Yeni Üyelik
52.
Bölüm
@deniz_44


MURAT KARLI


Karanlıktaydım ve bedenimdeki ağrıyan kaslardan nefret ediyordum. Neredeydim? En son arabada değil miydim? Kaza geçirmiştik. Gözlerimi korkuyla açmaya çalıştığımda açamadım.

Karanlıktayım. Karanlıktayım.

Nefes alışverişim hızlanırken bağırmak istedim.

Helin iyi miydi? Hala arabada mıydık? Sıkışık kalmış mıydık?

"Sanırım rüya görüyor." diyen Demir'i duydum. Rüya görmüyordum. Karanlığa sıkışıp kalmıştım. "Ben doktoru çağıracağım. Kalp atışları hızlandı. " Demir'in ardından bir sessizlik olduğunda odada yalnız olmadığımı hissettiren adım sesini duydum.

Yüzümün sol tarafında sıcak bir öpücük hissettim. Kalp atışlarım yavaşlarken aldığım hızlı solukların sebebi burnuma dolan kokuydu.

Helin.

Hayal miydi? Gerçek mi?

Sıcaklık uzaklaştığında karanlık bedenimi sardı ve gevşedim.

Gözlerimi araladığımda beyaz bir tavan beni karşıladı. Birkaç kez kırpıştırıp buğulu görüntünün netleşmesini sağladım. Dudaklarım kurumuş ve aldığım nefesler canımı yakıyordu. Bakışlarımı odada gezdirirken koltukta kıvrılıp top misali gözleri kapalı olan Helin'i gördüm.

"Uyandın mı?" dedi fısıldayan Demir. Bakışlarım odaya özel banyodan çıkan Demir'i buldu. Kısık sesle konuşmasının sebebi Helin'i uyandırmamaktı belli ki. Aferin ikiz. En sevdiğim kardeşim sensin.

Başka kardeşin yok ki Murat.

"Sen uyurken senin havalı oluşunun yerini ben deniz Demir kapmış bulunmakta." gülerek yatağa yaklaştığında yüzümü ifadesiz tutsam da onu gördüğüme sevinmiştim.

"Bunu Helin'de söyledi. En havalısı benmişim." Hayır seni gördüğüme sevinemiyorum pis ikiz.

"Siz kimsiniz?" dedim çatallaşan sesimle. Özür dilerim kardeşim ama gözümü açar açmaz sinirimi bozmana böyle karşılık vermek aniden aldığım bir karardı. Demir gülüşünü silmeden başını sola yatırdı. "Siktir git. Şaka yapacak başka konu bul."

"Benim kim olduğumu biliyor musunuz?" dedim ifadesiz kalmayı sürdürürken. Yüzündeki gülüş yavaş yavaş silinirken gülmemek için kendimi tutmaya çalıştım.

"Ben senin yakışıklı ve havalı abinim." dedi. Siktir. Yalancı.

"Ciddi misin sen?" Gülüşü tamamen silinirken yatağa iyice yaklaştı. "En son ne hatırlıyorsun?" diye sordu.

"Doğduğumu." dedim. Bir anlığına gülecek gibi olsa da yüzümdeki ciddiyeti fark ettiği için gözleri kocaman açıldı.

"SİKTİR." bağırışıyla Helin'in irkilip gözlerini açtığını gördüm. Hayır ona bu şakayı yapamam. Demir piçti. Hak etmişti ama Helin zaten beni unuttuğu için acı çekiyordu.

"Helin, Murat hiçbir şey hatırlamıyor." dedi salak Demir. Helin gözlerini kırpıştırırken aniden ayaklandı ve korkuyla baktı.

"Hatırlamıyor musun?" diye sordu korkuyla. Beni hatırlamışken tekrar birbirimize yabancı olmamızdan korkuyordu belli ki.

Bu işin tadı kaçtı Murat.

"Seni de hatırlamıyor işte. Ben doktora haber vermeye gidiyorum." Demir odadan çıktığında gözlerim hala Helin'deydi. Yatağa yaklaştı.

"Ben kimim?" Helin'sin. Sevdiğim ve kalbimde iz bırakmış kadın.

"Tavşan." dedim. Çenesi titrerken ağlamaya başladı.

"Beni hatırlamıyorsun." Ne?

"Ben Helin'im." Gülmeye başladığımda aniden durdu ve ağlamayı kesti. Elimi karnıma yaslayıp gülüşlerim sesli bir hal alırken dudaklarını birbirine bastırdı. "Doğru. Bana Tavşan dersin." sesi çatallaşmıştı.

Günaydın Tavşan.

"Hatırlıyorsan...Neden Demir'e-" duraksayıp tekrar ağlamaya başladı. Zayıflamıştı ve yüzü solgun, uykusuz duruyordu. "-bunun şakası yapılır mı?" kaşlarını çattı. Aynı anda nasıl bu kadar duygu değiştirebiliyordu.

"Demir'e en havalı olanın o olduğunu söylemişsin." duraksadı ve tersini söylemedi. Ah. Beni deli ediyorlardı. En havalısı bendim. Başkaları için değil, sadece Helin için.

"Tekrar bayılıyorum. Bunları duymak bünyeme ağır geldi." dedim yalandan gözlerimi kapatarak.

Murat bir de bayıl istersen. Bu neyin nazı?

"Hayır. Bir daha bilincini kaybedersen-" nefes nefese durduğunda tek gözümü açıp onun tehdidini söylemesini bekledim. "-tekrar kapatma gözlerini." o kadar acı dolu söylemişti ki onunla uğraşmaya devam etmekten vazgeçtim.

"Senin için çok endişelendim Murat." Yatağa yaklaşıp alnımdaki saçları düzeltirken parmağı yaram boyunda aşağı kaydı. Elini tutmak için kollarımı kaldıracak gücüm bile yoktu. Normalde onun karşında ne yapacağımı bilemeyendim ama şimdi istesem de kolumu kaldıracak halim yoktu.

"Helin-" Uzanıp izimi öptüğünde gözlerimi yumdum. İz'imi sevmesi bu kadar hoşuma gitmiyor olmalıydı. Benim sevmediğim kusurumu seven deli Tavşan'ım.

Kapı aniden açıldığında gözlerimi açtım ve Helin'in başını eğerek gelenlerle göz temasını kurmaktan kaçındığını gördüm.

"Kontroller yapılanana kadar dışarıda beklemenizi rica ediyorum." dedi doktor. Demir endişeyle başını salladı ve geriye döndüğü gibi kafasını duvara vurdu. Acıyla inlediğinde elini burnuna yaslayıp akan kanı durdurmaya çalıştı.

"Demir? İyi misin?" Helin'in endişeli sesiyle Demir'e yaklaştığını gördüm. İstemsizce yataktan kalkmaya çalıştığımda hissettiğim acıyla inleyip kendimi yatağa attım.

"Allahtan hastanedeyiz. Sakar herif." dedim. Demir bana bakıp burnundaki elini indirdi.

"Seni piç. Hatırlıyorsun." dedikten sonra yatağa adımladı.

"Hastayım ben. Yaklaşma." diye bağırdığımda Helin onun önüne geçti. Helin'i ittirdiğinde Helin bana ulaşmasını engellemek için tekme attı bacağına. Demir yere kapaklanırken kahkaha atmaya başladım.

Benim savaşçı Helin'im.

"Güvenlik çağırmadan dışarı." dedi doktor öfkeyle. Demir bacağını tutup ters ters Helin'e baktığında kahkahalarımı kesmiştim. Helin dudaklarını birbirine bastırıp gülüşünü gizlemeye çalıştı ve dışarı çıktılar.

"Kahkaha atacak kadar iyisiniz anlaşılan." dedi doktor gözlerimi ışıkla birkaç kere kontrol ederken.

"Biraz ağrım var ve kolumu kaldıracak halim yok." dedim doğrulmamı sağlayıp stetoskopla nefesimi dinlemek için sırtımı açtı. Derin nefes alıp verdiğimde tekrar uzanmamı sağladı.

"Ağrınız olması çok normal. 3 hafta yoğum bakımda 2 günde normal odanızda bilinciniz kapalı bir şekilde iyileşmeye çalıştınız." Ne? 3 hafta 2 gün mü?

"3 haftadır bilincim yok mu?" dedim istemsizce bağırarak. Doktor başıyla onayladı. "İç kanamanız vardı. Arabanın hava yastıkları açılmış bu yüzden kırığınız yoktu ama sanırım araç durduğunda başınızı solunuzdaki cama sertçe çarpmışsınız." Elimi kaldırıp yüzümün soluna dokundum. Başka izimde mi olmuştu?

"Endişelenmeyin. Sadece alnınızın ve saçınızın birleştiği yerde ufak bir iz kalacak ama saçlarınızdan belli dahi olmayacaktır." Tuttuğum nefesimi serbest bıraktım. Yüzümde bir ize daha katlanamazdım.

"Helin'in tüm tahlillerine baktınız mı?" dedim madem ben iyiysem Helin'i sormamda bir sakınca yoktu.

"Sizinle ilgili daha konuşmam bitmedi." dedi tebessüm ederek. Omuz silkmeye çalıştım.

"Helin iyi mi?" diye tekrarladım. Başıyla onayladı.

"Kolunda derin bir kesik vardı. İz kalmayacak şekilde dikiş attık ama her halükarda iz kalacak." Neden kazalar ardında iz bırakıyordu ki?

Helin bu konuda bana kızacak mıydı? Ona babamın bende bıraktığı iz gibi iz bırakmıştım. Benim hayalini kurduğum iz bu değildi. Onun kalbine iz bırakmaktı...

"Başınızı çok sert çarptığınız için birkaç hafta kontrollere sık sık gelmeniz gerekmekte. Ani bir beyin kanamasının olmaması için bu şart. Arkadaşlarım gelip kanınızı alsınlar ve birkaç ilacın olduğu serumu taksınlar. Sizin tamamen iyi olduğunuzu anladığımızda taburcu edeceğiz. Geçmiş olsun." dedi ve gülümseyip çıktı. Bir süre sonra serum takıldı ve gözlerim tekrar ağırlaştığı için uykunun beni ele geçirmesine izin verdim.

HELİN SOYORAL

Murat gözlerini açıp aramıza döndükten sonra verdikleri serum yüzünden bir gün daha gözlerini kapatmıştı. Yatağın kenarına otururken kapı açıldı ve içeri giren Murat'ın babasıydı. Girdiği ortamın enerjisini negatifleştiren bir görünüşü vardı. Yataktan kalkmak için hareketlendiğimde eliyle durmam için işaret verdi.

"Sana kaba davrandığım için kusuruma bakma." Benden özür mü diliyordu? "Onlar aksini savunsa da Murat benim favorim. Ona hiç söylemediğimi idrak etmem zaman aldı ama doğrusu bu. Onu olduğum şehirde yanı başımda tutarsam daha fazla yaralanmasını engellerim diye düşünmüştüm. Sanırım başarılı bir savcı olsam da başarılı bir baba olmayı beceremedim." Boştaki koltuğa oturdu. Dirseklerini bacağına yaslayıp parmaklarını kenetledi.

"Yüzündeki iz konusunda özür dilediniz mi?" diye sordum istemsizce. Bu anlattıklarını Murat'ta anlatmalıydı hatta göstermeliydi. Benden değil ondan özür dilemeliydi. Kazaydı evet ama alkollü olmak yüzünden suçluydu.

"Niye dileyeyim ki?" dedi başını sağa sola sallarken. "Onun yüzündeki iz yüzünden kendime geldim ben. Onun izi benim düzgün bir adam olmaya çalışmamı sağladı. Onun yüzündeki iz ona olan sevgimi arttırdı. O benim oğlum. Yüzünde taşıyacak bir iz verdim, evet bu yanlış ve hatalı bir davranıştı ama o yine de Murat. Yüzünde iz olsa da olmasa da o benim oğlum." Bunu neden Murat'a söylememişti ki? Neden onu sürekli bastırmaya çalışmıştı?

"Ona yüzündeki iz yüzünden daha katı bir baba oldunuz. Sürekli mükemmel olması için ittirdiniz." dediğimde başıyla onayladı.

