@deren_yazar
|
ALP Sırayla dizildik. Kendimi şu tabloda görmek o kadar hoşuma gidiyordu ki. Hepimiz rahatta duruyorduk Albay karşımızda bize gururla bakıyordu. Etraftan geçer askerler durup bize bakıyordu. Kendi aralarında konuşup, hayran gözlerle bakmaya devam ediyorlardı. Albay bize bakarak “Aferim size evlatlar. Hepinize Teo için çok teşekkür ediyorum büyük bir başarı.” Dedi ve tek tek hepimizle tokalaştı. Albaya ilk dokunuşumdu. Heyacandan ölebilirim. Kışlaya geçiş izni verilir verilmez. Pars ve onun ekibi koşarak kışlaya geçtiler. Bizde arkalarından koştu bir sürü dolap eklenmişti dolaplarda süslemeler falanda vardı anladığım kadarıyla Albay onların dolaplarını geri getirmişti. Silahlarını çantalarını bırakırken hepsi telefondan aileleri ile konuşuyorlardı. Ulaş komutanım hariç. “Komutanım siz niye aramıyorsunuz ailenizi merak etmişlerdir.” “Benim ailem yok. Adın neydi senin?” “Alp, Alp Savaşçıoğlu komutanım” “Savaşçı sen nerelisin?” “İstanbul komutanım. Siz” Güldü, galiba yanlış bir şey yapmıştım. “Ben, bilmiyorum.” Yüzündeki gülen ifade silindi. Ayağa kalktı “Ben Bengi’nin yanına gidiyorum.” Dedi. Batur komutanım kolundan tutarak durdu telefonu kapattı. “Bizde geliyoruz iki dakika bekle.” Yani aslında ben şimdi gitmeyi planlamıyordum ama Batur komutanım çoğul konuşmuştu yani mecbur gidecektim. “Gençler siz çok yoruldunuz, gidin dinlenin akşam gelirsiniz hastaneye.” Yaşa be Güney komutanım. Hastaneye gitmekten çekinmiyordum aslında olarla birlikte hastaneye gitmeye çekiniyordum. “Yok komutanım biz gelelim, siz bizden daha yorgunsunuz.” Ağzına sıçayım Doruk. Diğerleri başları ile onaylayınca bende mecburen onayladım. Selçuk komutanım gülümsedi “Sevdim sizi, hadi gidelim.” Beraber kışladan çıktık adamların yanında konuşmaya çekiniyordum. Biz yürürken birden Selçuk komutanımın üstüne biri atladı beraber yere düştüler. Şok içinde bakakaldım. “İyisin değil mi sevgilim?” “Sen üzerime atlayana kadar iyiydim Asel.” “Ben bir an seni görünce heyecanlandım. Özür dilerim.” Hızlıca Selçuk komutanımın üzerinden kalktı Selçuk komutanıma elimi uzattım. Tutup kalktı, Batur ve Ulaş komutanım şok içinde bakıyorlardı. Batur komutanım kendini tutamadı. “Siz nasıl manyaklarsınız lan sen merdivenin beşinci basamağından adamın üstüne mi atladın?” “Komutanım gerçekten heyecandan oldu.” Araya Güney komutanım ve Emre komutanım girdi. “Bence biz bir an önce Asel’i isteyelim.” “Aynen Emre doğru diyor yoksa kıracak çocuğun belini sonrada sakat diye istemeyecek.” Bütün tim güldük, güldürmeyi sonlandıran Ulaş komutanım oldu “Asel biz hastaneye gidiyoruz gelecek misin?” “Gelirim komutanım.” Yürümeye devam ettik Selçuk komtanım ile Asel komutanım yol boyu birbirlerine bakıp gülüştüler. Hafifçe rüzgar komutanımın kulağına eğildim “Komutanım siz sevgili olduklarını biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum.” Bana döndü sesini kısarak “karargahın dedikoducusu da ortaya çıktı. Sana ne oğlum sana ne?” dedi ve hızlanıp gitti. Bu tepkiye hiç gerek yoktu. Dışarı çıkmıştık, Batur komutanımın, Ulaş komutanımın, Selçuk komutanımın arabalarına dağıldı. Ben yanlışlıkla Ulaş komutanımın grubuna düştüm. Yetmiyormuş gibi birde beni şoför koltuğunun yanına oturttular. Ulaş komutanım arabayı kullanırken bana dönüp “Hep böyle suskun musundur yoksa bana özgü bir suskunluk mu?” “Komutanım konuşsam kızarsınız gibi hissetmiştim.” “Niye gaddar birine mi benziyorum.” “Yok komutanım şimdi kafanız dolu ya Esem komutanım yüzünden.” “Bengi yüzünden kafam niye dolu olsun ki. O iyi ve daha iyi olacak.” “Haklısınız komutanım.” “off komutanım diyip durma. Dışarıdayız Ulaş ya da Uğur diyebilirsin (dikiz aynasından diğerlerine baktı) sizin içinde geçerli bu.” Hep bir ağızdan “Emredersiniz komutanım” “Yok delirtecekler beni.” “Pardon komutanım vallahi alışkanlık” “Yeminime boğarım bebe seni” “Alışacağım ko- Ulaş abi” “heh” Ne demem gerektiğini bilemedim dayaktan son anda kıl payı kurtulmuştum. Ulaş abinin aynen abi telefonu çaldı. Arayan kişi Esem komutanımda Arabanın ekranından açtı konuşmaları hepimiz duyabiliyorduk. “Efendim” “Ulaş, kurşunu çıkardılar kan takviyesi de yaptılar ama beni çıkarmıyorlar buradan gel al beni.” “Bengi saçmalama çıkamazsın tabi ki, biz zaten bütün tim olarak geliyoruz.” “Sen bana beni buradan çıkar deseydin çıkarırdım uğurlu.” “Karam” Telefon yüzüne kapandı. Ulaş abi sinirle “Deli, bu kız hiç akıllanmıyor” dedi. Kendine hakim ol Alp, şuan çok sinirli saçma sapan sorularınla kendini öldürtebilirsin. Yok dayanamıyorum. “Neden sana uğurlu diyor.” “Adım uğur” “Direk Uğur niye demiyor?” “Şansımı zorlarım diyorsun.” “peki. Komutanım son bir şey sorabilir miyim ?” “Sor” “Siz niye ona Karam diyorsunuz?” “Soy adı kara. Sen sormadan ben cevaplayayım şansını zorluyorsun.” “Haklısınız komutanım.” Ben bunu dedikte sonra arkadan bir ses geldi. “mal bu çocuk.” Bunu duyunca “kırıcısın Rüzgar.” Dedim daha çok hatta gülmekten anırarak “Kırıldı paşam.” Dedi. Ulaş komutanım bile gülüyordu. Ayıp yani benim duygularımın hiç önemi yok mu bu timde? ESEM Doktorların beni çıkardığı odada dinlenirken daha doğrusu timi beklerken televizyonu açtım. Haberde “Kuzey Irakta terörist ini imha edildi.” Alt yazısını gördüm. Hemen telefonumdan fotoğrafını çektim. Bu bizim timimizin haberler çıkan beşinci başarısıydı. Kapı tıklatıldı “Gir” içeri tim doluştu. Asel’i görünce direk Selçuk’a baktım. “İyi misin lan?” Selçuk gülmemek için kendine hakim olmaya çalıştı timin geri kanı gülüyordu. Kesin yine Asel sevinçten bir şey yapmıştı. “İyi komutanım çok iyi üzerine Asel atlamış olsa da” “Aaaaaa Emrecim neden eksik bilgi veriyorsun, beşinci basamaktan atladı yengem. Vallahi dümdüz etti bizim oğlanı” “Asel, Emre ve Güney doğru mu söylüyor?” “Heyecana denk geldi komutanım.” Kendimi tutmaya çalıştım ama yok başaramadım. Kahkahalarla güldüm, diğerleri de benim gülüşüme gülmeye başladılar. Kendimi toparladıktan sonra “Pars ve Arda’nın yanına gittiniz mi?” dedim. Doruk “Gittik komutanım, ikisinin de durumu çok iyi yatış vermediler onlara, serumlarının bitmesini bekliyorlar sonra çıkacaklar.” Dedi. Başımla onayladım . Ulaş önce saate baktı sonra sesini topladı “Beyler hasta ziyaretinin kısası makbuldür. Sonra yine gelirsiniz. İyi akşamlar iyi geceler.” Böyle bir çıkışı ne ben nede tim bekliyordu. Selçuk “Komutanım sen bizi kovuyor musun?” dedi. Ulaş başı ile onaylayıp gülümsedi. Tim dışarı çıktı. Ulaş bana baktı “Aşağı ineceğim bir şey istiyor musun?” sonuna ne bir kelime söylemişti nede yumuşak gözlerle bakıyordu. “Sen bana küs müsün?” kendimi hafif dikleştirdim. Omzum acımıştı çaktırmamaya çalıştım. “Hayır, ne alakası var Bengi. Hareket edip durma yaranı açacaksın?” “Burada kalmak zorunda değilsin bence evine git Ulaş.” Bengi derken gülmüyordu, karamda demiyordu. Esem demese demesin ne önemi var. Sen gitgide tutuluyorsun kendine gel. “Beni istemiyorsun yani Bengi.” “Hayır ben senin bu halini istemiyorum. Seninle bir sorunum yok.” “BENGİ! Saçmalıyorsun ben her zamanki benim yine aynı ben.” Yutkundum. Bana bağırıyordu hemde benim hiçbir suçum yokken. Dolu gözlerle ona baktım, kendimi yatağıma yaslarken “Ben yalnız kalmak istiyorum.” Bir anda bakışları değişti. Yatağa yaklaştı yanıma oturdu. “Özür dilerim Karam, ben sana bağırmak istemedim. Ben sadece seni yorduğumu düşünüyordum, geri çekilmek istedim. Seni kırmak istemedim Karam.” Başımı aşağı yukarı salladım, ellerimi yüzüne götürdüm, yanağını severken “Dinlenmeye ihtiyacın var Uğurlum. Eve git dinlen zaten burada bir şey yapmayacaksın.” Başını iki yana salladı “Karam ben seni sev-“ devam ettirmesine izin vermedim. Görev arkadaşıydık birbirimizi duygularını birde duyarsak aklı tamamen kaybedip, kalbe geçerdi ve o hiçbir zaman doğru şeyleri seçmezdi. “Bende seni çok seviyorum Uğurlu tim arkadaşlarımdan kardeşlerimden biri olarak.” “Kardeş?” Başımı aşağı yukarı salladım. İşler ciddileşecekti, bakışları hiç hayra alamet değildi. Ellerini saçlarına götürdü sert bir şekilde aşağı yukarı yapıyordu, her zaman şekilli duran saçları şimdi dağılmıştı. Ellerimi yüzünden çektim. “Hiçbir zaman dahası olmayacak mıyız?” “Dahası bize ölüm yüzbaşım biz askeriz aklımızla hareket etmeliyiz, kalbimizle değil.” “Sevgi akla engel değil, bana şans ver karam.” Ona aşk için vereceğim şans ikimizden birinin ölümüyle sonuçlanacaktı. Başımı iki yana salladım. Yutkundu gözlerimin içine baktı. Gerçek düşüncelerimi anlamaya çalışıyordu. Gözlerimin ne diye bağırdığını biliyordum “Mantığımla hareket ederken aklımı okuyamazsın.” “Gözlerin her zamankinden farklı bakıyor Karam.” Şansını zorlamaya devam diyordu. Buna izin veremezdim iplerimi kaybedemezdim. “Esem, Esem demeni tercih ederim.” Çok sert olmadı mı Esem? Çok sert oldu. Hemen başımı kaldırdım. “Özür dilerim öyle demek istemedim.” Bakışlarında ki şaşkınlık ve kırgınlık silinmedi. Boğazına sözlerin dizildiğini hissettim. Zor bela yutkundu. “Aklın ile kalbin arasında kal istemedim Bengi. Asıl ben özür dilerim çok ileri gittim.” Ayağa kalktı arkasını döndü hızlıca kapıya yöneldi, neden yaptım bilmiyorum peşinden ayağa kalktım bir adım bile atmadan yere düştüm. Kolumdaki serum söküldü ve düşerken ellerimi yere koydum Omzuma ağrıdı.
“AHHH!” Hızla arkasını döndü yerde kayarak yanıma geldi. Bana kocaman gözlerle baktı kucağına alıp yatağıma çıkardı. Kapıya yöneldi “Doktor!” “Korkma Karam buradayım.” Ne diyeceksin şimdi Esem. Salak. Doktor içeri girip koluma baktı, çok şaşırtıcı bir hamle yapıp pamuk bastırıp bant yapıştırdı. Elime yeni bir iğne takıp seruma bağladı. Sessizce dışarı çıktı hayatımın en garip yirmi saniyesi falandı. Ulaş sabaha kadar yatağımın kösesinde oturup beni göz hapsine aldı. Ben normalde ne kahveyi severdim nede kahverengini ama onun gözlerinin kahvesi başka kimsede yoktu. Dünyanın en güzel resmine sahipti o gözlerle. Göz hapsine alınmaktan rahatsız olacağıma keyif duyuyordum. Sabah uyandığımda Ulaş Sude ve Batur ile konuşuyordu. “Batur ne demek kıza baktı bende kafa attım. Manyak mısın lan sen?” “Abi kız rahatsız oluyordu bende uyardım ‘sana ne lan’ deyince tepem attı bastım kafayı.” “Sude sende okumuş etmiş bir avukat olarak ayırmak yerine diğer adam Batur’a doğru yürüyünce adamın kafasında şişe kırdın.” “Abi vallahi istemeden oldu.” “İstemeden adamın kafasında şişe kırdın.” Ulaş’ın gözlerinde ki şok olmuşluk ve bıkkınlık o kadar komikti ki. Derin nefesler alarak kendini yatıştırmaya çalışıyordu. Ellerini iki yana kocaman açarak ve ellerini sallayarak konuşuyordu. Zaten ciddi bir şeyler söyleyecekse hep böyle yapardı. “Abi ufak bir mevzu daha var aslında.” “Batur ne var diye sormaya korkuyorum oğlum.” “Abi bizi dava edenler adamlar değil dükkan.” “O niye lan” “Ben o sinirle masayı alıp bara fırlatmış olabilirim.” Ulaş duydukları karşısında dona kaldı birkaç saniyelik duraklıktan sonra eleri ile yüzünü sıvazladı. Anlına geldiğinde durdu dört parmağını anlına yarleştirdi yavaş yavaş başını ovdu. Onlara o kadar takılmıştı bütün dikkatimle onu izlediğimi fark bile etmedi. “Tamam oğlum sen bana mekanın adresini ver patronu ile konuşup zarar ziyan ne ise kapatırım. Davayı geri çektiririz ama bir daha sakın başını böyle bir belaya sokmuyorsun” Batur sevinçle ayağa fırladı. Ulaş’a sarıldı sonrada Sude ile birlikte dışarı çıktı. Ulaş kendi kendine “DELİ BU ÇOCUKLAR DELİ.” Diye konuşurken beni gördü. Yanıma yaklaşırken “Sende çok akıllı sayılmazsın yüzbaşı.” Dedim güldü. “Bak bak diyene bak. Sana çok iyi bir haberim var.” “Söylesene niye bekletiyorsun?” “Bu kadar güzel bir haberi karşılıksız veremem.” Yatağımın yanına oturdu, yanıma yaklaştı onu öpmemi yada sarılmamı bekliyordu. Elimi göğsüne koydum yukarı doğru elimi gezdirdim. Boğazının tam ortasına geldiğimde gözlerinin içine baktım “söylemezsen boynunu kopartabilirim. Yaparım bilirsin.” Başını sadece aşağı doğru salarak onayladı gözlerindeki kahveler parladı. “Yaparsın ama ben izin verir miyim?” kendinden emin bakıyordu. Elimi geri çektim, havalı bir gülüş attı. “Taburcu oluyorsun yüzbaşım.” “Ne diyorsun ya. Yaşasın be.” Dedim derken de sıkıca Ulaş’a sarıldım. Kolları ile beni sararken “Benim istediğim oldu sonuç olarak.” Hızlıca kendimi geri çektim. Kıyafetlerimi dolaptan alıp tuvalete girdim. “Rahat rahat giyin, ben resepsiyona gidiyorum. Çıkış işlemlerini hallediyorum.” Dedikten sonra kapıyı kapatarak dışarı çıktı. Üstümü giyinip bende peşinden çıktım. Taburcu işlemlerini halledip arabaya bindik. Beni evime bıraktı evden çıkarken de “Bir şey lazım olursa iki alt kattayım. Hoş zaten biliyorsun ara beni hemen gelirim.” “Sağ ol Ulaş.” O gittikten sonra kendimi çalışma odasına attım. Ertesi günün sabahına resmen korkuyla uyandık. Üç el silah sesiyle yatağımdan çıktım. Silahımı masanın üstünden alıp çıktım. Karşı evden de Selçuk çıktı. “duydun mu?” yok duymadı ondan dışarıda Esem. “Duydum komutanım alt katlardan geldi sanki. Beraber aşağı doğru inerken iki el daha kurşun sesi daha geldi, merdivenlerden aşağı indik, yukardan Pars’ta koşarak geldi. Alt kata indiğimizde Pars Batur ve Güneye baktı. “Sizin kattan gelmedi ses.” “Alt kattan geldi komutanım.” Hızlıca hep birlikte aşağı indik. Emre’nin elinde silah kapıya sıkıyor. “Ruh hastası.” Ağzımdan bu sözcükler dökülüverdi. Hepimiz silahlarımızı indirdik, Pars yavaşça ermeye yaklaşıp “Neden kapıya sıkıyorsun kardeşim. Hani ev senin evin ya.” Biz ne saçma timiz ya. “Bu Ulaş manyağı çok gürültülü uyuduğumu iddia ederek beni evden attı üstüne kapıyı kitledi. Ben de kapıyı açıyorum korkacak bir şey yok.” Söylenerek Batur ve Selçuk yıkarı çıktılar. Güney Emre’ye bakıp “Bize gelip neden yedek anahtarı istemedin ?” mantıklı bir soruydu. “Mal kapının arkasında anahtar var.” Çok daha mantıklı bir cevaptı. Kapıya doğru ilerledim kapıyı iki kere tıklattım “Ulaş, Emre binayı başımıza yıkmadan önce kapıyı açar mısın?” .Kapı yavaş yavaş açıldı. Pars tam bir şey diyecekti ki telefonu çaldı. Telefonu açıp bizden uzaklaştı. Ulaş bana bakıp “Siz niye aşağı indiniz ki?” acaba niye indik ya. “Ulaş Emre beş el ateş etti sence de inmemiz normal değil mi?” başını aşağı yukarı salladı. Güney sağ omzuma dokunarak “Komutanım Pars komutanım galiba Albay ile konuşuyor. Görev mi var?” başımı hafif sola yatırdım dudaklarımı büzdüm. Ellerimle de destekledim. Gözlerimi Pars’a diktim. “Ulaş, Esem çıkıyoruz. Güney telefonun açık olsun oğlum bir sorun olursa seni arayacağım.” Ulaş’ın da benimde üzerimde pijamalar vardı. Hoş Parsta da pijamalar vardı. Ama en azından onların ki eşofman tişört tarzıydı. Benimki mavi tavşanlı şort askılıydı. Arabaya bindik Pars önde aracı sürüyordu Ulaş ise yanında oturuyordu. Bütün ciddiyetimle “Abi keşke üstümü değiştirseydik.” Ulaş gülmemek için yanaklarını ısırdı. Pars net bir tavirla “Komutan beş dakika verdi, beş dakika içinde orada olmazsak bizi vurabilir.” “Abi üzerimdekilerle sanki karargâha girmemeliyim gibi geldi bana.” Ulaş kendini sıkarken arkasını dönüp bana baktı “Lütfen, tavşanlı pijamalarını karargâhtan esirgeme.” Pars bana çaktırmadan gülüyordu. “Abii, ya bari sen gülme.” Pars yutkundu “ Ulaş’ın koltuğunun arka cepkeninde benim hırkam var onu giy.” Başımı aşağı doğru salladım, cepkenden hırkayı çıkardım. “XXL” Esem sen “S” giyiyorsun. Neyse şortunu kapatır en azından. Araba durduğunda hızlıca içeri girdik. Tam kıyafet değiştirmek için soyunma odasına gidecektik ki. Albay arkamızdan bağırdı “Üstünüzü sonra değiştirirsiniz hareket merkezine gelin.” Hayde şimdi ne yapacaksın Esem? Albay’ın beşinden bizde içeri girdik. Masada oturuyordu. İşareti ile bizde oturduk. “Dün öğlen Teo hapishaneye giderken kaçırıldı. Geride ne bir iz nede başka bir şey var. Az öce bize bir video yollandı. Baş patron dedikleri adam kendini göstermiyor ama önemli şeyler gösteriyor. İzleyin.” Başımızı tam karşıda ki ekrana çevirdik. Balo binasını gösteriyordu. “Selam Albay, Siz Türkler mimaride baya yeteneklisiniz ve yaptıklarınızı kullanıyorsunuz da. Harika.Akşam burada oyuncuların, eğitimcilerin, gençlerin olduğu bir balo olacak ve sen orada olmazsan hepsi patlayarak ölecek. Merak albay seni orada yalnız bırakmayacağım. Baloda görüşürüz ALBAY.” Ulaş saçlarını karıştırdı. “Komutanım tek gitmeyeceksiniz değil mi?” Albay Türk gülümsedi “O tek gittiğimi bilecek ama sizde orada olacaksınız. Yüzbaşı Kara bu adamı araştırdık kadınlara karşı düşkünlüğü var adamın kafasını karaştırmanı istiyorum.” Başımla onayladım, Ulaş hızlıca cevapladı “Kadın oyuncu tutsak daha iyi sonuçlar elde etmez miyiz?” Albay Türk sertçe cevapladı “Turan yüzbaşı bu bir görev ve görevlerde halktan kimseyi tehlikeye atmayız.” Ulaş başını aşağı doğru salladı. Ben görevimin detaylarını dinlemek için Albay’a döndüm. “Adamın bana tutulmasını sağlayacağım ya sonra.” Albay düşünceli bir sesle “Yani eğer başarırsan etkilemeyi seninle eve geçmeyi planlayabilir. İşimize gelir evin kordinatlarını alıp kor timi ile basabiliriz.” Başımı hafif aşağı sağladım. En iyi şekilde yapardım. “Tarcan yüzbaşım senden de adamın adamlarının arasına sızmanı istiyorum eğer başarabilirsen elimize güzel bilgiler sızacak Turan yüzbaşım sen hep benim arka masamda duracaksın tehlike anında dövüş yeteneklerine güveniyorum.” Pars ve Ulaş aynı anda başlarını salladılar. Ulaşın yüzünde egoist bir gülümseme oluştu. Bir süre durup planı netleştirdik. Saat 14.30 a geliyordu ve daha kahvaltı yapmamıştım. Eve gitmek istiyordum hazırlanmam gerekiyordu. Oldukça şık olmalıydım. Albay konuşmasını bitirdiğinde hep birlikte dışarı çıktık. Ulaş bana döndü “Sinirli bakıyorsun bu kadar açsan az ilerde cafe var oraya gidelim.” Allah’ına kurban Ulaş “Çok iyi olur.” İkisi birbirine baktılar. Gülümseyip arabaya bindiler. Ne olduğunu anlamadım. Kafeye oturur oturmaz “Garson!” diye seslendim. Garsonlardan bir tanesi yanımıza gelince hızlıca siparişlerimi saymaya başladım. “İki simit, iki ayran, bir bol zeytinli poğaça, bir tane açma, bir tane ay çöreği, birde soda. Beyler sizde ne istiyorsanız söyleyin.” Garson bana baktı “Abla bunlar sadece sana mı?” “Hıı bir sorun mu var?” Garson başını iki yana salladı. “Abicim sen bize de ikişer simit birerde çay getir.” Garson hepsini kağıda yazıp gitti. Pars bana dönüp “Akşama iyi hazırlan.” Dedi, gülerek cevapladım “Begüm ablaya mesaj attım saçımı o dalgalı yapacak kırmızı ruj kaldıracak bir makyaj yapacağım. Siyah dar bir elbise giyeceğim, siyahta topuklu.”Ulaş’ın elini sıktığını görebiliyordum. Sakinleştirmek için hemen kozumu oynadım. “Timin geri kalanın künyelerini verdim seninki bende kaldı.” Boynumdan kolyeyi çıkarırken “Ben künyeleri ilk aldığımda takmıştım ondan unuttum.” Künyesini boynuna takarken yüzünde bir tebessüm gördüm. Konuşmaya devam edecekken garson siparişleri getirdi yiyeceklerin bitmesi toplasak 20 dakika sürmedi. Pars’a dönüp “Eve gidelim artık benim işim uzun.” Başı ile onayladı hızlıca ayaklandık arabaya bindik. Ulaş ilk katta aramızdan ayrıldı. Pars ile birlikte basamakları çıkmaya başladık. “Biraz daha yapacağın hazırlıkları anlatsaydın çocuk sinir krizi geçirecekti. Bize aranızda bir şey olmadığını söyleyip duruyorsun ama bana öyle gelmiyor.” Kafamı hafif öne eğerek cevapladım. “Abi birbirimizi seviyoruz ben izin versem Ulaş sevgili olmak bile istiyor.” Soluklanarak için durduk “Sorun ne o zaman ?” kendimi duvara yaslarken “Sevgili olursak görevde hata yapmaktan ya da ona hata yaptırmaktan korkuyorum.” Yürümeye devam ederken gülümsedi “Severken hata yapmayacak mı yada hata yapmayacak mısın? Esem sevgili olup olmamanız hiçbir şey değiştirmiyor. Önemli olan sevgilinin bir kere damarlarınızda akması.” Haklıydı. Belki de ilk teklif ettiğinde kabul bir dakika ne kendine gel. “Abi ben böyle bir sorumluluk almak istemiyorum. Mesefaler iyidir en çokta askerlik gibi bir akıl işinde. Begüm ablaya söyler misin aşağı inmesini.” Başı ile onayladı. Eve girdim. Oturma odasını halen toplamamıştım. Çalışma odasına bütün malzemeleri götürdüm. Elbisemi ve birde parfümleri çıkardım. Kapı çalınca koşarak açtım. “Güney hayırdır oğlum.” Bir anda görünce gerildim “Sohbet etmek için gelmiştim komutanım müsait değilseniz, ben gide-“ sözünü kesmek zorunda kaldım. “Çalışma odasına geç.” Ben mutfağa ilerledim İki bardak soğuk kahve alıp yanına gittim. “Güney biraz sonra beni göreve hazırlamak için Begüm abla gelecek sorun olur mu? Eğer önemli bir şey konuşacaksak saçımı kendimde yapabilirim.” Başını iki yana salladı “Sadece Batur komutanımla Emre komutanım dışarı çıkınca Selçuk komutanımda Asel ile buluştuğu için .”yine sözünü kestim ” Güney gelmek istedim ve geldim yeter demen yeterli. “ Gülümseyerek karşılık verdi Güney ile eski timimden arkadaştık beraber kora gelmiştik. Oldum olası çekingen ve sessizdi. Benim dışımda çok kimseyle konuşmazdı kalabalık ortamlarda benle de konuşmazdı. Kapı çalınca koşarak açmaya gittim. Begüm abla direk içeri girdi. Sonrada oturma odasının kapısını açtı Çığlık attı “Ne oldu buraya her yer her yerde.” Güney’de içerden begüm’ün yanına koştu. Bana döndü “Eve hırsız falan girmedi değil mi?” birkaç adım geriye ittirdim ikisine kapıyı kapadım. “Sadece sinir attım korkulacak bir şey yok.” Sandalyeye oturdum saçlarımı açtım. Telefondan roman havası açtım. Maşanın ısınmasını beklerken Begüm ile iki üç göbek attık. Güney şok olmuş bir şekilde bize bakıyordu. Kıyamam. Maşa ısınmaya başlayınca sandalyeye oturdum. Begüm abla saçlarımı tutam tutam ayırırken Güneye döndü. “Eee senin sevgilin falan yok mu?” saçlarımı tarayarak düzeltmeye devam etti, Güney ise soğuk kahvesinden bir yudum aldı “Var sözlüm var benim samsunda.” Şok olmuş bir şekilde arkamı döndüm “Ne, neyin var?” Begüm kahkaha attı eli ile Güney’e vurdu. “Ay söylemedin mi bunları? İlahi Güney.” “Komutanım ben öyle çok önemli bir şey yok ortada diye söylemek istemedim.” Ay cidden bu çocuk beni öldürüyor. “Lan ne demek önemli bir şey yok SÖZLENMİŞSİN. Evlenince söyleseydin oğlum.” Güldü ama garip bir gülüştü “Komutanım benimde haberim yoktu, annem aradı sabah ben buradan san bir kız buldum söz kestik. Bir ara izin al gel nişan işini halledelim dedi. Bende size bunu söylemeye geldim.” Şok olmuştum. İyi de sevgi aşk bunlar ne güne duruyordu “Oğlum kızla konuştun mu? Anlaşabilecek misin? Oyun değil bu evlilik Güney bu konuda sessiz kalmamalısın.” Gerçekten korkutuyordu. Güney’de hep bir ölüm sessizliği vardı. “Endişeni anlıyorum ama kızla konuştum, komutanım kız benim çocukluk aşkım ona kız, Elif. Öğretmenmiş buraya gelecek. Bizim evin karşısına taşınacağız. Ben zaten hep görevdeyim. Anlaşamasak ne yazar. ” Sadece sustum ne diyeceğimi bilemedim sadece kaldım. Çocukluk aşkı olması azda olsa içimi rahatlatmıştı. “Yarın bütün tim oturacağız ve bunu konuşacağız.” Başını aşağı doğru salladı ben fark etmemiştim ama Begüm abla saçlarımın yarısını yapmıştı. Güney “Arda’yı arayıp bana verebilir misin?” Yanına gidememiştim çocuğun. “Alo Arda, nasılsın oğlum kusura bakma dünde arayamadım iyi mi kolun?” İnce bir soluma sesi geldi sonrada “İyiyim komutanım asıl siz nasılsınız?” Neşeli bir sesle “Daş gibiyim aslanım.” Telefondan gülme sesleri gelsin. “Komutanım Albay Türk bizi çağırıyor ben gideyim.” “kolay gelsin aslanım selam söyle bütün time.” Begüm saçlarımı tamamen bitirdiğinde saat 5.20 ye geliyordu. Güney’ e döndüm “Nasıl oldu?” Şokla bakıyordu “Üzerine birde makyaj elbise kombini yaparsanız Ulaş komutanım kalpten gidebilir.” Gülümsedim. Hoşuma gitmişti. Begüm’e döndüm. “Aşkım makyajımı nasıl rahat yaparsın. “ malzemeleri seçerken “Sen yine böyle dur ben hallederim.” Başımı aşağı doğru eğerek onayladım. Makyajımın bitmesi toplamda yarım saat sürdü. Hızlıca ayağa kalktım. Elbisemi alıp içeri gittim. Odalar sırt sırta olduğu için konuşmalarını duyabiliyordum. “Esem çok güzel kız. Ulaş’ta çok yakışıklı oğlan Allah ikisini de sahibine bağışlasın.” “Begüm abla sende biliyorsun Allah’ım ikisini de sahibine yani birbirlerine bağışladı zaten.” Gülüştüler bende o sırada üstümü giyimdim. Omzumun altındaki bant elbisenin kol modelinden dolayı görünmüyordu. Eldivenlerimi alıp yanlarına girdim. “Olmuş mu? Eldivenler çok mu abartı olur sonuçta göreve gidiyorum.” Begüm başını iki yana salladı “Takmalısın hem göreve gidiyor olman güzelliğine engel değil.” Güneye döndüm. “Komutanım sonuç olarak sizin görevinizi biliyoruz yani ne kadar etkileyici o kadar iyi.” Başımla onayladım “Abla hangi topuklumu giyeyim. Siyah açık olanımı siyah çizme gibi olanımı.” Bir ayakkabılara baktı bir bana baktı. Siyah açıklar daha iyi elbisen uzun zaten. Esem cat walk yapıyorsun yürürken. Taş gibi oldun.” Ayakkabılarımı giyerken onayladım. Güney yavaştan kalkıp evine gitti. Onlar bizden önce karargâha gidip kameraları ve mikrofonları ayarlayacaklardı. Begüm abla bana baktı “Ben eve çıkayım Pars’ın kravatını bağlamam lazım. Hadi kolay gelsin.” Sarılırken “İyi ki varsın Aşkım.” Kapıdan çıkarken “Sende” dedi. Bende parfümümü sıktım. İki dakika bile geçmeden kapı çaldı. Kapıyı açarken “Neyini unuttun kız.” Begüm olmadığını fark etitim. “Ulaş?” Beni yiyecekmiş gibi bakıyordu, baştan aşağı süzdü. Sonra tekrar süzdü “Yuh ama.” Kendi kendine fısıldayarak “Çüş bu güzellik ne be.” Dedi. Gülümsedim duymama rağmen “Efendim.” Gözlerini üstümden çekip gözlerime baktı “Bir şey demedim.” Aynen aynen koçum. “Sen niye gelmiştin?” düşündü “Ben neden gelmiştim? Güzel soru.” Eline baktı “Kravat heh kravat bağlar mısın?” güldüm. “İçeri gir içerde takayım sonrada beraber çıkalım olur mu?” Dedim. Yutkundu içeri bir adım attı sorun şu ki ben kapının hemen önünde duruyordum. Hızlıca bir adım geriye attım. Umarım kalbimin sesi ona kadar gitmiyordur. Kısık bir sesle “Kapı” dedim. Bana bakmaktan vazgeçmedi kapıyı ayağı ile itirdi. Dank diye kapandı. “Ulaş kravatı verir misin?” kravatı uzattı. Geri adım attığımda duvara çarptım bu lanet koridor bu kadar dar mıydı? Ulaş’ı kendimden uzaklaştırırken “Gözlerin beni çok geriyor.” Yandan gülümsedi “En çok gözlerimi sevdiğini sanıyordum.” Yutkundum “seviyorum ama beni yiyecek gibi bakmaya devam ederlerse oymak zorunda kalmaktan korkuyorum.” Kahkaha atarken bir adım geriye attı. Bu sefer ben ona doğru adımlamalar yaptım, en sonunda sırtı duvara değdiğinde kravatını bağlamaya başladım. İşim bittiğimde iyice yaklaşıp fısıldadım “Görevi tehlikeye atacak hiçbir şey yapma Uğurlu” gözleri kocaman açıldı “Yeter ki sen iste karam.” Git gide birbirimize yaklaştığımızı fark ettim, uzaklaşmam gerektiğini biliyordum ama uzaklaşmak istemiyordum. Kapı çaldı “hay si. Küfür yok Ulaş küfür yok.” Koşarak kapıya gittim. Ege karşımdaydı. Önce duraksadı “ Abla babam sizi aşağıda bekliyor. Bu arada çok güzel olmuşsun.” Gülümsedim arkamdan Ulaş kolunu omzuma attı. Ege gülerek “Abi sende jilet gibi olmuşsun.” Dedi. Arkamda olmasına rağmen o yan gülüşünü tahmin edebiliyordum. Beraber dışarı çıktık. Ege yukarı çıkarken biz aşağı indik. Pars’ta baya şık olmuştu. Pars bizi görünce gülmeye başladı “Baya iyi olmuşsunuz ama siz niye geciktiniz.” Birbirimize baktık “Kravat.” Destekleme ihtiyacı hissettim “Kravat” Pars dudaklarını büzerken “kravat zaten kravat takmak için kapı ayakla kapatılır.” Ulaş’a baktım ne diyeceğini merak ediyordum. “elimde kravat vardı komutanım diğer elimle de saçımı düzletiyordum mecburen ayakla kapattım. Çok kötü niyetlisiniz.”yalancı herif. Pars bana döndü “Bu sebepten değil mi?” “hıhı” beni tekrarladı ve arabaya bindi. Karargâha vardık. Bizi kapıda Arda ve Alp karşıladı. “Komutanım size kamera, mikrofon ve kulaklık takacağız. Pars komuttanım size ve Ulaş komutanıma sadece mikrofon ve kulaklık takacağız. Sizinle ben ilgileneceğim Alp te sizle ilgilenecek komutanlarım.” Hepimiz onayladık ben Arda ile soldan ikinci soyunma odasına girdim. Kolyemin içine kamerayı yerleştirirken “Her yerde sizi görmemizi sağlayacak ama uydu kesici ve ya da komplike bir şey olursa görüntüleriniz ve sesleriniz bize ulaşamayacak unutmayın komutanım.” “Balo binasının yakınlarına uydu kesici getirirse ne yapacağız. “ gülümsedi “Balo binasında birçok devre var onları engellemek isteyeceğini sanmıyorum çok dikkat çeker. Biz ilerleyen saatler için diyoruz.” Bilgisayar ayarlamalarını yaparken bende aynanın karşısında kulaklığımı takmaya çabalıyordum. “Komutanım ile biz ayrı arabalarla mı gideceğiz? Yoksa oraya yakın bir yerde inip oradan yürüyerek mi gireceğiz.” Başını bilgisayardan kaldırdı “Karargâhın diğer girişine dört adet Mercedes getirildi araçların içerisine gereken her şey yerleştirildi. Dördünüzde ayrı ayrı gideceksiniz.” Gülümsedim. Herşey gayet iyi ve detaylı görünüyordu. “Hazırsınız komutanım. Arka park alanı ikinci araç sizin ki. Kırmızı araç.”Başımı salladım. Aracın yanına ilerledim bütün tim oradaydı. Emre beni görünce hızlıca merdivenleri çıktı “Hanfendi çok güzelsiniz. “ Elini uzattı “Rica etsem merdivenleri inerken size yardım edebilir miyim.” Havalı bir gülüşle cevapladım. “Çok memnun olurum beyefendi.” Beraber merdivenlerden inerken timin geri kalanı iki yana açılmıştı. Batur bize bakarak arkayı işaret etti. Arkamı dönünce Ulaş’ı gördüm. İçinden Emre’yi dövmek için plan yaptığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım. “Ulaş komutanım siz bir kızdınız. Biz böyle Esem komutanımla şey yap-“ “Hayır kızarmadım emre ama seni kızartıp yememe çok az kaldı. Gece kork benden.” Gülümsedim Emreye omuz atarak “Buna çok iyi katlanıyorsun kardeşim.” Dedim. Merdivenleri inmiştik. Ulaş gözlerini bana dikti. “Aaa, karam iki günde ne değişti.” Hastanede onu durdurmamdan bahsediyordu. Hiç oralı olmadım zaten birkaç dakika sonra da Albay Türk geldi. Arabalara binip yola çıktık. Arabanın içerisine topuza toka takmışlardı. Aracın yan cepkenlerde rujlar falan vardı. Her yer mükemmel dizayn edilmişti. Hemen yanımda bulunan rimeli elime alıp açınca içinde ki bıçağı gördüm. Eşyalar kendimi savunmam için hazırlanmıştı. Harika. Araçtan indim. Bizimkileri tanımıyormuş gibi içer girdim. Etrafa bakındım boş bir sandalyeye oturdum bara yakın tarafa oturdum. “Komutanım burada hiç teroriste benzeyen biri yok.” Pars haklıydı. “Bekle yüzbaşım bir yerde ortaya çıkacak.” İçecek servisinden bir şeyler aldım. Esem kendini biraz göster bu herifi rahatça bulmamızı sağla. “ saçımın bir tarafını kulağımın arkasına atarken “Emredersiniz komutanım.” Bara ilerledim Gülerek “Kırmızı şarap.” Lütfen. Saçlarımı savurarak konuşuyordum. Bacak bcak üstüne atarak oturdum. Kollarımı bar sehpasına koydum. İri yarı otuz otuzbeş yaşlarında bir tipin yanıma geldiğini fark ettim. “Esem adamın sesini biliyoruz o ise hiç rolü bozma.” Beni gördüklerini bildiğim için gözlerimi yavaşça kapatarak onayladım. “Baloda güzel kadınlar olacağını söyleselerdi bu güne başka planlar eklemezdim.” O herifin sesiydi. Flörtez bir gülümseme ile cevapladılar “Sizin gibi bir beyfendiden bunu duymak beni onure eti.” Gözlerini benden alamıyordu. “Ulan şerefsiz kızı gözleri ile yiyip bitirdi. Gülümsedim istemsizce güldüm “Komik bir şeymi var?” adamın yüzü hafif bozulmuşa döndü. Hemen kendimi toparladım “Bu kadar yakışıklı biri bana bu kadar derin bakınca biraz şımardım.” Cümlenin sonunda göz kırptım. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. “Bu gece ve isterseniz bunan sonraki her gece bana eşlik eder misiniz hanfendi?” gülüm böyle tongaya düşürürler. “Şeref duyarım.” Sandalyeden inerken “Adımı bile sormadan teklif etmenize şaşırdım. Sizin adınız ne?” güzel girdin kızım. “LEON. Senin?” gülerek cevapladım. “Çiçek. Leon garip isim kendi adınız mı yoksa bir mahlas falan mı?” gülerken cevapladı “Mahlas diyebilir gerçek adımı daha sonra söylerim çiçeğim. Burada bir arkadaşım var onun yanına gideceğim eşlik eder misin ?” başım ile onayladım. Kulaklığıma sürekli derin soluma sesleri geliyordu. Ulaş’ın burnundan soluduğunu fark ettim. Yavaş adımlarla komutanımın yanına gidiyorduk. Komutanımın masasına gelince durduk. Şerefsiz gülümseyerek. “Sevgili dostum. Çelik Türk tam patlamalık ortam değil mi?” guya bana fark ettirmeden bomba imhası yapıyordu. “Ben patlamalık ortamları sevmem Şerro bilirsin, zaten bu yüzden buradayım.” Zeki adam ya hemen salak güzel kız rolüne attım “Yaa gerçek adım şeref demek.” Komutanım güldü. “Hayır adım şeref değil o kendi lakabıyla seslenir hep bana.” Zeki şerefsiz adi köpek. Yutkunarak devam ettirdi. “Çelik beraber benim evime geçelim bende karşılığında sana kumandayı vereyim nasıl fikir?” komutanım sert bir yüz ifadesi ile “Kumandadan sonra bir şeyler çevirmeyeceğini nereden bileceğim.” “Ben dürüst bir insanım.” Ortamda birkaç saniyelik bir sesizlik oluştu “Komutanım dediği yere gitmeyin orada yanınızda bulunamayız. “Pars çok haklıydı. “Komutanım adamı oyalarsanız ben binanın her yerini arayıp tarayıp bombaları bulmayı deneyebilirim.” Zor olurdu Ulaş bunu yapabilirdi. “Tamam kabul ediyorum geçelim.” Aklında bie fikir olduğunu düşünmek istiyordum. Leon sevinçle bana döndü. “Sevgilim sende bize eşlik edersin değil mi? Biz Çelik’le aşağıda otururuz sen yukarda ki odalarda istediğin şekilde durursun. Çiçeğim ?” Başımla onayladım. “Ben sizi arabamla takip ederim Leo.” Bağını hafif sol aşağı eğerek onayladı. Üçümüz dışarı çıktık komutanım onların abrasına bindi. Ben kendi arabama bindim. Biner binmez “Pars abi takipte olun. “ dedim. İkisi de tamam dedi komutanımından sesler gelmeye başladı. “Çelik, seni yanında adamlarınla gelirsin diye beklemiştim.” Geldik zaten mal. “Niye kendini o kadar yücelttin.” İkisinin gülme sesleri aynı anda geldi. Adam kendine laf sokulmasından zevk alıyordu. “Teo benim babam onu benden aldın. Bende senden geri aldım. Bu kadar al veer yapınca tanışalım istedim. “ “Komutanım ilerde uydu kesiciler var.” Doğru gördüğüme emindim. Onun az ilerisinde durduk iki katlı bir evdi. İnmeden şansımı denedim “Duyan var mı ?” ses yoktu. Allah kahretsin. Hızlıdan arabadan indim. Adamın biri beni karşıladı “Yenge patron ve arkadaşı salonda sen istediğin yere geçebilirsin.” Kendimi gülmeye zorladım “Bende onların yanına geçeyim.” Başı ile onaylayıp önüme geçti. Onu takip ettim ikisi karşılıklı koltuklarda oturuyordu. “Çiçeğim sen içeri geçebilirsin.” “Sadece beni elde edene kadar mı yanında isteyecektin Leo?” güzel cevap kızım. Başını dik tutu gözlerie bak. Mavi gözleri var. “Hayıır çiçeğim burada kalabilirsin ben rkek muhabetleri sevmezsin diye demiştim” anlımdan öptü. Kendimi huzurlu gibi göstermek için çabaladım. Köşeye oturdum. “Leo beni buraya niye çağırdın?” komutanım sert çıkışmıştı. “Seni esir alma kiçin kendi ellerinle geldin komutan.” Gözleri ile bana baktı “Çiçeğim endişe yapma tiyatro çalışıyoruz” başımla onayladım. “Beni burada esir tutacaksın harika nasıl yapacaksın onu?” güldü hatta kahkaha attı. “Seni biraz sonra alt kattaki zindana götüreceğim. Beraber çok eğleneceğiz sonrada sen benim istediğim bilgileri şakıyacaksın.” Adamlara baktı. Komutanımı kolunda tutulsr. “Leo bana tiyatro çalışması değilmiş gibi geliyor.” “Öyle ya da böyle çiçeğim buna alış ben böyle biriyim ama söz sana hep naif kalacağım.” Başmı hayır manasında salladım. “Çelik’i nereye götürüyorlar.” Sertçe cevapladı. “Aşağıda ki zindana bebeğim. “ etrafta ki adamlara döndü “çiçek istediği zaman yanıma gelebilir ama dışarı çıkamaz anladınız mı?” İki saat önce tanıştığı bir kadına bu kadar aşık olmak onu bu kadar el üstünde tutmak. Bu nasıl mimkindi ki üstüne üstlük terörist olupta kalbe sahip olmak. Bu adam garip bir tipti, “Ben senle gelmek istiyorum Leon her nasıl biri olursan ol.” Başı ile onayladı. Aşağıda kocaman bir zinden ve bir sürü alet vardı. Esem düşün komutanı buradan nasıl kurtarırsın. Büyük patoron Leo ise kan sevmiyor. Kan sevmiyor başka düşün düşün. Benim bir yerim kesilse dikkatini dağıta bilir miyim? Neden olmasın. Etrafta ki aletler bekıyor gibi yaptım. Oysa komutana vurmak için hazırlanıyordu. Masanın üstünde büyük bir bıçak vardı bilerek bacağım ile masaya çarptım. Bıçak düşerkende elimle yakaladım. Acıyı abartarak bağırdım. Leo’nun eli havada kaldı dönüp bana baktı. Koşarak yanıma geldi. “Kanıyor”. Başını öbür tarafa çevirdi. Kana bakamıyor muydu? E bu komutanımı nasıl dövmeyi planlıyordu. Tabi hem elimi tutuyordum hemde ağlıyordum. İçeri adamlar girince sertçe onlara döndü “Sargı bezi falan getirin doktor çağırın.” Yüzünü bana çevirdi “Hemen köşede sandalye var gel oraya oturalım.” Adamların hepsi dışarı çıkmıştı. Yerdeki bıçağa hızlı bir hamle yapıp karnına sapladım, göğsüme kadar sıçrayan kandamlalarını hissettim, gözleri kocaman oldu, bıçağı çekip biraz üste bir daha sapladım bu sefer kandamlaları çeneme kadar gelmişti. Kafamı sallayarak saçlarımı geri attım. Elleri ile karnını tutu, sonrada gözlerini bana çevirdi “Çi- çiçeğim” ayağa kalkarken “Karam’ı tercih ediyorum. Normalde şuracıkta canını alırdım ama ilerde bana lazım olacaksın.” Elinin birini kaldırıp beni yakalamaya çalıştı ama beceremedi. Albayın ellerini çözerken arkadan pat diye bir ses geldi. Bayılmıştı. Tahmin ettiğimden çok daha dayanıksızdı. “Komutanım çatışırsak buradan çıkmamız imkansız surdaki küçük pencereden çıkmamız lazım.” Başı ile onayladı.
Pencereye öne komutan çıktı. Ayakkabılarımı çıkarıp bende peşinden atladım. Omzum o kadar ağrıdı ki. Oan orda oturup ağlamak istedim. Ama korumam gerekn bir komtan vardı. Çantamdan silahımı çıkardım. Olurda biri fark ederse komutanı savunmam gerekiyordu. Biz arabaya bindiğimde bağırma sesi geldi “Kaçmışlar! Bulun onları.” Komutanım hızla gaza bastı. Kapıdan çıkan birkaç adam araca doğru sıkmaya başladılar benim için basitlerdi, birer kurşunla öldüler. Peşimizden takip eden olmadı Patronlarının derdine düşmüşlerdi. Uydu keserin alanından çıkınca kulaklığımıza sesler gelmeye başladı. “Pars daha ne kadar bekleyeceğiz gidip dalalım.” Ulaşın sesi bağırmaktan kısılmış gibiydi “Biraz daha bekleyelim.” Komutanım yutkundu “Biz karargâha geçiyoruz sizde çıkın oradan ve karagaha gelin. “ Komutanım konuşur konuşmaz ikiside derin nefes verdiler. “İyi misiniz komutanım.” Ulaş soruyu sorarken tedirgin bir sesle sormuştu. Komutan gözlerini bana çevirdi. “Ben iyiyim, Kara yüzbaşıda da ciddi bir şey yok.” “Bengi!” sesi titriyordu. “küçük bir kesik endişeye gerek yok. Cevap gelmedi. Herkes sesizleşti. Albay Türk abrayı sürerken bir eliyle boynunda ki kravatı çıkardı. “Elini sar.” Başımı iki yana sallarken “Gerek yok komutanım.” Dedim. “Yüzbaşım.” Derken kravatı iyice bana yaklaştırmıştı. Alıp elimi sardım. On dakika geçmeden karargaha geldik. Bütün tim kapıdaydı. Emre komutanın kapısını açarken Selçuk ta benim kapımı açtı. Kekeleyerek “Sen iyi misin komutanım her yerin kan.” Güldüm kafamı eğip kendime bakarken. “Şerefsiz piçakladım. On numarayım.” Hepimiz gülüştük. Emir yanıma yaklaştı “Yinede elinize baksak iyi olur komutanım.” Başımla onaylarken Pars’ın ve Ulaş’ın arabaları durdu. Alp ve arda koşarak kapıları açmaya gittiler. Arabadan iner inmez Türk albayımla konuştular. Ne konuştular bilmiyorum ama konuşa biter bitmez komutanla Pars içeri girdiler. Ulaş yanımıza geldi. Beni görünce arkasını dönerken “HİH” diye bir ses çıktı. Kahkaha attım “Üzerimde ki kan benim değil merak etme” dedim. Hızlıca geri döndü yanıma geldi. “Emre al bu yüzbaşıyı revire gidin. Emir sende bunlarla git. “ Sesini kısarak “Güney, Batur, Selçuk evlerinize geçebilirsiniz geri kalanlar kışlaya geçip bizi beklesin.” Ne konuşacaktık ki. Biz revire girdik arkamızdan Ulaş’ta girdi. Elime dikiş atılıyordu. Beklemelerinin bir manası yoktu söylesem kızarlardı en iyiysinin susmak olduğuna karar verdim. Elime iğne yapmasına rağmen bazen acıyı hissediyordum. Başımı Ulaş’a çevirdim. “Ne konuşacağız?” yanıma oturdu, yandan mendil aldı yüzümü silerken “Çocuklar burada yatakhanede kalıyorlar, binada yedi daire boş çocukları oraya taşıyayım diyorum hem kaynaşmış oluruz hem de kor hiçbir yerde ayrılmamış olur.” Gülümsedim. Çaktırmadan Emir’e baktım hoşuna gitmiş gibi görünüyordu. Aklıma Güney geldi. Yüzümü tekrar Ulaş’a döndüm dikkatle boynumdaki ve gerdanımdaki kanları siliyordu. Boşta olan elimle kafasını kaldırdım. “İyi düşünmüşsün, evler eşyalı zaten gelip yerleşsinler. Bizim başka bir problemimiz var.” Tam anlamıyla bana odaklandı.”Emine teyze Güney’i memleketten bir kızla sözlemiş. Güney’de reddetmemiş yakında izin alıp gidecek nişan kesecekler. Açıkçası Güney’in mutluluğundan endişeliyim. Kız Güney’in çocukluk aşkı ve ilk aşkıymış yine de gerginim.” Elimin dikişi bitmişti. Hep birlikte kapıdan çıkarken Emre “Bize ne zaman söylemeyi planlıyormuş.” “Emre doğru söylüyor, bizim niye bu çocukla alakalı her şeyden bu kadar geç haberimiz oluyor.” İkisine de sakin bir bakış attım. Kışlaya yürürken cevapladım “Yarın akşam anlatacak saati düşünecek olursak bu akşam söyleyecek.” Başları ile onayladılar. “Akşam konuşurda evlenme kararı alırsa bizde onla birlikte gidelim. Kızın ailesinin ne isteceği belli olmaz Karadeniz sonuçta.” Gülerek Ulaş’ı onayladım. Kışlaya varınca içeri girdik. Direk oturmalarını istedik. Resmiyete gerek yoktu. Ulaş bana ve Emre’ye baktı konuşabilir miyim diye onay alırcasına. İkimizde gözlerimizle onay verdik. “Gençler bundan sonra burada kalmayacaksınız.” Hepsiniz gözlerinde korku belirdi timden atıldıklarını sandılar herhalde . Ulaş boğazını temizleyip devam etti. “Binamız da boş dairelerimiz var oraya yerleşin istiyoruz. Şimdi kim kiminle kalıyor ?” Hepsi birbirine baktı en sonunda Rüzgar lafa girdi “Komutanım çok güzel diyorsunuz ama bizim para giyimle yemeğe anca yetiyor yani kira zor.” Gülümseyerek cevapladım “Kira yok ki bina benim.” Emre gülerek devam ettirdi “Valla bizde kira ödemiyoruz. Şimdi siz söyleyin kim kiminle kalıyor nasıl yapıyorsunuz.” Birbirlerine baktılar Çağrı “Ben ve Rüzgar.” Alp “ Dorukla ben. Arda ve emir. Uygun mudur komutanım.” Başımla onayladım. Sabah erkenden kalkın evde eşyalar falan var ufak bir temizliğe ihtiyacı var onu da siz halledersiniz.” Hepsi başları ile onayladılar. Bizde hızlıca ayağa kalktık. Ulaş’ın arabasına bindik önde ikisi arkada ben oturuyordum. Emre dikiz aynasından bana baktı “Komutanım bu benim horlamamdan rahatsız oluyor bu gece sizde kalsın mı? Gece dürtülmeden uyumak istiyorum.” Ulaş dikizden bana baktı “Olur bende kalabilir tabi kendi de isterse.” Güldü “İsterim.” Şaşardım. Arabadan indik. Emre direk eve girip kapıyı kapadı. Biz benim eve çıktık. Kapıyı açtıktan sonra Ulaş’a döndüm “Şuanda tek müsait oda benim odam. Sen orada kal.” Güldü. Hızlı adımlar attı salonun kapısını açarken “Burası boşuna mı var karam.” Açmasına engel olmaya uğraşmadım. Engel olmayı denesem bile açacaktı. İçeri korkuyla baktı sonrada bana döndü. “Her yer cam ve kurşun ne oldu burada.” “Sinirlendim televizyona sıktım. Yarın toplayacağım çok takılma git yat sen ben çalışma odasında kalacağım. Odamdaki uzun dolapta erkek pijaması var giyebilirsin.” Yutkundu “Sende niye erkek pijaması var? “Evime gelen ilk erkek değilsin.” Sertçe baktı “Komik değil. Şaka da olsa komik değil.” Güldüm “Şaka yapmadım ki.” Mutfağa girdim. Sandalyeyi çekip oturdum peşimden mutfağa girdi “Daha önce evinde kim kaldı senin pijama alacak kadar.” “Sana ne Ulaş.” Kıskanması hoşuma gitmişti, inatla abimin pijamaları olduğunu söylemedim. Karşıma sandalye çekerken “Son kez soruyorum daha önce evinde kalan erkek kimdi?” Sinirinden elleri titriyordu ama bana çaktırmamaya çalışıyordu kahkaha atarak cevapladım “Abimin sen ne sandın ki?” sinirle yerinden kalktı mutfaktan çıktı sonra geri geri birkaç adım attı “Sana zaten benden başkası bakmaz.” Kırıcıydı. Beni gıcık etmek için söylemişti ama ben kırılmıştım. Mutfaktan çıkması ile ağlamam bir oldu. Sessiz ağlamaya özen gösteriyordum, duyup gelmesini istemiyordum. Ben ağlamaya başlayalı on dakika kadar olmuştu ben halen ağlıyordum sanırsam sinirlerim boşalıyordu. “Damacana nere-“ elindeki bardağı yana bıraktı dizlerimin dibine çöktü “Bengi ne oldu? Şaka yapmıştım.” Gözleri dolu dolu olmuştu “Ona ağlamıyorum” gerçekten şuan ona ağlamıyordum televizyonun dağılan camlarını nasıl toplayacağım diye düşünüp ona ağlıyordum. “Pekiii, neye ağlıyorsun şuan.” Dedi. Meraklı ve endişeli gözlerle bana bakıyordu. “Televizyonun camı her yere dağıldı ben onu nasıl toplayacağım ya.” Daha şiddetli ağlamaya başladım. Gülmemek için yanaklarını ısırdığını gördüm “Komik mi Ulaş?” başını iki yana salarken daha çok ısırıyordu yanaklarını. Derin bir nefes aldı. “Sabah beraber toplarız. Ben şimdi sana makyaj temizleme mendili getireceğim çünkü şuanda pandaya benziyorsun.” Dedi. Rimelim ve farım akmıştı. Güldüm bir yandan da ağlıyordum. Ayağa kalktı içeri gitti aradan bir dakika bile geçmeden geri geldi. Karşıma yeniden sandalyeyi çekti. Mendili alıp yüzümü silmeye başladı ağlamam kesilmişti. Sadece onun gözlerine bakıyordum. Gözleri bana babamın güvenini veriyordu. Babamdan sonra bana öyle bakan ilk adamdı belki de ondan. Ulaş’ın hareketleri birden yavaşladı. Sonrada durdu. “Sen ne düşünüyorsun gözlerimin içine baka baka.” Duraksadım. “Yo ne alakası var gözlerine bile bakmıyordum.” Ağzı hafif aralandı, sonrada gülmesi eşlik etti. “Yalanını yiyeyim ulan gözümde kaç çizgi var diye sorsam tam sayı vereceksin gelmişsin gözlerine bakmıyorum diyorsun” bin üç yüz sekiz. İlk âşık olduğum günden beri ezbere biliyorum zaten. “Ben nereden bileyim gözün de kaç çizgi var.” “Sildim makyajını git odana yat ben çalışma odasında yatarım.” Gülümseyerek ayağa kalktım. “Çalışma odamda ne yazık ki kalamazsın.” Kapıdan çıkmadan önce geri döndüm “Pijama açmış sen.” Gidip çalışma odasında ki tekli koltukları birleştirdim. Üzerimi değiştirip direk yattım. Kafamı yastığa koyar koymaz uyudum da. |
0% |