Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm | Senin Yüzünden

@deniz34

Güvenlikten siyah kartla geçerken ilk gün konuştuğum güvenliğin dikkatini çekmiş olmalıyım ki “Birce hanım iyi misiniz?” diye sordu.

“iyiyim, teşekkür ederim. Kolay gelsin.” Diyerek hızla eve sürmeye başladım. Kimseye yakalanmak istemiyordum. Bu işi kendim halletmeliydim.

Evin önüne park ettikten sonra hızla eve girdim. Koşar adım banyoya gidip aynada kendimi kontrol ettim. Biraz şişmişti ama çok kötü de sayılmazdı. Sadece kan süzülüyordu.

Üzerim hep kan olduğundan üzerimdekileri çıkartıp kısa bir duş aldım. Ardından dolabımdan bir şeyler giyindikten sonrasında banyoya geri döndüm. Acil dolabındaki çantayı çıkartırken kendime ufak bir pansuman yapıp kaşımın kenarına ufak bir bant taktım. Kan zaten durmuş gözüküyordu ama olur da kanarsa bant tutardı en azından.

Kolumun banyodayken kızardığını görmüştüm. Üzerine düştüğümden dolayı kızarmış olmalıydı. Merhemlerin üzerini okuduktan sonrasında ağrıya iyi gelenini koluma iyice sürdüm. Kolum ağrıyordu çünkü. İncinmiş olmalıydı.

Zilin çaldığını duymamla kaşlarım çatılırken yaramın acımasıyla bunun kötü bir fikir olduğunu anlamıştım. Gri kapşonlumu üzerime geçirip kolumdaki kızarıklığı kapattıktan sonrasında aşağıya indim.

Kapıyı açtığımda Umut sinirle bana bakarken “neden telefonlarını açmıyorsun kızım!” diye bağırdı.

“duştaydım, duymamışım.” Dedim şaşkınca. Onu bu kadar öfkelendiren neydi?

“güvenlik arıyor beni, kaşın kanayarak eve geliyorsun, ben sana ne dedim Birce, bana haber verilecek demedim mi?”

“bir şey olduğu yok, geç içeriye, bağırma Allah aşkına.” Dedim sakince.

Onu içeri alırken salona geçtik.

“önce sakin ol, konuşalım.” Dedim.

“birisi sana bir şey mi yaptı, doğruyu söyle bana Birce, bu iş çok ciddi bak.” Dedi.

“markete gidicem dedim ya,” dememle sözümü kesti.

“orada mı bir şey yaptılar?” dedi kaşımı incelerken.

“ya yok, suyu alayım derken ayağım bir kaydı düştüm, reyona çarptım.” Dedim.

“Birce, bana doğruyu söyle. Bak sen bana emanetsin ve seni gözümden sakınıyorum. Bir şey olduysa bana söylemen gerek.”

“olmadı diyorum Umut, boşuna telaş yapıp gelmişsin. Güvenliğe de dedim, iyiyim ben. Başkasına haber vermedin değil mi?” dedim emin olmak istercesine.

“Can’ı aradım sana ulaşamayınca, birazdan gelir.” Dedi.

“ya Umut, güvenlik evde olduğumu söylemiyor mu zaten, ne diye ortalığı ayağa kaldırıyorsun?” dedim.

“ya düşüp bayılsan, ya bir şey olsa, ne yapacağız? O sırada o mu aklıma geliyor, Can biliyordur diye aradım.”

“Can benim bekçim mi Umut? Nereden bilsin çocuk? Bana her ulaşamadığında Can’ı arayacaksan işimiz var.” Dedim.

“ne bileyim kızım, aklıma türlü türlü şeyler geldi, seni de böyle görünce içim rahatlamadı değil.” Dedi.

Zilin çaldığını duymamla ayağa kalkarken “Can da geldi.” Dedim.

Dudaklarını birbirine bastırıp gülememeye çalışırken sabır çeke çeke kapıya gittim.

Kapıyı açtığımda ter içinde Can karşımda dururken şaşkınca baktım.

“iyi misin?” dedi her şeyden önce beni incelerken. Kaşımda gözü takılırken omuzlarımdan tutup arkamı çevirdi.

“iyiyim Can, bırak beni.” Dedim.

“ne oldu sana, birisi bir şey mi yaptı?”

“kimse bir şey yapmadı, gelir misin içeri, sabahtan beri iki adam kapımın önünde bağırıp duruyorsunuz.” Dedim.

İçeri girerken salona gitmeden kolumu tutmasıyla inledim. Üzerine düştüğüm kolumu tutmuştu. kapşonlumu yukarı sıyırırken kızarıklık ortaya çıkmıştı.

“ne oldu sana Birce, aklımı kaçıracağım, söyler misin artık?”

“markette su alırken…” dediğim sırada sözümü kesti.

“polisi aradın mı?” dediğinde şaşırdım.

“ayağım kayıp düştüğüm için mi?” dedim.

“Birce, bak bir şey olduysa ve bana söylemiyorsan fena bozuşuruz.”

“hadi içeri geç, sana su getireyim, çok terlisin.” Dedim dediklerini yok sayarken.

Salona girdiğimizde Umut’la konuşmaya başlarken ben mutfağa gidip hepimize birer bardak alıp yanına da suyu koyduktan sonra salona döndüm.

Bardaklara su koyarken hepsi anında alıp başlarına diklediler. İkinciyi koyduktan sonrasında banyoya gidip temiz bir yüz havlusu alıp salona dündüm.

Havluyu Can’a uzatırken elimden alıp anında yüzünü sildi.

“bir kere daha tam anlatsana sen şunu.” Dedi Can.

“su alacaktım, Umut da biliyor zaten, alt raftan alayım derken ayağım kaydı, düştüm.” Dedim.

“bu hiç düşmüşe benzemiyor.” Dedi.

“neden?” dedim gerilirken.

“hadi kolunu düşerken kendini korumak için incittin de yüzünü de o sayede korumuş olman gerekirdi.” Dedi.

“kolun mu incindi?” dedi Umut şaşkınca.

“önemli bir şey yok Umut.” Dedim.

Can suyundan biraz daha içerken dudaklarımı yememek için zor duruyordum. İkisi de şüpheleniyordu. Haklılardı da ama ben korumalarla gezmek istemiyordum.

Can’ın telefonu çalarken kaşları çatık bir şekilde bana baktı önce. Ne olduğunu anlayamadım.

Telefonunu açıp gözlerimin içine baka baka “efendim komiserim?” dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Can’ın ismini kesinlikle vermemem gerekiyordu. Ah salak kafam.

“tamam komiserim, teşekkür ederim bilgilendirdiğiniz için. En kısa zamanda avukatım ilgilenecek.” Diyerek telefonu kapattı.

Sağ dizim kontrolsüzce sallanmaya başlarken gözlerimi gözlerinden çekemiyordum.

“ne oldu Can?” dedi Umut.

“ufak bir şey ya. Geçen bir yorumu şikayet etmiştim, onun hakkında.” Dedi Can.

“tamam o zaman.” Dedi Umut.

“senin işin vardır, Birce de iyi zaten, ben buralardayım.” Dedi Can. Üstü kapalı git demişti.

“valla toplantıya yetişmem gerek. Görüşürüz kardeşim.” Dedi Umut ayağa kalkarken.

Ben de onunla kalkıp giderken Umut’a resmen beni de götürmesi için yalvaracaktım.

“görüşürüz.” Dedi kapıdan çıkarken.

“görüşürüz.” Dedim ben de gülümsemeye çalışıp.

Onun gidişini izledikten sonrasında kapıyı kapatırken arkamı dönmemle Can’la karşılaştım.

“neden yalan söyledin?” dedi.

“ne yalanı?” dedim gerilirken.

“Birce, ikimiz de gerçekleri biliyoruz artık, neden yalan söyledin?”

“sen neden yalan söyledin?” dedim Umut’a söylediği yalanı kastederken.

“geçerli bir sebebinin olduğunu düşündüğüm için.”

“benim de geçerli bir sebebim vardı zaten.” Dedim gülümsemeye çalışırken.

“o sebebi öğrenebilir miyim?” dedi üzerime doğru gelirken.

İyice gerilmeye başlamıştım.

“daha sonra anlatırım, acelesi yok. Şimdi yorgunum.” Dedim. Dizlerim yeniden titremeye başlarken ayakta zor duruyordum. Şimdi değildi bunun sırası.

“acelesi var. Şimdi anlat.”

“istemiyorum Can, üzerime gelme lütfen.”

“Birce, sabrımın sınırlarında geziniyorsun, haberin olsun.” Dedi bir adım daha yanaşıp aramızda mesafe bırakırken. Buradan gidecek bir yerim yoktu. Gitmek istersem bütün yollarıma o çıkmış oluyordu.

Sertçe yutkunurken gözlerimden gözlerini çektim.

“gözümün içine bak.” Diyerek sağlam kolumu kavradığında gözlerinin içine baktım ama gözlerimden yaşlar akmıştı bu sefer.

Kolumu anında bırakırken “canını mı yaktım?” dedi. Ses tonu bir anda yumuşamıştı. “Birce cevap versene, canını mı yaktım?”

Başımı olumsuz anlamda salladım ama gözlerimi de ondan çekmedim. Ağzımı bıçak açmıyordu resmen. Olayın şokunu yeni yeni atlatıyordum ve içimde bir ağlama tufanı vardı. Bunun şu dakikaya gelmesi hiç iyi olmamıştı doğrusu. Bunun olacağını biliyordum ama yalnızken olmasını istiyordum.

“Can, gider misin?” dedim zar zor boğazımda oluşan yumrudan konuşmaya çalışırken.

“neden ağlıyorsun, hastaneye gidelim mi?” dedi dediğimi umursamadan.

Başımı olumsuzca sallarken “git.” Dedim.

Yavaşça yüzüme dokunurken akan yaşları sildi.

“neden ağladığını söyler misin?” diye sordu sakin bir tonda.

“şoku daha yeni atlatıyorum ve içimden sadece ağlamak geliyor.” dedim derin bir nefes alırken.

“ağla o zaman.” Dediğinde kapının dibine kendimi bırakıp ellerimi yüzüme bastırarak ağlamamı sürdürdüm.

Yanıma oturup beni kendine çekerken başımı omzuna gömdüm. Elleri sırtımı bir yukarı bir aşağıya sıvazlarken rahatladığımı hissediyordum.

Ben ağlarken ağzını bıçak açmamıştı. Sadece sırtımı sıvazlıyordu.

Kendimi daha sakinleşmiş hissettiğimde başımı omzundan kaldırdım. O sırtımdaki elini çekmese de belimde durdurmuştu.

“teşekkür ederim.” Dedim sadece.

“gel bakalım.” dedi bana sarıldığını zannederken. Beni kucağına aldığı gibi salona götürürken koltuğa bıraktı. Bir şey demeden salondan çıkarken masadaki suyumu alıp içtim. İhtiyacım vardı.

Elinde peçetelerle gelirken bana uzattı. Elinden alıp yüzümdeki nemi iyice aldım. Burnumu da sildikten sonrasında daha iyi nefes alıyordum.

“özür dilerim, önce nasıl hissettiğini sormalıydım.” Dedi.

“önemli değil.” Dedim başımı olumsuzca sallarken.

“bugün bu işe son vereceğim, çok özür dilerim Birce.”

“saçmalama Can, yapılması gereken ne varsa yaptım zaten. Bir daha bana yanaşamaz bile.” Dedim.

“o sadece başlangıçtı.”

“bu son, bir daha yalnız hiçbir yere gitmem.”

“dün herkes seni uyardı Birce, ben dahil olmak üzere hepimiz senin için endişeliydik. Bizi neden dinlemiyorsun?”

“dinliyorum, dinledim de ama sadece biraz su alıp çıkacaktım. Sonra beni tanıdı, sohbet ettik biraz. Tam kasaya doğru giderken saçımı çekti. Saçım yüzünden hiçbir şey yapamadım.” Dedim.

“ne sohbeti ettiniz?”

“seni sordu, tek olup olmadığımı sorduğu an anladım ve tek olmadığımı söyledim. Sonra rahatsız olunca gideceğimi, çok beklettiğimi söyledim. Gidiyordum da işte ama arkadan saçlarımı çekti. Senden uzak durmamı söyleyip durdu sonra da.” Dedim.

“başka bir şey demedi mi?”

“klasik hakaretler sadece.”

Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp yutkunduktan sonra açtı.

“ya korumayla gezersin ya da bitirelim.”

“ikisi de değil, bir daha olmayacak zaten.”

“ben her seferinde aklım çıkmış bir şekilde senin için antrenmandan çıkıp gelemem, her telefonum çaldığında endişelenemem, senin yüzünden huzursuzca 'şimdi ne oldu?' diye düşünemem Birce, ikisinden birisini seç.” Dedi ses tonunu biraz yükseltirken.

“benim yüzümden?” dedim sorarcasına. “evden çıkmayacağım Can, şimdi gider misin?” dedim ayağa kalkarken.

“Birce öyle demek istemedim.” dese de onu dinlemeden yukarıya çıktım.

 

 

 

 

 

Bölüm Sonu.

 

 

 

Loading...
0%