Yeni Üyelik
48.
Bölüm
@deniz_44


Uyumak istiyordum. Murat uyanana kadar uyanmamak istiyordum.


Kaç saat geçmişti? Saymayı ne zaman bırakmıştım?

Hastane çıkışında bacaklarıma sarılmış bir şekilde çimlerde oturuyordum. İçeride beni suçlayan kişiler vardı. Buna sebep olan benken başkasının suçluyor oluşu daha da canımı yakıyordu. Benim yüzümdendi.

Hakan benim İzmir'de olduğumu biliyordu. Onun korkusundan unuttuğum adamla beraber olduğum yeri bulmuştu. Arabanın frenlerini bozan oydu. Başkası olamazdı.

Benim yüzümdendi.

"Böyle yıkılamazsın Helin." diyen Lara'yla başımı kaldırıp onun yorgun yüzüne baktım. Demir'i sakinleştirme görevi ona kalmıştı. Demir, ikizini seven bir adamdı. İkizler hisseder derlerdi. Acaba Murat'ın ameliyatta çektiklerini çekiyor muydu? O yüzden mi canı bu kadar yanıyordu?

Benim niye canım bu kadar yanıyordu?

"Ben ne yapabilirim ki? Benim yüzümden ol-" Çenem titrerken göğsümden yükselen hıçkırığı bastıramadım. "Onu hiç hatırlamamalıydım. Onun mesajlarına cevap vermemeliydim. Onu gördüğümde yolumu çevirmeliydim. Canı yanmazdı. Geçmişte yaşananlardan hiç akıllanmadım."

"Murat'la ilişkinin öncesini bilmiyorum ama senden ne zaman bahsetse gözlerindeki parıltıyı görüyorum. Evet sensiz yaşardı. Ama mutlu olacağını hiç sanmıyorum. Ayrıca kaza geçiren yalnızca o değildi. Yaralarına bile baktırmamışsın." Sızlayan koluma baktım. Derin olmayan uzun bir kesik vardı kolumda. Büyük bir cam parçası tenime saplanmıştı. Sonrasında çıkarmış olsak da aklım Murat'ta olduğundan kolumu unutmuştum bile.

"Lara onu hatırlıyorum. Bana haftalardır kendini hatırlatmaya çalışıyor ve onu hatırladığımın mutluluğu bile yaşayamadan canıyla cebelleşiyor olması büyük haksızlık." Lara önümde diz çöktü.

"Şu an en büyük haksızlık ne biliyor musun?" Uzanıp gözyaşımı sildi. "O canıyla savaşıyorsa senin kenara çekip ağlaman ona büyük haksızlık. Gidip tedavi olmalısın. O gözlerini açıp geri dönene kadar kendini toparlamalısın. Senin için beklemişken sende onun için aklını ve kalbini sakin tutup beklemelisin."

Başımla onu onayladım ve yerden kalkmaya çalıştım. Yer ayağımın altından kayarken olduğum yere çöktüm. Başımda kendini gösteren bir ağrı gözlerimi sıkıca yummama sebep olmuştu.

"Helin?" Gözlerim aniden açılırken yüzüne endişe maskesi takmış Hakan'ı gördüm. Midem bulanırken başımı sağa sola sallayıp Lara'nın kolunu tuttum.

"Ona güvenme. Onun dediği hiçbir şeye güvenme." dedim Lara'nın duyacağı ses tonuyla. Hakan iyice yaklaşırken Lara elimden kurtuldu ve omzunu gerisinden Hakan'a baktı.

"Siz kimsiniz?" dedi sanki her an beni koruyacakmış gibi ayaklanmaya hazırlanırken.

O hamile Helin. Ayağı kalk ve birinin daha senin yüzünden yaralanmasına izin verme.

"Abisiyim." dedi.

"HAYIR!" Çığlığım boğazımı tahriş ederken ayağı kalkmaya çalıştım. Sendelesem de Lara'nın önüne geçebildim.

Biri daha olmaz. Birine daha zarar veremem.

