

Herkes gitmişti etraf toparlanmıştı hatta gecenin sessizliği bile çökmüştü bense yatağımda bilmem kaçıncı turumu atmama rağmen halen uyuyamıyorum ama neden uyuyamadığımı bilmiyordum. Kalbim çok hızlı atıyordu yarın akşama bilmem kaç saat vardı ama ben heyecandan uyuyamıyordum. Kapı hafifçe tıkırdadı, yerimden kalktım saate baktım üçe geliyordu “Bu saate.” Hızlıca kapıya yöneldim.
“Uğur?” eliyle saçlarını karıştırdı “Uyandırmadım değil mi? Yani çok minik tıklattım uyanık olmasan duymazdın diye şey ettim.” Gülümsedim, sıkıca sarıldım, “Uyumuyordum.” İçeriye geçmesi için elimle gösterdim. “Sende uyumamışsın.” Güldü, “Heyecandan.” İkimizin de aynı duyguları hissetmesi ne güzeldi. Tam salona yönelecektim ki bileğimden tutup beni kendine çekti “Makyajını temizlemişsin.” Çok üsenmiştim sabah hallederim diye düşünmüştüm.
“Otur şuraya ben silerim.” Başımı iki yana salladım. “Gerek yok sabah hallederim.” Oflamaya başladı “Sabaha kadar ikimizde uyku yok izin ver seninle ilgileneyim. Hem müstakbel karımsın bir zahmet öğreneyim böyle şeyleri.” Başımı omzuna yasladım “Harika bir müstakbel ve normal eşsin.” Belime doladı kollarını hiç beklemediğim bir anda kaldırdı, elimi boynuna doladım “Ne yapıyorsun deli.” Güldü “Seni mutfağa taşıyorum.” Yavaşça masaya oturttu “Burada bekle.” İçeri koştu, gülerek Alfa’ya döndüm “Üzgünüm ikimizde deliyiz. Alışman gerekecek.” Alfa resmen oflayarak salona koştu.
“Geldim.” Elinde makyaj temizleme mendili ve suyu ile gururla yanıma geldi. “İyi ki benim gibi bir sevgilin var yoksa nasıl yaşardın.” Övgü bekliyordu benden ama istediğini vermeyecektim. “Vallahi çok güzel yaşardım, sessiz sakin.” Gözlerini devirdi elindeki mendili hafifçe bana fırlattı “Seni benden başkası almaz.” Sonra dudaklarını büzerek “Hem bendeki bu deli aşk olmasa çekilecek çile değilsin.”
“Cidden mi?” gözlerimde şaşkınlık yoktu bunun bende farkındaydım ama Ulaş’tan duymayı beklemiyordum. “Tabi, kızım bendeki bu aşk olmasa senin bu eşsiz aklının altında ezilmekten korkardım. Sonra bende ki aşk olmasa mesela senin gücün güzelliğin çok sinirimi bozardı sevgilim bu kadar efsane olsun istemezdim.” Gözlerim doldu. İstemsizce oluyordu durdurmaya çalışsam da olmuyordu “Bengi?”başımı yana yatırdım. Gözyaşlarımı durduramıyordum, resmen sevgisinde eziliyordum. “Karam ağlama” sesi titriyordu gözlerine bile endişe düşmüştü.
“Seni çok seviyorum.” Sıkıca sarıldım, hemen oda sarıldı. Benden daha sıkı sarılıyordu. Eliyle yavaşça saçlarımı okşuyordu “Bende seni çok seviyorum Karam. Ağlama her ne için ağlıyorsan ağlama Karam.” Başımı iyice boğazına gömdüm, “Tamam da ağla.” Sırtımı sıvazlıyordu bir yandan da. İkimizde sustuk sadece sustuk istemsizce ağlıyorduk. Hiçbir şey konuşmadan sadece birbirimize sarılmış sebepsizce ağlıyorduk.
…
“İyisin iyi.” Başını geriye çekti, ellerini yüzüme sardı “Değil mi?” başımı evet manasında salladım, “İyiyim.” Sessizlik hakim olmasın diye elinden geleni yapıyordu “Aslında gün doğarken yürümek çok keyifli oluyor biliyor musun? Yürüsek mi?” yerimden kalktım “Olur.” O da gülümsedi, hemen odama geçtim üzerime eşofman takım giydim Alfa’nın yürüyüş tasmasını taktım. “Biz hazırız.” Hemen yerinden fırladı. “Yalnız ben biraz hızlı yürüyorum. Bozmaz değil mi sizi?” başımı iki yan salladım. “Biz yürürüz bozmaz bizi.”
Yürüyüş için ormana varır varmaz durdum, derin bir nefes aldım “Uğur?” başını bana çevirdi “Emret.” Karşımızda duran söğüt ağacını işaret ettim. “Ne o?” başını bilmiyormuş gibi yatırdı “Söğüt.” Başımı iki yana salladım “Ne o?” gülmeye başladı “Senin fidan olarak ektiğin şimdi selvi boylu olan bizim minik söğüt ağacımız oldu mu?” başımı salladım “Oldu.” Sonra yüzünü ciddileştirdi “Tasmayı bana ver. Biz önden yardıralım sen arkadan gel.” Hemen tasmayı uzattım. Birlikte koşmaya başladılar. Büyük bir hırs ve hızla koşuyorlardı ama ben asla yetişemiyordum, kendimi yormak istemediğimden olabilirdi ama.
Üçüncü turun ortalarına doğru yavaşça durdum banka oturdum, “Siz koşun ben iptal.” Ulaş başını yadırgar bir şekilde bana çevirdi “Bitti mi bu kadar?” sırtımı banka yasladım “Tabii.” Baktı “Bu kadar yaşlandın mı sen?” yerimden fırladım. “Ben!” başını sallayınca burnunun dibine girdim “Ben?” gözleri çok fazla kaymaya başladı bir dudaklarıma bir bana “Söyle ben yaşlı mıyım sence?” başını iki yana salladı “Bence de.”
Geriye çekildiğimde donmuş gibi öylece kalmıştı gülerek banka yayıldım bacak bacak üstüne attım “Ne oldu aslanım dondun.” Sinsi bir gülümse ile ona bakıyordum ama o halen öylece donmuştu “Uğur?” Başını hiç bana çevirmedi bile, yerimden kalkıp yaklaştım. Birden belimden kavradı “Yaşlısın işte bu kadar basit numarayı bile yer mi insan.” Oldukça yakındık yine yeni yeniden bu sefer kendimi teslim ettim “Yer sevdiği adam yapınca yer.” Güldü iyice yanaştı “Her mesafeden ayrı bir güzel oluyorsun anlamıyorum.” Başımı omzuna yasladım “İltifatlar da boğuluyorum.” Gülerek alnımdan öptü “Alışsan çok iyi olur çünkü müstakbel karımla karım arasında bir fark olacak.” Gözlerimi kocaman açtım “Ne fark varmış?”
Yanağımı anlıma yasladı, “Karım yani karım ya. Karım oğlum karım. Öl dese ölürüm, yani karım.” Gülmemem gerekiyordu “Anladığım kadarıyla karın.” Başını iki yana salladı “Karım sen olacaksın.” İşte işin en güzel kısmı da buydu Ulaş gibi efsane bir adamın karısı olmak. “Geçenlerde Emre ile iyiki kumar oynamışım.” Kaşlarını çattı “Kim kazandı.” Sence der gibi baktım. “Emre.” Sonra yüzündeki gülümseme büyüdü “Kumarda kaybettin demek.”
“Ve aşkta kazandım. Tek sorunumuz şu hayat kumarında kaybetme ihtimalimiz var.” İkimizde gülmeye başladık “Orası sürpriz olacak galiba ikimizde.” Ulaş’tan ayrıldım “Hava açıldı kahvaltımızı yapıp karargaha geçelim mi?” hemen saate baktı “Aslında söz işi için bizimkiler bahçeyi ayarlayalım diyorlardı bu gün albay görev emri vermez. Sadece temizlik işi yıkar tim bahçeyi hallederken bizde timin silah temizliğini halledelim olmaz mı?”
Çok iyi olurdu hem ben hazırlık stresinden kopardım, hem de baş başa kalmış olurduk “Çok güzel fikir.” Hemen telefondan time mesajını attı “Kahvaltıyı baş başa karargâhın oradaki lokantada mı yesek?” yine bana çok güzel bir fikir ile gelmişti “Çok iyi olur, oranın tostları çok iyi.” Birlikte arabaya bindik Alfa heyecandan kudurmak üzereydi. “Uğur sana bir şey sorabilir miyim?”
Başını sallarken ciddi bir ifade ile arkadaki araçları takip ediyordu “Neden bana hep Bengi diyorsun?” başını yine sallayınca beni dinlemediğini fark ettim, yüzündeki ciddi ifade git gide büyüyordu. Yolu ve aynayı kontrol ettim arkamızda ki araba resmen bizi takip ediyordu. “Takip mi ediliyoruz?” Bu sefer bana döndü “Bende aynı şeyi düşünüyorum.” Hemen torpidoyu açtım silahları çıkardım. Ne olur olmaz.
“Karargaha yada time haber geçmem lazım mı?” başını iki yana salladı “Binanın etrafında birkaç tur atacağım devam ederse kesinleşmiş demektir o zaman ararız.” Hemen koltuğu dikleştirdim, kendimi iyice aşağı çektim “Alfa otur oğlum.” Hemen koltukların arasındaki boşluğa girip uzandı. “Aferin oğlum.” Ulaş elini hafif sinirle direksiyona vurur vurmaz takip edildiğimiz kesinleşti “Arıyorum.” Kaşlarını çattı “Kimi?” hafifçe ona döndüm “Kimi arayayım?” gülümsedi “Karargâh.”
Karargâhı nasıl arayacaktım ki “Kim vardır ki karargâhta?” bizim timden kimse olmazdı mantıken “Beliz’i ara.” Doğru o ya karargâhtadır ya da babasıyla evdedir her şekilde haber albay’a gidecekti. “Alo.” Hemen sesi açtım “Beliz neredesin?” Ulaş son sürat şehir dışına sürüyordu arabayı “Karargâhtayım. Siz niye gerginsiniz?” gergin değildik sadece ölme ihtimalimiz vardı ve bizle birlikte birilerine daha zarar gelme ihtimali vardı.
“Beliz takip ediliyoruz, dört araç tarafından. Araçların birinin içi boş onda bomba olabilir. Şehir dışına sürüyorum şuan.” Belliz’den bir süre ses gelmedi “Mikrofon kapalı Beliz.” Hiç ses gelmedi, birkaç dakika sonra “Albay Kemal Türk durum nedir yüzbaşım?” ikimizde aynı anda oturuşlarımızı düzelttik “Takip ediliyoruz komutanım. Aracın birini-“ sıkıştırılmaya başlandık bir anda arabalar iyice etrafımızı sarmaya hatta direk üzerimize sürmeye başladı “Komutanım sıkıştırıyorlar!”
“Yüzbaşım bize konum yolalyın ekip yollayacağım o zaman kadar kontrol sizde.” Hemen onayladım Beliz’e konum yolladım. “Hem sürüp hem sıkmazsın değil mi?” başını iki yana salladı “Tabi onu da yaparım dört kolum var ya.” Kaşlarımı çattım “Ne yaptın acaba?” oda kaşlarını çattı alaycı bir sesle “Şehrin ortasında patlamamızı engelledim yetmez mi?” Başımı iki yana salladım
“Şimdi de şehir dışında patlayacağız ne değişti?” arabaya sıkmaya da başlamışlardı. “Silahını ver Ulaş!” geri bana uzattı, cama hafifçe yanaştım “Dikkatli ol vurulma.” Ofladım “Bende askerim.” Güldü. Sürekli zikzaklar atıp sağa sola kırıyordu “Düz gidemez misin?” Gözlerini kocaman açtı “Olur düz gideyim de hız yapıp bize yetişsinler birlikte havaya uçalım.” Eliyle yeniden direksiyona vurdu “Külüstür mübarek gitmiyor k hızlı!”
“Neyi var lan arabamın?” bütün sinirimle Ulaş’a döndüm. Güzeller güzeli kırmızı tostosumun neyi vardı acaba zaten bütün camları patlamıştı “Neyi mi var arabanın? Araban her anlamda kaplumbağa.” Kaşlarımı çattım “Komik misin sen?” camdan çıkıp sıktım tam on ikiden şoförün alnının çatından vurdum “Boom!” yüzümde gurulu bir ifade oluştu “Kaldı üç.”
“Deli olacağım! Araba mısın sen be!” öfkeyle geri döndüm “Arabama bağırma!” oflayarak “Sende bana bağırma!” gelen kurşunlardan kaçmak için aynı anda eğildik “Dikkatli sürsene!” kaşlarını çattı “Lan arabamız taranıyor. Arkamızda bizden daha hızlı bombalı bir araba var. Öleceğiz öleceğiz! Şimdi kavganın sırası mı ya?” gülmeye başladım “Bizim hayatımız bu aslanım.”
Yeniden camdan çıktım camdan çıkar çıkmaz abranın arkasındaki arabadan silahı doğrultan adamla göz göze geldim “Has!” sırtımdan geriye çekildim “Sağ ol.” Güldü “Mümkünse sende.” Gülerek geriye doğru sıkmaya başladım. Önümüze doğru kırmaya başladılar “Sıçtık!” başını iki yana salladı, bir anda dirift atmaya başladık “Eğil!” bütün gücüyle bağırıyordu, hemen eğildim. Deli gibi lastik kokusu vardı, silah sesleri, birden arabayı durdurdu tam tersi yöne sürmeye başladı “Öyle göt gibi kalırsınız!” güldüm, bizi garip bir şekilde kurtarmıştı.
“Helal lan!” güldü yüzündeki serseri ifade çok havalıydı asla yapamayacağım bir ifadeydi. Biz geriye doğru sürerken “Arabalara dikkat et.” Tam karşımızda zırhı askeri araçlar vardı iki yana açıldılar aralarından girdik ve zor bela durduk arabadan indik. Bizimkiler çatışmaya başlamışlardı bile “Aslanlarım benim.” Gözlerim ile önce Alfa’yı sonra Ulaş’ı süzdüm “İyi misin?” aynı anda birbirimize sormuştuk ve yine aynı anda “İyiyim sen?”
“Komutanım.” İkimizde birer adım geriye atıp sesin geldiği tarafa döndük. Beliz bize bakıyordu “Söyle teğmenim.” İkimiz yine aynı anda konuşuyorduk “İyisiniz değil mi?” başımı evet manasında salladım “Araba pert onun dışında iyiyiz.”gülerek yanda delik deşik olmuş arabama baktı “Yine sağlam arabaymış sizi iyi getirmiş buraya kadar.” Başımı gururla sağladım “Aynen öyle teğmenim bunu komutanına da anlat.” Hafifçe omzuna dokunup arabamın yanına ilerledim. “Ah be kızım!” çekiciyi çağırmak lazımdı.
“Tanıdığı çekici olan var mı?” Ulaş büyük bir sırıtış eşliğinde “Var kendim.” Yadırgar gözlerle Ulaş’a bakmaya başladım, belki utanırda bir daha yapmaz diye ama halen gurulu bir ifade ile sırıtıyordu. Memnuniyetsizliğim bütün yüzüme vurmuştu, Beliz’e döndüm “Duydun değil mi?” ciddi olmaya çalışan bir sesle cevapladı “Duydum komutanım.” Başımı iki yana salladım, umutsuz bir nefes verdim “Çok kötüydü değil mi?” Baliz gülmemeye çalıştığından dudaklarını bastırdı. “Ne o Kara yoksa çekici değil miyim?” başımı hafifçe salladım “Madem çekicisin araba işini bir zahmet hallet.” Kaşlarını çattı “Ben nasıl?” ellerimi iki yana açtım “Bilemem.” Askerlerin yanına yürüdüm “İyisiniz değil mi?” hepsi bana baktılar, “İyiyiz komutanım.” Başımı hafifçe salladım, aralarına oturdum “Tam vaktinde yetiştiniz sağ olun gençler.” Hepsi gülümsedi “İşimiz komutanım.” İçlerinden biri kaşlarını çattı “Komutanım bir şey sorabilir miyim?” başımı hafifçe salladım bir yandan da sırtımı dikleştirdim. “Komutanım o adamı siz mi vurdunuz?” gülümsedim “Evet.” Gözleri kocaman açıldı “Komutanım helal olsun o hızla ve o hareketlilikle giderken ayarlamak.” Güldüm “Elimizden geldiğince.” Yerimden kalktım “Size iyi dinlenmeler.”
“Beliz.” Hemen koşarak yanıma geldi “Buyurun komutanım?”Etrafa bakındım “Biz burada neyi bekliyoruz teğmenim.” Saate baktı “On dakika kadar sonra buraya albay gelecek ben gelene kadar buradan ayrılmayın dedi onun için. Bir sorun varsa ben ilgileneyim komutanım.” Başımı iki yana salladım “Bir sorun yokta eğer varsa bir suyunu alırım.” Hemen gülümsedi “Getireyim komutanım.” Koşarak arabaya döndü. Onu beklerken bende yere çöktüm, Alfa’da kucağıma uzandı.
“Sende çok fazla çatışma gördün değil mi bebeğim.” Hafifçe kafasını sevdim “Hepsini de başarı tamamladın aferin sana bebeğim.” Ben sevdikçe iyice şımarıyordu “Buyurun komutanım.” Uzattığı şişeyi aldım. “Sağ ol teğmenim.” Gülümsedi eliyle araçları işaret etti “İhtiyacınız olursa oradayım komutanım.” Sessizce onayladım. Sudan bir yudum aldım. Azcık avucuma döktüm “İç bakalım.” İçtikçe ekliyordum. “Susamış mı?” Başımı kaldırınca Albay ile göz göze geldim hemen ayağa fırladım. Hazır ola geçtim “Geldiğinizi görmedim.”
Gülümsedim, bakışları ile arabamı gösterdi, “Hurda olmuş.” Moralim bozuldu ama bir şey demedim. “Rahat.” Hemen duruşumu değiştirdim “Geçmiş olsun yüzbaşım.” Gülümsedim “Sağ olun komutanım.” Hafifçe omzuma dokundu. Diğer askerlerin yanına ilerledi T.K. yaklaştı hafifçe yanıma yeniden hazır ola geçtim “Değerli değildir inşallah.” Bakışları ile arabayı işaret etti, cevap vermedim. Hafifçe başını eğip gözlerime baktı, “Geçmiş olsun kızım.” Başımı dikleştirdim “Sağ olun komutanım.” Yumuşak bir ifade ile gülümsedi “Sen karargâha geç.” Hemen onayladım. Diğer askerler ile araçlara yöneldim, o sırada Ulaş ile göz göze geldik “Sen gelmiyor musun?” Başını iki yana salladı “Bekle seninle bir şey konuşacağız dediler.” Komutanlar bir şey dediğinde diyecek hiçbir şey kalmıyordu sessizce arabaya yöneldim.
…
Kışlada tek başıma silahlarla uğraştığım ikinci saat falandı ne gelen vardı ne giden aklımdan düşünceler çıkmıyordu. Kimdi bu komutan birden her anımıza girmişti birkaç gün öncesine kadar neredeyse hiç hayatımızda olmayan komutan birden her anımıza girmiş girmekle kalmamış büyükte bir sır perdesiyle girmişti.
Bir yanda Ulaş’ı düşünüyordum yeni bir görev emri falan mı alacaktı akşam ki plan aksayacaktı acaba önce onamı söylemek istemişlerdi neden bana da söylemiyorlardı tek başına mı yollayacaklardı. Kışlanın kapısı aralanınca hemen heyecanla ayağa kalktım “Rüzgar?” geri olduğum yere oturdum “Gelebilir miyim komutanım?” başımı salladım elimle karşıyı işaret ettim “Otur.” Yüzündeki donuk ifade ilk defa gerginlikle bu kadar karışmıştı.
“Komutanım benim sizle bir şey konuşmam lazım” elimdeki silahı yana bıraktım. Aramızdaki eşyaları çektim. Sırtımı duvara yerleştirdim kollarımı bağladım “Dinliyorum.” Başını elerli arasına aldı. Bir süre konuşmadı, oldukça kafası karışık gibiydi birden hüzünlü ağlamaklı bir sesle “Kaçın komutanım.” Kaşlarımı çattım “Ne?” başını eğdi “Evlenmeyin kaçın komutanım.” Yeniden aynı ifadeyi yaptım kafam iyice karışmıştı “Ne diyorsun oğlum niye evlen miyim niye kaçayım? Açık ol anlamıyorum.” Biraz düşündü “Değmez komutanım aşkını uzaktan kalbinizden yaşayın. Ölmeye değmez öldürmeye eğmez. Bizim meslek kaldırmaz komutanım.” Sesi titriyordu, yalvarırı gibi konuşuyordu “Ne saçmalıyorsun Rüzgar? Ne ölmesi ne öldürmesi? Biz Ulaş ile evlensekde evlenmesekde resmiliğimizi koruyacağız.”
“Komutanım. Of!” elini cebine attı bir fotoğraf çıkarıp uzattı. Sarı, uzun, dalgalı saçlı genç bir kadın vardı, üzerinde kahverengi bir takım vardı kucağında ise tıpkı onun gibi sarı, kıvırcık saçlı bir kız çocuğu vardı iki üç yaşlarında ancaydı. “Kim bunlar.” Fotoğrafı eline aldı, gözleri dolarak baktı. “Şehit Teğmen Bade Doru, Şeh- şehit Melisa Doru.” Gözlerinden yaşları süzüldü.
Ne yapacağımı bilemedim, Rüzgar’ın kardeşi yada ablası mıydı? Yoksa evlenmiş miydi daha önce? Eşi myidi? “Başın sağ olsun.” Gülümsedi, gözünden akan yaşı sildi “Vatan sağ olsun.” Bakışlarını bana çevirdi “İkimiz de asker olmasaydık belki de o baskında şehit düşmezdi. Sevdiği adamı korumak için şehit düşmezdi komutanım.” Başımı öne eğdim “Kızınız, yani o nasıl?” başını havaya kaldırdı konuşamadı bile “Koruyamadım.” Devam ettiremedi.
Bir on dakika kadar ikimiz de konuşmadık “Biliyorum komutanım siz hata yapacak biri değilsiniz bende değildim. Aynısı Ulaş komutanım içinde diyebilir miyiz? Görev için sizi bırakır mı komutanım? Sizi canı pahasına korumaktan alı koyabilir mi kendini?” başımı öne eğdim “Yapar herhalde.” Gülümsedi “Bade ile evlenmeden önce o zaman ki komutanım beni yanına çektiğinde aynı bu soruları sordu aynı cevabı verdim. Bizden geriye kalan sadece dört resim komutanım.”
Başını öne eğdi “Siz Ulaş komutanımı kaybetseniz aklınıza mukayyet olabilecek misiniz? Eğer o zamanlarda bir çocuğunuz olursa Ulaş komutanımın acısına rağmen onu koruyabilecek misiniz?” başımı öne eğdim, “Bilmiyorum.” Güldü “Biliyorsunuz. Sizde en az benim kadar biliyorsunuz, aklınızı yitirmeniz çok olası.” Gözümden bir damla yaş aktı “Herkesi bırakıp git diyorsun bana.” Kaşlarını çattı “Timden bir adamın kara toprağa verilmesi yerine sizin gitmeniz bana daha kabul edilebilir geliyor.” Gözlerimi kaçırdım dudaklarımı ısırmaya başladım Her şey çok serti.
“Neden Ulaş’a gitmedin?” ciddi bir sesle “Komutanım siz dinlersiniz en azından dinlersiniz. Ulaş komutanım bu aşka karşı olan her şeye kör sağır dilsiz olmuş. Siz en azından mantığınızı bırakmışsınız kendinize.” Başımı öne eğdim, “Rüzgar baba ne yapıyorsun!” kendimi tutmaya çalışıyordum. O ise büyük bir sakinlik ile karşımda konuşmaya devam ediyordu “Size bir şey yapmıyorum komutanı sadece uyarıyorum. Ben her şekilde arkanızdayım eğer kalırım ve devam ederiz diyorsanız. Ben birinizin albayrağa sarılı tabutuna kaldırmaya da kabulüm. Haklısın giderim derseniz derseniz yavaş yavaş sizi silmeye de kabulüm nasıl isterseniz.”
Yerinden kalktı, yavaş adımlarla kışladan çıktı yerimden kalktım. Ne yapacağımı bilmiyordum ilk defa bu kadar sıkışmış hissediyordum. Olabilir miydi? Ulaş böyle bir hata yapabilir miydi? Etrafta kaçıncı turum bilmiyordum ama en sonunda dayanamadım gücüm bitti olduğum yere düştüm. Kafam iyice allak bullak olmuştu nereden baksam akşam ki istememe birkaç saat kalmıştı.
“Bengi?” arkamdan gelen donuk, gergin sesle o tarafa döndüm, Ulaş ağır adımlarla yanıma gelip oturdu. Bembeyaz kesilmişti “İyi misin?” ikimizde hafifçe gülümsedik yine aynı anda sormuştuk “Ben iyiyim sen?” ikimizde sustuk “Benim sana bir şey sormam lazım.” Ulaş’a çevirdim bakışlarımı “Sor.” Sıkıca elimi tuttu, derin bir nefes aldı. Ellerimi öptü, diyeceği şey hayra alamet değildi.
“Ben sevgiden çok uzak büyüdüm. Çok fazla gördüm tavırlarıma katlanan olmadı. Ukala, gıcık biriydim bu yaşıma kadar sen çıktım değiştim. Çocuksu şımaran eğlenen gülen en önemlisi seven sevilen.” Nereye gittiğini yavaştan anlamıştım, hafifçe dudaklarım kıvrıldı gülümsedim gözümden yaşlar yavaşça akmaya başladı.
“Sana yeminler ettim, asla üzmeyeceğime dair, asla bırakmayacağıma dair asla ama asla sana yalan söylemeyeceğime dair çok yemin ettim. Şimdi uzun zaman sonra tövbe etmek zorundayım, içlerinde birini artık gerçekleştiremem ne hangisi olduğunu söyleyebilirim nede ne olduğunu.” Başını öne eğdi zor bela yutkundu. Ellerimi hafifçe çektim. Başını kaldırdı gözünden akan yaşları sildi.
“Karam ben yapamam bunlardan birini bile sana karşı yapamamak benim için sana ihtiyacın olan o seviyi verememek demek. Ben ne yapmalıyım bilmiyorum daha önemlisi sen ne yapmak istersin bilmiyorum.” Hafifçe gülümsedi “Sabah o kadar mutluydum ki günüm senle başlamıştı sonunda sözlün olacaktım ama şuan bilmiyorum sevgilin olarak kalmalı mıyım?” başımı öne eğdim kendimi iyice geriye çektim.
İki seçeneğim vardı ilkinde bizden olmaz diyecektim yerimden büyük bir güçle kalkıp albayın odasına gidecek tayinimi isteyecek yok olacaktım. Bu çok zordu kalbim, tenim, gözlerim bir daha Ulaş’ın bu sevgisini hissedemeyecekti. Öte yandan diğer seçeneği seçsem onun neden bu cümleleri neden kurduğunu merak etmeden sormadan devam edebilir miydim?
Derin bir nefes aldım, hızla boynuna sarıldım, “Seni her ne olursa olsun, sonumuz ne olursa olsun seviyorum. Seveceğim, istersen bana verdiğin sözleri tutama ama yanımda ol benle yaşlan benle gül benle ağla. Benle ol Uğur. Ben seni seviyorum.” Geriye çekildim başımı dizlerine koydum “Dedin ya hani sevilerek büyümedim sende değiştim diye bende farksız değilim ki ben senle öğrendim insanda aşkın var olduğunu yalan olmadığını öylesine derin saçma sapan bir duygu olduğunu en garibiyse bunun var olduğunu ve insanın buna ihtiyacı olduğunu senle öğrendim.” Ulaş’ın ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu hafifçe elimi kaldırıp gözünden akan yaşları sildim sıkıca elimi tuttu öptü.
“Eğer bir gün hikayemiz biterse tek bir şeyi unutma. Esem Bengi Kara, yazılmış gözü en kara askerlerden biri onun gözünde parlayan tek ışık sendin ve yine onun kalbinde açan ilk ve son sen olacaksın bunu asla unutma olur mu?” başını yana yatırdı, “Seve seve gidecekmiş gibi konuşmaz mısın?” gülümsedim. Cevap vermedim, yerimden hafifçe kalktım sıkıca sarıldım, evlenme teklif ettiği yüzüğe baktım yüzümde bir gülümseme oluştu “Seni çok seviyorum.” Sıkıca sarılmaya devam etti “Bende seni Karam.”
…
Silahların neredeyse hepsi temizlemiştik, her şey bitmişti “Uğur sen şu son iki silahı hallet benim bir işim var halledip geliyorum.” Kaşlarını “Ne işi acaba?” alaycı bir sesle cevap verdim “Her şeyi söyleyemem yüzbaşım.” Güldü “Öyle olsun yüzbaşım.” Kışladan çıktım, çıkar çıkmaz yüzümdeki gülümseme silindi yavaş adımlarla albayın odasına ilerledim. Derin bir nefes aldım, kendimi toparlamam gerekiyordu. Hafifçe kapıyı tıklattım. “Gir.”
İçeri girdim, albay beni görür görmez şaşırmış bir ifade ile saate baktı “Eve gidip hazırlığa başlamış olmanız gerekmez miydi?” Başımı salladım. Yüzüme ibraz daha odaklandıktan “Otur kızım.” Eliyle işaret ettiği yere oturdum yerinden kalktı yanım oturdu. “Hiç hayra alamet bir şeyi konuşmaya gelmedin.” Başımı yine onaylarcasına salladım. İkimizde yutkunduk.
“Ben tayin istiyorum komutanım.” Kaşlarını çattı “Yapma be kızım ikinizi aynı anda nasıl yollayayım ben.” Dondum kaldım Ulaş’da mı tayin istemişti. “İkinizde derken komutanım?” ellerini iki yana açtı “Ulaş ile evlenmiyor musunuz? Sen gideceğim dedin ya kızım o da seninle gelir.” Başımı iki yana salladım “Sadece ben kimsenin haberi olmasın istiyorum komutanım.”
Şaşırmış bir şekilde geriye çekildi “Nasıl olacak o? Timin bilmesin mi istiyorsun? Hem akşam sözün var senin nasıl tek başına gidiyorsun.” Başıma öne eğdim “Komutanım küçükken bana ne demiştiniz hatırlıyor musunuz?” başını iki yana salladı “Esem ben babanın sana söyleyeceği her şeyi sana söylemeye çalıştım şimdi kim bilir hangisinden bahsediyorsun.” Gülümsedim, o da gülümsedi.
“Komutanım bana demiştiniz ki, askerin tek aşkı vatandır. Başka bir aşkı olursa aklına gelir vatan aşkı için savaşırken derde düşürür candan eder. Ben aşkımı unutup sadece vatan aşkıyla buraya gelebilen bir adamım buradaki herkeste öyle.” Başını onaylarcasına salladı “Ne güzel demişim.” Gülümsedim tırnağımın kenarında ki etler ile oynamaya başladım
“Benim aşkım benle göreve geliyor ben nasıl unutucağım? O nasıl unutacak? Nasıl hata yapmayacağız. Siz haklısınız, Rüzgar haklı aklım haklı komutanım yaşatmak işimiz bizim yaşatmak için ölmemeliyiz. Vatan yaşatmak için ölmeliyiz belki ama sevda denilen şeyi yaşatmak için ölüp de vatan yolundakilere dert olmamalıyız.”
Albayda başını eğdi “Korumak için gideceksin yani kızım.” Başımı salladım “Peki ya sonra ne olacak?” başımı iki yana salladım, sonrasını hiç düşünmemiştim “Bilmiyorum komutanım sonrasını bilmiyorum.” Başımı hafifçe kaldırdı “Senden nefret edecekler hiçbir şey söylemeden gitmek akıl karı değil kızım.” Gözlerimi hüzün kapladı “Başka çarem yok.” Kaşlarını çattı “Sessizce gitme kızım. Söyle en azından.” İmkanı yoktu ben gideceğim dersem bırakmazlardı ki beni yanlışa ikna ederlerdi.
“Beni kandırırlar komutanım. Kandıramasalar ben giderken onlar bana hüzünle bakarsa ben yapamam komutanım Güney’e yapamam Ulaş’a karşı gelemem. Pars’a hayır diyemem komutanım. Siz ne yapardınız komutanım bir aşk için bütün bir timi tehlikeye atar mıydınız?” başını iki yana salladı “Atmazdım.” Gülümsedim “Yardım edecek misiniz bana?” gülümsedi, “Bir hafta içinde sonuçlar o süre içerisinde normalde tim komutanın imzalaması gereken belgelerde olur onları sonra imzalatırım.” Sıkıca sarıldı hiç beklemiyordum.
“Bu gün senin sözün var, git hazırlan gül eğlen ailenin yanına güzel anlar yaşa. Son olacak çünkü.” Canımı yakıp döndürmek amaçlımı söylüyordu yoksa farkına vardırmak için mi yapıyordu bilmiyordum. Sadece gülerek onayladım yerimden kalktım selamımı verip odadan çıktım. Çıkar çıkmaz Ulaş ile göz göze geldim “Ne konuştunuz?” gergin gözlerle bana bakıyordu cevap veremedim “Karam! Sana diyorum ne konuştunuz?” başımı yana yatırdım “Siz ne konuştunuz?” sustu. “Gidelim eve sende hazırlan bende hazırlanayım öyle yapalım o zaman.” Başımı hafifçe salladım, bahçeden Alfa’yı alıp hızlıca dışarı çıktık, ilk gördüğümüz taksiyi çevirdik.
…
“Daha geç gelseydiniz.” Güney hızlıca benim koluma girdi Emre’de Ulaş’ın koluna girdi bizi sürüklemek usulü ile evlere soktular “Bahçe güzel olmuş.” Güney gurula kolunu Selçuk’a attı “Hallettik ya.” Kızlar evde panikle koşuşuyordu “Nerdesin sen ya?” Karan’ı öfkeli sesini duyar duyma ellerimi kaldırdım “Özür dilerim komutanım.” Herkes güldü eliyle içeriyi gösterdi oturdum. Benim yerime elbisemi bile seçmişlerdi. “Çok güzel her şeyi halletmişsiniz gerçekten çok sağ olun.”
“Sen konuşmada otur bakayım şuraya.” Hemen oturdum, Begüm bütün bir ciddiyetle saçımı yapmaya başladı Asel’se sağ olsun makyajımı halletti, aynada o hallerimize bakarken istemsizce gözümden bir damla yaş süzüldü “Esem?” Bakışlarımı Asel’e çevirdim. Başını yana yatırmış endişeli bir sesle “Ne oldu?” başımı iki yana salladım “Bir şey olmadı duygulandım sadece.” Yüzü hemen gülümsedi.
Köşede kucağında bebeği ile oturan Sude’ye döndüm “Uyuyor mu?é Başını yavaşça salladı “Hep uyuyor.” Hepimiz güldük “Maşallah de kız. Uyumasa ne yapacaksın? Hande abla hemen yandan bütün nazarı, kem gözü kötü sözü engelledi “Maşallah!” hepimiz aynı anda söyleyince biraz gürültü oldu o gürültüde Çağdaş’ı uyandırmaya yetti. “Allah sizi!” Sude yerinden kalktı “Tamam annem.” Pış pışlayarak içeri yöneldi.
“Çağdaş’ı Batur’a verseydi daha iyi olmaz mıydı kız perişan oluyor.” Hepimiz bakışlarımızı Beliz’e baktık “Rüya!” Çiçek sert bir sesle devam etti “Batur’la birlikte yapıyorlar zaten şimdilik onda. Hem yaparken düşünmüşlerdir değil mi?” Asel ile birbirimize baktık, ikimizde başımızı öne eğdik, Çiçek’e laf edip hiç dayak yiyemezdik. “Ya biriniz arka çıksanıza bana.” İkimiz birlikte başımı aynı anda iki yana salladık.
“Bizi hiç karıştırmayın hocam.” Kıkırdamaya başladık, “Aferin aferin öğreniyorsunuz.” İkimiz birlikte onayladık yerimden kalktım “Elbisemi giyinip geliyorum, sizde hazırlanın anladınız mı?” herkes onayladı, yanda asılı duran elbiseyi kucakladım. İçeri girdim kırmızı hafif kabarık sırtı komple açık önü kesik bir elbiseydi. Hızlıca elbiseyi giymeye başladım.
“Fıstığım halledebildin mi geleyim mi?” başımı sanki görüyormuşçasına salladım “Yok arkasındaki ipleri bağlayamadım.” Kapı hafifçe aralandı ağabeyim takım elbise ile içeri girdi “Jilet gibi olmuşsun.” Başını iki yana salladı, “Fıstığım, asıl sen melek gibi olmuşsun.” Gülümsedim arkama geçti, yavaşça ipleri bağlamaya başladı “Çok mu sıktım?” gözlerinde endişe ile bana baktı, “Hayır.” Gülümsedi ipi bağladı yavaşça belime sarıldı, “İyi misin?” başımı iki yana salladım. Gözleri kocaman açıldı, “Neyin var fıstığım?” elimle yatağı işaret ettim. Gerçekleri bilmesi gerekirdi galiba “Ben bir karar aldım.” Başını yana yatırdı sıkıca elimi tuttu.
“Her ne kadar aldıysan arkandayım.” Derin bir nefes aldım tam söyleyecektim ki birden duruldum “Sonra anlatırım olur mu?” başını iki yana salladı “Şimdi anlat.” Omzuna başımı yasladım. Sakin bir ifade ile bana baktı “Sen ne zaman istersen o zaman konuşalım tamam mı?” gülümsedim, “İyi ki ağabeyim sensin.” Sıkıca sarıldı “İyi ki senin ağabeyinim.” Birlikte yerimizden kalktık. Aynadan son bir kez kendimize sonra birbirimize baktık. Odadan çıktık. Herkes koridorda hazırlıklarını bitiriyorlardı.
“Çok güzel olmuşsun.” Herkes farklı şekillerde söyleseler de aynı şeyi söylüyorlardı. “hepinize çok teşekkür ederim.” Hepsi güldü, yavaşça evden çıktılar. Sadece Güney kalmıştı evde. Mutfakta bekliyormuş çıkmak için hazırlanırken göz göze geldik “Sen neden inmedin?” Yerinden kalktı takım elbisesinin düzeltti yavaş adımlarla yanıma yanaştı. Gurulu gözlerle bana baktı.
“Seninle inmek istedim açıkçası.” Yanıma iyice yanaştı yavaşça belime sarıldı, “Mutlu olduğunu görmek çok hoşuma gidiyor. Yemin ederim öz ablam olsaydı ve evlenseydi bu kadar sevinmezdim.” Başımı havaya kaldırdım arkamı döndüm “Ne yapıyorsun be?” gülmeye başladım “Makyajımı korumaya çalışıyorum.” O da kahkahalara boğuldu, “Koruduysan aşağı inelim mi?” başımı salladım koluna girdim birlikte hızlıca merdivenleri indik.
“Komutanım hazır mısınız?” Bakışlarımı Doruk’a çevirdim sonra Güney’e döndüm destek verecek bir şekilde gülümsedi “Derin bir nefes al.” Başımı tamam manasında salladım. Güney’in el hareketleri işe birlikte derin bir nefes aldım. Sona gülerek Doruk’a döndüm “Hazırım.” Başını gururla salladı “Harika komutanım ben hemen anons geçiyorum.”
Anons geçmekten kastının ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Güney’de başını merakla Doruk’a çevirdi “Bu manyak nasıl anons yapacak acaba?” Başımı iki yana salladım hiçbir fikrim yoktu. “Bilmiyorum.” Derken dışarıdan “Esem komutanım geliyor! Herkes ayağa lütfen! Kızımız geliyor!” bütün bür utanç ile başımı eğdim “Rezil ya!” Güney’de benimle aynı ifade başını öne eğdi “Neyse takılma sen.” Güneyden aldığım cesaret ile bahçeye çıktım herkes tek tek isimlerin yazılı olduğu sandalyelerinden Doruk’un emri ile kalkmış Güney’le bana bakıyorlardı.
Ulaş ile birbirimize bakıp hemen yanıma geldi elindeki kocaman çiçek buketiyle çikolatayı uzattı. Aldım hafifçe gülümseyip Asel’e uzattım o da o sırada Emre’den diğer iki buketi aldı “Bunlar ne?” Gülümsedi, “Biri babana biri annene beyaz karanfiller almıştın bir gittiğimizde bende öyle yaptım.” Gözlerim dolmuştu ama engel oldum. “Çok düşüncelisin teşekkür ederim.”
Onları da kızlara uzatıp hızlıca diğer bütü konuklara sarıldım öptüm. Sonra bana ayrılan yere çiçekler arasında Ulaş’ın yanına oturdum. İkimizde heyecandan sürekli ayağımızı titretiyorduk. Kimse konuşmuyordu iki albaya da bakıyorduk ama onlarda bize bakıyorlardı. “Komutanlarım.” Hepimiz Doruk’a döndük, eliyle bizi işaret etti “Başlasak mı?” İki albayda gülmeye başladı, önlerinde boş dıran masaları işaret ettiler “Kahveler gelmedi ki.” İşte onu tamamen unutmuştum “Ay! Ben onu unuttum!” Asel ve Begüm ile içeri girdik.
“Doruk hemen evlerinin kapısını açtı zaten fincanları indirmişlerdi. “Ulaş’ın kahvesine tuz atalım.” Başımı iki yana salladım “Yok şeker atalım.” Begüm kaşlarını çattı “Olmaz. Damat kahvesi tuzlu olur.” Başımı iki yana salladım “Gelinin gönlü yoksa tuzlu olur varsa şekerli olur.” Gözlerini kocaman açtı “Benim vardı ben tuz attım.” Sonra gülümsedi “Neyse sen nasıl istiyorsan öyle olsun.” Kahveleri pişirdiler ben Ulaş’ın kahvesin i aldım diğer herkesin kahvesini onlar aldılar “Esem albaylarınkini de sen ver.” Mantıklıydı geri dönüp tepsiyi büyüttüm.
İlk kahveyi Kemal albay verdim “Eline sağlık evlat.” Gülümsedim sonra diğer albaya yani T.K. ya döndüm “Buyurun.” Hemen aldı gülerek bana baktı “Ellerine sağlık kızım.” Yine gülümsedim. Ulaş’ın kahvesini uzattım. Kahveyi alırken korkak gözlerle bana baktı “Normal kahve acı geliyor bana tuz attıysan vallahi kusarım.” Kaşlarımı kaldırdım “Anlamadım?” Derin bir nefes aldı tek nefeste bütün kahveyi içti.
“Telveyi bıraksaydın.” Gözlerini sıkıca yumarken birden açtı, yandan suya uzanıp içti “İyiyim sorun yok. Devam edelim lütfen.” Herkes gülüştü. Kemal albay başını iki yana salladı, kahvesinden bir yudum daha aldı “Evlatlar biraz heyecanlı ve istekli gördüğün gibi.” T.K. babacan bir gülümseme ile ikimize de baktı “Gördüm gördüm.” Sonra ekledi “Sen devam et Kemal’im bakma gençlere.” Kemal albay oturuşunu düzeltti.
“Göründüğü üzere çocuklar birbirlerini görmüşler beğenmişler. Sevmişler bizede desteklemek kalıyor bu vesileyle Allah’ın emri peygamberin kavli ile kızınızı oğluma istiyorum.” Bütün bakışlar T.K. ya geçti, o ise bakışlarını bana çevirdi “Kızım ben yine usulen sorayım senin gönlün var mı bunda?” Başımı hafifçe salladım. T.K. bakışlarını ağabeyime çevirdi “Sen ne diyorsun oğlum.” İşte gol dönerse buradan dönerdi.
“Benim içinde uygundur.” Herkes rahat bir nefes verdi, “O zaman bizde kızımız verdik gitti.” Herkes alkışladı gülerek Ulaş’a döndüm “Sözlendik.” Güldü “Sözlendik Karam.” Yerimden kalktım, önce Ulaş’a sarıldım sonrasa birlikte büyüklerin ellerini öptük en son sıra Pars’a gelince ona sıkıca sarıldım.
“Ee yüzükleri takalım o zaman.” Kemal albayın sesi ile bütün tim birbirine bakmaya başladı, “Yüzükler nerede gençler?” T.K. meraklı gözlerle time döndü bende aynı ifade ile time döndüm ama herkes birbirine bakıyordu. “İyi ki hazırlıklı gelmişim.” Kemal albay ceketinin cebinden yüzükleri çıkardı “Komutanım biz size sonra şey yapalım.” Hafifçe Ulaş’a vurdu “Kes.” Hemen emir almış gibi sus pus oldu yüzüklerimizi taktık. Kemal albay yandan makasa uzandı. Kesmeyi denedi “Yok kesmiyor.”
Ağabeyim ile T.K. aynı anda yanımıza geldiler ikisi bir yandan tepsiye para koymaya başladılar. Nereden baksan iki bin liraya yakın para koymuşlardı, Tepsiyi en genç Ege olduğundan o taşıyordu Kemal albay tepsideki parayı memnuniyetsiz bir ifade ile baktı. “Bana kesmesi için yeterli gelmedi ne dersin aslanım?” Ege gülerek onayladı. Bakışlarını T.K. ya çevirdi.
O da hiç reddetmeden bi o kadar daha para koydu “Oy maşallah.” Ulaş ile birbirimize baktık dilimi tutamadığım için o uyarır gözler ile bakarken ben şok olmuş gözlerle bakıyordum. “Bu yeter.” Güldü “Hayırlı olsun.” Kurdeleyi kesti. Hepimiz sarıldık. “Sözdü nişandı hallettik madem şarkı açıyorum.” Selçuk oynamaya yer arıyordu resmen. Herkes onaylayınca ev tipi hoparlörleri getirip Ankara havası açtılar.
…
Coştular iyice bütün tim oynarken Sude ve kızlar ile biz Ulaş’la bana ayrılmış kısıma sandalyeleri çekmiş oturuyorduk. Bir saate yakındır oynuyorduk ve acayip yorulmuştum. “Bunların hiç enerjisi bitmiyor mu?” Başımı iki yana salladım, gülerek Elif’e döndüm “Düğünü düşün sen birde.” Dudaklarını ısırdı “Çok uzar be!” hepimiz güldük.
Karan birden gülerek yerinden kalktı sandalyesini Asel’in sandalyesinin yanına çekti “Senin söz nişan bir türlü olmuyor üstünüze bütün tim evlenecek benden söylemesi.” Asel mutsuz bir ifade ile “Benim artık ona dair hiçbir inancım kalmadı. Herkes bizden önce evlenebilir yani.” Biz gülüşürken Hande abla gelip yanımıza oturdu “Bu ay bitsin bizde seni istemeye geleceğiz.” Asel’in gözleri kocaman açıldı “Gerçekten mi abla?” Hande ablada da aynı mutluluk vardı “Gerçekten.”
Asel büyük bir hızla yerinden kalktı ortaya geçti Selçuk ile oynamaya başladı “Tam deli ya.” Hepimiz güldük, Hande abla ise gururlu bir sesle “İşte tam bana layık gelin! Benim oğlanın hakkından gelmek için az deli olmak lazım.” Karan kahkahalar eşliğinde ortada göbek atan Asel’i işaret etti “Az mı deli?” hepimiz gülüştük. Çiçek gülerek “Çaktırma da az deli diye kakalamışız zır deliyi. Uyandırma kaynanayı.” Hande gülmeye başladı.
“Yok yok ben Asel kızımdan çok memnunum tam bana göre, selvi boylu, ince güzel. Kalbi desen o da melek gibi. Daha ne isterim be!” hepimiz alkışladık “Yürü be ablam!” tam gaz. Hepimiz gülüştük. “Burçak yetişemedi ya.” Sude mutsuz bir sesle söyleyince ona döndüm “Gül gibi işi varken savaş fotoğrafçılığına geçerse böyle olur. Sağ salim gelsin gerisi önemli değil.”
Sude yine umutsuz bir sesle “Amin orası öylede kaç yıllık arkadaşız yetişse daha güzel olmaz mıydı?” Kızın bir suçu yoktu ki çok ani karar vermiştik tarihe “Orasına lafım yok ama tarih bize bile sürpriz oldu kızın yetişememesi gayet normal.” Karan bir yandan içerisine belli miktarda alkol eklediği limonatadan içiyordu bir yandan da bizimle sohbet ediyordu.
“Limonata güzel mi?” Çiçek sinsi bir ifade ile Karan’a bakıyordu. Karan’dan önce Hande abla lafa atıldı “Kızım sende de aynısı var ya.” Hepimiz bıyık altından güldük “Haklısında abla onun ki farklı geldi bana.” Karan kaşlarını çattı “Çiçek!” Çiçek keyifle güldü “Ne dedim ki ben.” Hepimiz gülüştük.
…
Saat bire yaklaşırken biz bize kalmıştık, sandalyeleri içeri topladık. “Herkese iyi geceler.” Emre hiçbirimizden cevap vermeden eve girdi “Çocuk yoruldu.” Herkes çok yorulmuştu “Hepinize çok teşekkürler çok mutlu ettiniz beni.” Güney kolunu omzuma attı “Siz mutlu olun yeter.” Mahçup bir ifade ile gülümsedim sohbet çok uzamadı herkes evlere dağıldı tam kendi kapımı açacakken Rüzgar ve Çağrı evlerine yönelirken Rüzgar göz ucu ile beni süzdü buruk bir ifade ile gülümsedi ve merdivenleri çıktı.
Eve girer girmez makyajımı yalap şalap sildim, üzerimi değiştirdim “Alfa gel oğlum.” Sıkıca sarıldım birlikte güzel bir uyku uyuyacaktık uyumasına ama içimdeki kötü his saatlerce beni süründürdü. En sonunda uyuyabildim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.62k Okunma |
2.26k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |