22. Bölüm
Deren Doğan / Deli kurtlar 1- Kor / 21. Bölüm

21. Bölüm

Deren Doğan
deren_yazar

 

“Günaydın Karam.” Hafifçe esnedim, “Günaydın sevgilim.” Hafifçe yanaşıp anlımdan öptü “İyi uyudun mu?” Başımı evet manasında salladım hafifçe kalktım, yere yatak açılmıştı ve Uğur ile yan yana uzanıyorduk. “Nasıl?” güldü, beni kendine çekti “Kıyamadım.” Gülümsedim. “Saat kaç?” telefonu açtım hızlıca baktı. “Dokuza geliyor.”

“Oha, insan uyandırır.” Güldü, saçları ile oynadı “Kendimi tekrar etmeyi sevmem ama.” Güldüm aynı anda “Kıyamadın.” Kıyamadım.” Gülmeye başladık “Beni çok iyi tanıyorsun.” Yerimden kalktım. “Seni tanıdığım için sana aşığım.” İkimizde kıkırdadık. “Kahvaltı yaptınız siz galiba?” başını onaylarcasına salladı. “Güneyler çıktı tarih falan için tim genel alışveriş falan bir şeyler dedi çıktı, kızlar Elif’in alışverişini yapmak için çıktı bir tek biz kaldık.”

“Beni de uyandırsaydın bizde giderdik.” Başını iki yana salladı “Ben seninle tek başıma kalmak istiyorum belki.” Hafifçe vurdum “Benim seçim hakkım yok galiba.” Başını öne eğdi “Olsa beni seçmez miydin?” omuzlarımı silktim “Ucun da yemek var mı?” Başını evet manasında salladı “Elbette.” Hemen yanaştım “Ne var? Acım ben aç.” Elini yanaklarıma götürdü hafifçe salladı “Tabii senin tok olduğun gün sonumuz geldi demek galiba.” Hemen omuzlarımı silktim.

“Aşk olsun ben yemek yerken mutlu oluyorum belki.” Çok ciddi konuşuyordum ama o sanki karşısında küçük çocuk varmış gibi bir ifade ile beni dinliyordu “Senin mutluluğunu yesinler.” Hafifçe yanaştım, kolunu ısırdım “Ne yapıyorsun? Lan sal kolumu manyak.” Gözlerimi iyice açtım “Acım aç.” Ellerini havaya kalktı “Kalk yemek yiyelim ya, yoksa sen beni yaşatmayacaksın.” İçeri doğru koştu, bende peşinden koştum, mutfaktan poğaçaları alıp geldi. “Dışarı çıkalım. Alfa’da orada.” Hemen dışarı yöneldim. Ulaş’ta peşimden geldi.

“Alfa ile oyun oynamadan önce yemek mi yeseydin?” başımı hayır manasında salladım, Alfa ile yerde yuvarlanmaktan oldukça keyif alıyordum, Alfa’nın yüzünü avuçlarımın arasına aldım “Benim deli kutrum benim manyağım.” Hırçın sevilmekten oldukça keyif alıyordu. Biraz daha hırçınca sevdim. “Isırsa ne yapacaksın acaba?” Alfa zaten ısırıyordu, bende onu ısırıyordum ama ikimizde dişlerimizi geçirmiyorduk.

“Uğur sende gelsene oynasan bizimle olmaz mı?” Ulaş her zaman daha mesafeli olmuştu Alfa’ya karşı ilk gün bile.

“Tim size iyi istirahatlar ben yemeğe kalmıyorum erkenden eve gideceğim.” Pars elinde ki kanı temizlemeye çalışırken bana döndü “Elimzden geleni yaptık o timi kurtaramazdık.” Ne olursa olsun hiçbirini kurtaramamanın öfkesi içimi parçalıyordu. “Ben eve geçiyorum.” Çantamı topladıktan sonra kapıya doğru ilerledim “Bengi.” Başımı çevirdim, “Bende geleceğim.” Başımı peki der gibi eğdim. Birlikte kışlada çıktık.

“Hız yaparım.” Kolumdan tuttu “İzin vermem.” Kolumu çektim “Kendi arabanla dön o zaman.” Sinirimden yorgunluğumdan içimi yiyen hislerden biran önce kurtulmak eve gidip uyumak istiyordum. Başını öne eğdi, “Ben seninle geliyorum sende hızlı sürmüyorsun bu kadar.” Derin bir nefes aldım sıkı sıkıya tutuğu kolumu çektim “Sana ne ya? Benden sana ne? Kimsin ya sen?” adımlarını geriye çekti “En azından arkadaşız sanıyordum.” Cevap vermek için sürekli dudaklarımı oynatıp sinirle geri kapatıyordum.

“Arkadaşımsın, arkadaşım olarak kal sadece düşünme beni.” Başını yana yatırdı “Düşünme ne demek ya. Aklımdan çıktığın mı var?” İkimizde öyle kaldık, “Aklından çıkmıyor muyum?” İstemsizce kal gelmişti, “Çıkıyorsun bu yüzden birlikte gidiyoruz. Tamam mı?” Başımı tamam manasında salladım. “Hız?” Gülümsedi “Az olsa daha iyi olur.”

Arabaya bindim, bütün arabaları sollayarak ilerliyordum. “Bengi lütfen fren’i kullan.” Yavaşça frene bastım, sağa çektim “Buyur sen sür.” Yer değiştirdik. “Hızlı sürerken bir şey çıksa nasıl duracaksın.” Göz devirdim “Zaten seksenle giderken birine çarpsak hiç hasar almayacağız vermeyeceğiz.” Gülmeye başladı “Ah bengi ah!”

Cümlesi biter bitmez siyah bir şey önümüze atladı. “Çarptık!” Arabayı sağa çekti, “Neye çarptım?” bilmiyorum manasında başımı iki yana salladım. Arabadan indik, yerde köpek yatıyordu minik yavru bir köpek. “Veteriner ara.” Hızlıca hırkamı çıkardım, yavruya sardım. “Götürelim hadi.” Arabaya koştuk ikimizde panikten titriyorduk. “Bir şeyi var mı?” bilmiyorum.

“Veteriner değilim görünürde yok gibi.” İkimizde korkuyorduk istemsizce, “Bas şu siktiğimin pedalına.” Ulaş benim gazımla daha hızlı ilerliyordu. Açık yazan ilk veterinere girdik. “Çarptık.” Hemen yavruyu aldılar “Bekleyin burada.” İkimizde köşedeki koltuğa oturduk, “Biz resmen ecel gibiyiz nereye gitsek ölüm bizle geliyor.”

“Bengi sakin ol, bir şeyi yok yavrunun beklide tamam mı? Hem senin suçun yok, ben çarptım.” Ellerimi istemsice iki yana açtım, gözlerim öfkeyle fal taşı gibi açıldı “Benim arabamla benimle konuşurken.” Tam devam edecektim az önce yavruyu götüren veteriner geri geldi. “Bu çocuğa çarpmamışsınız. Arabanız yüksek mi?” yüksekti hatta fazlasıyla yüksekti “Yüksek.”

“Çocuğum aracı görünce iyice pusmuş araçla hiç teması olmamış. İçiniz rahat olsun.” Derin bir nefes aldım yere oturdum, “Onu sahiplenmek istiyorum.” Ulaş gözlerini bana çevirdi “Ne yapmak istiyorsun?” Görmemezlikten gelerek devam ettim. “Ne kadar aşı ilaç ne yapılması gerekiyorsa yapılsın ben karşılayacağım masraflarını birde ne kadar malzeme varsa bakımı ile ilgili liste alabilir miyim?”

Veteriner yanda duran masadan bir kâğıt alıp uzattı “Sadık bir dost kazandınız.” Gülümsedim, kâğıttakileri okumaya başladım. “Kızım manyak mısın sen? Nasıl bakacaksın köpeğe?” kaşlarımı çattım, “O benim bu gün yaşamasına engel olmadığım tek varlık ömrü boyunca yanında olacağım.” Ellerini birbirine bağladı, başını iki yana sallarken huysuz bir ifade ile homurdanıyordu “On gün sonra barınağa gidecek.” Başımı hayır manasında salladım.

“Aptal mısın sen?” Kaşlarını çattı “Ben senin aksine hayvanın bütün hayatını düşünüyorum ileri zekalı.” Derin bir nefes aldım “Bende düşünüyorum.” Başını öne eğdi “Umarım haklı çıkarsın.”

“Bengi hadi gel yemek ye.” Yerimden kalktım, “Hep katı kurallar.” Güldü, Alfa’yı tasmasından tuttu, “Kurallarım bizi üç kişilik bir aile yaptı.” Elindeki poğaçayı ısırdım, “Biz henüz aile değiliz.” Yanağımda ki kırıntıları elinin tersi ile ittirdi “Bir gün aile olalım ister misin?” Ne demeliydim, karşımda merakla ve aşkla parlayan gözleri olan adama ne demem gerekiyordu.

“Hayırlıysa olsun. Sevgimiz hayırlıysa evlatlarımız olsun.” Yavaştan başını eğdi, Alfa’yı tutuğu elini belime doladı, “Sevgimiz hayırlı değilse?” derin bir nefes aldım, avucumun arasına aldım yüzünü “Hayırlısı bulsun seni.” Gözünden bir damla yaş süzüldü “Seni?” gülümsedim “Senin hayrın benim en büyük mutluluğumdur. Sevgilim ol olma. Sadece iyi ol.”

Ellerini üzerimden çekti, Yüzündeki yaşları sildi “Çay?” güldüm. “Çay.” Hızlıca içeri yöneldi koşmaya başladı. “Ne olacak benim bu adamdan çektiğim.” Alfa hiç takmadan ayaklarımın dibine eğildi. “Biz geldik.” Begüm elinde torbalar ile içeri girdi. “Vaay, ne aldınız?” Tim mutsuzluk ile arkasından içeri girdiler “Ne almadık ki? Mesela biliyor musunuz kına için hediye süslük testiler varmış.” Selçuk poşetlerin arasından çıkardı, minicik bir testiyi iki parmağının arasında tuttu “Bak.” Yüzündeki ifade o kadar şaşkındı ki.

“Ve bunların içini kim dolduracak biliyor musunuz?” Emre mutsuz ve bıkkın bir ifade ile bana baktı. Başımı iki yana salladım, tahmin edebiliyordum ama ondan duymak istiyordum.

“Tabii ki biz başka hangi insan akşam olacak kınanın hediyeliğini kendi hazırlamaz ki değil mi?” Bunları derken sinirli bir ifade ile Asel’e bakıyordu “Ama uyguna geldi.” Emre elini başının arasına sıkıştırdı “Ya testi başına beş lira kar için bütün bir timi harcamaya gerek var mıydı?” Asel yüzünü buruşturdu, Kına’yı önlerine koydu “Çeneni kapa ellerini kullan, akşama hazır olacağız.”

Bütün tim mutsuz bir ifade ile kınayı testilere doldurmaya başladılar. Güney bu uğraşıyı görse nasıl mutlu olurdu. “Ya yenge koskoca yüzbaşını kulağından tutarak dışarı çıkarmak ne?” Ulaş ve Begüm ikilisi çıktılar. Begüm elini havaya kaldırmış bir şekilde Ulaş’ın kulağından tutuyordu, bu duruma rağmen Ulaş halen eğilmiş bir şekilde yürüyordu. “Burada rütbe geçmez sende testi dolduracaksın.” Bakışları bana döndüğü gibi hiç ikiletmeden Emre’nin yanına oturdum.

