Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm

@deren_yazar

Gözlerimi açar açmaz etrafa bakındım, birkaç makine, serumdan başka hiçbir şey yoktu. Kapı aralanınca o tarafa döndüm, Çiçek sakin adımlarla yanıma geldi, “Uyanmışsın, nasılsın?” dedi, elimi karnıma götürdüm “Hafif sızlıyor.” Güldü, başı ile onayladı “Olacak o kadar, çok korkuttun bizi.” Dedi, gözlerimi etrafta gezdirdim “Sen mi Çanakkale’ye geldin, ben mi Ankara’ya geldim.” Dedim, yanıma oturdu “Sen geldin.” Dedi, hemen ona döndüm “Ne kadar oldu?” saatine baktı, “Beş gün, dört saat.” Dedi. Beni bildiğinden tam değer veriyordu.

“Tim nerede?” dedim, ilk baş cevap vermedi “Tim nerede?” diye yineleyince, “Görev çıktı, iki ündür gelmediler hastaneye.” Dedi, gözlerimi üzerine diktim “Bilmem gereken bir şey var mı?” dedim, başını iki yana salladı. “Esem seni birkaç saat daha burada tutacağım sonra normal odaya alacağım.” Dedi, ayağa kalkarken “Çiçek.” Dedim, dönüp bana baktı “Telefonumu verebilir misin?” dedim. Başı ile onayladı “Biraz sonra yollatırım canım.” Dedi ve çıktı.

Aradan on dakika bile geçmeden içeri bir hemşire girdi, seruma bir şeyler eklerken telefonumu bana uzattı. Hızlıca telefonumu açtım, Asel’i aradım. Birkaç kez çaldı sonrada açıldı. “Alo, Esem sen misin?” dedi, “Benim” dedim, “Oh, şükürler olsun iyisin değil mi?” dedi, “İyiyim, kor göreve çıkmış durum ne?” dedim, “Sorun yok, şuanda helikopterdeler iki saat kadar sonra buradalar merak etme.” Dedi. “Tamam sağ ol.” Dedim, tam kapatacakken “Esem, kızlara haber veriyorum uyandığını tek kalma.”dedi. “Gerek yok.” Dedim “Yolluyorum, görüşürüz.” Dedi ve kapattı.

Bir saat boyuncu telefondan bir şeyler okudum, Çiçek tekrar geldi, “Normal odaya geçebiliriz.” Dedi gülerek başımla onayladım. Birkaç dakika sonra içeri birkaç kişi girdi, yatağı hareketli hale getirdiler ve beni odama götürdüler. Çiçek tekrara yanıma geldi “Kızlar dışarıdalar onlarada söyledim sana da söylüyorum, toplu oturacaksanız burası sürekli havalanacak ve en son uzun vade de sadece biri yanında kalabilir.” Dedi, başımla onayladım.

Çiçek dışarı çıkarken içeri önde Elçim arkada Burçak girdi. Biri sağıma biri soluma oturdu, Burçak gözleri ile ince dikkatlice beni süzdü “İyisin ya.” Dedi, başımla onayladım “İyiyim ya.” Utanarak güldü, Elçim’e döndüm “İşin yok mu kızım senin.” Dedim kaşlarını kaldırdı “Yok” dedi, “Senin işinin olmaması hiç inandırıcı gelmedi.” Ofladı, “Görkem’e kitledim.” Dedi. Başımla onayladım “Yazık kıza.” Dedim. Yapacak bir şey yok manasında başını eğdi.

Burçak savaş fotoğrafçısıydı, Elçim ise Mitte görev alıyordu, hepimiz lise arkadaşıydık, Elçim hep siçimizde en iyi sır saklayanı olmuştu, Burçak ise korkusuz olanımız diyebilirim. “Esem, Arzu ve Efsa’a gelince biz kaçacağız haberin olsun.” Gözlerimle onayladım. Burçak’a döndüm “Sen hala çekimlere devam değil mi?” dedim, böbürlenen bir tavırla “Her zaman devam.” Dedi, “Bak bak havalara bak görende çekim yapmıyor savaşıyor sanar.” Elçim’in tepkisini Burçak hiç takmadı, yutkunup “Burçak bir gün gel bizi de çek olmaz mı?” dedim başı ile oynadı “Bakalım.” Dedi.

Bir süre sohbet ettik kapı açılınca Arzu ve Efsa içeri girdi, “Biz geldik.” Efsa elinde ki poşetleri bırakırken Arzu kızlara sarıldı “Hoş geldiniz.” Dedim. Arzu yanıma geldi sarıldı. “Efsa hanım kararı geç verdiği için işimiz uzadı yoksa geç kalmazdık.” Dedi. Efsa sinirle döndü “Arkadaşım düzgün savunma yapsaydın dava uzamazdı.” Dedi. İkisinin tartışmasını Burçak sonlandırdı “Biz kaçalım.” Dedi, hepimiz aşımızla onayladık. Onlar çıkınca Efsa kendini koltuğa bıraktı “Senin eki nerede?” dedi, oturur pozisyona gelmeye çalışırken “Görevden geliyorlardı, yarım saate burada olurlar.” Dedim, onayladı. Arzu, poşetin içinden kuru pasta çıkardı, bir tanesini ağzına attım “Esem ister misin?” diye sordu hayır manasında başımı iki yana salladım.

Efsa’da yanına geçti, beraber bana aldıkları kuru pastayı yemeye koyuldular. Yerken de az önce çıktıkları duruşma hakkında tartışıyorlardı. Bense sadece onları izliyordum bir anda aklıma babam geldi, Arzu’ya döndüm “Arzu ben babamı gördüm.” Dedim, elinde ki kurabiyeyi yerine bıraktı yavaş adımlarla koltuğa oturdu “Dayımı mı gördün?” sesi de elerlide titriyordu.

“Sahildeyken gördüm, canımın yandığını söyledim, ellerini yarama koydu acılarım yok oldu, sonra bana nini söyledi.” Dedim heyecanla gözyaşları süzüldü “Sevindim Esem.” Gözyaşlarını silde “Esem dayımın yanına gitme fikrini unut tamam mı? Burada kalacaksın söz ver bana.” Dedi, “Ağlama, kız buradayım ölmüyorum. Esem iki Azrail sıfır hayatım.” Dedim. İkisi de bir anda güldü, ya lafıma güldüler ya da söylerken yaptığım dansa güldüler. Efsa ağzı dolu olmasına rağmen “Sen manyaksın.” Dedi, başımla onayladım. Kapı çalınca üçümüzde o tarafa döndük. “Gir.” Diye seslendim. Kapının açıldığını duyabiliyordum ama kimin geldiğini koridordan dolayı göremiyordum.

“Komutanım.” Dedim Albay Kemal’i görür görmez, sırtımı dikleştirmeye çalışınca eli ile dur işareti yaptı. Arzu ve Efsa’ya baktı, “Bize biraz müsaade edebilir misiniz?” dedi, ikiside hızlıca dışarı çıktılar, yatağın yanına sandalyeyi çekti.

“Nasılsın yüzbaşım?” dedi, net bir sesle sormuştu aynı şekilde cevapladım “Sağ ol komutanım.” Güldü “Esem, nasılsınız kızım.” Dedi, bu sefer naif bir sesle sormuştu “İyiyim, komutanım.” Dedim. Sorgular gözlerle “Nasıl oldu bu?” dedi, sesimi temizledim “Leon komutanım, Çanakkale’deydi.” Dedim, panikle lafımı kesti “Ne diyorsun sen yüzbaşı.” Derken sesi kalınlaşmıştı.

“Komutanım o gün onu bıçakladığım yerden beni bıçakladı ve gitti. Bombadan haberi varmış ama dediğine göre o yapmamış.” Dedim. Kemal albayım beni onaylayarak dinlerken sinirinden sürekli parmakları ile oynuyordu “Bu leon denen itin bir an evvel başını ezmek lazım.” Dedi ayağa kalktı kapıya yönelirken, “Çabuk iyileş yüzbaşım sana ihtiyacımız olacak.” Dedi. Kendimden emin bir sesle “Emredersiniz komutanım.” Dedim. Dışarı çıktığında halen yüzümden silinmemiş olan bir gülme ifadesi vardı. Kim ne derse desin ben asker olmayı çok seviyordum.

Kapı tekrar aralandığında kızlar olduğunu düşünerek pek umursamadım, ama ayak sesleri iki kişiden fazlaydı. O tarafa döndüğümde Ulaş’ı gördüm koşup yanıma oturdu “Karam nasılsın? Ağrın sızın var mı? Çok korkuttun bizi? Albay ne dedi? Kim yaptı bunu sana? Bengi cevap verecek misin?” dedi. Kalakaldım “Hangisine?” dedim duraksayan bir sesle.

Pars arkadan Ulaş’ın omzuna dokundu “Telaşına takılma sen iyisin değil mi?” dedi, başımla onayladım “Karnımdan bıçaklandım ama benim kaburgalarım daha çok ağrıyor onun dışında iyiyim.” Dedim, Pars gözlerine Emre’ye çevirdi. “Ne oldu?” diye sordum Emre’ye dönerken. Emre güldü “Komutanım ben kalp masajı yaptım ya ondan olabilir.” Sesi çok mahcup çıkmıştı. Huzurlu bir ifade ile “Sana can borcum var yani.” Dedim. Başını iki yana sallarken “Estağfurullah komutanım.” Dedi. Bütün arkaya dizilmişti ama Selçuk yoktu.

Korku ile Ulaş ve Pars’a baktım “Selçuk nerede?” dedim, ikisi de arkasını döndü “Burada olması lazım.” Dediler. Ama burada yoktu, Güney bana baktı “Paniğe ne gerek var, ben dışarı bakıp geleyim.” Dedi, tam çıkacakken Alp kolundan tutu başını ben bakarım dercesine eğdi ve çıktı. Batur’a çevirdim gözlerimi, ona baktığımı fark eder etmez “İyiyim ben komutanım, kabullenemedim ama itirazda etmiyorum.” Dedi titrek bir sesle diyecek söz bulamadım sadece başımla onayladım.

Çiçek içeri girdi “Yuh, tabur olarak gelseydiniz. Esem’i yeniden yoğum bakıma sokacaksın çıkın çabuk.” Diye bağırdı, bütün tim korku ile bana baktılar gözlerimle onayladım hepsi “Biz sonra yine geliriz komutanım.” Deyip çıktılar sadece Ulaş ve Pars kaldı geriye.

“Arkadaşlar pansuman yapalım. Ulaş sen benle biraz gel.” Dedi gülümseyip dışarı çıktı, Ulaş bana döndü “Hemen döneceğim.” Geldiğinden beri sıkı sıkı tutuğu elimi öpüp dışarı çıktı. Pars ise o çıkarken sandalyeye kendini bıraktı oda diğerleri de oldukça yorgun görünüyorlardı. “Abi yorulmuşundur, hadi eve git sen. Zaten gece yanımda Sude kalacakmış.” Dedim, başını iki yana salladı “Esem hayatımın en zor görevi bu olsaydı ben yine buradan gitmezdim. Biz bu göreve çıktığımızda senin hakkında bize söylenen şuydu “Her şeye hazırlıklı olun.” Dedi devam edecekti de edemedi gözleri dolu dolu kaldı.

“Ben yine timimden birini şehit vereceğim diye çok korktum.” Dedi cümlesi bittiğinde gözlerine dolan yaşlar süzülmüştü. Onu ağlarken görünce bende dayanamadım “Allah bütün Türk askerini korusun.” Dedim, derken de gözlerimden süzülen yaşları sildim. “Âmin.” Dedi, derken de sildi gözyaşlarını. Bir süre öyle sessizce oturduk. Pars bana tekrar döndü “Nasıl oldu bu?” dedi.

“Leon.” Dedim, gözleri kocaman oldu “Çanakkale’ye mi gelmiş?” dedi, başımla onayladım, “Komutan biliyor değil mi?” yine başımı onaylamak için salladım. “Esem bir şeyler dedi mi? Hatırladığın bir şeyler var mı?” dedi. Direk cevapladım “Sadece karargâh’ın patlaması hakkında konuştu, onla bir alakası olmadığını söyledi.” Dedim. “Sence gerçekten alakası yok mu?” dedi. “Bence onunla bir alakası yok ama Teo ile kesinlikle alakası var.” Dedim.

Bir süre sadece düşündü “Neyse bunu sonra detaylı konuşuruz. Şimdi dinlenmene bak sen bir şey ister misin?” dedi, kısık bir sesle “Su verebilir misin?” dedim, başı ile onayladı, ayağa kalkıp masaya ilerledi su doldururken gözleri kapıya yöneldi “Ne oldu Ulaş?” dedi. “Bir şey yok.” Dediğini duydum, birkaç saniye sonra da Ulaş’ı gördüm. Pars su doldurduğu bardağı Ulaş’a uzattı.

Ulaş’tan destek alarak kendimi dikleştirdim, sudan içmeme yardım ederken “Az az iç karam.” Dedi, gözlerimle onayladım iki yudum alıp kendimi geriye bıraktım. Bardağı köşeye koydu, Pars’a döndü, “Gerisi bende, yengeme selam söyle” dedi. Pars gülerek karşıladı sonrada dışarı çıktı. Ulaş tekrar bana çevirdi. “İyisin değil mi?” dedi, gözlerimle onayladım “İyiyim.” Dedim kısık bir sesle. Gözlerinde inanmaz bir ifade vardı “Gerçekten iyiyim.” Dedim.

Sude koşarak içeri girdi, birden sarıldı Ulaş panikleyince elimle dur işareti yaptım, sarılırken bir yandan da ağlıyordu “Çok korktum öleceksin diye çok korktum. Bana bunu yapmaya hakkın yok.” Dedi, boynumdan ayrılmıyordu canımın acımasına rağmen bende onu bırakmıyordum “Özür dilerim.” Dedim, ağlarken cevapladı “İyi ol Esem.” Dedi. Güldüm “İyiyim boynumu bıraktığında daha iyi olacağım.” Dedim, hızlıca ayrıldı.

Korku dolu gözlerle beni süzdü “Özür dilerim, canın yandı mı?” başımı hayır manasında salladım. Yanıma otururken Ulaş’a döndü “Tamam ben geldim gidebilirsin sen.” Dedi, Ulaş’ın gözleri kocaman oldu. Bense gayet komik bulduğum için güldüm.

Ulaş’ın gitmediğini görünce sert bir şekilde Ulaş’a baktı “Yav git git. Aaaaa.” Diye çıkıştı, Ulaş’ta gıcık ama kısık bir tonla “Gıcık çakma kahve.” Dedi, Sude öfke ile ayağa kalktı “Ne dedin?” dedi, Ulaş bu sefer daha sesli bir şekilde “Çakma kahve.” Dedi ve tabana kuvvet. Koskoca yüzbaşı şu hareketlere bak ya.

Sude sinirle bana döndü “Boğarım ben bunu.” Başımı boş ver dercesine yana yatırdım. Bana bakınca birazda olsa yumuşadı, yatağa yanıma oturdu. “Bu adamın neresine âşıksın anlamıyorum, egolu, gıcık, ukala, asker olmasa çekilmez.” Dedi, gururlu bir tonla “Size öyle bana öyle değil canım.” Dedim. Sahte gıcık bir ifade ile “Şunun havalara bak sanarsın sevgilisi yüzbaşı.” Dedi ikimizde güldük. “Neyse dur üstüme rahat bir şeyler giyip geliyorum.” Dedi, başımla onayladım poşetten giysileri alıp tuvalete gitti.

Bende o sırada Selçuk’a mesaj attım.

 

 

Siz: Seni göremedim iyisin değil mi bir sorun yok?

Teğmen S: İyiyim komutanım.

 

 

Siz: Sorun ne Selçuk.

Teğmen S: Bir sorun yok komutanım.

 

 

Siz: Selçuk sinirlendirme adamı.

Teğmen S: Komutanım ben bizden birini hasta yatağında görmeye dayanamıyorum.

 

 

Siz: Ben gayet iyiyim.

Teğmen S: Kusuruma bakmayın komutanım.

 

 

Siz: Sorun yok oğlum.

Teğmen S: Başka bir sorun yok değil mi?

 

 

Siz: Yok yok. Hadi iyi akşamlar.

Teğmen S: İyi geceler komutanım.

Telefonu kapatır kapatmaz, kendimi hafif hareket ettirerek yatağın ucuna getirdim. Birkaç dakika ayaklarımı yere uzatarak oturdum. Derin nefesler alarak kendimi topladım. Tam anlamı ile kendimi hazır hissedince yatağın kenarına ve direğe tutunarak ayağa kalktım. Birkaç adım atıp sandalyeye oturdum.

Dinlenirken Sude tuvaletten çıktı, yatağa ardından bana baktı “Esem ne yapıyorsun sen?” diye diklendi. “Yürüyüş.” Diye sertçe cevapladım. “Kal kaldığın yerde, Çiçek’e haber verip geliyorum.” Dedi. “Dur, gitme desem de dinlemedi. Yavaşça ayağa kalktım. Yana tutunarak birkaç adım attım.

Odadan çıkar çıkmaz yanda ki banka oturdum. Kafamı kaldırıpta koridorun diğer ucuna bakınca bana doğru koşan Çiçek’İ ve Sude’yi gördüm istemsizce kısık bir sesle “İşte şimdi sıçtın Esem.” Dedim, bana yaklaştıklarında Çiçek’İn yüzündeki ifadeden azar yiyeceğimi çok net anlamıştım.

Çiçek yanıma gelir gelmez, “Esem sınırlarını zorluyorsun. Bak kızım veririm ilacı yataktan kalkamazsın, ben sana yürüyebilirsin dedim mi? DEMEDİM. Ya yaran açılsa ya sana bir şey olsa.” Lafını böldüm “Yeter darlandım.” Diye bağırdım. Ayağa kalktım, Çiçek durdurmaya çalışınca yapma diye yalvaran gözlerle ona baktım.

“Esem bekle ben tekerlekli sandalye getireceğim, dışarı çıkartacağım seni. Lütfen.” Başımı hayır manasında salladım “Yürümek istiyorum.” Dedim. Dedim ve alt karın bölgeme giren ağrı ile yerime geri oturdum. Çiçek bu sefer net bir sesle “Odana dönüyoruz.” Dedi. Mecburen başımla onayladım.

Ben sevmem öyle sürekli yatmayı, ben yapamam ki yatarak benim ayağa kalkmam yürümem lazım ben öyle mutlu olurlum öyle iyileşirim bu defa niye böyle oldu anlamıyorum. Yüzbaşı Esem bengi kara ben dinlenmem ben yorulmam ne oluyor bana.

Biraz dinlenir dinlenmez Sude’ye tutunarak ayağa kalktım, yavaş adımlarla odama girdim yatağıma oturdum. Çiçek yanıma oturdu, “İyi misin?” gözlerimi ona çevirdim “Çıkalı iki saat oldu ve bana bunaltı geldi bile. Ben ne zaman çıkacağım buradan.” Dedim, gözlerini kaçırdı. “Altı sekiz gün en aşağı.” Dedi.

Ağzım şok içinde açıldı, “Ne?” diye haykırdı. “Olmaz, ben duramam burada, ben kalamam hastanede ne olursun?” diye yalvarmaya başladım. Çiçek hızlıca ayağa kalktı. Serumumun içine bir şeyler ekledi. Yavaşça beni omuzlarımdan tutarak yatırdı. Sesim az önce ki kadar gür çıkmıyordu. Mırıldanır tonla “Ben yapamam o kadar uzun hastanede.”

Gözlerim kapanmaya başlayınca sesimin de tamamen çıkmaz hale geldiğini fark ettim.

....

“Tahir şehit düştüğünden bu yana Esem toparlanamadı bir türlü.” Dedi Emin abi saçlarımı severken, Şeref amca sert bir sesle “Nasıl toparlansın, Esem Tahir’ çok düşkündü biz küçücük çocuğa baban öldü diyerek çok büyük hata yaptık.”dedi. Gözlerimi açtım. İkisi de sustu.

“Emin abi beni babama götür.” Dedim, gözlerini merakla bana çevirdi “Neden fıstığım?” dedi, duvarımda asılı olan bayrağı gösterdim. “Babama sormam gerekenler var.” Dedim, gözleri dolunca gülerek bastırmaya çalıştı “Nasıl istersen fıstığım.” Dedi. Yatağımdan kalktı.

Yanda asılı duran hırkamı giydirip beni kucağına aldı. Beraber evden çıktık, Şeref amca bizle gelmedi, evde annemlerle kalması gerektiğini söyledi. Emin abi beni arkaya oturtup kemerimi taktı. Arabanın camından dışarı bakıyordum. Emin abi ise bir yola birde aynadan bana bakıyordu.

“Fıstığım sen ne soracaksın babana?” dedi, gözlerimi ona çevirdim “Babam benden sonra Kara yüzbaşı sen olacaksın demişti, ne zaman yüz başı olacağımı soracağım.” Dedim. Gülümsedi “Daha çok büyümen lazım. Sadece bunumu soracaksın.” Başımı hayır manasında salladım.

“Babam bir gün benim şehit olduğumu öğrenirsen sakın ağlama. Bu bir ayrılık değil dedi.” Dedim, gözlerini aynadan üzerime dikti “Evet.” Dedi devam et dercesine. “Babamdan ağlamak için izin alacağım. Onu özledim de.” Dedim. Cümlem bittiğinde Emin abi aynayı başka tarafa çevirdi, onu göremiyordum ama sesinden ağladığını anlayabiliyordum. Galiba ona babası izin vermişti.

Araba durur durmaz, Emin abi emniyet kemerimi açtı. Koşarak babamın yanına gittim. Emin abi arkamdan geliyordu, geldiğini bildiğimden daha hızlı koşuyordum. Babamın yanına gelince koşup yanına yattım.

“Ben geldim babammm.” Dedim, bir süre sonra iki dizimin üstüne oturdum. “Baba, biliyor musun Akın ağladı, ben ağlamadım ama çok ağlayasım var. Ben biraz seni özledim de ağlayabilir miyim? Eğer izin veriyorsan baba bayrağını sallar mısın?” dedim.

Birkaç saniye sonra saçlarımı dalgalandıran bir rüzgarla babamda bayrağını salladı, ağlamaya başladım. Ben o gün tam üç saat boyu aralıksız ağladım. Ağlamam kesilir kesilmez.

“Baba, ben yüzbaşı olacağım ama Emin abi büyümen lazım dedi. Büyüp yüz başı olacağım ben bana.” Dedim, arkamdan Emin abi gülümseyerek “Çok iyi bir yüzbaşı olacaksın.” Dedi.

Derin bir nefesle uyandım. Sude hemen yanıma geldi “İyi misin?” başımı salladım. Elimi kalbime götürdüm, derin nefesler alıp kendimi sakinleştirdim. Sude halen korku ile bana bakıyordu “Su verebilir misin?” dedim yandan hemen suyu uzattı. Bir yudum aldım. Hep böyle oluyordu ne zaman hastanelerde kalsam eski maziler kafamda canlanıyordu. Bu yüzden sevmiyordum hastanede kalmayı.

Loading...
0%