@denisinmumu
|
Ufak Tefek Şakalar/ Anlatan: Derya "Akşam olmadan balık tutalım." "Keşke sandviç getirseydim..." dedim, gözünün ucuyla bana baktı, "Derya sen ne biçim bir sıpasın lan?" dedi, "Sandviçle kamp mı yapılır manyak?" "Yapılır." dedim, bence yapılırdı, sonuç olarak balık yemek zorunda olmazdım. "Eğer kaliteli bir kamp süreci geçirmek istiyorsan, doğadan besleneceksin." dedi, "Doğal yiyeceksin yani." "Anıl sandviç yapay mı, o da doğal!" dedim, gözlerini devirdi, "Geri zekalı, doğadan avlanacaksınki gerçekten kamp yapmış olacaksın!" "Ne alaka şimdi?" dedim sırtımı çadırdaki tuluma bırakırken." Çok alaka..." dedi. "Ee, madem öyle telefonları da kapatalım?" dedim, havaya kaldırdığım elimi ve parmaklarımı incelerken. "Derya, kapatacağız zaten." dedi. Saniyesinde sırtını dikleştirirken kafamı çadırın demirine vurdum, elimle başımı ovarken, "Ne, neden?" dedim, yüzüm acıyla buruşmuştu. Anıl tepki vermemişti, çimenlerin üzerine serdiği cekette oturuyordu, başımı ovarak çadırdan çıktığım, "Anıl, bir şey sordum." dedim, yanına gidip çimenlere oturdum. Bağdaş kurmuştu, elindeki papatyanın yapraklarını koparıyordu. Omuzumla onun omzunu dürttüm, "Sevdiğin mi var?" dedim, kafası dalgındı; sanki aşıklar gibi. "Yok ya, benim sevdiğim olsa ne olur?" dedi. Yüzümü ona çevirdim, "Niye öyle dedin ki şimdi?" dedim, bana baktı, "Yok Derya, yok. İyiliğimizi geçtim varlığımızı bilip de seven yok, annemin babamın sevmediği beni el kızı sever mi?" dedi. "Sever, belki de doğru vakti bekliyordur." dedim, elimi omzuna koymuştum, "İlla ki bir seven vardır Anıl." "Söylediğine göre; abim seviyormuş, ne yapayım onunla mı olayım, tövbe ya!" dedi, gülmüştü. "Onunla olamazsın zaten." dedim gülerek, başımın acısını unutmuştum, "Doğal olarak." dedi. Yerden destek alıp ayağa kalktı, "Yanında olta var mı?" "Ben balık sevmiyorum, o yüzden getirmedim olta." dedim. Yere eğilip ceketini alırken gözlerime baktı, "Cidden mi?" dedi. Başımı salladım, "Cidden balık sevmiyorum ben" dedim, ceketini temizleyip, "Neyini sevmiyorsun balığın?" dedi. Çimene uzandım, "Kokusu, tadı, her şeyini." dedim. Başımın ucuna yakın durdu, "Çiğ mi yoksa pişmiş mi?" dedi, "Koku olarak soruyorum." "Her haliyle iğrenç bir şey." dedim. "Çok tuhaf birisin." dedi çantadına gidip birkaç hazırlık yaptı ve bana döndü, "Kalk bakalım miço!" dedi. "Balık tutan kaptana yardım edeceksin..." "Miço gelmeyecek kaptan kendi gitsin." dedim gözlerimi kapatırken ellerimi karnıma koymuştum, "Kalk lan." dedi, ayağıyla bacağımı dürttü, "Kalk hadi." Ofyalarak ayağa kalktım, "Hiçbir iş yapmam, balığa da elimi sürmem." dedim. Kıkırdadı, "Gel sen gel, ben tutacağım sen ayıklayacaksın neye sürmüyorsun elini?" dedi. "Katiyyen dokunmam Anıl!" diyerek tiz bir ses çıkardım, "Hayatta ikna edemezin." Anıl elindeki file, olta ve kova ile çoktan yürümeye başlamıştı, peşinden koşar adım yürdüm, "Derya, sana daha önce çok konuştuğunu söyleyen oldu mu?" dedi. "Yürü hadi." Dere yatağına geldiğimizde ben bir köşeye durmuştum, yerdeki küçük kayaya çömelmiştim, "Sen tut..." dedim. Oltaya yem takıp suya atarken, "Sen