@deniz34
|
Saat nasıl ilerlemişti bilmiyorum. Gece birkaç kere kalkıp Kuzey’in ağrısı için ağrı kesici vermiştim. Ağrısı çok fazlaydı. Sabah da bir şekilde olmuştu zaten. Gözlerimi açlıkla açtım desem yeriydi. Neden bu kadar acıktığım hakkında da bir fikrim yoktu. Yine de Kuzey’i rahatsız etmemek adına biraz yatakta sürünüp perdesini açtığım camdan gökyüzünü izlemeye başladım. Bulutları şekillere benzetmeye çalışıyordum ama artık bundan da sıkılmaya başlamıştım. Karnım tok olsaydı eminim ki sıkılmazdım. Başımı Kuzey’e çevirdiğimde uyandığını görmemle ona doğru döndüm. “ne zaman uyandın?” diye sordum merakla. “uzun zaman oldu.” Dedi. “insan ses verir, ben de uyanmanı bekledim saatlerdir.” “niye beni bekliyorsun, elini kolunu mu tutuyorum sanki.” “bütün gece uyumadın, bir kere daha uyandırmak istemedim.” “bir şey olmaz, bir daha yapma öyle.” “inşallah bugün son olacak Kuzey, yoksa ben daha fazla dayanamayıp sokaklarda kalmaya başlayacağım.” “istersen şimdi de evine gidebilirsin. Dediklerimi bir düşün sonra babana da artık eskisi gibi olduğumuzu söyleriz, sıkıntı değil.” “karnım çok acıktı, dışarıda mı yeriz, aşağıda mı bir şeyler ayarlarız?” dedim konuyu değiştirirken. “birazdan çıkarız.” Dediğinde sadece yüzüne bakarak bir süre daha yattım. O da benden gözlerini ayırmıyordu. Aslında ona alışmaya başladığımı bu an sayesinde fark etmiştim ve bu hiç hoşuma gitmemişti. Birkaç günümü zehir ettiği halde beraber geçirdiğim adam… “bugün pansumana gitmen gerekecek.” Dedim. “biliyorum.” “hastaneye gitmene gerek yok, sağlık ocağında da yaparlar.” “kahvaltıdan sonra giderim.” “sence planın işe yarayacak mı? Bugün evlere döner miyiz?” “bence evet. İkimizinkilerden de ses çıkmadı. Bir süre sonra yokluğumuzu fark edecekler neticede. Sonsuza kadar da böyle yaşayamayız.” “Allah korusun.” Dedim iç çekerken. “peki yokluğumuzu fark etmek yerine alışırlarsa?” “işte orada plan patlar.” Dedi kıkırdarken. “Kuzey, 2 gündür bunu bekliyoruz, dua et ters bir şey olmasın.” “olmaz olmaz, hadi kalk.” Dedi. Yerimden kalkarken o da artık alıştığından tek başına kalkabiliyordu. “dün duş almak iyi geldi mi?” diye sordum. Burada duş almıştı. “valla ne söyliyeyim, hiç beklemediğim şekilde iyi geldi. Hatta duş sayesinde bu kadar iyileşmiş olabilirim.” “saçlarını yıkamadın değil mi?” “bone takarken bile zorlandım, tabiki yıkamadım.” Dedi. “bugün sadece saçlarını yıkayalım mı?” “kim yıkayacak?” “ben.” Dedim umursamazca. “dikişlerimi yerinden oynatmayasın?” dedi emin olmak istercesine. “saçmalama Kuzey, bu da son yardımım olur zaten, bundan sonrasında kendi başına halledersin.” “yani, hallederim. Saçımı nasıl yıkayacağız?” dedi heyecanla. “eski usul.” Dediğimde sorarcasına bana bakıyordu. “bir kova ılık su, bir tane de boş kova. Dikişlerini su geçirmez bantla bantlayıp dikkatlice yıkayacağız işte.” “bir şey olmasın?” “bugün pansumana gideceğin için bir şey olmaz. Dezenfekte edilecek en baştan sonuçta.” “mantıklı.” Dedi ayağa kalkarken. “ne zaman yaparız?” “kahvaltıya gitmeden halledelim, sonra kahvaltıya geçeriz. Ondan sonrasında da sağlık ocağına.” “sen planı çoktan yapmışsın.” “sayılır.” Dedim ayakkabılarımı giyerken. “ben bir elimi yüzümü yıkıyayım, sen de hazırlan istersen.” “tamam.” Dediğinde odadan çıkıp lavaboya gittim. Benim için yeni diş fırçası bile vermişti, Kuzey beni bu konularda şaşırtıyordu bazen. Aslında düşünceli bir adamdı ama keşke yaşadıklarımız olmasaydı. Onunla bu iki gün olmasa belki bu kadar iyi de anlaşamazdım, bilemiyorum. İkimize de iyi gelmişti sanırım. En azından aramızdaki buzlar böylelikle biraz çözülmüştü. Belki de babamlar bu yüzden böyle bir şey yapmışlardı. Dişlerimi de fırçalayarak lavabodan çıkarken odaya geri döndüm. Kuzey üstünü çıkartmış yatakta oturuyordu. “ne yapıyorsun?” dedim şaşkınca. “saçımı yıkayacağız diye hazırlandım işte.” Dedi. “tişörtün üzerinde de kalabilirdi.” “ıslanır diye düşündüm.” “iyi, sen bilirsin.” Dedim. Beni etkilemiyordu sonuçta. Çok kaslı bir yapısı yoktu, normal bir erkekti işte. “kovaları nereden bulacağız?” “Güney’e mesaj attım. O ayarlayacak. Birce, eğer istersen sen de kahvaltıya gitmeden duş alabilirsin.” Dediğinde tişörtümü kokladım yavaşça. Kokuyor olabilir miydim? tamam, normalde günü gününe yıkanan bir kızdım ama bu şartlarda da olabilecek bir şey değildi. “kokmuyorsun, boşuna kendini koklama. Sadece rahat edersin diye söyledim. 2 gündür buradasın.” Dedi. “iyi olur aslında.” Dedim. “normalde bu kadar pis bir insan değilim.” “biliyorum, o yüzden rahatsız olduğunu düşündüm.” “sen nereden biliyorsun?” dedim kaşlarım çatılırken. “saçlarını kuruturken pencereyi yaz kış açtığın için görüyorum.” Dedi. “pencere?” dedim sorarcasına. “benim odam çatı katında kalıyor.” Dedi. Yan apartmanımızda oturuyorlardı. Benim de odam tam arka tarafa, onların binasına bakıyordu. İkimizinki de çatı katında olduğuna göre o zaman odalarımız karşılıklıydı ve ben bunu yeni fark ediyordum. Normalde fark etsem asla böyle rahat hareket etmezdim. “ne zamandan beri biliyorsun sen bunu?” dedim. “uzun zamandır.” Dedi düşünceli bir şekilde. “çok uzun değil ama, yaklaşık 1 sene kadar.” “neden beni uyarma gereği duymadın?” “sadece saçlarını kuruturken denk geliyordum perdemi açarken, onun dışında da özellikle baktığım yok. Çıplak da görmediğime göre, ki öyle bir şey olsa asla bakmam.” “ben de perdem açık asla soyunmam zaten, annem haklıymış, perdeler açık olunca dışardan izliyorlarmış.” Dedim dehşet içinde. “saçmalama Birce, sadece denk geliyordum. Sapıkmışım gibi davranmaz mısın?” “sana sapıksın demedim. Sadece daha dikkatli olmam gerektiğini fark ettim. Bir de odanı değiştiremez misin?” “neden?” “rahat edeceğimi sanmıyorum bundan sonrasında.” “evde başka oda yok.” Dedi. “ben en iyisi ablamın odasına geçeyim.” Dedim. “ablan da çatı katında değil mi?” “evet.” “eee.” Dediğinde yüzüne baktım. “senden kurtulamayacak mıyım ben?” “taşınamaya ne dersin? Zaten benimle iyi anlaşacağın da yok, Erkan amca da seni eve almayacak böyle giderse.” Dedi. “babam bana kıyamaz. Hele seninle aynı odada kaldığımı duyarsa sen kendi ruhuna bir okur üflersin artık.” “ikimizin babaları da bizi çocukluğumuzdan beri tanıyor. Sana bir şey yapmayacağımı herkes bilir.” “yaptığın psikolojik baskılar yeterli olur bence.” “Birce.” Dedi uyarırcasına. O sırada elinde iki kovayla Güney odaya girerken “bunları ne yapacaksınız?” diye sordu. “abin doğum yapacakmış, biraz da ılık su getirir misin?” dedim. Şaşkınca ikimize de bakarken dayanamayıp kahkaha atmaya başladım. Beni şaşırtan arkamdan da bir kahkaha sesi gelirken Kuzey de gülüyordu. Güney hala aval aval suratımıza bakarken elindeki kovaları aldım. “abim neden çıplak?” dedi Güney şüpheyle. “Birce ceza verdi, kovalarla beni ıslatıp dövecek.” Dedi Kuzey bütün ciddiyetiyle. “ya abi, bir doğru düzgün cevap versenize. İkiniz de birbirinize benzemişsiniz resmen.” Dedi Güney. “Allah korusun.” Dedik aynı anda. yüz ifadem ciddileşirken “Kuzey’in saçlarını yıkacağım.” Dedim. “daha dün yıkanmadı mı?” “saçlarımı yıkayamadım, dikiş var ya.” Dedi Kuzey. “tamam, ben ne yapayım şimdi?” “bir şey yapmana gerek yok, gerisini ben hallederim. Ama küçük tabüre, sandalye falan varsa iyi olur.” dedim. “tamam, ayarlarım şimdi.” Dedi Güney. “banyoya götür, biz de oraya geliyoruz.” Dedim. “tamam.” Diyerek odadan çıkarken ben de her şeyi koyduğumuz masanın üzerinden su geçirmez bandajlardan birini aldım. Kuzey’in saç dibini kapatacak şekilde makasla keserken yapıştırdım. “mümkün olduğunca hareket etmemeye çalışman gerek, saçların uzun olduğu için su girebilir.” Dedim. “duyan da Rapunzel zanneder. Hallederiz bir şekilde.” Dedi ayağa kalkarken. Ben de bir şey demeden onu takip ederken kovaları alıp banyoya geçtik. Bir kovaya suyu doldururken diğer kova boştaydı. Güney’in de gelmesiyle sandalyeye Kuzey’i oturtup diğer sandalyeye de kovayı tam saçlarının altına gelecek şekilde yerleştirdim. Resmen düzenek kurmuştum. “aslında kuaföre gitsek daha iyi olmaz mıydı?” diye sordu Güney. “kuaföre sence alırlar mı?” dedim Kuzey’e bakarken. “ne bileyim, annem biz küçükken götürürdü bizi. Oturup beklerdik.” “bak ne güzel söyledin Güney, küçükken.” Dedi Kuzey. “yardıma ihtiyaç var mı?” diye sordu Güney. “Birazdan abinin tansiyonu düşecek, ensesinden tutup destek olabilirsin aslında.” Dedim. Bir şey demeden dediğimi yaparken ben de raftaki erkek şampuanını da alarak yavaşça saçlarını ıslattım. Olabildiğince suyun dikişlere ulaşmaması için mücadele veriyordum. Saçlarını yavaşça köpürtürken biraz daha baş ağrısına iyi gelmesi için parmaklarımla masaj yapıyordum. Bütün saç diplerini köpürttükten sonrasında ellerimi çektim. “neden durdun?” dedi Kuzey. “durulayacağım artık.” “iyi gelmişti.” Dediğinde Güney araya girdi hemen. “abimden sonra benim de saçlara el atar mısın be Birce, valla çok güzel masaj yapıyorsun.” Dedi Güney. “bir gün kuaför salonu açtığımda söz ilk müşterim sen olacaksın.” Dedim. “neden şimdi değil? Hem abimle barışmadınız bile ama ona masaj yapıyorsun.” “sen bir sussana.” Dedi Kuzey. “bir ara yapalım o zaman. Gerçekten çok acıktım.” Dedim. “Birce.” Dedi Kuzey. “bence sen sus, Güney haklı.” Dedim. Saçlarına dikkatlice su dökerken bir elimle de yine diplerine masaj yaparak arındırıyordum. İlk su döktüğümde zaten saçlarındaki kan suya karışarak akıp gitmişti. Şimdiyse eser yoktu resmen. İyice temizlenmişti. “Kuzey, bir tur daha yıkamamı ister misin? bundan sonrasında bir daha yıkayamayabilirsin.” Dedim. “sıkıntı değil. Yorma kendini.” Elime biraz daha şampuan aldım. “yorulmak dert değil.” Diyerek saçlarını bir kere daha köpürtüp duruladım. Ne kadar yakınlık kursak da yine de aramızda bir çekince vardı. Birbirine yabancı iki insandık sonuçta. Bölüm Sonu. |
0% |