Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@deniz._tuncel

Onları durdurmalıydım. Hızlıca onların yanına gittim ve yere baskı uygulayarak sallanmasını engellemeye çalıştım fakat toprak kullanıcıları çok güçlüydü. Benle beraber bir çocukta baskı yapıyordu ama rüzgarımız işe yaramıyor gibiydi. Arkadan gelecek olan saldırıyı hissettim ve arkama bakmaya çalıştım, arkamda bir sıcaklık vardı ama güçlü değildi, kullanan kişi çaylak gibiydi ve benim artı olarak bir şey yapmama gerek kalmadan toprağa uyguladığımız rüzgar o ateşi söndürdü. Belli ki rüzgar, kullanıcıyada savurmuştu çünkü arkadan bir çığlık gelmişti. Rüzgarı biraz daha güçlendirmeye çalıştım ama aynı anda bir kaç ateş kullanıcısı bana saldırmaya çalışıyordu, kıvrak olmam ve acele hareketler yapmam gerekiyordu fakat vücudum o kadar çok enerji harcıyordu ki nasıl yapacağımı bilemedim. Derin bir nefes aldım ve teker teker bütün ateş kullanıcılarından kurtulmaya çalıştım. Başarılı oluyor gibiydim hepsi afallayıp bana odağını kaybediyorlardı, iyi eğitilemedikleri belliydi, sadece savaş için eğitildikleri belliydi. Arkaya doğru biraz ilerledim, farklı bir şey deneyecektim. Derin bir nefes aldım ve gözümü kapadım sadece birkaç saniyem vardı. Hızlıca odaklandım ve gözümü açtım hızlı birkaç adım attım ve zıpladım, fiziksel ve ruhsal enerjiyi aynı anda kullanacaktım. Zıpladım normalden daha çok yükseldim, ellerim hava süzülürken hava enerjisinide topluyordu ve bana yardım ediyor gibilerdi. Yere değmek üzereydim ne olacağını çok merak ediyordum yapıp yapamayacağımı.Çok merak ediyordum.

Uyandım.

Pencereden yüzüme vuran ışık ile uyandım. Bu nasıl bir rüyadı? Aşırı derecede gerçek hissettirmişti ve ben ne olduğunu kavrayamadan uyanmıştım. Yorganımı üstümden çektim ve etrafa bakındım. Buraya yeni taşınmıştık hatta taşınalı bir ay daha olmamışken yarın okul vardı. Yeni okula alışıktım sürekli okul ve şehir değiştiriyordum ailemin işi yüzünden. Odama bakındım her şey yeni kokuyordu. Bu koku beni mutlu etmişti yüzümde hafif bir tebessüm oluştu ve gözlerimi ovuşturdum. Omuzlarımdan en fazla 2 santim aşağı süzülen kumral saçlarımı topladım ve kıskaçlı bir toka ile tutturdum. Yatağımın yanındaki komidinin üstünde duran saate baktım saat 07.27 idi. Erken uyanmak hoşuma gidiyordu ama uykuya da hayır diyen biri değildim. Ayağa kalktım ve giyinme dolabımın yanındaki boy aynasına baktım. Üstümde ince, bol bir gri t-shirt vardı. Altımda ise kısa beyaz bir penye şort. Aynada birkaç saniye oyalandıktan sonra banyoya yöneldim. Bakım yapmadan güne başlamak olur muydu hiç? Bakımımı yapmaya başladım aynı zamanda nasıl bir kombin yapacağımı düşünüyordum çünkü bugün dışarı çıkıp biraz etrafı keşfedecektim. İlk durağım kitap evi olacaktı elbette. Ya da lego store. Yeni taşındığımız yer gençler için çok olanakları olan bir yerdi ve bu kesinlikle benim yararımaydı. Bakımımı bitirip banyodan çıktım, evde ses yoktu. Annemle babam büyük ihtimalle erkenden çıkmışlardı ama niye? Sorgulamadan mutfağa yöneldim ve etrafa bakındım. Güzel, hiçbir şeyin yerini bilmiyorum. Rastgele bir kapak

açtım, şanslıymışım. Tabaklar ve kaseler oradaydı, bir tanesini alıp masaya bıraktım. Kahvaltıda bir şeyler ile oyalanacaktım zaten dışarıda tekrar yiyeceğimi biliyordum. Kenarda gördüğüm yulafı aldım ve kaseye döktüm. Sütün yerini biliyordum, dolaptan aldım ve kahvaltımı yaptım. Masayı toparlayıp odama geçtim ve dolabıma bakındım. Abartı bir şey yapmak istemiyordum ama aşırı sadede olmasınıda istemiyordum. Altıma siyah bir kargo pantolon ve üstüme beyaz ve oversize bir t-shirt giydim. Zincir ve ucunda yıldız olan kolyemi taktım. Gümüş rengindeki halka küpelerim taktım ve boynuma gri kulaklığımı taktım. Saçımı açtım, saçlarım hafif dalgalıydı. Bu yüzümde tebessüm oluşturmuştu. Makyaj yapasım yoktu ama kendimide rezil bir halde dışarı çıkmayacaktım. Maskara, kapatıcı falan derken hazırlandım ve en son çantamı aldım. Orta boy bir kargocu çantam vardı. Aynada yine kendime birkaç saniye baktıktan sonra kapıya yöneldim. Dışarı çıktım, güzel bir apartmanda oturuyorduk. Kulaklığımı telefonuma bağladım ve yürümeye başladım.

Aynı zamanda etrafı inceleyip ezberlemeye çalışıyordum. Yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra sarı bir mağaza gördüm, Lego store. Kapıya yöneldim ve ilk başta dışarıdan bir baktım geniş bir mağazaya benziyordu. İçeri girdim çok kalabalık değildi ama boşta denemezdi. Gezinmeye başladım çok güzel setler vardı.Bir tane set çok hoşuma gitmişti, sakura ağaçlı bir setti. Seti internetten buldum ve kaydettim. Şu anda sadece gezmek için çıkmıştım o yüzden şu an alasım yoktu. Bir süre sonra çıktım ve biraz daha gezinmeye başladım, etraf çok güzeldi. Kulaklığımda çalan şarkıyla yüzümde bir tebessüm oluştu.Tam şarkı başlamışken bir yer gördüm. İki katlı bir kitap evi vardı ve çok büyük gözüküyordu. Hızlıca içeri girdim bu yerin enerjisi o kadar güzeldi ki kendi kendime kıkırdadım. Etrafa bakınmaya başladım etrafı kitap kokusu sarmıştı ve o kadar güzel hissettiriyordu ki saatlerce gezebileceğimi düşünmüştüm. Aşağısı daha çok çocuk kitapları olduğu için üst kata çıktım, ilk karşıma çıkanlar klasiklerdi. Gözlerim direk Stefan Zweig'in kitaplarını kaydı, sevdiğim bir yazardı. Rafa bakındım bir kaçı bende vardı fakat çoğu yoktu, Stefan Zweig'in kitaplarını yeni almaya başlamıştım ama ona rağmen çok seviyordum. Birkaç tane alsam sıkıntı olamayacağını düşündüm ve seçtim. Yakıcı sır, üç büyük usta ve gömülü şamdanı aldım ve bakmaya devam ettim. Gözüm mangalara kaydı. Mangalara bayılıyordum ve bir koleksiyoncu gibi biriktiriyordum, aslında koleksiyoncu sayılırdım. Onlara göz gezdirdim, çok fazla çeşit vardı. Daha önce görmediklerim bile vardı. Birkaç tanede onlardan almanın sıkıntı olmayacağını düşünmüştüm çünkü nede olsa ailem para vermişti. Ailem ticaret işiyle uğraştığı için iyi bir gelirleri vardı. İki üç tanede manga aldıktan sonra kitapları kolumla sardım ve göğüsüme yaslayarak bakmaya devam ettim. Etrafa bakınmam gerek gibi hissettiğimde arkamı döndüm ve sağ sola bakındım. Birini gördüm göz göze geldiğimizde gözünü kaçırmıştı ama baktığını görmüştüm. Çok umursamadan gezmeye devam ettim. Fantastik roman kısmına gelmiştim ve çok güzel romanlar vardı. Bir tanesi çok ilgimi çekti ve alıp inceledim. Çok güzele benziyordu ve alayım ne olacak diyip onuda koluma sıkıştırıyordum ki yanıma biri gelmiş gibi hissettim. Yanıma döndüğümde cidden yanımda biri vardı.

???: Merhaba.

Ona doğru döndüm ve kulaklığımı

çıkarıp boynuma astım.

L: Merhaba?

???:Seni kitaplara bakarken gördüm, tanışmak istedim. Ben Daisy.

Ona tebessüm ettim.

L:Bende Luna, tanıştığıma memnun oldum.

Kız kitaplarıma baktı, bende o sırada kızı inceledim. Saçları benden uzundu ve açık kahveydi, saçı neredeyse beline geliyordu ve uçları dalgalıydı. Gözleri mavi renkteydi. Zayıf bir kızdı üstünde gri renk ve koyu gri çizgili bir crop altında ise hafif bol bir siyah kot pantolon vardı. Bileklerinde birkaç tane bilezik vardı. Kulakında ucunda küçük sade bir yıldız olan halka küpeler vardı. Kız gülüyordu ve çok güzel gülüyordu. Boynundada uzun, zincir bir kolye vardı ve ucunda da güneş vardı.

D: Aldığın kitapları gördüm de, iyi bir zevkin var gibi.

L: Teşekkürler, her türlü kitap okumayı severim normalde ama bazı kitaplar ayrı oluyor bana göre, senin zevkin nedir?

Konuşmayı açmaya çalışıyordum çünkü bana bir şey söylemek istiyor gibime gelmişti.Kız bir an duraksadı, gülümsedi ve konuşmaya başladı.

D: Ben daha çok romantik ve fantastik roman okuyorum ama Stefan Zweig de okuyorum arada. Ünlü kitaplarını yani.

Gülümsedim. Gözlerinden gülüşümün onun içini ısıttığını hissetmiştim. Demek ki gözleri kolay okunan biriydi ya da şu anda öyle davranıyordu. Bu ifadenin yalan olduğunu sanmıyordum.

L: Bilinmeyen bir kadının mektubu?

Kafasını salladı.

L: Biliyor musun ben Stefan Zweig'i seviyorum fakat hala onu okumadım. Okuyasım gelmedi nedense.

Şaşırmış gibi gözüküyordu.

D: Cidden mi? Bence okumalısın. Şey instagramın falan var mı?

Gülümsedim

L: Tabii.

İnstagramımı kıza verdikten sonra biri kızı çağırdı ve aceleyle yanımdan ayrıldı. Onu çağıran kişi az önce göz göze geldiğim kişiydi. Bunun hakkında çok düşünmeden bakınmaya devam ettim. Bir süre sonra aklıma yarın okulun açılacağı ve benim okul eşyalarını almam gerektiği geldi ve kitap evinin yanında gördüğüm kırtasiye geldi aklıma. Kasaya yöneldim ve kitapları ödeyip çıktım. Yandaki kırtasiyeye girdim ve oradanda birkaç eşya aldım. Oradan çıktığımda saate bakma gereği duydum, saat 11.48 idi. 08.30 gibi çıktığımı düşünürsem ki daha önce çıkmıştım yaklaşık 3 saaten fazla bir süredir dışarıdaydım. Biraz daha

yürümeye devam ettim ve kulaklığımda çalan şarkıya odaklandım. Sakin bir gitar melodisiydi ve bu hoşuma gitmişti. Yürürken bir kahve dükkanına denk gelmiştim içeriden bir kahve alıp çıkmıştım, genelde tatlı kahvelerden hoşlanırdım. Yolda kendi halimde yürümek çok iyi hissettirmişti. Hafif bir meltem vardı ama sıcaktı bir meltemdi. O rüzgarın enerjisi kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı. Ben enerjiye çok değer veren biriydim ve enerji hakkında bir sürü şey bilmeye çalışırdım. Özellikle küçüklükten beri telekineziye aşırı bir ilgim vardı. Küçükken ben büyüyünce telekinezi yapacağım diye dolaşıyordum. Sonra bunu araştırmıştım ve bunun hakkında çalışmaya başlamıştım. 12 yaşımda telekinezi çalışmaya başlamıştım ve şu an 16 yaşımdaydım. İnsanlar bana inanmıyordu fakat ben görebiliyordum. Zamanla diğer şeylerede yönelmeye başladım; rüzgarın enerjisi, suyun enerjisi, ateşin enerjisi. toprağın enerjisi, insanın enerjisi vb. En çok uyum sağlayabildiğim rüzgar olmuştu, istediğim zaman parmaklarımın etrafında dans eden meltemi yapabiliyordum. Benim için enerji çok önemliydi. Kitaplarda da oradaki karakterlerin hayali enerjilerini düşleyip onları yaşamak benim ilacım gibiydi, ne sıkıntım, tasam varsa kitabdaki enerji ile dengeliyordu. Ben düşünürken kahvem bitmişti, yakındaki bir çöp kovasına attım boş plastiği ve yürümeye devam ettim, artık yavaş yavaş geri dönmem gerekiyor gibiydi. Etrafa bakındım ve aynı yoldan mı yoksa başka bir yoldan mı döneyim diye düşündüm. Yenilikten zarar gelmez diyip farklı bir yoldan yürümeye başladım. Yol ile büyülenmiştim, her yer yemyeşildi ve enerjisi öyle büyüleyiciydi ki o yoldayken sadece tebessüm edip yürümeye devam ettim. Arkamdan hafif bir meltem geliyor gibiydi. tabii enerji konu olunca duygular olmazsa olmazdı.Müzik eşliğinde yürümeye devam ettim. Eve yaklaşmıştım, yani hatırladığım kadarıyla yaklaşmıştım ki tahminim yanlış değildi çünkü evi görmüştüm. Anahtarımı çıkardım ve apartman kapısını açtım. 2. kattaki evime çıktım, ilk kapıyı çaldım belki annem ve babam gelmiştir diye fakat ses gelmeyince evde olmadıklarını anladım. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Poşetleri yatağımın üstüne bıraktım ve sabah giydiklerimi tekrar giydim. Kitaplarımı poşetlerden çıkardım ve kitaplığıma dizdim. Okul malzemelerinide yarın için hazırladığım çantaya yerleştirdim. Odama bir göz attım yapabiliceğim bir şey var mı diye ama hiçbir şey yoktu. Masama yöneldim ve sandalyeme oturdum. Masanın üstünde dünden kalan kağıt vardı. Derin bir nefes aldım ve ellerimi ovuşturdum. Enerjinin yeterli olduğunu hissettiğimde ellerimi birbirinden ayırıp kağıdın etrafına koydum. Dönmeye başladığını düşündüm ve düşüncemi ona ilettim. Birkaç saniye sonra kağıt silgiye batırılmış iğnenin üstünde dönmeye başlamıştı. Garipti çünkü bu sefer bir önceki seferlere göre daha hızlı dönüyordu ve hızlanmaya daha önce başlamıştı.Odağımı kağıdın üstünde tutarak bir anda diğer yöne döndüğünü düşündüm. Kağıt diğer tarafa dönmeye başladı. 4 senede tabii ki de sadece bu kadar değildi ama benim en çok yapmayı sevdiğim şey buydu. Dönen kağıdı durdurdum ve yanda duran kağıda baktım. Kağıdı ikiye katladım ve dik bir şekilde masanın üstüne koydum. Bu sefer onu hareket ettirecektim. Kendimi zorlamamak için bunlarla ısındırıyordum kendimi. Sandalyemde geri yaslandım ve kağıda odaklandım. Sağ elimi kaldırıp ona doğru tuttum ama hiç hareket ettirmedim, sadece kağıdın arkaya doğru gittiğini düşündüm. Ve bum! Kağıt bir anda uçtu! Evet bildiğin uçtu bende hemen yerimde dikleşip kağıda baktım. Belki rüzgardır diye etrafa bakındım ama hiç bir pencere açık değildi. Bunu ben yapmıştım. Evet normalde kağıt hızlı bir şekilde hareket eder fakat böyle uçmazdı.Şaşkınlıkla kağıda bakmaya devam ettim, sonrada ellerime. Bu klişeyi yaptığım için kendime güldüm ama bu cidden benim için çok güzel bir gelişmeydi. Kağıdı yine masaya koydum ve odaklanmaya çalıştım. Bu sefer kendime çekmeye çalışacaktım. Masam genişti ve kağıdı masanın en sonuna koydum. Bende kağıttan olabildiğince uzaklaştım. Elimi yine aynı şekle getirdim ve odaklandım. Kağıdın bana doğru geldiğini düşündüm. Kağıt hızlıca bana doğru gelmişti. Bu 2 saniye bile sürmemişti. Şaşkınlıkla elimin önünde duran kağıda baktım, ne oluyordu? Çok heyecanlanmıştım ve hemen kitaplıktan ciltli bir kitap alıp onu masanın üstüne koydum. Normalde normal kitapları kolayca açabiliyordum fakat bazı ciltli kitaplar için biraz bekleyip odalanmam gerekiyordu. Ellerimi birbirine sürtmeden hemen kapağa çevirdim ve açıldığını düşündüm. Düşündüğüm anda açıldı. "Oha!" Arkaya doğru sandalyeyle beraber sendelendim. Kitabı bu sefer dik koydum, onu arkaya itmeye çalışacaktım. Kitap 567 sayfaydı ve hafif bir kitap değildi. Arkama yaslamdım ve oynatmayı denedim, arkaya doğru kitabın gittiğini düşündüm. Birkaç saniye sonra kitap hızlı bir şekilde arkaya gitti. Kitaba bakakaldım.

Kafamı sallayarak kendime geldim ve kitaba baktım. Yerimeden hareket etmeden ellerime baktım, kitap hareket ettiğinde refleks olarak ellerimi kendime çekip yumruk yapmıştım. Sol elimi açtım ve sadece açtım. Olduğu yerde kitabın bana gelmesini düşündüm. Kendime çekmek nedense itmekten daha zor olmuştu çoğunlukla fakat şu anda o kadar rahat geliyordu ki elim ağrımıyordu ya da ikinci defa hareket ettirmeyi düşünmeme gerek kalmıyordu. Şu anda enerji dolu hissediyordum hemen mutfağa koşup elime ilk gelen kaba su doldurdum ve odama geldim. En zayıf olduğum su idi. Suyun normalleşmesini bekledim ve durgunlaştığında ellerimi kabın etrafına koydum ve bir su damlasının üste doğru çıktığını düşündüm. Birkaç saniye hiçbir şey olamdı, fakat birkaç saniye sonra su damlası tamda düşündüğüm gibi bir damla halinde yukarı çıkmıştı. Kapta bir dalga olduğunu düşledim sağdan sola doğru devamlı kendini tekrarlayan bir dalga. Düşündüğüm kadar şiddetli olmasada dalga oluşmuştu kapta. Artık ara vermem gerektiğini anlamıştım çünkü burnumun kanamasını ya da herhangi bir şeyin olmasını istemiyordum. Su yavaşça durgunlaştı, benim heyecanımda suyla beraber durgunlaştı.

Loading...
0%