"Git buradan." Kolumdaki sızı şiddetli bir ağrıya dönüşürken görünüşüm bulanıklaşıp duruyordu.

"Lütfen gidin." dedi Lara. Hakan bize doğru adımladığında yüzüne yediği yumrukla yere düştü.

"Ulan pezevenk ne işin var lan senin burada?!" Demir'in bağırışıyla beraber Hakan yerden ayaklanmaya çalıştı ama Demir buna izin vermeyip üzerine çıktı. Yumruklarını ardı ardına indirirken hissettiğim tek şey rahatlamaydı.

"Kardeşimi görmeye geldim. Delirdin mi?" Hakan bağırırken eliyle kendisine gelen darbeleri engellemeye çalışıyordu.

"Kardeşin değilim ben!" Bağırırken ağlamaya başlamıştım bile. Adi herif ne hakla kardeşiymişim gibi endişelenen abi rolü taslardı.

Güvenlik görevlileri Demir'i tutup Hakan'ın üzerinden aldığında Hakan ayaklandı ve kanayan burnunu sildi. Demir güvenlikten kurtulmaya çalışırken Lara onu sakinleştirmek için yanına adımlamıştı.

Hakan'la gözlerimiz kesiştiğinde aynı anda yanımda belirdiğini fark edemeyecek kadar algılarım kapanmış haldeydi. Gözleri öfkeyle parıldarken yüzünde endişeli bir ifade belirdi. Aynı anda nasıl iki duyguyu da yaşayabiliyordu?

"İyi misin? Kaza yaptığını söylediler?" Oscarlık rolünün sebebi güvenliklerdi belki de. Aniden yaralı kolumu tutup sıktığında acıyla inledim. Kolumu kolundan kurtarmaya çalıştım ama bir işe yaramadı.

"Seni baban gibi öldürmeliydik." dedi fısıldayarak. Buz kestim.

İçimde o kadar büyük bir öfke vardı ki kendimi kontrol edemeden bacaklarının arasına tekmemi savurup suratına boştaki elimi yumruk yaparak bir yumruk geçirdim. Kolumu bıraktığında geriye doğru sendelerken biri kollarını belime doladı.

"Yaralandığını söylemeliydin." dedi Demir, eğilip kucağına aldığında Hakan'ın çöktüğü yerden ayaklandığını gördüm.

"Bu herif ailemize tehdit." dediği anda güvenlikler Hakan'ın kolundan tutup hastaneden uzaklaştırmaya başladı. Gözlerim kararırken daha fazla dayanamayıp karanlığa teslim oldum.

Gözlerimi araladığımda bembeyaz bir oda karşıladı beni. Odadaki koltukta Asu elindeki telefona bakıyordu. Onun burada olması garip bir güven veriyordu. Yalnız değildim.

Yanaklarım ıslanırken burnumu çekip sessizce ağlamaya başladım. Başını kaldırıp uyandığımı görünce Asu ayaklanıp yatağa yaklaştı.

"İyi misin Helo? Ağrın var mı? Doktoru çağırayım mı? Kolunu kıpırdatma sakın. Dikiş attılar. Hemşirelere sorayım yemek yemene izin varsa sana yiye-"

"Sarıl bana Asu." dediğimde susup yatağın kenarına uzanıp başımı göğsüne yasladı. Korkuyordum. Öfkeliydim. Acı çekiyordum. Mutsuzdum.

"Ah kuzum." Asu kollarını sıkıca sardığında hıçkırarak ağlamaya ve hatırladığım her şeyi anlatmaya başladım. Sanırım o zaman acımı yaşayamadan unutmuştum hastanede. Bastırmış ve silmiştim her şeyi. Neden sürekli ağladığım böylelikle ortaya çıkıyordu. Bastırdığım duygular gözyaşı çeşmelerimi engelleyemiyordu.

"O Hakan'ı hiç sevmemiştim zaten." dedi saçımı okşayarak.

"Murat iyi mi?" dedim geri çekilirken. "Yaşıyor değil mi?" Asu yataktan kalkıp doğrulmama yardımcı oldu.

"Yaşıyor. 2 gündür yoğum bakımda." 2 gündür uyuyor muydum bende? Yataktan aniden çıktığımda başım döndüğü için sendeledim. Tekrar yatağa otururken kapı açıldı ve önlüklü bir adam girdi.

"Murat Karlı nasıl?" dedim heyecanla. Sorumu duymamış gibi yaklaşıp gözüme ışık tuttu ve birkaç kontrolü yaptı. "Sen iyisin. Kolunda bir iz kalacak." Kolumdaki sargıya baktım. Bir iz. İzleri severdim.

"Arkadaşına gelecek olursak onun durumu çok ağır. Yoğum bakımda hayati tehlikesi sürüyor. Size çarpacak olan sürücü aracı bırakıp kaçmış. Araç çalıntıymış. Gerekli bilgiyi ailenize verdiler."

Aile? Öyle bir şeye sahip değildim ki.

Doktor gittiğinde ayaklandım ve yavaş hareket ederek baş dönmelerimi umursamadan kapıya yöneldim. "Murat'ı göreceğim." dedim Asu beni durdurmaya çalışmadan hemen önce.

"Bu iyi bir fikir değil." dedi Asu kapıdan çıktığımda peşimden gelirken. İyi fikir olup olmaması umurumda değildi. Ona çektirdiğim acıları görmezden gelip silerek onca zaman geçirmiştim. O uyanana kadar onu bekleyecektim. Beni beklediği gibi sabırla...

Yoğum bakımın olduğu kata girdiğimde bekleyen bir tek Demir vardı. Başını kaldırıp beni görünce ayaklandı ve bana doğru kaşlarını çatarak yaklaştı. Bana kızgındı değil mi?

"İyi misin sen?" dedi çatık kaşlarıyla bedenimi incelerken. "Tamamen iyi olmadan ayaklanmasaydın." yaralı olmayan kolumu çekiştirip koridordaki oturma alanına çekti ve oturmamı sağladı.

"Bana kızgın değil misin?" dediğimde afallayan bir ifadeyle gözlerini kırpıştırdı.

"Ne için? Sende kaza geçirdin. O arabada sende vardın." Gözleri kızarırken odaların olduğu kapıya baktı. "İkinizde yaralandınız."

"Ama sebebi benim." Dudaklarımı birbirine bastırırken titrek bir nefes alıp verdim. "Sence de garip değil mi? Tam da kanıtı bulup hatırlamışken ve İstanbul'a dönerken frenler tutmuyo-"

"Hakan'dan mı şüpheleniyorsun?" diye sordu. Başımla onayladım. Elini çenesine sürttü.

"Frenle oynanmış Helin. Hakan veya bir başkası fark etmez, sizi birisi öldürmeye çalıştı. USB de kayıp. Araçtan çıkmadı." Ne? Tüm kanıtlar oradaydı.

Nefesim kesilirken elini omzuma koydu.

"Üniversitede bir hocam yedekli çalışmanın faydalarından bahseder dururdu." Boynundaki zinciri çekti ve ucunda anahtar şekliden büyük bir kolye ucu belirdi. Anahtarı iki yanına çektiğinde bunun basit bir kolye olmadığını aslında gizli bir USB olduğunu anlamış oldum.

"Korkma. Her şeyi iki kez yedekledim." Uzanıp refleksle ona sarıldığımda iç çekti. "Bu benim Murat'tan daha havalı olduğum anlamına mı geliyor? Kabul et." Şakayla karışık çıkan ses tonu içimdeki üzüntüyü bir anlığına yok eder gibi olmuştu.

"Ona bir şey olursa buna çok üzülürüm Demir." Gözlerimi yumarken ağlamamı bastırmaya çalıştım.

"Onu hatırlamamalıydım." dedim fısıldayarak. Omzumdan tutup geri çekildi ve başını sağa sola salladı. "Kes şunu. Murat'ın dediği gibi tavşan gibi kaçıyorsun ilk fırsatta."

"Sizin sorununuz ne? Abi kardeş bana tavşan demeyi bırakın." Yanağımdan süzülen yaşları silerken Demir'in cık cıkladığını gördüm.

"O benim abim olamaz. İkiziz biz. Ayıp oluyor." Duraksadığımda gülümsedi. "Dana gibi sağlamdır. Korkma." Gözlerindeki korku tersini söylüyordu.

"Sende korkuyorsun." dediğimde suratı asıldı ve derin nefes aldı.

"Çok korkuyorum. O benim her şeyim Helin. Benim kaç kez kıçımı kurtardı biliyor musun?" Elini yüzüne sürttü. Murat'ın yüzünde olan iz kendisindeymiş gibi yukarıdan aşağı indirdi parmaklarını.

"Murat sana hiç anlattı mı yüzündeki izi?" diye sordu merakla. Anlatmıştı ama anlattığı kısmı hatırlayamıyordum.

"Evet ama zihnim karıştı. Net değil anlattıkları." diye cevaplandırdım sorusunu. Başını aşağı yukarı salladı. Kollarını göğsünde çaprazlayıp arkasına yaslandı.

"Murat'ın yüzündeki iz, bir trafik kazasından sonra oldu. 5-6 yaşındaydık." Gözlerini kıstı. Hatıralarının arasında gezinmek adına yapmıştı bu hareketi.

"Tek hatırladığım ebeveynlerle çocuklar adlı bir parti gibi saçma sapan etkinlik vardı. Dönüş yolunda babamın iğrenç koktuğunu anımsıyorum. Sarhoştu. Tabi annemle sık sık tartışırlardı. Çocukken duymaktan en korktuğum konuşma bu olurdu." Gülümsedi.

"Murat bunu her seferinde eğlenceli hale getirirdi Helin. Korkmamam için. Babamı bana sevdirirdi ama kendisi nefret ederdi. Aynı yaştaydık, çocuktuk ama hep bir abi gibi davranırdı." Kaşlarını çattı. "Sakın bunu ona söyleme." Gülümsedim. Dudaklarını ıslatıp gülüşünü bastırırken gözleri karanlık bir hale büründü.

"Tartışma sırasında her seferinde bana sıkıca sarılıp kulağıma şarkı mırıldanırdı. O şarkıyı dinlediğimde asla anne babamın kavgalarını umursamazdım. Murat bunu bildiği için her kavgada yapardı bunu." Elini tekrar sol yanağına sürttü.

"O gün de kollarını boynuma sarıp sağ yanağını yanağıma yasladığında gözlerime gelen yoğun ışığı hatırlıyorum. Gözlerimi hastanede açtığımda ben aralarından en şanslı olandım." Omuzları çökerken yutkundu, parmaklarını sol yanağında boylu boyunca işaret etti.

"Bana sarıldığı zaman bana gelecek tüm cam parçalarını engellemiş olmuş. İzinin sebebi bu kazaydı." Yanağıma dokunup duraksadım. Hatırlamadığım kısım şimdi yerine tamamen oturmuştu.

"Annem kendini suçladı yıllarca. Babam Murat'ın yüzüne her baktığında kendi hatasını gördü. Zayıflığını... Bu yüzden Murat'la anlaşamadılar. Babam hayatında hata olmasını sevmez. Murat her gün onun gözlerinin içine bakarak iziyle meydan okudu. İzini göstermekten çekinmediği tek kişi babamdı o zamanlar."

"Bu izi yüzünden de insanlar ona yaklaşmaktan korktu." diye tamamladım onu. Başıyla onayladı.

"Okulda ona canavar dediler. Onu gördüklerinde yolunu değiştirdiler. Onu bazen spor salonunda bulurdum, bağlı bir şekilde. Ben canavarın ikiziydim ve bu tabiri duyduğum herkesle kavga etmeye başladım. O zaman bile farkındaydım Helin. Murat bana sarıldığı için kurtarmıştı ve onun yerine benim canavar oluşum engellenmişti. Dışarıdan seyredemezdim olayları. Çünkü o iz bende olsaydı benim için savaşırdı Murat. Bende öyle yaptım."

"Dengesiz ve kavgacı bir ikizim var." dedim Murat'ın daha önce söylediği cümleyi alıntılayarak. Güldü.

"Bazen zorbalara zorbalıkla karşılık vermek gerekir. Herkes ondan kaçtı ve ben onun en yakın arkadaşı oldum. Onu rahat bıraktıklarında 17 yaşına gelmiştik. Murat olsa çok daha önce güçlenip korurdu beni ama ben onun kadar hızlı davranamadım. Tüm okulun çekindiği kötü ikizler haline gelmemiz zaman aldı." Göz kırpıp arkasına yaslandı.

"Karakterin tam tersiymiş gibi geliyor. Kötü çocuk değilmişsin gibi." dediğimde başını onaylarcasına salladı.

"Murat yüzünden. Kötü çocukluğa kendimi kaptırdığımda beni bir güzel benzetirdi ve kendime gelirdim. Özüm ışık saçan mükemmel bir insan olduğu için özüme hızlıca döndüm. Zaten mezun olduk. Murat izine alıştı. Nefret etse de iziyle yaşamayı öğrendi. İzi yüzünden yargılanacağını bildiği için az insanla konuşmaya başladı ta ki sen gelene kadar." Sonra bende onu unutmuştum. Tekrar herkesin korkup yüzündeki izden çekindiği hayatında bir başına bırakmıştım.

"Ne işi var bu kızın burada?" Murat'ın babasının sesiyle korkuyla ayaklandım.

"Murat'ı merak edip gelmiş baba." dedi Demir'de ayaklanırken. Önüme geçip arkasına gizlenmemi sağlamıştı.

"Merak etmiş mi?! Onun yüzünden değil mi her şey? -" Evet.

"Her şey senin yüzünden." Murat'ın babası geriledi. "Onun nerede olduğunu biliyormuşsun. Murat hayatında ilk kez sana boyun eğip dediklerini yapmak pahasına senden onu bulmanı istemişti. Sen kibrine yenilip bir kez daha onun ne istediğini görmezden geldin."dedi Demir babasının sözünü keserken.

"Olayların bu hale gelmesi senin kontrol hissin yüzünden." Murat'ın babası tekrar tekrar gerilerken yüzündeki ifade şaşkınlıktı. Murat'ın anlattığı kadarıyla evin asisi oydu, Demir'se tatlı ve ailenin favorisiydi. Şimdi babasına karşı duruyor olması en babası kadar beni de şaşırtmıştı. Murat hep onu korumuştu. Şimdi Demir Murat'ı ve koruyarak babasını karşısına alıyordu.

"Onu bulmuş muydun?" dedi Murat'ın annesi inanmak istemeyen kırgın ses tonuyla.

Murat beni ararken aslında onu unutmadan o hastaneden çıkabilir miydim? Belki de Hakan ve annesinden işte o zaman kurtulurdum. Sadece Murat'ı değil beni de kurtaracak bilgiyi bir insan neden saklardı ki? Hele ki bu insan Murat'ın babasıysa?

"Bulmuştum ama Murat'a uygun muydu? Oğlunun bir deliyle falan beraber olmasına-"

"Ben deli değilim." Demir'in arkasından çıkarken Murat'ın babasına adımladım. "Ama siz ruh hastasının kontrolcü herifin tekisiniz."

Kibar olmak lazımdı. Sen'li ben'li konuşmak hiç hoş olmazdı.

Adama ruh hastası dedin Helin.

Yalan mı dedim? Gayet kibarca söyledim.

"Karşında kim olduğunu biliyor musun?" Bana adımladığında Asu'nun önüme geçip gizlemeye çalıştığını gördüm.

"Yaşlı ve gürültülü plaza beyefendisi olduğunu düşünüyorum ben. Helin sen ne düşünüyorsun?" Omzunun gerisinden bana baktı. Gözlerindeki parıltıyı iyi tanıyordum.

"Oğlunda derin yara açan basit bir adam." Çenemi dikleştirirken bir kez daha önümdeki bedenden kurtuldum ve Murat'ın babasının tam karşısında dikildim. Gözleri öfkeden seğiriyordu.

"Murat'ta bıraktığınız tek izin, yüzündeki iz olduğunu mu sanıyorsunuz? Siz onun ruhunda derin ve kapanmayan bazı yaralar açtınız. O yaraları kapatmaya çalıştım ama izi kaldı. Onun izlerinin sebebisiniz ama umurunuzda bile değil."

"Oğlunuzu unuttuğum için özür dilerim." dedim annesine dönerek. Demir 'annem kendini iz konusunda hep suçladı' demişti. Murat'a karşı iyi davranan ebeveyn oydu. "Elimde olsaydı sadece onu hatırlar ve onun dışındaki her şeyi unutmak isterdim ama bana seçme hakkı vermediler."

Hayatımdaki seçimler hep ailem sandığım kişilerden kaynaklanmıştı. Hastaneden çıkana kadar onların seçimlerinin kölesiydim.

"Şu an önemli olan ne benim ne başka bir şey. O kendine geldikten sonra bana kan kusabilirsiniz. Ama şimdi değil." Hissettiğim yorgunlukla kalktığım yere çöktüm tekrar.

"Helin. Murat uyanırsa veya herhangi bir değişiklik olursa sana haber veririm ben. Odana dön." Demir'e bakıp başımla onayladım. Savaşmaya da uyanık kalmaya da gücüm kalmamıştı. Murat uyandığında onun yanında tüm gücümle duracak kadar kendime gelmeliydim.

"Hadi." dedi Asu, koluma girip oturduğum yerden kalkmamı sağlarken. Odaya kadar ilerlediğimizde tek düşündüğüm geçmişteki anılarımızdı. Murat'ın kendini hatırlamak için çabaladığı o anılar...

"Onu hatırladıktan sonra..." Odaya girip yatağıma uzandığımda Asu'ya dönmüştüm. "..Eğer o beni unutmuş olsaydı ve ben onu hatırlasaydım nasıl olur diye düşündüm. Gözlerimiz kesiştiğinde beni tanımasaydı; sesimi, kokumu, ona hissettirdiğim sevgiyi. Onun kadar sağlam kalmazdım Asu." Gözlerimi kapattığımda yaşlar şakaklarıma aktı.

"Yaralı bir adamın yaralarını görüp saran tek kişiydim ben, o da benimkini. Onu bir başına bıraktığım için kendime çok kızıyorum." Burnumu çekip sağlam kolumun üzerinde cenin pozisyonu alıp kıvrıldım. Canım yansa da umursamadım.

"Ben onu çok seviyorum." Göğsümdeki sızı kendini gösterirken hıçkırdım. Saçlarımda hissettim okşayış sonrası Asu'nun yatağa uzanıp bana sarıldığını hissettim. "Korkuyorum."

"O sapığa bir şey olmaz. Korkma." Onunla tartışmak yerine sessizce ağlamayı sürdürdüm. Murat sapık değildi, aşıktı. Kendisini unutan kadını unutamamıştı sadece.

"Normalde bu sahneyi ana erkekle yaşaman lazımdı. Kitaplarında öyle yazıyordu." Aniden ağlamayı kestiğimde ona döndüm. Yanlış bir şey söylemiş gibi dudaklarını birbirine bastırıp işaret parmağını uyarıcı bir şekilde salladı. "Tamam birkaç kitap okudum ama bu kitaplardaki hayali dünyaya senin kadar takıntılı olduğum anlamına gelmiyor." Gülecek enerjim olsa gülerdim.

"Kitaplar uyuşturucu gibi. Önce azar azar okursun sonra bağımlısı olursun." dedim elimin tersiyle yüzümdeki ıslaklığı silerken. Asu yanımdan kalkıp koltuğuna oturdu.

"Kitaplarını en kötü bağımlılık yapan maddeye mi benzettin sen?" dedi şüpheyle süzerken. Öyle mi yapmıştım? Farkında bile değildim.

