@deniz34
|
Bir siteye giriş yaparken güvenliklere kart gösterilmesiyle içeri giriş yaptık. Havanın aydınlanmasına az bir süre kalmıştı. Birkaç ev, bunlara ev denilebilir miydi bilmiyorum villa gibiydi daha çok, geçtikten sonrasında bir evin önünde durdu. “evi aslında ben kendim kullanmak için hazırlatmıştım ama nasip sanaymış. O yüzden eşyalar var.” Dedi Umut. “böyle olsun istemezdim.” Dedim. “önemli değil, Halim anlattığında senden çok sinirlendiğime yemin edebilirim ama kanıtlayamam.” Dedi gülerken. “bu arada site içinde bizim ev de ileride zaten, annemler falan da var. Eğer istersen arada ziyarete beklerim. Numarayı ben sana mesaj atarım, şu an aklımda yok. O zaman yeni hayatın hayırlı olsun.” “teşekkür ederim.” Dedim gülümsemeye çalışırken. “sen gerçekten iyi bir insansın.” Kahkaha atarken göz kırpmayı ihmal etmedi. “sevdiğim insanlara değer veriyorum diyelim, hadi sen gir dinlen.” Dedi. “bu da anahtarın.” Elinden evin anahtarını aldım. “bavullar?” dediğimde aydınlanmış gibi arabanın arkasına gidip bagajı açtı. “bir şey olmazdı, ben sabah geçerken de bırakırdım zaten.” “zaten sabah oldu.” Dedim gökyüzüne bakarken. “öğlen demek istemiştim zeki kız.” Dedi yanağımdan makas alırken. Bavullarımı elime alırken “iyi geceler.” Dedim. “iyi geceler, bir şeye ihtiyacın olursa burada numaram var.” Dedi cebinden bir kart çıkartıp uzatırken. “bir ara kaydedersin, şimdi uzatmayalım.” “olur, görüşürüz.” “görüşürüz.” Dediğinde eve doğru ilerlemeye başladım. Kapının önüne geldiğimde besmele çekerken yavaşça kilitleri açmaya başladım. Umut hala benim girmemi beklerken biraz daha çabuk olup bavullarımı içeri atmamla el sallayıp kapıyı kapattım. İşte şimdi baş başa kalmıştım kendimle. Her şey bu kadar kolaydı işte. Beni karşılayan salona gidip kendimi koltuklardan birine atarken koltuk başındaki battaniyeyi üzerime çektim. Oda keşfetmekle zaman kaybetmeden bir an önce uyumak istiyordum. Gerçi ev dışardan olduğu kadar da büyük değildi bence. Gerçi gezmemiştim ama olsun. Benim için fazlasıyla idealdi. Hiçbir şey yapmadan kendimi koltuğa bırakırken yastıklardan birini başımın altına alıp öylece uyumaya başladım. Gerçekten yorulmuştum. Aklım çok karışıktı ama yavaş yavaş her şeyi yoluna koyacaktım. Ailem bu duruma ne kadar kızsa da olanları tek tek anlattıktan sonrasında her şey eminim ki normale dönecekti. Dönmezse de zaten hiç dönmezdim. Yapacak bir şeyim yoktu. Bu hayata bir kere geliyordum ve ben artık insanların istekleri doğrultusunda hareket etmek istemiyordum. Benim de bir hayatım vardı. Gözlerimi zırıl zırıl telefon sesiyle açtıktan sonrasında annemlerle gerekli konuşmayı yapmıştım. Bir de üzerine telefonu açmadığım için trip yemiştim ama olsun. Annem duyduklarından sonra sinirlenmişti. Babam Kuzey yerine bana sinirlenmeyi tercih etmişti. Başım dimdik gezmem gerekirmiş. Keşke bunu en başından söyleselerdi diye geçirdim içimden. Beni o korkak adama mecbur etmektense başın dimdik gez deseydi belki de bunların hiçbiri başıma gelmeyecekti. Bir şekilde bana kızgın olsalar da telefonu kapatıp yerimi de söylememiştim. Halim zaten söylemezdi, ona bu konuda güvenim tamdı. Zamanı geldiğinde, içlerindeki öfke soğuduğunda söyleyecektim. Hatta evime bile dönerdim belki, kim bilir, belki de böyle devam ederdim. Hayatın bana ne getireceği konusunda belirsizliklerden başka bir şey yoktu elimde. Sıkıntı da değildi. Zamanım fazlasıyla vardı. Ben beklerdim. Havanın karardığından artık akşam olduğunu anlamıştım. Bu kadar uzun uyumama şaşırsam da burada iki büklüm yatmak her yerimi ağrıtmıştı. Biraz yürüyüş yapmak istedim, belki bedenime de ruhuma da iyi gelirdi. Kendimi dışarı attığımda siteden çıkmak yerine ilerleyen ağaçlık yolda yürümeye karar verdim. Bir de şimdi gir çık yaparak birisiyle muhabbete girmek gelmemişti içimden. Kart sistemi de vardı zaten, o da bende olmadığından bir an önce Umut’tan onu almalıydım. Yavaş yavaş yürüdüğüm yolda köprü gibi bir şeyin üzerine geldiğimde duraksadım. Altından su geçiyordu, etrafta korkuluklar olmadığından suya bakmak adına biraz daha yanaştım. Burada biraz oturmak istiyordum ama herhangi bir araba geldiğinde beni göremeyip ezebilme riski olduğundan köprü çıkışındaki toprağa oturdum. Buradan akan su daha güzel gözüküyordu zaten. Kendimi suya kaptırmış sakin sakin akışını izlerken arkamdan bir ses gelmesiyle başımı çevirdim. Çevirmez olaydım. Ne olduğunu göremeden toprağın kaymasıyla kendimi kayarak suyun yanında bulmuştum. Şaka olmalıydı. Burası çok dik olduğundan kendim tek başıma da çıkmam imkansızdı. Umut’u arasam kartı salonda kalmıştı, en son oraya bırakmıştım. “kim var orada?” sesiyle başımı kaldırırken bir adamla karşılaştım. “insan.” Dedim sinirle. Kendime kızgındım. Ne işim vardı orada oturmuştum, hayır ses duydun diye kendini riske atmak neydi, sanki sitenin içine ayı mı girecekti? “hangi insan?” diye sordu telefon ışığını yüzüme tutarken. Ellerimi karanlığa alışmış gözlerime siper ederken “tanıyacağını zannetmiyorum, Umut’u tanıyor musun?” diye sordum. “tanıyorum, sen hayranı mısın?” dedi ışığı yüzümden çekerken. “hıı.” Dedim umursamaz tavırla. “çok hayranıyım, ara gelsin, beni buradan çıkartsın.” Dedim. “ben bence güvenliği arasam daha iyi olur küçük hanım.” Dedi telefonuyla bir numara çevirirken. “beni buradan çıkart da istersen polisi ara, korkuyorum.” Dedim etrafıma bakarken. “neyden korkuyorsun?” “görmüyor musun, bir yanımda akan bir dere gibimsi bir şey var diğer yanım full orman, bir de o ormanda tanımadığım bir adam.” Dedim. “beni tanımıyor musun gerçekten?” diye sordu. “yüzünü göremediğim için hayır, senin gibi saygısızlık yapıp gözlerinin içine de flaş ışığı sokmak istemiyorum.” Flaşı kendi yüzüne çevirdiğinde gözlerinin içine baktım. “bir yerden tanıdık geliyorsun ama çıkartamadım, sen beni çıkartsana.” “kim olduğunu söyle, çıkartayım.” “Umut’un arkadaşıyım, dün ilerideki eve taşındım. Umut’un kendi için hazırladığı evmiş. Adım Birce.” Dedim. “iyi, hadi gel bakalım.” dedi elini uzatırken. “beni çekebilecek misin?” dedim elini tutmadan. “çok ağır gözükmüyorsun, hadi gel.” Dedi iyice yere diz çöküp uzanırken. Bir şey demeden elini tutarken beni yukarı çekmeye başladı. Ben