@derinaydoan
|
Selamlarrr!! İlk kurgumla karşınızdayım... Umarım sevdiğiniz bir kurgu olur. Yine de ön bilgi olarak bu kitabın biraz fazla masum olduğunu belirtmek isterim. Tabii ilk bölümlerin masumluk seviyesini belirlemek size kalmış 😉 Başlama tarihinizi hemen sağ tarafa alalım ☺️ Başlamadan önce küçük bir spoiler, ilk üç bölüm ana karakterimizin çocukluğuyla başlıyor, dördüncü bölümden itibaren yeni bir ana karakter kızımız giriyor. Umarım beğenirsiniz. 💕 Herkese iyi okumalarrr!! 😍😍 Takvimler 5 Mayıs'ı gösteriyordu. Hastane koridorlarını sadece bir kadının acılı çığlık sesleri dolduruyordu. Doğum yapmasına belki de dakikalar veya saniyeler kalmıştı. Sancılar ona o kadar acı veriyordu ki bu avaz avaz bağırmasına neden oluyordu. Doktorlar hemen onu ameliyathaneye alıp doğuma başladılar. "İsminizi öğrenebilir miyim hanımefendi?" diye sordu doktor. Kadının gözleri kapanmak üzereydi çünkü hastaneye zor gelmişti. 10 dakika öncesi gözlerinin önünde canlandı. Kocası yanında değildi, yolda yürürken bisikletin çarpmasıyla yere yığılmıştı. Bebeği henüz 8 aylıktı. Bisikleti süren ise tanıdığı bir simaydı fakat o imkânsızdı onun için... Sapsarı saçları ve masmavi gözleriyle dikkat çeken bir adamdı. En kötüsü ise aşklarının imkânsız olmasıydı. Kadın kendine gelince, "Perihan," diyebildi zor bir şekilde. Birden gelen sancıyla tekrar inledi. "Ah!" Doktor onu rahatlatmak ister gibi gülümsemişti. "Perihan hanım, lütfen derin derin nefes alın. Bebeğinize bir şey olmadığını umut ediyoruz. İkinizde sağlıklı bir şekilde çıkacaksınız buradan." Perihan, doktorun dediklerini yarım yamalak anlamıştı. Doktor ekledi. "Oğlunuzun adını ne koyacaksınız?" diye sordu ona acısını unutturmak için. Fakat Perihan oğlu olacağını bilmiyordu, daha doğrusu öğrenmekten korkuyordu. Eşi erkek çocuk istememe konusunda kararlı ve bir o kadar da katıydı. Şimdi ise doktor, erkek çocuk olacağı haberini vermişti ama bunun Perihan için ne kadar yıkıcı bir haber olduğunu bilmiyordu. Yine de Perihan hiç bozuntuya vermeden, "Murat..." diye mırılandıp sustu ve tekrar aynı ismi yüksek sesle söyledi. "Adı Murat olacak." Doktor gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı. Bir yandan da doğuma başlamıştı. Perihan yorgunluktan ve ilaçlardan bitkin düşüp uyumuştu. Ameliyathanedeki cihazların sesleri ve doktorun aniden gelen telaşlı sesi duyulmuştu. "Hızlı olun, bebeği kaybedeceğiz!" dedi asistanlarına bakarak. Bebeğin kalbi her geçen saniye daha da yavaşlıyordu. Doktor hemen işe koyuldu. Adeta zamanla yarışıyorlardı. Geçen sürelerin ardından küçük ameliyat odasını ağlayan bir bebeğin sesi doldurmuştu. Doktorun kucağında çırpınarak ağlıyordu. Belki de bu haykırışları, çırpınışları hayatı boyunca sürecekti babası yüzünden. Hiç tanımadığı babası yüzünden... Ameliyathanedeki herkes susmuş altın gibi parlayan sarı saçlara, gökyüzünden farksız masmavi gözlere sahip olan bu masum bebeğe odaklanmıştı. O diğer çocuklardan şanssızdı ve biliyordu; annesi de babası da ona bir günahmış gibi bakacaktı. Henüz yeni dünyaya gelmiş bir bebeğin ağlayışları bu kadar anlam içerir miydi? Asistanlar da gülümseyerek bu anı seyrederlerken doktor onun yüzünü temiz bir bezle temizledi ve, "Hoş geldin Murat," dedi minik burnuyla oynayarak. Fakat farkında değildi, o, bu dünyaya fazla gelecekti. Yavaşlayan kalbi atmaktan yorulacaktı. Şimdi ağlayıp sesini duyurabiliyordu ama bundan sonra hep susturulacaktı. Sessizlik onun çığlıkları, feryatları, haykırışları olacaktı. Daha sonra ise farkında olmadan kendini yalnızlığa sürükleyecekti. O yalnızlık bir gün onu ya öldürecek ya da acısını dindirmesi için zaman tanıyan tek yuvası olacaktı. Peki ya, "baba" diyeceği adam? O, böyle bir günde karısının yanında olmamıştı. Oğlu onun için bir lanetti. Küçük bir çocuk suçsuz olduğu halde cinsiyetinden ve ailesinden dolayı tüm olumsuzlukları üzerine çekmeyi başarmıştı. Ameliyat kısa sürede son bulduğunda hemşireler Murat ile Perihan'ı bir odaya almışlardı. Hastanenin kapısından giren Veysel bir hemşirenin dikkatini çekmişti. Bakışlarındaki öfke insanı korkutacak düzeydeydi. Hemşire onu takip etmeye başladı. Sessiz adımlarla peşinden ilerlerken Veysel, Murat ile Perihan'ın içinde olduğu odanın kapısını açıp içeri girdi. Hemşire bu durumda daha fazla ilerleyemeden durmak mecburiyetinde kaldı. Kapının yakınında durup sesleri dinlemek için pozisyonunu almıştı. Veysel, Perihan'ın en büyük korkusu olan eşiydi. Kapıyı kapatıp öfkeli gözlerini Murat'a çevirmişti. Üstündeki mavi tulumu ve mavi şapkası onun erkek olduğunu belli eden tek unsurdu. Veysel yüzünü buruşturup duvara sertçe vurdu. Perihan irkilerek uyanınca karşısında Veysel'i görmüştü. Evlendiği adamdan artık korkuyordu çünkü bu adam en çok bugün değişmişti. Bugün gözlerinde öfke, nefret ve hayal kırıklığı vardı, tıpkı hiçbir zaman olmadığı gibi. Perihan'ın gözleri korkuyla açılırken Veysel'in bakışları ona döndü. Duvarda duran elini oradan çekip Perihan'a doğru yürümeye başladı. Perihan ise korkudan sert bir şekilde yutkunmuştu. Her adım bir kıyametin başlangıcını ifade ediyordu. Korkunç bir sesle, "Beğendin mi yediğin haltı?" dedi Veysel. Perihan'ın gözleri daha çok açılırken, "Veysel..." dedi kapıyı kontrol ederek. "Sus!" diye gürledi Veysel. "İkinizinde burnundan getireceğim lan hayatı! Özellikle şu veletin," dedi Murat'ı göstererek. Tek kelime bile edemeyen bir bebekti söz konusu. Murat mavi gözleriyle Veysel'i izliyordu. Babasını ilk görüşü böyle olmuştu ama bunu hatırlamayacaktı. Veysel tekrar Murat'a döndü. Elini yumruk yapmıştı. Ona bir şey yapmamak için kendini zor tutarken kapıya yönelmişti ki Perihan, "Velet dediğin çocuk sana baba diyecek Veysel..." dediğinde adımları bıçak gibi kesilmişti. Başını Perihan'ın yüzüne çevirip, "Yaşıyor olursa der," diyerek kapıyı çarptı ve gitti. Murat neler olduğunu anlamayan masum ifadesi ile tavana bakarak garip sesler çıkartıyordu. Veysel'in içerden çıktığını gören hemşire dehşete kapılmıştı duyduğu şeylerden dolayı. Şaşkınlığı ifadesinde belirirken ağır adımlarla kapıya yaklaşmıştı ki içeri girmekten vazgeçip oradan uzaklaştı. Üzüldüğü Perihan değildi. Hayata yeni gözlerini açan ama herkesin hüsrana uğramasına sebep olan o çocuktu. En çok da o hak etmemişti böyle bir aileyi. O sadece bir hataydı, günahtı, lanetti ve kimse tarafından istenmeyen, varlığının tüm aile bireylerine sorun yaratmasına sebep olan her şeyden bir haber çocuktu. 🔹🔹🔹 Perihan kucağında bebeği ile evin bahçesine girmişti. Gecekondu tarzı küçük, eski bir evde yaşıyorlardı. Kapıya anahtarı takıp çevirdi. Kapı gıcırdayarak açılınca Perihan içindeki korkuyu iliklerine kadar hissetmişti çünkü Veysel evde uyurken, ses çıkartılması demek, evde kıyamet kopağı anlamına geliyordu. Bu nasıl bir kasvetti? Bu nasıl bir kadere razı olmaktı? İnsanlar sevdiği adam ile mutlu bir yaşam sürerken Perihan neden böyle bir hayata maruz kalmıştı? Parmaklarının ucuyla yürüyerek sessizce içeri girip kapıyı kapattı fakat kapanırken de kapının gıcırdamasına engel olamamıştı. Kucağındaki Murat uyuyordu ama ne yazık ki uyanan başka biri vardı... Veysel yatak odasının kapısını araladığında Perihan kapının önünde korkudan titreyerek eceline teslim olmuşçasına bekliyordu. Veysel'in üstünde sadece beyaz atleti vardı. Ciddi ifadesiyle Perihan'a yaklaştı. Eve geldiğinden beri çıkarmadığı pantolununun kemerine elini götürdü. Perihan, Murat'ı sımsıkı sarmıştı. "R-rüzgârdan oldu," dedi Perihan korkudan kelimeleri kekeleyerek. Veysel hiçbir şey demeden kemerini belinden çıkarıp koltuğa attı ve Murat'ı, Perihan'ın kucağından zorla çekiştirirken, "Ver lan şu çocuğu!" diye bağırdı. Perihan sesli bir şekilde ağlayarak, "Veysel yapma n'olur! Bırak çocuğu lütfen!" dedi yalvaran sesiyle. Veysel umursamadan tüm gücüyla Perihan'ı itekledi. Kucağında bebeği ile yere düşen Perihan bir an donakalmıştı. Murat ani şokla korkarak uyanmıştı, ağlıyordu. Başını yere vurmaması için Perihan elini koymuştu ama yine de uyanmasına engel olamamıştı. Veysel eline kemerini alınca Perihan çığlık atarak koltuğun yanına cenin pozisyonunda yatıp kendini kaderinin kollarına teslim etti. Veysel kemerini koltuktan alıp Perihan'a art arda savurdu. "Ulan ben senin gibi karının da, çocuğunun da..." diye söylenirken karısının inleyişleri vicdanını sızlatmıyordu bile. Murat'ın ağlayışları ve Perihan'ın acılı sesi evde yankılanıyordu. Bunun sebebi ise kapı gıcırtısıydı. Veysel'in öfkesi biraz durulunca mutfağa gidip elinde bir çöp poşeti ile döndü. Simsiyah olan poşeti açıp yere koydu ve ardından koltukta hâlâ ağlayan Murat'ı kucağına alıp yerdeki poşetin içine yerleştirdi. Poşetin ağzını bağlayıp evden bi' hışım çıktı. Murat poşetin içinde çırpınırken vicdansız adam onu umursamadan çöpe doğru ilerlemeye devam etti. Onu çöpe koymadan önce etrafını kontrol etti. Yaptığına insanların tepki vereceğinin farkındaydı çünkü. Yetişkin bir insan küçücük bir bebekten ne isteyebilirdi ki? Ya da o çocuğun suçu ne olabilirdi? Veysel için daha iki günlük bir bebeğin suçu sayfalarca yapılabilirdi. Bu nefret neydi, kimse bilmiyordu. Kimsenin ona bakmadığını fark edince bebeğini çöpe bıraktı. Ardından hızla oradan uzaklaştı. Evin kapısını açtığında yerde hâlâ yediği dayakların şokunu atlatamayan Perihan'ı gördü. Gözlerinden yaşlar akıyordu ama sadece bir noktaya odaklanmıştı. "Oğlun sadece bir çöp oldu karıcığım," dedi Veysel rahat tavrıyla. Perihan'ın gözleri doluydu, duyduğu şeyler ile daha da dolmuştu. "Çöp kadar değersiz olduğunu bebekken öğrenmiş oldu," diye de ekledi Veysel ve tekrar yatak odasına gitti. Ardından odadan yine sesi yükseldi. "O çocuğu bu eve sokayım deme!" Perihan, Veysel'in dediklerinden sonra odaklandığı yerden gözlerini ayırdı. Yerden hemen kalkmaya çalıştı ancak moraran yerleri sızlamıştı. İnleyerek ayağa kalkarken Veysel'in içeriden, "Ulan her boku hallettin de susmayı öğrenemedin!" diyen bağırışlarını dinledi. Umursamadan kapıya doğru ilerlediğinde hızlı adımlarla evden çıkıp çöpe yöneldi. Koşmaya başlamışken kendini tutamayıp bağırarak ağladı. Neye ağladığını o da bilmiyordu. Fakat ağlama isteği artınca nedenini anlamıştı. Sevdiği adamla mutlu olamaması ona çok dokunuyordu. Mutlu kadınları gördükçe onlara hiç olmadığı kadar imreniyordu. Sebebi ise tek bir kişiye bağlanıyordu. Bazen hayatta bazı dakikaların yaşanmaması en doğru seçimdi fakat o anın verdiği haz ile bunu düşünmüyordu insanoğlu. İnsanlar şu anı yaşamayı seviyordu çünkü. Geleceği düşünen çok nadir rastlanan insanlar da vardı. Fakat garip olan, şimdiki anı yaşamayı seven o insanın da doğru olanın geleceği düşünmek olduğunu bilmesiydi. Perihan dolan gözlerine inat çöpe bakınca siyah poşetin içinden gelen ağlama seslerine odaklandı. Poşetin düğümünü açtığında gördüğü manzara onu daha da parçalamıştı. Ağlamaktan ve havasızlıktan kıpkırmızı kesilmiş masum bir bebek... O küçük bedeni kucağına alıp sımsıkı sardı. "Ağlama anneciğim... Geçti..." dedi oğlunun sırtını sıvazlarken. "Çok özür dilerim anneciğim... Sana güzel bir hayat sunamadığım için çok özür dilerim. Yine de her ne olursa olsun başın hep dik dursun oğlum. O adama rağmen kötü biri olma sen..." Sonrası ise küçücük bir bebeğin tiz çıkan ağlama sesleriydi. Minik elleri yumruk hâlini almış, iki yanına savuruyordu. Annesinin cümlesinden sonra bir şeyleri anlamış gibi sustu. Sustu çünkü o adama rağmen ağlamaması gerektiğini yeni öğrenmişti. İlk bölümün sonuna gelmiş bulunmaktasınız ;) Veysel hakkındaki yorumlarınız nelerdir? Sizce Murat gelecekte nasıl biri olur?
|
0% |