Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Büyük kötü kurt beni yedi

@deryayim

ATHENA

Kralımın öpüşüyle ilk başta donup kalsamda çok geçmeden kendimi daha fazlasını isterken buldum.

 

 

İstemsizce dudaklarımı araladım. Baş döndüren öpücüklerine aç öpücüklerle karşılık verdim.

 

 

Tadına saldırgan bir şekilde bakmak istiyordum. Hiçbir şeyi bu kadar istememiştim. Bu adamın dudaklarına karşı koymak mümkün değildi.

 

 

Başta nazikçe öpsede davetimle öpüşü sertleşti. Hafifçe çekilip alt dudağımı baş parmağıyla okşadıktan sonra bir anda çenemi tutup bana iffetsiz bir fransız öpücüğü verirken diğer elini kalçalarımda yaramazca gezdirdiğini hissettim.

 

 

Dilini ağzımın yumuşak duvarlarına soktu ve mümkün olan her santimde bana değdi.

 

 

Beni iyice duvara yaslayıp heybetli vücuduna hapsetmesiyle,alt kısmında oluşan sertliği hissetmek sırılsıklam olmama yetti.

 

 

 

Eli tenimde zevkle dans ederken dillerimiz adeta kavga ediyordu. Kısa nefesler almak için duraksamalarımız her seferinde daha sert dudaklarımızın birbirlerine kitlenmesiyle sonuçlanıyordu.

 

 

Arzu duygusuyla tanışıyor, hissin hırçın bir nehir gibi içimde dolaşmasının keyfini çıkarıyordum.

 

 

Kontrolümü kaybetmiş bir şekilde,kendimi denizlerin tanrısına, şehvetli dudaklarının insafiyetine bırakmışken, omzumu sabitlemiş bıçaklardan birini yerinden sökmesinin çıkardığı sesle kendime geldim.

 

 

Az önce ne oldu öyle?

 

 

Kaçmam gerektiği düşüncesi zihnime nüfus ederken, fırsattan istifade serbest kalan kolumu sessizce baldırlarımın arasındaki bıçağa götürdüm.

 

 

O diğer kolumu sabitleyen bıçağı çıkarırken aynı anda baldırlarımın arasındaki bıçağı çektim.

 

 

Beni görkemli vücuduyla hapsettiği duvardan ayırıp bulduğu ilk yerde becerecekti. Masanın üzerinde yada koltukta farketmezdi.

 

 

Altında ezilirken işaretini boynuma penisini içime tekrar ve tekrar koyacaktı. Garip olansa zihnimde oluşan bu düşüncelerin sahibi sanki ben değildim.

 

 

İstemediğimden değil vajinam çaresizce zonkluyordu. İstemediğim şey işaretti.

 

 

Hayır hayır hayır!

 

 

İşareti ona şimdi veremezdim,bu yüzden öpüşmemiz oldukça ateşli bir şekilde devam ederken, elimde gizlice tuttuğum bıçağı bacağına sapladım.

 

 

“Ahhh” diye belli belirsiz çıkardığı sesle bir adım geri çekildi, gözleri simsiyahtı.

 

 

Gözlerinde beliren kısa şaşkınlık,öfkeye dönüşürken onu sertçe itekleyip kapıya doğru koşmaya başladım.

 

 

Ona zarar vermiş olmak hem ruhen hem bedenen canımı yaksada, sırlarım daha çok zarar verecekti. Bu yüzden tereddüt etmeden kaçmaya başladım.

 

 

Tam kapıdan çıkmıştım ki;

 

“Sana önden 15 saniye zaman tanıyorum, uçabildiğin kadar uç kuzgun. Zamanın bittiğinde kanatlarını bağlayacağım, beni buna sen zorladın. Tik tak tik tak…” diye yeniden alaycı ses tonunu kullanıp sırıttı.

 

 

Bir an duraksayıp, arkamı döndüm. Masanın kenarında sanki onu yaralamamışım gibi kollarını göğsünde kavuşturmuş kendinden emin bir şekilde oturuyordu.

 

 

Sanırım gerçekten çelikten yapılmış.

 

 

Tepki olarak “işarete hazır olup olmadığımı sormadınız bile, asıl siz beni zorladınız Kral Posedion” diye bağırdım.

 

 

Çok sinirlenmiştim. alay ediyordu. Kibirli bir şekilde sadece istediğini almaya çalışıyordu.

 

 

“Bekle” diyip öne atılsada öfkeyle koşabildiğim kadar hızlı koşmaya çalışarak, sarayın koridorlarında kayboldum.

 

 

 

Ayağımda topuklular olmadığı için teşekkür ederim ay tanrıçası.

 

 

Beni yoran tek şey bacağımda hissettiğim acıydı. Onu yaraladığım nokta sızlıyordu.

 

 

Sarayın kapısını bulmaya çalışırken, çok yakın olmasada arkamdan ayak sesleri duydum, odağımı peşimde olduğuna çevirip sızı hissinden kurtulmaya çalıştım.

 

 

15 dakikalık kaçıştan sonra bu devasa yapının çıkışına ulaştığımda kapıyı koruyan askerlerin orada olmadığını gördüm.

 

 

Kimseyle kavga etmeme gerek kalmadığı için derin bir nefes verdim. Bunu fırsat bilip hemen dışarı çıktım.

 

 

Kurda dönüşüp kaçamazdım. O alfaların alfasıydı, kurdumu çok kısa bir sürede yakalardı.

 

 

Kulağa hoş geliyor.

 

 

Kaçabileceğim başka bir şey olması umuduyla etrafıma bakarken sağda atların olduğu bir kulübe gördüm ve aceleyle oraya doğru yöneldim.

 

Umduğum tek şey bineceğim atın onun kurdundan hızlı olmasıydı.

 

 

Oraya vardığımda bembeyaz bir at gözüme ilişti, diğerleri arasında daha iri ve huysuz görünüyordu. Tüm huysuzluğuna rağmen beni görünce tepkisiz kaldı.

 

 

Hızlıca başını okşadım, Eyerini takacak zamanım olmadığı için yelesinden tutup sırtına atladım. Beklemeden komut verip koşturmaya başladım.

 

 

Ormanın içine girmeyi başarmıştım ki çok yakınımdan gelen bir uluma sesiyle irkildim. Bu eşimdi ve kesinlikle beni yakalayacaktı.

 

 

POSEDION

 

Eşimin cesaretine hayran olmuştum. Diyarların kralları bile karşımda titrerken o bana kafa tutmaya cesaret etmişti.

 

 

Normal şartlarda itaatsiz birine sinirlenirdim ama onun için…salyalarım aktı.

 

 

“Harika bir luna ve kraliçe olacak.” Likanım hırladı.

 

Kesinlikle!

 

 

Bu duygular belki az önce yaşadığımız tutkulu öpüşme yüzündendi. Bacağımdaki yaraya rağmen aletim hala sertti.

 

 

Eğer engel olmasaydı onu masamın üstüne yatırıp becerecektim. İşaretimi boynuna bırakıp yalarken, saatlerce içinde kaybolacaktım.

 

 

Beni sinirlendiren yaptığı hareket değildi. Verdiği yara sinek ısırığı sayılırdı.

 

Bundan çok daha kötülerini gördüm

 

Kurt adamlar hızlı iyileşirdi yani dakikalar içinde izi bile kalmayacaktı.

 

 

Sinirimin sebebi,istemsizce beni istemediği düşücesine kapılmamdı.

 

 

Öpüşürken kendini kaybetmesi, bacaklarının titremesi hırçın dişi kurdun dudaklarımla en sevdiği tatlıymış gibi oynaması aksini göstersede kaçması böyle düşünmeme sebep oluyordu.

 

 

Onu yakaladığım anda işaretleyeceğim. Bunu daha güzel bir yolla yapmak istesemde bana engel olmuştu.

 

 

Denediğim yol çok iyiydi, dudakları çok iyiydi, tadı daha bile iyiydi.

 

 

Mmm leziz.

 

 

Boşa çabaladığını göstermek için, kaçmasına zaman tanıyıp onunla oynamak istedim.

 

 

Öfkeliydim ve bu tehlikeli hissi anca böyle atabilirim. Beni yaralamış olsa da aynı şekilde karşılık veremezdim. Kırılgan vücudunu incitemezdim.

 

 

Öfkemi zar zor bastırıp alaycı suratımı takındım, kaçmaktan vazgeçip itaat etmesi için son bir kez gözdağı verdim.

 

 

Dik başlılığı, cesareti hayranlık uyandırıp,tahrik etsede ben kraldım istediğimi her zaman almıştım

 

 

Ne kadar kaçarsa kaçsın,yine alacağım.

 

 

“İşarete hazır olup olmadığımı sormadınız bile, asıl siz beni zorladınız Kral Posedion” diye bir bağırmasıyla sersemledim.

 

 

O anda şok ve keskin bir acı gibi pişmanlığı solumda bir yerlerde hissettim. Zihnim aydınlanma içinde kıvranıyordu.

 

 

Lanet olsun o benim eşim!

 

 

Ona komutamdaki emir bekleyen, istediğimi harfiyen yapacak bir asker gibi davranmıştım. Hakettiği saygıyı göstermemiştim,ne istediğini sormamıştım.

 

 

Aptal.

 

 

Şoktan çıkıp , “Bekle” diye öne atılsamda çoktan koridorda kaybolmaya başlamıştı.

 

 

Peşinden koşmaya başladım onu yakalamak için evet ama bu sefer farklı sebeple. İstediği kadar zamanı olduğunu söyleyip onu sakinleştirecektim.

 

 

Eş bağını reddetmesi mümkün değildi, çok uzak olmayan bir zamanda işaretim için yalvaracaktı. Bense onu tanıyıp neden eşinden gizlendiğini anlamak yerine saçma korkularımın beni yönetmesine izin vermiş aceleci davranmıştım.

 

 

Aptal.

 

 

Tüm bu düşünceler bana eziyet ederken vakit kaybetmeden generalime bağlandım.

 

 

“Genaral, sınırı koruyun” diye emir verdim

 

 

“Anlaşıldı,majesteleri. Tüm askerler sınırlarda” diye cevap verdi

 

 

Uzun süren bir kovalamacanın ardından koridorun sonundan onun çıkışa ulaştığını görüp daha hızlı koşmaya başladım.

 

 

Kurda dönüşmeme ramak kalmıştı ama dönüşmeyecektim. Tekrar insan formuna dönüp çıplak kalmak gibi sorunlarımız yoktu.

 

Krallığımdaki bazı elfler bu konuda yardımcı olmuştu. İnsana dönüştüğümüzde büyü sayesinde giyinik oluyorduk.

 

 

Sadece bu kovalamacayı adil sürdürmeye çalışıyordum. Daha fazla istediğini almak için ukalalaşan bir piç gibi davranmak istemiyorum

 

 

Sarayın kapısına vardığımda şok oldum. Eşim ben dahi kimsenin üstüne binemediği yabani ata binmiş koşturuyordu.

 

 

Puslu Ormana doğru hızla ilerlerken beklemeden kurduma dönüştüm ve peşinden atıldım. Burayı tanımıyordu, o atada güvenmiyorum.

 

 

Krallığımdaki en hızlı, bir o kadar asi attı, ona ulaşmak için dönüşmem adil sayılırdı.

 

 

Pençelerim ormanın sert toprağına vurduğu an, onu gördüm, tüm zerafetiyle, dört nala koşturuyordu. Uludum, askerlerime beni takip etmelerine dair komut verdim.

 

 

Kraliçem dönüşmek yerine bir atı tercih etmişti. Gerçekten zekiydi. Kurdunun kurduma karşı şansı olmadığını biliyordu.

