Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Aşk için fedakarlık

@deryayim

ATHENA

 

Eşimin bir serap gibi “özür dilerim kraliçem” kelimesini duyarken yavaş yavaş gözlerimi açmaya çalışıyordum. Her şey tam anlamıyla birbirine karışmış, bulanık görünüyordu.

 

Son hatırladığım daha önce hiç görmediğim kadar büyük, siyah bi kurdun peşimde hırlayarak koşmasıydı.

 

Görüşüm netleşirken bir çift kolun beni sardığını farkettim.Başımdaki şiddetli zonklamaya rağmen kendimi kalkmaya zorluyordum.

 

Sersemlikten kurtulup gerçekliğe dönerken gördüğüm manzara karşısında içime adeta ateş düştü, eşim gözleri kapalı,hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Tenindeki ışıltı solmuştu. Ağzından kan süzülmüş,sakalları kanla kaplanmıştı.

 

Korku tüm vücudumu ele geçirirken bulunduğumuz yere bakıyordum

 

Bir saniye.

 

bu bir kabus mu, öldüm mü?

 

Hemen dizlerimin üstüne doğrulup panik içinde eşimin yüzünü titrek ellerimle avuçlarımın arasına aldım.

 

Güneş parıltılarının vurduğu orman gözlerini açacağı umuduyla, yüzünü sarssam da, çabalarım sonuçsuz kalınca çaresizlik içinde omuzlarını sallayıp uyandırmaya çalıştım. “kral Posedion aç gözünü” diye bağırırken, yanaklarımda durduramadığım yaşlarımı hissettim.

 

 

Aceleyle başında bir yara var mı diye kontrol ettikten sonra darbeyi sırtından aldığını anlayıp var gücümle eşimi çevirdim. Sırtında derin yaralar vardı. Kayalar adeta eşimi delik deşik etmişti.

 

“Posedion lütfen” diye çığlık çığlığa bağırışlarım sanki tüm krallıkta yankılanıyordu. O an onu kurtarmak için tek çarem olduğunu biliyordum.

 

Kesinlikle yapacağım.

 

Yapacağım şey kendi ruh özümü ona verip iyileşmesini sağlamaktı. Tehlikeliydi, büyünün sağ bıraktığı,yok denecek kadar azdı. Henüz işaretlenmediğim için,eğer ölürsem,zorda olsa hayatta kalabilirdi.

 

Ölmek Umrumda değildi, onun olmadığı nefes almadığı bir dünyayı istemiyordum. Hiç bir zaman bir ailem olmamıştı. Bu ihtimali bana verebilecek tek kişinin ölmesine izin veremezdim.

 

Sonunda ölecek olsam, o aileyi kuramayacak olsam bile bunu yapacaktım.

 

Hepsi benim suçum…

 

eğer kaçmasaydım başına bunlar gelmeyecekti.Suçluluk ıstırap acı içinde derin bir nefes alıp yanaklarımdaki yaşları ellerimle sildim.

 

Ellerimi eşimin yaralarının üstüne nazikçe koydum. Hissederse acı çeksin istemedim.

 

Eğilip başından öperken, silik kokusunu içime çektim.

 

Hoşçakal, Posedion…

 

Gökyüzüne, ay tanrıçasına ölmeden onu görmeme fırsat verdiği için teşekkür edip yaşamsal özümü çağırdım.

 

İçimde çok güçlü, kavurucu bir şeyin hareketlendiğini hissettim, bu ruhumdu,hücrelerimi yakarken serbest kalıyordu..

 

Ellerimden çıkan, ilahi gibi görünen ışık,onun yaralarına süzülüp iyileştirirken, gözlerim sanki başımın arkasına dönüyordu.

 

Görüşüm yeniden bulanıklaşmaya başlıyor,zor nefes alıyordum.

 

Burnumda bir sıcaklık hissettim, belli belirsiz eşimin sırtına damlayan taze kanı gördüm.

 

Vazgeçmedim, ne olursa olsun vazgeçmezdim. Ne kadar acıtırsa acıtsın, hiçbir şey onun hayatta olmamasından daha çok acıtamazdı.

 

İçimde bir şeyin tükendiğini yavaş yavaş yok olduğunu hissettim, kavurucu his yerini boşluğa bırakırken çevremde,yaklaşan kurtlar gördüm

 

yâda halüsinasyon görüyorum?

 

Emin olamadan göz kapaklarımın düşmeye başlamasıyla, karanlığa gömüldüm.

 

POSEDION

Gözlerim yavaş yavaş açılırken Thenanın yanıma düştüğünü gördüm. Şok içinde doğrulup, kraliçemi çekip kucağıma aldım. Şokla gözlerimi kırptım ve bir daha kırptım. ne olduğunu anlayamadım.

 

Yüzünden saçlarını çekerken avuç içlerim ıslandı.Gözlerinin çevresi kızarmış, ağlamıştı. burnu kanamıştı. Aceleyle nabzını kontrol ettim yaşıyordu ama çok zayıftı.

 

Ne yaptın kadın?

 

Elimi sırtıma götürüp, tenimin hiç yaralanmamış gibi pürüzsüz olduğunu hissedince dehşetle şok arasında bir duyguya sıkıştım.

 

Bu nasıl olabilir?

 

Ne olduğunu anlamaya çalışırken kurt formunda koşarak gelen Elijah’ı gördüm. Endişeyle zihnimde bağırdı.

 

“Abi öldüğünü sandım, bağ bıçak gibi kesildi. Seni ararken kraliçenin bağırışlarını duydum, geldiğimde sen yatarken kraliçenin ellerinden ışık çıkıyordu. Ona yetişemedim abi.” Dedi sesi titriyordu

 

“Hemen saraya dönmeliyiz, her ne yaptıysa beni ölümden kurtardı,ölmesine izin veremem en iyi şifacıları çağır Elijah” eşimi kucağıma alıp göğsüme sıkıca bastırdım. Bir an bile beklemeden koşmaya başladım.

 

Daha hızlı olmak için, eşimizi kucaklarken koşabilecek, likanımı serbest bırakmaya karar verdim.

 

Yarı dönüşmüşken, hırçın beyaz atın buraya doğru koştuğunu gördüm. Thena’yı bırakıp gitmemesi garip olsa da bunun üstüne düşünecek vaktim yoktu.

 

Bize yaklaştığında yavaşladı,onu ürkütüp kaçırmamak için insan formuma dönüp sakince bir kaç adım attım.

 

Bir ilk olarak tepki vermedi, ona binmemezi istiyor gibi bacaklarını büküp eğildi.

 

Bunu işaret saydım, eşimi sıkı sıkı sarıp, atın üstüne bindim.

Komut vermeden dört nala koşmaya başladı.

 

Bu kesinlikle ilahi bir yardım.

 

Askerlerim ve betam kurt formunda, asi ata yetişmeye çalışırken Elijah’a zihin bağıyla neler olduğunu anlattım.

 

Bir yandan durmadan eşimi öpüyordum. Avuç içlerini, alnını, burnunu. Çaresizce içimdeki korkuyu bastırmaya çalışıyordum. Neden ağladığını anlıyorum. Benim şuanda hissettiğim gibi eksik, çaresiz hissetmişti.

 

Ne yaptın…

 

Kısa bir sürede saraya vardığımızda Şifacılar çoktan gelmiş kapıda bizi bekliyordu.

 

Tutuşumu bir an bile gevşetmeden koşar adımlarla odama çıktım. Girdiğimde Eşimi nazikçe yatağa yatırıp doğruldum.

 

Üç şifacı eşimi bırakmamla onu kontrol etmek için etrafını sardı. Bir kaç adım geri çekilip onlara yer açtım.

 

Zihnimde “o iyi olacak abi” diye bir ses duyduğumda Elijah ve Peter’ın da burada olduklarını idrak ettim.

 

Baş şifacı Viola onları çağırıp ne gördüklerini detaylı olarak anlatmalarını istedi. O dişi bir elfti. Genaral Peter’ın kader eşiydi.

 

Onlardan duydukları karşısında şaşırmış, görünüyordu. Gözlerinde korku vardı.Bu beni tedirgin etti. Ellerimi göğsüme kavuşturmuş onları izlerken işini bitirip bana döndü.

Yanıma yaklaşıp “Majesteleri” derken otomatik bir reverans yaptı.

 

“Eşime ne oldu Viola” diye sorarken sesimi tanıyamadım. Duyacaklarımdan korkmadığımı söylersem yalan söylemiş olurum.

 

Yüzü solgun gözüküyordu, nereden başlayacağını düşünüyordu,kendini toparlayıp konuşmaya başladı.

 

Derin bir nefes alıp “Majesteleri, eşiniz sizi aldığınız yaradan kurtarmak için yapılması yasak olan bir büyü yapmış. Basit tabirle ruhunu iyileşmeniz için size vermiş. Şanslıyız ki ölmedi, bu büyü maalesef çoğunlukla ölümle sonuçlanıyor. Üstelik bunu yaparken yaralıymış. Kraliçe göründüğünden çok daha güçlü majesteleri.” dedi

 

Ne?

 

Duyduklarım karşısında yaşadığım duyguları tarif etmenin yolu yoktu, bir yanımı sevgi kaplarken diğer yanımı kontrolsüz bir öfke ele geçirdi. Eşim kurtulmam için canını hiçe saymıştı. Kendi hayatından vazgeçmişti. Yaşayabilmem için. Ölebilirdi ve o ölünce yaşayacağımı nasıl düşünebilirdi

 

Anlaşılan tek aptal ben değilim.

 

Dışarı öfkemi yansıtmamaya çalışsamda oldukça sert bir sesle

“Ne zaman uyanacak” diye sordum

 

Viola “Ruhunun kendini toparlamasını beklemekten, bunun için dua etmekten başka çaremiz yok Majesteleri, fiziki yaralarını daha hızlı iyileştirmek için bazı şifalı karışımlar verdik. Ama ruhunu iyileştirebilecek tek şey varlığınız, eş bağının onu iyileştireceğini düşünüyorum.” Dedi, tereddüt içindeydi.

 

Derin bi iç çekip “ Herkes çıksın, Viola sen kal” diye emir verdim.

 

Herkesin çıkmasının ardından Viola “bir şeye mi ihtiyacınız var majesteleri” diye sordu.

 

Evet Viola, kadınıma ihtiyacım var.

 

Eşimden gözlerimi ayırmadan “Bir kadının ihtiyacı olan her şeye ihtiyacım var, önceliğim temiz kıyafetler. Ne kadar çabuk burda olursa o kadar iyi olur” diye yanıt verdim.

 

“Anlaşıldı mesajteleri” diye otomatik reveransın ardından odadan ayrıldı.

 

Eşime yaklaştım, yatağın kenarına çömelip elini tuttum. Ardından ipek tenine duyduğum çaresiz ihtiyaç yüzünden avucunu yanağıma bastırdım.

 

Avuç içlerine öpücük kondururken, düşüncelerim dilime vurdu.

 

“Bana geri dön, kraliçem”

 

Ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre,olduğum yerden kıpırdamamış bir şekilde,huzur içinde görünen eşimi izlerken, kapı çaldı.

 

Doğruldum. “Gel” diye yanıtımdan sonra Elijah içeri girdi, İlk başta sessizce yanımda dursada daha sonra karşıma geçip buruk gözlerle yüzüme baktı.

Dayanamayıp “gözlerinde gördüğüm duygu nedir abi?” Diye sordu.

 

“Pişmanlık Elijah”diyerek derin bir nefes verdim .

 

Beklemeden “Abi senin bir suçun yok onu kurtarmak için peşinden atladığın gibi oda seni kurtarmak için kendini feda etti, eş olmak böyle bir şey, iyi olacak, Violayı duydun kraliçemiz güçlü” dedi.

 

“Eğer bir askere davrandığım gibi davranmasaydım,ona zaman tanıyıp fikrini sorsaydım, onu tanımaya çalışıp hazır olmasını bekleseydim, şuan ölümün pençesinde olmayacaktı. Eş bağına bir sebeple hazır olmadığı için kokusunu gizliyordu ve ben kibirli bir piç gibi onu işarete zorladım. İlk seferinde saraydan bile çıkmamıştı Elijah. Onu ofisimde buldum.yaptığım hareket eşimi kaçmaya zorladı” diye bağırdım.Kendime çok sinirliydim.

 

Elijah başta ne diyeceğini düşünürken sessiz kalsada,şefkatli bir ses tonuyla;

 

“Eş bağının çekimi yüzünden davranış şeklin için kendini suçlama abi, bu kadar yıl beklemişken karşı koyamazdın, yengem iyi olacak. Şimdi seni onunla yalnız bırakacağım ama bana ne sebeple olursa olsun ihtiyacın olduğunda hemen burada olacağım.” Diyerek odadan ayrıldı,

 

Onun ayrılmasından sonra Viola kapıyı çalıp içeri girdi. Elinde büyük bir çanta tutuyordu.

 

“Majesteleri, istediğiniz şeylerin bir kısmı burada. Bazı şeyleri temin etmek içinde Kralkent’e hizmetliler gönderdim. Şimdilik bu Kraliçeye yardımcı olacaktır.” Diye anlattı

 

Konuşmadan kafamı salladım. Bu sessiz bir teşekkürdü ve ekledim “çıkabilirsin” Ardından Viola odadan ayrıldı.

 

Daha fazla vakit kaybetmek istemediğimden yeni kıyafetler arasında temiz bir tişört bulup yırttım. Parçalara ayırdığım tişörtü, banyoda ıslatıp eşimin yanına oturdum ve onu temizlemeye başladım.

 

Kan izlerinden, tozdan iyice arındırdıktan sonra, hala üstünde olan elbiseyi çıkardım.

 

Başta Viola’nın getirdiği kıyafetlerden birini giydirmeyi düşünsemde,kokumun ona iyi geleceğini düşünüp dolaptan tişörtümü aldım.

 

Kraliçeme tişörtümü giydirdikten sonra önümde duran çantayı karıştırdım. İçeride paketli iç çamaşırları bulunca rahatladım.

 

O güzel vajinasına izni olmadan bakmak ve dokunmak istemediğimden, leğen kemiklerini saran kısmını baş parmaklarımla tutup, çektim.

 

Eşimi soyma düşüncesi bile aletimi sertleştirdi. Bunu çok yersiz bulup kendime kızdım, özelliklede canavarlarıma.

 

Kızışmış köpekler!

 

Aceleyle temiz iç çamaşırını eşime giydirdim.

 

Her şeyi bitirdikten sonra banyoya yönelip hızlı bir duş aldım. Ardından altıma bir boxer geçirip, eşimin yanına uzandım. Onu göğsüme çekip saçlarını okşamaya başladım.

 

İçimdeki duygu denizinde boğulurken, yüzünü izliyordum. Her detayını ezberlemeye çalışıyordum.

 

Lanet olsun! Ay gözlerini özledim…

 

“Ay gözlü, aç gözünü” sesimi duyduğu umuduyla mırıldanıyordum.

 

Saatlerce onu sevip okşadıktan sonra, neredeyse hiç olmayan kokusu belirgin hale gelmeye başladı.

 

Cennet kokusu hücrelerime karışırken, uykuya daldım.

Loading...
0%