

Bir hafta sonra:
“Esem, seninki arıyor.” Hemen içeri koştum, ağabeyimin yanına oturdum. “Ulaş?” gülerek “Başka seninki mi var?” yerinden kalktı telefonu açtı içeri geçip kapıyı kitledi. Ne olduğunu acayip merak ediyordum, koridorda turlamaya başladım. Ben önde Alfa arkada onuncu turumuz bitmişti ama ağabeyimin telefon konuşması bitmemişti.
“Ne konuşuyorsunuz acaba?” tam bunu dediğim anda ağabeyim sert bir ifade ile odadan çıktı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum, önce boğazını temizledi “Bana soğuk bir su getr sonrada salona gel.” Hemen mutfağa koştum, çok gerilmiştim adam öldürürken bu kadar gerilmiyorum diyeceğim ama onda zaten gerilmiyorum, yemek yaparken gerildiğimden bile fazla gerilmiştim.
“Al ağabey.” Sudan bir yudum aldı, masanın kenarına koydu. Elli ile saçlarını karıştırdı, kötü bir şey diyecekti anlaşılan. Gözleri ile etrafı taradı mutsuz bir tonla “Akşam müsaitseniz tanışma için gelelim dedi. Ben gideyim tatlı falan alayım sende hazırlan.” Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu, ağabeyimin o anda gözleri parladı. Yüzümü avuçları arasına aldı.
“Hep böyle gül fıstığım.” Gülmeye devam ettim “Ben genelde gülüyorum.” Başını iki yana salladı “O zibidi yüzbaşı olmasa nah gülüyor yüzün.” Hemen kaşlarımı çattım “Ya ben somurtkan mıyım?” Başını gururla salladı “Kırıcısın.” Birden kendine çekti, sıkıca sarıldı. Hiç beklemiyordum.
“Ya Sikerim böyle dünyayı sen ne ara büyüdün biz ne zaman iki dal kaldık. Hayat bize ne zaman güldü. Ben anlamıyorum zaman bu kadar hızlı olamaz ya.” Sesi resmen titiriyordu, uzun zaman sonra ağabeyimin mutluluktan sesi titriyordu, “Birkaç ay önce evladımı everdim şimdide sen ha.” Gülmeye başladım “Yeğenimden sonra evlenmem konusunda yorum istemiyorum.” O da güldü.
“Toparlanıyoruz.” Sarılmayı bıraktı yerinden kalktı “Yengenler şehir dışında olmasaydı gelirlerdi artık kusuruna bakma.” Ellerimi iki yana açtım “O nasıl laf ne kusru.” Eliyle içeriyi işaret etti “Sen geç hazırlan kızlara da haber edersin, kuzenlere falan. Akşam tanışalım bakalım damat tarafıyla. Bende alışverişi halledeyim.” Heyecanla yerimden kalktım “Sen efsane bir ağabeysin.” Hemen içeri geçtim, telefondan kızlar grubuna “Akşam evliliğe ilk adımı atıyorum herkes işini siktir edip bize geliyor.”
Giysi dolabıma bakmaya başladım, haki yeşili bir takımım vardı, aslında güzelde takımdı ama çok resmi kaçabilirdi, mavi uzun bir elbisem vardı oda çok abartı kaçabilirdi. Kapı çalınca hemen o tarafa koştum. Açar açmaz, kızlar içeri daldı. Asel ve Sude sanki kapıda bekliyorlarmış. “Diğerleri birazdan burada olur.” Hemen içeri yöneldiler bende peşlerinden geçtim.
“Ne giyeceksin.” Ellerimle Asel’i durdurdum “Tanışma olacak.” Başını tamam manasında salladı “Olsun ne giyeceksin?” kendimi yatağa bıraktım, “İşte onu hiç bilmiyorum haki takım çok mu resmi olur?” ikisi aynı anda “Takım olmaz.” Oflaya başladım, Asel dolapta ki elbiselere baktı “Senin hiç özel parçan yok mu?” yerimden kalktım, dolabın diğer tarafını açtım. Sırtı açık, alta doğru hafif bombesi olan siyah bir elbisem vardı onu çıkardım. “Bunu giy bir bakalım.” Hemen içeri geçtim. Zor bela giyindim.
“Oha!” aynadan sırtıma bakmaya çalışıyordum “Çok mu açık?” Sude yerinden kalktı, “Çok güzel çok.” Birden Çağdaş huysuzlanınca ayaklandı. “Ben şunu biraz sallıyım uyutayım. Çalışma odası boş değil mi?” başını evet manasında salladım
Odanın kapısı aralanır aralanmaz Karan içeri girdi “Vay taş bebek misin be kızım?” hemen sarıldım “Çok teşekkür ederim.” Ardından Rüya içeri girdi “Ya sen nesin ya? Bir asker bu kadar güzel olur mu be!” hepsinden gazı ala ala ilerliyoruz bakalım nerede patlayacağız. “Ay beğenmenize çok sevindim.” Hemen ona da sarıldım. En son çiçek içeri girdi “Melek melek!” gülmeye başladım “Asi melek.” Herkes güldü, ona da sarıldım. “Begüm ve Elif nerede? Arzum nerede?” Asel saate baktı “Onlar daha anca.”
“Sizde elbise seçin dolaptan sonra makyaj saç.” Hepsi dolaba bakmaya başladılar, “Bende evden elbise bakayım bari.” Elini karnına koydu “Doğum sonrası kilomla asla bu elbiselere sığamam.” Herkes ona döndü “Verirsin ya.” Asel ve mükemmel cümleleri. Sude hemen çıktı “Doğumdan sonra hemen kilolar gitmiyor muydu?.” Rüya gergin bir ifade ile bize döndü.
Sonra daha gergin bir sesle “Ben gerilirim ya, bebek falan.” Karan hafifçe kafasına vurdu “Bebek falan?” Rüya omuzlarını silkti “Umarım kocan çocuk sevmezde bebek falan yapmazsınız.” Karan’ın cümlesin hemen ardından “Yo ne yazık ki Çağrı çocukları çok seviyor.” Derin bir sessizlik oluştu “Üst katta ki Çağrı?” Karan’a bakarak gözlerimi devirdim “Başka Çağrı mı var?” hemen Rüya’ya döndü “Nasıl? Asker değil mi o? Hani asker sevgilin olmazdı? Baban sikmez mi seni değil onu?” hepimiz bıyık altından güldük. “Ya babam bilmiyor, ayriyeten bunları konuşacak çok vakit var şimdi asıl meselemiz Esem.” Karan hızlıca bana döndü “Ne yazık ki haklı.” Onayladım. Herkes elbisesini seçmişti. Hızlıca giyindiler.
“Esem, gelin olduğu için onun makyajını ben yapıyorum herkes kendi makyajını yapsın sonra saç kısmına geçeriz.” Asel içimizde hem en heyecanlımız hem de en hazırlıklımızdı. “Hazırsan başlıyorum.” Derin bir nefes aldım aynadan kendime baktım “Abartma temiz sade bir şey olsun.” Başını salladı ama hiç güven vermiyordu onun sade anlayışı ile benim sade anlayışım arasında dağlar kadar fark vardı.
…
“Bitti.” Hemen aynaya döndüm, güzeldi ama sade değildi. Begüm’e döndüm daha yeni geldiğinden elbisesini düzeltmekle meşguldü. “Çok mu?” hemen herkes bana döndü, gözlerini kısarak yakınlaşıp uzaklaşarak baktılar sonra koro eşliğinde “Asla.” Hemen yerimden kalktım “Ben bir ağabeyimle Güney’e bakayım sizde o sırada makyajlarınızı bitirin gelince saça başlarız.” Hepsi onayladı.
Salona yaklaşınca aralarında geçen muhabbet ilgimi çekti “Akın ağabey ben buralara gelebileceğimize hiç inanmamıştım. Ne ablamın nede Ulaş’ın açılacağını düşünmüyordum.” Bende düşünmüyordum ama hayat işte beklemediğimiz şeyler oluyordu “Aman o kısım umurumda değil Esem mutlu olsun iyi olsun gülsün bana yeter.” Canım ağabeyim ya.
Salona girdim bakışlar bana döndü “Nasıl olmuşum?” ikisi dona kalmış gibiydi “Su gibisin.” Ağabeyime dönüp minik bir öpücük attım “Teşekkür ederim daha saçımı yapmadık, yapacağız birazdan.” Güney’e döndüm, henüz bir şey dememişti “Bir şey diyecek misin?” Yanıma doğru birkaç adım attı, “Sen çok güzel olmuşsun ben ne diyeceğimi bilmiyorum.” Kelimelerin arasında gözleri ile beniz süzüyordu ondan böle böle tatlı bir şekilde konuşuyordu “Siz beğendiyseniz güzel olmuştur.” Etrafa bakındım her şey gayet iyi duruyordu “Timden kimler bizde kimler Ulaş’la.” Güney hemen telefona baktı.
“Timden tam emin değilim ama Rüzgar ve Çağrı’da kız tarafı. Altay komutanım ve Tuna’da bizden geri kalanlar onlardan.” İyiydi ama Selçuk’um “Selçuk?” güldü “O mutfakta zaten, sadece bizim timden Pars belli değil.” Başımı onaylarak salladım “Diğerleri Ulaş’la yani” başını salladı “Güzel ben bir Selçuk’a bakayım sonra hazırlığa devam.”
“Abartma çok zaten melek gibi olmuşsun. Damat nasıl gelecek bakalım.” Gülerek mutfağa geçtim, Selçuk tabakları siliyordu. “Selçuk!” hemen bana döndü, görür görmez ağzını kocaman açtı “Oha!” hemen yanıma geldi “Çok iyi olmuş”. Başımı hafifçe eğdim “Teşekkür ederim.” Elini uzatınca tuttum, kendi etrafımda döndürdü “Efsanesin efsane.” Heyecandan kızarıyordum “Çok heyecanlıyım oğlum.” Yanda suya uzattı, “Sakin ol.” Derin derin nefesler aldım “Ben hazırlanmaya devam ediyorum.”
…
“Her şey herkes tamam değil mi?” ağabeyim onaylayınca rahatça oturduk hepimiz heyecanıydık. “Kaç gibi gelin dedin?” ağabeyim hemen telefona baktı “Dokuz gibi dedim tam dokuzda gelseler yarım saatimiz var.” Heyecandan iyice ateş basmıştı. “Bak ağabey anlaşalım Ulaş’ı yada bizimkileri köşeye sıkıştıracak bir şey yapmak yok.” Başını iki yana salladı “Söz veremem.” İkimizde gülerken kapı çakdı hemen ayaklandım.
Kapıyı açtım karşımda T.K. duruyordu istemsizce şaşırdım “Buyurun?” gülümsedi “Esem Bengi Kara değil mi?” başımı salladım “Evet buyurun.” İçeri doğru adım atti “Ben Kemal’in bir arkadaşıyım, yanınızda büyük olsun diye beni yolladı. Eğer sizin için sorun yoksa katılmak isterim.” Elimle salonu gösterdim.
Salona geçti, çok naif ve kibar bir adamdı ki sakin bir sesi vardı yumuşaktı sıcaktı. “Buyurun şöyle oturun.” Herkes merakla T.K. ya bakıyordu. “Bu arada soramadım adınız?” başını öne eğdi “Adımı vermesem, amca diye hitap etseniz.” Başımı yanı yatırdım bizimkilere döndüm “Kemal albayın arkadaşıymış yanımızda büyük olsun diye gelmişler sağ olsunlar.” Ağabeyim, Güney ve Selçuk hemen tokalaştılar.
Beliz’in kolunu sıkıca kavrayıp içeri çektim “Kim bu adam?” gözlerini kaçırdı “Komutan.” Yapma ya. Bakışlarımı sertleştirdim “Niye adını saklıyor? Beliz?” derin bir nefes aldım “Bilmiyorum, ben bir şey bilmiyorum bende emir kuluyum lütfen.” Kolunu bıraktım “Sonra konuşacağız, söyleyeceksin.” Hemen içeri kaçtı.
Ağabeyim ve T.K. sohbet etmeye başlamışlardı bile. Yavaşça hepimiz oturduk. Bütün herkes onların sohbetini dinliyorlardı, “Yanlış anlamazsanız yani siz neden adınızı saklıyorsunuz komutanım?” Sağ ol be Selçuk’um. Aslan kardeşim benim tam ortadan konuştu. “Vallahi aslanım herkesin vardır bir prensibi.” Yok adamın her şeye bir cevabı var. “Yani komutanım burada herkes asker, asker olmayan mitten mitten değilse doktur avukat yani herkes güvenilir söyleseniz bir şey olmazdı.”
Güney’e destek verir şekilde başımı evet manasında salladım. Yine sadece güldü “Zamanı gelince diyelim gençler.” Hepimiz el mahkûm onayladı. Kapı tekrar çalınca ayaklandım. “Bu sefer bizimkiler.” Kızlar ile kapıya ilerledik. Kapıyı derin bir nefes alıp açtım. Kemal albay hemen içeri girdi “Hoş geldiniz komutanım.” Gülümsedi sarılıp içeri geçti, Pars içeri girdi “Hoş geldin ağabey.” Onunla da sarıldık. Ulaş peşinden içeri girdi “Hoş geldin.” Gülümsedi “Hoş buldum.” Ardından Batur, Emre, Doruk, Alp, Emir ve Arda içeri girdiler tek tek sarıldık hep birlikte salona geçtik.
“Ne güzel oldu toplandık hep birlikte olduk.” Hepimiz onayladık. Albaylar gülmeye başlayınca gözler onlara döndü “Gençler heyecandan lal oldu.” Ağabeyim hafifçe bana döndü “Öyle oldu biraz. Madem tanışıyoruz, tarihleri kararlaştıralım sözü nikâhı kınası düğünü.” T.K. başını onaylarcasına salladı. “Akın oğlumuz doğru söylüyor. Kemal bey kızımızı en yakın vakitte isteyin. Biz öyle şeylere gelemeyiz.”
Kemal albay gülerek başını Ulaş’la pars’a çevirdi “Bizde zaten öyle düşünüyorduk açıkçası en kısa zaman yarın uygunsa sizin için.” T.K. başını dikleştirdik. Bana döndü “Ne dersin kızım?” Bakışlarımı Ulaş’a çevirdim. Kabul et diye bağıran gözlerle bakıyordu. Başımı öne eğdim, bütün bir hanımlığım ile “Siz nasıl uygun görürseniz.” Güney ve Selçuk kıkırdamaya başladı.
“Akın oğlum sen ne dersin?” Ağabeyim hemen dikleşti oldukça sert bakışlar ile Ulaş’a baktı “İyi madem bana uyar sizde tamam derseniz.” T.K. da onayladı, albaya döndü “İyi o zaman yarın sözümüzü istememizi yapalım.” Dedi herkes rahatladı. Birden bütün bakışlar bana döndü. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. “İkram.” Güney kulağıma fısıldayınca hemen “Bir şeyler getireyim ben çay içer misiniz?” herke onaylayınca kızlarla ayaklandık.
Mutfağa geçer geçmez sandalyeye oturdum. “Ay çok gerildim kız.” Sude bana döndü “Olur öyle bana da öyle olmuştu rahat ol.” Başımı yana yatırdım “Yapamıyorum!” eliyle kolumu cimcirdi “Bağırma çayını kuru pastanı götür anladın mı?” sen iki haftadır peri kızı gibi ol, benim tanışma günümde içindeki cadı çıksın iyi mi? “Ya ne bu gerginlik. Olabilir böyle şeyler.”
Oda daki herkes kıkırdamaya başladı. Asel ve Beliz’in hazırladığı tepsiyle bakışmaya başladım neredeyse yarım litreden fazla çay vardı. Ben bunu kesin dökerdim “Ben bunu dökerim.” Sude derin bir nefes alınca başımı öne eğdim “Götürürüm sanki.” Sakin bir şekilde davranmaya özen gösterdim salona girdim sırayla çayları herkese uzattım. En son Ulaş’a uzattım “Sağ ol.” Heyecandan başımı hayır manasında salladım. “Ne?” Tabi o da çok haklı ama.
Kızlar kapının önünde bana kaş göz yapıyorlardı, hemen yanlarına doğru ilerledim. “Çayları dağıttım.” Sude gururla gülümsedi “Kızlar siz içeri yiyecekleri ikramları götürün ben iki dakika Esem’i esir alacağım.” Ne diyeceğini merak ettiğimden hiç ses etmedim. Birlikte odama geçtik eliyle yatağı işaret etti Çağdaş’ın yanına oturdum. Kapıyı kapattı, karşıma oturdu, elimi sıkıca tuttu “Lise zamanlarımızı hatırlıyor musun?”
“Hatırlamaz mıyım?” kıkırdamaya başladı “Keşke milyonlarca dolar dileseymişiz be!” bende gülmeye başladım.
…
“Esem, geldin mi?” Sude’ye hemen odamı işaret ettim “Geldim teyze.” Teyzem mutsuz bir ifade ile mutfaktan çıktı “İyi. Kim o?” Gözlerimi kocaman açtım. “Kim kim?” başını yana yatırdı “Gizlice içeri soktuğun şırfıntıyı diyorum.” Başımı öne eğdim “Sude.” Eliyle hafifçe yüzümü tutup kaldırdı “Bir daha olmasın.” Yüzümü kurtarmadım ama sessizce onayladım. Odama ilerledim Sude odamda volta atıyordu “Sana hani iyi davranıyordu artık.” Kendimi yatağa attım “Davranıyor.” Başını yana yatırdı “Seni öldürürüm beni deli etme yine kızdı sana. Bak ya ağabeyini çağır ya da bize gel yoksa benim elimden bir kaza çıkacak.” Sinirden kriz geçiriyordu resmen.
Elini tutup durdurdum “Esem.” Dudaklarımı büzdüm, oflayarak yanıma oturdu “Kızım benim ağrıma gidiyor ya.” Başımı omzuna koydum, “Biliyorum ama çok yakında kurtulacağım buradan. Sınav bir açıklansın.” Başını başımın üstüne koydu. “Sonra ne olacak?” bilmiyordum, ne olacaktı bilmiyorum ama kurtulacaktım en azından onu biliyordum.”Yatılı olacak zaten okul kurtaracağımı kendimi buradan.”
“Esem, sen asker olmuşsun ben avukat birlikte büyümüşüz.” Sırtımı duvara yasladım “Şimdiden sevgili listene bakıyorum da sen ben asker olup istediğim seviyeye gelmeye evlenirsin.” Gülmeye başladı “Hadi inşallah.” Sonra eliyle oynayarak bana döndü “Baban gibi yiğit bir asker bulursun evlenirsin belki sende?” başımı iki yana salladım, olması imkansızdı “Olmaz iki asker sevgili olmaz.” Başını yana yatırdı “Olur olur çok güzel olur.”
Yandan çantasını çıkardı, telefonu açtı “Ne yapıyorsun?” Şimdi fotoğraf çekineceğiz ilerde senin evlendiğin günde fotoğraf çekiniriz. Bakalım hayallerimizin kaçını yapmış olacağız.” Başımı tamam manasında salladım. İkimizde gülümsedik fotoğrafı çekip telefonu geri kaldırdı. “Ailene hala söylemedin değil mi telefon aldığını?” yüzünü mutsuz bir ifade kapladı “Nasıl söyleyeyim be.” Elimi yanağına koydum “Çalıştın kazandın suçlu değilsin.”
“Neyse ne biz gelecek hayali kuruyorduk.” Konuyu değiştirmeye çalışıyordu bende izin verdim “Evet en son beni everiyordun hemde bir askerle.” Gülmeye başladı “Kınama bak başına gelir.” Alaycı bir şekilde yerimden kalktım yanımda biri varmışta koluna girmişim gibi yaptım “Bak ben ve biricik eşim. Evet evet ikimizde askeriz.” Kıkırdamaya başladı.
“Çok büyük konuşuyorsun çook!” gülerek yere oturdum hevesli bir sesle bana baktı “Ben kocam asker olsun isterdim şahsen. Şöyle boylu poslu yakışıklı yağız delikanlı.” Kaşlarımı kaldırdım “Ketçap mayonezde olsun mu?” gözlerini devirdi “Ya ne var melek gibi kızım yanıma yağız asker delikanlı yakışmaz mı?” gülmemek için çabalıyordum ama dayanamadım gülmeye başladım “Esem!” derin bir nefes aldım, hafif öfkeli gözlerle bana bakıyordu “Yakışır.”
“Evlenirsen, evlenirsek kızın mı olsun oğlun mu olsun istersin?” Biraz düşündüm daha önce hiç düşünmemiştim, “Bilmiyorum düşünmedim.” Gözleri kocaman açıldı, “Nasıl ya?” Baya düşünmemiştim, bir çocuğum olacağını düşünmemişim o zamanlara şuan çok uzaktım. “Bildiğin o zamana çok zaman var hem hemde istesem bile tercih hakkım olmayacak ondan düşünmedim.” Yine göz devirdi “Sen düşünmüşsün belli.” Hemen yüzü güldü “Düşündüm tabi ki. Bir oğlum olsun isterim ya. Oğlan anneye düşkün olur derler ya.”
Yadırgar gözlerle bakmaya başladım “Düşündüğün şeylere bak ya.” Yanıma oturdu “Esem?” başımı ona çevirdim “Bir gün sen bir asker ile evleneceksin ve ben oğlumla orada olacağım.” Tabi canım zaten bizde masal karakteriyiz her hayalimiz gerçek olacak. “Oğlunda yağız delikanlı asker eşinden değil mi?” Sesim benim bile tahmin etmeyeceğim kadar dalga geçercesine çıkmıştı. Sude’de gülmeye başladı “Tabi.” İkimizde artık iyice alaya vurmuştuk. Gülmeye başladık, uçuk kaçık olması imkânsız hayallerimize.
…
“Duruyor mu?” Çağdaş’ı hafifçe sallarken bana döndü “Ne duruyor mu?” Elimle telefonu işaret ettim “Duruyor.” Yüzündeki gülümseme gözlerinde ışıltı, sesindeki mutluluk o kadar güzeldi ki tıpkı o günki gibindi. “O gün olmayacağına çok emindim.” Gözlerini Çağdaş’tan ayırmıyordu “O gün olmayacağına emin olduğunu biliyordum ve sayende başımıza geleceğini de biliyordum.” Kıkırdayarak geriye yaslandım.
Yandan telefona uzandı, “Yaklaş.” Dediklerini yaptım yeniden fotoğraf çekti, sonra telefona bana uzattı. “İki fotoğraf yan yanaydı. Birinde arkada asker posterleri, üzerimizde eski tarz gömlekler okuldan dönmüş yorgun gözler. Diğerinde ise ertemiz bir duvar, heyecan ve umutla parlayan mutlu gözler. Aynı insanlar değişmiş hayatlar.
“Kızlar bitmedi mi işiniz?” Hemen yerimden kalktım “Bitti Begüm gel.” İçeri usulca girdi ikimizi de yargılar bakışlar ile taradı “Biz diyoruz k, bu günün anısına bir fotoğraf çekinelim yarında çekiniriz ama gelin yok.” Gülümsedim, Sude ile içeri yöneldik.. Herkes ayaklanmıştı bile yan yana dizildik. Ulaş ile ortaya geçtik. “Gülümseyin.” Emir telefonu sabitleyip yanımıza koştu. Hepimiz gülümsedik. Birkaç fotoğraf otomatik çekildi.
“Kızlar ve sevgili davetlilerimiz yanlış anlamazsanız tim olarak çekinebilir miyiz?” herkes onayladı. Rüzgar ve Çağrı geri çekileceksen ikini de bileklerinden tutup yakaladım “Altay, Tuna, Çelik ne çekiliyorsun gelsenize.” Hemen gülümseyerek yanımıza geldiler. Beliz ve Asel’i de aramıza aldık. “Kor!” hepimiz hazır ola geçtik “Selam ver.” Hepimiz selam verdik. “Çektim.”
…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.62k Okunma |
2.26k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |