Yeni Üyelik
56.
Bölüm

56. Bölüm | İkinci Uçuş

@deniz34

Gözlerimi hostesin beni uyandırmasıyla açmıştım tekrar. Sanırım yorgunluktan uçakta da uyuyakalmıştım. Bir de dün gecenin etkisi vardı tabi, neredeyse hiç uyumamıştım.

Sersem sersem başımda şapkayla bizim korumaları bulup anında eve geçmiştim. Eve girer girmez önce gideceğim bavula Can’ın hediyesini yerleştirmiştim. En önemli konu benim için oydu şu an. Sonra da getirdiğim bavulu öylece açık bırakırken yatağa girmiştim. Alarm kurarken yorganın rahatlığıyla gözlerimi kapattım.

Alarm sesiyle gözlerimi bir güne 3. kez gözlerimi açmıştım. Sersemleştiğimi hissediyordum ama en azından uykumu parça parça da olsa biraz almış gibiydim. Sadece başım hafiften ağrıyordu. Onun için de ağrı kesici alırdım, olur biterdi.

Ayağa kalkarken önce ufak bir duş aldım. Bu sefer gerçekten kendime gelmem gerekiyordu. Ayılmama da fazlasıyla yardımcı olunca giderken giyeceğim kıyafetleri giyindim hızlıca.

Ufak bir makyaj yapıp saçlarımı da kuruttuktan sonrasında parfümümü de sıktım. Hazırdım. Can da zaten birkaç dakikaya zile basar düşüncesiyle getirdiğim valizdekileri tek tek çıkartıp kirliye yolladım. Hepsini zaten giyinmiştim orada. Bakım malzemelerimi de yerleştirirken zilin çalmasıyla öylece bırakıp üzerime montumu giyinip bavulumu merdivenlerin başına getirip aşağıya indim.

Zili Can çalmıştı.

“hazır mısın?” dedi sabahki gibi.

“hazırım ama bavulumu indirmeme yardım eder misin?” dedim.

“olur.” dedi ayakkabılarını çıkartırken hemen. Merdivenin başındaki bavulu tek hamlede indirirken ben de ona yol vermiştim.

O bavulumu arabaya yerleştirirken ben de evin kapısını kilitledim. Gitmeye hazırdım bir kere daha. Gerçekten garip duygular içindeydim. Alışık olmadığım ama zevkli bir hayatın içindeydim. Hafif yorucu olsa da keyfi bambaşkaydı.

Korumalar bizi havaalanına bırakırken Can tekrar bavullarımızı teslim etti. Ben de yanında sadece etrafı izlemekle meşguldüm. Saat öğlen saatleriydi. Şapkam yoktu ve Can da yanımda olduğundan birkaç kişi tarafından tanınmıştık.

“bir şeyler yedin mi hiç?” sorusuyla başımı Can’a çevirdim.

“hayır, sen?” dedim.

“ben de yemedim, bir şeyler yiyelim hemen.”

“sadece kahve içmek istiyorum.” Dedim yanında yürümeye başlarken.

Elimi tutarken “kahve alalım ama bir şeyler de ye.” Dedi.

Bir şey demeden sadece onunla ilerlerken ikimiz için tekrar kahve aldı. Bakışlarını bana çevirdiğinde “ne yemek istersin?” diye sordu.

“canım hiçbir şey istemiyor gerçekten.”

“canını dinlemememiz gerekiyor, kaç saat oldu bir şey yiyeli.”

“Can.” Dedim huysuzca.

“2 sandviç alabilir miyiz, şunlardan.” Dedi Can kasada duran görevliye.

Elimdeki kahveyi yudumlarken elini uzatıp kahvemi elimden aldı.

“sandviçleri de sen alır mısın?” dedi bana bakarken. Ne yapmaya çalıştığını çok net anlıyordum.

İtirazsız dediğini yaparken yine dolu olan masalarla yüzleşmiştik resmen.

“yine dışarıda yiyelim, olur mu?” dedi.

“olur.” dedim.

Birlikte havaalanında oturacak yer ararken iki kişilik bir yer bulmamızla hemen oturduk.

“kahvemi alabilir miyim?” dedim.

“sandviç de olmazdı ama yemeyeceğini bildiğim için bu mantıklı geldi. Eğer onu yiyeceğine söz verirsen vereceğim.” Dedi.

“söz veriyorum.” Dediğimde memnuniyetle gülümseyip kahvemi uzattı. Ben de ona sandviçini vermiştim.

Direkt kahvemi susamış gibi diklerken sıcak sıcak iyi gelmişti doğrusu. Can’ın bakışlarıyla ben de ona bakarken gözleriyle ne demek istediğini anlayıp sandviçi açıp birkaç ısırık aldım. Memnuniyetle kendi de yemeye başlarken etrafı izliyorduk. Bu sefer tanıyanlar gerçekten çoktu ama sanırım yemek yediğimizden dolayı bizi rahatsız etmek istemiyorlardı.

Kahve ve sandviç biterken bir süre oturmaya devam ettik.

“bir ağırlık çöktü.” Dedim.

“bana da, uçaktan uçağa gitmekten yorulduk sanırım.”

“bu yüzden bir şey yemek istemedim aslında.”

“diyetisyen olan sensin, bunu sana anlatmayacağım Birce.”

“biliyorum ama istisnalar da olabilir hayatımızda.”

“bu Umut’un 30 midye savunmasına benziyor gibi geldi bana.” Dediğinde ikimiz de gülmeye başladık.

“o bambaşka istisna, lütfen.” Dediğimde yüzü ve gözlerinin içi gülüyordu.

Saçımı hafiften düzeltirken alnıma ufaktan bir öpücük kondurur gibi dudaklarını değdirip geri çekti.

“hadi yavaştan gidelim.” Dedi ayağa kalkıp montunu düzeltirken. Aslında burası sıcaktı ama elimde de montla gezmek istemiyorum desem yeriydi.

Ben de ayağa kalkarken çöplerimizi ilerideki çöpe atmıştık. Can elimi tutarken ilerlemeye başladık. Tanıyanlar selam verirken gülümsüyorduk.

“neden fotoğraf çekinmek istemiyorlar, çok şaşırtıcı.” Dedim garipserken.

“birazdan durursak gelirler.” Dedi.

Bir şey demeden ilerlemeye devam ederken gireceğimiz yerin önüne geldiğimizde duraksadık. Birkaç kişi hafiften yanımıza yaklaşırken Can’ın dediği gibi önce selam verdiler, ardından fotoğraf çekinmek istediler. Can’a izin verirken ben de kenarda beklemeye başladım. Onu izlemek, hayranlarıyla sohbetini dinlemek yüzümde bir gülümseme oluşturuyordu doğrusu.

Fotoğraf çekinmeleri bittikten sonra Can elini hafifçe bana doğru uzatırken sohbetine devam ediyordu. Birkaç adımla yanına gidip elini tuttum hemen.

Kadın ve erkeklerden oluşan bir gruptu. Herkes Can’la sohbet etmeye uğraşıyordu desem yeriydi. Birkaç kişinin imza istemesiyle imzalarını da verirken uçak anonsuyla gözlerini bana çevirdi.

“bizimki miydi o?” dedi anlayamamış gibi.

“evet, saat geldi zaten.” Dedim.

“arkadaşlar, uçağa yetişmemiz gerekiyor, bir dahaki sefere görüşürüz.” Dedi Can gülümserken.

“yengeyi tatile mi götürüyorsun reis?” sesi gelmişti kalabalıktan. Birkaç kişiden kıkırtı yükseldi.

Bakışlarını bana çevirirken “hem tatil hem ziyaret. Biraz dinleneceğiz.” Dedi Can da gülümserken.

Birlikte uçağa giderken yerimizi bulup oturmuştuk.

Tekrar gözlerimi açtığımda bu sefer şaşkındım. Yeniden uyumayı beklemiyordum doğrusu. Başımı kaldırmaya çalıştığımda başımın üzerinde bir ağırlık vardı. üstelik ben de Can’ın koluna yatmıştım resmen. Başımızda hostesin olduğunu gördüğümde kendime daha hızlı gelmeye çalıştım.

“uçak iniş yaptı efendim.” Dedi güler yüzle hostes.

“tamam, teşekkürler.” Dedim.

“Can, kalk.” Dedim başımı onun başının altından çekmeyi başarırken.

Gözleri hafif aralanırken tekrar yumdu. “Can, uçak indi, hadi.” Dedim omzuna dokunurken.

“biraz daha uyuyayım Birce.” Diye mırıldandı.

“evde uyursun, hadi kalk. Herkes bizi bekliyor.” Dediğimde gözlerini tekrar açıp yanımızdan birkaç adım uzaklaşan ve hala bizi bekleyen hostesle gözleri kesişti.

“geldik mi?” dedi şaşkınca.

“geldik.” Dedim.

Esnemeye başlarken elini ağzına bastırdı. Ben de ayağa kalkarken dizlerinin üzerinden atlayıp montlarımızı çıkarttım. Onun montunu kucağına bırakırken kendiminkini de hızlıca giyindim. Sonunda o da ayağa kalkmayı başarırken çantalarımızı aldı.

Benimkini omzuma takarken Can herkese selam vermeye başladı. Ben de onunla birlikte verirken uçaktan indik. Havaalanına girdiğimizde banttaki bavullarımızı da almıştık. Can ikisini birlikte sürüklerken bir yandan da benim elimi tutuyordu.

“güzel uyumuşum.” Dedi gülümserken.

“ben de güzel uyumuşum ama hala uyuyabilirim.” Dedim.

“yorgunluktan, ben de öyleyim.”

“hem yorgunluk hem de otelde de uyuyamadım. Onun da etkisi fazla.”

“neden uyuyamadın, rahatsız edici bir şey mi vardı?”

“her şey güzeldi ama uykum gelmedi bir türlü.”

“o saatte kahve içersen olacağı buydu.” Dedi sitemle.

“iyi geldi ama.”

“eve geçince uyuyalım, her yerim dökülecek yoksa.”

“çok iyi olur.”

Havaalanından çıktığımızda Can elimi bırakırken bir arabaya yaslanmış iki adamla sıkıca sarıldılar. Birbirlerine kardeşim diye hitap ediyorlardı. Onların sarılmaları bitip bakışlar benim üzerime çevrilince Can’a benzeyen çocuk baş selamı verdi.

“hoş geldin yenge, ben Alkan, Can’ın kardeşiyim.” Dedi.

“memnun oldum, ben de Birce.” Dedim gülümserken.

“ben de Eren, kuzenleriyim.” Dedi diğer çocuk.

“memnun oldum.” Dedim ona da gülümserken.

“e hadi, yengem üşüdü, geçin arabaya.” Dedi Alkan.

Can kapımı açarken arabaya bindim. O da yanımdaki yerini alırken gençler ön tarafa bindiler. Onlar kendi aralarında konuşurlarken bir an duraksamalarıyla ben araya girdim hemen.

“gençler, pastane gibi bir şey görürseniz durur musunuz?” dedim.

“dururuz da bir şeye mi ihtiyacın var yenge?” dedi Alkan.

“yok ama siz durun yine de.” Dedim.

“tamam.” Dediler ikisi de aynı anda. Çok gitmeden bir pastanenin önünde durduklarında arabadan indim. Can da arkamdan gelse de sesimi çıkartmadım.

“hayırlı işler.” Dedim gülümserken.

“hoşgeldiniz,” dedi adam bana bakarken. “ooo, Can, sen de hoş geldin.” Dedi adam arkamdan dükkana giren Can’a bakarken.

“hoşbuldum abicim, nasılsın?” dedi Can gülümserken.

“iyiyim, sen nasılsın, nasıl gidiyor?” dedi adam hafif karadeniz ağzıyla konuşurken.

“çok şükür abi.”

“hanımefendi önce siz ne istersiniz, sonra senin siparişi alayım yeğenim.” Dedi adam.

“birlikteyiz biz.” Dedi Can.

“yenge hanım mı?” dedi adam Munzur bir ifadeyle gülümserken.

“evet.” Dedi Can bana bakarken.

“buyur yenge hanım, ne istersin?” dedi adam bu sefer güler yüzüyle bana dönerken.

“fıstıklı baklava mı cevizli mi?” diye sordum Can’a.

“fıstıklı baklava.” Dedi.

“1 kilo fıstıklı baklava, bir kutuya da ekler dolduralım.” Dedim adama. Can’a dönerken “eklerden daha fazla alayım mı, ne severler?” dedim.

“ikisi iyi, merak etme.” Dedi elimden tutarken.

“biraz da un kurabiyesi alabilir miyim?” dedim yine de duramazken. Gözüme az gelmişti bir an.

“hemen ayarlıyorum.” Dedi adam.

 

 

 

Bölüm Sonu.

 

 

 

Loading...
0%