlü kadın bana bakarken oğlu, "Sana katılabilirim istersen." dedi, dudağımı büktüm, "İyi tamam gel." dedim ayıp olmasın diye. Telefonu cebime koyup bahçeys çıkan arka kapıya yürüdüm, arkamdan vüce gibi bir şey geliyordu. Kapıyı açıp dıları çıktığımda kapıda durup bana baktı, "Senin boyun kaç metre?" dedi. Bahçenin ortasında mermer bir alan vardı, bayağı geniş bir alandı, etrafını ördürüp sera yapan, kahvaltı alanı yapan doluydu bizim villaların olduğu sitede, benim ailem koltuk ve sehpa koymayı tercih etmişti. Koltuğa oturup ona baktım, karşımda duruyordu, "Benim Derya bu arada." dedi. Başımı salladım. Yanıma oturdu, "Boyun kaç metre?" dedi, ona baktım, "1, 87..." Dudaklarımı içeri katladı, "Bayağı uzunmuşsun." dedi. Başımı salladım. Derya bana bakıp, "Bana adını söylemedin?" dedi, "Bilmene gerek yok çünkü." dedim. "Neden?" dedi. "Çünkü bir daha görüşmeyeceğiz." dedim. "Belki görüşürüz." dedi. Başımı iki yana salladım, "Nerede görüşeceğiz oğlum?" dedim hafif bir öfkeyle, bana döndü, "Ee komşuyuz!" dedi hafif yüksek sesle. "Bu geçerli bir sebep değil." "Ne demek geçerli bir sebep değil, dünyayı kurtaracağız o zaman!" dedi. "Neyden kurtaracağız dünyayı, senin gibi kadın ismi taşıyanlardan mı?" dedim. Ters bir bakış attı yüzüme, "Sexsistlik yapma!" dedi, "Ayrıca Derya ismi erkeklere de konulabiliyor." Kıkırdadım, "Seni hiç sevmedim ben." dedim. "Hay götüm, iyi ki dedin ben abayı yakmıştım sana." dedi. Ufak bir kahkaha çıktı boğazımdan. Annem bahçeye gelip, "Hadi gelin, kahvaltı hazır." dedi. Ayağa kalktım, Derya da kalktı, bu bayağı kısaydı ha... Annemin peşinden giderken o da benim peşimden geliyordu. Salondaki büyük masaya tesbih bomcuğu gibi dizildik, annem ve babam masanın baş köşelerinde, Derya'nın anne babası, onalara yakın köşede, abim ve abisi karşılıklı oturuyor. Mecburen biz de karşılıklı oturuyoruz. Önümdeki boş tabağa bir şeyler alırken masadaki sohbet bayağı derinleşmişti, konu Türkiye'ydi. Hiç görmediğim vatanım. Derya hafif eğilip yüzüme baktı, "Sen niye konuşmuyorsun?" dedi. Füme tabağını ortamıza koyup, "Dilsizim ben, pederistan dilimi kopardı." dedim. Kaşlarını çattı, "Pederistan ne be?" dedi. Arkama yaslanırken gözlerindeki maviye çalan hareleri gördüm, "Senin gibi meraklı veletlere musallat oluyor." dedim. Omuzlarını düşürdü, "Doğru düzgün cevap ver!" dedi. Kollarımı masaya koydum, "Babam, geri zekalı!" dedim fısıldayarak. Arkadına yaslandı abim bana dönüp, "Hafta sonu Derya kampa gidecekmiş, sen de katılsana ona." dedi. Derya'ya baktım, "Aslında şey." dedi, "Abim pek olumlu bakmıyor bu işe, sen gelirsen belki içi rahatlar." O sırada abisi meyve suyunu tepesine dikiyordu, abisine baktım, bana bakıp, "Feriştahı gelse ikna edemez beni, Derya da avucunu yalasın." dedi. "Adınız neydi?" dedim. Az önce Tuncay'a laf sokmak için kampa gitmeyi dolaylı yoldan kabul etmiştim. Derya gülümseyerek bana baktı, Tuncay bana dönüp, "Eğer başınıza bir şey gelirse sizi aramam." dedi, "Asla aramam, yok olursunuz ormanda." "Merak etmeyin, sizden daha iyi bakarım ben Derya'ya..." Sus salak sus!!!!!
|
0% |