Yeni Üyelik
45.
Bölüm
@deniz_44

Murat Karlı

Çığlık sesiyle gözlerimi araladığımda gözlerim komodindeki saate takıldı.

03:21

Sesi tekrar duyduğumda peşinden ağlayış sesi geldi kulaklarıma. İstanbul'da değil de İzmir'de olduğumu idrak eder etmez Helin'le geldiğimizi hatırladım ve yataktan çıktım. Tam kapıyı açar açmaz Demir'le karşı karşıya geldik.

"Bende seni uyandıracaktım." dedi ve Helin'in mahremiyetine önem verdiğinden odasına giremediğini anladım. Ben? Sikerler mahremiyeti.

Odaya girdiğimde kapıyı kapattım ve başucundaki abajuru açıp yanaklarından yaşlar süzülerek gözleri kapalı bir şekilde kabus gören Helin'in yanına oturdum.

"Unutmak istemiyorum." dedi ağlamaları arasında. "Unutturma." Kaşlarımı çattım. O hastane de ne olduğunu bilmiyordum ama Helin'in canını yakmışlardı bunu biliyordum. Omzuna elimi yasladığımda aniden çığlık atıp yatakta cenin pozisyonu alarak kıvrıldı.

Ne yaşattılar sana?

"Helin." Ona dokunmadan nasıl uyandırabilirdim ki onu? Omzuna yavaşça elimi koyduğumda önceki gibi kaçmadı ama titremeleri devam ediyordu. Ağlamaları sesli bir hal aldığında gözlerimin sulanmasına izin verdim.

"Helin, kabus görüyorsun." dedim yine dürterken. İstanbul'da benimle kaldığı gün kabus görmemişti. Neden şimdi bu kadar acı çektiği kabusları görüyordu ki? İzmir'e gelmemiz geçmişini tetikliyor muydu?

Yatakta kaydım ve sırtımı başlığa yaslayıp saçlarını okşamaya başladım. Eğilip kulağına yaklaştım. "Sadece bir kabus. Sakin ol Tavşan. Seni kabuslarından bile korurum." Aynı şeyleri o sakinleşene kadar tekrarladım. Sakinleşip titremeleri azaldığında ve solukları düzenli bir hal aldı, göz ucuyla başucundaki saate baktım.

05 :10

O hastanede de böyle ağlamış mıydı?

Sinir krizlerini engelleyen olmuş muydu?

Yanağındaki kurumuş yaşların bıraktığı ize dokundum. Yavaşça nemlenmiş saçlarını ensesinden uzaklaştırdım.

Kabusunda ne gördün Helin? Senin canını yakan da ağlatan da nelerdi?

Acaba hatırladığında mı canın daha çok yanar yoksa unutup hayatına devam ettiğinde mi?

Unuttuğu kötü anılar onu paramparça edecekse eğer yüzümü bir daha hatırlamamasına bile razıyım ben. Yine onu kendime aşık ederdim. Ruhu bendeydi aklı olsa ne olur olmasa ne olur ki?

Gün doğmaya başladığında yataktan çıktım ve yorgun gözlerimi kırpıştırdım. En azından kabus sonrası iyice uyuyabilmişti. Bu saatten sonra kabus göreceğini düşünmüyordum.

Uyandığında da domatese dönmesini seyretmek istesem de onu utandırmama gerek yoktu. Bu yüzden sessizce odasından çıktım ve kapıyı ardımdan kapattım. Esneyerek kendi odama girdim ve birkaç saat uyumak için yatağa attım kendimi.

Helin Soyoral

Başımdaki ağrıyla aşağı indiğimde mutfağa adımladım. Gözlerim yanıyordu ve sesim kısılmıştı. Sanki tüm gece avazım çıktığı kadar bağırmışım gibiydi.

"Günaydın." diyerek selamladım Lara'yı. Karıştırdığı patateslerden kafasını kaldırdı ve kocaman gülümsedi. "Günaydın." Sondaki n harfini fazlaca uzatıp bağırmıştı. Bu ne neşe?

"Ağrı kesici var mı evde? Biliyor musun?" Gözlerinde sıcak bir ifade belirdi ve başını aşağı yukarı salladı. Eliyle ardımdaki duvarın solunu işaret ettiğinde bakışlarımı o yöne çevirdim. Belli bir yüksekliğe monte edilmiş bir dolap vardı. Oraya yetişmem için benden iki tane lazımdı.

Kısa olma problemleri...

Etrafa bakındım ve gördüğüm sandalyeyi duvara yaklaştırdım, üstüne çıkıp dolabın sürgülü kapısını aralayarak içindeki ilaçlara bakındım. İstediğim ağrı kesiciyle gülümserken dolabı kapattım. Geriye doğru sendelerken sandalye ayağım altından kaydı.

Kendine gel Helin. Sen watty kızı mısın?

Tabi ki kitaplardaki klişe sahne yaşanmadı ve beni kucaklayan beyaz atlı prensim ortada yoktu. Az hasar almak için ayağımı yere yasladığımda bileğim bükülür gibi oldu ve popomun üzerine düştüm. Acıyla inlerken Lara'nın yanıma koşturduğunu duydum.

Watty kızı değilim ama sakarım çok şükür.

"İyi misin?" dedi Lara ve bileğimdeki acı yüzünden gözlerim sulanırken başımı sağa sola salladım.

"Biz geldik." diyen Demir'i duydum.

"Ne oldu?" dedi Murat ve hemen önümde diz çöküp ayak bileğime baktı. "Sandalyeden düştü." dedi Lara. Ben cevap veremiyordum çünkü sakarlığıma ağlamakla meşguldüm.

"Kırık mı?" dedi Murat, Lara'ya bakarken. Lara bileğimi inceledi.

"Kırsa acısından duramazdı." dedi Demir. Duramıyordum zaten.

"Burkuldu." dedim. Bir kere kırılmıştı ve acısını biliyordum. "Buz koysak yeterli." yerden kalkmak için kendimi zorladığımda Murat eğilip kucağına aldı. Mutfaktan çıkartıp oturma odasındaki koltuklardan birine oturmamı sağlarken bacağımı sehpaya uzattı. Tüm bunları canım yanmaması adına büyük ciddiyetle ve yavaşlıkta yapıyordu.

Kalbin çok hızlı atıyor Helin?

Biliyorum iç ses. Düştüm ya. Korktum. O yüzden.

Salak.

Elimi uzatıp saçlarına dokundurduğumda kaskatı kesildi. Kirpiklerinin altından bana baktığında gülümsedim. Ne bileğimdeki ağrı ne de gözlerimi yakan sızıyı hissedebiliyordum. Dünya sadece o ve benden ibaret gibiydi.

Seni çok seviyorum. Gözyaşlarımı sevmesen bile beni seninle tanıştıran onlar oldu. Bir gün yollarımız ayrılırsa eğer beni sana yine getiren o yaşlarım olacak.

Zihnimde yankılan cümlelerle gülüşüm silindi. Cümleyi ne zaman söylediğimi bilmiyordum. Ama onun için söylediğimi biliyordum. Onu seviyordu kalbim ama zihnim hatırlamıyordu.

"Ne oldu?" dedi elimi saçından çekip avuçları arasına alarak çöktüğü yerden kalktı, yanıma oturdu. Gözleri beni anlamaya çalışır gibi yüzümde gezindiğin dudaklarımı araladım.

"Bir gün yollarımız ayrılsa bile-" duraksadığımda Murat'ın gözlerinde bir parıltı geçti. "-beni sana yine getiren o yaşlarım olacak." diye tamamladı beni. Dudaklarını birbirine bastırdığında nefesini tuttu. Hatırladığım bir cümle bile onu bu hale getiriyordu. Nefesini kesen bir heyecanla bakıyordu bana.

Bileğime aniden buz bastırıldığında suratımı buruşturup hafifçe çığlık attım. Bakışlarım Demir'i bulduğunda o sırıttı. "Bilerek oldu." dedi. Beni neden sinir edip duruyordu bu çocuk?

"Dikkat etsene." dedi Murat onun elini uzaklaştırıp bileğimde nazikçe dolaştırdı buzu. Demir odadan çıktığında tuttuğum nefesimi serbest bıraktım.

"Demir benden hazzetmiyor." dediğimde kaşlarını çattı ve başını sağa sola salladı.

"Sen gittikten sonra bana destek oldu ve bu yüzden içten içe seni suçluyor. Yani beni unutman konusunda." Cevap vermeden bakışlarımı bileğime diktim. Benim tek suçum her şeyi kendi başıma halletme düşüncemdi. Murat veya bir başkasından yardım isteseydim böyle olmayacaktı belki de. Beni kapatamadan ben onları hapse tıkacaktım. Bendeki sakladığım şey neyse önemli olacak ki Hakan korkmuştu. Onu bulmalıydım ama nereye saklamıştım ki?

"Tanıştığımız kumsala ne zaman gideriz?" diye sorduğumda Demir'in gitmeden önce getirdiği sargıyla bileğimi sarmaya başlamıştı. Bu bilekle zor olacaktı ama elim boş dönmeye niyetim yoktu.

"Pencereyi açıp inelim." dediğinde oturduğum yerde dikleştirdim sırtımı ve bahçeye açılan pencereye çevirdim bakışlarımı. Yeşilliğin bittiği yerde kumsal bağlıyordu ve kumsala inen basamakları seçebiliyordum.

"Burada mı tanıştık?" dedim sesimdeki şaşkınlığa engel olamayarak. Güldü.

"Özel mülke girdin. Eve ait kumsalda yabancı gözyaşları içinde ürkek bir tavşan..." Burası benim eskiden yaşadığım eve arabayla en az yarım saat uzaklıktaydı. Murat'ın gördüğü kadarıyla ayakkabısız gelmiştim buraya. O kadar yolu...

"Kumsala gidebilir miyiz?" diye sordum çekinerek. Neden çekindiğimi bilmiyordum

"Kahvaltı yaparız. Bileğin iyi olursa gideriz. Tamam m?" Sargıyı sabitlediğinde ayağımı indirip ayağı kalktım. Sol bileğimi basmadığım sürece canım yanmıyordu. Belimi sarıp bana destek olduğunda ona yaslandım.

"Benden hazzetmiyorsun biliyorum." dediğim sıra bahçede oturan Demir'in yanındaki koltuğa atmıştım kendimi. Bileğim düne göre biraz daha iyiydi ve sabah kaçan uykumla uyanıp dışarı çıktığımda görmüştüm Demir'i.

"Yok. Seninle bir sorunum yok." dedi Demir gözlerinde kendini belirten netliğiyle. "Murat'ın anlattığı gibi biriysen zaten onu silecek kadar aptal olamazsın. Murat bana bir süredir seni anlatmayı bıraktı. Yani mesajlaşmaya karar vermenizden beri sadece konuşuyoruz diyerek kestirip atıyordu."

"Bu yüzden mahallede önüme çıktın." dediğimde güldü ve başıyla onayladı.

"Mahalleye taşındığınız ilk gün Murat seni görmüş. Senin karşına çıkıp yeni biriymiş gibi tanışmış. Onu hatırlayamamışsın. O gün sabaha kadar ağladığını hatırlıyorum." dedi. Mahalleye taşındığımız ilk gün Murat'ı hatırlamıyordum. Çok fazla insan gelip geçmişti o zamanlar yanımızdan. Hiçbirinin ismi de yüzü de yoktu zihnimde. O dönem ilacın yan etkileri sürüyordu.

"Çok mu ağladı?" diye sorduğumda içimi bir suçluluk kapladı.

"Çok. Sadece o gün değil Helin. Seni göremediği her gün ruhu kaybolmuş gibi dolaştı durdu." İçimdeki suçluluk büyüdü ve göğsüme bir öküz oturdu.

"Her gün onun yanındaydım. O seni ne kadar severse ben o kadar nefret ettim. Murat bu dünyadaki en kırılgan adam. Yüzündeki iz yüzünden okulda gördüğü zorbalıkları geçtim kendi babamız bile bazen bu konuda onun üzerine giderdi. Murat seninle sevdi yüzündeki izini. Sen sevdiğin için. Sen gittikten sonra da daha kötü oldu ve maskeyle dolaşmaya başladı." Duraksadığında bakışlarımızı ayırdı.

"Ben bilerek gitmedim. Hastaneye kapattılar beni." diye savundum kendimi cılız sesimle.

"Biliyorum. Babama yalvardı biliyor musun?" derken tekrar bana baktı.

"Murat babama ilk ve son kez senin için yalvardı. Seni bulması için. Babam yardım etti sanmıştık. Etmemiş. Seni bulmuşsa bile-ki kesin buldu- Murat'a söylememiş. Murat o zamandan beri babamla aile yemekleri dışında konuşmuyor." Ailesiyle arasını da bozmuştum. Murat'a zararımdan başka bir şey vermemişim gibi geliyordu.

"Buraya seninle ilgili geleceğini biliyordum." Eliyle kumsalı işaret etti. "O kumsalda seni gördükçe yüzündeki o gülüşün sebebi olan kadını tanımak istedim. İkizimi mutlu etmeye çalıştığım onca seneyi sadece bir iki kez gördüğü kadın sağlamıştı. Kimdi bu kadın?"

"Ben Helin Soyoral. 20 yaşındayım. Bursa'lıyım. Ama İzmir'de doğup büyüdüm." Her cümle gülüşü genişledi. "Kitaplarımla evliyim. Murat'ı kumam yapacağım." Kahkaha attı.

"Murat'a onun gibisi lazımdı." dedi gülüşleri arasında.

"Sen bana deli mi diyorsun?" gülerek sorduğumda gözlerini kıstı.

"Sen Murat'a deli mi diyorsun?" başını sağa sola sallayıp cık cıkladı.

"Sapık gibi maskesiyle etrafımda dolaştı bu." Murat'ın dedikodusunu yaparcasına elimle evi işaret ettim. "Köşe başlarından falan fırlıyordu."

"Haklısın. Ben de deli olmasından şüphe duyuyordum. Senin verdiğin kitabı saatlerce kalkmadan okuduğuna şahit oldum. Her hafta tekrar okurdu. Yokluğunda kaç hafta geçmiştir sen hesapla." Demir'in her cümlesi daha kötü hissetmeme sebep oluyordu. Bakışlarımı kumsala çevirdim.

"Hatırlayacağım Demir. Murat'ı unuttuğum bir yılı geri alamam biliyorum ama onu hatırlayıp-" bakışlarımı Demir'e çevirdim. "Onu o kadar çok seveceğim ki." Demir'in bakışları yumuşadı.

"Zaten seviyorsun. Ona o kadar sevgi dolu bakıyorsun ki... sadece unuttuğun için neden sevdiğini hatırlamıyorsun." Gerçekten böyle miydi? Birini sevmek nasıl bir şey hatırlamıyordum.

"Murat'a baktığım zaman kalbim sızlıyor. Gözlerini görünce o sızı o kadar çok canımı yakıyor ki nefesim kesiliyor... Maskesini çıkarttığı ilk andan beri yüzündeki gülüşle o sızıya merhem oluyor."

"Yalnız Murat'ın gülüşü benim gülüşümle kıyaslanamaz bile." dedi göz devirerek.

"Sen ona bir de benim gözümden bak." dediğimde gözlerini devirdi. Başını sağa sola salladı.

"Murat gibi kitaptan cümlelerle konuşma." Mecnun'un Leyla için söylediklerini kitaptan cümleler diye kategorize etmesi rahatsız etse de onu düzeltmedim.

"Artık senden hazzediyorum." dediğinde oturduğu yerden ayaklandı. "Dünya ahiret yengemsin." Yenge mi? İçeri girdiğinde başımı sağa sola salladım.

"Sensin yenge." diye homurdanırken oturduğum yerden ayaklanarak kumsala inen basamakları yavaşça indim. Güneş yeni doğmuştu ve tatlı bir esinti deniz kokusunu burnuma dolduruyordu. Bileğime ağırlık vermeden kumsalın ortasına adımladım. Çok büyük kumsal değildi ve ileride kumsalı diğer kumsaldan ayıran çitleri görebiliyordum. Nasıl buraya kadar gelebilmiştim. ki?

Gözlerim kumsaldaki tahta şezlonglarda gezindi. Kumsala bir şey nasıl saklanırdı ki? Her yer kumdu. Şezlonglar desen saklanması en komik yer olurdu.

Kulaklarımı dolduran dalga seslerine ek olarak nefes nefese koşan birinin sesini anımsadım. Kulaklarım çınlarken kafam patlayacakmış gibi başıma büyük bir ağrı saplanırken gözlerimi sıkıca yumdum. Anılar parça parça zihnime dolacak sanırken aniden her şeyi anımsamışım gibi zihnim karmakarışık bir hal aldı.

Eve git Helin. Burası sana iyi gelmiyor. Eve git.

Kumsal boyunca ilerlerken ayağım bir taşa takıldı ve yüz üstü kuma düştüm. Ağzımı dolduran kumu tükürürken sırt üstü yuvarlanıp gökyüzüne baktım. Zihnime birkaç görüntü düşerken uzandığım kumlarda oturur pozisyona geldim.

Gözlerim kumsaldaki şezlonglardan birini buldu. Sanki aradığım tek şey oradaymış gibi. Ayağı kalkarken şezlonga adımladım.

Artık zihnimdeki karmaşa da başımdaki ağrı da önemsiz hale gelmişti. Zihnimde yankılanan tek bir cümle vardı. Bul onu.

"Helin?" Murat'ı gördüğüm zaman işaret parmağımla şezlongu işaret ettim, sebebini anlamış gibi şezlonga gitti ve ters çevirip incelemeye başladı. Onun yaptığının aksi bir şekilde şezlongun ayaklarının olduğu köşelerden birine çöküp kumu parmaklarımla kazmaya başladım. İçgüdüsel yapıyordum bunu. Kumun altındaki anahtarlığı çıkartıp baktığımda Murat şaşkın bir ifadeyle elimdeki anahtarı aldı.

"Sen gitmeden önce kaybetmiştim bu anahtarlığı." dediğinde zihnimin içinde dolanan anılar kendini göstermeye başladı.

"Murat." adımlarım aşina olduğum kumsalda kontrolsüzce ilerlerken ellerim titriyordu. Açmıyordu telefonunu. Telefonu kapattım."Murat." Boğazım yırtılırcasına bağırdım karanlıklar içinde olan o eve. Ayağım karanlık kumsaldaki taşlardan birine takıldığında yüz üstü yere yapıştım.

"Neredesin?" dedim korkuyla tekrar ayağı kalkarken. Eve çıkan basamakları güç bela çıktığımda cebimdeki anahtarı çıkarttım. Murat'ın düşürdüğü anahtarı ona vermeye fırsatım olmamıştı. Belki de evine böyle girmem kötü bir davranıştı ama korkumun yanında bunu düşünemezdim.

Annem babamı öldürdü. Annem olmayan annem.

Elimdeki kamerayı sıkıca tutarken kaydettiğim görüntülere bire bir yaşadığım için tekrar izlemeye gücüm yoktu. Murat babasının savcı olduğunu söylemişti. Onları hapse atmaya yardım ederdi bana, değil mi?

"Murat." dedim hıçkırıklarım arasında evin içinde bir o yana bir bu yana giderken. Murat yoktu. Beni bekleyecekti. Öyle söylemişti.

Odasına girdiğimde telefonuma mesaj geldi.

Abi bozuntusu : Helin? Neredesin?!

Cehennemin dibinde.

Gördüğümü görmüş müydü? Videoya aldığımı...

Korkuyla titrerken kamerayı açıp videoyu seyrettim. Hayal değildi. Gerçekten öldürmüştü babamı. Kabus gibi bir geceydi ve yapayalnızdım.

Kameranın hafıza kartını çıkarttım ve Murat'ın odasında göz gezdirdim. Güvende olması gereken bir yere saklamalıydım. Murat bulunca anlamaz mıydı her şeyi?

Nasıl anlasın Helin? Babanı hiç görmemişti ki.

Bulduğum bir kağıda hızla birkaç cümle karalayıp hafıza kartını içine koyup katladım. Gözlerim odadaki eşyalarda gezinirken tabloya yakılı kaldı. Murat'ın kendi yaptığı tabloydu. Tabloyu duvardan ayırıp arkasındaki boşluğa elimdeki kağıdın içindeki hafıza kartını koydum ve eski haline getirdim.

Telefonum çalmaya başladığın irkilerek uzaklaştım.

Abi bozuntusu arıyor...

Telefonu meşgule attığımda daha önce fark etmediğim bir uygulama gözüme çarptı. Hayır dün yoktu bu. Uygulamayı açtığımda haritada buranın adresini gösteren kırmızı bir nokta gördüm ve buraya yaklaşan mavi bir nokta.

"Takip uygulaması mı yükledin?" şaşkınlıkla çıkışa adımladım. Hakan burayı öğrenirse Murat'a ve ailesine de zarar vermez miydi? Babamı annesi öldürdüğünde şaşırmadan izlememiş miydi?

Murat'ı da öldürecekler Helin.

Tehlike çanları çalarken evden çıktım ve kumsala attım kendimi. Burada olduğumu biliyordu. İçeri girdiğimi anlarsa evi dağıtırdı. Boş bir eve girmemin mantıklı bir açıklaması olamazdı. Hatta belki de oturup Murat'ı beklerdi.

Başımı sağa sola sallarken şezlonglardan birini itekleyip kumu parmaklarımla kazmaya başladım. Yeterli derinlikle anahtarlığı bırakıp kumla üzerini kapattıktan sonra şezlongu eski haline getirerek ayağı kalktım. Elimdeki kameram ve telefonum kalmıştı.

Özel kumsaldan çıkıp herkese açık olan kısımda koşmaya başladığımda amacım Hakan'ın Murat'ın evinden uzak durmasıydı. Ciğerlerim patlayana kadar koştuğumda yolu aydınlatan farları uzaktan seçebildim.

Derin soluk alıp verirken durdum. Telefondan Murat ile ilgili fotoğrafları ve numarasını sildikten sonra tüm mesajları da yok ettim. Telefon aniden elimden çekildiğinde onu gördüm.

"Gerçekten bunca tantana niye?" dedi.

"Bana bir şey yaparsanız... arkadaşıma görüntüleri verdim. Beni de öldürürseniz..." Hıçkırdığımda ondan birkaç adım uzaklaştım. "...O görüntüleri polise verecek sen ve annen hapse girecek-" Saçlarımı tuttuğunda acıyla inledim ve nefesimi tuttum.

"O görüntüleri kime verdiysen önce onu sonra seni yok ederim Helin. Kime verdin?" Bağırışıyla hıçkırırken gözlerimi yumdum.

"Yolun sonunda 5 ev var. Hangisinde oturuyor o herif?" Saçıma daha çok aşıldığında gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı.

"5 evden hangisinin ışığı yanıyorsa oradadır." Bağırırken gözlerimi açtım. Gelirken 4 evinde ışıklarının yandığını anımsadım. "Ama sen gelmeden gitti. Onu bulamayacaksın." Saçımı serbest bıraktığında parmaklarını koluma geçirip beni sürüklemeye başladı.

"Bırak!" Canımın acısıyla dişlerimi kenetledim birine.

"Bakalım o seni bulabilecek mi?" Tersini söylemeden arabaya bindirmesine izin verdim.

O beni bulurdu. Gözyaşlarım bana onu getirirdi.

Hep.

"Nereye bakmamız gerektiğini biliyorum." diye konuştuğumda Murat başıyla onayladı ve yerden kalktı. Elini uzattığında tutup ayaklandım. "Hadi onların canına okuyalım." dedi.

Onlar senin veya benim canıma okumadan önce onların canına okuyalım Murat.

Loading...
0%