"Çünkü o izi kabullenmiyordu. Maskeyle yüzünü gizliyordu. İzini sevmesi gerekiyordu. Çocukluğundan beri istediğim tek şey buydu." Kaşlarımı kaldırdığımda şaşkınlığım büyümüştü. Murat hep babasından bahsederken negatif bahsederdi ama aslı yanlıştı. İkisi de birbirini görmemişti. Acı çektiklerini...

Karşımdaki adam bir savcının yaşadığı özgüvenden farklı bir duyguyla oturuyordu. Pişmanlık. Seçimlerinin Murat'ta yaşadığı yıkımların farkına yeni varmış gibiydi.

"Murat'a izini başka şekilde de sevdirebilirdiniz." dedim derin nefes alır almaz.

"Kolayı seçtim. Onun yüzündeki izin sebebi olmak beni öfkelendiriyordu ve Murat gitgide içe kapanık biri olmaya başlamıştı. Benim yüzümden. Bu yüzden nefret edecek başka bir amaç vermek istedim. Tüm öfkesini bana kusarsa yüzündeki ize duyacak öfkesi kalmaz sanmıştım." Teoride iyi bir fikir olsa da pratikte yanlıştı. Bir olumsuzluğu başka bir olumsuzlukla yok edemezdiniz.

"Neden beni bulduğunuzu ona söylemediniz." diye sordum. Ses tonum istemsizce sitem dolu çıkmıştı. Gözlerimizi kesiştirdiğinde dudaklarını ıslattı ve mahcup bir ifadeyle baktı bana.

"Bir süre maskesiz dolaşmaya başlamıştı Murat. Daha fazla gülüyor ve izini gizlemekle uğraşmıyordu. Sonra bir gün maske takıp seni aradığını söyledi. Onun tekrar eskisine dönmüş olmasının sebebi olduğundan sana öfkelenmiştim." Bakışlarımı Murat'a çevirdim ve elini tuttum. Onun maske takmasından nefret ederdim.

"Ben bilerek gitmedim." dedim suçluluk duygumla boğulurken.

"Seni bulduğumda annen karşıladı beni. Babanın ölümünü kaldıramadığını ve aslında senin lisedeki olaylarından bahsetti. Bende onlara inandım. Hatta emin olmak için doktorunla konuştum. O da aynılarını söyledi. " Lisedeki olaylarım mı? Hepsi yalandı. Hakan'ın bana kurduğu tezgahlardı. İftiralar...

"Oğlunuza layık olmadığımı düşünerek de beni bulduğunuzu gizlediniz." başımı çevirip tekrar gözlerimizi kesiştirdim. "Evet." dedi.

Adam en azından dürüst Helin. Kabul edelim.

Babam bile onlara kanmışken bir yabancının Hakan ve annesine inanmasına şaşıramıyordum. Bunda iyiydiler.

"Şimdi de yardım etme sebebiniz tüm bunları unutmamı istemeniz mi?" Başını sağa sola sallarken oturduğu yerden kalktı ve bana yaklaştı.

"Murat'ın bana öğrettiği tek şey ne biliyor musun? Yaralar gitse bile izleri kalır. İzin derin olup olmaması önemli değil. İzler sadece yaraları hatırlatmaya yarardı." Eğilip Murat'ın saçlarına dudaklarını değdirdi. Keşke Murat bunu görseydi.

"Geçmişi geriye alıp yaşadıklarınızı silemem, çünkü izi sizde kaldı." Doğrulup elini cebine attı ve çıkarttığı hafıza kartını bana uzattı. "Ama şu anda yardım edebilirim. Bugüne gücüm yeter." Kartı uzanıp aldığımda elini kaldırıp başımı okşadı. İçimde garip bir sızı büyürken sebebi gösterdiği şefkatti.

"Senin yardıma ihtiyacın olduğunu göremediğim için içten bir şekilde özür dilerim Helin. O evde yaşadıklarına rağmen oğluma iyi gelmişken ben seni suçlamayı tercih ettim. Beni affetsen de etmesen de bugünden sonra arkanızda olduğumu bilmeni istiyorum. Bir baba gibi." Gözlerimin arkası yanarken yavaşça yutkundum. Baba gibi...

"Murat affedici." dediğimde elini çekti. "Bu söylediklerinizi ona da söyler misiniz?" Gözlerini kısıp Murat'a baktı. "O zaman geçmişi geriye alıp beni kurtardığınızı varsayarak size minnettar olacağım." Gözlerindeki ifade yumuşarken başını sallayıp göz teması kurmadan odadan çıktı.

Avucumdaki karta bakarken Murat'a döndüm. Baban senin düşündüğün aksine seni gerçekten seviyor Murat. Yaklaşım yanlış olsa da seviyor...

Demir'in bıraktığı bilgisayarına kartı takıp içindekileri izlemeye başladım. Çoğu haber kesitleriydi. Geriye kalanlar da yüzü belli olmayan 14'ten fazla kadının ifadeleriydi. Ne?

"Hakan lisenin popüler mükemmel çocuğuydu. Ama bu onun maskesiydi. Arkadaşım onun yüzünden intihar etti. Ondan hamileydi." Videoyu durdururken gözlerim kocaman açıldı. Neye şaşırıyordum ki? Babamı da öldüren annesiydi. Annesini örnek alamaz mıydı?

"Ailesine sus payı verdiler. Neden intihar eden birinin ailesini susturmak istesinler ki?" Kız ağlayarak nefes almadan konuşuyordu. Hamile olduğu için mi öldürülmüştü?

Videoyu kapatıp başka ifadeleri izledim ve üç aşağı beş yukarı hepsinde Hakan ile ilgili bir iddia ortaya atılmıştı. Haber kayıtlarını açtığımda ise Hakan'ın yüzünü paylaşıp ismini gizlemeden yaptıklarını sıralıyorlardı.

Normalde yüzünü gizlerlerdi ve kimse şerefsizlerin gerçek ismini de yüzünü de bilemezdi. Şimdi bunun tam tersinin olmasının sebebinin Murat'ın babası olduğunu anlamıştım. Adalet yerini bulacaktı ama diyelim ki Hakan dışarıda kalırsa tüm Türkiye'nin onun pisliklilerini öğrenerek tekrar yakalanması sağlanacaktı. İçeride de dışarı da hayat ona cehennem olmuştu.

"Niye ağlıyorsun?" Murat'ın uyku dolu sesiyle bakışlarımı bilgisayardan kaldırdım. Kaşlarını çatmış ve gözlerini kısmıştı. Bilgisayarı kapatırken koltuğun üzerine koydum ve ayaklanıp yatağa yaklaştım.

"Senin yüzünden. Sana bir daha bilincini kaybetme demedim mi?" dedim abartılı bir sitemle. Murat gözlerini kırpıştırıp doğrulmaya çalıştığında ona yardımcı olup sırtına yastık koydum. Geri çekilmeme izin vermeden bileğimden çekip yanına oturttu ve dudaklarını yanağıma değdirdi.

"Tamam bir daha uyumayacağım. Ağlama." Geri çekildiğinde onun yüzünü birkaç saniye sessizce izlemeye başladım. Uzanıp alnındaki saçları okşadığımda gülüşünü genişletti. Gülüşünü özlemiştim. Hem de çok.

"Ağrın geçti mi?" diye sordum. Başıyla onayladı.

"Bana aşık olduğunu söylemen gereken yerdeyiz." dedi alayla.

"Seni aç gözlü adam. Seni kitaplarımdan daha çok seviyorum dememe rağmen hala aşk itirafı mı bekliyorsun." cık cıkladığımda sesli bir kahkaha attı.

"Şimdi sen unutmuştun ve tekrar hatırladın ya. Sen unutunca bende unutmuşum. Yani bana da hatırlatmamız lazım." dedi. Mantıklıydı. Hayır mantıksızdı. Hafızası giden bendim.

Çıkarcı pislik.

"Neyi hatırlamak istiyorsun?" dedim kaşlarımı kaldırırken. Başını sağa yatırıp yüzümü ağır ağır inceleyip dudaklarımda takılı kaldı. "Ben hakkımı sonra kullanacağım." Kalp atışlarım hızlanırken gözlerim kocaman açıldı.

"Ah. Utandığında kızaran yanaklarını hala çok seviyorum." dedi. Tamam artık domates oldum.

Yanından kalkmak için çabaladığımda acıyla inledi. Canını mı yaktım? Eli karnının üzerindeydi.

"İyi mi-Murat." Kolunu omzuma sardığında başımı göğsüne yasladı. "Sen ne fırsatçı herifsin ya. Yok vazgeçtim. Sen sapığın tekisin."

"Aynı mahallede seni görüp sarılamamaktan canıma yetmişti. Şimdi fırsatım varken sarılacağım. Sessiz olur musun? Rahatsız etme beni." Burnunu saçlarıma gömdüğünde derin nefes alıp verdi. Allahtan sabah yıkanmıştım. Yoksa rezil olurdum.

Elimi beline doladığımda gözlerimi kapattım. Neden haftalarca eksik hissettiğimi şimdi daha iyi anlıyordum. Murat gitmişti hayatımdan. Büyük bir boşlukla hayata devam etmeye çalışmıştım.

"Hastaneden çıktıktan sonra daha fazla kitap okumaya başladım. Biliyor musun? Günde 3 kitap bitirdiğim bile oluyordu." dedim. Gözlerimi açıp kafamı geriye yatırdım ve onun yüzüne baktım. "Açıklayamadığım bir boşluk vardı hayatımda ve bu boşluğu kitaplarımla tamamlıyordum." Elinin tersini yanağıma sürttü.

"Boşluğun sebebinin ben olduğunu söylemen gereken yerdeyiz." diye mırıldandı. Başımla onayladım.

"Hep sendin. Ne zaman seninle mesajlaşmaya başladım o boşluğu kitaplarla doldurmayı bıraktım. Garip geliyordu başta ama şimdi daha iyi anlıyorum. Sebebi hayatıma birini almam değildi. Hayatımın merkezi olan adamı tekrar hayatıma almış olmamdı içimdeki boşluğu kapatan."

"Beni benimle aldattın yani?" dediğinde gülmeye başladım. Burada iki romantiklik yapalım dedik üzerine limon sıktı.

"Sen tanıştığımızda kitap gibi adamdın ama şimdi iyice garip bir adam oldun." Yanından kalkmak için çabaladığımda kollarını gevşetti ve gitmeme izin verdi.

"Tanıştığımızda kitap gibi çocuktum sapık olan sendin. Şimdi tam tersi. Gizli gizli seni gözetleyen benim." Gözlerim kocaman açılırken ona döndüm.

"Geçmişte peşimden çok koştun o yüzden-" Uzanıp elimle ağzını kapattığımda dişlerini elime geçirdi.

Hoşt.

"Yiyecek bir şey ister misin?" diye sordum. Elini yanındaki boşluğa vurdu. "Sadece sana sarılabilir miyim?" Kalbim tekledi. O kadar masumca istemişti ki istemsizce tekrar kollarının arasına sokulurken bulmuştum kendimi.

"İzine bakayım." dedi sol kolumdaki hırkayı çekiştirirken. Dikişleri alınmış yaramı ona gösterdiğimde parmağını canımı yakmayacak şekilde izimde gezdirdi. "Buna sebep olduğum için özür dilerim." İç çekişini duyduğumda gülümsedim.

"Bende teşekkür edecektim." dediğimde parmağı duraksadı. "İkimizin de artık izi var. İkisi de bir kazadan." Parmağı tekrar gezinmeye başladı. "Hep izini kıskanmışımdır." Kendisini suçladığını hissedebiliyordum ve onun suçu yoktu. İzimin sebebi o değildi kazaydı.

"İçimi rahatlatmak için böyle konuşuyorsun." dedi. Kısmen.

"O kadar çirkin mi duruyor?" yalandan bir kırgınlıkla. Kolları omzumu sıkıca sardı. "Hayır. Kusurlu kusursuzsun." dedi. Yıllar önce ona söylediğim gibi.

Uyanmana sevindim Murat. Seni hatırladığımdan çok daha fazla sevindim.

Loading...
0%