
Sahne arkasındaki bekleme odasında zaman, adeta durma noktasına gelmişti. Herkesin nefesi kesilmiş, gözler ekrandaki isimlerin sıralanmasını bekliyordu. Yarışmanın sunucusunun sesi salondan yankılanarak içeriye ulaşıyor, ama söyledikleri odadakilerin kulaklarında anlamını yitiriyordu. Sadece bir şey önemliydi: Sonuçlar.
Lyra, ellerini sımsıkı kenetlemiş, koltukta sabit bir şekilde oturuyordu. Bu yarışmadan aldıkları ödülle çok büyük işlere adım atabilirlerdi, ve bunu stersiyle kendisini yoruyordu, sanki zaman çok yavaş ilerliyormuş gibi geldi. "Lyra" Kai'nin seslenmesi ile başını Kai'ye doğru döndürdü. Kai, elini hafifçe Lyra’nın ellerinin üzerine koyarak fısıldadı: “Derin bir nefes al. Her şey iyi olacak.” Lyra "Umarm.." dedi. Vera ise bir köşede, dikkatlice ama gergin bir şekilde tırnaklarını incelemekle meşguldü. Dışarıdan sakin görünse de, gözlerindeki endişe her şeyi ele veriyordu. Rax ise bir yandan gitarını akord ediyormuş gibi yapıyor, bir yandan da köşede gülümseyerek kendi kendine mırıldanıyordu: “Sonuç ne olursa olsun, en iyi performans bizimdi. Bunu hepimiz biliyorsunuz.” Vera, ona doğru bir bakış atarak. “Her zaman olduğu gibi, şimdi de kendinden fazla eminsin.” Rax, kaşlarını kaldırarak cevap verdi: “Ve bu yanlış mı, tatlım? Sahnede çok uyumluyduk, herkes gördü. Bir alkışı hak ettik.” Vera gözlerini devirdi ama yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. “Senin şu özgüvenin olmasa hayat çok sessiz olurdu.” Tam bu sırada hoparlörlerden sunucunun sesi yükseldi: “Ve işte, büyük finalde kazanan grup…” Oda bir anda sessizleşti. Lyra, Kai’nin elini daha sıkı tuttu. Vera nefesini tutarken, Rax arkasına yaslanıp omuzlarını gevşetti. “Bu yılın şampiyonu… Kül Melodisi!” Bir saniyelik sessizliğin ardından odadaki herkesin yüzünde aynı anda bir şok ve mutluluk belirdi. Lyra’nın gözleri büyümüş, dudakları küçük bir çığlıkla açılmıştı. Kai, ona dönerek sanki her şey normalmiş gibi, “Sana söylemiştim,” dedi ve güldü. Vera yerinden fırlayıp Rax’a dönerek, “İşte bu! Hadi bakalım, yıldız ışığı, büyük konuşmalarını yap!” dedi, sesi heyecandan titreyerek. Rax, dramatik bir şekilde ayağa kalktı, ellerini iki yana açtı ve ciddi bir ifadeyle söyledi: “Sevgili halkım, bu ödülü önce kendime, sonra size adıyorum.” Vera kahkahalarla gülerken, Lyra ve Kai de ona katıldı. O an, yalnızca kazandıkları için değil, bir ekip oldukları için mutluluğun zirvesindeydiler. Sonuçlar açıklandığında, salonda kopan alkışların sesi kulaklarda yankılanıyordu. Herkes ayakta, “Kül Melodisi” ismini haykırıyordu. Lyra bir an için kulaklarına inanamadı; zaman durmuş, dünya bir sis perdesinin ardına gizlenmiş gibiydi. Yanındaki Kai, kolunu nazikçe omzuna koyarak onu anın gerçekliğine çekti. “Başardık, Lyra,” dedi Kai, alçak bir sesle. Sanki onun sakinliği, Lyra’nın içindeki fırtınayı dindiriyordu. Lyra, gözyaşlarının yanaklarına süzüldüğünü fark ettiğinde sadece başını sallayabildi. "Evet… başardık." Vera, yan tarafta Rax’a doğru döndü. Gözlerinde sevinçle karışık bir meydan okuma vardı. “Gördün mü? Düşünsene, bunu bizim o kaotik provalarımızla başardık. Ama tabii ki benim katkım olmasa—” Rax, gülümseyerek araya girdi: “Tabii, tabii. Öyle olsun, tatlım. Senin katkın olmasaydı sahne çökerdi, eminim.” “Bunu hakaret olarak mı almalıyım?” dedi Vera, kaşlarını kaldırarak. “Hayır, sahnede verdiğin enerjiyle ışıkları söndürüyordun, iyi ki yanımdaydın,” diye ekledi Rax, gülümseyerek gitarını sırtına astı. Rax’ın alaycı tonuyla verdiği övgü bile, bu anın büyüsünü bozmadı. Vera hafifçe gülümseyip, “Yine de beni teşekkür etmeye zorladın. Tebrikler, bir mucize daha başardın,” dedi.
Bekleme odasına döndüklerinde, grup bir süre boyunca sessiz kaldı. Sessizlik, kazandıkları zaferin ağırlığını daha da hissedilir hale getiriyordu. Lyra, pencereden dışarı bakarken derin bir nefes aldı. Gözleri, sonbaharın sarı-turuncu yapraklarının döküldüğü, hafifçe esen rüzgarla dolan sokaklara takıldı. “Kai,” dedi usulca. “Bu anın sonsuza kadar sürmesini istiyorum. Ama bir yandan da korkuyorum. Şimdi kazandık… ya bir sonraki adımda başarısız olursak?” Kai, yanına yaklaşıp pencerenin kenarına yaslandı. “Hayat bir şarkı, Lyra. Ve her şarkının kendi ritmi var. Bazen hızlanır, bazen yavaşlar. Ama sen bizim melodimizin kalbisin. Sen oldukça, asla başarısız olmayız.” Lyra, onun gözlerindeki samimiyeti gördü ve ilk kez içindeki endişeler biraz olsun hafifledi. Vera, elleriyle yüzünü ovuşturup kanepeye oturdu. “Tamam, kazandık ama şimdi daha fazla beklenti var. Daha iyisini yapmak zorundayız. Bu kadar insanın umudunu taşıyoruz. Bu, inanılmaz bir yük.” Rax, gözlerini devirerek cevap verdi: “Ah, dramatik Vera geri döndü. Bunu bir yük gibi değil, bir fırsat gibi düşün. Hayranların seni alkışlayacak, daha ne istiyorsun?” “Senin gibi kaygısız olmak isterdim,” dedi Vera, sesinde ince bir alayla. “Belki o zaman hayat daha kolay olurdu.” “Senin gibi endişe etmek istemezdim,” dedi Rax, ona karşılık vererek. “Belki o zaman daha mutlu olurdum.” Ama bu alışılmış atışma, Vera’nın köşelerde kıvrılan dudaklarının ardındaki hafif gülümsemeyle son buldu. Rax, gözlerini hafifçe kırpıp ekledi: “Şaka bir yana, sahnede mükemmeldik. Özellikle de sen.” Vera’nın yüzü kızardı ama hiçbir şey demedi. Çünkü o da biliyordu ki Rax, her ne kadar alaycı görünse de söylediklerinde hep bir gerçeklik payı vardı.
O gece grup, zaferlerini kutlamak için küçük bir kafede toplandı. İçerisi sıcaktı, ama pencereden giren sonbahar esintisi, onlara dışarıdaki mevsimi hatırlatıyordu. Lyra’nın gözleri masanın ortasında duran ödülde gezindi. Hafifçe dokundu ve fısıldadı:
“Bir hayalin gerçeğe dönüştüğü an bu.” Kai, Lyra’nın yanındaki sandalyeye oturup gitarını çalmaya başladı. Hafif bir melodi, kahkahalar ve sessizlik arasında yankılandı. “Bu sadece bir başlangıç,” dedi Kai. “Küllerden doğan bir şarkı, belki de gelecekte milyonların dilinde olacak.” Vera, elindeki kahveyi masaya koyup sordu: “O zaman, sıradaki hedefimiz ne? Yeni bir şarkı mı, yoksa bir albüm mü?” Rax, arkasına yaslanıp gülümseyerek cevap verdi: “Şimdi mi? Şimdilik keyfimize bakalım. Ama kim bilir, belki bir dünya turu yaparız. Sonra sen bir kenara oturup bana nasıl teşekkür edeceğini düşünürsün.” Vera gözlerini devirerek, “Rax, sen gerçekten bir efsanesin,” dedi, ama sesinde bu sefer alaydan çok bir sıcaklık vardı. Gece ilerledikçe, kahkahalar, notalar ve düşler masayı doldurdu. Onlar, yalnızca bir grup değil, bir aile olmuşlardı. Her biri kendi hikayesini notalara dökerken, birlikte yazdıkları bu yeni hikaye, belki de hayatlarının en büyük eseriydi. Ve dışarıda, sonbaharın yaprakları, tıpkı onların müziği gibi, rüzgarla dans etmeye devam ediyordu..
Küçük kafe, akşamın serinliğini dışarıda bırakmış, içeride sıcak bir melodi havası oluşturmuştu. Masanın üzerinde kahve fincanlarının dumanı tütüyor, loş ışık altında sonbaharın turuncu tonları masayı çevreliyordu. Lyra, ödülü masanın ortasına dikkatlice yerleştirmiş, sessizce ona bakıyordu. Bu zaferin tadını çıkarmaya çalışıyordu, ama içinde tarif edemediği bir gerginlik vardı. Kai, sandalyesine yaslanmış, bir eliyle gitarının tellerini hafifçe tıngırdatıyordu. Gözleri Lyra’nınkilerle buluşunca, “Biliyor musun, bunu gerçekten hak ettik,” dedi, sesi güven doluydu.
Lyra hafifçe gülümsedi ama bakışlarını ödülden ayırmadı. “Hak ettik mi gerçekten? Bazen düşünüyorum da… ya her şey bir şanstan ibaretse? Ya bugün bizim günümüzdü ve bir daha böyle bir an yaşanmazsa?” Kai gitarı kucağına alıp parmaklarını tellerde gezdirdi, hafif bir melodi eşliğinde konuştu: “Eğer bir şansa sahipsek, onu nasıl kullandığımız önemli. Ve Lyra, sen o kadar çok çalıştın ki bu kesinlikle sadece şans değil. Hepimiz öyle çalıştık.” Masadaki diğer ikili ise, her zamanki gibi kendi dünyalarındaydı. Vera, fincanını dikkatlice elinde tutuyor, kahvenin yüzeyinde oluşan buharı izliyordu. “Benim anlamadığım şey şu,” diye söze başladı. “Bu kadar büyük bir zafer kazandık ama hâlâ Rax’ın ne kadar büyük bir müzik dehası olduğunu duymaktan kurtulamıyorum. Gerçekten, inanılmaz yorucu.” Rax, kahvesinden büyük bir yudum aldıktan sonra kaşlarını kaldırarak ona döndü. “Tatlım, yoruluyorsan biraz daha kahve iç. Zihin yorgunluğunu alır. Ama kabul edelim, ben gerçekten bir müzik dehasıyım. Bunu inkar etmek sadece zaman kaybı olur.” Vera’nın dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kalktı, ama alaycı bakışını Rax’tan ayırmadı. “Bunu mı söylüyorsun? Sırf provalara sürekli geç kalan biri olarak mı? Gerçekten bir deha olduğunu kanıtlamak için harika bir başlangıç yapmışsın!” Rax, teatral bir şekilde kalbini tutarak sandalyesine yaslandı. “Ah, kalbim! Bu kadar acımasız olmasaydın belki de seni bir gün ilham perim yapmayı düşünebilirdim.” Vera, kahvesini masaya biraz sert bir şekilde koyarak, “Eğer senin ilham perin olacaksam, o şarkının başına ‘Kaosa Davet’ yazabilirsin,” dedi. Masadaki herkes kahkahalarla gülmeye başladı. Lyra, bu ikilinin bitmek bilmeyen atışmalarına alışık olsa da her seferinde eğlenmeden edemiyordu. Kai, kahkaha sesleri azalırken araya girdi. “Peki, şimdi ciddi bir şey konuşalım mı? Bu zaferden sonra sırada ne var? Yeni bir şarkı mı yazıyoruz, yoksa dinlenip ilham mı arıyoruz?” Vera, düşünceli bir şekilde konuştu: “Dinlenmek kulağa hoş geliyor ama… herkes bizden daha fazlasını bekliyor. Daha iyisini yapamazsak hayal kırıklığı yaratırız. İnsanların beklentileri ağır geliyor.” Rax, Vera’ya dönüp kaşlarını kaldırdı. “Sen gerçekten hayatı çok ciddiye alıyorsun, değil mi? Belki de biraz rahatlamalısın. Mesela ben... Her zaman akışına bırakırım ve sonuç ortada: bir deha, sahnede parlayan bir yıldız!” Vera gözlerini devirdi. “Bir gün şu egon yüzünden bir şey yapamayacak hale geleceksin.”
Rax gülümseyerek yanıtladı: “Ama o gün bugün değil.” Lyra, konuşmayı izlerken sessizce iç çekti. “Vera’nın söylediği bir şey doğru ama. Şimdi herkes bizden bir şey bekliyor. Daha önce sadece kendi aramızda müzik yapıyorduk, ama artık bir kalabalık var. Bizden daha fazlasını istiyorlar.” Kai, ona dönüp güven verici bir tonla konuştu: “Ama bunun üstesinden gelebiliriz. Zaten bizim şarkılarımız, kendi ruhumuzu yansıttığı için güzel. Bunu kaybetmediğimiz sürece kimse bizden daha iyisini bekleyemez.” Rax, bir anda ciddileşerek konuştu: “Aslında bir fikrim var. Yeni bir şarkı yazmak yerine, kazandığımız şarkıyı biraz daha geliştirebiliriz. Daha duygusal bir bağ katabiliriz. Hem de bu Vera’nın sözleriyle olabilir.” Vera şaşırmıştı. “Benim sözlerim mi? Şaka mı yapıyorsun?” Rax omuz silkti. “Hayır, tatlım. Sadece gerçekçi bir öneride bulunuyorum. Sözlerin güçlü. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama tabii, kabul etmek istersen.” Vera bir an için durdu, sonra hafifçe gülümseyerek başını salladı. “Tamam, bu sefer sana güveneceğim. Ama eğer yine saçma bir şeyler çıkarırsan seni sonsuza kadar sustururum.” Rax kahkahayla cevap verdi. “Söz, bu sefer ciddiyim. Belki.” Masada bir an sessizlik oldu. Herkes kahvesine, gitarına ya da düşüncelerine daldı. Ama bu sessizlik, huzurlu bir sessizlikti. Dışarıdaki sonbaharın sesi, içerideki kalp atışlarına karışıyordu. Lyra, sonunda sessizliği bozdu. “Hadi, bir şeyler yazmaya başlayalım. Çünkü biliyorum ki bu masadan kalktığımızda yine birbirimize laf yetiştirmekle uğraşacağız.” Kai gülümseyerek gitarını aldı ve ilk notayı çaldı. “Tamam, yıldız kız. Sen başla, biz de peşinden geliriz.”
Kai’nin gitarından yayılan ilk notalar, masanın etrafında bir huzur balonu yarattı. Melodi sade ama duygu doluydu. Lyra, gözlerini Kai’nin parmaklarına dikmişti; her notada bir anı gizliydi sanki. Vera, önündeki kahve fincanını yavaşça ileri geri oynatırken, “Tamam, ilk cümleyi kim söylüyor? Yoksa bu yine Lyra’nın bir içsel monoloğuna mı dönüşecek?” dedi, hafif bir tebessümle. Lyra ona bakıp gülümsedi. “Eğer istersen ilk cümleyi sen yazabilirsin. Ama sonra şarkının adı ‘Vera’nın Draması’ olur, haberin olsun.” Rax kahkaha atarak araya girdi. “Bu ismi not alıyorum! Bir dahaki konserimizde şarkının adı bu olacak. Kimse anlamaz ama ben çok gülerim.” Vera gözlerini devirdi. “Rax, sana bu kadar şaka yapmak gerçekten yakışıyor mu? Ciddiyetin yüzde biri bile yok sende.” Rax, fincanını eline alıp abartılı bir şekilde Vera’ya doğru kaldırdı. “Tatlım, ciddiyet benim için değil. Ama senin kaşlarını çatman beni daha yaratıcı yapıyor. Belki yeni şarkımızın adı ‘Kaşların Altında’ olur?” Kai, Vera’yı rahatlatmak ister gibi hafif bir gülümsemeyle, “Tamam, tamam. Hadi ciddileşelim,” dedi. “Şarkının ruhu belli: bizim hikayemiz. Ama yarışma sonrası hissettiklerimizi ekleyebiliriz. İnsanların bizi beklediği yerde, bizim kendimizi bulmaya çalışmamız gibi.” Lyra, Kai’ye dönüp başını salladı. “Evet, doğru. İnsanların beklentileriyle yüzleşmek ama kendi kimliğimizi kaybetmemek… Bunu notalara dökebilirsek harika bir şey çıkar.” Vera hafif bir iç çekişle sandalyesine yaslandı. “Ama bu kadar anlam yüklü şarkılar yazmak yorucu. Peki ya biraz daha hafif bir şey denesek? Mesela… bir yürüyüş, rüzgarın fısıltısı ya da kahve kokusu hakkında bir şeyler?” Rax, Vera’nın bu önerisini büyük bir ciddiyetle karşıladı. “Kahve kokusu hakkında bir şarkı mı? Tamam, başlıyorum: ‘Sabah uyandığımda sen yoktun ama kahve vardı…’” Vera, kahkaha atmamak için dudaklarını ısırdı. “Rax, gerçekten bazen seni çok ciddiye alamıyorum.” Rax göz kırptı. “Almana gerek yok, tatlım. Yeter ki gül. O da bir ilham kaynağı.” Lyra bu atışmaları izlerken bir yandan defterini açmış, sessizce bir şeyler yazmaya başlamıştı. Kai bunu fark edip hafifçe eğildi. “Ne yazıyorsun?” diye fısıldadı. Lyra, defterini hafifçe çevirerek Kai’ye gösterdi. “Bir başlangıç… Bir fikir. Şarkının ilk satırı olabilir belki.” Kai deftere bakıp okudu: “Sessizlikte bulduğumuz notalar, bizi fırtınaya hazırlıyor.” Gözleri ışıldadı. “Bu harika. Ama biraz daha açabiliriz. Sessizlikten fırtınaya bir yolculuk gibi.” Vera, onların konuşmasını duyup başını çevirdi. “Sessizlik ve fırtına mı? Harika bir metafor ama bana çok… ağır geldi. Hafif bir umut ışığı eklesek? Mesela ‘fırtına dinince doğan güneş’ gibi bir şey?” Rax, ciddi bir tavırla konuşmaya katıldı. “Ya da, neden fırtına hep kötü bir şey olsun ki? Belki de bizi dönüştüren bir şeydir. Sessizlik rahatsız edici ama fırtına hareket getirir.” Kai, gitarıyla yavaşça Rax’ın sözlerini çalmaya başladı, her kelimeye bir nota ekler gibi. “Tamam, fırtına hareket getirir. Peki ya sonra? Hangi hisle bitiyor?” Lyra, düşünceli bir şekilde konuştu. “Bence umutla. Her ne kadar savrulsak da sonunda bir şeyler inşa ediyoruz. Küllerimizden doğan bir şey gibi.” Vera başını salladı. “Kül ve umut. İlginç bir ikili.” Rax, Lyra’ya dönüp hafifçe eğildi. “Şimdi bu şiirsel konuşmanla beni bile duygulandırdın. Ama cidden, bunu yaz.” Lyra gülümseyerek defterine not aldı. Gitarın sesi masayı doldururken hepsi bir anlığına sessizleşti. Sanki o anda sadece müzik vardı, konuşmalar değil. Sonunda Kai, parmaklarını gitarın tellerinden çekip derin bir nefes aldı. “İşte, şimdi elimizde bir temel var. Ama daha fazlası için zaman lazım. Şarkılar aceleyle değil, hisle yazılır.” Rax gülümsedi. “Ve biraz kahveyle. Belki de Vera haklı, kahve gerçekten ilham veriyor.” Vera kaşlarını kaldırarak baktı. “Sonunda bir konuda haklı olduğumu kabul ettin. Şimdi sıra sana güvenmekte mi?” Rax, teatral bir şekilde omuz silkti. “Beni tanıyorsun. Güvenin için ne gerekiyorsa yaparım. Tabii ki… belirli sınırlar dahilinde.” Masada kahkahalar yükselirken, sonbahar esintisi içeriyi biraz daha serinletti. Kahve fincanları boşalmış, melodiler tamamlanmamıştı. Ama hepsi bir şey biliyordu: bu an, sonsuz bir şarkının ilk notasıydı.
Masada kahkahalar yükselirken, sonbahar esintisi içeriyi biraz daha serinletti. Kahve fincanları boşalmış, melodiler henüz tamamlanmamıştı. Ama hepsi bir şey biliyordu: Bu an, bir yolculuğun başlangıcıydı. Birbirlerine güveniyor, şarkılarla, sözlerle, gülüşlerle birleşiyorlardı. Ve o masada, birbirlerinin içindeki boşlukları doldurarak, küllerinden doğacak bir melodinin ilk notaları yazılıyordu. Sessizlikte bir umut ışığı belirdi, hepsi bir arada, bir hayalin peşinden koşuyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |