Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm

@deren_yazar

Bende içeri girdim televizyonu açtım. Haberleri açtım, mutfağa gidip su aldım. “ Başkent Ankara’da askeri karagahta patlama, dört şehit, on sekiz yaralı.” Bardak yere düştü. Televizyona koşum. Televizyonun karşısına geçtim. Gördüklerime inanamadım. Şehit fotoğraflarından ilkini duyunca ağzımdan “ Çağdaş.” İsmi döküldü. Batur’un kardeşi ellerim titredi Batur’un telefonu evde şarjdaydı. Açtım. Albay bir çok kez aramıştı. Arkadan diğer şehitlerinde adları geldi.

“Asteğmen Kahraman Karaca”

“Teğmen Bora Şeker”

“Teğmen Kadir Doğu”

Hapsini tanıyordum gözlerimden yaşlar döküldü. Ağlamamın şiddeti srttı bir askere yakışmayan bir davranıştı. Gözyaşlarımı tişörtime sildim. Zor bela çıkan sesimle “Vatan sağ olsun” dedim.

Zor bela telefonumu elime aldım. Selçuk’u aradım.

“Efendim, komutanım.” Sözcükler boğazıma düğümlendi “Batur’ dan uzaklaş” birkaç dakika sessizlik oldu. “Korkutuyorsunuz komutanım. Ne oldu?” derin bir nefes aldım. “Karargaha bombalı saldırı. Dört şehit ve biri Ast subay başçavuş Çağdaş Bera.” Sessizlik oldu. “Komutanım geliyoruz bütün timi toplayın bunu ben yapamam.” Gözümden yaş süzüldü “Tamam.” Telefonu kapadım.

Ulaş’ı aradım. Hemen açtı.

“Efendim Bengi.” Açıklayacak gücü kendimde hissetmedim.“Ulaş timi al gel acil.” Ulaş duraksadı. Telefonu kapatmayı bile unuttu “Kor uçuyoruz.” Telefonu ben kapattım. Sesimden hayra alamet olmadığını anladığını düşünüyordum.

Beş dakika bile geçmeden koşarak bahçeden içeri girdiler. Başımı kaldırdım, saçımı düzelttim.

“Karargaha bombalı saldırı olmuş.” Gözleri kocaman oldu. Devam ettim “Dört şehit” hepsinin gözleri doldu. “Biride Ast subay başçavuş Çağdaş Bera.” Gözlerinden yaşlar akmak üzereydi. Başlarını kaldırdılar, bir ağızdan “Vatan sağ olsun!” dediler.

Yavaş adımlarla masaya ilerlediler. “Pars o verecek değil mi haberi?” Ulaş’a döndüm “Onu aramadım. Unuttum sizin yanınızda gibi düşündüm.” Emre ayağa kalktı “Ben ararım komutanım.” Sahil yakındı Batur’dan önce gelirdi.

İçimde tam kalbimde büyük bir kor ateş yanıyordu git gide sızlatan, kelimeleri boğazıma düğümleyen. Göz yaşlarımın akmasına engel olan ellerimi titreten bir kor ateş. Asker olmayı çok seviyorum insanları yaşattığımız için yaşama umudu olduğumuz için. Asker olmayı hiç sevmiyorum kardeşlerimi kaybettiğim için, her defasında içimde ölüme karşı yeni bir kin oluşturduğu için.

Ben şehit binbaşı Zafer Kara’nın kızı yüzbaşı Esem Bengi Kara. Ölüm benden çok şey aldı. Şimdi ise kardeşlerimden bir şeyler alıyor ve benim elimden hiçbir şey gelmiyor.

Kapı sesi ile başımı o tarafa çevirdim. Pars içeri girdi. Tek başına gelmişti. Yanımıza doğru gelirken telefondan biri ile konuştuğunu fark ettim. Konuşması bitince yanımıza geldi. “Haberi ben vereceğim herkes her şeye hazırlıklı olacak.” Başımızla onayladık.

Tekrar kapı sesi gelince hepimiz ayağa kalktık. Selçuk anlaşılan Güney’e de söylemişti. Onunda hali durgundu Batur bize doğru bir kaç adım attı. “Selçuk gelen telefonfan sonra durgunlaştı. Güney’e ne dedi bilmiyorum ama ona da iyi bir şey demedi. Komutanım ne oluyor?” Gözlerindeki korku çok büyüktü.

Pars sesini topladı. “Karargaha bombalı saldırı olmuş.” Batur birkaç adım geri gitti. “Çağ- Çağdaş o iyi değil mi komutanım. “ Bir saniye bile beklemeden “İyi desenize iyi de abi.” Pars Baturu durdurdu “Üzgünüm oğlum. Başın sağ olsun.” Batur birkaç adım dağa geri attı. Sürekli ik yana başını sallıyordu.

“Vatan sağ olsun.”

Dizlerinin bağı çözüldü ufak sendeledi. Güney arkadan tuttu. Güney’e döndü. “Kardeşime kıymışlar lan.” Dedi. Güney, Batur’u kendine çekip sarıldı. Beraber yere düştüler. Bütün tim yanlarına ilerledik. Batur bir anda ayağa kalktı silahına davrandı. Selçuk hemen arkasında olduğu için durdurdu.

Hızlıca Güney’in belinden de silahı aldı. Emre’ye uzattı. Emre silahları masaya koyarken Etrafta duyulan tek ses Batur’un ağaçlarda ki kışları bile uçuran bağrışı oldu. Bir süre olduğu yere vurarak ağladı. Başını kaldırıp Pars’a baktı “Beni kardeşime götür.” Dedi. Pars başı ile onayladı.

“Arda git kızları ve bizimkileri al. Havalimanına geç” Arda hemen arabaya yöneldi. “Araçları sonraki gelişimizde hallederiz şimdi direk havaalanına geçiyoruz.”

Selçuk ve Güney desteği ile Batur ayağa kalktı. Gözyaşlarını sildi. Artık acı çekmiyordu artık acıyla bütünleşiyordu. Arabalara bindik. Son gaz havalimanına geçtik. Pars ile birlikte orada çalışan birini durdurduk. Adam şokla bize baktı.

Pars hızlıca “Bize acil Ankara’ya giden bir uçak bileti lazım, parası önemli değil.” Adam gülerek bize baktı “Abi son dakika çok pahalı olur git sonraya al.” Pars elini sıkarken “Kardeşim ben askerim Ankara’da, görmüşsündür ankarada karargah patlatıldı. Ben o karargahta çalışıyorum benim kardeşlerim şehit oldu. Şimdi bilet.

Adam hızlanırken “Beni takip edin.” Dedi. Hep birlikte adamı takip ettik bir kadınla konuştu “Kaç bilet lazım abi” ben yanıtladım “on sekiz.” Bilgisayardan baktılar. “Bir sonraki uçuşta on tane ekonomide yerim var geri kalan sekiz bilet business da var.” Hızlıca yanıladım. “Tamam ver.”

Biletleri alıp parayı öderken diğerleri de geldi. “Abi siz beni takip edin ben size yolu göstereceğim yardım edeceğim.” Dedi. Hepimiz peşinden koşuşturduk. En sonunda uçağa bindik. Batur’u Güney’i kızları ve Ege’yi de businessa yolladık. Son olarakta Batur’u iyi tanıyanlardan olduğundan Selçuk’u yanlarına yolladık.

Bizse ekonomiye geçtik. Uçak havalndıktan birkaç dakika sonra Ulaş yanıma yaklaştı “Bazen meslek seçimi konusunda ne kadar iyi bir karar verdiğimi bir daha farkına varıyorum.”dedi. Kafamı ona çevirdim, gözleri dolu doluydu ama mutluluk parıltıları azda olsa vardı. Bende yorgun ve anlamaz bir tonla cevapladım.

“Ne alaka anlayamadım Ulaş?” başını arkaya yaslarken “Askersen ve bir ailen varsa şehit düştüğünde çok acı çekiyorlar. Benim bi ailem yok arkamdan kimse acı çekmeyecek.” Bana bakarak devam etti. “kimsesizler mezarlığı yerine Şehitlikte olacağım.” Dedi. Bunları söylerken gerçekten kabullenmiş bir biçimde söylüyordu.

“Sen ölünce arkandan üzülen olmayacak mı sanıyorsun?” dedim. Başını sallayarak onayladı “Ben ne olacağım olurda sen beden önce ölürsen. Kor ne olacak, senin gibi olmayak isteyen Ege’ye ne olacak hiç düşündün mü?” şaşırarak bana baktı. Gözlerinde ki parıltı bir tık daha artmıştı.

İkimizde sustuk. Onun aklından geçenleri bilmiyordum ama benim aklımdan sadece karargah geçiyordu. Ne durumdaydı patlama nerede olmuştu? Yaralılarımızın durumu nasıldı? Ben bunları düşünürken uçak inişe geçti. İner inmez taksilerin yanına koştuk. Karargahın önünde indik.

Hepimiz koşarak içeri ilerledik. Köşede Doğu’yu gördüm. Çaycımızdı ama çok iyi çocuktu. Yanına gittim. “Doğu patlama nerede olmuş? Hasar büyük mü?” duraksadı “Şey komutanım. Şey” sert bir şekilde baktım. Bağırarak “Patlama nerede oldu? Ne oldu anlat asker.”

“Komutanım bomba sizin kışladaymış, Albay Türk üç askere sizin kışlayı temizleme görevi vermiş. Çağdaş’ta onlara yardıma gitmiş. Bomba patladı sonra komutanım. Yaralılarda sizin kışlanın önündeki askerler komutanım.” Dedi.

Cevap vermeden içeri koştum, hızlıca kışlaya girdim. Her yer kömüre dönmüştü. Çoğu şey kırılmış yere düşmüş. Etrafta kan izleri. Dolabıma doğru ilerledi. Kapısına dokunduğum gibi kapısı düştü. İçinde ki her şey yanmıştı. Odada ki her şey kül olmuştu. Silahlara kafamı çevirdim. Onlarında ölmüştü.

Köşeye yere oturdum. Ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum. Ellerimi yumruk yapıp yere vurmaya başladım. Sinirim geçmiyordu, kışlanın dış kapısı açıldı. Kor timinin tamamı oradaydı. İçeri adım attılar. Dolaplarına dokunduklarında onlarınkilerde yerle yeksan oldu.

Yanıma oturdular, Batur kısık bir sesle “Arkadaşına demiş ki abim gelince benim temizlediğimi öğrenecek deli gibi sevinecek. Keşke ben sevineyim diye uğraşmasaydı.” Gözlerinden yaşlar süzüldü. Hemen elinin tersiyle sildi.

Arda etrafa bakınarak “Bu nasıl olabilir? Yani nasıl kışlaya kadar bomba sokabiliyorlar?” haklıydı. Akla hiçbir mantıklı açıklama gelmiyordu. Çağrı yutkunarak “Sanırsam içimizde köstebek var demek oluyor.” Dedi. Hepimiz başımızı ona çevirdik. “Karargaha sızan olduğunu mu düşünüyorsun ?” dedim.

“Aklınıza başka mantıklı bir açıklama geliyor mu komutanım?” yok gelmiyordu. Pars “Eğer bu ihtimal gerçekse çok büyük sorunlarımız var demektir.” Ulaş başını silahlardan çevirdi “Aklında başka bir ihtimal daha var.” Pars gözleri ile onayladı “İhmal olma ihtimalide var.” Ulaş başını iki yana salladı. “İmkansız son kontrolleri ben yaptım üstüne birda Albay kontrol yaptı.”

Başımı hafif kaldırdım “ Karargaha son yirmi günde yeni asker alımı olmadı. Diğer askerlide tanıyorum. Eğitmenleri benim hepsi iyi çocuklar. Eski askerler kalıyor geriye onlarda zaten adı üzerinde eski asker.” Batur başını kaldırdı “Bombaya koyanın asker kılığında geldiğini nereden biliyoruz. Belki de biz gitmeden önce bozulan klimaları yapmaya gelenler ile birlikte girdiler.”

Hepimiz birbirimize baktık bu cidden içlerinden en mantıklısıydı. Rüzgar düşünüp ekledi “Eğer o ekiple giren biriyse kameralar yakalamaz mıydı?” Pars başı ile iki yana salladı “Kışlanın içerisinde kamera yok ve kışlanın hemen yanında tamir yapıldı.” Bende devam ettirdim. “Biz bura olmadığımız içinde Doğu kışlanın çevresinde değildi yani içeri girmek oldukça basitti.”

Ulaş başını iki yana salladı “Kışla kitliydi ve anahtarı harekât merkezine bırakmıştım. Yani içen giren kişinin harekât merkezinden anahtarı almış olması lazım.” Hepimizin kafası çok karışmıştı. Emre “ya yedek anahtar o neredeydi?” Doruk cevapladı. “Bizim yatakhanede benim yatağımın altındaki demirlerin arasındaki çıkıntıda.” Alp net bir şekilde cevapladı “ yatakhaneye girseler üstüne üstlük bir tane yatağı kaldırsalar fark edilmezler mi?”

Batur derin bir of çekti, her şeyi çözmüş gibi bir hali vardı. “Bombayı içeri sokan bizdik.” Kaşlarımın çattığını kafamın karıştığını hissedebiliyordum “Bomba bizim üstümüzdeydi. Biz esirken giydirdikleri kıyafetteydi bomba. Uzaktan kumandalıydı tahminen. Biz o kıyafetleri alıp aşağıda ki kutuya attık. Sonrada patladı.”

Kafama oturmayan şeyler vardı. Ulaş, Rüzgara baktı “Kıyafetler ertesi gün dışarı taşınmadı mı?” dedi. Rüzgar başı ile onayladı “Aynen öyle komutanım. Kışlada asla o kıyafetler kalmadı.” Herkes ne olduğunu düşünürken kapı açılma sesi ile kafamızı o yöne çevirdi.

“Batur Teğmenim. Çağdaşın özel eşyalarını size teslim etmem söylendi.” İçeri giren Üst teğmen Rüya’ydı. Albay Türk’ün kızıydı aynı zamanda. Elindeki poşeti Batur’a uzattı. Yavaş adımlarla dışarı çıktı. Batur poşeti açmadı.

Pars’a baktı komutanım telefonum sizde mi?” bendeydi telefonu uzattım. Derin bir nefes alıp kulağına götürdü.

“Annem.” Telefondan ağlama sesleri geliyordu, “Geleceğim annem, geleceğim.” Gözünden akan yaşları hızlıca sildi. “Biraz sonra çıkacağım geliyorum.” Dedi ve telefonu kapattı. Ayağa kalktı “Eve geçelim, Üniformamı alacağım. Sonrada memlekete geçeceğim.”dedi. Hep birlikte peşinden gittik.

Gelen taksilere bindik. Eve doğru giderken Arda bana baktı “Bizde gideceğiz değil mi komutanım?” başımla onayladım “Bizim timin gitmesi gerekir diye düşünüyorum emin olmamakla birlikte.” Emre ön koltuktan seslendi “Askeri üniforma ile katılır mıyız kısmını bilmiyorum ama biz orada olacağız.” Dedi.

Arabadan inip hemen evlere dağıldık. Eve girer girmez dolaptan üniformamı alıp çıktım. Herkes öyle yapıyordu. Kapıdan çıkarken karşı evden Sude çıktı, oda çok ağlamıştı “Bende geleyim. Lütfen.” Başımla onayladım. Beraber altı kata indik. Batur ve Güney kapıdan çıkıyorlardı. Sude yanımdan ayrıldı koşup Batur’a sarıldı.

Sude ağlarken, Batur donuktu. Sude sarılmayı bırakır bırakmaz dışarı çıktık. Taksilere binip havalanına doğru ilerledik. Bu sefer takside Batur, Sude, ben ve Güney vardık. Güney “Komutanım Batur’ların evine yakın bir hotele iki gece hepimize yer ayarlıyorum.” Dedi. Başım ile onayladım.

Batur başını kaldırıp Güney’e baktı “Bizim ev var ya ne gerek var otele.” Hepimiz sebebini biliyorduk,Şehit evine yük olmak istemiyorduk, Güney hafif gülümseyerek “Kalabalık etmeyelim zaten hep beraber olacağız.” Dedi. Batur kafasıyla onaylarken aklıma uçak bileti sorunsalı geldi.

“Uçak bileti almadık yine orada bir ton uğraşacağız.” Dedim. Güney başını iki yana salladı “Alp ve Doruk internetten hepimize aldı. Karargahtan çıkmadan önce hallettiler.” Başımla onayladım. Taksiden inince direk onayımızı alıp kontrol yerine doğru ilerledik. Makineden geçsek hepimiz ötecektik.

Pars güvenliği yanına çağırdı. Belindeki silahı çıkardı o çıkarınca bizde çıkardık. “Güvenlik hemen korkuyla silahı Pars’a doğru kaldırdı. “Askerim ben arkadaşlarda öyle. Silahı nereye teslim edeceğiz onu soracaktık.” Dedi.

Güvenlik silahı halen indirmedi “Askeri kimlerinizi gösterin.”dedi çevremiz güvenliklerle sarılmıştı. Hepimiz kartlarımızı çıkarıp başımızda dikilen güvenliklere gösterdik. Silahları indirdiler. Başlarındaki adam “Abi korkuttunuz bizi siz silahları bana verin ben sizin ineceğiniz havalanına teslim edeyim.” Dedi.

Silahları bırakıp uçağa ilerledik. Uçağa oturduk benim koltuğum ile Sude’nin koltuğu yan yanaydı. Sude’nin elini tuttum “Sen nasılsın?” başını iki yana salladı “Batur’dan iyiyim ama çok kötüyüm.” Gözlerini bana çevirdi “Siz nasıl bu kadar dik durabiliyorsunuz. Batur’da öyle ilk öğrendiğinde yıkılıp sonra nasıl bu kadar çabuk kendinizi toparlıyorsunuz?”

“Ben bu gün Çanakkale’ye şehit bir askerin komutanı olarak gidiyorum. Ben eğittim onu, o çocuğun eğitmeni benim. O çocuğun son yolculuğunda Türkan teyze feryatlar edecek. Sen yanında ağlayarak duracaksın. Bende hiç canım yanmıyormuş gibi dimdik askeri yürüyüşle yanınızdan geçeceğim.” Saçımı geriye attım.

“Biz acı çekerken susmak için yetiştirildik.” Dedim. Gözlerinden yaşlar süzüldü “ Bunu bilmek çok garip hissettiriyor.” Dedi. Ağlamaya devam etti. Etrafa bakındım bütün timde aynı durgunluk vardı. Bende öylece karşıya baktım. Aklımdan babamın şehit haberini aldığım gün geldi.

2004

“Esem, abinin yanından ayrılma kızım.” Gözlerimi anneme çevirdim teyzem ile kahve içiyorlardı. “Tamam anne.” Abimin elini tutarken “Abi parkın yanında ki büfeden çikolatalı dondurma alır mıyız?” Çikolata dondurma en sevdiğim şeydi.

Abim elimi sıkıca kavrarken “alırız. Hatta teyzemin verdiği para ile sana lelipop banda çubuk kraker bile alırız.” Sevinçle zıpladım. Parka yürürken abimin arkadaşları geldi “Akın, Esem’i niye getirdin ki. Biz maç yaparken hep soru çıkarıyor.”

Abim serçe baktı. “Rahatsız oluyorsan oynama.” Abim be yine beni savundu. Karşıya geçtik. Abim büfeye ne istediğini sayarken bende yolu izliyordum. Babamın arkadaşlarının arabalarının arka arkaya geçtiğini gördüm. “Abi bak babamın arkadaşları ve dpktprlar gidiyor.” Dedim.

Abim arkasını döndü gösterdiğim yere baktı. Doktorların arabaları ve diğer arabalara bakarken “Baba.” Dedi. Elindeki yiyecekler yere düştü. Abim elimi tutup koşmaya başladı. Arabaları takip ediyorduk. Arabalar evin önünde durdu. “Abi dondurmam büfede kaldı . Abi!” beni duymuyordu.

Evimizin bahçesine girdik. Babamın arkadaşı anneme bir şeyler söyledi. Annem dizlerini yere koydu çığlıklar atmaya başladı. “Anne” diye korkuyla ona koşarken Emin abi beni, Şeref amca abimi tuttu.

Annem hala bağırıyordu. Abim de ağlıyordu bağırarak. “Korkuyorum.” Dedim. Emin abi “Korkma biz buradayız.” Ellerimle ittirmeye çabaladım “Babam nerede? Ben onu istiyorum” Emin abininde gözler yaş süzüldü.

Sude omzuma dokunurken “İniyoruz, hadi” etrafa bakındım başımı iki yana sallayarak onayladım. Ayağ kalktım. Evlerine varana kadar hiç konuşmadım. Bahçe’de evin her yanında bayraklar vardı. Bütün mahalle bayrak asmıştı. Bahçe kapısını açıp içeri girdik.

Erdem amca köşede sessizce oturuyordu evin içinde ağlama sesleri geliyordu. Batur koşarak babasının yanına gitti. Erdem amca ayağa kalktı. Batur elini öpmeye uzandığında kendine çekti sarıldı. Sarılırken de “Oğlum.” Dedi. Sarılmaları bitince hepimiz sırayla Erdem amcanın elini öptük. Batur içeri girdi ,Sude ve ben ardından içeri girdik.

İçerde bir sürü kadın vardı. Etrafta oturuyorlardı. Türkan teyze feryat figan ağlarken yakınındaki bazı kadınlar ona destek olmaya çalışıyordu. Batur’u görmedi bile. “Annem.” Dedi ve yanına çöktü.

Türkan teyze boynuna sarıldı “Batur’um yarın getireceklermiş kardeşini. Oğlumu getireceklermiş bana.” Dedi. Batur’a daha sıkı sarılıyordu. Bizse sadece onlara bakıyorduk. Sude yanlarına oturdu. Türkan teyze’ye destek oluyordu.

Dışarı çıktım Pars bizi etrafına topladı. “Herkes üniformasını giyecek. Yanlarında askeri kimliğimizle duracağız.” Dedi. Hızlıca üniformaları alıp içeri girdik. Tek bir oda boştu direk üstümü değiştirdik. Dışarı çıktık. Türkan teyze bizi görünce “Hepiniz askersiniz.” Dedi. Başımla onayladım. Yanına çöktüm, Pars Batura elini uzattı. Batur’da içeri üstünü değiştirmeye girdi.

Türkan teyzenin tam karşısındaydım. Omzuma dokundu “Komutansın sen.” Gözlerinden halen yaşlar akıyordu. Sözleri kesik kesik sessiz sessiz çıkıyordu ağzından. “Komutanıyım. Çağdaş çok iyi bir subaydı. Türk milleti olarak size minnettarız böyle evlatlar yetiştirdiğiniz için.” Sesim yumuşak çıkıyordu ama ona nasıl gidiyordu bilmiyorum.

“Orda mıydın, sende o karargahta mıydın?” başımı iki yana salladım “Ben ne yazık ki o gün burada değildim.” Ağladı sarıldı çığlıklarla ağlayarak yere vurmaya kalktı elimi araya koydum. Sıkıca sarıldım. “Emre “ dedim. Yanıma eğildi.

“Türkan teyzem gel dışarı çıkalım hava alalım. Ne olursun?” dedi. İkimizden destek alarak dışarı çıktık. Güney Erdem amcanın yanındaydı. Boşta ki sandalyeyi alıp yanımıza koştu. Oturmasını sağladık. “Evde dolaplara bak tansiyon aleti var mi diye.” Alp ve Doruk koşup içeri girdiler.

Türkan teyze içimizden bir tek Ulaş’ı tanıyordu. O ara sıra Batur ile gelirdi buraya. Yanımıza yürüdü. Uzakta duruyordu dizinin dibine çöktü “Ulaş oğlum. Aldılar yavrumu.” Dedi ve sarıldı. Biz uzaklaştık Batur ve Pars’ta dışarı çıktılar.

Pars Güney’i yanına çağırdı. Güney hemen Batur’un yanına geçti. Pars ve Birkaç kişi Erdem amcanın yanına geçti. Bir kısmı da Türkan teyzenin yanında kaldı. Ben ve Rüzgar herkesten uzağa çekildik.

“Saat akşamın sekizi oldu bak hala aynı ateş yanıyor burada. Yarında yanacak bu evde ateş sönmeyecek. Her yer kor olana kadar devam edecek bu ateş.” Rüzgar gözlerinde ki yaşı sildi “Çok zor komutanım. Evde onlarca insan var hepsi ağlıyor. Ben kendimi hiç bu kadar kötü hissetmemiştim.”

Omzuna dokundum asıl zor kısmı yarın. Çağdaş buraya geldiğinde olacak.” Dedim. Başı ile onayladı. Saat on ikiye kadar evdeki insanların sayısı bir bir azaldı. Evde sadece biz kaldık. Türkan teyze bitkin düşünce onu Sude ile birlikte yatağına yatırdık. Batur ve babası evin orta salonunda karşılıklı oturuyorlardı ikisi donmuş gibi duruyorlardı.

Yavaşça evden çıktık. Taksiye binip otele doğru ilerledik. Ulaş başını omzuma koydu, ağladığını hissedebiliyordum. Bende başımı cama yaslamıştım bende hafiften göz yaşlarıma engel olamamaya başlamıştım. Emre diğer tarafa yaslanıyordu. Şoförün yanında Arda oturuyordu.

“Abi başınız sağ olsun. Ardaşınız mıydı?” dedi. Tabi Türk bayrağı asılı bir evden bu kadar asker bu kadar üzgün çıkınca anlamak zor değildi. Arda “Vatan sağ olsun.” Dedi. On dakika bile geçmeden araç durdu. Arda “Borcumuz ne kadar abi?” dedi. Adam yolu sıfırlarken “Bizim size borcumuz var asıl.” Dedi. Başımızla teşekkür ettik.

Otelden içeri girince herkes bize baktı. Pars önde arkasında biz yürüyorduk. Telefonu ve kimleri uzattı. Kadın bilgisayara baktı “İkinci kat on sekiz, on dokuz, yirmi, yirmi bir numaralı odalar sizin efendim.” Dedi. Hızlıca asansöre yöneldik.

Asansör kapısı açılınca bizi gören turistler şok geçirdi. Biz asansöre bindiğimizde hala bize bakıyorlardı. Kapı kapanır kapanmaz Doruk “Sanki daha önce hiç asker görmediler.” Dedi. İnip odalara dağıldık. Bütün odalar dört kişilikti. Pars, ben, Emre ve Ulaş bir odadaydık.

Odaya girince direk üstümüzü değiştirdik. Yatağıma uzandım. Alt yatağa Pars uzandı. Diğer ranzaya da Ulaş ve Emre geçti. İstisnasız her uyuduğumda Türkan teyze’nin çığlıkları ile geri uyandım. Uykuya dalamıyordum. Sessizce ranzadan indim balkona çıktım. Serin bir esinti vardı.

Deniz’i görebiliyordum. Sahile insem içim azda olsa huzurla dolar mı? Denemeden bilemezsin Esem. Yavaş adımlarla odadan çıktım. Hızlıca dışarı çıktım Hotelin direk içinden sahile geçiş vardı. Hızlıca yürüdüm. Deniz’in dibine oturdum. Ayaklarıma dalgalar çarpıyordu ve buda brni ferahlatıp sakinleştiriyordu.

“Esinti var çiçeğim hasta olacaksın.” Omuzlarımda bir ceket hissettim. Hızlıca ayağa kalktım. Belime yöneldim kahretsin silahım yoktu. Odadan çıkarken almamıştım. “Aaaa sevgilim kırılıyorum ama beni görünce bu kadar panikleme.” Ellerimi sıkarken “Burada ne işin var Leon.”

Ellerime baktı “Sıkma boşuna sana zarar vermeyeceğim. Sadece yanına oturmak istiyorum. Hem sende farkındasın senle benden başka kimse yok burada ve ben senden daha şanslıyım.” Dedi. Öfkeyle bağırdım “Öldürürüm seni.” Güldü “Ölüm senden gelsin çiçeğim.”

Beni hiç umursamadan denizin kenarına oturdu. “O gün cidden senin asker olduğunu anlamadığımı mı sandın?” yanına ilerledim biraz uzağına oturdum. “Anladıysan neden seni delmeme izin verdin. Aptal herif.” Dedim. Güldü “Başardığını hissettiğinde gözlerin çok güzel bakıyor yüzbaşı.”

“Sen ruh hastasısın. Ben siz teröristlerin can korkusundan yanında adam olmadan gezmeyeceğini dünürdüm şaşırttın beni.” Gökyüzüne bakarken “Başkasının yanına gidiyor olsaydım adamlarımla giderdim ama senin yanına geliyorum sevgilim.” Bağırarak “Sevgilin falan değilim ben senin.” Dedim

Başını bana çevirdi “Patlama için çok üzüldüm.” Dedi. Boğazını sıkarak üstüne atladım. “SEN İ YAPTIN?” başını iki yana salladı “Ben yapsaydım ortada bir karargah kalmazdı.”halen boğazını sıkmaya devam ediyordum. Biraz sonra geberip gidecekti. “Beni öldürecek misin yüzbaşı?” başımı aşağı yukarı salladım. Öksürerek “hiç sanmam.” Dedi.

Sert bir hamle ile ters çevirdi. Üzerimde o duruyordu. Belinden bıçak çıkarıp karnıma yöneldi. Elimle engel olmaya çalıştım. Bir süre dayandım. En sonunda son gücüyle bastırınca bıçak karnıma saplandı. Hızıyla çekip biraz üstüne bir daha sapladı. Elini yüzümde gezdirdi. Elimi zor bela kaldırıp ittirdim “Seni çok seviyorum. “ zor bela konuştum “Hayatımda en nefret ettiğim insansın.” Durup bana baktı.

Ayağa kalktı “Ödeştik çiçeğim. Umarım yaşarsın.” Dedi. Giderken arkasından baktım. Ellerim ile bastırdım. Kendimi dikleştirmeye çalıştım başaramadım. Ellerimin her yeri kan olmuştu.

Elime telefonu aldım. Ulaş’ı aradım çaldı çaldı açmadı. Tekrar çaldırdım bu sefer açıldı.

“ALO” ses Pars’ın sesiydi. “Abi.” Acı çektiğim için zor konuşuyordum “ESEM, nerdesin ne oluyor?” sesinde ki paniği hissedebiliyordum. “Sa- sahil” dedim. Saçlarımı birinin okşadığını hissetim gözlerimi yukarı kaldırdım.

Babam oradaydı saçlarımı seviyordu, “Baba” dedim. Güldü Ben buradayım güzel kızım benim.” Ellerimi tuttu. “Çok canın yanıyor mu?” başımı evet manasında salladım. Yaralarımın üstüne elini koydu acımın azaldığını hissettim.“Acısı azaldı değil mi?” saçlarımı sevmeye devam ediyordu.

“Baba ben seni çok özledim ne olursun gitme kal yanımda baba.” Saçlarımı sevmeye devam ediyordu. Canımın acısı sürekli azalıyordu. Gözleri gülerek bana bakıyordu babam “Bende seni çok özledim yavrum.”

Ellerime baktım kan olmuşlardı babama döndüm “Ellerim” dedim. Ellerimi sıkıca tuttu. “Üşümüşler al karlar düşmüş üzerlerine ben şimdi ısıtırım yavrum dedi. Ellerimi sıkıca tutu ısındıklarını hissedebiliyordum.

“Hadi kapat gözlerini güzelim.”dedi. Babamın dediğini yaptım. “Ben kızıma ninide söyleceğim.” Dedi.

Yum usulca gözlerini

Uzat üşümüş ellerini

Sakla o masum yüreğini

Zaman gibi sessiz uyu

Bu dünya dipsiz bir kuyu

Pamuktan kalbin solmadan

Hayat yüzüne vurmadan

Uyu yavrum uyu

Bu dünya dipsiz bir kuyu

Uyu melek yüzlüm uyu

Bu dünya dipsiz bir kuyu

Loading...
0%