Yeni Üyelik
44.
Bölüm

44. Bölüm | Şans Hediyesi

@deniz34

Can’la apartmana girerken elimi hala bırakmamıştı. Ben de çekmezken bakışları bana hayranlıkla bakıyordu.

“neden öyle bakıyorsun?” dedim.

“bütün her şeyi bildiğimi biliyorsun değil mi?”

“biliyorum. O yüzden de bu kadar rahatım ya.”

“onu gerçekten sevmediğini gözlerinden anladım.”

“Can.” Dedim iç çekerken. “eğer ben bir şey diyorsam doğrudur. İnan bana sana daha sevgi dolu bakıyorum.”

“orasını fark etmek çok da zor değil.” Dedi gülümserken.

“neden bu kadar mutlu oldun peki?”

“hiç,” dedi saçlarıma bir öpücük kondururken. “hoşuma gitti.”

“neden?” dedim.

“ilk benim sevgilim oldun ve ilk tuzlu kahveni ben içtim.” Dedi gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken.

“her şey magazine tek bir açıklama yapmama bakar biliyorsun değil mi?” dedim elimi elinden çekmeye çalışırken. Resmen benimle dalga geçiyordu.

“sen de benim ilk sevgilimsin ve ilk tuzlu kahveyi senden içtim ama, ayrıntıları atlamayalım. Kızma hemen.” Dedi elimi sıkıca tutarken.

“Can, biz gerçek değiliz, böyle konuşma lütfen. Elimi de bırakır mısın?” Dedim.

“bırakamam.” Dedi.

“neden?”

“benden kaçıp gitmenden korkuyorum.”

“bugün magazine açıklama yapamayacak kadar yorgunum, ayrıca en güzel halimle magazinin karşısına çıkarım, bu halde değil.”

“her halin güzel, hadi eve gidelim.”

“sen insanları çok kandırıyorsun, zaten golü de böyle attın.” Dedim meydan okurcasına.

“o senin içindi ama.”

“çok naziksiniz beyefendi ama artık sizin tarafınızdan kandırılmak istemiyorum.”

“tamam, bundan sonrasında kandırılmak yok, hepsi gerçek. Bütün dediklerim.” Dedi ciddiyetle.

“söz mü?” dedim.

“söz.” Dedi.

“bir daha gol atamamak üzerine yemin et.”

“Birce.” Dedi uyarırcasına.

“tamam tamam, inandım, hadi gel.” Dedim elinden çekiştirirken.

Annemin açtığı kapıdan içeri girerken sanki Can yıllardır bu evin oğluymuş da ben sonradan gelmişim gibi davranılıyordu. Can’ı kıskanmadım desem yalan olurdu. Nasıl olduysa bizimkilere kendisini sevdirmeyi başarmıştı.

Herkes salonda otururken ben de annemin hazırladıklarını masaya taşıyıp servis açtım.

“masaya gelin.” Diye içeri seslenirken hepsi güle oynaya gelmişti.

“çok güzel gözüküyor her şey, ellerinize sağlık.” Dedi Can anneme.

“sen bir de ye, ondan sonra konuşalım.” Dedim masaya otururken.

Can çorbadan bir kaşık aldıktan sonrasında başını kaldırıp “ben hayatımda böyle güzel çorba yemedim.” Dedi.

“o zaman sana Birce çorba yapmamış henüz.” Dedi babam da gülerken.

“herkesin kendi evi, mutfağı var. Neden yapayım?” dedim ben de çorbamdan içerken.

“aşk olsun kızım, çocuk tek başına yaşıyor zaten, iki tas yemek götürsen eline mi yapışır?” dedi annem.

“Can normalde her şeyi ayarlı yemek zorunda. O yüzden de çok fazla ev yemeği tüketemez.” Dedim.

“arada olsun yedir çocuğa kızım, günahtır.” Dedi babam.

“tamam yaparım.” Dedim bıkkınca. Daha kendime doğru düzgün yemek yapmıyordum bir de Can’a yapacaktım.

“sözünü aldım.” Dedi Can gülümserken.

“Can.” Dedim uyarırcasına.

“yapar o yapar, kimseye kıyamaz.” Dedi babam da gülümseyerek bana bakarken.

Masada yemeklerimizi yedikten sonrasında herkes kendini salona atmıştı. Mutfağı toplamak da çayı demlemek de bana kaldı demek oluyordu bu.

Önce çayı ayarlayıp sonra mutfağa girişirken her yeri toparladım. En son ocağın üzerini de tezgahı da sildikten sonra kendim paydos ilan ettim.

Dolaptan annemin yaptığı pastayı çıkartıp tatlı tabaklarına koyarken çerezleri de ayarladım.

“kolay gelsin.” Sesiyle arkama döndüğümde Can karşımda duruyordu.

“kolaysa başına gelsin.” Dedim.

“deseydin o zaman birlikte hallederdik.”

“bu yaşta annemden terlik yememi istiyorsun herhalde.” Dedim. “ama çok istiyorsan her akşam bana gelebilirsin, mutfak ellerinden öper.”

“sağol, almıyayım hiç. Ben daha kendiminkine zor yetişiyorum.”

“neden aşçı almıyorsun diğerleri gibi?”

“evimde başka birinin, özellikle tanımadığım birinin olmasını sevmiyorum.”

“temizliği kendin mi yapıyorsun o zaman?”

“sadece onun için temizlik şirketi geliyor, onu ben yapamam.” Dedi.

“bu arada ne için gelmiştin?” dedim merakla.

“su içecektim.”

“masanın üzerinde sürahiden alabilirsin.”

“bardaklar?” dedi sorarcasına.

“şu dolap.” Dedim çaprazımdaki dolabı işaret ederken.

Bardağını alıp suyunu içerken tezgaha yaslandı. Yudum yudum içiyordu resmen.

“burada olman doğru değil, içeri gidip içerde içer misin? ailem de sonuçta bir şey olmadığını biliyor.”

“utanıyor musun?”

“neyden?” dedim şaşkınca ona bakarken.

“yanında olduğum için ailenden.”

“her kız utanır, bir gün kızın olursa anlarsın ne demek istediğimi.”

“inşallah. Sağlıkla gelsin de cinsiyet fark etmez.” Dedi.

“inşallah.” Dedim sadece. Ne diyebilirdim ki? “Can, uyarıyorum seni, zor toparlarız. Her şeyi yemek zorunda değilsin. Bir iki çatal al bırak.” Dedim.

“her şey ev yapımı, bir şey olmaz ki.” Dedi.

“yarın tartıda alırım ama boyunun ölçüsünü.”

“al bakalım.”

Vicdanım el vermezken “tamam, zor olduğunu ben de biliyorum ama en azından sezon bitene kadar dayan. Sonra istediğini yersin, tekrar toparlarız.” Dedim.

“eğer sen yaparsan bir daha kaçamak yapmam, yani bugünden sonra.”

“tamam ama zor şeyler istemek yok.” Dedim.

“tamam” dedi elini uzatırken.

Elini sıkarken tutup beni kendine çekti. Üzerine düşmemek için tezgaha tutunurken kendimi toparlayıp geri çekildim.

“ne yapıyorsun?” dedim.

“seni kendi tarafıma çekiyorum.”

“bu çok kötü espri Can, gider misin lütfen?” dedim yüzümü buruştururken.

Gülmeye devam ederek mutfaktan çıkarken ben de ayarladıklarımı içeri sehpanın üzerine taşımaya başladım.

Ufak bir çay molası ve maç özetinin babamla konuşulmasının ardından annemin bana kaş göz yapmasıyla Can’ın odasını ayarlamam gerektiğini anladım.

Kalkıp odama giderken her yer toplu ve temizdi. Sadece banyoya onun için havlu bıraktım. Belki duş almak isterdi, bilemiyordum.

Gelmişken odamdaki kalan eşyalarımı da toparlamaya başladım. Kapı yavaşça aralanırken içeri önce Can sonra annem girdi.

“Can burada uyusun, sen de ablanın odasına geç.” Dedi annem.

“tamam, ben hallederim.”

“ne yapıyorsun?” diye sordu annem.

“birkaç eşyam kalmıştı, onları da alacağım.” Dedim.

“iyi tamam, hadi Allah rahatlık versin çocuğum.” Dedi annem odadan çıkarken. Can da ona iyi geceler diledikten sonra kapıyı kapattı.

“yatak örtüsü temiz, banyoya senin için havlu bıraktım belki duş almak istersin diye. Kıyafet de istersen şunları giyebilirsin.” Diyerek dolabımdan çıkarttığım ve ona olacağını düşündüğüm iki parçayı verdim.

“ikisi de bana olmaz, birazdan bizimkilerden isterim.” Dedi.

“nasıl istersen.” Dedim.

Cama gidip camı açarken aşağıya bakmaya başladı. Onu umursamazken eşyalarımı toparlamaya devam ettim.

“ablanla aran hiç düzelmeyecek mi?” dedi yanıma gelip benim gibi yere otururken.

“bildiğim kadarıyla kardeşin var. Kardeşin gelip sana aynı şeyleri söyleseydi onunla konuşur muydun?”

“konuşmazdım.” Dedi.

“ben de konuşmam.” Dedim çantanın fermuarını çekerken. Zaten az eşyam kalmıştı.

Can ayağa kalkarken beni de ellerimden tutup tek seferde kaldırdı.

“haklısın ama unutma, ne olursa olsun, aramıza mesafe girse de girmese de ben senin her zaman yanındayım. Tek telefon etmen yeterli. Dertleşmek istersen bile arayabilirsin.”

“teşekkür ederim, aynı şey senin için de geçerli.” Dedim gülümserken.

“benim dertlerim biraz çok, sen arasan yeterli.”

“benimki de az sayılmaz.” Dediğimde gülmeye başladık durduk yere.

Cebinden kadife kutu çıkartırken ne olduğunu anlamaya çalıştım. “bunu sana dün gece vermek istedim aslında ama uygun bir zaman bulamadım.” Dedi.

Kutunun kapağını açtığında dört yapraklı bir yoncanın olduğu bileklik ve kolye vardı. Çok şık, zarif gözüküyordu.

“bana şans getirdiğine inanıyorum. Sana da şans getirmesini istedim.” dedi bilekliğini gösterirken.

“çok şık, teşekkür ederim.” Dedim kalbim hızlanırken. Gözlerinin içine baktığımda bana gülümseyerek bakıyordu.

Elimden tutup beni yavaşça kendine çekerken biraz yaklaştım. Kolyemi taktıktan sonrasında bilekliğimi de taktı.

“normalde bunun bana şans getirdiğini kimse bilmez, aramızda kalsın” Dedi.

“tamam.” Dedim bilekliğime bakarken. Gerçekten çok hoşuma gitmişti.

“nasıl gözüküyorum?” dedim hemen ondan biraz uzaklaşıp poz verirken.

Gülümseyerek bana bakarken “mükemmel.” Dedi.

Yanına gidip boynuna sıkıca sarılırken “teşekkür ederim.” Dedim tekrardan.

“rica ederim, güle güle kullan.”

Kollarımı yavaşça çözerken o belime sardığı ellerini çekmemişti daha. O yüzden de hala yakındık. Camdan rüzgarın esmesiyle tüylerim diken diken olurken Can halimi anlamış olacak ki güldü.

Kollarını bana sararken "camı kapatma zamanı gelmiş.” Dedi.

“bence de. Bu odaya her giren önce cama yapışıyor zaten.” Dedim huysuzca.

“özür dilerim, bu kadar sevmediğini bilmiyordum.” Dedi.

Kollarımı beline sarıp sıcak bedenine biraz daha sokulurken “özre gerek yok, bilmiyordun.” Dedim.

Bu halim onu biraz güldürürken saçlarıma bugün kaçıncısı olduğunu bilmediğim bir öpücük daha bıraktı. Bu haline fazlasıyla alışıyordum ve geri döndüğümüzde aramızda yeniden bir mesafenin olacağını da biliyordum. Kameralar önünde ne kadar yakın olsak da ikimizin de kendine göre normal hayatı vardı. Gerçek anlamda bir ilişkimiz de yoktu. Sadece bugün nasıl olduysa bir yakınlaşmıştık. Bu iyi hissettiriyordu. Yalan yoktu.

 

 

 

Bölüm Sonu.

 

 

 

Loading...
0%