de yardımcı olmak adına resmen duvara dönüşmüş topraktan yardım aldım. Onun zorlandığı birkaç saniyenin ardından kendimi onun yanına otururken bulduğumda derin birkaç nefes alıp verdi. “demiştim, ağırımdır.” Dedim. “öyle bir şey demedin, ben de ağır olduğunu söylemedim. Antrenmandan geldiğim için yorgunum sadece.” Dedi. Umut’un buradaki herkesin ünlü olduğunu söylemesini hatırlamamla beynimde şimşekler çakarken bunun da kesin onlardan birisi olabileceği geldi aklıma. “ne antrenmanı?” dedim emin olmak istercesine. Aklıma bir isim geliyordu ama hala çıkartamamıştım. “klasik antrenman işte, ne yapacaksın. Hadi kalk yerden, soğuk. Bir daha da burada oturma, yer çeker ve tekrar düşersin.” “sağol.” Dedim sadece. “sen kimsin?” diye sordum. “burada oturuyorum, neden sordun?” “Umut’a burayı yapmasını söyleyeceğim ve beni kimin çıkarttığını bilmek isteyecektir.” “ben kaç kere söyledim yapmadı, işi çok. Boşuna nefesini harcama.” “sen kimsin?” dedim sorumu yinelerken. “kaba olmak istemiyorum ama asıl buraya gizlice girmiş hayran sen olabilirsin.” “bence beni tanımayarak yeterince kabalık ettin.” Dedi gülümserken. “herkesi tanımak zorunda değilim, kusura bakma.” “haklısın, şaka yapıyorum. Ben Can Altan.” Dediğinde bir süre düşündüm. Bir adım geri çekilip tekrar baştan aşağıya süzdüm. “milli takımdan?” diye sorduğumda gülümsemesi genişledi. “evet. Bu kadar geç tanıyan birisini ilk defa görüyorum.” “bizi temsil eden birisini bu kadar geç tanımayı ben de beklemezdim ama aklım biraz dolu, kusuruma bakmayın. Sizi de rahatsız ettim, spor yapıyorsunuz sanırım, devam edin.” Dedim yanından ayrılırken. Hızlı adımlarla bir şey demesine izin vermeden eve doğru ilerledim. Adeta koşuyorum da denilebilirdi. Eve geldiğimde elimi kalbimin üzerine yerleştirirken bir iç çektim. Hala kalbim hızlı atıyordu. Düşmemin stresinden miydi yoksa Can’dan kaynaklı mıydı tam çözememiştim. Onu tanımamak zaten utanmama sebep olmuştu. Garip bir duyguydu açıkçası. Fazla umursamamaya çalışırken kendimi toparlamak istiyordum. Her şeyden önce Umut’un numarasını telefonuma kaydetmiştim. Gerçekten en lazım olduğu dakika yoktu. Herhangi bir şeyde onu aramam gerekirdi zaten. Burada sorun yaratan olmak istemezdim. Geldiğim ilk günden bir sorun yapmıştım gerçi ama o kazaydı. Evi gezdikten sonrasında üst kattan kendime oda seçerken bavulumu çıkartıp yerleştirmeye başladım. Dolap bomboştu. Sade dizayn edilmişti ev. Ferahtı. Eminim sabah güneşi de çok iyi alıyordu. Zaten cam pencerelerin güzelliği yeterliydi. Evin ayrıntı noktalarını keşfedip bir yandan da yerleşmemi tamamladıktan sonrasında güzel bir duş alıp aşağıya indim. Mutfakta boş buzdolabıyla bir süre bakıştıktan sonrasında evden kesinlikle çıkmam gerektiğine karar vermiştim. Evde yiyecek bir şey yoktu ki. Üzerime bir şeyler aldıktan sonra çantamı ve cüzdanımı da alıp kapıyı kilitleyerek sitede yürümeye başladım. Arabasızlık gerçekten çok zordu. En kısa zamanda bence bunu halletmem gerekirdi. Özellikle burada yaşayan insan için şarttı. Şehirden epey uzakta kalıyorduk, ormanlık bir alandı. Bölüm Sonu. |
0% |