Aramızda bir süre sessizlik büyürken Asu'nun rahatsızca ellerine baktığını gördüm. Nedenini anlayabiliyordum. "Sana Murat'ı veya diğer şeyleri anlatmama sebebim güvenmediğimden değildi." Başını kaldırdığında gülümsedi. "Biliyorum Helin." Ama gözlerindeki soru işaretlerini görebiliyordum. Ona güvenmediğimi düşünüyordu.

"Sen çılgın ve sürekli umursamaz davranıyorsun, bense senin tam tersinim. Korkularımın beni yemesine izin veren ve sürekli kontrol edemeyeceklerimi bile umursayıp kendime acı çektiren biri." İç çektim. Asu'yla konuşmaya çalışmak aklımdaki adama olan acımı kısa süreliğine bastırıyordu.

"Babam inanmadı bana. Kendi kızına." Çenem tekrar titrerken sırt üstü döndüm ve tavana baktım.

"Benim sana inanmayacağımı mı düşündün?" Hem evet hem hayır. "Sen ben kadın değilim erkeğim de sana yine inanırım Helo." Yatağa yaklaşıp boş kısmına oturduğunda Asu'nun ilk kez ciddi yüzünü gördüm. Kaşlarını çatmıştı. "Sen benim kız kardeşimsin. Sana nasıl inanmayayım?"

"O zaman seninle yeni tanışıyorduk. Unuttun mu?" dedim çatallaşan sesimle. Duraksadı ve omuzlarını düşürdü. "Tüm okul orospunun teki olduğumu düşünürken sen benimle arkadaş oldun. Neden oldun ki?" Doğrulup bağdaş kurarak onun tam karşısına yerleştim.

"Çünkü sen ilkokuldayken bana zorbalık yapanlardan kurtarmıştın beni." Kaşlarımı çattım. Bunu hatırlamıyordum. Hafızam tamamen gelmemişti anlaşılan. "İlk tanıştığımızda da hatırlamamıştın Helo. Bugüne özel değil. O zamanlar bütün çocuklar benden uzak dururdu. Bir hiçtim. Bir gün yanıma geldiğini unutmuyorum. Sırtımdaki kağıdı çekip okumama izin vermeden yırtıp atmıştın. Neden bilmiyorum ama sonra kimse beni rahatsız etmedi bir daha. Bende o zaman kendi kendime, susarsam kaybederim, dedim." Güldü. "Arsız ve deli olmak çok daha eğlenceli." Göz kırptı.

"Lisede tanıştığımızda hiçbir şey söylememiştin." Başıyla onayladı beni. "Murat gibi sapık olup telefonuna mesaj atmalıydım. Arkadaş olmak çok ileri gitmiş olduğumu gös...Tamam Helo." Kolunu cimciklediğimde ciyakladı.

"Ona sapık deyip durma." tekrar ağlamaya başladığımda gülüşünü silip sıkıca sarıldı bana. "Tamam ağlama."

"Her şeyi zamanında anlatmalıydım." Göğsümdeki acı ağladıkça katlanabilir hale geldiği için kontrol dışında ağlıyordum. "Lisede. Sana da Murat'a da. Hatta başkalarının bana hakaret etmesine karşılık kanıtlarımı onlara da göstermeliydim. O zaman benim yüzümden babam ölmezdi, Murat şu an-" devamını getiremeden hıçkırarak ağlamayı sürdürdüm.

"O sapık seni sabırla gözetleyip mesajlaşmadı mı? Sen onu hatırlamışken neden ölsün? İnadına yaşar." Öyle olmasını umuyordum. Yaşamasını istiyordum.

Yaşa İz'im. Seni sadece anılarımda iz bırakan adam olarak istemiyorum. Son nefesime kadar yanımda olup yaşayan adam olmanı istiyorum.

İyileş İz'im. Senin kadar sabırlı olamayacağımı biliyorum.

Yine bana gel İz'im. Bu sefer son olsun.

Loading...
0%