Yeni Üyelik
47.
Bölüm
@deniz_44

Kan ter içinde uyandığımda nefes almak için aşağı inmiştim. Burası sanki kafamın içinde bir kapıyı açmıştı. O kapıdan sızan ışık gibi süzülüyordu anılarım zihnime. Neden unuttuğumu çok iyi anladığım anılar...

Bacaklarımı kendime çekip etrafına kolumu sardım ve çenemi yasladım dizlerime. Dalgaların her çarpışı doğmak üzere olan gökyüzüyle tarifsiz bir mutluluk katıyordu bedenime.

Telefonum titrediğinde açıp baktım. Bu saatte Asu'nun yazmasına şaşırıp yazdıklarını okumaya başladım.

Asu : Neredesin Helo?

Asu :Evde değil misin?

Asu :Ben döndüm.

Ona haber vermemiştim.

Helin :İstanbul'a döndün mü?

Asu :Evet de sen yoksun.

Asu :O maskeliye mi kaçtın?

Asu :Doğru söyle şajfkdjf

Helin :İzmir'deyim.

Helin :Sen ne yaptın Asu?

Asu :Annemle babam boşanıyorlar galiba.

Asu :Boktan bir durumun içindeydim ama mecbur kaçıp geldim.

Asu :Canım İzmir'imden neden ayrıldım sanıyorsun. Bu ikisi yüzünden.

Asu :Alihan uğraşsın. Hep ben toparlıyordum ikisini. Şimdi biraz o uğraşsın.

Asu :Sen niye İzmir'desin.

Helin :Murat'la balayına geldik.

Helin :dkjfskdjf

Asu :Her şakanın altında bir gerçek vardır.

Helin :Yoo. Şaka değil.

Asu yazıyor...

Asu :Yok ya. Evlenmemişsindir.

Asu :Salak salak konuşma.

Helin :Dönünce her şeyi anlatacağım. Söz veriyorum.

Helin :HER ŞEYİ HATIRLIYORUM.

Asu :NEEEE

Helin : Yani yüzde 85- 90 civarında her şeyi.

Asu :Ne zaman döneceksin?

Asu :Bunu kutlayalım.

Asu :Bendensin.

Helin : Senin kutlama yapmak için bahane bulmana yardım ettim sanırım.

Asu :dsfkjdkjf

Asu :Ben kutlama kadınıyım.

Asu :Kutlama yapacak nedene ihtiyacım olmaz. Direkt yaparım.

Helin :Tamam kutlama kadın. Sakin ol.

Helin :Bugün döneceğiz İstanbul'a.

Helin :O zaman her şeyi konuşacağız.

Helin :Hakan veya annem ararsa, sorarsa hiçbir şey söyleme.

Asu :Ailen olmasa zerre umurumda olmazlar. Senin için nazik bir kız imajı çiziyorum.

Helin :Hak etmiyorlar.

Helin :Boş ver.

Asu :İstanbul'da görüşürüz o zaman.

Helin : Görüşürüz.

2 gün sonra

Elimdeki kahve kupalarıyla beraber merdiven basamaklarını indim. Murat elindeki defterle denize dalmış bir şekilde sabit duruyordu. Kalemi tutan eli sımsıkı yumruk halindeydi. Geçmişi yalnız ben değil o da öğrenmişti.

Tüm bunlar yaşanmadan önce bile yan yana geldiğimizde ondan her sakladığım bilgiyi sorup sıkmazdı beni. Ama gözlerindeki merakı kontrol edemezdi. Ben ona anlatmadıkça o daha çok meraklanırdı. O zamanlar bunun ne kadar yanlış bir karar olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. İçten içe korkmuştum. Bana inanmamasından değil, onu herkesten saklayıp kendime ait olmasını istemiştim. Hayatıma dahil olmadan sadece onu ben göreyim istemiştim.

Bencilce olsa da onu koruduğumu düşünüyordum içten içe. Babamı öldürdükleri gibi ona da zarar verememişlerdi. Babam bana inandığı gün öldürülmüştü. Murat bana her daim inanırdı. O öldürülseydi işte o zaman o kapattıkları hastaneye gerçekten delirmiş olarak girerdim.

İlk tanıştığımız zamandaki gibi yanındaki boş şezlonga oturduğumda irkilip bana döndü. Gözlerindeki anlamlandıramadığım o karamsar ifade aniden yumuşayıp sıcak bir hale dönerken tebessüm etti.

"Kahve, deniz ve ben." dedim gülerek. Elimdeki kahveyi ona uzattığımda alıp defterini önündeki kısma koyarak bağdaş kurdu. "Ne düşünüyorsun?" Gülümsese bile enerjisi düşüktü.

"Her şey ve hiçbir şey." dedi. Gözlerini gözlerimden ayırıp denize baktı ve derin nefes alıp verdi. "Tekrar burada olmak iyi geldi. Deniz, kahvem ve senle." Uzanıp yanağına dudaklarımı değdirdiğimde elindeki kupa dökülmesin diye kendinden uzaklaştırdı.

"Haber ver arada." dedi cık cıklayıp gözlerinde yine o maskesini takarken ki sıcaklık belirdi.

"Olur." dedim kahvemi yudumlamadan önce. Bana yandan bakarken kahvesini yudumlayıp gözlerini kıstı. "Tamda istediğim gibi." Kahvesini tekrar tekrar yudumladıktan sonra şezlonga bıraktı, boştaki elimi avuçlarının arasına aldığında içtiğim kahveyi yutamadım. Hızla kahve bardağını onun gibi bıraktığımda başını arkasına yasladı ve gözlerini kapattı.

Sessizliğe bir tek dalgaların ve arada uçuşan kuşların sesi eşlik ediyordu. Başımı omzuna yaslayıp gözlerimi onun gibi kapattım.

"İzmir'i, İstanbul'dan daha çok sevdiğimi daha iyi anladım." dedim yumuşak ses tonumla. "İstanbul benim özgürlüğüm ama İzmir benim tüm ilklerime şahit olmuş sırdaşım. Burada kalmak isterdim." Başını başıma yasladı. "Acılarına rağmen mutluluklarımı da yaşadım burada."

"Sanırım bende İzmir'i seviyorum. Bana seni verdi." Cümlesine hafifçe kıkırdadım.

"Sen ortadan kaybolduktan sonra-" iç çektiğinde başımı kaldırıp ona baktım. Başını eğdiğinde burunlarımız birbirine sürttü. "-bu şehirden nefret ettim. Seni bulamadığım onca zamandan sonra bir daha ayak basmadım. Senin var olmadığın şehir lanetim oldu."

Kitap gibi çocuk maşallah. Nazar değmesin.

"Artık seninleyim. Bu şehir bana da lanet oldu ama lanetimin şifası da oldu. Varlığın..." Uzanıp izini öptüm. "İz'in..." Başımı geriye çektiğimde duygu dolu bakışları ağlama hissiyle dolmamı sağlamıştı.

"Hastanedeyken aklıma gelen birkaç düşünceyi anımsıyorum." Derin nefes alıp verdim. "Buradan bizim eve giden yolda bu kumsaldan önce başka bir kumsal daha vardı. Yine özel mülkiyetti. Etrafı bunun gibi korunaklı ve kapalı da değildi. Yani kolayca erişebileceğim bir yer yerine etrafı çitlerle çevrili bu kumsala geldim. Sana geldim."

"Kader." diye mırıldandı. Başımla onaylayıp güldüm.

"Bu kadar iki kez yollarımızı kesiştirdi Murat. Beni sana, seni bana getirdi. Tamda ihtiyacımız olduğu o anda." Alnını alnıma yasladığında gözlerimi yumdum.

"İkinci kez ayrılıp üçüncü kez kaderi beklemeyeceğiz. Bu son seferimiz Helin. Bir daha ayrılmayacağımıza söz ver." Gözlerimi aralayıp dudaklarımızı birleştirdiğimde iç çekti. O gerçekti. Biz gerçektik. Tekrar yollarımız ayrılmasın diye her şeyi yapardım.

"Söz." dedim dudaklarımız ayrıldığında. Kollarını omzuma sarıp başımı göğsüne yasladı ve hızlı atan kalp ritmi kulaklarımı doldurdu.

Güm. Güm. Güm. Güm.

"Söz verdin." birkaç kere tekrarlarken kollarını kaçıp gidecekmişim gibi iyice sıktı.

"Kahven soğuyacak." dedim bir süre sonra. Hafifçe güldü. "Senin dışında dünyadaki her şey bekleyebilir. Önceliğim sensin Tavşan."

"Her şey tamam mı?" dedi Demir. Çantaları arabalara yerleştirip yola çıkmaya hazırlanmıştık. Biz geldiğimiz arabayla dönecektik, onlarda kendi arabalarıyla peşimizden geleceklerdi.

"Tamam." dedi Murat ve tokalaşır gibi Demir'in elini sıktı. "Anneme gideceğiz. Babamdan ölsem bir daha yardım istemem." Videoları Murat'ın annesine verecektik. Ceza avukatıydı ve babasının aksine bize yardım edebileceği için Murat ona götürmek istiyordu.

"Arkanızdayım." dedi Demir ve bana dönüp yine pislik gibi güldü. "Daha yakışıklı biriyle gitmek için bu son şansın." Onu baştan sona süzüp yüzümü yalandan buruşturdum ve Murat'ın arabasına adımladığımda Murat'ın kahkahasını duydum.

"Benimde bir kalbim var." Demir arkamdan konuşsa da arabaya girip ardımdan kapımı kapattım ve dil çıkardım. Gözüm üzerinde işareti yaptı. Lara kapıyı kilitlerken sonunda herkes arabaya binmişti bile.

Murat yanıma oturduğu zaman arabayı çalıştırdı ve yola çıktık. Sessizce yan profilden onu seyretmeye başladım. Onunla ilgili bazı anılarım zihnimdeydi ve fazlasını hatırlamak için ona bakmak istiyordum. Sadece onu düşünmek istiyordum. İstanbul'da bizi bekleyen o süreci değil...

"Kumsala girdiğimde neden beni çıkartmadın. Yani sonuçta özel mülkiyet." dediğimde Murat'ın dudakları kıvrıldı.

"Babam kuralcıdır. Onun kuralını ve kontrolünü bozan her şeye sessiz kalırım diyelim. Bir de o kadar içli ağlıyordun ki o gün-" duraksayıp yandan anlık bana bakıp yola döndü. "-Gözyaşlarını silmek istedim. Yani bilmiyorum. Bir his... Sadece sana sıkıca sarılasım gelmişti. Yarası olan kendisi gibi olanı görürmüş. Ben seni gördüm. İyi ki gördüm."

Yüzündeki yarasını sormak istedim. Fiziksel yarası dışındaki ruhsal yaralarını da sormak istedim. Acaba daha önce konuşmuş muyduk?

"Seninle ilgili bazı şeyleri hatırlıyorum yavaşça. Ama tek bir şeyi merak ediyorum-"

"Yüzümdeki izi?" Kaşlarını kaldırdı. Nereden biliyordu bunu soracağımı?

"İlk tanıştığımızda da yüzümü merak etmiştin. Nedenini..." Demek ki değişemiyordum. "O zamanlar yüzümdeki izi kimseye anlatmazdım. O kadar çok çocukluğumda soruldu ki bıkmıştım bu sorudan." Çocukluğunda bu yaraya nasıl sahip olmuştu ki?

"Sana anlatırken çekinmemiştim. İzi görünce normal karşıladığın için. Sormamıştın ama gözlerinden nedenini sormak istediğini anlamıştım. O yüzden anlattım-" duraksadığında bakışları gerildi ve direksiyon tutan parmakları sıkılaştı.

"Ne oldu?" diye sorduğumda aynaları kontrol edip yola odaklandı. Telefon çalmaya başladığında cebinden çıkartamadığı için yola bakmaya devam etti. Onun telefonu susup benimki çaldığında telefonumun ekranına baktım.

Demir.

Telefonu açtığımda kulağıma yasladım. "Alo-"

"Niye o kadar hızlı gidiyorsunuz?" dedi endişeli sesiyle. Demir'in sorusuyla yeteri kadar hızlı gittiğimizi anlamamı sağladı. Neden hızlı gidiyorduk?

"Neden yavaşlamıyorsun?" dedim Murat'a. Dudaklarını ıslatıp derin nefes alıp verdi.

"Çünkü frenler tutmuyor." Gergince gözlerini yoldan ayırmadan konuşmuştu. Frenler tutmuyor mu?

"Fren mi tutmuyor?!" Demir'in sesiyle kendime gelip sesini hoparlöre aldım. "Seni duyuyor." Hangisine dediğimi bilmiyordum.

"Murat, sizi sollayıp önüne geçeceğim. Hızını yavaşlatmak için bana çarpabilirsin." Dikiz aynasından baktığımda Demir'in sola geçmek için hamle yaptığını ama sol şeritten gelen arabayla tekrar kendi sağ şeritte geçtiğini gördüm.

"Bunu yapamazsın." dedi Murat. Sıkıntılı bir nefes alıp verdi. "Lara arabada. Yapmamalısın. Hamile dedin."

"Sikeyim." diyen Demir'i duydum.

"Sıkı tutun. Bir şey deneyeceğim." dedi Murat ve göz ucuyla takmış olduğum kemere baktı. Elini el frenine götürdü ama aniden önüne çıkan şerit değiştirmeye çalışan araçla, direksiyonu sağa kırdı ve yoldan çıktık. Korkuyla çığlık atarken elimle yüzümü kapattım.

Hayır.

Hayır.

Onu hatırlıyorken olmaz. Hayır.

Loading...
0%