
Orman, artık sessizliğe bürünüyordu. Sonbaharın o canlı yaprak hışırtıları yerini, kuru dalların kırılma sesine ve hafif bir rüzgarın uğultusuna bırakmıştı. Gökyüzü gri bulutlarla kaplanmış, güneş ancak belli belirsiz seçilebiliyordu.
Lyra, yürürken atkısını sıkıca boynuna sardı ve ellerini ceplerine soktu. Bir yaprak, tam önüne düşerek durdu. “Bu sabah daha sıcaktı,” diye mırıldandı, Vera’ya dönerek. Vera, yere eğilip yaprağı aldı. Yaprağın kahverengiye dönen rengi, damarlarının incelikle çizdiği bir harita gibi görünüyordu. “Bu sonbaharın son sahnesi olabilir,” dedi Vera. “Baksana, rüzgar bile daha sert esiyor. Bence kış kapıda.” Lyra hafifçe iç çekti. “Sonbaharı seviyorum. Keşke biraz daha uzun sürse.” “Sonbaharı seviyorsun, çünkü her şey sessizleşiyor,” dedi Vera, yaprağı elinden bırakıp havaya üfleyerek. “Ama biliyorsun, sessizlik bazen fazla uzun sürerse insanı huzursuz eder.” Lyra tam cevap vermek üzereydi ki, uzaktan gelen Rax’ın sesi duyuldu. “Kai, bir gitarın duygusunu anlamak için önce telleri hissetmen lazım. Hissetmeden çalarsan bu, sadece notalardır!” Kai’nin cevap verirken gülümsemesi sesiyle hissediliyordu. “Hissetmek diyorsun, ama az önce üç notayı yanlış bastın.” “Yanlış basmadım. Doğaçlama yaptım,” diye karşılık verdi Rax, sesinde belli belirsiz bir alaycılık vardı. Lyra, bu konuşmayı duyunca gülümsedi. “Onları beklemek yerine gidip neyle uğraştıklarını görsek mi?” Vera omuz silkti. “Olur. Yoksa bütün gün saçma bir şey yüzünden tartışacaklar.” İki kız, hafif yokuş yukarı ilerleyen patikayı takip ederek Rax ve Kai’ye ulaştığında, onları bir kayanın üzerinde otururken buldu. Rax, elindeki gitarla rastgele notalar çalıyordu. Kai ise gitarın tellerini dikkatle inceliyordu. “Burada ne yapıyorsunuz? Donmayı mı bekliyorsunuz?” diye sordu Lyra. Kai başını kaldırıp gülümsedi. “Rax, gitar felsefesi yapıyor. Ben de sabırla dinliyorum.” Rax kaşlarını kaldırıp Vera’ya döndü. “Bazıları için bu felsefe olabilir, ama bu tamamen bilim. Gitar çalmanın sırrı duygularda saklıdır.” Vera ellerini beline koyarak ciddi bir ifadeyle konuştu. “Bize çalsana o zaman, gitar filozofu. Göster hünerlerini.” Rax, Vera’nın meydan okuyan bakışına karşılık, gitarının tellerine hafifçe vurdu. “Pekala, madem ısrar ediyorsunuz…” Gitarından melankolik bir melodi yükseldi. Melodi, kuru dalların ve rüzgarın sesiyle birleşerek tüm ormanı doldurdu. Lyra gözlerini kapatıp melodiyi dinlerken, Vera Rax’a doğru eğilip sessizce sordu:
“Bunu daha önce nerede çaldın? Bu melodi... tanıdık geliyor.” Rax bir süre sustu, sonra hafifçe omuz silkti. “Belki de sadece doğru zamanda doğru notalara bastım. O kadar.” Kai hafifçe güldü. “Sanırım bu, Rax’ın ‘doğaçlama’sı.” Tam o sırada, Lyra’nın yüzüne bir şey değdi. Hafif ve serin… Bir kar tanesi. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Rüzgarla savrulan beyaz parçacıklar, yaprakların arasında kayboluyordu.
“Kar yağıyor,” dedi sessizce. Herkes başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Kar taneleri, başlangıçta seyrek ama sonra daha yoğun bir şekilde düşmeye başlamıştı. Vera avucunu açıp bir kar tanesi yakaladı. “Bu mümkün mü? Daha kasımdayız.” Kai, yere düşen kar tanelerine bakarak mırıldandı. “Sanırım bu, kışın erken bir selamı.” Rax, gitarını omzuna asıp gülümsedi. “Selam mı? Bana göre bu, ‘kaçıp sıcak bir yer bulmazsanız donacaksınız’ uyarısı.” Lyra kıkırdadı. “Kışın ne kadar zor olduğunu hatırlatmayı seviyorsun, değil mi?” Rax başını salladı. “Kış sadece bir mevsim değil. Aynı zamanda bir meydan okuma. Soğukla baş edebiliyor musun? Ya yalnızlık?” Vera, Rax’a şaşkınlıkla baktı. “Sen yalnızlıktan mı bahsediyorsun? Hayırdır, Rax. Kış şiirleri mi yazmaya başladın?” Kai, Rax’ın omzuna hafifçe vurup gülerek konuştu. “Bence fazla soğuktan kafası karıştı.” Grup, yavaşça patikadan aşağı inmeye başladı. Kar, artık toprağı hafifçe beyaza boyamıştı. Ağaçların gövdeleri ıslanıyor, dallardan düşen damlalar birer buz tanesi gibi yere çarpıyordu. Vera, yürürken sessizliği bozdu. “Bu kış, diğerlerinden farklı olacak gibi hissediyorum. Sadece hava yüzünden değil... bir şeyler değişiyor.” Lyra, başını kaldırıp Vera’ya baktı. “Ne gibi?” Vera omuz silkti. “Bilmiyorum. Sanki bir dönem kapanıyor, başka bir şey başlıyor. Ama ne olduğunu çözemedim.” Kai, hafifçe gülümseyerek söze girdi. “Belki de bu, kışın etkisidir. İnsanları düşünmeye zorlar.” Rax, bir an sessiz kaldıktan sonra hafifçe mırıldandı. “Ya da sadece soğuk, herkesin kafasını karıştırıyordur.” Lyra, rüzgarla savrulan kar tanelerine bakarken derin bir nefes aldı. “Belki de bu kış, hepimizin düşündüğünden daha özel olacak.”
Kar taneleri ormanı beyaza boyamaya başlamıştı. Dalların ucunda biriken ince kar tabakası, yavaş yavaş ağırlaşıyor ve rüzgarla birlikte düşüyordu. Herkes sessizce yürürken, Vera aniden durdu. Başını kaldırıp uzaklara baktı. “Oraya bakın,” dedi sessizce. Grup durup Vera’nın baktığı yere döndü. İleride, ağaçların seyrekleştiği bir noktada, eski bir kulübe görünüyordu. Tavanı yosun kaplı, duvarları yıpranmış ahşaptandı. Pencerelerden biri kırılmış, diğerinin camı ise karla buğulanmıştı. Kai şaşkınlıkla konuştu. “Bunu daha önce fark etmemiştik, değil mi? Hep bu patikadan geçiyoruz.” Rax ellerini ceplerine soktu, hafif bir gülümsemeyle başını eğdi. “Belki de hep hızla geçtik, Kai. Hayatta bazen dikkat etmediğimiz şeyler vardır. Ama bu kulübe... kesinlikle dikkat çekici.” Vera kaşlarını çattı. “Yoksa... gitmek istiyor musun? Hava kararıyor, Rax.” Rax, Vera’ya dönüp göz kırptı. “Biraz macera istemiyor musun? Belki içeride bir şeyler buluruz. Kim bilir, belki sıcak bir şeyler bile vardır.” Lyra, Rax’ın bu rahat tavrına rağmen tedirgindi. “Ama ne durumda olduğunu bilmiyoruz. Belki çökmek üzeredir ya da içinde bir şeyler... birileri vardır.” Kai, grubu dengelemek istercesine sakin bir tonla araya girdi. “Belki de yakından bakabiliriz. Eğer tehlikeli görünüyorsa geri döneriz.” Rax, Kai’nin bu teklifini memnuniyetle karşıladı. “Tamam, kaptan. O zaman bakalım.” Grup, dikkatle kulübeye doğru ilerlemeye başladı. Ayaklarının altındaki ince kar, çıtırdayarak eziliyordu. Yaklaştıkça, kulübenin eski, ama sağlam olduğunu fark ettiler. Ahşap duvarlarda küçük çatlaklar vardı, ancak yapının genel hali, tahmin ettiklerinden daha iyiydi. Lyra, kulübenin önüne geldiklerinde durup derin bir nefes aldı. “Burası... bir zamanlar birinin eviymiş gibi görünüyor.”
Vera, kapıya yaklaştı ve elleriyle ahşap yüzeye dokundu. Soğuk ve sertti. Kapıyı yavaşça iterek açtı. Kapı, hafif bir gıcırdamayla aralandı ve içeriden nemli ahşap kokusu yayıldı. İçeri girdiklerinde, kulübe oldukça küçük ama düzenliydi. Ortada eski bir masa ve etrafında birkaç sandalyeden geriye kalan iskeletler vardı. Bir köşede, paslı bir soba duruyordu. Sobanın yanında, yarısı kırılmış bir sehpa üzerinde eski bir kitap göze çarpıyordu. Rax, hemen kitaba doğru yöneldi. “Hah! İşte bir gizem. Kim bilir, belki de bu, eski bir günlüktür.” Vera gözlerini devirdi. “Ya da sadece bir yemek tarif kitabıdır. Her şeyi bu kadar dramatikleştirmeye gerek yok.” Rax, Vera’nın söylediklerini duymazdan gelip kitabı eline aldı. Sayfaları dikkatlice çevirdi. “Bu bir günlük... ya da bir çeşit not defteri gibi görünüyor.” Kai, sobanın yanına gidip içerisine baktı. “Biraz odun bulabilirsek burayı ısıtabiliriz. Dışarıda donmaya devam etmek istemiyorum.” Lyra, camı kırık pencereye doğru gidip dışarıya baktı. Kar daha da yoğunlaşmıştı. Hafifçe ürperdi ve başını çevirdi. “Sobayı yakmalıyız. Çünkü kar fırtınasına yakalanmış gibiyiz.” Rax, kitabın içinden yüksek sesle okumaya başladı. “25 Kasım. İlk kar yağışı başladı. Kulübeye döndüm. Burada güvende hissediyorum. Ama rüzgarın uğultusu bile insanın içini titretiyor...” Vera, Rax’ın bu dramatik okuyuşunu yarıda kesip ters ters baktı. “Bunu şu an mı yapman gerekiyor?” Rax, hafifçe gülümseyerek kitabı kapattı. “Sadece bir ruh katmaya çalışıyordum. Neyse, hadi şu sobayı çalıştırın da sıcak bir ortam yaratalım.” Kai, kulübenin etrafında biraz odun ve eski gazete parçaları buldu. Lyra, çantasından bir çakmak çıkardı ve birkaç denemenin ardından sobayı yaktılar. Küçük kulübe yavaş yavaş ısınmaya başladı. Herkes sobanın etrafında toplanırken, Lyra sessizce dışarıyı izliyordu. Kar fırtınası başlamıştı ve artık geri dönmek imkansız gibiydi. Kai, Lyra’nın bu sessiz halini fark edip yanına yaklaştı. “Bir şey mi düşündün?” diye sordu. Lyra, hafifçe gülümseyip başını salladı. “Hayır, sadece... buranın çok eski bir hikayesi olduğunu hissediyorum. Ama bu hikaye yarım kalmış gibi.” Kai, bir an Lyra’nın sözlerini düşündü ve usulca başını salladı. “Belki de biz o hikayeyi tamamlayacağız.” Bu sırada Rax, sobanın yanına kıvrılmış, gitarını çıkarmıştı. Parmakları hafifçe tellerde gezindi ve neşeli bir melodi çalmaya başladı. Melodi, içerideki sessizliği dolduruyordu. Ancak Vera, dikkatle Rax’a bakarak sordu:
“Bu melodiyi daha önce çalmamıştın. Nereden çıktı şimdi?” Rax, gözlerini kapatıp hafifçe sırıttı. “Bilmiyorum. Burası bana bir şeyler hissettirdi.” Lyra, Rax’ın melodisini dinlerken hafifçe başını salladı. “Sonbahardan kışa geçiş gibi... Tatlı bir vedanın melodisi.”
Kulübede geçen saatler, dışarıdaki fırtına dinene kadar sürdü. Ancak kimse o gece kulübenin eski hikayesinin, kendi hayatlarına nasıl dokunacağını bilmiyordu.
Sobanın ısısı yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. Kar yağışı dışarıda dinmiş, gökyüzü berrak bir maviye dönmüştü. Lyra, pencereden dışarıya bakıp derin bir nefes aldı. “Kar durmuş. Sanırım artık dönme zamanı geldi,” dedi hafif bir gülümsemeyle. Kai, kupasını sobanın yanına bırakarak ayağa kalktı. “Evet, ama dikkatli olmalıyız. Patikalar buzlanmış olabilir.” Rax, gitarını sırtına asarken esneyerek konuştu. “Hadi bakalım, maceracı ruhlarımızı topluyoruz. Eve dönmek için bir savaş vermemiz gerekebilir.” Vera, battaniyeyi katlayıp sandığın üzerine bıraktı. “Eğer düşmeden yürümeyi başarabilirsen, zaten mucize sayılır.” Lyra, çantasını omzuna takıp kulübenin kapısını açtı. İçeriye soğuk bir rüzgar doldu. Hep birlikte dışarı çıktılar. Kar, yerlerde bir örtü gibi uzanıyordu ve adımları çıtırdayarak iz bırakıyordu. Patikada ilerlerken, Kai Lyra’nın yanına geçti. “Burası güzel bir yerdi. Yani, beklediğimizden farklıydı ama yine de hoş bir anı oldu.” Lyra başını salladı. “Evet, burayı unutmayacağım. Doğa, bazen insana hiç beklemediği şeyler sunuyor.” Rax, arkada yürürken aniden bağırdı. “Hey! Buradan sonra sağa mı dönüyorduk, sola mı? Emin olamadım.” Vera, Rax’ın bu çıkışına gülerek döndü. “Gerçekten mi? Yön bulma konusunda tamamen beceriksiz olduğunu nasıl unutuyorum?” Rax, bir elini kalbine götürüp dramatik bir şekilde konuştu. “Ah Vera, beni ne kadar yanlış tanıyorsun! Aslında içten içe bir doğa rehberiyim.” Kai, alaycı bir tonla araya girdi. “Evet, ama rehberin genelde bizi kaybeder.” Grup kahkahalar eşliğinde yürümeye devam ederken, güneş bulutların arasından süzüldü.
.Orman, karların üzerinde parlayan altın ışıklarla daha da büyüleyici görünüyordu. Vera, birkaç adım öne geçip eliyle uzaklardaki açıklığı işaret etti. “Sanırım köye yaklaşmaya başladık. Evler görünüyor.” Lyra, Vera’nın işaret ettiği yere bakıp derin bir nefes aldı. “Ev sıcaklığı gibisi yok, değil mi?” Kai başını salladı. “Evet, ama dürüst olmak gerekirse, kulübenin o sıcak atmosferini özleyeceğim.” Rax, yavaşça yürüyüp gruba yetişti. “Benim için eve dönmek, daha fazla yemek ve bir sıcak duş demek. Yani evet, kulübeyi sevdim, ama biraz gerçekçi olalım.” Bir süre daha yürüdükten sonra, grup köye vardı. Evlerin bacalarından yükselen duman, yaklaşan akşam yemeğinin habercisiydi. Lyra, kapılarının önüne vardıklarında durup arkasına, geldikleri yola baktı. “Sonbaharın son günüydü belki de,” dedi düşünceli bir şekilde. “Ama güzel bir şekilde veda ettik.” Kai, elini Lyra’nın omzuna koyup hafifçe gülümsedi. “Evet, ve kışla yepyeni anılar bizi bekliyor.” Vera, kapıyı açıp içeri girdi. Rax, hala kapının önünde duruyordu. Hafifçe iç çekip, bir kez daha karla kaplı ormana baktı. Sonra, Vera’nın sesi onu bölerek yankılandı. “Rax, içeri giriyor musun, yoksa dışarıda donmak mı istiyorsun?” Rax, hafifçe gülerek içeri girdi. “Geldim, geldim. Ama bundan sonra sıcak bir çorba olmadan konuşmayacağım.” Ev sıcacıktı, kar ve rüzgarın soğukluğunu unutturan bir rahatlıkla doluydu. Grup, kulübedeki maceralarını anlatıp kahkahalarla akşam yemeğini yerken, dışarıda gece karanlığı ormanı sarıyordu. Ve kış, onların hayatına usulca adım atıyordu.
Bir hafta önce, Lyra ve arkadaşları uzun süredir hayalini kurdukları o evin anahtarlarını almışlardı. Şimdi, üniversite öğrencisi olarak birbirlerine daha da yakınlaşacakları bir evde yaşamaya başlamışlardı. Ev, kampüsün biraz dışında, huzurlu bir mahallede bulunuyordu. Vera, mutfağın köşesinde bir yandan yemek hazırlarken diğer yandan evin içinde dolaşıp her şeyi yerleştirmeye çalışıyordu. “Bu odaların düzeni benim kafamı karıştırıyor,” diyerek bir kutuyu kaldırdı ve yere koydu. “Bir türlü her şeyi yerli yerine koyamıyorum.” Rax, kanepeye uzanmış telefonunu kontrol ediyordu. “Evet, yerleşmek zor. Ama düşün, burada sadece ders çalışmak değil, aynı zamanda arkadaşlarla vakit geçirmek için çok iyi bir yer olacak.” Lyra, odada yerleştirdiği kitapları kontrol ederken başını çevirdi. “Burası gerçekten de bize ait gibi hissediyorum. Birçok yeni başlangıca ev sahipliği yapacak.” Kai, sabah erken saatlerde uyandığı için biraz uykusuzdu. Bir yandan da dışarıda hala kar yağıyordu. “Burası için çok doğru bir seçim yaptık, gerçekten. Ama şu an biraz daha rahat bir yatak iyi olurdu. Erken saatlerde ders çalışmak zor oluyor.” Vera gülerek, “Evet, o yatakları da bir an önce yerleştirelim, yoksa hepimiz kafamızı koltuğa koyarız.” Lyra, mutfağa geçip birkaç malzeme aldı. “Ama mutfak gerçekten çok güzel. Burada, birlikte yemek yapmak harika olacak.” Rax, telefonundan kafasını kaldırarak sırıtarak, “Bunu duydum, ‘yemek yapmak’ diyorsun ama senin de en çok sevdiğin şey yemek yemek. Bakalım ne kadar zaman geçmeden çorba, makarna ya da pizza yemeye başlarız,” dedi alaycı bir şekilde. Kai, başını sallayarak gülümsedi. “Bence Lyra'nın mutfakta daha çok vakit geçirmesi, bizim için çok daha iyi olur. Sonuçta, Rax'ın mutfakta olduğu her an bir felakettir.” Vera, bir yandan mutfakta işler yapmaya devam ederken araya girdi. “Evet, ama Rax'ın pizza yapma becerisi de var, itiraf edelim. Yalnız, Rax, o malzemeleri doğru kullanıyor musun?” Rax, başını sallayarak, “Bu da başka bir mesele, ama pizza konusunda profesyonelim. Lyra'nın evdeki her şeyi denetlemesi gerekirken, benim de bu konuda bir şeyler yapmamız lazım.” Lyra gülerek, “Tamam, pizza senin alanın olsun, ama biz diğer şeyleri yapalım. Bu eve alışmamız lazım,” dedi. “Bu yeni evde, yeni bir yaşam başlatmak ve hem derslerimize odaklanmak hem de arkadaşlar olarak vakit geçirmek güzel olacak.”
Grup, bir yandan evde yerleşirken bir yandan da birbirlerine evdeki yeni yaşamlarının nasıl olacağına dair fikirler paylaşıyorlardı. Birçok hatıra biriktirecekleri, bazen zorlayıcı ama her zaman eğlenceli anlar yaşayacaklardı. Kışın, evin pencerelerinden dışarıda yağan karı izlerken, bir yandan ders çalışacak, bir yandan da birlikte güzel zamanlar geçireceklerdi. Her şey yavaş yavaş düzene girmeye başlıyordu ve bu yeni ev, onlara farklı bir yaşamın kapılarını aralayacaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |