
15.09.2023
Düzenleme: 02.04.2025
Bölüm Şarkısı: Can Ozan-Ağlama Ben Ağlarım
Her kelime, bir gözyaşı.
Her acı, bir vazgeçiş.
Her umut, bir veda.
***
Ne derler bilirsiniz; insan kendisi için iyi olanı yapmayı beceremez. Söz konusu bensem, kendim için hiç iyi bir şey yapmamıştım. Çünkü onu sevmek hayatımın en kötü şeyiydi. Boşluk hissi kanıma öyle bir sinmişti ki kurtulmak mümkün olmuyordu. Artık ne ben iyiydim ne de hislerim. Meğer, ruhumun infazını vermişim de haberim yokmuş…
Onun gidişinin üzerinden koca 1 yıl geçmişti. Geçen günlerin ağırlığı ise ruhumun dört bir yanına yayılarak hüküm sürüyordu. Ne bir göz yaşı ne de bir ağıt... Kafamın içinde çok büyük, saf bir nefret sonrasında ise boşluk hissi yer ediniyordu. Böylece prangaların arasındaki Medus'a giderek özgür kalıyordu. Bugün, geçen koca bir yılın son günüydü. Onsuz kalışımın ise 1. yılı bitmek üzereydi. Bir yaş daha biterken, yeni yaşıma adımlar atıyordum. Buradaki insanlar, Yılbaşı hazırlığı için çoktan telaş içerisine girmişlerdi. Benim bu umurumda bile değildi. Neticede onsuz geçirecek olduğum ilk yılbaşıydı. Bu nedenle bugün, ekstra daha sinirli ve huysuzdum. Gidişinden bu yana burada, katlanılmaz günlerime yeniler ekleniyorken içimde ki boşluk ise hep aynı kalıyordu. Özellikle gün yerini geceye bırakırken, nefes almak daha da zorlaşıyordu. Bu, Ayana'nın hislerine dair olan inancını yitirip tüketiyordu.
Bir vedayı bile çok görüp giden Ares, bir gece vakti beni terk etmiş, doğan güneşle de bu gerçek yüzüme çarpmıştı. Bu gerçeğin, ruhuma işkencesi her uyandığım sabah daha da artıyordu. Çünkü geriye ne bir umut, nede güzel bir anı bıraktı. Giderek ondan siliniyordum. Acı çok fazlaydı... Sonunu bile bile, bunu ben istemiş ben seçmiştim. Oysa insanlara güvenmemeyi, en başından terk edip giden ailemden öğrenmiş olmam gerekiyordu değil mi? İtiraf etmem gerekirse, beni güzel kandırmıştı. Bunu hak etmişim.
Kaçatığım şeyler arasında, onunla ikimize ait olan özel alanlar başta geliyordu. Bir süre sonra gittiğimiz yerlere zorda kalmadıkça ayak basmıyordum. Onunla arası iyi olan kim varsa görmek, duymak maruz kalmak istemiyordum. Çünkü içimde ki Medusa'nın büyümesine çokça fazla katkı sağlıyorlardı. Bu nedenle selam veren sayılı kişileri bile yok saymaya devam ediyor kaçıyordum. Herkes her şeyin farkında olup, acıyan gözerle ve alaylı bakışlarla bakmaları ise hiç umurumda olmuyordu. En azından ben çığırımdan çıkmadığım sürece, alışıyordum. Çığırımdan çıktığım zaman ise o gözlerde mor halkalar bırakmak, zevke dönüşen acılara morfin etkisi gibi haz yaratıyordu.
Yattığım yerden kalkarak, kimseyi umursamadan yurdun içindeki özel yerime adımladım. Geçtiğim koridorda alaycı bakışlara, sert ve donuk bakışlarımla savaş açarak merdivenlere ilerlemeye devam ediyordum. Akıllarınca onsuz kalışım, bir yenilişten ibaret sanıyorlardı. Bu düşüncelerini, gidişinden 2 gün sonra dalga geçen bir çocuğun burnunu kırmamla yerle bir etmiştim. Burnuna sağlam bir kafa atmanın zevkini, 3 gün aç bırakılmış olmam dahi engelleyememişti. Çatı katının girişine kadar devam eden, soğuk bakışlarım zaferle sonuçlandı. Şimdi her şeyden biraz soyutlanarak, uzun süredir aklımda olan planı uygulamak için düşünmeliydim.
O gittiğinden beridir, 18. yaşımı beklemeden buradan çıkmak için gün sayıyordum. 16. yaşıma onsuz bu yetimhanede girmektense dışarda, herkesten uzakta tek başıma girmeyi tercih ederdim. Sonuçta o bensiz bir yaş daha alıp, 19'a girmişti öyle değil mi iç ses? Haklısın Ayana, o bizsiz yeni yaş almışken onun arkasından burada daha fazla duramazdık.
Büyük bir işe kalkışıyordum ama iki sene erken ya da değil. Ben şimdi istiyordum. Bir kez olsun bu cehennemde beni terk edenlere inat, zorunda kalmadan önce terk edecek ve Medusa olarak yeniden hayata başlamayı seçecektim. Bugün buradan kurtulmak için en doğru zamandı. Herkes bugün için plan yapmış, buradaki görevli kişilerin ise sayılı izinli günlerindendi. Bu yüzden yılın son biletini, şanslıysam bu akşam elde ederek kazanma vaktiydi. Bir kez daha aklımda şekillendirdiğim planı gözden geçirerek ayağa kalktım. Şimdi son kez uğradığım bu çatı katından, arkama bile bakmadan ayrılıyordum.
Vaktin bir hayli geçtiği, güneşin batıp yerine ayın geçmesiyle anlaşılıyordu. Koridorun sonundaki saate yakınlaşıp baktığımda, akşamın 8'i olması buradan ayrılma vaktimin çoktan geldiğinin haberini veriyordu. Hızlı ve temkinli adımlarla yatağıma yürürken, etrafa kısaca göz gezdirdim. Çoğunluk, akşam yemeğine iniyordu. Bu akşam, diğer akşamlara göre yemek saati bir saat geç başlıyordu. Bunu fırsata çevirmek için yemeğe inmeyecektim. Daha az yiyerek kalan yemekleri, bir kaç gündür azar azar taşıyarak saklıyordum. En azından dışarıda, beni bir süre idare edeceklerini umuyordum. Yatağıma uzanarak, kapıya sırtımı dönüp uyuyormuş gibi yaptım. Bir kaç dakika sonra odada duyulan, tek nefes sesinin benden çıktığından emin olurken hızla yataktan doğruldum.
Geceden hazırlamış olduğum çok ağır olmayan sırt çantamı, yatağımın altından çıkartıp omuzuma takarak odadan çıktım. Koridordan, kimseye görünmeden sakin ama hızlı adımlarla geçerek bodrum katına inmeye başardım. Bahçeden çıksaydım kameralardan yakalanmam çok kolay olurdu. Ama bu bir yıl içinde, keşfetmediğim bir yer dahi kalmadığından kaçışım kolay olacaktı. Bodrum katına ulaşınca, şans eseri bulduğum ana caddeye açılan gizli geçidin önüne gelerek etrafı dikkatle dinledim. Tam bir kat yukarıda bulunan ön bahçeden, çocuk sesleri dışında hiç bir ses duyulmuyordu. Geçidi aralayarak ilk adımımı caddeye atmış, arkamda kalan geçidin kapısını kapatarak bedenimi dışarıya çıkartmıştım. Yetimhanenin karşına geçip, yıllarımı geçirdiğim bu koca binaya baktım. Dışardan izlemenin içerisine göre ne kadar basit durduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Öylesine bakıp geçen insanlar gibi bende bomboş bakıp sonunda sırtımı dönerek ilerlemeye devam ettim. Yollar nereye götürecekse hiç düşünmeden, adımlarımı rast gele dümdüz atarak ilerledim...
Terk edilmekten ziyade, artık tüm kötü anılarımı sadece ben terk ederken bu hiçlikten de kurtuluyordum. Uzun bir yürüyüşten sonra, hâla bir kaç kişinin oynadığı büyük bir parkın önüne ayak bastım. Kitaplardan ya da yemekhanenin içindeki küçük boy televizyon ekranından görebildiğim çocuk parkı, şimdi tam karşımdaydı. Hayalini kurmasam bile hep merak ettiğim bir yerdi. Adımlarım, salıncakların karşısında boş duran bankın önüne gelene denk durmamıştı. Derince bir nefes alıp banka çökerken, boş salıncakları seyre daldım.
Dünya dönerken kimsesiz kalanlar sadece sürüklenirdi. Kendi dünyasının etrafında dönen kişileri izlerken de yine yalnız sürüklenmeye devam ederdik. Adaletin tek bir yönü ortaktı. Oda, sadece hepimizin bir gün ölecek olmasından ibaretti. Bir süre sonra siyah pabuçlardan duyulan tok sesle dikkatim dağılırken, salıncakta olan bakışlarımı yanıma oturan yabancıya çevirdim. Gözleri, sanki kaybettiğim o gökyüzü bakışlara benziyordu. Sert yutkunuşum, ciğerlerimdeki tüm havayı bastırdı.
"Salıncaklarda neyini kaybettin küçük?" Sorulan soruda her şeyi diyebilirdim ama zaten hiç bir şeyi elde edememiştim ki...
"Kendimi. En çokta gökyüzüne çıkmayı düşlerken, ayaklarımın altındaki ölü düşleri bile diriltecek olan umudumu." Söylediklerim, bu yaştaki biri için çok derin ve fazlaydı belki de ama ben hiç bir zaman yaşıtlarım gibi olamamıştım. Cevabımdan etkilendiğini, gölgelenen o gök mavisi bakışlarından anladım.
"Umut her zaman vardır. Karanlıkta dahi kalsan, gökyüzüne bakman yeterlidir. Hadi git ve o salıncakta göğe yükselirken, yaşamın için bir umut çal küçük."
Sarsıldım, hiç tanımadığım bir yabancı beni düşünüyordu. 15 yaşındaki Ayana, hayatında ilk defa içten gülümsedi. Aceleyle kalkarak, hızlı adımlarla yürüyüp salıncağa bindim. Bulutların üzerindeydim sanki. Rüzgar çok şiddetli olmasa da yüzüme çarpıyordu. Bu, içimdeki ölü çocukluğumu tekrardan yaşatmak için verilen nefes gibiydi. Birden salıncak gerçekten de hızla göğe doğru yükseldi. Yabancı salıncağı sallıyordu. Şimdi gülümsemem, koca bir kahkahaya dönüştü.
"Sen, neden bana yardım ediyorsun ki kötü biriysen eğer verecek hiçbir şeyim yok bundan vazgeç." Kimse güvenilir değildi, anlamaya çalışıyordum. Çünkü bu zamana kadar bana, hep bunu öğretmişti insanlar.
"Küçük, senin gibilere karşı kötü değilim buraya geldiğinden beridir seni izliyorum. Bu yaşıma kadar çok kayıp ruh gördüm ve terk edilmiş çocuklar. Ama senin ruhun, tamamen kayıp değil ve ben sana yardım ederek hem seni hem de teşkilatı yaşatacağım. Şimdi dilediğince sallan. Yeni doğan günle birlikte içindeki ölü cesetlerden kurtulup, ayaklarının altına gömdüğün o umudu çıkartarak yaşamaya başlayacaksın."
"O zaman daha hızlı salla Moruk."
Alaylı çıkan sesimle, homurdanırken daha da hızlı sallamaya başladı. Söylediklerini, o zamanlar anlamam pek mümkün değildi ama içimdeki Medusa; zaten hiçbir şeyi olamayan bir kızsın o yüzden dene derken bende dinlemeyi seçmiştim. Şimdiyse o güne dair, tek bir pişmanlığım bile yoktu.
Aniden gökyüzünde patlayan havai fişeklerle birlikte heyecanlanmış, yeşillerimi manzarayı dikerek izlemeye devam etmiştim. Yeni yıla hiç tanımadığım bir yabancıyla, bir parkın salıncağında göğe yükselirken girmiştim. O anlarda bir dilek tutmuştum. Belki de bir önceki dileğim gibi olmaz bu sefer gerçekleşirdi, kim bilir?
Dileğim, ayakları üzerinde dimdik güçlü duran bir Medusa olabilmekti... Sizce başarabilmiş miydim?
****
Nasılsınız güzel okuyucularım?
Çok fazla burada aktif olamıyorum ama siz lütfen yinede desteğinizi esirgemeyin.
Nasıl gidiyor? Peki kitap nasıl ilerliyor sizce? Yorumlarda buluşalım.
Bir sonraki bölüme denk görüşmek üzere, Sevgiyle kalın...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 123 Okunma |
57 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |