Yeni Üyelik
43.
Bölüm

43. Bölüm | Bittiği Yer

@deniz34

“peki, nasıl istersen.” Dedim şaşkınlığımı atlatamazken.

“e hadi kızım, daha geç olmadan Can’a buraları gezdir, bir ara babana da uğrayın.” Dedi annem.

“tamam.” Dedim ayağa kalkarken. Can da benimle kalkarken kapıya gittik.

Ayakkabılarımızı giyinirken “akşama ne yemek istersiniz?” diye sordu annem.

Gözlerim Can’a kayarken o da bana bakıyordu. Bana bıraktığı kesindi.

“sen normal yemeğini yap anne, Can her şeyi yiyor zaten.” Dedim.

“sen ona bakma, istediğin bir şey varsa ben sana yapayım oğlum.” Dedi annem.

“yok, teşekkür ederim. Birce’nin de dediği gibi ben her şeyi yerim, ayırt etmem.” Dedi Can.

“tamam o zaman.” Dedi annem.

“hadi görüşürüz.” Diyerek merdivenlerden inerken Can da peşimden geliyordu. Tam apartmanın kapısını açacağım sırada beni durdururken ona döndüm.

“bazı şeyler ikimizin arasında sadece.” Dedi parmaklarını parmaklarımın arasından geçirip birbirine kenetlerken.

“buradakilerin magazinle uğraşacağını çok düşünmüyorum, bu kadar kasmana gerek yok ama tedbir için de istersen devam ederiz.” Dedim.

“önlem her zaman güzeldir.” Dedi kapıyı kendisi tek hamlede açarken.

Dışarı çıktığımızda ufak bir kalabalıkla karşılaşmak beni şaşırtsa da Can’ın bana gülümseyerek baktığını görmüştüm. Her şeyi tahmin edecek kadar tecrübeliydi ve bana bunu hatırlatmıştı.

Kalabalıkta gelen formaları imzalayıp, fotoğraf çekinmek isteyenlerle çekindikten sonrasında korumaların onu arabaya yönlendirmesiyle önce beni sonra da onu bindirmişlerdi. Güvenli bir şekilde emniyet kemerimizi bağlarken bir oh çekmedim değildi.

“bu her zaman böyle mi olacak?” diye sordum.

“muhtemelen.” Dedi arabayı sürmeye başlarken.

“seninle ayrılsam bile mi?” dediğimde bakışları birkaç saniye bana döndü.

“benden ayrılmak mı istiyorsun?”

“hayır da ilerisi için dedim.”

“ilerisini düşünme, gittiği yere kadar.” Dedi.

“bittiği yeri soruyorum ben de.” Dedim.

“hayat mucizelerle dolu Birce, hiçbir şey belli olmaz.”

Sessiz kalmıştım bu sefer. Dediklerini anlamıyordum. Neydi bu, evet mi hayır mı? Çok basit bir cümle kurmuştum oysaki.

Tarif ettiğim şekilde babamın dükkanına gelirken birlikte inip çok da dikkat çekmeden dükkana girdik hemen. Babam bizi karşılarken biraz sert durduğu gözümden kaçmamıştı ama telefonda konuştuğumuz gibi de değildi en azından.

Hoş geldin faslını geçtikten sonrasında ofiste oturmuş kalmıştık. Babamla Can ufaktan maç muhabbeti yapsalar da çok fazla ilgimi çekmemişti. Ben sadece izlemesini severdim. Sonrası hakkında bir fikrim olmazdı.

“Birce bize kahve yapar mısın?” dedi Can tekrar. Dejavu yaşarmış gibi olurken gözlerimi kırpıştırdım.

“Can, daha yeni içtin, su getireyim mi ben sana?” dedim.

“kızım çocuk ne istiyorsa onu yapsana sen, canı çekmiş belli ki.” Dedi babam araya girerken.

Yerimden kalkarken bu taktiğin beni oyalama taktiği olduğuna adım kadar emindim ama ispatlayamazdım işte. Sıkıntı oradaydı.

Mutfakta kahveleri yaptıktan sonrasında yanına yine ufak çikolatalar ayarladım. Can için yine de büyük bardağa su koydum. Bu adam su içmeyi daha çok seviyordu, bir anda neden bu kadar kahveye yüklendiğine anlam veremeyecek haldeydim. Mutfakta elim belimde kahveyle bakışırken tuz döküp dökmemek arasında kararsız kaldım. Belki bir dahaki sefere benden bir daha kahve istemezdi.

Derin bir iç çekerken tuzluğu elime aldım. Git geller yaşarken vazgeçip tepsiyi elime aldığım gibi kapıya ilerledim. Tam çıkacakken durup geri döndüm. Kahveye tuzu resmen boşalttıktan sonrasında çay kaşığıyla da biraz karıştırdım. Köpüğünü ayarlayıp memnuniyetle gülümsedim. En azından kahveyi içmekten vazgeçip suyunu içerdi her zamanki gibi.

Ofise döndüğümde babamla Can’ı daha samimi bulurken şaşkınlık içindeydim. Nasıl olabilirdi bu? Bu adam aileme büyü falan yapıyor olabilir miydi bir anda?

Kahveleri önlerine koyduktan sonrasında ben de oturdum. Bir şey içmeyecektim. Can’ın kahveyi bırakmasını dört gözle bekliyordum sadece.

“kızım küçük bardak yok muydu, Can’a kocaman getirmişsin.” Dedi babam.

“vardı da Can’ın bir günde belli miktarda su içmesi şart. Bugün de çok içemedi, ben de biraz içsin diye getirdim.” Dedim.

“iyi yapmışsın o zaman.” Dedi babam.

Can, kahveden ilk yudumunu aldığında gözleri büyürken fincanı dudaklarından çekip hayretle baktı. Dudaklarımla içme dedim.

Suyundan bir yudum alırken boğazını temizleyip babamla konuşmasını sürdürdü. Babamın telefonu çaldığında “şuna bir bakayım.” Dedi oturduğu yerden telefonu açarken.

“biraz erken olmadı mı?” dediğinde şaşkınca baktım.

“ödem toplayacaksın. Bu kadar kısa sürede 2 kahve olmaz, anla diye yaptım. Su iç.” Dedi.

“saçmalama, babana ayıp olacak.”

“üzerine dök ama o kahveyi içme.” Dedim.

Cevap vermezken gözlerimin içine baka baka kahveden bir yudum daha aldı. Ardından bana göz kırparken babamın telefonu kapatmasıyla ikimiz de toparlandık.

“kahve çok güzelmiş, nereden alıyorsunuz?” dedi Can bir yudum daha alırken.

“öyle mi, çekirdek kahve çektiriyorum ama Birce de çok güzel yapar. Marifet kahvede değil, Birce’de.” Dedi babam.

“ellerine sağlık.” Diyerek bir yudum daha aldı Can. İnadına yapıyordu resmen.

“baba buradaki laptopum işine yarıyor mu?” diye sordum.

“yoo, ne yapayım, benim var zaten.” Dedi babam.

“ben o zaman buradakini eve götüreceğim. Diğerlerine liste yazmam gerekiyor ama biraz sıkıntı.” Dedim.

“al canım, masanda her şeyin.” Dedi babam.

“tamam.” Dedim ayağa kalkarken. “ben bir orayı toparlıyayım, siz de muhabbetinize devam edin.”

“olur.” dediler aynı anda.

Odadan çıkarken hemen yan odaya girdim. Laptopu çantasına yerleştirirken yanıma ajandamı ve kalemlerimi de aldım. Bana en gerekli olan şeylerdi şu anda. Hatta bir ara kırtasiyeye uğrayıp birkaç kalem daha almam gerekiyordu.

Buradaki işimi halledip odadan çıkacakken kapının açılmasıyla geri çekildim. Can içeri girerken “pardon, bir şey olmadı değil mi?” diye sordu.

“olmadı, siz sohbet etmiyor muydunuz?” diye sordum.

“babanın bir işi çıktığı için gitmesi gerekti, ben de senin yanına geldim.”

“gitmek istediğin bir yer var mı?” dedim.

“fark etmez, rahat olacağımız bir yere gidelim.” Dedi.

“seninle rahat olacağım hiçbir yer yok.” Dedim ciddi ciddi düşünürken. “mutlaka tanıyan olacaktır.”

“ona alışkınım, biraz deniz havası alalım mı?”

“alalım.” Dedim çantayı omzuma asarken. “buraya da çok yakın, yürümek ister misin?”

“çok iyi olur. O tuzlu kahveyi vücudumdan arındırmam şart.”

“sana içmemeni söyledim.”

“olsun, babanın gönlünü de aldım ama.”

“emin misin? Yarın tek başına dönme de.”

“hallettim ben orasını, merak etme.”

“nasıl yaptın peki?” dedim ciddiyetle.

“orasını da yolda anlatırım.” Dedi gülümserken.

Bir şey demeden birlikte çıkarken omzumdaki bilgisayar çantamı alıp arabaya koydu. Yavaş yavaş sahile doğru yürürken kendimi onun yanında garip hissediyordum. Arada sırada yüzüne bakıp kontrol ediyordum.

“neden bakıyorsun, çok mu yakışıklıyım?” dedi bir anda gözlerimin içine bakarken.

“evet ama onun için bakmıyorum.” Dedim ciddiyetle. Yüzünde bir gülümseme oluşurken “neden bakıyorsun?” diye sordu.

“buraya ait değilmişsin gibi geliyor. Bu sokaklar sana layık değil.”

“ben de böyle bir mahallede doğup büyüdüm Birce, ailem de hala o mahallede yaşıyor.”

“yine de artık böyle yerleri hak etmiyorsun. Vaktini boşa harcadığını düşünmüyor musun?”

“senin için buradayım, sen de benim için yanımdasın. Daha önceden pahalı olduğumu söylemiştim ama sen ona fazlasıyla değersin.” Dedi gülümserken.

“peki egoist olduğunu kimse söylemiş miydi?” dedim ciddiyetle.

“bence egodan ziyade şöyle düşün, bu kadar pahalı bir adamla takılmak, hatta yan yana durmak, seni paha biçilemez yapar.”

“zararını çok gördüm ama.”

“herkes pahalı şeyler için savaşır. Bir de öyle bak.”

“beni kandırıyormuşsun gibime geliyor.”

“bence çoktan verdiğim şekere kandın küçük kız, artık dikkat etsen iyi olur.” dedi şakayla karışık.

“Can.” Dedim uyarırcasına.

“bundan sonra yanımda olduğun sürece sana bir şey olmayacak. Yanımda olmasan da korumalar mutlaka olacak.”

“tuz kafa yaptı herhalde. Her zaman yan yana olamayız, koruma da olmaz.” Dedim.

“çok güzel geldi aslında, bir prova almış oldum. Gayet başarılı sayılırım.” Dedi göz kırparken.

“neden beni yollamaya çalıştığını duyabilecek miyim peki? O kahveyi boşuna istemedin bir anda.”

“ailenle tek başımayken daha rahat konuşacağımı düşündüğüm için. Düşündüğüm gibi de oldu zaten, istersen şimdi de çıkıp gideriz ama bence biraz dinlenip kafa dinleyelim.”

“sana bırakıyorum, sen nasıl istersen.” Dedim.

Belimden tutup beni kendine yaklaştırırken sesimi çıkartmadım. Bir süre öylece sahil boyunca yürüdük. En son karnımızın acıkmaya başlamasıyla evin yoluna düşerken Can bana Bora ve Seyit’le yaşadıkları birkaç komik anıyı anlatıyordu. Gülmekten karnıma ağrı girmişti. Evde olmuş olsaydık kesinlikle yere yatıp yuvarlanarak güleceğim şeylerdi. Aklıma geldikçe gülerdim artık.

Kapının önüne geldiğimizde artık gülmemi daha kontrol altına alırken duraksadık. Gözlerimin içine bakarken “gülüşün çok güzel.” Dedi.

Böyle bir çıkışa ne diyeceğimi bilemezken “daha önce söyleyen olmamıştı, teşekkür ederim.” Dedim.

“seni bir daha ağlarken görmek istemiyorum.” dedi belimdeki elini çekerken. Korumaların, evin önüne getirdiği arabasına yaslanırken gülümseyerek gözlerimin içine bakıyordu.

“muhtemelen görmezsin.” Dedim.

“güzel.” Dedi arabanın kapısını açarken.

İçinden bilgisayar çantamı alırken kendi omzuna astı. Kapıları kapatıp korumalara selam verdikten sonrasında elini belime atıp bahçeye doğru girdik.

Yan bahçeden bana seslenen olunca bakışlarımı oraya çevirdim. Mercan teyze seslenmişti.

“hoş geldin kızım, nasılsın?” dedi gülümserken.

“iyiyim şükür, siz nasılsınız?”

“biz de iyiyiz, beyefendi kim?” dedi gülen gözlerle bana bakarken.

“erkek arkadaşım, Can.” Dedim.

“öyle mi?” dedi. Biraz bozulmuş gibiydi. “hayırlısı olsun kızım, biz de Kuzey’e kız istemeye gidiyoruz.”

“Güney sabah söyledi, hayırlı olsun.” Dedim ben de gülümserken.

Can belimdeki elini indirip parmaklarımızı birbirine kenetlerken Mercan teyzenin bakışları ellerimize kaydı. O sırada Kuzey çıkarken bakışları ilk bizi buldu. Ardından ellerimize kaydı. Bir baş selamı verirken sadece gülümsedim.

“size iyi akşamlar o zaman, Can’ı biraz bugün yordum, eve geçiyoruz biz de.” Dedim Can’ın gözlerinin içine bakarken. Onun bana gülümseyerek bakması beni de gülümsetirken çenesini başıma yasladı.

“tamam kızım, annene selam söyle.”

“aleykümselam.”

 

 

 

Bölüm Sonu.

 

 

 

Loading...
0%