Yeni Üyelik
56.
Bölüm

5.5 Son

@deniz_44

Veda ediyorum size güzel insanlar. Başka kitaplarımız da olacak.

HELİN SOYORAL

Kafede oturmuş kitabımı okurken aniden karşımdaki sandalye çekildi ve oturan kişinin Murat olduğunu gördüm.

"Beni nereden buldun?" dedi hafif kızgınlıkla. Gözlerimi kıstım. Birincisi onu aramıyordum çünkü sabah evden çıkıp gerçekten zihnimi toparlamak için yalnız kalmam gerekmişti. İkincisiyse bu cümle neden tanıdık geliyordu?

"Beni nereden buldun, diye sordum." diye diretti. Zihnimde beliren anıyla dudaklarım kıvrıldı ve öne eğildim.

"İz? Sapık mısın? Asıl sen beni nereden buldun?" Yıllar önce ikinci tesadüfi karşılaşmamızda gerçekleşen diyalogdu bu. Onu kumsalda ardımda bıraktığıma bir ay boyunca pişman olmuş sürekli o kumsala gitmemek için kendimle savaşmıştım. Onu tekrar görünce korkuyla karışık heyecan hissettiğimi anımsıyordum.

"Günaydın." dedim içimdeki karamsarlığı götürmüş olduğunu fark ederek. Gerçekten ilacım oydu. Ne elimdeki kitap ne sözcüklere dökmem... Beni rahatlatan onun bakışlarıydı, yüzünde herkesin rahatsız olduğu ama benim huzur bulduğum izi.

"Günaydın. Daha iyi misin?" Başımı aşağı yukarı salladım.

"Çok daha iyiyim." dedim onun varlığından kaynaklandığını belli edercesine.

"Ne okuyorsun?" dedi uzanıp kitabımı alırken. "Yine mi Kürk Mantolu Madonna?" Başımı onaylarcasına salladım. Elime ilk geçeni almıştım ama geldiğimden beri sayfayla bakışmaktan başka kitaba ellememiştim.

"Öylesine. Okuyamadım zaten." kitabı kapatıp çantama koydum. "Okumaktan zevk alacağım tek kitap şu an karşımda olduğu için-" dirseklerimi masaya yaslayıp çenemi avucuma yasladım.

Konuşmadan birbirimize bakarken onun şapka ve maske olmadan dışarı çıkmış olduğunu fark ettim. Elimi uzatıp iz olan yanağına avuç içimi sürttüğümde gözlerini kapattı.

"Neden dışarıya çıktın? Dinlenmen gerekiyordu." Elimi yüzünden çekip avuç içime elini sürttü ve gözlerini araladı. "Dinleniyorum şu an." Parmaklarımı tek tek okşadıktan sonra parmaklarımızı kenetleyip elimi tuttu.

"Bizim kaza geçirmemiz senin suçun değil. Geçmişte yaşadıklarının hiçbiri senin suçun değil." Bilmek bir şey ifade etmiyordu ki. Hiçbir şey benim suçum değildi çünkü çevremdeki pislik insanların bana karşı başlattıkları savaştı bu. Benim üzüldüğüm bu değildi. En azından artık bu değil.

Uzanıp dudaklarını avuç içime değdirdi. Kalbim teklerken gösterdiği sevgi boğazımın düğümlenmesine sebep olmuştu.

"Kumsalda senin gibi bir sapığa denk geldiğim için çok şanslıyım." dediğimde kahkaha atmaya başladı. Gülme. Ciddiyim.

Sapık kısmı biraz ciddiyetsiz oldu gibi Helin.

"Seni sevdiğimi hatırlamamak hiç sorun değildi biliyor musun?" Gülüşü küçülürken dikkatle beni dinlemeye başlamıştı bile. Uzanıp boştaki elimin parmaklarını izine sürttüm.

"Kalbime İz'ini bıraktın Murat. Ruhuma, zihnime... Derinlerdeydin hep. İstesem de unutamayacağım kadar derinlerde." Parmaklarımı yüzünden çekip elimi tutan elinin üzerine koydum. Gözlerim tekrar bulanıklaşırken bile ona bakmayı sürdürdüm.

"Seni hatırlamak geçmişteki acılarımı da getirdi ama artık umursamıyorum. Geçmiş geçmişte kaldı ve ben geçmişimi bana gülümseterek hatırlatan anılar yaşattığın için seni çok seviyorum." Yüzündeki ifade rahatlamaydı. Söylediklerim mi onu rahatlatmıştı yoksa onu sevdiğimi söylemem mi bilmiyordum ama bu hali beni de rahatlatmıştı.

"Bana beni sevdiğini söylemen gereken yerdeyiz." dedim gülerek. Dudakları kıvrıldı ama sustu. İç çekerken bakışlarını kaçırıp dışarıya çevirdi başını.

"Ağlıyor musun?" dedim yanaklarımı ıslatan yaşları umursamadan. Elini hızla gözlerine sürttü ve başını sağa sola salladı.

"Seni sevdiğimi söylemek bu kadar canını mı sıktı?" Yalandan bir kırgınlıkla konuştuğumda başını çevirdi hemen. Gözleri kızarmış kaşları çatılmıştı. "Hayır." dedi ve derin nefes alıp başını eğdi.

"Sadece beni bir daha asla böyle olamayacağımızı sanmıştım. Gerçekten unuttuğunu-" Susup yutkundu ve omuz silkip yine bakışlarını kaçırdı. Masanın üzerinden yüzünü avuçlarıma hapsedip bakışlarımızı kesiştirdim.

"Seni çok bekledim Helin." Yüzünü tutan elimi elleriyle sardı. "Her güne uyanma sebebim sendin. Her günün sonunda seni bulamamak yüzünden aklımı kaçıracağımı hissettiren de sendin."

"Seni çok özledim Tavşan." elimi yüzümden çekip masada ellerine hapsederken.

"Sanırım kaçırdığımız zamanları telafi etmeliyiz." dedim cılız çıkan sesimle.

"Geçmişi umursamadan?" Kaşlarını kaldırıp cevap bekliyormuş gibi bakıyordu. Geçmiş umurumda bile değildi. Geçmişte yaşananları hatırlayıp bugünümü zehirlemeyeceğime dair kendime söz vermiştim. Başımı onaylarcasına salladım.

"Gelecek bize ne gösterir bilmiyorum ama şu anımı seninle yaşamak istiyorum."

"Evlilik teklifi etmen gereken yerdeyiz." dedim gülerek. Dişlerini göstererek sırıttı.

"Benimle evlilik hayali kurduğunu bilmiyordum Tavşan?" Başımı sağa yatırıp düşünüyormuşum gibi duraksadım.

"Seninle ilgili kurduğum hayalleri duysan aklın başından gider." Gülüşü yavaş yavaş silinirken kaşları havalandı.

Niye gözünde haylaz parıltıları var Helin?

"Sapık kadın." dedi cık cıklayıp ellerini çekerken. Kollarını göğsünde çaprazladı. Ne?

"Sen neden her şeyi bel altı anlıyorsun ya?" dedim yanaklarımın kızarışını gizlemek için elimin tersini yanağıma sürterken.

"Sapık olduğun içindir." dedi ayaklanırken ve elini uzattı. Onunla tartışmayı uzatmamak için elini tuttum ve çıkışa adımladık. Yürüyüşünde sorun yoktu ama elleri ara sıra ensesiyle alnı arasında mekik dokuyordu.

"Başın mı ağrıyor?" diye sordum. Başını onaylarcasına salladığında onun yönlendirmesinin tersi yöne çekiştirmeye başladım. "İyiyim Helin." dedi peşimden itiraz dolu sesiyle gelirken.

"Biraz daha dinleneceksin. Sonra tamamen kendine geldiğinde seninle anılarımızı tazeleyeceğiz." dedim.

"Ben liste yaptım." dedi mahallenin tersi yöne sahile yönelmemizi sağlarken. "Senin unuttuğun ve hatırlamamız gerekenler listesi." Omzumun gerisinden ona baktım.

"Artık hatırlıyorum ya?" Şüpheyle sırıtan halini inceledim. "Ne var listende?"

"Kumsalda seni öpmek. Kampüste seni öpmek. Kafede seni öpmek. Deniz kenarında-"

"Sus." dedim elimi elinden çekmek için hamle yapacağım sıra ellerini sıktı ve kolunu omzuma sarıp kenetli elimizi ayırmadı. Yanağıma dudaklarını değdirdiğinde sabit durup gözlerimi kapattım.

"Tamam utanma. Kimsenin görmediği zaman öperim seni." Başımı ona çevirdiğimde gözlerimi araladım. Burnum burnuna sürterken gözleri dudaklarıma kaydı ve geri çekildi. Muzipliği dağılmıştı.

"Annemler akşam seni yemeğe çağırıyorlar." Tüm benim gerilirken şakağıma dudağını değdirdi.

"Sende ailedensin Helin. Alışmalısın. Her cumartesi ailecek yemek yenilir. Bazıları aşırı sıkıcı geçer." Kulaklarım uğuldarken odaklandığım tek şey aileden olduğumu söylemesiydi.

"Ne? O surat ifadesi de ne demek?" Dikkatle yüzüme bakıyordu. Boştaki kolumu beline sarıp başımı göğsüne yasladığımda kollarını omzuma sarıp elimi serbest bıraktı. "Ne oldu Helin?"

"Bir şey yok." dedim iç çekerek. Çok şey vardı. Artık ailem gibi olanlar vardı.

Geri çekilince dudaklarımı birbirine bastırıp ona baktım. "Babana hastanede söylediklerimi biliyor musun?" O an haklı konuşmuşum gibi gelse de Murat'ın babasına saygısızlık etmiştim.

"Ben bir şey duymadım." dedi duyduğu gözlerinden okunuyordu. "Babam benden alışkın. Dert etme. Söylediklerin onu öldürmez."

"Babanla konuştunuz mu?" Hastanede Murat hakkında konuştuğumuz zamanı anımsadım. Seven ve pişman olan bir baba gibi davranmıştı.

"Evet. Geç bir konuşmaydı." Daha fazla konuşmamak için omzumu sardığı kolunu sıktı ve yürümemizi sağladı. "Bazı şeyler geri alınamaz. Benim babam evet. Ama kırgınlıklarla dolu bir baba. Her şey basit bir özür ve pişmanlıklar silsilesiyle düzelseydi, dünyada herkes affedici olurdu."

Ona destekleyici ne söyleyebilirdim ki? Benim babamda arkamda olmamıştı. Yakmıştı, kırmıştı, paramparça etmişti beni. İçten içe sevmişse bile kırgınları ağır bastığı için sevgisi bir anlam ifade etmemişti. Şimdi Murat babasıyla aynı düzeydeydi. Kırılmış bir çocuk ve onu kırıp kırıp pişman olmuş bir baba.

Onun bir ailesi vardı kırık dökük.

Benim bir ailem vardı yalanlarla paramparça.

"Benim ailem olur musun?" dediğimde adımları durdu. Başımı ona çevirdiğimde yüzünde sıcak bir ifade vardı.

"Evlilik teklifi etmedim." Diye açıkladığımda gülüşü daha da genişledi.

"Yani biraz öyle gibi gelse de-" Düşünüyormuş gibi derince nefes alıp verdi. Bilerek yapıyordu pislik.

"Baştan beri planım buydu Tavşan. Senin için dilediğin her şey olabilmek."

"Seni öpmem gereken yerdeyiz." dedim söyledikleri çoktan bedenimi heyecan dalgasıyla sararken.

Söylediğimle dalga geçmedi, beni utandıracak tek kelime etmeden tamda denizin esintisini ve dalgaların sesini dinleyeceğimiz bir noktaya çekti bedenimi. Karanlık bir kumsalda tanışmıştım onunla. Karanlık bir gün değildi bugün. Apaydınlık bir sahil kenarındaydık. Biraz daha gürültülüydü etraf ama benim gördüğüm yine yalnız oydu. Duyduğum, hissettiğim...

"Beni neden bu kadar seviyorsun Murat?" sorum bu yaşananların gerçek olmayacak kadar güzel olmasındandı.

"Çünkü ruhundaki İz'i gördüm Tavşan. Bana bakarken o izin sevilmesini isteyen o kadını gördüm. Benim gibi birini." Elimi uzatıp İz'ini okşadığımda başını eğdi. Ondan önce davranıp bu sefer onu öpen ben oldum. Ufak bir öpüştü. Tüm ruhumu ele geçiren...

Alnını alnıma yasladığında gözlerimi sıkıca yumdum. Nefesi yüzümü yalayıp geçiyordu. "Seni seviyorum Tavşan." Yanağımı okşadıktan sonra gülümsediğini duydum. "Karanlık bir kumsalda hayatıma güneş gibi doğduğun için asıl ben şanslıyım."

Bugüne kadar türlü şanssızlıklar yaşamıştık ayrı ayrı. Tek bir şans tüm şansızlıklarımızı yok etmişti.

Geçmişteki onca acıma rağmen geçmişi hatırladığıma memnun olmamı sağlayan tek sebepti.

"Seni seviyorum İz'im." dedim kollarımı beline dolarken. Başını başıma yaslarken sıkıca sarıldı. Tekrar yok olacağımdan korkarcasına...

SON

 

Loading...
0%