dokunmayacaksın değil mi, eminsin?" dedi. "Eminim Anıl, cumhurbaşkanı gelse beni o balığa dokunmaya ikna edemez." dedim. Gözlerime baktı, gülümsedi, "Sen yanımda dur, dokunmazsın balığa" dedi, yere oturdu. Oturduğum yerden kalkıp yanına gittim ve oturdum, yerle temas haline girdiğim an gözüm dereye odaklanmıştı. Bir eliyle oltayı tutuyordu o, diğer eliyle de çenesini kaşıyordu, "Anıl..." dedim, "Sence ailen seni neden sevmiyor?" Yüzüne bakmıştım, "Yönelimim yüzünden." dedi. "Nesin ki?" dedim, kıkırdadı, "Biseksüel..." dedi, "Sırdı ama artık değil." "Yakalandın mı?" dedim, başını kaldırdı, "Söyleyen oldu." dedi, "O zamanlar çok güvendiğim biri söyledi." "Kim söyledi?" dedim, o sırada olta kıpırdayınca hemen kamışa bağlı makarayı sardı, "Beni çok sevdiğini söyleyen abim." dedi. Balıkları görünce içim titremişti, böyle iğrenç bir şey olamazdı! "Efendim?" dedim, "Sordun ya, kim söyledi diye..." dedi. Başımı salladım, "Neden söylemiş, sana bir açıklama yaptı mı?" dediğim an da kolumda bir ıslaklık hissettim, başımı sağa çevirip tenime değen balığı gördüm, hemen bir çığlık basıp ayağa kalktım geriye kaçarak, "Anıl!" dedim. Kahkaha atarak karşıa durdu, "Hani kimse dokunduramazdı?" dedi, konuşmamı beklemeden balığı bana doğru attı, refleksen tutup, "Anıl al şunu elimden, al!" dedim bağırarak. "Çabuk!" Başta almadı balığı, "Anıl lütfen!" dedim, ağlayacaktım resmen. (Babağğ lütfeğğnnn, aynu bu şekil balık tezgahında zırladım eşek kadar herif. Ki daha önce kafama atılmışlığı var) "Tamam tamam dur, ağlama ver." dedi balığı elimden alırken, dolu gözlerimle ona baktım, "Ben bunu unutmam şerefsiz!" dedim. Sesim çatallaşmıştı, artık sadece sevmediğimi değil de aynı zamanda korktuğumu da öğrenmiştim. Kolunu omzuma attı, "Geceyi çıkarır bunlar." dedi kovaya bakarken, kovada çırpınan balıkları görünce içim titremişti, "Çok çirkinler." dedim kaşlarımı çatarak. "Aaa ama onlar seni çok beğenmişler." dedi. Dirseğimle karnına vurdum, "Bir de dalga geçiyorsun ya!" dedim. "Daha kamp ateşi yakılacak..." dedi düşünceli bir şekilde, "O iş bende, kimse elime su dökemez o konuda." dedim, bileğini tutmuştum, diper kolumu da sırtına dolamıştım, "Bak sen bizim bücüre." dedi. "Bir kere benim boyum ideal erkek boyu tamam mı? Uzun olan sensin." dedim. Alınmıştım, kaşlarını çattı, "Sana daha önce bağırarak konuştuğunu söylediler mi?" dedi. Başımı iki yana salladım, "Aksine sesimin hiç çıkmamasına yorum yapıyorlar." dedim. "Peki şu an bağırarak konuşmak zorunda mısın?" dedi, başımı salladım, "Sesin yukarıya gitsin diye bağırıyorum, elektrik direği!" dedim. Kahkaha attı, "Senin adın Derya, gözlerin yeşil?"dedi, bu konuya nasıl geldi bilmiyorum ama devamını merak ediyordum. " Yani ne olmuş?" dedim. "Derya'nın anlamı deniz..." dedi. "Benim bebekken gözlerim maviymiş, sonra yeşile dönmüş." dedim, gözlerimi açıp başımı kaldırdım, "Bak hâlâ arada mavilikler var." Gözlerime bakıp gülümsedi, "Ben kara geldim kara gideceğim." dedi, "Kahverengi asil duruyor bu arada." dedim.
Topuğum kırıldığı için evde yatıyorum, yatarken de yazıyorum işte :) Anıl (Genco Özak) ⬇️
|
0% |