Yeni Üyelik
34.
Bölüm
@deniz_44

Evden çıkıp her zamanki kafeme gelip oturmuştum. Yine elimde kitabım vardı ve yine kendi başıma ruhumu besliyordum. Yalnız olmaktan asla sıkılmadığım tek bir an vardı. O da kitaplarımı okurken ki o yalnızlıktı. Şu an bu yalnızlığı benimsiyordum.

Dünden beri internetimi açmamıştım hatta telefonumu uçak moduna alarak kafamı dinlemiştim. Bu ara sıra yaptığım bir şeydi. Tüm sosyal medyadan uzaklaşıp kendimi dinlemek için bir fırsattı.

Aynı zamanda Murat'la konuşmaktan kaçınmak içindi.

Tamam yaptığım çocukçaydı. Sonuçta aramızda bir şey yoktu. Olması için bir nedende yoktu. Ama kırgın hissediyordum. Hayır kırgın falan değil öfkeli hissediyordum. Ona değil kendime. Yüzünü hatırlamadığım birine bu kadar bağlanmış olmaktan dolayı öfkeliydim. Belki de öncesinde bağlıydım. O yüzden bu kadar sinirim bozuluyordu.

"Helin? İyi misin?" diyen sesle irkildim ve başımı okumayı unuttuğum kitaptan kaldırdım. Kafenin sahibi Ahmet amca gözlerini kısarak masanın dibinde dikiliyordu.

"İyiyim Ahmet amca. Sen nasılsın?" derken kitabın ayracını içine koyup kapattım. Burnunun üzerindeki gözlüğü indirip kapattı ve yakasına astı.

"Ben iyiyim de. Seni pek bir düşünceli gördüm. Hayırlar olsun" Dudaklarımda sıcak bir gülüş belirdiğinde Ahmet amcanın bir baba sıcaklığında bana yaklaşmış olmasıyla yutkunmam gerekmişti.

"Okul. Sınavlar. Hayatın kendisi düşündürtmüyor mu Ahmet amca?" dediğimde Asu'nun cümlesi kulaklarımda yankılandı. Edebiyat yapma Helo.

"Öyle öylede, siz daha gençsiniz. Hayatın kendisini derin derin düşünemezsiniz. Anı yaşayıp mutlu olmaya bakacaksınız. Dersi geçememişsin veya hayat sınavından kalmışsın boş vereceksin."

Bunu okuldaki hocalara anlatmak lazımdı. Hele ki ingilizceciye.

"Haklısın Ahmet amca." dediğimde dudaklarını birbirine bastırarak uzaklaştı. Tekrar kitabımı açıp açmamak konusunda gidip gelirken yan masalardan birinden Murat Ali'yi gördüm. Arkadaşlarıyla oturuyordu. Kahkaha atarken bir anlığına gözlerimiz kesişti. Arkadaşlarına bir şeyler söyleyip masama adımladığında gülüşümü genişlettim.

"Yalnızsın." dedi karşımdaki sandalyeye oturarak.

"Kitabımla beraber çıktım. Randevudayım." dediğimde kahkaha attı. Komik mi?

"Kitap okuyanları asla anlayamayacağım." diye ekledi gülüşleri arasında. Ne? Biz farklı bir ırk mıyız? Farklı cins veya uzaylı mıyız?

"Bende kitap okumayanları asla anlamayacağım." dediğimde dirseklerini masaya yasladı ve gözlerini kıstı.

"Kitap okuyanla okumayan arasında dizi film izleyen veya izlemeyen arasındaki farktan başka bir fark yok. İkisi de genel olarak sohbet etmek için ortak paydada toplanmayı sağlıyor."

Bu ne cürettt!

"Ben farkını anlatayım sana." derken onun gibi dirseklerimi masaya yaslayıp eğildim.

"Kitap okumayanlar tek bir hayat yaşarken biz kitap okuyanlar birden fazla hayatı yaşama şansına sahip oluyoruz. Hiç yaşamadığımız acıyı, mutluluğu, heyecanı, korkuyu... Asla tadamayacağım hisleri yaşıyorum. Sen bir tek kendi hayatına sahipsin ama benim yüzlerce hatta binlerce hayatım var." Kaşları bir anlık havalandı ve arkasına yaslandı.

"Vay be. Peki bu hayatlar ne işe yarıyor?" diye sorduğunda gülümsedim.

"Hayatı boktan giden tek insan olmadığımı bilmeye yarıyor." Yüzü ciddileştiğinde elimi boş ver anlamında salladım.

"Dünya da hayatı boktan gitmeyen mi var?" dedi. Sormak için sormamıştı. Cidden buna inanıyordu. Herkesin hayatı boktan gidiyor diyordu.

"Öyle. Ama bazıları maskeler ardından gizlenecek kadar yalancı." Oturduğum yerden ayaklandığımda kitabımı çantama tıktım.

"Sen onlardan değilsin. Bu yüzden seninle konuşmak güzel. Sadece-" İçtiğim kahve ve yediğim tatlının parasını masaya bırakıp omuz silktim.

"-kitaplar hakkında çok önyargılısın. Yüz film bir araya da gelse bir kitabın yaşattığı o heyecanı yaşatamaz. Ayrıca kitapları konuşmak için okumuyoruz. Konuşmaktan sıkıldığımız için okunuyoruz. Kendi hayatımızdan kaçabilmek için çoğu zaman."

"Sözlerinle dövdün beni." derken teslim olurmuş gibi ellerini havaya kaldırdı. "Kitaplarına tövbe laf etmem bir daha." oturduğu yerden kalktıktan sonra asker selamı verdi.

"Görüşürüz Kitap Muhafızı." Hafifçe kahkaha attığımda gülerek arkasına döndü ve arkadaşlarının masasına oturdu. Deli biriydi. Beni akıllısı bulmazdı zaten.

Kafeden çıktığımda telefonumu alıp internetini açtım.

M : Kız arkadaş? (17:50)

M : Ne kız arkadaşı? ( 17 : 51)

M : Helin? (19:00)

M : Kitabı Demir'e sen verdin değil mi? O sıra sana bir şey söyledi. (19:10)

M : Demir apartmanın önünde bulduğu konusunda yalan söyledi kesin. (19:11)

M : Yıldızlara neden bakmadın? (00:01)

M : Kızgın mısın? Kızgınsan neden? (07:35)

Helin : Dün evinde bir kızın sesini duydum.

M çevrimiçi

Helin : Evet Demir'le karşılaştık bende kitabı ona verdim.

M yazıyor...

Helin : Yıldızlara bakmak gelmedi içimden

Helin : Kızgın değilim. Neden kızgın olayım ki?

Helin : Bunun için bir sebep var mı?

Helin: Yok.

M çevrimiçi

Acaba ne yazıp silmişti? Alt dudağımı dişlerken başımı kaldırıp sokakta mahalleme doğru adımladım.

M yazıyor...

M çevrimiçi

Helin : Ne yazıp sildin ( Gönderilmedi)

Helin : İnşallah sövmüyorsundur ( Gönderilmedi)

M yazıyor...

M : Sen beni kıskandın mı?

Gözlerimi kısıp adımlarımı durdurduğumda mahalleye girmiştim bile.

Helin : Neden kıskanacağım seni?

Helin : Ne münasebet

M : dkjfskdjfşsd

Helin : Gülme

Helin : Pislik

Helin : Muhatap olma benimle

M :

Helin : KISKANMIYORUM.

M : Tamam Tavşan :)

Başımı kaldırdığımda onun dairesine baktım. Perdeleri kapalıydı.

Kıskanmadım işte. İsterse sevgilisi olsun-

Olmasın.

Siktir. Ben kıskanıyordum.

Loading...
0%