@deniz34
|
Önce Seyit’in çıkmasıyla gülümserken yanıma geldi. “çok beklettik mi?” diye sordu. “yo, buranın atmosferini sevdim zaten. Sıkıntı değil. Bu arada bugünkü listeni hazırladım. Üzerine telefon numaramı da bıraktım. Herhangi bir sorun olduğunda arayabilir ya da mesaj atabilirsin.” Dedim listesini uzatırken. “teşekkür ederim.” Dedi listeyi göz ucuyla kontrol edip katladıktan sonrasında. “bu arada ücreti konuşmadık.” “eski diyetisyenle aynı yapalım, ekstraya gerek yok. Zaten deneme sürecindeyiz.” Dedim. “ben deneme sürecinde pek kalacağımızı düşünmüyorum.” “nasıl?” dedim şaşırarak. “normalde bu oranları sürekli ben düzelttirirdim, kaç tane diyetisyenle bu yüzden yollarımızı ayırmıştık ama sen oranları güzel ayarlamışsın.” Dedi. “elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Eğer düzeltmek istediğin şeyler olursa da konuşuruz.” Dedim. “olur, sağol valla. Benim şimdi gitmem gerekiyor, kendine iyi bak. Can da çıkar birazdan.” Dedi. “tamam, görüşürüz.” Dedim gülümserken. “görüşürüz.” Diyerek çıkarken ben de Bora’nın da listesini çıkarttım. Can’la gideceğimiz için onunkini daha sonra da verebilirdim zaten. “naber?” diyerek Hasan yanıma gelirken gülümsüyordu. “iyidir, senden naber?” dedim onun samimiyetiyle. “ben de iyi, oturabilir miyim?” dediğinde etraftaki boş masalara göz attım. Her yer zaten boştu. Demek ki bir şeyler konuşmak istiyor düşüncesiyle karşımı gösterdim. “tabii, buyur.” Dedim. “bunlar seninkilerin listesi mi?” dedi önümdeki kağıtlara bakarken. “evet, şimdi geldiklerinde vereceğim.” Dedim. “gerçekten bana boş yerin yok mu yoksa diğerleri istemediği için mi…” dediği sırada sözünü kestim. “profesyonel bir sporcuyla bu işi yapmak fazlasıyla yorucu Hasan, ben bunun üzerine 3 tane üstlendim. Her şeyi planlıyorum, bir sonraki adımları hesaplıyorum, antrenman zamanlarını kontrol ediyorum ve bunun gibi birçok şey. Bunun diğerleriyle alakası yok yani. Yanımda onlar olmadan da sorsan aynı cevabı alacaktın.” Dedim. “peki, ben de diğerlerinin istemediğini düşünecektim.” Dedi gülerken. “bence hiçbir şey böyle düşünmene sebep olmamalı, sen onların kardeşi gibisin. Uzun süre sizi izledim ve o takım ruhunu ben bile hissettim. Bu sen ya da farklı birisi olursa olsun, hepiniz birbirinizi bir amaç uğruna koruyorsunuz. Biriniz gülse hepiniz gülüyor.” Dedim. “bunu dışardan birinden duymak güzel.” “bunu senin hissetmen daha önemli.” “bu takımı kalbimde taşıyorum. Hiçbiri hakkında en ufak kötü düşüncem yok. Sadece bugün hepsi aynı anda istemeyince bir acaba oldum. Sonra da senin sayende o acaba da silindi, teşekkür ederim.” “rica ederim.” Dediğim sırada Bora yanımıza geldi. “naber Birce?” dedi yanımdaki sandalyeyi çekip otururken. “iyidir, senden naber?” “ben de iyiyim, sen ne yapıyorsun, bizim listelerden kopya mı çekiyorsun?” dedi Bora gülerken. “yok ya, Birce’yle biraz sohbet ediyorduk.” Dedi Hasan bana göz kırparken. “yerinde olsam bir daha Birce’ye göz kırpmazdım Hasan.” Diyerek Can da gelip diğer yanıma oturdu. “ne var canım, Birce’den duymasam gerçekten sevgilin olduğunu düşüneceğim.” Dedi Hasan. “sevgilim değil ama senin ablan sayılır, azıcık saygı be oğlum.” Dedi arkasına rahatça yaslanırken. “ablam derken?” dedi Hasan. “Birce 25 yaşında Hasan.” Dedi Bora. Hasan’ın gözleri bana inanmak istercesine dönerken gözlerimle onayladım. “daha küçük gösteriyorsun. Yeni mezun olduğunu falan düşündüm hatta.” Dedi Hasan. “yaş tahmini yapmadan sormak daha sağıklıymış değil mi?” dedi Can. “öyle.” Dedi Hasan. “neyse ben kalkayım, şimdi sizin konuşacaklarınız vardır. Bir daha gelecek misin Birce?” “haftaya geleceğim.” Dedim. “süper, görüşürüz o zaman.” Dedi. “görüşürüz.” Dedim. Çantasını da alarak uzaklaşırken biz bize kalmıştık. İkisinin de listesini önüne koyduğumda incelemeye başladılar. “bugünkü listeleriniz. Her gün yeni bir liste getireceğim. Bana ev numaralarınızı atmayı unutmayın, ayrıca numaram da üzerinde yazıyor. Soracağınız bir şey olursa bana mesaj atabilir ya da arayabilirsiniz.” Dedim. “oranlar süper.” Dedi Bora hala listeye bakarken. “birincilikle mezun oldum derken şaka yapmıyorduk.” Dedim. “bir şüphem yoktu.” Dedi listeyi önüne bırakırken. “kahve içmek ister misiniz?” diye sordum. “benim vaktim yok, şimdi çıkmama gerek ama istersen size ısmarlayabilirim.” Dedi. “teşekkür ederim, kahvaltı yapmadım, sizin için sormuştum.” Dedim. “sen ister misin Can?” diye sordu. “yok kardeşim, ben de eve gidip kahvaltı yapacağım.” Dedi Can. “tamam o zaman, görüşürüz.” Dedi. “görüşürüz.” Dedikten sonrasında çantasını da alıp koşar adım çıktı. “biz de kalkalım mı?” diye sordu. “olur, bir işim kalmadı.” Dedim önümdeki kağıtları alırken. Birlikte otoparka geçerken arabanın arka koltuğundan bir şeyler yapıp ön koltuğa geçmişti. Bense direkt oturmuştum. Arabayla çıkış yaparken birkaç hayranının kenarda beklemesiyle camı aralayıp onlarla konuşmaya başladı. Formalarını imzaladıktan sonrasında veda edip tekrar yola çıkarken yol sessiz geçiyordu. Bir marketin önünde durdu. İkimiz de aşağıya inerken önce başına bana verdiği şapkadan taktı. Sanırım bu şapkaları seviyordu. birlikte markete girdik. Tek alışveriş arabası alırken rafların arasında dolaşmaya başladık. Evde her şey eksik olduğundan ne görüyorsam arabaya atıyordum. Can da sadece listede eklediğim meyvelerden ekleme yapmıştı. Sanırım evde yoktu. Araba artık dolduğunda pes etmiştim. Zaten bu akşam arabam gelecekti ve ne zaman istersem buraya gelip gidebilecektim. Eksik olanları da o şekilde tamamlardım. Bir daha da bu kadar yokluk çekmezdim. En son su da aldıktan sonrasında kasaya giderken birkaç kişinin Can’la fotoğraf çekinmek istemesi üzerine durmuştuk. Can isteklerini geri çevirmezken ben de market arabasını ondan alarak kasaya ilerledim. Biraz uzun süren kasa işleminden sonrasında Can’ın kendine aldıklarını ayrı poşete koyup hepsini toptan ödeme yaptım. Kartı okuttuğum sırada Can gelirken “Birce dur sen bir.” Dedi. “neden?” dedim şaşkınca. “ben hallederim.” Dediğinde kartımı çektim. “ben halletim, gerek yok.” Dedim. “dünü unutmadık, bugünü de unutmuyorum.” “dün jestti, bugün de kendi evimin alışverişi. Her zaman sen yanımda olmayacaksın.” Dedim gülümserken. “ama bunları arabaya taşımana hayır demem.” “bırak bana.” Dedi bir anda bir sürü poşeti kaldırırken. İki poşet kaldığında “onları da sen al.” Dedi. “tamam.” Dedim bıraktığı poşetleri de alırken. “iyi günler.” Dedim kasadaki kıza gülümseyip çıkarken. Can elinde poşetlerle arabanın arkasında beklerken “bagajı açar mısın?” dedi. Hızlıca adımlarla yanına gidip açtım. Elindekileri bıraktıktan sonrasında yerleştirirken ben de kendi elimdekileri bıraktım. “benimkiler nerede?” dediğinde poşetlere bakındım. “onları ayrı poşetlemiştim bir dakika.” Dedikten sonrasında poşeti bulup aldım elime. “buradalar.” “öne koyalım, bir de evde karışmasın.” “tamam.” Elimden aldığı poşetle bagajı kapatıp arka koltuğa yerleştirdi poşetini ben de öne binerken o da gelip emniyet kemerini taktı. Başına taktığı şapkayı çıkartırken arka koltuğa bıraktı. Saçlarını elleriyle düzelttikten sonrasında arabayı çalıştırıp yola çıktı. Arabayla burası çok yakındı, yürümeye kalksam uzak olduğu kesindi. Bir de trafik bu taraflarda olmadığından hızlıca hareket edebiliyorduk arabayla. Bazen bu ünlülerin hayatlarını yaşadıklarını düşünüyordum. Gerçekten stressiz bir hayata sahiplerdi. Önceden olsa eve gidene kadar binbir çeşit kriz geçirirdim. Aslında burası şehre yakın olsa da bir o kadar da uzak olduğundan böyleydi. Yarım saatlik yolun ardından bir trafik zinciriyle karşılaşacağıma yüzde yüz emindim. Can evimin önünde dururken birlikte arabadan indik. Ben poşetleri tek tek taşımayı düşünürken yine tek seferde bütün poşetleri almıştı. Tamam, kaslı ve güçlü olabilirdi ama bu kadar kontrolsüz hareket etmesi onun sakatlanmasına da yol açabilirdi. Evin kapısını açtığımda “içeri bırakacağım, müsait misin?” diye sordu. “müsait, gel.” Dedi kapıdan çekilirken. Adı gibi bilirmiş gibi mutfağa girerken masanın üzerine poşetleri bıraktı. Bütün evlerin şekilleri aynı olmalıydı ki bu kadar kolay yolu bulabilmişti. “teşekkür ederim.” Dedim. “rica ederim.” Dedi. Kapıya kadar onu yolcularken “görüşürüz.” Demeyi ihmal etmedim. Ayakkabılarını öylesine giyinirken “görüşürüz.” Diyerek arabasına ilerledi. Ben de kapıyı kapatırken artık mutfağa gitme zamanımın geldiğini biliyordum. Her şeyi kendi düzenime göre yerleştirdikten sonrasında artık tansiyonumun düşmesinden acıktığımı anlamıştım. Kendime ufak bir kahvaltı hazırladıktan sonrasında masada yemeye başladım. Aldığım her lokmada resmen dünyadaki renkler biraz daha canlı gözüküyordu. Açlık gerçekten çok kötü bir şeydi. Kahvaltım bittikten sonrasında arkama yaslanıp bir süre şu kısacık geçen 2 günü düşündüm. Daha sonrasında stresle yaşadığım anılar aklıma dolarken şu an gerçekten huzurluydum. Kaliteli bir hayata sahip olacağıma da adım kadar emindim. O yüzden fazla düşünmeden kalkıp bulaşıklarımı makinaya yerleştirdim. Dengeli bir kafayla evi bir tur daha turlama kararı aldığımda daha önce girmediğim bir odanın çalışma odası olduğunu fark etmem beni mutlu etmişti. Böyle bir odanın varlığını bilseydim her şeyi kulüpte çıkartıp ayarlamaya çalışmazdım mesela. Umut bu eve gerçekten çok değer vermiş gözüküyordu. Ona aynı bu şekilde, hiçbir eşyasına zarar vermeden teslim etmek istiyordum. Ya da eğer isterse ve o zamanın şartlarına uygun olursam bu evi bana satmasını isteyecektim. Ben yaşadığım, girdiğim, kaldığım hiçbir evde bu evdeki düzeni hissedememiştim. Belki de sahip olduğum ilk ev olduğu içindi, bilemiyordum. Sadece burası beni mutlu ediyordu ve ben bunun ciddi anlamda farkındaydım.
Bölüm Sonu.
|
0% |