“Bu kına kuruyken ele işlemez değil mi?” Selçuk gözlerini devirerek Alp’e baktı, “Konuştu İstanbul.” Hepimiz kıkırdadık “Ne dedim komutanım ben ya.” Hepimiz halen kıkırdıyorduk. “Daha önce hiç kına görmedin mi? Kına yakılınca ele girer. İşlenmek denmez ona kör cahil.” Alp’in iyice kafası karıştı, “Yakmak?” Konuyu ben devraldım.

“Bak şimdi, kına tozu su ile karılır buna kına yakmak denir. Ama biz öyle yapmıyoruz sağlam girsin diye çay ve kolonya ekiliyoruz belli ölçülerde az zamanda çok etki alıyoruz.” Alp elindeki testilerden birini doldurup cebe attı “Ne yapıyorsun lan!” yüzünde gururlu bir ifade oluştu. “Bilmem bir gün kullanırım belki.” Deli ya, sen ne yapacaksın acaba kınayı.

“Testiler bitti, yiyecekler geldi. Kızlar hazırlanıyor. Güney ve tim yukarıda hazırlanıyor. Köye komple haber yolladık herkes akşam geliyor. Bahçe sandalyeleri yarım saate geliyor başka bir eksik var mı?” Herkes hayır der gibi başını sallayınca rahat bir nefes aldım. “Ses işini ne yaptınız?” Sude elinde dolma tabağı ile gelip gayet sakin bir sesle soruyordu.

“Ses sistemi.” Elimi anlıma vurdum, “Tabi ben aptalım. Nasıl unuturum ya.” Olduğum yere çöktüm, sırtımı duvara yasladım “Ses işini halledecek birini tanıyor musunuz?” herkes mutsuz bir ifade ile “Ankara’da olsak neyse de. Burada sıfırız.” Ağlamamam gerekiyordu, rimelimi daha yeni sürmüştüm, kınaya çok az kalmıştı. “Saat kaç?” Begüm telefona baktı “Beşe geliyor.” Yerimden kalktım “Başlamadan geleceğim.” Herkese saat altı demiştik bir saatten az fazlam vardı.

Koşar adımlarla dışarı çıktım, gördüğüm ilk taksiye durdum “Merkez, yani teknolojik alet satan neresi varsa oraya lütfen hızlı.” Çok hızlı bir şekilde ilerledik. Bir yanda telefona girdim ne kadar horon ne kadar oyun havası kına şarkısı varsa indirmeye başladım. “Bacım buranın en büyük teknoloji mağazası burası, toplamda üç yüz tl bacım.”

Çantamdan dört yüz lira çıkarıp uzattım, koşarak arabadan uzaklaştım, mağazaya girdim “Pardon.” Kadın bana döner dönmez hızlı bir şekilde “Elinizde ki en iyi dış mekan hoparlörünü ve ona bağlaması en kolay bilgisayarı istiyorum.” Kadın yüzünü buruşturdu, anlamamış gibiydi “Emin misiniz?” başımı salladım. “Acil lazım.” Başını yana yatırdı “Tabii ama yani hoparlör nasıl acil.” Başkasından duyunca garibime gelmişti benimde.

“Düğünümüz var yaklaşık yarım saat sonra biz ses işini unuttuk.” Kadın gülmeye başladı “Siz kasaya geçin bizim okullara falan yolladığımız hoparlörler var onlardan ve onlarla en uyumlu bilgisayarı getireceğim.” Yüzümden minnettar olduğumu anlamadıysa bile öyle dört büklüm oldum ki kadın bana acımış bile olabilir.

“Toplamda yüz bin beş yüz lira.” Titreyen ellerime rağmen çantamdan cüzdanımı çıkardım kartımı uzattım. “Artık her gün düğün yapmama falan lazım.” Kadın başını iki yana salladı “Hoparlörleri yanda düğün salonu var işiniz bittikten sonra oraya satabilirsiniz aslında, biraz ucuza alırlar ama yine otuz falan verirler. Bilgisayarı da kendiniz kullanırsınız.”

Çok mantıklıydı başımı evet manasında salladım “Çok teşekkür ederim bilgi için.” Yanda duran poşetleri kucakladım. Kaç kilosunuz acaba, Esem göster gücünü bunu taşıyabilirsin yapabilirsin. Taksi durağına kadar ilerledim. Araçlardan birine bindim, bilgisayarı açtım önce kurulumunu sonrada telefondan seslerin geçişini yaptım. “Geldik.” Parayı uzatıp hemen indim. Bir iki kişi gelmişti ama henüz kalabalık oluşmamıştı.

“Sen şaka yapıyorsun.” Emre şok içinde bana bakıyordu, “Al şunları bahçenin iki yanına kur, sonrada bilgisayara bağla.” Hemen aldı “Eşek ölüsü mübarek, bu nereden baksan yüz kilo manyak mısın?” kaşlarımı çattım, her şeyi abartmaya bayılıyordu “Seksen kilo anca.” Gözlerini üzerime dikti “Az mı?”

“Erkekler bahçenin dışındalar sokak tarafındalar, kadınlar bahçedeler oynamaya başladılar, Elif artık çıkabilir bence.” Hande abla onay için Emine ablaya bakıyordu, onay verilir verilmez hemen Elif ve ben hariç herkes dışarı çıktı, elbisesini düzelttim, çok şık bir bindallı almışlardı. Saçlarını düzelttim, örtüsünü düzelttim “Hazır mısın?” Başını evet manasında salladı “Bayılabilirim heyecandan.” Koluna hafifçe dokundum “Her şey çok güzel olacak.”

“Şarkı başladı biraz sonra emine abla gelir çıkarsın rahat ol.” Elif hafifçe başını dikleştirdi, kapı hafifçe çalmaya başladı, Elif hemen açtı, Emine abla gururlu gözlerle gelinine bakıyordu, “Gel kızım.” Elini sıkıca tuttu birlikte orta tarafa ilerlerken kızlar kına tabakları, mumlar ile peşlerinden ilerlediler. İstemsizce gözlerim doluyordu, peçeteyle sildim, başımı yana çevirince Güney’in heyecanla izleyişini timinde arkasında dağ gibi duruşunu gördüm.

“Esem gel kına yakılırken kınayı sen tut.” Elimle durdurdum “Ben evle değilim Emine abla, Begüm tutsun.” Begüm hemen tepsiyi eline aldı, “Açma avcunu.” Bütün hepimiz güldük, Begüm ciddi bir ifade ile mine ablaya döndü “Açmıyor elini kızımız.” Emine abla elini eteğinin cebine attı, ata altın çıkarıp avcunun arasına koydu “Sana kurban olsun altınlar kızım.” Hepimiz alkışladık.

Kına yakıldıktan sonra hepimize gelin kınasından dağıtıldı. Yavaşça Ulaş’ın yanına ilerledim. Ulaş beni görür görmez kaş göz yapmaya başladı, “Hayırdır.” Elimi gösterdim “İyi ki böyle şeyler sevmiyorsun sevsen ne olacak acaba.” Adamın en büyük zevki beni gıcık etmek eğer gıcık edemiyorsa utandırmak zevk alıyor.

“Elini ver.” Gözlerini açıp, hafif eğildi “Emrederim diyorsun.” Başımı evet manasında salladım, elini sıkıca kavradım, avucum da ki kınaya serçe parmağını soktum “Hele bir yıka.” Hafifçe yanağımdan öptü “Yıkayanı siksinler.” Büyük bir heyecanla kızların yanına ilerledim. Hepimiz keyifle oynuyorduk. “Kaşık oynayalım olur mu?”

Karadenizliler izin verince Begüm kaşıkları çıkardı, Asel’de geldi üçümüz keyifle oynarken herkesin gözlerinin üzerimizde olduğunu hissedebiliyordum. Biraz gerilmeme sebep olsa da keyfimi hiç bozmadım. “Güney’i de everdiğimize göre sıra sizde kızlar.” Begüm bir yandan oynuyor bir yandan da bizimle uğraşıyordu.

“Benim Selçuk’tan gram umudum kalmadı abla.” Asel derin bir iç çekti “Neden?” Kaşlarım istemsizce kalkmıştı, Selçuk’un ona nasıl aşık olduğunu biliyordum. Evlenmek istediğini de biliyordum. “Yıllar oldu daha teklif gelmedi.” Begüm hafifçe dudaklarını kıvırdı “Rahat ol. Gelir bir gün o teklif.” Asel dudaklarını büzdü, omuzlarını silkti “Umarım abla.”

“Bütün misafirler gitti değil mi?” Sırtım yerde, ayaklarımı duvara astım. Topuklu ayakkabılardan iyice yorulmuştum. “Gitti mini boy gitti.” Yanımda duran ruj hızla Batur’a fırlattım “Ben kısa değilim.” Gözlerini kıstı, yerden ruju aldı “Ben sana geri atmayacak mıyım?” başımı iki yana salladım, hızlıca başımı ellerimin arasına aldım.

“Lan sen benim sevgilime!” Başımı kaldırınca, Ulaş’ın avucunda sıkı sıkı ruju tutuğunu gördüm. “Seviyorum seni.” Bana döndü, dudağını kıvırdı öpücük attı, “Biliyorum.” Güldüm “Egoist.” Hiç umursamadı ki hiç birimizde gram enerji kalmamıştık, yerlere koltuğa fark etmeksizin birileri uzanmıştı, “Bunca adam sığmayız demiştim.”Güney başını iki yana salladı “Gayet güzel sığdık işte.” Onları seyrederken, Ulaş’ın eli yüzümü tutup kendine çevirdi.

“Önemli bir sorum var.” Gözlerimi kırptım, Elini tutup çektim, artık konuşabiliyordum “Sor.” Diğer elini gösterdi, gözlerini kocaman açıp serçe parmağına bakıyordu “Hala yıkamadın mı?” Başını iki yana salladı, “Ne zaman yıkamam gerektiğini söylemedin.” Güldüm, hafifçe kendimi toparlayıp boynuna sarıldım, birkaç kez sevdim. “Seni çok seviyorum len.” Sonrada yerimden kalktım. Elinden tutum “Gel yıkayalım.” Kafası karışmış gibi bakıyordu. “Ne oldu?”

“Bu seni bu kadar mutlu ettiyse dokuz parmağıma da yapabiliriz.” Sadece güldüm, “Sen delisin.” Başını gururla salladı “Benim işim bu.” Başımı evet der gibi sakladım “Tabii.” Elini yıkadım, kıpkırmızı olmuştu. “Fazlasıyla girmiş.” Yüzündeki garip ifade ile eline bakıyordu “Ne zaman geçer bu?” bir ay dururdu en az “Bir ayı var.” Bakışları düştü, yüzünde huzursuz bir ifade oluştu “Ne diyorsun diğer dokuz parmağına da yapalım mı?”

Yüzünde gıcık bir ifade oluştu, dudakları eğik sinirli bir ifade ile “Yaparsam az önceki kadar mutlu olacak mısın?” ellerimi iki yana açtım “Bilemiyorum.” Bir eline bir bana baktı “İhtimallere sığınacağım, yapalım.” Ah kalbim acaba ben sana sahip olmak için ne yaptım be Uğurlu.

“Manyak tabii yapmayacağım. Saçmalama.” Yüzünde güller açtı, sıkıca sarıldı, omzumdan öptü “Karam seni çok seviyorum.” Sarılmayı bıraktı, heyecanlı bir sesle “Bir an her yerimi kınalayacaksın diye çok korktum. Üzülme diye sesimde çıkmadı.” Gülmeye başladık.

Bölüm : 24.10.2024 17:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...