 

 

Nereye gideceğini bilmeden atını sürüyordu. Bir anda keskin bir şekilde sağa doğru yön değiştirmesiyle paniğe kapıldım.

 

 

Siktir.

 

 

Gittiği bölge krallığımdaki en dik uçurumun bulunduğu bölgeydi. Uçurumun dibinde sivri sarp kayalar vardı. Dengesini kaybedip asi atından düşerse ciddi şekilde yaralanabilir, ölebilirdi.

 

 

Onunla zihin bağı kurup uyaramadığım için lanet ettim.

 

 

Onu durdurmak için daha hızlı, çok daha hızlı koşmaya başladım, uçurumun kenarına yaklaştığında,arkasında olduğumu hissetti. Bana bakmak için döndü, önünde duran büyük ağaç dallarını görmemişti.

 

 

Onu uyarmak için şiddetle hırlasamda bir anlamı olmadı. Thena kafasını çok şiddetli bir şekilde ağaç dalına çarptı.

 

 

Çifte siktir!

 

 

Çarpmanın etkisiyle atın yelesindeki elleri gevşedi, beyaz yele, eşimin başından akan kan yüzünden kırmızıya boyanmaya başladı. Dengesizce sallandı,lanet olsun bilincini kaybediyordu.

 

 

Tam yanına yaklaşmamla, uçuruma düşmeden onu kurtarmak için atılsamda geç kaldım. Thena atın üstünden uçuruma düştü.

 

 

Siktir. Siktir. Siktir.

 

 

Yapabileceğim tek şeyi yapıp,bir an bile düşünmeden peşinden atladım. Onu kaybedemem, daha yeni bulmuşken kayıp gitmesine asla izin vermezdim.

 

 

İnsan formumda onu daha iyi kavrayacağımı düşündüğümden düşerken dönüştüm, eğer bu kadar tehlikeli bir an olmasaydı, eşim havada baygın bir şekilde süzülürken, düşmüş meleklerin, düşerken tamda böyle göründüğünü düşünebilirdim.

 

 

Rüzgar sesi kulaklarımı keserken, ona yetişip belinden kavramla rahatladım, hemen göğsüme çekip hızlı bi hareketle sırtımı döndüm. Darbeden en az hasarı almasını sağlamaya çalışıyordum. Saniyeler içinde sertçe çakıldık.

 

 

Ağhh!!

 

 

Başımı vurmamıştım ama sırtımda daha önce hiç hissetmediğim şiddette bir acı hissetmeye başladım.

 

 

Kayalar sırtımı delmişti ve bu başımla yüzey arasında bir kaç santim boşluk bırakmıştı.

 

 

Darbenin yarattığı sersemlikten kurtulmaya çalışırken ağzımda biriken kanın tadını aldım.

 

 

Önemli değildi, onun ölmesine izin vermek yerine kendim ölürdüm. Tam olarak bunu yaptım. Krallığımı boşverdim, her şeyi boşverdim. Bir eşe yakışır şekilde ölecektim.

 

 

Kendimi karanlığa teslim etmeden önce kollarımda hala baygın olan meleğin yüzüne zorda olsa baktım. Onu son kez öptüğümü düşünüp başına bir buse kondurdum.

 

 

Henüz işaretlenmediği için ölümümden sonra çok düşük bir ihtimal de olsa hayatta kalabilirdi.

 

 

ölmek için kesinlikle güzel bir an

 

 

Eşim kollarımdaydı ve gün doğuyordu. Huzurluydu.

 

 

Ona hakettiği saygıyı vermediğim için benden kaçmıştı ve lanet olsun işte buradaydık.

 

 

Yaşayamayacağımız aşka duyduğum mahcubiyet ve pişmanlık içinde ağzımdan “Özür dilerim Kraliçem”kelimeleri çıkarken yavaş yavaş karanlığa teslim oldum.

 

Loading...
0%