11. Bölüm
Gül / Ölü Umutlar: Ayana / Özel bölüm: Visal

Özel bölüm: Visal

Gül
derinbiryalnizlik_

29.01.2023

22.37

Medya: Ares

 

 

"Gördüğün yerde sarıl bana."

***

 

 

Umut dört harfli, iki heceli basit bir kelimeydi. Evet öyleydi lakin bu hissin bende pek bir anlamı yoktu. Ta ki Ares'ten öncesine kadar...

Boş bakışlarım onun varlığıyla bir anlam kazanıyor, onun sayesinde hayat çekilir hale geliyordu. Bütün ana renkler sadece simsiyahken onun gözlerinde ki gökyüzüyle gökkuşağına dönüyordu.

Korku, her geçen gün daha da artıyor çıkmaz bir sokağa sürüklüyordu. Bu sokağın sonu ise onun yok oluşu ve benim Medusa olarak kalışımdan ibaret olacaktı.

Geçen sekiz ayın sonunda burada ki cehennem, daha katlanır bir hal alarak akışında ilerliyordu. Bunun yegane sebebi ise gökyüzü bakışlardı. Gözlerini yeşilerimle konuşturarak, ruhumuzda ki sönmeyen ateşten yükselen alevlerle adete dans ediyorduk. Bu dans, kimi zaman ruhumuzda ki ateşi söndürüyor kimi zaman ise daha çok harlıyordu...

Bugün, Ares'le haberleşmiş yurdun içinde ki bize özel olan yerde buluşacaktık. Dersten çıkmış yurda doğru adımlıyordum. Okullar yeni açılmıştı. Zaten bizimde gidebilecek olduğumuz tek yer okuldan başka bir yer değildi. Orada bile çoğu zaman, bizimle uğraşırlar sahipsiz aileleri yok diye dalga geçerek dışlarlardı. Böyle zamanlarda boş bakışlar bile yetmiyor, bize uzanan o dilleri koparıp yılanlara yedirmek istiyordum.

Kimsesizlik bizlerin seçimi ya da hak ettiğimiz bir şey değildi. Hoş! ben gayet memnundum bu durumdan. Beni istemeyen terk eden insanlara hiç bir koşulda htiyacım yoktu. Olmasına da gerek yoktu çünkü ihtiyaç duyduğum o yaşları çoktan geçmiş, yitirmiştim her bir göz yaşında...

Hızlı adımlarla yurdun içine girerken Ahmet amcaya bir baş selamı verdim. Yurdun güvenlik görevlisiydi. Bizim tarafımızda olan nadir, iyi kişilerden biriydi. Bu zamana kadar da kötü, alaycı bakışlarını hiç görmemiştim.

Sabırsızlıkla biran önce onu görmek istiyordum. Bu yeni duygulara engel olamıyor, anlatmakta güçlük çekiyordum. Çünkü Medusa denilen ben, bir tek onda Ayana oluyor bir tek onda hayat buluyordum.

Ne garipti değil mi? Sevgi nedir bilmeyen ben belki de onda bulduğumu sanıyor peşinden gidiyordum. Eğer öyleyse bu hayatta, sevgi sanılan duygunun ne kadar tehlikeli bir sanat eseri olduğunu en acı şekilde öğrenecektim. Hayatta her şeyin sahtesi yapılabilirdi. Bunlar sevgi, özlem, aşk, hayranlık ve acı gibi pek çok şey olabilirdi. Ve bu sanat eserine benzeyen yalancı simülasyonlar, yok olmuş duyguların mimarıydı...

Yatakhaneden içeriye girerken etrafta ki kızların sohbetlerinden yükselen boş gürültüye yüzümü buruşturarak baktım. Böyle şeyleri sevmezdim. Yatağa doğru adımlarımı aceleyle hızlandırıp tam önünde dururken, yatağın yanında ki tek gözlü dolabı açıp sırtımdaki siyah kenarları eskimiş bez çantayı çıkartarak dolabın içine yerleştirdim. Sakin adımlarla geriye dönüp yatağımın yanına gelirken, ayaklarıma en az iki numara büyük gelen ayakkabıları çıkartarak yatağın üzerine uzandım.

Ares'in gelmesine daha yarım saat vardı. Lise sona gidiyordu ve bize göre daha geç çıkıyorlardı. Bu durum ise fazlasıyla canımı sıkıyordu. Her an, o gün gelecekmiş ve beni bırakıp gidecekmiş gibi hissediyordum. Bunun olmasını istemiyor, kabul edemesem de onu seviyordum. Ailem olabilecek dediğim tek kişi oydu.

Düşünceler yüzünden yine doğru dürüst uyuyamadığım bir yarım saatin arından, üzerimi değiştirip yemekhaneye ilerlemeye başladım. Karnımı doyurmalı ve Ares'i bulmalıydım.

Yemekhaneler ortak alandı. Herkes sırasıyla yemeğini alır boş bulduğu yere geçip oturarak yerdi. Bugün çok dolu olmasa da bir hayli kalabalıktı yemekhane. yüz kişiydik burada ve ona görede sistemli oluyordu her şey. Birinci ve ikinci grup olarak ikiye ayrılıyordu. Birinci grup benimde içinde olduğum şu andaki gruptu. Herkesin bir saat yemek süresi olur, dolduğunda ise ikinci grubun yemek saati başlardı. Bu gruplar katlarda ki odaların sayılarına göre belirlenirdi. Ben ve Ares aynı gruptaydık.

Yemeğimi almış etrafa göz gezdirerek Ares'i arıyordum. Sanırım daha gelmemişti. Boş bulduğum bir masaya geçerek, yemek tablotunu koyup oturdum. Buranın yemekleri kötünün iyisiydi. Çok güzel ve sıcak yemekler beklenemezdi. Sonuçta biz aileleri tarafından bırakılan, istenmeyen çocuklardık. Bizi kim düşünüp sıcak yemekler servis edecekti değil mi? O yüzden buna da razı gelmeliydık.

Suyumdan bir yudum alıp, çevreye gözlerimi diktim. Karşıdan uzun boyu ve gökyüzü gözleriyle Ares geliyordu. Yanında kendi yatakhanesinden Güney ve Kuzey vardı. Evet ikisi, tek yumurta ikizleriydi. Anneleri, onları beş yaşlarında terk etmişti bu cehenneme. O günden beri ayrılmaz daha çok kenetlenirlerdi birbirlerine. Ares'le de oldukça iyi anlaşırlardı. Zaten benim aksime o, herkesle iyi anlaşıyordu.

Gökyüzü bakışları yeşillerimle buluştu. Düz olan dudakları kıvrıldı. Gülümsemesi donuk yüzümde ki ifadeyi kırmış benimde gülümsememe sebep olmuştu. Değiştiriyordu beni ve o bunun farkındaydı. Bu durum, Medusa'yı her bir adımda zorluyor demir parmaklı kafese dahada yaklaştırarak hapsediyordu.

Karşımdaki boş sandalyeyi çekip oturdu. Yanındaki arkadaşları bizi tek bırakmak için başka bir masaya geçmişlerdi. Onu kimseyle paylaşmak istemiyor, benim sığınağımda bir tek o olsun istiyordum. Tehlikeliydim. Her durumda ilk önce onu düşünüyor, ne olursa olsun hep onu önceliğim yapıyordum.

"Zerresinde kaybolduğum o gözlerin, yine nereye dalıyor?"

Muzip çıkan sesiyle bir noktaya dalmış olduğum yeşillerimi, tekrardan onun gökyüzüne çevirdim. Gülümsüyordu. Daha da gülümsetecek olan o sözleri sarf ettim.

"Yokluğunda boşluğa bakarak sadece seni düşünüyorum."

Cümlem biter bitmez gülümsemesi genişledi. Onu tanıyordum, sözlerimde o varsa daima mutlu olurdu.

"Demek beni hep özlüyorsun."

İmayla söylediği şey doğruydu. O da bunun farkındaydı. Kafamı ona doğru biraz yaklaştırdım ve bakışlarımı gözlerinden ayırmadan, "Evet seni, hep çok özlüyorum."

O güzel kahkahasını işittim. Ruhumun odalarında gülüşü yankılanıyordu. Bu çocuğun bu kadar güzel gülmesi bana zarardı. Kahkahası biter bitmez dudaklarını dişleyerek, duymak istediğim o kelimeleri geciktirmeden dile getirdi.

"Bende seni çok özlüyorum Tanrıçam." deyişiyle gülümsedim. Bir tek ona gülümseyen bu yüzüm, tek bir sözüne bakıyordu.

"Hadi yemeğimizi bitirelim de baş başa kalalım, zaten iki gündür derslerden göremiyorum seni."

Sitemli çıkan sesiyle kafamı sallarken, daha da soğumuş olan yemeğime geri döndüm. Biten yemekle birlikte hemen kalkmış yemekhaneden çıkmıştık. Yan yana yürüyerek gizli, bize özel olan çatı katına çıkarken minderlerle çevrili olan alana geçip oturduk. Onun varlığıyla dolup taşan zihnim bir tek onunla yaşıyor nefes alıyordu. Yan yana otururken kafamı omzuna koydum. İşte sadece bu anda kalsak ve sadece onun kokusuyla nefes alsam. Mümkün olur muydu?

Ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildim. Sadece susuyor, nefes alış veriş seslerimizi dinliyorduk. Hareket etmesiyle başımı omzundan kaldırarak yüzüne doğru döndüm. Gözlerime derince bakarken dudaklarını araladı.

"Beni zaman kuşatmış mekan kelepçelemiş; o visaldir ki ebediyen beni kendine hapsetmiş."

Duyduğum bu cümle o kadar hoşuma gitmişti ki söylediği sözün bir kısmını bir şiirden alıntı yapmıştı. Ona daha da yakınlaşırken dudaklarımı araladım.

" Visal olan bu an, benim de hapsolduğum bir ütopya Sevgilim." diyip alnımı alnına yaslarken, kısa süreli bir huzura bıraktım kendimi.

 

 

***

 

 

 

 

Evettt nasılsınız? Uzun bir ara oldu sanki özlemişim. 😊

Geçmişten bir bölüm daha geldi. Çok farklı bir Medusa gördük. İkisini yazmak çok zevkli 🙈

Bir sonraki bölüme denk görüşmek üzere 😊 Kendinize iyi bakın 🖤🖤🖤

 

Bölüm : 25.11.2024 17:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...