Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. Bölüm

@deren_yazar

Altı gün boyunca Ulaş bende kaldı. Beraber alfayı eğittik. Bu gün görev başıydık. Hızlıca hazırlanmaya başladım. Üzerimi giyinince evden çıktım, Alfa'yı birine vermeme gerek kalmadı aslında Ege bütün günün onunla geçirmek için bakmayı canı gönülden kabul etti.

Selçukla birliklte hızlıca aşaği indik, arabalara doğru ilerledik. Yarım saat kadar sonrada karargâha geldik, direk kışlaya geçtik. Görev emri gelmemişti hepimiz öylece oturup boş boş beklemeye başladık. Iceri genç bir çocuk girdi. "Komutanım. Doğu bu gün yok, onun yerine ben buradayım. Bir şey istiyor musunuz?" Dedi.

Pars direk "Çay, hepimize." Dedi. Onayladı ve hızlıca dışarı çıktı. "Komutanım biz neyi bekliyoruz." Dedi Doruk. Aslında bir şey bekemiyorduk. "Bir şey beklemiyoruz. Sadece görev başıyız hepsi bu. Isteyen egitim sahasına gidip antreman yapabilir. Isteyen yatakhaneye gidebilir. " dedi Pars elindeki telefona bakarken.

Selçuk, Güney, Batur, Emre direk ayağa kalktılar "komutanım biz antreman sahasındayız." Dedi, Pars hafif başını kaldırıp kim kim bakıp telefona geri döndü. Rüzgar, Çağrı ve Emir'de ayağa kalktılar "Bizde yatakhaneye geçiyoruz komutanım." Dedi Rüzgar, onlar ilerlerken Pars yine sadece baktı.

Birkaç dakika sonra Alp, Doruk ve Arda ayağa kalktı "Bizde kafetreyadayız komutanım." Dediler ve çıktılar. Sadece üçümüz kaldık. Bende ayağa kalktım hızlıca Pars'ın yanına oturdum. Gazete okuyordu. "Hmmm. Son zamanlarda neden bu kadar çok gazeteye düştünüz hocam." Dedim güldü. "Zevk meselesi kardes." Dedi. Başımla onayladım. Başımı omzuna yasladım.

Ulaş'a baktım, ikimize bakıyordu yüzünde memnun bir ifade vardı. Kapı hızlıca açıldı "Dikkat." Diye bağırdı içeri giren asker. Hepimiz ayağa kalktık. Albay sinirle içeri girdi. "Timin geri kalanı nerede?" Dedi. Etraftan koşarak timin diğerleri geldi. Albay'ı görür görmez koşmaya başlamışlar.

"Kıraç timi ve o fotoğrafıçı kız, teröristlerin eline düştü. Parsa gerekli bilgi verilecek. Hazırlanın." Dedi ve arkasını dönüp gitti. "Fotoğrafçı kız dediği Burçak değildir." Dedi, Arda birkaç adım geriye düşerken. Olduğum yere oturdum. "Arda sakin ol." Dedim. Sertçe ducara vurmaya başladı "Delireceğim, nasıl olur ya?" Diye bağırdı.

Emir önüne geçti, durdurmak için uğraştı. Beraber yere döştüler timin geri kalanı çanta hazırlıyordu. Yerimden kalktım "Sizin çantalarıda biz hazırlarız, gidin biraz hava alın gelin." Dedim. Emir başıyla onayladı, hızlıca Arda'yı dışarı çıkardı. Cantaları hazırladım.

Ikisi önceden tanışıyorlarmış, bizim timde şans eseri toplandılar. Aynı sene okuldan mezun olmuşlar. Şimdi aynı evde yaşıyorlardı. Ikisinin dostuluğu gayet sağlamdı, Emir Arda'yı nasıl toplayacağını bilirdi yani. İçim o konuda rahattı, çok geçmeden geldiler. Tamamen hazır olunca hep birlikte bahçeye ilerledik. O sırada koşarak Pars geldi "Dikkat." Hepimiz hazır ola geçtik.

Albay karşımıza geçti "Kor, kıraç timini al gel. Allah yar ve yardımcınız olsun." Dedi, hdp bir ağızdan haykırdık "Sağ ol komutanım." Helipkoptere bindik. Havalandıktan bir kaç dakika sonra Pars bize planı anlattı. Son cümlesi ise "Kor her yerde ol ama hiçbir yerde olma." Dedi. Emir netti, hayalet olacaktık.

Helikopterden atlayınca hızlıca harikataya ve saate baktık. "Kırk beş dakikada oradayız." Dedim. Pars telsizden "kor oraya varmak için otuz beş dakikan var." Dedi. Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Otuz dakika geçti geçmedi kamplarının çevresindeydik.

"Kor sarıyoruz. Turan, tepedesin. Zalim çantanı bırak içeri sızmak gerekirse sen halledeceksin. Kesin , Ezer bütün timi görecek mesafede yerleşin." Pars ne derse herkes onu yaptı. Parsın hafif solunda bir taşın arasına yerleştim.

"Komutanım meydan boş, on sakiz adam dış çember. Saat dokuz yönü hapis dairesi. " dedi Ulaş. Silahın dürbününden dediği yere baktım. Evet orada ki minik pencereden içerde ki kıraç timini görebiliyorduk.

"Doru , Yoldaş dış çember sesizce." Dedi Pars, Rüzgar ve Çağrı aynı anda "Emredersiniz komutanım." Dediler. Silahlarını ce çantalarını çıkardılar, ellerine bıcaklarını alıp aşağı indiler. "Kor izlemede kal." Dedi. Hepimiz onların cevresini dikizlemeye başladık.

" Temiz komutanım." Dediler. Yerlerine doğru çıktılar. Güzel ilerliyorduk. "Kara icerde kaç adam var. " Dedi. Hızlıca termal dürbünle camdan içeri baktım. "Yirmi toplam. On terörist." Dedim. "Turan?" Dedim. Ulaş bir süre sonra cevapladı. "Görüş yok." Dedi. Iste sıra Arda' daydı.

"Zalim içeri. Kor Zalim'i koru." Dedi, telsizden toplu olarak "Emredersiniz komutanım." Sesleri geldi. Hızlıca ilerlemeye başladı Arda camın önüne geldi. Dısarı kapıya doğru bir sea bombası fırlattı. Patladığı anda teröristler dışarı koşmaya başladı. Bütün binalardan çıkmaya başladılar.

Arda ise o sırada camı kesip iceri sızdı. "Atış serbest." Sesi ile herkez dışarı çıkan teröristlere sıkmaya başladı. "Komutanım çıkalım mı?" Dedi, Arda. Etrafları çök kalabalıktı. "Camdan çıkabilirseniz çıkın." Dedim. Pars'a dönüm. "Araçlarla adamlar geliyor." Dedim.

Pars öfkeli sesi telsizde çınlamaya başladı, " Perk, Bera buraya girmeyecekler." Dedi, Batur ve Selçuk aynı anda "Emredersiniz komutanım.' Dediler ve hızlıca o tarafa geçtiler. "Biri bana desteğe gelsin. Yaraları var ben buradan cıkmalarına yardım edeceğim. Biri içmelerine yardım etsin." Dedi.

Emri direk "Komutanım ben gideyim." Dedi. Ulaş cevapladı "Koruyorum aslanım. Koş!" Dedi. Emir hızlıca camın önüne geçti. Çıkan askerler duvarın arkasına saklanıyorlardı. "Askerleri biri mevziye çeksin." Diye bağırdı Pars.

Alp hızlıca cevapladı "Ben hallediyorum komutanım." Dedi. Emre ile birbirimize baktık "Koruyoruz." Dedik. Alp askerlerin yanına koşup sıra sıra hepsini bizim olduğumuz tarafa taşların arkasına taşıyordu. En son kişiyi taşıdı. Mevziye geçti geriye orada sadece Emir, Arda ve Burçak kaldı.

Emir hızlıca mevziye geçti. " Komutanım tutamıyoruz." Dedi Selçuk. Arda ve Burçak şuan tehdit altındalardı. Şerefsizler mantar gibi çoğalıyorlardı. "Komutanım." Dedi Arda. Pars hızlıca cevapladı "Söyle." Dedi. "Komutanım, Burçak'ı buradan çıkarmamız lazım." Dedi. O sırada yoğun ateş hattındalardı. "Zalim sakın. Kal orada." Diye bağırdı ama ne çare Arda Burçak'a siper olarak koşmaya başladılar.

"Kor koru!" Diye resmen haykırdı Pars. Hepimiz sadece onlara yaklaşanları yada onlara giden kurşunları engellemeye çalışıyorduk. "Arda!" Diye bir ses yankılandı. Arda'nın bacağını kurşunun biri delip geçti. Burçakla birlikte yere yuvarlandılar. "Arda açıktasınız." Diye bağırdım. "Arda ayağa kalkmayı denerken başında ki kaska yerden kurşun sekti. Tekrar yere düştü. "Arda!" Diye haykırışlar arttı telsizde. "Komutanım, Burçak komutanım." Diye bir sayıllama ses geldi.

Emir’ii gördüm olduğu yerden kalktı “Emir otur yerine vurulacaksın.” Dedim, duydu ama umursamadan telsizi kapattı. Silahını yere fırlattı, Emre haykırıyordu resmen ama ne çare Emir duymuyordu, duysa da tepki vermiyordu. Son bir ses geldi telsizden “Dur oğlum, dinle komutanları.” Dedi, Arda’nın sesiydi, belki dinler diye bekledim başını iki yana salladı başladı koşmaya. Pars öyle delicesine bağırmıştı telsizde sesi titremişti resmen “Emir yapma lan.” Duyan olmadı yine duyan olmadı.

Emir hızlıca mermilerin arasından koşturmaya başladı, ona silah doğrultan kim varsa sıkıyorduk. Arda’nın yanına varınca ardayı omuzlarında tuttu, “Yettim kardeşim yettim.” Dedi, hepimizin yüreği ağzında onları korumaya çalışıyorduk. Kenara doğru sürüklemeye başladı, sürüklerken kurşunlara tamamen açık hedef olmaya başlamıştı. Ardayı sadece on bir adım geriye çektikten sonra karnına saplanan kurşunla duraksadı. Ağzından hafif kan süzüldü “Emir!” bütün tüm, kırlangıç timi bağırıyorduk, sanki bağırıyoruz diye yarası kapanacakmış gibi.

Garip bir şekilde yıkılmadı, Arda’yı çekmeye devam etti “Ne olur mevziiye dön bırak beni. Allah’ın adını verdim” Arda’nın yalvarışları gitgide çırpınışlara dönüyordu, “Kurtaracağım kardeşim, kurtaracağım seni.” Sesi, acı içindeydi, yer gök bulanıklaştı. Zar zor konuşuyordu, gördüğüm kadarıyla dizleri de titriyordu. “Dayanın ne olur dayanın oğlum.” Acı dolu bir sesle soludu Ulaş. Emir’in vurulduktan sonraki on yedinci adımında sağ göğsüne bir kurşun daha saplandı. İşte o bütün tüme o kurşun saplandı.

Emir’in gözlerine baktım, ince bir yaş süzüldü. Vurulduktan sonra yavaşlamadı aksine hızlandı. “Az kaldı kardeşim. A-az kaldı seni mevziiye bı-bırakmama az kaldı.”dedi Emir, cidden azmı kalmıştı hayır, nereden baksanız yürüdüğü yolun iki katı yol vardı. Ara sıra ben dahil herkes yerinden çıkmayı deniyordu ama başaramıyorduk yoğun ateş vardı. Mevziiye son birkaç adım kala Emir’İn göğsüne ikinci bir ok saplandı. Geriye doğru düştü.

“Emir, dayan oğlum. Nolur lan dayan lan!” diye bir çığlık yankılandı dağların arasında Rüzgar’ın sesiyle. Hafif bir gülme sesi geldi, “Ko-komutanım.” Dedi, Pars hemen cevapladı “Söyle aslanım.” Sesinden ağladığı anlaşılıyordu. Arda ve Emir sürünerek taşın arkasına geçmişlerdi artık. Derin bir nefes sesi ardından, titrek bir ses “Si-sizle ilk tek kaldığımızda he-her zaman kardeşlerini ko-koru demiştiniz ko-“ devam ettirmeye zorlandı, Pars devam ettirdi “Korudun, korudun aslanım. Dayan dayan ki bizde seni koruyabilelim aslanım.” Soluyordu resmen.

Dayanamadım “Bitmiyor, bu şerefsizler bitmiyor.” Ağlıyordum artık,, feryat figan edemesem de ağlıyordum. Telsizden sürekli öfkeli haykırışlar geliyordu, bütün sesi kesen Arda’nın sesi oldu. “Söyle kardeşim. Ne istiyorsun? Söyle.” çocuğun sesi titriyordu. “Hayal-lerim sana emanet.” Derin bir sessizlik oluştu “Kor.” Dedi, hepimiz aynı anda “Emret aslanım.” Dedik. Zor bir nefes aldı “Vatan da sizde önce Allah’a sonra yine size emanet.” Dedi. Ardından tek duyulan Arda’nın haykırışları oldu.

Asteğmen Emir Kesin Bursa’nın yakışıklısıydı hatta anlattıklarına göre Emir ailesinin küçük çocuğu olduğundan kaynaklı nasıl gözbebeği ise yakışlılıklığından kaynaklı olarakta Bursa’nın gözbebeğiymiş. Asteğmen Emir kesin timin en küçüklerindendi tıpa puanı yetmesine rağmen askerlik yapma isteği onu bu yola sürüklemişti hatta inanmazsınız ilk bindeydi zaten askerliğini bile sağlıkla alakalı yaptı. Asteğmen Emir kesin abisinin kanayan yarasıydı, gülerek anlatırdı “Abim yapma asker olma. Bir gün alırlar seni bizden. Dayanamam ben.” Dedi diye anlatırdı sonrada daha çok gülerek “Alırlarsa vatan için alırlar.” Der. Time tövbe çektirirdi.

Şimdi ise ben dahil bütün time dediğini yaşatıyordu, vatan için kadeşi için kendine feda etmişti ve herkese bunu ağlaya ağlaya izletmişti şimdi ise ne bizim ağlamalarımızı yakınmalarımızı duyuyordu nede başka bir şeyi. Delirmekle delirmemek arasındaki ince çizgide gidip geliyordum. Gözümün önünde gitti, elimden hiçbir şey gelmedi. Kurtaramadım daha kötüsü ben komutanı olarak o çocuğu koruyamadım.

Bir saat bilemedin iki saat sonra bu şerefsizlerin hepsi ölecekti, bizse hiçbir şeyden korkmayan bizse korka korka, titreye titreye şehidimizin yanına gidecektik. Evet, evet şehidimizin yanına askerimizin değil.

Silah sesleri susar susmaz hepimiz yerlerimizden çıktık, kampa en yakın bize en uzak olan o taşa doğru koşmaya başladık. Dağın her köşesinden bir asker çıkıyordu aklını yitirmişçesine koşan. O kadar koştuktan sonra son birkaç adım kala durdum. Derin bir nefes aldım. Etrafıma bakındım herkes onların etrafına korka korka yaklaşıyordu, gözleri yaşları, elleri titrek yaklaşıyorlardı. Gücümü topladım aralarından geçtim. Arda’nın yanına çöktüm, Emir’e sarılmış sallanıyordu. Aklını Kybetmiş gibiydi.

“Arda.” Diye hafifçe seslendim, duymadı uzaklara bakarak sallanmaya devam ediyordu. Omzuna dokundum “Arda.” Diye yeniledim, boş gözlerle bana döndü “Efendim komutanım.” Dedi, ne desem boştu, ne yapsam anlamsızdı. “Arda, Emir’i bırakman lazım. O şehit oldu.” Dedim, gözlerini Emir’e çevirdi. “Şehit oldu.” Dedi. Yanımıza eğilen Emre’ye döndü “Şehit oldu.” Dedi, Emre ağmamaya çalışırken onayladı. Etrafa bakınmaya başladı, Emre’de bende ne aradığını anlamaya çalışıyorduk. Pars’I görüp durunca bizde Pars’a döndük.

“Komutanım, şehidimiz var. Şehidimiz benim kardeşim biliyor musunuz?” Emir’e döndü elini sol göğsüne götürdü “O hiç âşık olmadı komutanım. Keşke aşık olsaydı keşke ona aşık olan biri olsaydı. Ölmeden sevgili hissini de yaşasaydı.” Dedi. Pars elini saçlarına götürdü düşünüce insan saçlarını karıştırır ya oda öyle yaptı. Yanımıza geldi, Arda’nın elinin üstüne elini koydu “O aşkı en dorukta yaşadı. O vatanına âşıktı. Hadi aslanım bırak Emir’i.” Dedi.

Emir başını olur manasında sallayıp ellerini çekti Emir’den, Selçuk ve Batur kollarından tutup ayağa kalktılar. O anda arkadan Güney geldi, gözlerinde korkuyla Arda’ya bakıyordu, kafamı kaldırıp Ardaya çevirdim. Karnından oluk oluk kan akıyordu. “Yaralanmışsın oğlum.” Dedi. Bütün tim gözlerini Arda’ya çevirdi. Emir arkada bir taşı işaret etti hızlıca o tarafa ilerlemeye başladılar. Arda ilk sendelediği anda Selçuk direk Arda’yı kucağına alıp koştu. Timin çoğu da onun arkasından koştular. Pars, ben ve Rüzgar kaldık.

Pars hafif eğildi, Emir’i alnından öptü, ayağa kalktı, çantasından ceset poşeti çıkaracakken Rüzgar eliyle durdurdu. Gözleri ile yalvardı resmen. Pars bu sefer çantasından katlanabilir sedye çıkardı, yan tarafa açtı, Rüzgar, Emir’i kucağına alıp sedyeye koydu. “Emanetin bizde kardeşim.” Diye fısıldadı. Yerimden kalktım, çantamda al bayrağı çıkardım, tim etrafa dizili “Dikkat!” diye haykırdı Ulaş. Bütün tim gözlerinden yaşlar süzülerek duruyorlardı. Yavaşça Al bayrağı Emir ‘in üzerine bıraktım.

Sonra bende hazırla geçtim. Son bir kez kardeşimize selam verip, hayatta tutmamız gereken kardeşimiz yanına ilerledik. Emre başından hiç ayrılmıyordu, biz yanına gelince Pars’a döndü “Bacağındaki yara mikrop kapmış durumda, ben antibiyotik başladım biraz sonrada kan veririz. Ama durum kötü gitmemiz lazım.” Dedi. Pars onaylayarak ayağa kalktı, Çağrı da onla ayağa kalktı.

“Kan lazım, Esem senden iki ünite alacağım. Ulaş sonra sıra sende ikiniz içinde çok zo-“ devam etmesi saçma olurdu “Yap.” Dedim, üzerimde ki ceketi çıkartırken, Emre bütün time şöyle bir baktı “Batur gel kardeşim.” Dedi, Batur hızlıca yanımıza eğildi. Baturun eline bez verdi “Buraya böyle bastır.” Dedi. Batur, Emre’nin bıraktığı gibi kaldı. Emre ile ben ise hafif yana geçtik. “Derin nefes al.” Dedi, sonrada damar yolu açtı. Hafif yanıma yanaştı “Doruk ve Alp iyi görünmüyor.” Dedi, gözlerimi onlara çevirdim. Resmen sallanıyorlardı, ve resmen çökmüşlerdi.

Emre ile bizimkilerin yanlarına ilerledik, benden alınan kan torba gibi bir şeye doluyordu, oradan da Arda’ya geçiyordu. Emre pür dikkat Arda ile uğraşırken Ulaş’a Doruk ve Alp’i işaret ettim. İlk baş anlamadı sonrada anlayınca hemen yanlarına ilerledi. Alp’in omzunu dokundu “İyi olacak merak etme.” Dedi. Alp’in halen gözlerinde korku vardı, Alp ve Ulaş birebir kalsın diye Selçuk’a Doruk’u işaret ettim. Selçuk, Doruk’u yanına çekti beraber yere çöktüler. Ulaş ve Alp ise birlikte yere çöktüler.

Rüzgar halen yanımıza gelmemişti, Emir’in başında oturuyordu. Burçak köşede kıraç timinin yanında duruyordu, bu tarafa gelmesine Pars izin vermiyordu. Gelip göreceklerini ve sonrasında olacakları biliyordu.

Pars yanımıza geldi, “Hazırlanın hızlıca çıkıyoruz. Varış noktamıza helikopter geliyor, Arda için acil kod yazılacak direk helikopterle hastaneye iniş yapacağız.” Dedi, hepimizin yüzünde hafifte olsa bir tebessüm oluştu, Arda’ya döndüm “Duydun. Her şey senin için aslanım. Sakın bırakma kendini.” Dedim, ateşliydi, konuşmasa da bilinci açıktı yani Emre öyle söylüyordu.

Arda’yı kaldırıp sedyeye koydular, timin bir kısmı Arda ve Emir’i taşıyacaktı, geri kalanı kıraç timinin ve bizim güvenliğimizi sağlayacaklardı. Her şey tamamen hazır olduğunda tam yerimden kalkacakken Emre durdurdu “Ne yapıyorsun? Kızım kan veriyorsun biliyorsun değil mi öyle pat diye kalkamazsın.” Selçuk’a döndü, “Esem sende.” Dedi. Selçuk koşarak yanıma geldi. Yanıma eğildi. “Yavaş yavaş ağaya kalkıyorsun. Bana tutunarak kalkıyorsun.” Dedi.

Loading...
0%