Yeni Üyelik
44.
Bölüm
@deniz_44

Murat Karlı

25. gün

"Aklını başına topla Murat." babamın sesinden etkilenemiyordum. Aklımı başıma toplamam bir işe yaramayacaktı da. Helin yoktu. 25 gündür onu hiçbir yerde bulamıyordum. Tüm İzmir'deki hastaneleri polis merkezlerini gezmiştim. Yoktu.

"Sakin ol Adnan." dedi annem araya girerek. Başımı kaldırıp babama baktığımda gözlerinde öfke vardı. Onun sabrını taşırmıştım. Farkındaydım ama onun doğruları benim için doğru değildi. Tek doğrum vardı ve o da yok olmuştu.

"Onu bulacağım." dediğimde kendime mi ona mı söylediğimden emin bile değildim. Babam derin nefes alıp verdi ve geriye adımlayıp sırtını bana döndü. İstanbul'da bir hayatım vardı ama benim hayatım İzmir'deki tatilimde Helin'i görmemle yoluna girmişti. Bunu anlayamıyorlardı.

"Bir kez daha baktıracağım." dedi babam. Savcıydı ve birini bulmak isterse bulabilecek çevresi vardı. Bu yüzden rahat bir nefes aldım. "Ama-" dediğinde bir şart koşacağını biliyordum. "-olurda bulamazsam, İstanbul'a döneceksin. Söz ver." dedi. Babamda Helin'i bulamazsa ben hiç bulamazdım ki.

"Söz." dedim. Yeter ki onu bana bulsun. Babama boyun eğmeye bile razıydım.

"Soyadı ne?" dediğinde hemen söyledim. Babam telefonuna not alırken odadan çıktı. Arkadaşlarına haber verecekti belki de. Daha çabuk bulacaktım onu.

"Oğlum, sen iyi değilsin." Annem anlayışlı bir ifadeyle yanaklarımı okşadı. "Belki de Helin senden ayrıldı ve telefonlarına bile-"

"Hayır!" Bağırışımla annemden uzaklaştım. Helin benden ayrılmazdı. Biz birbirimizden ayrılmazdık. Başına bir iş gelmişti. Hissediyordum. Bir ay olacaktı neredeyse ve Helin yoktu.

Belki de uzun zaman sonra ilk kez bu kadar berbat hissediyordum. Göğsümde atan bir kalp vardı ama uğruna atan kadın yoktu. "Bana onu bulun. Söz ne isterseniz yapacağım." derken gözlerim sulanmaya başlamıştı.

"Babanı duydun. Onu arayacak. Bulamazsa burada daha fazla kalmanı istemiyoruz. İstanbul'a döneceksin." Başımla onaylarken elimi yüzüme sürttüm.

Bulacaktım.

Helin'i bulacaktım.

105. gün

"Ne yapıyorsun?" diyen Demir'le bilgisayarı kapattım. Delirdiğimi düşünürcesine bakıyorlardı bana. Delirmemiştim. Özlediğim bir kadın vardı sadece.

Neredesin Helin'im?

"Murat." Demir'in ciddi tonlamasıyla boğazımdaki yumru büyüdü. Beni en iyi ikizim anlardı.

"Her şey yolunda." derken sesim kendimi bile kandıracak kadar gerçekçi çıkmıştı. Yolunda olan hiçbir şey yoktu.

"Benim yanımda rol yapma kardeşim. Senin acını bile hissediyorum. İkiziz biz." Omzuma vurdu ve yanıma oturdu. "Bizimkiler endişeleniyor senin için." dedi. Beni seven aileme bunu yapmam doğru değildi ama elimden bundan başka bir şey gelmiyordu. Onların yanında dağılamıyordum. Kendi evimde karanlıkta kalmak daha rahatlatıcıydı. Bana aydınlık getirecek tek kişi bilmediğim bir yerdeydi.

"Yalandan gülemem. Ben senin gibi güler yüzlü değilim Demir." dediğimde kaşlarım çatılmıştı.

"Ama onun için gülmen gerekmez mi? Olur da geri dönerse ve seni böyle aksi biri olarak görürse ve hayal kırıklığı yaşarsa o zaman ne yapacaksın?" Bunu düşünmemiştim. Helin gülüşümü severdi. O olmadan gülmek içimden gelmiyordu. O gülüşler ona aitti.

"Onun hakkında en ufak detayı bildiğimi sanıyordum Demir. Aslında baktığımda ne evini biliyormuşum ne de ortak bir arkadaşını. Bazen Helin gerçek değilmiş gibi geliyor. Sanki hayal ürünüymüş gibi."

Baş ucuma koyduğum ve başka fotoğraflarımız olmasa cidden delirdiğimi düşünecektim. Onu Demir'le birebir tanıştırmalıydım. Onun babasıyla tanışmalıydım. Ailelerimiz tanışsaydı ortadan kaybolamazdı.

"Ayağa kalk. Aptal. Seni demek ki terk edip gitti. Ciddi konuşmam ve sevdiğin kadına saygı duyuyorum. Ama ondan önce sen benim için önemlisin ve seni bu hale getirdiği için ona nefretimi besliyorsun. O gözümde yerle bir oluyor." Bakışlarımızı kesiştirdiğimde Demir imkansız bir şekilde ciddiydi ve kaşları çatılmıştı. Aynadaki yansımama bakmak gibiydi. Yüzündeki öfke kendime duyduğum öfkeyle aynıydı.

"O beni terk etmedi." dişlerimin arasında homurdandığımda gülerek ayağı kalktı.

"GİTTİ!" diye bağırdı. "Gitti amına koyayım. Kendine gel. Git-ti. Terk etti işte-" Oturduğum yerden kalktığımda yakalarını tutup sırtını duvara yasladım.

Demir şaşkınlıkla yakasını tutan elime baktı. Demir kadar bende afallamıştım. Demir ne yaparsa yapsın ona karşı sabrım sonsuzdu.

"Bir şey olmuş olmalı. Beni kitaplarından daha çok seviyor o. Bırakmaz ki." derken elimi yakasından çektim. Gözlerim yine kontrol edemediğim yaşlarla dolarken Demir'in uzanıp sarıldı. Güç verircesine...

"Yüzümdeki ize rağmen beni çok sevdi. Korkmadı. Nasıl ardında bıraksın beni. Bir şey oldu. Kesin bir şey oldu." Yıllar sonra ilk kez ağlamaya başladım. Yüzümdeki iz yüzünden gördüğüm o küçümseyici bakışlar bile canımı bu kadar yakıp ağlatmamıştı.

"Lan saçmalama." Demir geri çekildiğinde kaşlarını çattı. "Siktir. Bu kadar mı tutuldun?" Sanki dünyanın en kötü hastalığına tutulmuşum gibi bakıyordu.

"Bulalım onu Demir. Ne olur." Yere oturduğumda elim sızlayan izime kaydı. 105 gündür onun elinin değmediği izim bile sızlıyordu, kalbim gibi.

"Bana bak." dedi yanımda çökerken. Buğulu gözlerimi ona çevirdim. "Evrenin boktan bir adaleti var. Aradığını bulamazsın ta ki ne zaman aramaktan vazgeçersin o zaman karşına çıkar." Vazgeçmezdim. Ondan vazgeçemezdim.

"Yine ara. Ama hayatına devam et. Böyle olmaz Murat. 4 ay olmak üzere. Belki de o senin aksine hayatına devam ediyor." İyi olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı. Hayatına devam edecekse de etsin. Yeter ki iyi olduğunu bileyim.

Abisi sorundu. Babasıyla ilgili sorunları vardı. Annesi ona iyi davranmıyordu. Nedenini bilmiyordum. Helin dünyada en sevilmesi gereken kişiyken onun varlığının bulunduğu o evdeki kişilerin neden ona kırıcı yaklaştıklarını bilmiyordum.

"Hayat devam ediyor." diye tekrarladım cümlesini. Herkes için devam etse de benim için edemezdi. Fiziksel olarak devam etse de ruhum onunla kaybolmuştu.

499. Gün

"Akşam eve yemeğe geleceğim." dedim mahalleye girerken. Telefon kulağımdayken birkaç kişiye başımı sallayarak karşılık verdim ve gözlerim oturduğum apartmanın karşısındaki apartmanın önündeki kamyona takıldı. Birileri taşınıyordu demek.

"Tamam görüşürüz." diye telefonu kapattı Demir, telefonumu indiremeden onu gördüm. Adımlarım ve nefes alışverişim dururken dudaklarım aralandı. Helin.

"Kitaplarım var o kutuda. Lütfen dikkat edin." dedi. Onun sesi. Hayal olamayacak kadar gerçekti. Onsuzluktan o kadar kafayı yemiştim ki hayal görüyordum yine.

"Asu." diye bağırdığında merdivenleri tanıdık olmayan kadın indi ve Helin'in çatık kaşlı haline gülerek yaklaştı, yanağından makas aldı. Helin onun eline vururken yüzünde çok sevdiğim o gülüş yayıldı. Tuttuğum nefes istemsizce serbest kalırken kulaklarım uğulduyordu.

Zihnimde iki ses vardı. Biri onun gerçek olduğunu reddediyordu diğeriyse geçek olduğunu savunuyordu.

"Helin." diye fısıldadığımda sanki duymuşçasına yüzüne vuran güneşle gözlerini kapatıp yüzünü bana doğru çevirdi. Bana bakamıyordu çünkü tepedeki güneş beni görmesini engelliyordu.

Sen bana bakma. Ben senin baktığın yönde olurum.

~Özdemir Asaf~

Zihnimde geçen satırlarla Helin'e adımladım. Nerelerdi? Onsuz 499 günüm geçmişti. O ne yapıyordu? Hayatı güzel geçmiş miydi? Beni neden ardında bırakmıştı?

Gözleri açıldı ve gözlerimi bulduğunda aramızdaki 10 adımlık mesafe kalmıştı. Yüzümde maske vardı. O gittiğinden beri yüzümdeki iz daha da can sıkıcı hale gelmişti ve maskem olmadan dışarı çıkamıyordum.

"Mahalleye hoş geldiniz." dediğimde Helin maskemi inceleyip gözlerime çevirdi bakışlarını. Maskeyle görmüştü ve tanıyordu beni. Ama şimdi karşımdaki kadın beni tanımıyormuş gibi bakıyordu. Dudaklarında bir tebessüm belirdi ama herkese gösterdiği o sıradan yapmacık bir gülüştü.

"Teşekkür ederim" dedi. Beni neden hatırlamıyorsun Helin? Maskeyle defalarca kez görmüştü. Sesimi duymuştu. Beni 499 günde unutmuş muydu? Bu kadar mı değersizdim onun için?

Kitapların olduğu kutu yere düşüp içindekiler yola dağıldığında Helin acı dolu bir çığlık atıp gözlerini kocaman açtı ve hemen yere çökerek kitaplarını toplamaya başladı.

Beni kitaplarından çok seven kadın şimdi kitaplarına bakmak için benden ayırmıştı gözlerini. Beni unutmuştu. Orada ne yapacağımı bilemez şekilde dururken ayak ucumdaki kitaba baktım.

Kürk Mantolu Madonna. Bana verdiği en sevdiği kitabının yenisini almıştı demek. Beni silmişti. Yere çöküp kitabı elime aldığımda yeni olduğunu gördüm. Bendeki kadar eski değildi. Yeni ev, kitap ve hayat...

"Teşekkürler." dediği an kitaptan başımı kaldırdım ve elini uzatıp elimdeki kitabı almak isteyen Helin'e baktım.

Yabancı değilim. Sevdiğim sevgiyle bakan gözlerinle bak bana Tavşan. Ne olur.

"Rica ederim." diye mırıldandım ve kitabı uzattığımda aldı ve okşarcasına sildi üstündeki tozları ve kutunun içine koydu. İkimizde çöktüğümüz yerden ayaklandığımızda Helin mahcup bir ifadeyle baktı.

"Madem aynı mahalledeyiz, ben Helin." elini uzattı. Beni silmişti. Beni yok etmişti. Yabancılaştırmıştı. Geriye bir adım atıp ondan uzaklaştım.

"Murat." dedim uzattığı elini tutarken. Gözleri kısıldı ve bir şeyi hatırlamaya çalışır gibi bocalasa da gülüşü tekrar yüzünde belirdi. "Memnun oldum Murat."

"Helin!" Asu denen kadın onu çağırdığında elini uzaklaştırıp merdiven basamaklarını koşarak çıktı. Orada dikildim. 498 günde beni unutmuş kadının avucumda bıraktığı sıcaklıkla yutkundum. 499. gün onu bulmuştum ama gözlerinde ben yoktum.

Ben onun için sıradan sokaktan geçen biriydim.

Ben onun için bir yabancıydım.

Apartmana adımladığımda içeri girip eve nasıl çıktığımı bilmiyordum. Yüzümdeki maskeyi çıkarttığımı ve onun bana verdiği kitabın yerinde olup olmadığını nasıl kontrol ettiğimi... Oradaydı. Hayal değildi işte. Bana vermişti en sevdiği kitabı. Benim için en sevdiğinden vazgeçmişti. Şimdiyse en sevdiği kitap yeniden onunlaydı ve beni hatırlamıyordu.

"Haksızlık." derken koltuğa çöküp elimi saçlarıma daldırdım. Telefonum çalana kadar kıpırdamadan kaldım. Telefonu açıp kulağıma yasladım.

"Murat, gelmiyor musun?" diye soran Demir'di.

"O burada." dediğimde telefonun diğer ucundan şaşkınlık dolu bir tepki duyuldu. "Beni silmiş. Yabancıymışım gibi baktı."

"Geliyorum." dedi Demir. Ne zaman ihtiyacım olsa gelirdi. Telefonu koltuğa bırakırken oturduğum yerden kalktım ve perdenin ardından hala perdeleri takılmamış eve baktım. Helin cama çıkmıştı ve elini şakaklarına bastırarak suratını buruşturmuştu. Asu denen kadın yanına geldiğinde elindeki suyu ve hapı uzattı, Helin itiraz etmeden içti ve başını kaldırıp gökyüzüne baktı.

"Yıldızları neden bu kadar seviyorsun Murat?"

"Çünkü bana seni bulmamı sağladılar."

Geçmişteki anılarla titrek nefes aldım ve onun yaptığı gibi başımı gökyüzüne çevirdim. Tek tük yıldız vardı. Bana yine Helin'i getirmişti. Yine bir yabancıydım onun için. Evin ışıklarını kapatıp balkona oturdum. Dikkatli bakmadıkça göremezdi beni. Seslerine dikkat kesildim. Az buçuk duyabileceğim şekilde sesli konuşuyorlardı.

"Başım ağrıyor Asu." dedi Helin gözleri parlıyordu. Ağlıyor muydu? Ağlamasın.

"Bugün çok zorlamadım kendimi ama sanki zihnim bana işkence çektirir gibi garip sesler duymamı sağlıyor." Ne sesi?

"Yine dalga sesi mi duyuyorsun?" diye sordu Asu. Helin'in başını salladığını gördüm.

"Bugün başka bir ses daha duydum." Gözlerini kapatıp suratını buruşturdu. Canı yanıyor gibiydi. "Sınavlarda herkes soruları çözerken çıt çıkmazda duyulan tek ses kağıda sürtünen kalem sesi olur ya, o sesi duydum hayal meyal..." Acıyla inleyip eliyle yüzünü kapattı.

"Doktorunun verdiği ilaçları iç Helin. Aniden bırakma demiştim sana. Azar azar bıraksaydın." Ne ilacı?

"O ilaçlar benden anılarımı alıyor. Ne zaman alsam o günü siliyorum. Hayalden ibaret oluyor ve zihnim bomboş kalıyor. Zaten hatırlayamadığım onca zaman var." Kaşlarım çatıldı. Anılarım yok ne demek? Balkonun tırabzanlarını sıkıca tutarken nefesim kesilmişti. Ona ulaşamadığım zamanda o neredeydi? Onun zihninden almışlar mıydı beni?

"İlaçları azar azar azaltsaydın bari. Ama dediğin gibiyse yeni gittiğin doktorun dediğine göre anıların aklına geldikçe ilacın etkisiyle hatırlayamadığın için başın çok ağrıyacak."

Sana ne yaptılar Helin?

"Bir şeyi hatırlamam gerekiyormuş gibi hissediyorum." Bakışları yıldızlardan ayrıldı. "Abimle annemin bana neden kötü davrandıklarını bilmiyorum. Babamın adını duyduğumda neden ağladığımı da hatırlamıyorum. Öldüğü için ağlamadığıma eminim." Elini göğsüne yasladı. "Kalbim acıyor." Daha sonrasını duyamadım çünkü Helin ağzında gevelemişti.

"Tamam yeni çıktın sayılır. Dinlen. Zamanla hatırlarsın her şeyi." Asu'nun Helin'i içeri yönlendirmesini izlerken kafam karman çorman olmuştu bile.

Beni silmemiş miydi? Unutmuştu. Hatırlamıyordu. İyi de neden? Ne hastanesi? Neden?

Kafamın içindeki sorularla kapı çalana kadar öylece oturup kaldım. Demir gelmişti. Oturduğum yerden ayağı kalkarak apartmanın kapısını açan düğmeye baştım ve kapıyı araladım. Oturma odasındaki kitaplığa adımladım ve bana verdiği kitabın ilk sayfasını açtım.

Kitaplarımdan daha çok sevdiğim adama..

"İyi misin?" diyerek içeri giren Demir'e baktım.

Helin buradaydı iyiydim.

Beni hatırlamıyordu. Kötüydüm.

"Karşı apartmanda oturuyor." dedim sorusunu yanıtlamaktan kaçınarak. Cevabını biliyordu zaten.

"Neden seni silmiş?" dediğinde temkinli bir adımla yaklaştı. "Hiç mi anılara saygısı yok? Neden soğuk yapıyor? Sordun mu?" Başımı sağa sola salladım.

"Yabancıymışım gibi tanıştı benimle. Murat dediğimde gözlerinde sevdiğim ışık sönmüştü. Sıradan biriymişim gibi davrandı." Demir kaşlarını çattı. Kafası karışmıştı belki de.

"Onları konuşurken duydum. Helin bazı anılarını neden hatırlayamadığından yakınıyordu. Hastane dediler-"

"Babam baktırdı hastanelere." dedi Demir ve o an kaşları daha da çatıldı.

Babam baktırmamıştı. Beni İstanbul'a götürmek için yalan söylemişti. Şimdi taşlar yerine oturuyordu. Ona güvendiğim için aptalın tekiydim.

"Babam böyle bir şey yapmamıştır değil mi?" dedi Demir ama çoktan cevabını almışçasına suratı hayal kırıklığıyla çevrelenmişti. "Yapmıştır tabi." diye cevapladı kendi kendine.

Kuraları kendine göre esneten Adnan Karlı.

"Seni hiç mi hatırlamıyor?" diye sordu tekrardan.

"Hiç var olmamışım gibi." omuzlarım çökerken gücüm tükenmişti. "Babam benim ne halde olduğumu gördü Demir." dediğimde iç çekmeden duramadım. Hayatıma tutunmam ve devam etmem için yapmıştı belki de ama yine de yanlıştı. Benim hayatımın merkezi Helin'di.

"Ona ne yaptılarsa beni silmiş zihninden. Babam onu bulduğunu söyleseydi eğer işte o zaman onlara izin vermezdim. Benden koca bir yıl alındı. Beni hatırlamayan deli olduğum kadına artık bir yabancıyım." Elimdeki kitabı rafa bıraktım ve balkona çıktım.

İşte boşa geçen 499 için bir sigara yakmaya hakkım vardı.

Bizi yakanlara karşılık sadece bir sigara...

Belki daha fazla....

Loading...
0%