

29.02.2024
Düzenleme: 23.06.2025
11:04
Tuğkan-Gitsen de
"Ölü bir bedeni taşıyan küçük bir ruhsun."
***
Henüz kaybetmediğim hislerimle, içimdeki ölüm soğukluğuna karşı bir duygu kırıntısı göstermeye çaba sarf ediyordum. Lakin o kadar hayattan kopmuştum ki hiçbir şeye tepki gösteremiyor, girdiğim her çaba boşa çıkıyordu. Bu zamanlarda en çok lanet ettiğim şeyse, birine karşı koşulsuzca inanıp güvenmekti. Tanımadığım aileme karşı bile bu kadar kırılıp üzülmemiş, dağılmamıştım. Hah! onlara bu gücü vermemiştim ki dağıtsınlardı değil mi? Ama o, her an yanımda her an karşımda oluşuyla ansızın hücrelerime sızarak beni etkisi altına almayı çok iyi başarmıştı. Şimdilerde bu dağılışım, celladımın ne kadar zalim olduğunu acımasızca yüzüme vuran bir yükten ibaretti. Uçurumun eşiğinde umut kırıntısı aramak ise acının, yeniden her halini tekrardan yaşatmaktan geri durmamasıydı. Ruhumun kayboluşunu her umut arayışımda daha da yitirdiğimi hatırlatan acı sillesi, çıkamadığım bu döngüde hayatımı cehenneme çeviriyordu.
Geldiğim bu yabancı yerde geçen bir haftanın ardından bugün doğum günümdü. Bomboş hissetmekten öteye geçemeyişim, gün geçtikçe buradakileri daha da zora sokuyordu. Ama ya onlar ya da ben onlara alışacaktım. Buradan gitmeyi aklımdan geçirmiyordum. Sonuçta yetimhaneden çok iyi olmasa da iyiydi, en azından aile olmayı öğreten birileri vardı. Buda buranın kötüden ziyade alışılması gereken bir çatı olduğuna işaret ediyordu. Zaten buranın ismide Çatı'ydı, öyle diyorlardı. Beni bulan o gök bakışlara benzettiğim Cengiz baba, bu şekilde hitap etmemiz konusunda ısrarcı olmasına karşın o, hayallerini kurduğum sarsılmaz bir o kadar da güçlü kişiliğe sahip biriydi. Bunu inkar edemezdim. Bu çatının altında 20 kişiye yakın çocuk ve genç vardı. Cengiz baba burada bulunanları, takip edip gözetlese de benim üzerime durduğu kadar onların üzerinde çok fazla durmuyordu. Bende farklı bir yan gördüğünü ve kimseye benzemediğimi buradaki diğer ekip üyelerine bahsederken duymuştum. Açıkçası benim içimde, ölmüş umutlar denizinde biriktirdiğim sayısızca insan yatıyordu. Bunu benden başkası bilemezdi ama hissedebilirdi. Belki de Cengiz baba da bunu hissedip öyle düşünmüştü. Lakin ruhum, sıkıştığı o acı dehlizinden kurtulmadıkça diğerleriyle aynı olamazdım. Zaman, ya bunu düzeltecek olandı ya da tam zıttı yönde dahada kötüye hapsedecekti. Ama şu bir gerçekti ki acının kaynağı, gün yüzüne çıkıp onunla yüzleşmedikçe hep kötü kalmaya meyilli kalacaktım. Düşünceler denizinde yüzerken birinin varlığıyla, daldığım yerden çıkarken bakışlarımı karşımdaki yüze çevirdim.
"Yine çok düşünüyorsun çocuk, oysa ki düşünmesi gerekenler ayaklarının altında kalmış ve kalmaya devam edecek olanlar değil midir?"
Yine haklıydı, Cengiz baba doğru söylüyordu. Böyle devam edecek olursam, güçlü olacak o Medusa olamazdım.
"Haklısın moruk ama acı içimde hüküm sürüyorken, onu saf dışı bırakmanın yolunu bulmadan kendime gelemem."
Sert ama bir o kadar da yumuşak yüzü, dediklerimle gerilirken koca bir kahkaha atması da bir oldu. Gülüşünün ardından yanıma oturmasıyla; "Çocuk görüyorum ki sende yine haklısın. Ve senin, bu bana benzerliğin beni iyiden iyiye keyiflendiriyor. Gelelim şu acının kaynağına, onu senin için bulayım. Ne dersin? Sonrasında odaklanacak mısın yeni hayatına?"
İşte bunu duymayı beklemiyordum. Onu bulmayı istemek, her bir hücrelerimin dondurulmasıyla eş değerde bir şok yaratmıştı. Ne diyeceğimi belkide ilk defa bilemiyordum. Benden bir cevap gelmeyişiyle kolunu omuzuma atarak, "Sen bunu bir düşün çocuk belki şimdi değilse bile, hazır olduğun bir vakitte bilmek görmek isteyeceksin. Ama şimdi Çatıya gidip yarım kalan derslerine girme vakti." Sözlerini sarf ederken omuzumdaki kolunu da hadi dercesine vurmuş sonrasında yanımdan uzaklaşarak gözden kaybolmuştu.
Yapabilir miydim? Ares'i görmek ister miydim? Yoksa şimdi değilse ileride mi bunu yapacak cesarete erişebilirdim? İç ses biz bunu bir düşünelim. Düşün Ayana düşün sonuçta bugün senin doğum günün, belki bu sebeple bir dilekte bulunmuş olursun. Belki de öyle yapardım, kim bilir.
Yerimden kalkarak Çatıya doğru adımladım. Burası 3 katlı bir binaydı. Etrafı yemyeşil çimenlerle kaplı koca bir bahçeye sahipti. En çok, az önce kalktığım erik ağcının olduğu duvar dibini sevmiştim. İnsanlardan uzak ama yine de onları görebileceğim kadar yakındı. Benim gibi bahçede bir kaç çocuk dışında kimse yoktu.
Binanın ilk giriş katı; ekip üyelerinin odaları, toplantı salonları ve yemekhaneden oluşuyordu. İkinci katı ise eğitim için derslikler, bilişim laboratuvarları, müzik ve resim odaları gibi temel öğrenim yerleri mevcuttu. En üst kattaysa yatakhaneler ve büyük bir spor salonu bulunmaktaydı. Bahçede ise yüzme havuzu ve ortak çalışma alanlarına sahipti. Her türlü imkan sağlanıyordu. Peki ne içindi? Buraya geldikten iki gün sonra toplantı odasında, Cengiz babanın yaptığı konuşma ile bunu da öğrenmiştik.
Devlet, gizli bir teşkilat kurarken sokaktaki başı boş kimsesiz çocukları bulup onları eğitip devlet için çalışan haline getirerek, oluşacak teşkilatın bu şekilde güçlenmesini amaçlamışlardı. Zorunlu dersleri hızlandırılmış bir şekilde alacak ilkokul, lise gibi temel eğitimi tamamlamamız gerekecekti. Herkesin yeni kimlikleri ve tamamen normal birer vatandaş oldukları bilinecekti. Ve istiyorsak üniversiteyi bile okuyabilecektik. Bunları duyduktan sonra içimde ki Medusa tekrardan umut ederek güçlenmek için gün saymaya başlamıştı. Yeniden umut çalmanın imkansız olmadığını hayat tekrardan hatırlatmıştı.
Geçen bir kaç gün, benimle iletişim kurmak isteyen ama kuramayacaklarını anlayan kişilere somurtmakla geçti. Bugünün temel derslerinden biri olan edebiyat dersine sınıfın kapısını çalmadan açıp girdim. Ne harika ama! bütün gözlerin hedefindeydim. Hızlıca sınıfı tarayıp, yanı boş olan arka sıradaki esmer bir çocuğun yanına ilerleyerek sıraya geçip oturdum.
Hoca, benim sınıfa dalışımla kısa bir ara verirken sonrasında tekrardan kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı. Bir kaç dakika sonra birinin bana olan bakışlarını hissederken, gözlerimi sınıfa dikip ararken, yanı başımdaki çocuğun kıpırdayışıyla bakanın o olduğunu anlayarak yönümü ona çevirdim. Tıpkı benim harelerimin renginde olan gözleri, üzerimde buz soğukluğuyla dolanıyordu. Ruhsuz ve donuk gözlerime benzeyen yeşilleri benim birer kopyam gibiydi. Geçen bir kaç saniyenin ardından ağzından tek bir şey çıkmıştı.
"Sen, ölü bir bedeni taşıyan küçük bir ruhsun."
Söylediği söz, bir kitapta geçen yazarın sözüydü. Açıkçası kitabı okumuş olmasıyla beni etkilemeyi başarmıştı. Söylediği sözden sonra önüne dönmesiyle, bende ona uyum sağlayarak önüme dönüp hocanın anlattıklarını dinlemeye başladım. Hoca son cümlesini sarf edip dersi biterken, yanımdaki çocuğun tekrardan bana dönüp konuşmasıyla yüzümü ona çevirdim.
"Söylesene küçük ruh, ismin ne?"
Ukala bir gülümsemeyle dudaklarımı aralayıp, yüzüne yaklaşarak cevaplamıştım.
"Mantığın var mı? Var. Öyleyse neden kullanmıyorsun?"
Kitaptan başka bir alıntıyla cevap vermem yüzündeki o silik tebessümü ortaya çıkardı.
"Zeki kız seni, nasıl olsa öğrenirim ben."
Cevap vermeyip tek kaşımı kaldırırken umursamazca omuz silkip son bir bakış atarak sınıftan çıktım. Bakalım ismimi öğrenebilecek miydi? Zira buradaki her çocuk, gizlilikle alınıp eğitiliyordu. Her birimiz, isimlerimizi unutup yeni isimlerle yolumuza devam ediyorduk. Cengiz baba her birimize bir tek bunu şart koşmuştu. Buraya giren her kişi adını yeniden koyup öyle devam edebilirdi. Ben zaten bu yola Medusa olarak çıkmıştım. Ve öylede devam edecektim. Yanımdaki çocuk, bu durumu bildiğinden dolayı benimle arkadaş olmaya çalışarak mı öğrenecekti? Yoksa zaten iletişime geçemeyecek kadar bana tahammül edemeyip pes mi edecekti? Zamanla bunu da görecektik değil mi Safinaz?
Alt kata inerken Cengiz babayı bularak kararımı bildirmeliydim. Düşünmeye daha fazla gerek yoktu. Şimdilik hazır olana kadar bilmeyecektim ama hep, her an bilip öğrenecekmiş gibi elimin altında olmalıydı beni terk etmesine sebep olan hayatı. Merdivenleri inmiş odasının önüne gelirken kapıyı çalarak içeriye girdim. Cengiz babayı masasının önünde oturmuş mavi kapaklı bir dosyaya bakarken bulmuştum.
"Cengiz baba ben bilmek istiyorum ama şimdi değil, zamanı ne zaman gelirse yani kendimi hazır hissettiğimde."
Cümleleri kurmak beni bir hayli zorladıysa da o, sanki kolayca beni anlıyormuş gibi gözlerimin içine tebessümle bakıyordu.
"Gel kızım önce otur şuraya hele bir."
Göstermiş olduğu koltuğa ağır adımlarla çökerek oturdum. Bakışlarımı tekrardan yüzüne çevirirken onu dinlemeye başladım.
"Senin evet diyeceğini bildiğimden bu dosyayı hazırlattım. Eğer yanılmıyorsam ailen dışında başka birini bilip, öğrenmek istiyorsun değil mi?"
Bu kadarını tahmin etmesi beni şaşırtmıştı. Şaşırdığımı belli ederken, "Doğru ben tanımadığım ailemi bilmek yerine tanıdığımı sandığım, bana umut etmeyi öğreten ama sonrasında ailem gibi terk edip giden yetimhanede ki arkadaşım Ares'i bilmek nasıl bir hayata kavuştuğunu öğrenmek istiyorum."
"Demek kalp yarasıydı bu acı. Şimdi daha iyi anlıyorum kızım. Bu dosyaya onun hakkında ki her şeyi bulup, her detayı ekleyerek sen hazır olana kadar da öğrendiğimiz her bilgiyi bu dosyaya yazıp biriktirmeye devam edeceğiz."
Bu iyiydi. En azından görüp bakabileceğim bir yerde olacaktı. Ta ki ben hazır olup okumak isteyene kadar. Unuttuğum bir detayı hatırlayarak tekrar konuştum.
"Ama ben Ares'in soy ismini bilmiyorum?"
Cengiz baba tebessüm ederken, "Orasını hiç merak etme Ayana, sen istedikten sonra bulmak bizim işimiz. Şimdi araştırmaya başlayacağım ve dosya, sen alana kadar bu odada kalacak anlaştık mı?" Sorusuyla kafamı sallayarak onay vermiş yavaşça kalkarak odayı terk etmiştim.
Artık daha sakin bir zihinle baş başaydım. Rahatlamış ve soru işaretleriyle devam etmeyecek olmanın farkındalığıyla huzuru hissetmiştim. Gelecek günlerde ne olur bilinmezdi lakin hissettiğim, bu Çatıdan güçlü bir Medusa çıkacağıydı. Ve ben hislerimde yanılmamayı asıl o vakit öğrenmiş olacaktım. Bugün bir dilek tutup dilemiştim. Umuyordum ki gerçekleşmesi, acı veren bir umutsuzluğa dönüşmezdi.
O halde İyi ki doğdun Ayana...
***
Nasılsınızzz? işte beklediğimiz o upuzun bölüm geldiii. 🥳🫢
Bir kaç bölümdür okuma oranımız hiç yok ve değişmiyorda. 😒😒 Ne demiştik ne kadar sürerse sürsün pes etmeden yazmaya devam.,
Özel bölümleri seviyor musunuz? Bir karakter daha çıktı sırlar perdesinden. Sizce gelecekte karşılaşır mıyız?
Bir sonraki bölüme denk görüşmek üzere. Kendinize sevgiyle bakın. 🖤🖤🖤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 123 Okunma |
57 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |