Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@deusnaz

Bölüme oy ve Allah ne verdiyse diyerek yorum yapmayı unutmayın lütfenn

 

200 yorum gelirse çok mutlu olurmuşum Ballarım :')

 

Keyifli okumalarrr

 

******

 

Güçlü Kaşarlar Mutlu Yaşarlar grubundan yeni bir mesaj...

 

Merve; Lan

08.12

 

Merve; Parla nerede?

08.12

 

Merve; Gizem gittin mi yanına Parla'nın?

08.13

 

Merve; Okula bugün gitmesek mi?

08.14

 

Fadime; Olum dün ki olaydan sonra kız da şok oldu.

08.17

 

Merve; Okula bugün gitmesek mi?

Fadime; Bugün sınav var Merve.

08.17

 

Merve; Ananıı

08.18

 

Merve; Ben onu unuttum lan

08.18

 

Fadime; Kardeşler'e mi geçecez?

08.19

 

Merve; Gizem ya da Parla yazarsa inşallah cevap alacağız da işte...

08.20

 

Fadime; Kardeşler'e mi geçecez?

Gizem; Okula geçelim direkt.

08.22

 

Gizem; Parla yüzlerini görmek istemiyor o salak Hasanlar'ın.

08.22

 

Merve; Parla nasıl? Sinirli mi?

08.23

 

Fadime; Sende ki de soru Merve. Kız sinirli zaten.

08.23

 

Merve; Amann ne diyeyim??

08.24

 

Merve; Yalnız çok karışık olaylar.

08.24

 

Gizem; Silin kız şu mesajları. Parla görmesin valla cinleri tepesinde.

08.25

 

Fadime; Sınava girip geri çıkalım okuldan. Hem o mendeburların yüzünü de görmemiş oluruz.

08.25

 

Merve; Katıldım sana.

08.25

 

Gizem; Duruma göre bakacağız. Biz geçiyoruz okula, sizde gelirsiniz

08.26

 

Merve; Tamamdır

08.26

 

Fadime; Tamam görüşürüz. Bende otobüsten inmek üzereyim zaten.

08.27

 

Merve; Geliyom durağa.

08.27

 

Fadime; Tamam hadi görüşürüz.

08.27

 

Gizem; Görüşürüz

08.27

 

Merve; Görüşürüz

08.28

 

Herkes çevrimdışı...

 

******

 

Soğuktan akan burnumu tekrar içime çekerken kafamı, yanımda duran Gizem'in omzuna yaslarken derin bir nefes verdim.

 

"Triplere girme Parla." Gizem'in artık sıkılmış olan sesiyle kendime gelmeye çalıştım. "Olan oldu, sen kendi hikayeni sildin zaten."

 

Doğru, onun hikayesini görüp de olayların ne kadar karmaşık olduğunu fark ettikten sonra hikayemi silmiştim. Onu da engellemeyi düşündüm fakat bunun bir şey değiştireceğini düşünmedim. Okulda dedikodular çıkmıştı zaten, susmak bilmezlerdi de.

 

Üstünden geçtiğim su birinkintisini umursamadan kafamı, Gizem'in omzundan kaldırıp etrafa baktım. Gece yağmur yağmış ve etrafta sular birikmişti. "Okula gitmesek mi?"

 

Okulda ki herkesin o gözleri benim üzerimde olacağı düşüncesi midemi alt üst ediyordu.

 

Herkesin ağzından farklı farklı dedikodu ve yalanlar da dökülecekti, bundan emindim.

 

Gizem, kafasını bana döndürdüğünde kapüşonlusunu kafasından çıkarttı. "Saçmalama Parla. Bugün deneme sınavı var ayrıca. O salakların yüzünü görmemek için mi okula asıcaksın yani?" Bana ciddi olmadığımdan emin olmak istercesine bir ifade ile baktı.

 

Yavaşça omuz silkip önüme döndüğümde ellerimi montumun ceplerine koydum. "Farkında mısın bilmem ama dedikodunun sahibi ben ve Tuğkan. Birbirimizden ölesiye nefret ettiğimiz kişiyle." Gerçi onun nefret etmesi biraz muamma gibiydi.

 

Gizem de bu olaylardan sıkılmış gibi kolunu benim koluma attığında soğuk havaya nefesini verdi. "Onun senden nefret ettiği muamma.. Dün o hikayeyi atarken ne düşünüyordu ki? Bilerek attı şerefsiz." Dişleri arasından sert bir soluk verdiğinde yutkunmadan edemedim.

 

"Dimi? Okulun ağzına laf verdi." İçimde, ona karşı büyüyen nefret tohumları vücudumun yanmasına neden oluyordu. "Hayır, ne gerek var da atıyor bunu? Sırf şerefsizliğine yaptı."

 

Gizem de ben biliyordum şeklinde omuzlarını kaldırıp indirdi. "Ee, zaten. Başka ne için olabilir?"

 

Sitenin çıkışına vardığımızda diğer siteden çıkan birkaç öğrenci daha vardı. "O değil de," Gizem'in meraklı sesi ile kafamı ona çevirdim. "ben Hasan'ı merak ettim şimdi. Nasıl kudurmuştur salak." Kendi kendine sırıtırken ona ciddi misin bakışları attım.

 

"Bugün olay çıkması muhtemel." Diye sessiz bir beyanda bulunduğum da yüzüme çarpan soğuk hava ile vücudumun titrediğini hissettim. "Kendi başını kendi yakıyor Tuğkan."

 

Bugün bir olay çıkması aşırı muhtemeldi çünkü bir yerde Hasan ve diğer yerde Tuğkan vardı.

 

İki sene önce yakın olan arkadaşlar.

 

"Lan," Gizem bir anda yürümeyi kestiğinde bende onla birlikte durarak ona baktım. Bana hem şaşkın hem de bir şeyleri anlamak isterce baktı. "bu Tuğkan sana göz koymuş olmasın?"

 

Sözleri ile birkaç saniye ne söylediğini anlayamadım fakat sonrasında gözlerimi irice açarak bu kadar değil be Gizem bakışları attım. "Yuh! Mal mısın Gizem? Saçmalama." Önüme dönüp ilerlemeye çalışsam da Gizem buna izin vermedi.

 

"Bak şaka falan değil. Niye bu sürekli gelip senle uğraşıyor? Sana aşık olmuş ya da hoşlanıyor işte. Oha!" Olayları iki saniyede çözdüğü için Gizem'e teşekkür ve şükranlarımı sunuyor ve olaylara geri dönüyorum efendim...

 

Sözleri alayla gülüp göz devirmeme neden oldu. "Gizem farkında mısın, Hasan ve Tuğkan eskiden yakın arkadaştı. Kimse yakın arkadaşına yapmaz bunu." Mantıken yapmazdı bana göre.

 

Gizem, onu çekiştirdiğimi fark edince yola devam etti. "Haa, diyorsun ki, yengecilik yapmaz Tuğkan." Hasan ve Tuğkan, biz daha Hasan ile sevgili olmadan önce kavga edip arkadaşlıklarını kesmişlerdi ve bu konu hakkında pek bir olay dönmedi.

 

Aralarında her ne geçtiyse ikisi de kesinlikle kötü bir olaya imza atmış gibi görünüyordu.

 

"Ne bileyim ben? Tuğkan'ı çok tanıyorum sanki. Malın önde gideni. Kendi kendine triplere girip duruyor." Yüzüme vuran soğuk hava dudaklarımı kuruttuğunu hissettiğim de dudaklarımı hızla yalayıp başımı önüme düşürerek yürümeye devam ettim.

 

Gizem de koluma daha çok asıldığında yandan bir bakış attım ona. "Hasan yazdı mı sana? Mal gibi o da triplere girip de Tuğkan'ı sıkıştırmasa bari." Sözleri kaşlarımı çatmama neden olduğunda kafamı kaldırıp baktım ona.

 

"Bana Tuğkancı mı kesildin şu an?"

 

Gizem ise bana şoke olmuş bir şekilde bakarak, "Saçmalama Parla! Tabi ki hayır. İkisinin de yüzünü şeytan görsün de," Sonlara doğru kısılan sesi ile gözlerimi kıstım.

 

"De?"

 

Gizem ise, "Ya sende kabul et şimdi Tuğkan, Hasan'dan daha karakterli." diye fikrini ortaya attı. Attı atmasına ama çok yanlış bir fikir olduğu gerçeği su götürmezdi. "Hasan sana ne piçlikler yaptı."

 

Yanımızdan geçip giden insanları umursamadan ona dik bir bakış attım. "Senin de bir dediğin, bir dediğini tutmuyor Gizem. Hem diyorsun, Tuğkan senden hoşlanıyor -ki ben eski arkadaşının eski sevgilisiyim- şimdi de diyorsun Tuğkan, Hasan'dan daha karakterli." Diye onu terslediğimde bana burun kıvırdı.

 

Kol kola ilerlediğimiz yolda, karşı yola geçmek için kaldırımdan indiğimizde söylenmeyi sürdürdü. "İkisi de aynı aslında. Al birini, vur ötekini." Bize göre öyleydi.

 

Tuğkan ve Hasan aynı bokun laciverti bizim için.

 

Yolu geçip okula dönmemizi sağlayan yola girdiğimizde okula giden öğrencilerin çoğunun bize baktığını veya kendi aralarında bir şeyler konuştuklarını hissedebiliyordum.

 

Yaktım çıranı Tuğkan.

 

Yemin ederim yaktım.

 

"Herkes bana bakıyor, anksiyetem tuttu Gizem." Gizem'in kulağına fısıldadığım da o ise etrafa bakıp duruşunu dikleştirdi. "Demirsoy'un yüzünden. Allah belamı veriyor benim..." Diye sesim git gide kısıldı.

 

Gizem ise dudakları arasından fısıldadı. "Çaktırma bir şey. Cool ol."

 

"Nasıl cool olabilirim acaba?" Ona en ters bakışlarımı attığımda ise etrafa sahte gülücükler saçarak iyi kız rolü takındı. "Bugün kenara çekmem lazım Tuğkan'ı." Diye onun gibi başımı dikleştirip uzun yoldan ilerlemeye devam ettim.

 

"Hıı," Diye beni onayladı Gizem. Sol tarafımızda kalan birkaç kişilik kız grubuna el salladı. "öğle arasında konuşursunuz."

 

Okulun içinde konuşma düşüncesi iğrenç bir şeydi. Özellikle olayların bir sonraki günü bunu yapmamız kesinlikle insanlar tarafından çok büyük bir dedikodu malzemesiydi.

 

Derin bir soluk verdim. "Saçmalama Gizem. Okul da nasıl konuşabiliriz acaba?" Etrafa sesimiz gitmesin diye oldukça kısık tutmaya çalıştığım sesim ile bizi duyan biri var mı diye etrafa bakındım.

 

Kulağıma yaklaşarak, "Beşinci ders bizim müzik dersi ya hani. Müzik sınıfının anahtarını veririm sana. Orada konuşursunuz." Mantıklıydı aslında. Kimse görmezdi bizi, rahat rahat ağzıma geleni de söylerdim.

 

"Tamam o zaman." Derin bir nefes daha verdiğimde okulun kapısından geçip, bahçede ki benim üstümde gözleri umursamadan okulun içine girdim.

 

Girmiştim girmesine ama kantinde oturan Ayşeler ile girdiğime pişman olmuştum.

 

Okulun dedikoducu tayfası.

 

"Parla!" Yanlarından, onları hiç tanımadan geçip gitmeyi isteyebilirdim fakat onların sesi ile olduğum yerde bir tık durakalmıştım.

 

"İti an, çomağı hazırla." Diye bir iç çekti Gizem. Oysa onları anmamıştık bile.

 

"Ne diyeyim?" Diye fısıldarken daha Ayşe'ye dönmemiştim. "Bir şey söyle."

 

Gizem ise, "Sana ne deriz geçeriz.."

 

Aynı anda arkamıza dönüp Ayşe'ye baktığımızda, onlar da oturdukları masadan kalkmış yanımıza geliyorlardı. Aklımdan milyon tane yalan geçse de Gizem halleder diyerek sessiz kaldım.

 

Hallederdi değil mi?

 

Halletmesi gerekirdi.

 

"Günaydın." Gizem'in enerjik sesi tamamen bir yalan ibaret olsa da ona ayak uydurarak tebessüm ettim.

 

Yanımıza gelen Ayşe ve yılan tayfası ise bizim aksimize tam olarak yılansı bir gülümsemeyle geliyorlardı. "Günaydın." Diye karşılık bulduğumuz da anladım ki günümüz aydın geçmeyecekti.

 

Yanımıza geldiklerinde gözleri hemen bana döndü. Ayşe'nin arkasında kalan Didem ve Hazal'ın öldürücü bakışları ile gözlerimi kısmadan edemedim.

 

Alıp vermedikleri ne diye düşünürken tabi ki Tuğkan Demirsoy olduğu gerçeği kafama dank etmişti.

 

Hazal, Tuğkan'a üç yıldır takıntılıydı ve okulda bunu bilmeyen yoktu.

 

"Size günaydın." Diye tebessümümü bozmadan onlara karşılık verdiğimde Hazal bana hiç de samimi olmayan bir gülümseme yolladı.

 

"Dünkü olayları duyduk." Diye giriş yaptı Ayşe.

 

İşte geldik zurnanın zort mu, zart mu her neyse, dediği yere.

 

"Tüm okul duydu." Diye Gizem karşılığı verirken gülümsemeye devam ediyordu fakat gülümsemesi hiç de samimi değildi aynı onlar gibi.

 

Hazal burnundan sert bir nefes verdiğinde Ayşe'nin gözleri bana döndü. "Tuğkan ile sevgili misin?" Diye direkt olaya, bodoslama dalmasından dolayısıyla şaşırsam da bunu onlara belli etmedim.

 

"Öyleyse, ne olmuş?" Diye benim yerime konuşan Gizem'in bakışları direkt Ayşe'ye odaklandı.

 

Hazal bu defa öne doğru atılacakken yanında ki Didem onu tuttu. "Ha, sevgilisiniz yani?" Diye sahte bir şaşırma ile sordu Ayşe.

 

"Ne istiyorsunuz Ayşe?" Diye bıtkın bir nefes verdim havaya.

 

Ayşe yerine Hazal üstlendi konuşmanın devamını. "Parla, Tuğkan'ı sevdiğimi biliyorsun." Bana aşağılayıcı bir bakış attı.

 

"Allah Allah," Diye gülümsedi Gizem. "Bizde onu, elde edememişliğin takıntısı sanıyorduk be Hazal." Aslanım be. Aslan Gizem. Heyt yavrum heyt...

 

"Gizem," Diye ona karşı uyarıda bulundu Ayşe. Bakışlarıyla insanı gömüyor gibiydi. "ileri gitme. Gerçi ileri giden de biz değiliz."

 

"Ayşe, benlik bir durum yok. Hesap sormak için benim yanıma gelmeyin." Diye söze başladığımda Hazal'a döndüm. "Muhattabın ben değilim. Tuğkan ile aramızda bir şey yok. Şüphen varsa gider konuşursun Tuğkan'la." Gizem'in koluna girdiğimde son kez onlara baktım. "Gidelim, Gizem."

 

Arkamıza dönüp koridorda ilerlerken Gizem sert bir nefes verdi. "Mala bak, Tuğkan da Tuğkan diye götünü yırtıyor." Arkasına dönüp onlara baktığında,

 

"Dön önüne Gizem. Uğraştırma beni şunlarla." Sınıfın olduğu koridora girdiğimizde etrafta olan diğer sınıflardan kızlar ve birkaç erkek gözlerini bize çevirmişlerdi.

 

"Hayırdır ya, kim kimle uğraşıyormuş?" Bana ters bir bakış attığında sınıfın kapısını açıp içeri girdi. "Ben onlarla bir uğraşırım, görür onlar."

 

İçeri girdiğimizde bizim, cam kenarı en arka dörtlüye kaydı gözlerim. Fadime ve Merve çoktan gelmiş telefonlara bakıyorlardı. Sınıfta olan diğer birkaç öğrenci ise tahta ile ilgileniyordu.

 

Sıramıza doğru giderken tekrar bir ses geldi. Bizim sınıftan Kadir'in sesiydi. "Ooo, Tuğkan'ın manita gelmiş." Gevşek gevşek güldüğünde göz devirmeden edemedim.

 

Gerçekten şu sınıfın ağzına laf verdiği için Tuğkan'dan gerçekten nefret edebilirdim.

 

"Yok öyle bir şey." Diye Kadir'i terslediğimde en arkadan bir öne oturup yana kayarak Gizem'in de oturması için yer açtım. Çantamı omzumdan çıkartırken Merve ve Fadime ile selamlaştım.

 

"Okul öyle demiyor valla." Diye öğretmen sandalyesine kuruldu Kadir. "İnsan bir haber verirdi sevgiliyiz diye." Bana yalandan bir alınmışlık ile baktığında gözlerim diktim ona.

 

Hayır, bütün mallar da beni bulur. "Git işine Kado ya." Gizem Merve ve Fadime'ye doğru döndüğünde Kadir'e yandan bir bakış attı.

 

"Eyvallah Gizem abla." Diye alayına konuşup kısa bir yanıt verdikten sonra oturduğu yerden kalkarak sınıftan çıktı.

 

Bende Merve ve Fadime'ye döndüğümde bir bana bir Gizem'e bakıyorlardı. "Eee," Dedi birkaç saniyelik sessizlikten sonra. "olaylar nasıl gelişti?"

 

Ağrıyan kafamı ovuşturduğum da derin bir nefes verdim. "Bal ve benim fotoğrafımı attıktan sonra olmuş her şey." Sınıfa girip çıkanlardan dolayı sesimi kısık tutmaya özen gösterdim.

 

"Yemiyor, içmiyor seninle uğraşıyor sülük tipli şerefsiz." Merve baş örtüsünü düzeltirken söylenmeden de edemedi. Yüzünde nefret içeren bir ifade varken Fadime ise yüzünü buruşturdu aynı benim gibi.

 

"Hasan'ın inadına yapmadıysa ben de bir şey biliyorum." Diye fikrini ortaya attı Fadime. Arkasına yaslanırken derin bir nefes verdi. "Çok büyük olay çıkacak."

 

İçimde büyüyen stres tohumu ile olaya el atmaya karar verdim. "Strese sokmayın ya beni. Az önce zaten Ayşe'nin tayfayla karşılaştık." Saçlarımı geriye atarken Gizem de olayı anlatmaya başladı vakit kaybetmeden.

 

"Bunlar iyi kaşınıyor ha." Diye şalını düzeltmeye ara verdi Merve. "Bir koyacağım, yerden yiyecek salak." Fadime ise aramızda en sakin olanımız gibi görünüyordu.

 

Gizem kafasını art arda yukarı aşağı salladı. "Çok pis kaşınıyorlar..."

 

Gözlerimi masaya diktiğimde Fadime bana seslendi. "Parla, yapma kızım. Herkes üstüne oynuyor zaten. Morel bozmanı gerektirecek bir şey yok. Tuğkan'ı çekeriz kenara, konuşuruz." Gözlerimi ona kaldırdığımda,

 

"Hasan, bizden önce konuşmazsa onunla. Konuşabiliriz tabii." Diye sıkıntılı bir nefes verdi.

 

Merve dirseğini masaya yaslarken çenesini de avucu içine koydu. "Bir de o olay var... Zaten onlar arasında çıkar tartışma."

 

Fadime, sınıfta göz gezdirirken söylendi. "Korkmamız gereken o değil aslında. Kendi aralarında hallederler."

 

Ona şok olmuş bir şekilde baktığımda Gizem çantasından çıkarttığı meyve kabını açıp ortaya bıraktı. "Korkmamız gereken onlar değil mi? İki arada, bir derede kalıyoruz Fadime."

 

Gizem ağzına, soyulmuş bir mandalina dilimi atarken bizi can kulağıyla dinliyordu. Merve bir anda kolumu sarstığında gözlerimi ona çevirdim.

 

"Yazdı mı sana Hasan?" Diye sesini iyice alçattığında, ona ciddi misin Merve bakışları attım.

 

"Ee, herhalde." Diye toplu bir yanıt verdik Merve'ye. Gerçi ben ona geri dönüş yapmamıştım ama yazmıştı yani Hasan.

 

Merve olayın etkisiyle bir elini ağzına götürüp hepimize tek tek baktı. "Ne yazdı?" Dedi sonunda.

 

"Eski arkadaşımla çok yakışıyorsunuz eski sevgilim dedi Merve... Allah için ne demiş olabilir? Hesap sordu." Tepeme çıkan sinirle sertçe nefes verdim. Dişlerimi birbirine geçirdiğim de Gizem ağzıma bir mandalina dilimi uzattı. Onu geri çevirdiğimde dilimi kendi ağzına attı.

 

Masaya bıraktığım telefonu alıp açarak Hasan'ın mesajlarını onlara gösterdim. Şöyle yazıyordu mesajlarda;

 

Hasan; Sana bir fotoğraf gönderdi.

 

Hasan; Bu ne demek oluyor Parla?

 

Hasan; Tuğkan'la ne alaka lan sen?

 

Hasan; Seni niye hikayene etiketliyor bu?

 

Hasan; Parla cevap ver.

 

Hasan; Cevap ver yoksa yarın yüz yüze konuşacağız.

 

Cevapsız sesli arama.

 

Cevapsız sesli arama.

 

Cevapsız sesli arama.

 

Cevapsız görüntülü arama.

 

"Bu ne lan?" Diye şaşkınlıkla konuştu Merve. Dudakları da aynı şaşkınlık ile aralanmış bana bakıyordu. Elinden de telefonu Fadime aldı. "Mal mı bu?"

 

Gizem de Fadime ile telefona bakarken, "Tuğkan'ın mezar taşına Parla ile uğraşmayı severdi yazdıralım." Diye güldüğünde gerçekten buna gülebildiğine inanamıyordum.

 

"Gizem, cidden gülüyor musun şu halime? Ağlanacak durumdayım." Kaşlarını sorgular bir şekilde kaldırdı.

 

"Pardon? Niye ağlayacakmışız kızım? Onlar birbirlerini yesinler. Bizlik sorun yok." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanmışken Fadime telefonu kapatıp ortaya bıraktı.

 

Hepimiz düşünceli bir hal takınmışken birkaç dakika sonra Merve, "Tuğkan'la konuşacak mısın?" Gözleri bana döndüğünde sıkıntılı bir şekilde kafamı aşağı yukarı salladım. Sınav senem de oturup paragraf çözmem lazımken nelerle uğraşıyorum ben ya...

 

"Öğle arasında, müzik sınıfında konuşacaklar." Diye sessiz bir cevap verdi Gizem.

 

Yavaşça önüme dönerken içeri doluşan insanlara baktım. "Öğrenelim bakalım, derdi neymiş."

 

******

 

Parla; Tuğkan.

12.31

 

Parla; Okulda mısın?

12.31

 

Parla; Okulda değilsen gebertirim seni.

12.32

 

Parla; Senin yüzünden nelerle uğraşıyorum ben geri zekalı.

12.32

 

Parla; Hikayene beni etiketlemesen rahat duramazdın değil mi?

12.33

 

Parla; Derdin ne ya

12.33

 

Parla; Yemin ederim. Bir seninle bir o salak arkadaşınla uğraşıyorum.

12.33

 

Parla; Nasıl başlattıysan öyle de bitir.

12.34

 

Parla; Müzik sınıfına gel beş dakikaya kadar.

12.34

 

Parla; Allah belamı veriyor senin yüzünden.

12.34

 

Parla; Hemen gel.

12.35

 

Tuğkan; Ağzın çok bozuk Sarı.

12.37

 

Parla; Nasıl başlattıysan öyle de bitir.

Tuğkan; Bitirmek istemiyorsam?

12.37

(Bu mesaj silindi.)

 

Parla; Müzik sınıfına gel beş dakikaya kadar.

Tuğkan; Çok güzel bir buluşma yeri.

12.37

 

Parla; Derdin ne ya

Tuğkan; Sen

12.38

 

Parla; Hemen gel.

Tuğkan; Emredersin Sarı.

12.38

 

;

 

Bakışlarım pencereden aşağıya dalmışken, bahçede ki öğrenciler arasında geziniyordu. Herkes bir şeyle uğraşıyor veya öylece geziyordu.

 

Gizem ve diğerleri de banklardan birine oturmuş kendi aralarında bir şeyler konuşuyordu.

 

Umarım şu olayı bitir ve onların yanına gidebilirdim. Okula bir yıllık dedikodu çıkmıştı fakat en azından yavaş yavaş unutulurdu. Tuğkan salağı mal gibi davranmamış olsaydı hiçbir şey bu noktaya gelmez ve Hasan ile okul çıkışı buluşmak zorunda kalmazdım.

 

Kapının yavaşça açılmasıyla kafamı arkaya çevirerek içeri giren kişiye baktım.

 

Tuğkan'dı.

 

Tuğkan Demirsoy.

 

İçeri girdiğinde gözleri direkt bana odaklanmıştı. Arkasından kapıyı kapatırken yüzünde bir sırıtma vardı. Şerefsiz bir de pişmiş kelle gibi sırıtıyor.

 

"Hiç gelmeseydin." Diye sertçe söylendiğimde ona doğru ilerledim. "Allah'tan beş dakika dedik. On beş dakika oldu."

 

Üstünde ki kapüşonlunun cebine yerleştirdi ellerini. "İşim vardı. Onu halletmem gerekiyordu.. Beni dört gözle beklediğini bilseydim işimi daha erken bitirirdim Sarı."

 

Ona göz devirdiğim sırada yanından geçip giderek kapıyı elimde ki anahtar ile kilitlediğimde sınıfta bir kahkaha yankılandı.

 

Tuğkan'a aitti. "Bizim Sarı'dan beklenmedik hareketler." Ona döndüğümde camların olduğu tarafa ilerleyip bana dönerek kalçasını camın önüne yaslayıp kollarını göğsünde birleştirdi.

 

"Hasan bir şey dedi mi?" Diye direkt konuya daldığımda umursamaz bir şekilde omuz silkti.

 

"Onun yanındaydım." Sakindi sesi.

 

"Ne konuştunuz?" Kaşlarım çatık bir şekilde ona yaklaşırken karşında ki sıraya yaslandım. "Başımızı belaya soktun farkında mısın?"

 

Yüzünü buruşturdu. "Bela ne amına koyayım?" Gözleri benim üstümdeyken, "Beladan kastın Hasan piçi mi? Eğer oysa bela demek için bir vasfı olması gerektiğini bilmen lazım Sarı."

 

Gerçekten bu kadar tasasız olması canımı sıkmaya devam ederken dişlerimi daha sert geçirdim birbirine. "Okulda adımız çıktı senin yüzünden! Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun sen ya? Niye silmeden o hikayeni?" Hesap sorduğum sırada yerimde dikleşmeden edemedim.

 

Gözlerini benden çekip camdan aşağı odakladığında derin bir nefes verdi. "Beğeniyorum hikayeyi. Silme gereği duymadım."

 

Ona karşı birkaç adım attığımda karşına geçtim. "Bana bak, sana dokunan bir şey yok herhalde olayda, ama bana dokunan çok şey var. Sileceksin o hikayeyi. O itirafları da sildireceksin." Gözlerini tekrar bana çevirdiğinde bulunduğumuz durum onu eğlendiriyor gibiydi.

 

"Çok takma. Akışına bırakmak lazım bazı şeyleri."

 

Artık iyice sinirden yanan yüzümü hissedebildiğim de sinirden onu parçalayabilecek potansiyeli kendimde görebiliyordum. "Demirsoy, bana bak. Senin yüzünden sabahın köründen beri herkese laf anlatmaya çalışıyorum ve senin umrunda olan hiçbir şey yok! Okulda bizim hakkımızda neler dönüyor senin haberin de yoktur şimdi. Hep başıma bela oluyorsun! Okulda neler dönüyor se..."

 

Bıtkın bir nefes eşliğinde kafasını cama yasladı. "Sarı, az konuş, öz konuş güzelim."

 

Sesi ilk başta beni dumura uğratsa da sinirle yüzüne bakmaya devam ettim. Bu kadar sakin olması bir yana, bana karşı olan tabiri bile sinir bozucuydu.

 

"Haddini bil."

 

"Bildir."

 

"Saygısız." Diye ondan iğrenen bir bakış attım yüzüne. "Nereden senin güzelin oluyormuşum ben? Güzellimmiş," Ondan uzaklaşırken sinirle söylenmeye devam ettim. "geri zekalı herif!"

 

Benim arkamdan güldüğünü işitebildiğimde kafamı tekrar ona çevirdim. Gözleri benim üzerimde öylece beni izliyordu. Tabi yüzünde ki sırıtmayla birlikte.

 

"Kötü bir hitap yalnız. Alınıyorum." Alaylı sesi ile ellerimle yüzümü avuçlayıp kendime birkaç saniye verdim.

 

Kendi kendimi sakinleştirmeye çalışırken, "Sakin ol Parla. Halledeceğiz. Şu şerefsizi bir ikna edelim, düzelecek her şey..."

 

"Kendi kendine konuşanlara deli diyorlardı sanki." Sesi ile sessizleşip ellerimi yüzümden çekip ona kaldırdım başımı. Bana değil de ellerine bakıyordu. Gözlerim onun gibi ellerine döndüğünde kızarıp yaralar aldığını gördüm.

 

Çizilmiş ve silik kan izleri vardı.

 

Gözlerimi ellerinden çekip yüzüne çevirdiğim de bana bakıyordu. "Deli olan sensin. Senin yüzünden bu haldeyim ben."

 

"Halin benim halimden daha iyi Sarı." Yaslandığı yerden doğrulup ellerini ceplerine yerleştirdi. Yüzüne tekrar bir gülümseme yerleştirdiğinde tekrar karşıma geçti. "Seni rahatsız eden ben miyim yoksa Hasan ile olan eski bağım mı?"

 

Sesi ile yüzünü daha iyi inceleme fırsatım oldu. Alnı, boncuk boncuk terlerle dolmuş ve sağ üst yanağı kızarmıştı. Saçları da dağınıktı zaten.

 

Hasan ile mi kavga etti?

 

O kadar da değildir herhalde.

 

"Ne?" Söylediklerine karşı tepkim ile kaşlarını kaldırdı. Yüzüme beni anlamak isterce bakarak yüzüne ciddi bir ifade yerleştirdi. "Ne saçmalıyorsun sen?"

 

"Sarı," Sesi ile derin bir nefes verdi.

 

"Ne?"

 

"Ne söyleyeceksin?" Diye sakin bir sesle konuşmaya devam etti. "Zil çalacak." Benden tekrar uzaklaştığında asıl söylemek istediği şeyin bu olmadığını hissetsem de sessiz kaldım.

 

Olduğum yerde kalarak kollarımı göğsümde birleştirdim. "Söylüyorum ya zaten. Dinlemiyor musun beni? Ya da salak falan mısın da anlamıyorsun? Senin yüzünden diyorum, dünden beri kimlerle uğraşıyorum ben! Hem kendi başını hem de benim başımı yaktın! Herkes bizim dedikodumuzu yapıyor, senin yüzünden!"

 

Sözlerim onu şaşkına uğratmış gibi şaşkın bir ifade yerleştirdi yüzüne. "Dedikodu mu? Benim kulağıma hiç gelmedi. Ne dedikodusu, anlatsana biraz Sarı."

 

Dişlerimi sertçe çıktığımda önüme düşen saçları geriye attım. "Allah'ım sen sabır ver!" Diye dişlerim arasından soluduğum da o ise beni izlemeye devam ediyordu. "Keyif alıyorsun değil mi?! Allah'ından bu Tuğkan!" Sert sözlerim onu pek takmıyor gibiydi. Hala sakindi ve keyfi yerinde gibiydi. Beni bu halde görmek onu mutlu ediyordu.

 

Şerefsiz...

 

Ellerini arkasında ki çıkıntıya yaslarken derin bir soluk verdi. "Nasıl yapalım biliyor musun? Bence en iyisi, bu konuşma fazla uzamasın. İki güne unuturlar." Sesinde ki umursamaz tını ile alt dudağımı dişlemek zorunda kaldım.

 

Allah'ım ben ne yaptım da bu malı başıma sardın? Güzel Rabbim, neden?

