@deren_yazar
|
Yaklaşık altı saat kadar sonra Bursa'ya iniş yaptık, halen timden en ufak bir ses çıkmıyordu, kalbimiz Emir'in acısı ile yanıp kavrulurken, aklımız halen Arda ile o hastahane koridorundan panik halindeydi, vücudumuz ise görevimiz ne ise onu yapmaktaydı. Havalimanından inince bizi araçlar karşıkladı, arkalarında ambulanslarda vardı, anlaşılan şehit haberini direkt olarak biz verecektik. Hızlıca araçlara ilerledik. Doğu benim aracıma bindi, gözlerini bana çevirdi "Siz iyisiniz değil mi komutanım?" Dedi, başımla onayladım. Doğu'ya doğdu döndüm. "Emir'in ailesi hakkında bilgi verir misin?" Dedim, baźıyla onayladı, "Annesi Hatice teyze, kendisi gayet sağlıklı, babası Ahmet amca tansiyon hastası. Abisi ve yengesi annesigilin üst katında yaşıyor. Abisi Bora bey, yengesi Ayşe hanım. Ayşe hanımın yedi aylık hamile olduğunu biliyoruz." Dedi. Derin bir nefesle bitirmişti cümlesini. Zor olacaktı, haberi vermek hep en zoruydu ama şimdi ayrı bir zor olacaktı. Bursa'nın dar yollarından arka arkaya geçip gecekondulardan oluşan bir mahalleye geldik. Öndeki araçlar durunca bizde durduk. Doğu hızlıca inip kapımı açtı. Iner inmez Pars'a ve Ulaş'a baktım, kendilerini toparlayıp evin bahçesine girdiler. Biz bahçeye girer girmez hem altta ki evin hem üsteki evin kapısı açıldı, babası ve abisi açmıştı kapıyı, biz yanlarına doğru ilerlerken abisi hızlı adımlarla merdivenlerden indi, yengesi ise kapıdan gözüktü. Hepsinin gözlefi dolu dolu olmuştu. Abisi Pars'a doğru bir adım attı, "Emir nerede?" Dedi. Pars yutkundu. "Asteğmen Emir kesin şehit düştü, vatan size minnettar." Dedi, arkada babasını dizlerinin çözüldüğünü görür görmez Ulas hızlıca tuttu. Anne'sinin çığlıkları evin içinden geldiği gibi Emre ve sağlık görevlileri o tarafa ilerlediler. Bense merdivenlerden yukarı çıktım hızlıca, yengesi yere oturmuş ağlıyordu yanına eğildim, başını kaldırdı baktı "Vatan sağ olsun." Dedi, onayladım. Sıkıca tuttum elini beni kendine çekti, sarıldı ağlamaya başladı, sürekli sırtını sıvazlayıp sakin olmasını sağlıyordum. Ayağa kalkmaya çabalayınca, kalkmasına yardım ettim. "İyi misiniz?" Dedim, başıyla onayladı. Yavaş adımlarla merdivenlere doğru ilerlerken gözüm abisine takıldı, yere çökmüş sessizce ağlıyordu. Sağlıkçılar köşede bekliyorlardı. Bizimkiler ise sadece destek oluyorlardı. Çevreden komşular çığlık seslerine gelip araçları ve bizi görünce ağlayarak eve doğru koşuyorlardı. Yengesi elimi bıraktı, eşinin yanına eğildi sarıldı. Bense öylece arkalarında kalakladım. O günün gecesi öyle geçti. Onlar ağladı biz ise sadece onları teselli etmek için çabaladık. Ertesi günün erken saatlerinde annesi evden dışarı Asel'e tutunarak dışarı çıktı, Pars'a baktı "komutan, nerede benim evladım. Evladımı getir bana gelsin evladım." Dedi, Pars başı ile onayaldı "Geliyor." Dedi. Annesini yandaki sandalyeye oturttuk. Bir yarım saat kadar sonra evin etrafı kalabalıklaştı, ambulans geldi. Annesi ayağa kalktı, ambulanstaki albayrağa sarılı tabutu görünce bize döndü. "Nasıl kıydılar, ben Ankara’ya yollarken kıyamadım, nasıl vurdular benim evladımı komutan." Dedi ağlayarak, Asel'in zorlandığını görünce koşup destek oldum. Emir'i sol yonculuğuna doğru götürmeye başladık. Annesi ara sıra durup derin nefesler alıp sonra devam ediyordu. "Tekerlekli sandalye getirtebiliriz isterseniz." Dedim. Başını iki yana salladı. "Olmaz, evladımın son yolu dimdik duacağım arkasında." Dedi, başımla onaylamaktan başka hiçbir şey yapamadım. Emir'in mezarı kapandıktan sonra yavaş yavaş insanlar dağılmaya başladı. Abisi bize döndü "Sizde gidin, bizi kardeşimle yalnız bırakın lütfen. Sağ olun her şey için sağ olun." Dedi. Istemesekte onayladık. Araçlarımıza giderken göz ucuyla son kez Emir'e baktım "Elvada oğlum." Dedim içimden ve bindim araca yeniden havalimanına ilerlemeye başladık, bu sefer benimle birlikte Güney binmişti araca. Karşımda otururken yanıma geçti, kolunu omzuma attı. Kendine çekti "Esem senin suçun değildi. Komutanı olarak ne yaparsan yap onu kurtaramazdın." Dedi. Ben kendi içimde bu düşünceyi yenmeye çalışırken o beni anlayıp durdurmama yardımcı olmaya çalışıyordu. "Belki durdurabilirdim yani bi ihtimal yapabilirdim." Dedim, başını salladı "Yapamazdın sen ona engel olamazdın. Sen ne yaparsan yap Emir Arda'yı kurtarmak için kendini feda edecekti." Dedi. Duraksadım. Cevap vermedim, sadece kendimi ondan uzaklaştırdım. Başımı cama yasladım, dışarı bakmaya başladım, nefesimin darlandığını hisedebiliyordum. "Durdur aracı!" dedim. Araç hızlıca durdu bana baktılar, "Dön geri!" dedim, hızlıca mezarlığa döndük. Aractan hızlıca indim, "Burada kalın." dedim, koşar adımlarla Emir'in mezarına döndüm. Abisinin yanına ilerledim, beni görünce bana baktı. "Rica etsem iki dakika konuşabilir miyiz?" dedim, bana baktı, "Elbette." dedi, birlikte biraz uzak bir yere getik. "Dinliyorum komutan hanım." dedi. başımla onayladım. Elimi cebime götürdüm, Emir'in künyesine baktım, "Emir kesin/ ab(+)/ Bursa" Tekrar abisine döndüm "Ne olursa olsun lütfen bir ihtiyacınız veyahut başka bir durum söz konusu olduğunda beni arayın. Sonuçta bizde onun kardeşiydik sizinde kardeşiniz." dedi, hafif tebessimle elimden künyeyi aldı. "Sağ olun komutan ha-" devam ettirmedim, "Esem." dedim, başıyla onayladı "Sağ ol Esem. Emir'in sizin yanınızda mutlu olduğunu hissettirdiniz bana teşekkür ederim bunun için si- sana." dedi. Gözlerimle onayladım "Asl siz sağ olun Emir gibi çocuk yetiştirdiğiniz için." dedim. başıyla tekrardan onaylayıp, mezarlığa doğru ilerledi bense araca doğru ilerledim. Güney bana baktı, "gidelim mi?" dedi, başımı evet manasında sallayıp arabaya bindim. Güney konuşmamı beklercesine bana bakıyordu, derin bir nefes aldım, "Kabul ediyorum benim suçum değildi ama yinede belki diyorum. Belki Emir şuan halen yaşıyor olabilrdi. Sonra diyorum olamazdı gece boyuda düşündüm her ihtimalde bir açık yakalayıp Arda'nın yanına koşuyor ve ben bir şey yapamıyorum." dedim, başıyla onayladı "Bende yapamadım. Hiçbirimiz yapamadık elimizden gelmedi gelseydi emin ol yapardık. Esem, Ankara'ya gideceğiz yine yeniden güçlü adamlar olmak zorundayız." Dedi. Sadece onayladım. İkimizde sustuk o telefona bense gökyüzüne baktım. bir süre sonra havaalanına geldik. "Geldiler." dedi, Rüzgar diğerlerine bakarak arkadan timin geri kalanı göründğ, Ulaş hızlı adımlarla yanıma geldi sarıldı "İyi misin?" dedi, sarıldım "İyiyim." dedim. sarılmayı bırakır bırakmaz ellerini yüzüme götürdü "Neden haber etmediniz, aradık açmadınızda başınıza bir şey geldi sandık." dedi başımı hayır manasında iki yana salladım "Emanet, sadece bende bir emanet kalmıştı onu teslim ettim." dedim, onayladı. Hızlıca anlımdan öpüp diğerlerinin yanına ilerledi. Galiba minik bir buseye gerçekten ihtiyacım varmış, içimde küçük bir ışığın yeniden parıldamaya başladığını hissettim. Gece yarısı uçağa bindik, Ulaş aralarından geçip yanıma oturdu. Yanıma oturur oturmaz koluna sarıldım, başımı omzuna yasladım. İçimi derin bir huzur kapladı, kalbimden atılıp bütün vücudumu gezen o kanla birlikte huzurda geziyordu sanki. Derin nefesler almaya başlayınca durgunlaştım, bir şeyi vardı söylemek istediği ama söyleyemediği bir şeyler.
“Uğur, neyin var senin?” dedim, başını eğdi. Başını hayır manasında salladı, “Bir şeyim yok korkma sevgilim.” Dedi, gözlerimi yapma dercesine gözlerimi devirdim. “Elimden hiçbir şey gelmemesi beni rahatsız ediyor.” Dedi, başımı eğdim “Lütfen sadece iyi olmaya odaklan. Arda’da kor timi de toparlanacak. İlk yaralanan değil sonda olmayacak.” Dedim. Bana baktı güldü, “Tamamdır sevgilim.” Dedi. Başımı hafifçe kaldırdım yanağından öptüm. İkimizde önümüze döndük.
Birkaç saat sonra Ankara’ya inişe geçtik, tamamen durdum nefes aldım ve hızlıca ayaklandık uçaktan indik. Pars bizi etrafına topladı “Kor biliyorum aklınız Arda’da ama dinlenmeniz lazım herkes evine gidiyor yatıyor dinleniyor yarın sabah erkenden kardeşimizin yanına gideceğiz.” Dedi, hepimiz onayladık. Araçlara bindik araç bizi evin önünde bırakıp gitti, hepimiz hızlıca evlere dağıldık.
Odama girer girmez hızlıca üniformamı çıkardım. Yatağa uzandım, önce sağa döndüm sonra sola durdum tekrar sağa döndüm olmadı uyuyamadım. Ne yapsam ne etsem bilemedim derin nefesler aldım. “Neyin var Esem?” dedim, neyim yok ki. Neyse neyse dağılmak yok…
Sabahın erken saatlerinde uyandım. Yerimden kalktım gidip elimi yüzümü yıkadım, aynaya takıldı gözüm. Resmen solmuştum rengimi kaybetmiştim, aynaya baktım güldüm, yok oda güzel durmuyordu. Hızlıca aynadan çevirdim gözlerimi içeri girdim. Üzerimi değiştirdim, saçlarımı bağladım. Alfa'nın mamasını verdim. Çıktım evden.
Birkaç basamak indikten sonra alt kattan gelen konuşma seslerini duyup durdum, "Burçak iyi değil dedi Asel. Esem komutanım söylesek ilgilense toparlayamaz mı?" Selçuk'tu ama kime diyordu. Derken bir ses daha geldi "Olmaz Esem komutanım iyi değil zaten. Sallanıyor durduğu yerde." Dedi bunu diyende Batur’du. Tam yanlarına geçecekken bir ses geldi. "Esem gayet iyi ona söyleriz o Burçak'ı toparlar ayriyeten herkes için zor sanki siz çok çabuk kabullendiniz." Dedi, bu Güney'di işte.
Yanlarına indim, "Ne konuşuyorsunuz siz?" Dedim, Güney bana baktı "Burçak iyi değilmiş simdi biz Arda'nın yanına gideceğiz sende gel Burçak'la ilgilen Deniz'e cevap vermemiş." Dedi, başımla onayladım. Birlikte merdivenlerden indik. Dışarı çıkacekken arkadan "Bizde geliyoruz." Diye bir ses duyup durduk. Döndük, Ulaş ve Emre bağcıklarını bağlıyorlardı.
Onlarda yanımıza gelince hızlıca çıktık. Arabalara bindik, bizim arabayı Güney sürüyordu arkada ben ve Ulaş oturuyorduk. Ulaş'ın yanına kaydım hafiften "Deniz ile hiç konuştun mu?" Dedim. Bana baktı başını hayır manasında salladı "Neden bir sorun mu var?" Dedi bu sefer ben başımı hayır manasında salladım.
Gözlerimin içine baktı "Burçak için endişelenme insan sevdiği insanı yoğun bakımda görünce dağılıyor toparlar toparlayacak. Arda ile oda iyileşecek inan bana." Dedi, tebessüm etmeye zorluyordu kendini. Ben Arda gibi yaralandığımda Ulaş'ın bu hallere düştüğünü düşünmek bilmek delirecek gibi hissettiriyordu. Gözlerimi tekrardan ona çevirdim "Keşke bunları bilmeseydin." Dedim. Güldü "Ben bir yüzbaşına sırılsıklam aşık olurken bunların başıma geleceğini tahmin edebiliyordum." Dedi. Gözlerimle onayladım.
Araba durduktan sonra hızlıca indik, yoğun bakımın önünde Burçak ve Arda'nın ablası oturuyordu, ikisinin yanında kızlar vardı. Asel'in omuzuna dokundum, başımı hafif yana eğerek gitmesini işaret ettim. Burçak'ın yanına oturdum. "Burçak." Dedim cevap vermedi. Saçlarını topladım arkaya ittirdim. "Burçak, Arda iyi olacak. O bir asker daha da ötesi o bir özel harekatci." Dedim, gözlerini bana çevirdi.
"Ya olmazsa ben onu kaybetmek istemiyorum." Dedi, ağlamaklı bir ses tonuyla "Kaybetmeyeceksin, kaybetmeyeceğiz. Hem unuttun mu onun sana sözü var "Ölmek yok." Dedim. Baktı güldü sarıldı, ağlamaya başladı "Çok korkuyorum." Dedi, korkma diyemedim. Sadece sırtını sıvazladım. Bende korkuyordum, Arda'yı da kaybetmekten bende korkuyordum.
Gözlerimi Arda'nın ablasına çevirdim, öylece duruyordu. Ikisininde dinlenmeye ihtiyacı vardı. "Beyler." Dedim, hepsi bana dönünce Arda'nın ablasını işaret ettim. Batur onaylarcasına başını sallayıp kadının yanına ilerledi. Bir şeyler konuştular, sonrada Batur’a tutunarak ayağa kalktı, birlikte gittiler.
Yoğun bakımın oradan gülerek Çicek çıktı. Bizimle alakalı olduğunu anladım. Burçak'ın omzuna dokunup Çiçek' i işaret ettim. Görür görmez ayağa kalktı bende ayağa kalktım. Çiçek'in yanına koştuk. Gülerek Burçak'a baktı "Tahmin ettiğimizden daha güçlü bir sevgilin varmış, uyandı!" Dedi, Burçak sevinçle Çiçek'e sarıldı. Çiçekte ona sarıldı, koşup Ulaş'a sarıldım.
"Uyanmış, Uğurlum." Dedim, sarıldı ayaklarım yerden kesildi, kendi etrafında bir tur döndü "Her şey düzelecek." Dedi, gülerek onayladım. Sonrada Ulaş'a sarılı ellerimi açtım, Çicek, Burçaktan ayrılıp "Seni görmek istiyor, hazırlayalım seni gör sevgilini." Dedi, gülerek bakıyordu Burçak'a. Resmen çocuk mutluluğu ile içeri girdi Burçak. Huzurlu bir nefes aldım. Selçuk geldi yanıma "Ben ablasına ve Batur'a haber verip geliyorum." Dedi, başımla onayladım.
6 gün sonra
Bu gün Arda'nın taburcu günüydü, akşam beşte çıkış yapacaktı. Bizse kışlada Albay'ın üzerimize yıktığı eğitim işleri ile ilgileniyorduk. Tamda taburcu günü eğitim görevi çıkarmıştı. Masada raporları doldururken Emre net bir sesle "Komutanım, biz niye nerede saçma iş varsa oraya yollanıyoruz iki gündür." Dedi, haklıydı bende cevabını merak ederek Pars'a döndüm. "Bilmiyorum, tek bildiğim önemli bir şeyler oluyor bizi bu işe karıştırmak istemiyorlar oyalıyorlar." Dedi.
Haklı olabilirdi, iki gündür sürekli birilerine hazırlığa alıyorlardı, iki kere büyük ekipler çıkış yapmıştı, saçma bir şekilde bize ise yeni gelen erlere eğitim verme, onların raporlarını tutma gibi nerede boktan bir iş varsa onu vermişlerdi. Biz söylene söylene raporlarla ilgilenirken elinde çalarla doğu içeri girdim.
Çayları verirken Pars'a "komutanım sizinki limonlu." Dedi, hepimiz duraksadık, Pars'ı şuanda sinirlendirecek hiçbir durum yoktu limonlu çay nereden çıkmıştı ki. Pars Çayı aldı "Nereden çıktı şimdi limonlu çay." Dedim. Doğu bize baktı "Komutanım ben kıraç timinin yeni acil durum müdehale timi olduğuna sinirlenmişsinizdir diye düşünmüştüm." Dediği anda hepimzi ayağa kalktık.
Yani Pars dışında hepimiz, Pars az önce eline aldığı limonlu kaynar çayı tek hamlede kafaya dikti. "Kor otur." Dedi, hepimiz sinirli bir şekilde yerimize oturduk "Doğu tabure çek otur sende."
Dedi, Doğu korkan bir ses tonuyla "Gideyim ben komutanım sonra yine gelirim." Dedi, Pars sadece gözlerini yukarı kaldırdı, Doğu hemen tabure çekip oturdu.
"Kimden duydun?" Dedi, elleri hafiften titremeye başlamıştı, "Kıraç timinin komutanı timiyle konuşuyordu oradan duydum." Dedi, halen korkuyordu, Pars yerinden kalktı, etrafta volta atmaya başladı, elini dolaba vurdu, kapak içine göçtü Ulaş direk önüne geçti "Abi!" Diye durdurdu. Pars sinirle masaya döndü "Bizi görevden alıp nasıl ona verir lan!" Diye haykırdı.
Net bir sesle Doğu'ya döndüm "Sebebinden bahsetti mi?" Dedim, biliyordu anlaşılan gözlerini kaçırdı, "Doğu!" Dedim, önce irkildi sonra "Hata yapıyormuşsunuz, artık eskisi gibi değilmişsiniz." Bir şey daha diyecekti ama sustu "Söyle lan." Dedim baktı, "Artık bitmiş korun devri öyle dedi. Ama Allah için sakin olun komutanım" dedi.
Sakin sakin nefeslar aldım, Pars ve Ulaş'a çevirdim kafamı kitlenmiş bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı bütün hızımla kapıya yöneldim "Selçuk öbür kapı." Dedim. Selçuk'ta oranın önüne geçti. "Bengi çekil." Dedi başımı hayır manasında salladım. "Çekil." Dedi, resmen soluyordu. "Olmaz, lütfen dur otur." Dedim, baktı öfke ile geri döndü. Gözlerimi Pars ve Selçuk'a çevirdim. Zor bela zaptediyordu.
"Ya, durun bir düşünelim." Dedim. Pars döndü "Neyi düşünceğiz. Bizi beceriksiz ilan ettiler." Dedi, Batur elini sert bir şekilde masaya vurdu "Bana bak yüzbaşı ataranı da giderini de sonra başkasına yap. Otur şuraya bize ne yapmamız gerekiyor onu söyle." Diye soludu, Pars sinirine hakim olarak masaya oturdu, ardından bizde oturduk. Bir süre herkes sustu sadece düşünüyorduk. Alp hafif kısık bir sesle "komutana gidelim konuşalım. Diyelim biz halen iyiyiz neden onlar? Olmaz mı ?" Dedi. Başımı iki yana salladım.
"Olmaz öyle, bir sebepleri var ki bizi alıp onları koyuyorlar." Dedim, Rüzgar başını kaldırıp bana baktı "Ya ne sebepleri olabilir ki hiçbirimiz hata yapmadık." Dedi, Pars başını hafif kaldırdı "Ben hata yapmışım son görevde. Ben önce temizleme sonra gidip kurtarma emri verseymişim şehit vermezmişiz. Ben ceza sadece bana kesilir diye düşünmüştüm. Siz arada kaynadınız." Dedi. O öyle der demez Çağrı net bir sesle "Siz hata yapmadınız ki öyle olması gerekiyordu, içinde bulunduğumuz durum onu gerektiriyordu." Dedi.
Bende başımla onayladım, Ulaş ekledi "Abi senle olacak iş değil o başka bir şey var. Bizim bilmediğimiz." Dedi, yine onayladım. "Ben gideyim konuşayım." Dedim, bana baktılar "Ne diyeceksin kızım?" Dedi, Pars meraklı bir sesle. Yerimden kalktım "Ben halledeceğim." Dedim, kışladan çıktım. Hızlıca Albay'ın odasının önüne geldim. Kapıyı tıklatıp içeri girdim, selam verdim.
"Yüzbaşım, rahat." Dedi, rahata geçtim kahvesinden bir yudum daha aldı "Otur yüzbaşım." Dedi, gösterdiği sandalyeye oturdum, "Dinliyorum." Dedi, derin bir nefes aldım.
"Albayım kor timi artık acil yardım timi değilmiş doğru mu?" Dedim, bana baktı emin bir sesle "Doğru, bir sorun mu var yüzbaşım?" Dedi, duraksadım. Elbette sorun vardı "Neden komutanım?" Dedim bana baktı. "Öyle gerekti yüzbaşı." Dedi. Tekrarladım "Neden komutanım?" Dedim. Yerinden kalktı, karşıma oturdu.
"Esem, bak kızım kor artık eskisi gibi değil, hata yapıyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz size zarar verilmesine göz yumamam siz çok iyi askerlersiniz. Ama artık gücünüzü yitirdiniz ya da başka bir şey eski asi asker halleriniz nerede? Şimdi ki haliniz nerede?" Dedi, haksız da sayılmazdı dağılmıştık. Eskisi gibi bir tim değildik. Kendimi geriye çektim "komutanım yinede görevden almanız çok acımasız bir ceza değil mi?" Dedim. Başını hayır manasında salladı.
"Esem zamanla beni anlayacaksın. Şimdi timini al taburcu olan arkadaşının yanına git ben size uzun süre izin vereceğim dinlenin. Benim karşıma eskisi gibi çıkın." Dedi, yerinden kalktı ve kendi koltuğuna geri oturdu. Öfkemden titriyordum. Ayağa kalktım, hızlıca kışlaya gittim. Bütün gözler bana döndü. "Arda'nın yanına gidelim sonra konuşuruz." Dedim. Ulaş'ın bileğinden tuttum. Birlikte önden çıktık.
-Ulaş-
Bengi bileğimi tuttuğu andan sinirden titrediğini anladım hızlıca ayağa kalktım, onun peşinden çıktım, beraber soyunma odasına girdik orada ki koltuklardan birine oturdu, deli gibi titriyordu "Adam haklı, eskisi gibi değiliz. Dağıldık. Kor efsaneyken biz deliydik. Şimdi şimdi ise sadece askeriz." Dedi, durkasadım.
Yanına gitmeye çekindim. "Bengi, biz halen iyi askerleriz sadece yanlış karar." Dedim, yanına eğildim, gözlerini bana çevirdi, başını hayır dercesine salladı "Ulaş farkında değil misin? Olan bitenin lan!" Sinirden deliye dönmüş resmen. Tam yanına oturdum bana doğru yığıldı.
"Bengi, Bengi." Dedim, bana bakmadı, sinirinden tansiyon falan ne varsa rezalet bir duruma gelmişti anlaşılan, kendime doğru çektim, yandan su şisesini aldım hafifçe elime döküp yüzüne sürdüm. Kurban olurum sana ya. Ah be güzelim sinirini baskılayacaksın diye düştüğün hale bak.
Yavaşça ayılmaya başlayınca gözlerine çevirdi bana "Bizim düzelmemiz lazım. Eskiye dönmemiz lazım." Dedi, galiba kabul etmek istemesem de haklıydı. Ben bile normal davranıyordum. Kendimize gelmemiz lazımdı. "Düzeleceğiz." Dedim, onaylarcasına bana baktı, kesinlikle ama kesinlikle düzeleceğiz derken timin geri kalanları içeri girdi "Iyimisiniz?" Dedi, Doruk içeri doğru bir adım atarken başımla onayladım, gözlerimle etkrafta ki sandalyeleri işaret ettim. Yavaştan oturdular. Bengi kendini dikleştirip oturdu.
Yerimden kalktım, "yeni gelenler biz bir hata yaptık, sizi bize benzetmek yerine biz size benzedim." Dedim, bana baktılar Çağrı sok olmuş bir ifade ile "Nasıl yani komutanım sorun bizde mi?" Dedi, başımı hayır manasında salladım. "Sorun olan şu bizim kor timi olduğumuzu unutan davranışlarımız. Her şey değişecek eskiye döneceğiz." Dedim. Pars gülümsedi başıyla onayladı "Gençler Ulaş haklı siz geçin bakayım şu tarafa." Dedi, yeni gelenler sola geçti bizse hepimiz sağa geçtik.
Pars sesini temizledi "Siz kimsiniz asker?"dedi hep bir ağızdan bağırdı "Kor." Gülümsedi "Kuralların neler asker!" Dedi, Ulaş bir adım adım öne çıktı "Kor kural tanımaz." Dedi, bir adım öne çıktım "Kor kuralları kendi yazar." Dedim. Diğerleri yanımıza geldi "Korun yazmadığı kuralı yıkarız komutanım." Dedi. Pars güldü son kez bağırdı "Kor da." Dedi, "Nam olmaz." Dedik.
Sonra diğerlerine döndü "Geçin lan korun yanına, hepsi heyecanlanla ayağa kalktılar aralarımıza girdiler, Pars tekrar sordu "Siz kimsiniz asker?" Az öncekinden daha gür bir sesle cevapladık "Kor" yeni gelenlerin sesi bizden daha gür çıkıyordu, kapının oradan bir ses geldi "Bensiz mi?" O tarafa döndük. "Arda!" Dedi heyecanla bir sesle Bengi, sonra hepimiz o tarafa döndük. Hepimiz sarıldık. Arkadan gülerek bakan Burçak'ı ve diğerlerini gördüm. Aklıma gelen tek keşke Emir'de burada olsaydı oldu.
|
0% |