Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@denissecenogluyede

Bölüm Başlığı: Çadır/ Anlatan Derya:

"Ya biraz yavaş yürü!" dedim peşinden koşar adım yürürken. Bana bakmadı, adımlarını hızlandırırken, "Sen biraz hızlı yürü bence." dedi.

Yerden bir dal alıp ona fırlattım, sırtına değen dalı hissedince arkasını dönüp, "Ne yapıyorsun lan?" dedi.

Nefes nefese yüzüne baktım, "Çok hızlı yürüyorsun, benim bacaklarım seninkilerden kısa..." dedim. Kıpırdadı, bana doğru yürüdü, bileğimi tutup beni öne çuval fırlatır gibi itekledi, "Yavaş bozayı!" diye bağırdım bileğimi tutarken, gözümü ona diktim, "Yürü hadi yürü, zaten başıma bir kamp belası açtın delirtme beni." dedi.

"Ben mi delirtiyorum, gelmeyebilirdin, zorla getiren mi oldu sanki?" dedim.

"Derya bir sus da yürü oğlum hadi!" dedi yanıma yaklaşırken, zebellah gibiydi maşallah, izbandut mübarek.

(Bunu abime demiştim, sonra da dayak yemiştim)

Kafama vurdu, "Ne vuruyorsun ya!?" dedim koluna bana göre sert ona göre dokunuş olan bir şekilde.

(Ben bu kitabı niye karakter gözüyle anlatıyom la?)

Anıl göz ucuyla yanında ona vuran cüceye, bana bakmıştı. Dudaklarımı birbirine bastırıp yavaşça onun önünde yürümeye başladım. Umarım bu kamp dönüşünde bu bozayı bozuntusu devenin yemeği olmadan evime ulaşabilirim.

Aslında oraya gitmek istemiyorum, evet evimi ve ailemi seviyorum ama abim...
Nefret bile edemiyorum ondan, bende ona karşı biriken tek şey korku.

"Bu kadar yeter, fazla ileri gitmeyelim, telefon da çekiyor burada." dedi. Önümde durunca suratımı sırtına çarptım, "Yoo, gidelim daha ileriye ne olacak ki?" dedim.

"Bozayı vardır." dedi, "Bir şey olmaz besmele çekeriz." dedim.

"Derya pençeyi bir taksa on parçaya böler oğlum seni." dedi, yüzüne baktım, "Besmele çekeriz..." dedim, beni kollarımın altından tutup havaya kaldırdı, bir ağaç kütüğüne oturturken, "Çadırı buraya kuracağım." dedi.

"Ya beni dinlesene!" dedim, ulan ayaklarım yere değmiyordu! O kadar mı kısaydım ben?

Önümde çadır kurmaya çalışan uzun, güçlü, kuvvetli gence baktım, herifin yanında bebesi gibi kalıyordum ya!

"Anıl, sen niye bu kadar uzunsun?" dedim, toprak yere kalın çiviyi taşla vurarak sıkıştırırken, "Pederistan uzun." dedi.

Sonra kafadını kaldırıp, ipi bakmadan düğümlerken, "Sen niye bu kadar kısasın?" dedi, ayaklarımı sallarken, "Ben kısa değilim ki, boyum 1,78.." dedim. Kıkırdadı, "İyi hoş da sizinkiler de kısa değil şimdi, abin de en az benim kadar var?." dedi.

Dudağımı büktüm, "Gelişmemişim ben, doktor öyle söylemişti." dedim. Göz kırptı, "Niye gelişmemişsin?" dedi, ayaklarıma baktım, parmaklarımla oynuyordum, "Şey... Beyin hasarı." dedim.

Çadırı hazırlarken, "Ne oldu ki sana?" dedi. Yutkundum, "Kaza yapmışız." dedim; yalan söyledim. Hep yaptığım gibi.

"Ben çadır getirmedim bu arada." dedim, başını salladı, "Bunda uyuruz." dedi.

"İkimiz beraber mi, aynı çadırda?" dedim, soruyu sorarken ellerim titremişti, çadırın son işlerini de halledip ayağa kalktı, "Evet, ikimiz de erkeğiz oğlum en fazla ne olabilir?" dedi gülerek.

"Yani bir şey olacağından değil ama sence ne kadar uygun?" dedim. Yanıma gelip kütüğün üzerine oturdu, onun ayakları yere değiyordu. Aramızda dokuz santim vardı ama onun ayağı yere değiyordu!

Anıl yüzünü bana çevirdi, "Sen niye kütüğün sonunda oturuyorsun lan?" dedi, arkama baktım, sonra Anıl'ın oturduğu yere göz gezdirdim, kısa değilmişim, kısa değilmişim.

"Ee sen oturttun ya!" dedim omzunu dürterken, gülümsedi, "Doğru..." dedi.

"Ne doğru?" dedim.
"Benim seni oturtmuş olmam doğru." dedi. Kaşlarımı kaldırdım, aynı zamanda duraklarımın arasından 'haa' nidası çıkmıştı, "Ben de çadır konusunda bana hak verdin sanmıştım." dedim. Ellerini dizlerine koyup, "Tecavüz etmem merak etme." dedi sırıtarak.

Koluna vurdum, "Ne kadar komik!" dedim yüzümü ekşiterek.

Şeyden vazgeçmem gerek; yeni diyalog yazarken alt paragrafa geçmekten. Bir de şey bence bölümleri başlıklandırmanın zamanı gelmişti.

(Kampa dair iki üç bölüm yazacağım, sonra olaylar karışacak, bunu da söyleyeyim de sövmeyin)

Bu arada ben topuğumu kırdım arkadaşlar, alırım bi geçmiş olsun.

 

 

 

 

 

Loading...
0%