Yeni Üyelik
40.
Bölüm
@deniz_44

Üzerime Murat'ın ödünç verdiği bol eşofman takımını geçirirken ıslak saçımı havluya dolamıştım. Ev dışarıdan daha soğuktu ve Murat gelir gelmez petekleri yakmıştı. Bulunduğum banyodan çıktığımda mutfaktan süzülen ışıkla aydınlanan koridorda ilerledim. Çorabıma kadar kıyafetlerim ıslandığı için peteklerin üzerine koyup üzerimdeki sweatshirtün bileklerini çekiştirerek mutfağa girdim.

Çaydanlığın içine kuru papatya atarken kaynar su dökerek kapağını kapattı ve iki kupa çıkartıp tepsinin üzerine koydu. Hareketleri hızlıydı.

"Kendi yemeklerini nasıl yapıyorsun?" diye sorduğumda sanki orada olduğumu biliyormuş gibi irkilmeden bana döndü.

"Senin kitap okuma aşkın gibi benimde yemek yapma aşkım var desem?" En sevdiğim erkek modeli işte bu. Hafifçe gülümsediğimde gözlerini kısarak beni süzdü.

"Yakışmış." derken ki sesi o kadar sıcak ve kışkırtıcıydı ki elimi eşofman altıma sürterek gözlerimi kaçırdım.

"Sapık herif." dedim fısıldayarak, duymuş olacak ki güldü ve tek kelime söylemedi.

"Maskenle mi kalacaksın?" diye sorduğumda başıyla onayladı. Papatya çayını nasıl içecekti o zaman?

"Demir ikizin mi?" kaşları çatılır gibi olduğunda gözlerini tepsiye çevirdi. "Tek yumurta ikizisiniz. Değil mi?" Dudaklarımı ıslatırken saçımdaki havluyu çıkarttım ve ıslak saçlarım omuzlarıma döküldü. Saçlarımı havluyla sarmaktan nefret ederdim.

"Evet." dediğinde gülümsedim. O zaman yüzünü biliyordum. "Ama belirgin farklılıklarımız var." gözlerimi kıstığımda bana döndü. Yalan söylüyordu.

"Maskeni bugün çıkart." dediğimde olumsuz bir şekilde başını salladı. Saçlarımı kulağımın arkasına tıkarken mutfaktan çıktım ve banyoda gördüğüm fuları alıp geri döndüm. Gözlerini kıstığında gülümsedim ve gözlerimi bağladım.

"Ne yapıyorsun?" diye sesini duyduğumda eş zamanlı olarak adımları bana yaklaştı. Eli fuları çekiştirdiğinde eline tokat çarptığım için elini uzaklaştırdı.

"Maskeni çıkart. Madem yüzünü görmemi istemiyorsun. Görmem. Çayını rahat içeceksin." Çenemi dikleştirdim.

"Gözlerine bakmayı seviyorum Tavşan. Çıkar şunu." dedi ikna etmek adına yumuşak bir ses tonuyla. Başımı sağa sola salladım.

"Adil ol. Yüzünü benden gizliyorsun. Bende gözlerimi senden giz-"

"Zaten gözlerine hasretim!" dediğinde kelimelerim boğazıma dizildi. "Onca zamandan sonra şimdi de sen mi alıyorsun gözlerini?"

"Sende benden gülüşünü alıyorsun." diye mırıldandım. "Tek hasret yaşayan sen değilsin Murat." Derin nefes alıp verdi.

"Seni zihnim unuttu. Ruhum değil. Ne zaman gülsen gözlerinin kenarı kırışsa gülüşünü görmek için can atıyorum. Kahkahanın sesi ne kadar canlandırıcı. Masken gidecek." Derin nefes alıp verdim. "Artık oyunlar değil gerçeklere ihtiyacım var. Yeterince uzaklaştık. Artık uzak durmaya niyetim yok."

Aferin kız Helin. Böyle ol.

Geçmişimi öğrenmişken benim aklım fikrim Murat'taymış gibi davranıyordum. Fikrim Murat'tı ve aklımın onu hatırlaması için can atıyordum. Konuşmamız gereken konu ne beni o hastaneye tıkanlardı ne de babamdı. Bana iyi geleni konuşmak istiyordum. Murat'ı.

"Gamzelerin var değil mi? Demir'in sen olmadığını senden farklı olduğunu o zaman hissettim. Gülüşünüz bile farklı çünkü sen onun aksine gamzelisin değil mi?" Bunu neden söylediğimi bilmesem de ağzımdan dökülmüştü bile.

"Sen-" duraksadığında gülüşüm daha da genişledi. Doğru hissetmiştim.

Anımsıyorsun Helin.

"Ben-" ona adımladığımda elimi yüzüne güç bela uzattım ve kapalı gözlerimle yüzünün hayali profilini çizmeye çalıştım. Demir canlanmıştı gözlerimin önünde ve ondan biraz daha farklılaştıracaktım Murat'ı.

"Görmeme izin vermiyorsun ruhumun görmesine izin ver." diye mırıldandığımda başını salladı. Elimi saçlarından alnına kaydırdım. Kaşlarından kapalı gözlerine ve sonra maskesinin kenarlarına. Ona biraz daha yaklaştığımda başını eğdi ve sıcak nefesi suratıma çarptı.

"Sigara içiyorsun." diye mırıldandığım uzanıp maskesini çıkarttım.

"Zorlu bir yıl oldu." dedi. Benim yüzümden mi başlamıştı? Beni bulamadığı her ana inat mı içmişti? Bundan nefret etmiştim. Bu kadar kibar ve bana iyi davranan birinin sigarının sebebi olmaktan hoşlanmamıştım.

Elimi onun maskesiz yüzüne uzattığımda geri kaçar gibi irkildi ama olduğu yerde durdu. Önce saçlarına sonra alnından gözlerine kaydırdım elimi. Kapattığı gözlerine hafifçe dokunup yanağına kaydırdığımda pürüzsüz tenine tezat bir şekilde pütürlü bir yüzeye sürtündü parmaklarım. Sol elmacık kemiğinden çenesine doğru ilerleyen bir kesik yarası gibiydi.

"Yaran var." dedim. Parmağım bu sefer aşağıdan yukarı kaydı. Yarasını tanımaya çalışıyordum. Derin bir kesikti. Sol yanağını boydan boya kaplıyordu. Derin bir iz.

"Var." dediğinde sesi şefkatli tonlamanın yerine korkuyla karışık acı doluydu. Ondan korkmamdan mı korkuyordu? Yüzündeki izden dolayı ondan kaçmamı mı bekliyordu?

"Canın yanıyor mu?" Avuç içimi yanağına sürttüğümde elini elimin üzerine koydu ve tüm bedenimi uyuşturan bir elektrik akımı yayıldı.

"Artık değil." dedikten sonra alnını alnıma yasladı. Gözlerimdeki fuları çözdüğünde gözlerimi refleksle sıkıca yummuştum. Yüzüme bakabilirsin dememişti. Yüzünü görmek için can atıyor olsam da tercihine saygı duymalıydım.

"Gözlerini aç Helin." derken ses tonu gergindi.

Gözlerimi araladığımda geri çekilip ağır ağır yüzünü gerçekten hiçbir engel olmadan incelemeye başladım.Saçları alnına dökülecek şekilde dağınıktı. Kaşları ne çok kalındı ne de çok ince. Yakışıklıydı. Demir ile çok benzeseler de gerçekten yüzündeki yarasıyla bile Demir'den daha çekici bir adamdı.

Yüzündeki izle güzeldi. Yüzündeki izi sevmiştim. Acıyarak değil. Gerçekten yüzünde hoşuma giden ilk şey o izdi.

"Korkmadın." derken sesi kısılmış ve çatlamıştı. "Yine korkmadın." Alnımızı birleştirdiğinde derin bir soluk sıyrıldı dudaklarından. Korkmam onu endişelendirmişti. Onu yarasıyla sevmiştim belki de ve onu unutup yarasıyla kabullenemeyeceğimi düşünmüştü belki de.

"Korkmak mı?" derken geri çekilip gözlerimizi birleştirdim. İki elimle yanağını avuçladığımda dudaklarımı birbirine bastırmıştım bile.

"İzlerinle seviyorum seni." günlükte yazdığım buydu ve dudaklarımdan dökülmesine engel olamamıştım. Gözleri parıldadığında gözlerimden dudaklarıma kaydırdı bakışlarını ve geri çekildim. Onu geçmişteki satırlara güvenerek öpmem saçma olurdu. Onu hatırlamadan ona yaptığım en büyük haksızlık bu olurdu.

"Özür dilerim." diye mırıldandığımda yanaklarımın ısındığını hissedebiliyordum.

"Dileme Tavşan." dedi ve güldü. "Bir an eskisi gibi olduğumuzu düşündüm. Ben özür dilerim." Arkasını dönüp tezgahtaki tepsiye adımladığında derin nefes alıp verdim. Tamam her şeyi karmaşıklaştırmadan hatırlamam gerekiyordu.

"Hadi seni ısıtalım." dediğinde gözlerim kısıldı ve ters ters baktım. Yuh dedik.

"Sapıksın Tavşan." dedi kahkaha atarken ve tezgahtan aldığı tepsiyi kaldırdı. Aptal Helin.

"Ben çayı kastettiğini biliyorum zaten." derken kaşlarım çatılmıştı.

"Aynen Tavşan. Çay içip ısıtayım seni." dedi imayla gülerken. Gülüşünü gördüğümde tüm kızgınlığım dağıldı ve nefesimi tutmam gerekti. Gülüşü ışıl ışıldı ve yüzündeki yarayı sevesim gelmişti.

Gülerken iyi gülüyordu zalimin oğlu.

"Gülüşünü sevdim." diye mırıldandığımda gülümsedim. "Maskeyi bir daha takarsan seni buna pişman ederim Murat." Tehdidimde ciddiydim. Yüzündeki bu gülüşü sakladığı için para cezası kesilmeliydi.

"Gülüşüm gülüşünden kadın." dedi. Nefes alamadım.

"Arada haber ver. Nefesim kesildi." dediğim elimi hızlanan kalbimin üzerine yaslarken. Elindeki tepsiyi çekip alırken koridora attım kendimi.

"Şimdi bana ne olduğunu anlatacak mısın?" dediğinde önüme geçti ve oturma odasının kapısını açtı. "Dinlemeye hazırım seni. Her daim." Murat'a güvenmem gerektiği yazıyordu günlükte. Güveneceğimi içten içe biliyordum. Başımla onayladım.

"Sana her şeyi anlatacağım." dedim.

Loading...
0%