@deniz._tuncel
|
5 dakika daha uyumak mı uyumamak mı işte bütün sabah problemi bu. Uyumayı seçeceğim anda dışarıdan gelen sesler ve yüzüme vuran rüzgar beni uyanmaya itmişti. Bir dakika, yüzüme vuran rüzgar? Uyumadan önce hiçbir camım açık değildi. Rüzgarın nereden geldiğini anlamak için gözümü açtım, yanımda uçan kitabı beklemiyordum. Refleks olarak doğrulup yatağın başlığına yaslandım. Kitap cidden uçuyordu ve ben bunu isteyerek yapmıyordum. Tenime değen rüzgar bir anda kendime gelmemi sağlamıştım. Kitap rüzgarla ile havada süzülüyordu, dünki gibi telekinezi ile değil. Kitabın bana gelmesini sağlayıp yakınımdayken tuttum. Bu şehirde kesin bir gariplik vardı, birkaç günde bu kadar güçlenemezdim. Yastığımın altından telefonumu aldım ve saate baktım, 6.23. Cidden mi? Beklediğimden yaklaşık 1 saat erken kalktığım için ve tekrar uykuya dalamayacağım için kalkmaya karar verdim. Yatağımı topladıktan sonra mutfağa gittim. Annemler daha uyanmamıştı o yüzden çok fazla ses çıkarmamaya çalıştım ve kendime bir kahve hazırladım. Kahvemi alıp odama geçtim. Dün parkın yanında gördüğüm marketin camında 7/24 açık olduğunu okumuştum o yüzden erken çıkıp orada kahvaltı yapma fikri çok aklıma yatmıştı o yüzden hızlıca çantamı hazırladım. Sıra üstümü değiştirmeye gelmişti, yine dün yaptığımı denesem ne olurdu acaba? Dolabın kapağının açılmasına odaklandım dolap kapağı Açıldıktan sonra ise ne giyeceğimi düşündüm. Dolabıma doğru ilerledim ve dolaba bakınmaya başladım, gözüme bordo bir t-shirt takıldı. Onu dolaptan aldım üstünde hoş bir yıldız deseni vardı bu desen ise daha koyu bir bordo ile çizilmişti. Sonrasından bol bir kot pantolon aldım ve giydim. Dün ile aynı aksesuarları taktım ve çıkmaya hazırdım. Annemler hala uyanmamış o yüzden aile grubuna çıktığım hakkında mesaj attım. Çantamı sırtıma takıp evden çıktım. Sokaklar çok sakindi sadece benim gibi birkaç öğrenci vardı. Parkında sokakalardan çok farkı yoktu. İlk olarak parkın yanındaki markete gidip kahvaltı için birkaç bir şey aldım. Alacağım her şeyi aldıktan sonra parktaki masalı banklardan birine oturdum.Çantamla poşeti yanıma koydum ve arkama yaslandım. Dizlerimide masanın kenarına dayadım ve telefonumdan izleyebileceğim bir şey açtım. Kendi kendime kahvaltı yaparken birinin bana seslendiğini duydum. Kulaklığımı çıkarıp etrafa bakındım, Daisy ve Mason bana sesleniyorlardı. Gülümseyip onlara el salladım onlarda bana doğru gelmeye başladılar. Oturmamı düzeltip onların gelmesini bekledim. “Günaydıııın.” Daisy’nin enerjik sesi gülümsememi büyüttü. “Günaydın ikinizede.” diyerek karşılık verdim. “Birileri erkenci.” Mason’nun dediğine güldüm. “Otursanıza, bende kahvaltı yapıyordum.” Daisy “Bizde marketten bir şeyler alalım sonra beraber yapalım kahvaltıyı, nasıl fikir?” dedi. “Sizi bekliyorum ben o zaman.” “Ben formumu korumalıyım marketten yemem.” “Biz her gün marketten yiyoruz Mason kapa çeneni.” Kardeş sataşmasına güldüm ve onları bekledim. Çok geçmeden geldiler ve karşıma oturdular. “Herkese benden ballı süt.” Mason bana ve Daisy’ye ballı süt uzattı. “Teşekkürler” dedim. “Sizce bugün ders işlenir mi?” Diye sordu Daisy. “Sizin İngilizce işleneceği kesin ama bizimki büyük ihtimalle tam olarak işlenmez.”. Daisy Mason’nın koluna vurdu. “İngilizce sınavını geçememiş olabilir ne olacak yani.” “Bizim bugün hangi derslerimiz var? Rehber hocası bana herhangi bir program atmadı.” Mason ilk olarak biraz düşündü. “İlk iki ders biyoloji, sonra dil bilgisi geliyor bir ders sonra ise iki ders tarih.” “Teşekkürler, hoca bazı derslerin İngilizce işleneceğini söylemişti yanlış hatırlamıyorsam, bugün İngilizce işlenecek ders var mı?” “E sende zor yerden soruyorsun Luna.” Mason’nın cevabına hepimiz gülmüştük. Mason telefonunu çıkarıp bir şeye baktı büyük ihtimalle ders programına bakıyordu. “Bugün yok. Salı ve çarşamba günleri İngilizce ders yok. Pazartesi günü fizik, perşembe matematik dışında bütün dersler cuma ise dil bilgisi İngilizce işlenecek.” “Siz dersleri İngilizce mi işliyorsunuz?” Daisy şaşırmış bir şekilde bakıyordu. “Senin gibi sınavdan kalmadık küçük kardeş.” “İki dakika büyüksün sadece.” “Yinede büyüğüm.” “Kapa çeneni.” Kardeş tartışmasına kıkırdamıştım. “Luna biz çoğunlukla kahvaltımızı okulda ya da bu tür yerlerde yapıyoruz, sende bize katılmak ister misin?”. Daisy’nin sorusu beni biraz düşündürmüştü. “Tabii, neden olmasın.”Cevabım Daisy’nin gülümsemesine sebep olmuştu. “Siz her zaman bu kadar erken mi geliyorsunuz yoksa bugünlük mü bu kadar erken geldiniz çünkü saat daha 7.20 falan derslerin başlamasına daha çok var.” “Aslında bu kadar erken gelmiyoruz normalde, bugün ikimizde erken kalktık o yüzden erken geldik.” Soruma Mason yanıt vermişti. “Normalde 8 gibi markete giriyoruz. Beyfendinin ne yiyeceğini seçmesi uzun sürüyor 20 dakika onun seçmesini bekliyoruz.” “Ne her şeyin içindekilerine bakmam gerekiyor. Sen Luna? Sende erken kalkıp mı geliyorsun okula?” “Normalde 7 gibi uyanıyorum, sabah kuşların seslerini dinlemeyi sevdiğim için erken uyanmak tercihim oluyor. Bende o zaman saat 8 civarında buralarda olurum artık.” Cevabıma ikiside gülümsemişti bende onlara katıldım. Daisy konuşurken üstünün içine sıkışmış güneş kolyesini üstünün içinden çıkarıp düzeltti. Bugün üstünde bol düz siyah bir kısa kol vardı altında ise koyu lacivert bir kot pantolon, pantolonun diz çevresinde cepleride vardı. Saçları açıktı ve uçları dalgalıydı. Sade halka küpeler takmıştı ve yüzünde hafif makyaj vardı. Bileğinde ise doğal taş bilezik takılıydı. “Doğal taş sever misin?” Diye sordum Daisy’e “Sevmek mi? Bayılıyorum odamın her yeri doğal taşla çevrili. Ayrıca yanımda selenit ya da ametist olmadan asla evden çıkmam.” “Hatta selenitini bulamadı diye evi birbirine katmışlığı bile var.” “İki dakika susamıyor musun sen?” “Sen susamadığına göre susamıyorum.”. Birbirlerini seviyorlar mı sevmiyorlar mı neredeyse anlaşılmıyordu ama kardeşlik böyle bir şeydi sanırım. “Bende doğal taşları seviyorum, özellikle ay ve yıldız taşlarını çok seviyorum.” Cebimden her zaman taşıdığım ay taşını çıkardım.”Bu olmadan ise dışarı çıkmıyorum.” Daisy dokunmadan taşı inceledi. “Enerjisi çok yüksek, ne ile arındırdın?” Daisy’nin sorusu beni mutlu etmişti, özellikle doğal taşlarla ilgilenmesi mutlu etmişti. “Ay ışığı ile arındırdım.” “Bu muhteşem.” “Teşekkürler.”. Yandan bir püfleme sesi geldi, anlaşılan Mason sıkılmıştı. “Bir şeyden de sıkılma Mason.” “Çok sıkıcısın ne yapayım.” “Doğal taşlar sıkıcı değil.” “Sen söylersen sıkıcı Daisy.” “Senin favori taşın ne Mason?”. Sıkılan birine sohbete katılması için soru sorulur, orijinal taktik. “Sanırım ay taşı ve kaplan gözü.” O konuşurken bende onu inceledim. Üstünde lacivert bol bir kısa kollu var du ve buda Daisy’nin ki gibi düz bir üsttü. Altında ise siyah kargo pantolon vardı. Boynunda bir ay kolyesi vardı, Daisy’nin kolyesinin ay şekli gibiydi, kardeş kolyesi gibi bir şeydi sanırım. Kolunda ise kaplan gözü bileklik vardı. Saçları dağınıktı. “Başka herhangi ilgini çeken bir taş var mı ya da nasıl arındırıyorsun?” Ben konuşurken Mason ise beni inceliyordu. Bir anda kaşlarını bir şey anlamış ya da fark etmiş gibi havaya kaldırdı. “Toprağa gömüyorum, bir şey sorcam telekinezi gibi şeylere inanıyor musun?”. Mason’nun ani sorusu beni şaşırtmıştı Daisy ise direk ona dönmüştü. Kaşlarımı hafif bir şekilde çattım. “Her şeyin enerjisi olduğuna inanıyorum.” “Yani?” Diyerek kaşlarını kaldırdı Mason. “Enerjiyi manipüle edebilirse biri yapabilir.”. Aslında benim yaptıklarım böyle işlemiyordu, ben hiçbir şeyi manipüle etmeyi amaçlamıyordum. Ben düşüncelerimi nesnelere ve varlıklara aktararak onların benim düşündüğüm şeyi yapmasını istiyordum. Bu tür şeylere inandığımı açıkça söylemek istemiyordum ve bu ani soru beni rahatsız etmişti. “Bu hala inanıp inanmadığın anlamına gelmiyor.” “Kızı niye zorluyorsun Mason belki söylemek istemiyor ya da inanmıyor.” Mason bir an bir şeyi anlamış gibi kafasını salladı. “Üstüne gelmek istememiştim, özür dilerim.”. Ortamı yumuşatmak için gülümseyerek cevap verdim, “Sorun değil, herkes yediğini bitirdiyse okula doğru yürüyelim mi?”. Soruma ikiside kafasını sallayarak cevap verdi. Bende kendi çöplerimi bir poşete doldurdum ve kulaklığımı masadan alıp boynuma astım. Onlarında toparlanması bittiğinde çöpleri çöpe atıp yürümeye başladım. “Siz şanlısınız bizim bugün coğrafya dersi var.” Dediğinde Daisy Mason kıkırdadı. “Niye ki coğrafyacı sinirli birine benzemiyor.” “Onlara farklı bir adam giriyor.” Dedi Mason. “Ve bize zehir gibi geçiyor dersler. En azından geçen sene öyleydi.” “Bu sene değişeceğini sanmıyorum, şansına küs.” “Tabii sana en iyi kalpli coğrafyacı giriyor Mason sen rahatsın.” Mason kıkırdadı. “Luna.” Daisy’nin bana seslenmesiyle ona doğru döndüm, “Efendim?” “Bir ara okul çıkışı kitapçıya gidelim mi? Bu ilk karşılaştığımız kitapçıya?” Soru sorarken kafasını yana doğru eğmişti. “Bana uyar, konu kitapsa asla hayır demem.” Ona gülümsedim oda bana. “Beni dışlayın tabii.” Mason trip atıyormuş gibi kollarını bağladı. “Hadi sende gel, kardeş oluncada kıyılmıyor ki.” İkisinin haline kıkırdadım. Biz konuşurken ise okula gelmiştik ama arka kapıdan. Okulun arka kapısı olduğunu ilk defa görüyordum. Yolu bilmediğim için ikisinin arkasından yürümeye başladım. İçeri girdiğimizde bodrum gibi bir koridora gelmiştik ve burada birkaç kapı vardı. Kapılardan birinin arkasında çok güçlü bir enerji vardı ve bu beni aşırı derece çekiyordu. İlk defa bu kadar güçlü bir enerji hissetmiştim. “O kapının arkasında ne var?” İkizlere dönüp bunu sormuştum. İkisi ilk birbirine baktılar, aralarında sesiz bir konuşma dönmüş gibiydi. Sorumu Daisy “Bilmiyoruz, öğrencilerin girmesi yasak.” diye cevapladı. Sonrasında yanıma geldi ve kolumdan tutarak yürümeye başladı bende onu takip etmek durumunda kaldım. “En iyisi sınıfa çıkalım, biz ön kapıya kadar dolanmak istemediğimiz için Mason’la arka kapıdan geliyoruz fakat öğretmenler bunu çok istemiyorlar.”. Daisy bunu anlatırken bir bodrum gibi olan yerden çıkmıştık ve okulun giriş katına gelmiştik. Kolumu yavaşça Daisy’den kurtardım. “Tamamdır.”. Bizim sınıfların olduğu kata çıkana kadar hiçbirimiz konuşmamıştık. O odada bir şey olduğundan emindim ama sesimi çıkaramıyordum. Bizim kapının önüne geldiğimizde Daisy “Sonra görüşürüz benim sınıfımda hemen şurası, bir şeye ihtiyacın olursa gelirsin Luna.” dedi. Bende kafamı salladım ve “Görüşürüz” dedim. Mason ve ben sınıfımıza girdik. Büyük ihtimalle erken gelmiştik çünkü sınıfta sadece birkaç kişi vardı ve dün Lowell daha gelmemiş gibi duruyordu. Yerime yürüdüm ve sırama oturdum. İlk ders biyoloji olduğu için çantamdan bir defter ve kalemliğimi çıkardım. Sonrasında ise telefonumu çıkardım ve saate baktım saat 8.29 idi. Biraz telefonumda gezindim. Sınıf mevcudu bir anda artmıştı ama çok dolu gözükmüyordu nede olsa sınıf 15 kişiydi. Dersin başlamasına birkaç dakika kaldığında ise telefonu arka cebime koydum ve camdan dışarı izlemeye başladım. Bir süre sonra sınıfa hoca girdi ve herkes ayağı kalktı bende dahil. Hoca oturun dediğinde ise herkes yerine oturdu. Hoca “İlk ders boş bırakıcağım ikinci ders ise bu sene neler yapacağımız hakkında birkaç bir şeyden konuşup sonrada sohbet ederiz, şimdilik serbestsiniz.” dedi. Hoca öğretmenler masasına oturdu ve telefona bakmaya başladı. Bende tam telefonumu cebimden alacakken Lowell arkasını döndü. “Günaydın” dedi. “Günaydın” diye karşılık verdim. Üstünde gri bir kısa kollu vardı ve üstünde beyaz bir baskı vardı fakat sandalye ve sıradan dolayı belli olmuyordu. Saçları dünkü gibiydi. “Dün ilk okul günün nasıldı?” Bunu gülerek sormuştu. “İyidi, güzeldi yani.” Bende ona gülümsüyordum. “İlk başta okulun sistemini garipseyebilirsin fakat zamanla alışırsın. Okulu gezdin mi?” Sorusuna kafamı evet anlamında sallayarak cevap verdim, “Dün rehberlik hocası gezdirdi, çok fazla aktivite odası var.” “Okul hem akademik hem de sosyal aktivite anlamında öğrencilere olanak sağlıyor.” “Sende okulun reklamcısısın herhalde, tanıtım kulubünün başkanı?” Dediğime ikimizde kıkırdamıştık. “Okulumu seviyorum diyelim.”. “Bende okulu seveceğimi düşünüyorum, herkes çok cana yakın gibi duruyor.” “Çoğu kişi öyledir, arada birkaç istisna olabiliyor ama bence bizim sınıfta istisna yok.” Sözünü bitirdiğinde kafamı sallayarak ona katıldım. “Efsanelere inanır mısın?” diye sordu bir anda. Bugün neydi ani garip sorular günü falan mı? “Dinlemek hoşuma gidiyor diyelim.” Teknik olarak bu bir yalan değildi, dinlemek hoşuma gidiyordu ve inanıyordum da. “Yeni taşınmıştın değil mi?” Kafamı evet anlamında salladım. “O zaman bunları daha önce büyük ihtimalle duymadın. Bu şehir efsanesi gibi bir şey. Bu şehrin gizli bir yerinde gizli bir kapı var ve bu kapı başka bir diyara açılıyor. Bu kapıyı koruyan bekçiler var. Bekçiliğin asırlardır nesilden nesile geçtiği söyleniyor ve bu koruyucuların her nesil ikiz olduğu.” İkiz olduğu demek. “Peki efsaneye göre bu bekçi ikizlerin herhangi bir aksesuarı ya da o tür bir şeyi var mı kapıyı korumak ya da açmak için?” Sorum Lowell’in ilgisini çekmiş gibiydi. “Bir aksesuarları var diye söyleniyor. Bu aksesuar kullanıcıya göre değişiyor. Koruyucuların kişiliklerine göre bu aksesuar şekil değiştiriyor.” Ay ve güneş kolyesi. Aklıma direk Daisy ve Mason’nın kolyeleri gelmişti. Lowell devam etti “Bu koruyucular bizim dünyamızdaki kullanıcıları bulup diğer diyara götürmekle görevli. O aradıkları kullanıcı güçlerini keşfedip diğer diyara geçtiğinde ise diğer diyardaki kötülükte uyanacak ve bu kullanıcı ve diğer diyardaki kullanıcılar kötülüğü yenip diyarı huzur ve barış kaplıyacak. Efsane böyle. Bunu anlatmak istedim çünkü burada bunun esprisi çok yapılır. Herhangi bir şeyden dışlanmanı istemeyiz değil mi?” Gülerek kafamı salladım. “Anlattığın için teşekkürler. İlgimi çekti aslında.” “Ne yazık ki bunların hepsi efsane, kısaca gerçek değiller, gerçek olsa eğlenceli olurdu aslında.” Ya gerçekse? “Yine de dinlemesi eğlenceli.” “Haklısın eğlenceli.” Biz konuşurken zilin sesi duyuldu. “Ben bahçeye iniyorum diğer ders görüşürüz.” Dedi Lowell ve sınıftan çıktı. Koruyucular bu dünyadan bir kullanıcı arıyorlardı ve bu koruyucular ikizlerdi. Mason’nun bana sorduğu soru şimdi daha mantıklı gelmişti. Bu efsaneyi araştırmam gerekiyordu, doğru olsun ya da olmasın. Ayrıca bu efsaneden ikizlere bahsedip tepkilerini ölçmem gerekiyordu. Eğer efsane gerçekse koruyucuların kim olduğunu biliyordum, kendilerini çok belli etmişlerdi özeliklede Mason. Fakat bir şehir efsanesine şu anda aşırı derecede inanacak değildim. Arkama yaslandım ve camdan dışarı bakmaya başladım. Camdan rüzgar hafif hafif yüzüme vuruyordu.Camın baktığı yerde hiç öğrenci yoktu fakat yer yapaklarla doluydu. Rüzgarla beraber yaprakların hareket ettiğini düşledim. Yaprakların birkaçı hareket etmeye başladı. Hafif hafif yükselip iniyorlardı ve etrafta dair çiziyorlardı. Şu anda sadece yaprakların ve rüzgarın sesini duyuyordum, sanki dünyadan kendimi soyutlamıştım ve kafamın içindeydim. Ben yapraklarla uğraşırken zaman çok hızlı geçmişti. Sınıf kapısının kapatılmasıyla kendime geldim hoca içeri girmişti. “Oturun gençler. Bu ders biraz sohbet edelim demiştim. Bu sene derslerin bazıları İngilizce olarak işlenecek bunun bilgisinin çoktan verildiğini düşünüyorum. Matematik dışında her ders İngilizce olarak ayrı bir ders olarak işlenecek. Ayrı olarak İngilizce dersleriniz yok sadece ana dersleri İngilizce olarak işleyeceksiniz. Bizim dersimizde ise çoğunlukla kavramlara bakacağız çok fazla olduğu için yani derse gelirken defter mutlaka getirmeniz lazım. Ders hakkında başka vereceğim bilgi yok sanırsam. Sınıfa yeni gelen var mı?” Kendimi göstermek için el kaldırdım, tüm sınıf ne yazık ki bana bakıyordu. “Adın nedir kızım?” “Luna hocam.” “Sınıfımıza hoşgeldin Luna.” “Hoşbuldum hocam.” “Serbestsiniz gençler.”. Sınıfta herkes kendi kendine bir şeylerle oyalanmaya başlamıştı. Bende cebimden telefonumu çıkardım ve telefonumda gezinmeye başladım. Ne yazık ki telefon ilgimi şu anda çekmiyordu o yüzden telefonumu kapatıp cebime koydum. Tekrar camdan dışarı bakmaya başladım. Sanırım bütün sene sıkıldıkça camdan dışarı bakacaktım. Yine yapraklara baktım, yerde hareketsiz bir biçimde duruyorlardı. Yaprakların havada uçuştuklarını düşlemiştim. Düşlediğim gibi yapraklar uçuşmaya başlamışlardı. Yapraklar rüzgarla adeta dans ediyorlardı. “Luna?”. Arkamdan duyduğum sesle arkama döndüm, bana seslenen Mason idi. “Efendim Mason?” Mason ilk camdan aşağı baktı sora ise bana bakıp gülümsedi. “Daisy seni çağırıyorda, birileriyle tanıştıracaktı.” Ayağı kalktım. “Nerede şu anda?” “Sınıf kapısının oralarda.” “Teşekkürler.”. Sınıfın kapısına doğru yürümeye başladım. Dışarı çıktığımda Daisy koridorun sonundaydı, yanında ise birkaç kız vardı fakat Daisy’nin yüzü hiç bu konuşmadan keyif alıyormuş gibi değildi. Yanlarına doğru yürümeye başladım, bir tane kız sürekli bir şeyler diyip diğerlerine karşı çıkıyordu en fazlada Daisy’e. Kızım arkası dönüktü o yüzden yüzünü göremiyordum. Yaklaştıkça sesler daha netleşiyordu. “Zaten sana ne anlatıyorum ki senin gibi kardeşinin gölgesinde kalan biri. Ne anlar git biraz ders çalış.” Kız bunu Daisy’e söylemişti. Daisy’nin kırıldığını çok iyi anlamıştım, bu kız bunu söyleyip elini kolunu sallayarak gidemez. Kız hızlıca arkasını dönüp yürümeye başladı. Kızın ayağına odaklandım ve takılıp düşmesini hayal ettim. Düşümemle kızın düşmesi bir oldu. Çok sert bir şekilde yere düştü. Sonra yere baktım, gülmemi zat zor tutuyordum. Kızın takma kirpikleri yere düşmüştü ve az önce bunlar benim doğal kirpiklerim diye kendini övdüğünü duyduğumdan emindim. Sadece sırıtarak Daisy’nin yanına yürüdüm o ise bir kıza birde bana sırıtarak bakıyordu. Diğer kızlar çoktan gitmişti ve sadece Daisy kalmıştı. “Luna.” “Merhaba Daisy” “Sanada merhaba, ya normalde seni arkadaşlarımla tanıştıracaktım ama o kız yüzünden hepsi gitti.” “Sıkıntı değil başka zaman tanışırım en kötü.” Daha iyi hissetmesi için gülümsedim. Gülümsemem karşılık verdi ve onun gülümsemesiyle beraber zil çalmıştı. “Ben sınıfa gidiyorum, sonra görüşürüz Daisy.” “Görüşürüz.” Sınıfıma doğru yürümeye başladım ve sınıfa geldiğimde yerime oturdum. Ders başladı, ders dil bilgisiydi ve derse güler yüzlü bir kadın giriyordu. Kadın kendini anlatıp ders hakkında birkaç bir şey söyledi ve birileriyle sohbet etmeye başladı. Ders çok hızlı geçmişti. Hocanın sınıftan çıkmasıyla beraber arkama yaslandım. Sınıfın çoğu hocanın arkasından dışarı çıkmıştı. Sınıfta kalanlar ise telefona bakıyordu. Lowell arkasına döndü “Luna” dedi. “Efendim?” “Sana bir efsane anlatmıştım ya, büyük ihtimalle bu ders tarih hocası daha detaylı bir şekilde anlatacak. Tarih hocası efsanelere çok takıntılı bir adamdır o yüzden iyi dinlemeni tavsiye ederim.” Kafamı salladım ve “Tamadır, peki adam gerçek olduğunu mu düşünüyor yoksa sadece efsaneleri seviyor mu?” “İkiside diyebiliriz aslında, kesinlikle gerçek demiyor ama bana göre gerçek diyor.” “Tamamdır, teşekkürler.” “Rica ederim.”. Lowell önüne döndü ve telefona bakmaya başladı. Bense sınıfı inceliyordum. Hoca sınıfa girdi. “Selam gençler.” Herkes selam hocam dedi ve hoca oturmamız için işaret etti. “Efsane seansımıza hazır mısınız gençler?” Efsaneyi en başından anlatıcaktı sanırım, bu benim işime gelirdi. “Sanırım bir de yeni öğrencimiz var onada güzel bir başlangıç olur. Efsaneye göre bu şehrin bir yerlerinde Daynen adlı bir diyara geçen bir kapı var. Bu kapı asırlardır korunuyor. Kapıyı koruması için uzun süre önce diğer diyardaki üstün kullanıcılar kapıyı koruması için koruyucular seçmiş, ikizler. Bu ikizler hem kapıyı korumak hemde enerji kullanıcısını bulmakla görevliymiş. Efsaneye göre enerji kullanıcısı olan kişi akıllara gelemeyecek güçlere sahipmiş. Bu efsanenin sonrası kehanetlerle devam ediyor. Koruyucular enerji kullanıcısını bulduklarında bir kaç teste sokacaklar ve bu testi geçerse diğer diyarın kapısına götürecekler. Diğer diyarın kapısı sadece koruyucuların atalarından gelen anahtar ya da kullanıcının güçleri ile açılabilir. Eğer bu kapı açılıp enerji kullanıcısı diyara geçiş yaparsa onun zıt kuvvetide uyanacak. İki düşman arasında ise çok zor bir savaş gerçekleşecek. Savaşın sonucunda ise dünyalı kullanıcı yenip diyarın güvenliğini sağlayacak ve artık diğer diyara ait olacak. Çoğu kişi bu kulanıcının erkek olacağını söylesede efsanelerde ya da kehanetlerde böyle bir şeyden bahsedilmemiştir. Kullanıcı ne kadar zor bir yolu geçecek olsada sonunda emeklerinin karşılığını alacaktır.” Bütün hikayeyi pür dikkatle dinledim, her cümleyi her sözcüğü aklıma kazıdım. Dinlerken bir şey fark etmiştim, Mason sürekli bana kısa bakışlar atıyordu, büyük ihtimalle ifademi ölçüyordu. Peki bir şeye ulaşabildi mi, tabii ki de hayır. “İkizler” hakkında yeterli bilgiye ulaşmadan onların eline herhangi bir koz verme planım yoktu, olmayacaktıda. “Efsaneylede dersimizin sonuna geldik gençler, sonra görüşürüz.” Hoca sınıftan çıktı. Sınıfın çoğuda dışarı çıkmıştı ben ise yine yerimdeydim. Günün bundan sonrası ise normal bir şekilde geçmişti. |
0% |