 

"İki gün mü?" Şaşkınlıkla çıkan sesim az sonra olacak büyük arbedenin habercisi gibiydi. "İki gün! Senin yüzünden iki günde başıma neler gelir be benim! Beyinsiz Tuğkan! Bir yandan senle, bir yandan Hasan malıyla bir yandan senin takıntınla uğraşmak zorunda mıyım ben?! Okul da kulaktan kulağa oynar herkes!" Sinirim o kadar başıma vurmuştu ki migrenimin tuttuğuna yemin edebilirdim.

 

Tuğkan yüksek sesimden dolayı yüzünü buruşturdu. "Sesin neden bu kadar yüksek senin kızım?" Eliyle kulağını yoklarken üstüne atlamamak için kendimi zor tutuyordum.

 

"Allah cezanı versin senin ya. Valla bak, uğraşamam seninle!" Sinirden yanan yüzüm ile derin nefesler alıp vermeye çalıştım. Ondan biraz uzaklaşıp kendime birkaç saniye verdim.

 

"Merak ediyorum," Sesi düşünceli çıkmıştı. "Benden bu kadar nefret edecek ne yaptım sana Sarı? Cidden bak merak ediyorum. Bir insan, nasıl bu kadar nefret kusar ki bela okuyabilir?"

 

"Bela okumadım! Allah cezanı versin dedim!" Kafamı tekrar ona çevirdiğimde gözlerinde hiçbir ifade yoktu ve bomboş bir şekilde bana bakıyordu. "Sözlerimi çarpıtma."

 

"Aynı sik." Diye kaşlarını çattığında zilin çaldığını duydum. Yerinde doğrulduğu sırada, "Bana müsade." Yanımdan geçip gidecekken bileğini tutarak onu durdurdum.

 

Olduğu yerde durup üstten bir bakış attı bana. Bende ise son kez derin bir nefes aldım, "Bu kadar umursamaz olma Tuğkan. Başım bir ton belada ve seninle uğraşamam." Sözlerim ile tekrar kafasını önüne döndürüp kendi kendine gülmeye başladı.

 

"Sana dün ne dedim?" Sesi boğuk çıktığında kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Ben seninle uğraşırım Sarı."

 

"Uğraşma diye burada tonca laf söyledim ben Tuğkan! Geri zekalı tüm okul bizi sevgili ilan etti!" En sonunda söylediğim sözler ile yüzümü birkaç saniye izledi.

 

Yavaşça bana dönüğünde hala bileğini tutmaya devam ederken biraz bana doğru eğildi. Suratı artık keyifsiz gibiydi ve bu konuşmadan sıkılmaya başlamış gibiydi.

 

"Çok mızmızlanma Sarı." Artık bu konuşma bitsin istiyor gibiydi ve uzun bir süre aklımdan çıkmayacak olan o sözleri söyledi. "Sevgili oluruz, olur biter."

 

 

Tuğkan havayollarııı

 

Tuğkan kuş oldu uçuyor arkadaşlar...

 

Bölüm geç geldi kusura bakmayın lütfennn çok çok çok özür dilerim geç geldiği için

 

Kitap bin okunmaBölüme oy ve Allah ne verdiyse diyerek yorum yapmayı unutmayın lütfenn

 

200 yorum gelirse çok mutlu olurmuşum Ballarım :')

 

Keyifli okumalarrr

 

******

 

Güçlü Kaşarlar Mutlu Yaşarlar grubundan yeni bir mesaj...

 

Merve; Lan

08.12

 

Merve; Parla nerede?

08.12

 

Merve; Gizem gittin mi yanına Parla'nın?

08.13

 

Merve; Okula bugün gitmesek mi?

08.14

 

Fadime; Olum dün ki olaydan sonra kız da şok oldu.

08.17

 

Merve; Okula bugün gitmesek mi?

Fadime; Bugün sınav var Merve.

08.17

 

Merve; Ananıı

08.18

 

Merve; Ben onu unuttum lan

08.18

 

Fadime; Kardeşler'e mi geçecez?

08.19

 

Merve; Gizem ya da Parla yazarsa inşallah cevap alacağız da işte...

08.20

 

Fadime; Kardeşler'e mi geçecez?

Gizem; Okula geçelim direkt.

08.22

 

Gizem; Parla yüzlerini görmek istemiyor o salak Hasanlar'ın.

08.22

 

Merve; Parla nasıl? Sinirli mi?

08.23

 

Fadime; Sende ki de soru Merve. Kız sinirli zaten.

08.23

 

Merve; Amann ne diyeyim??

08.24

 

Merve; Yalnız çok karışık olaylar.

08.24

 

Gizem; Silin kız şu mesajları. Parla görmesin valla cinleri tepesinde.

08.25

 

Fadime; Sınava girip geri çıkalım okuldan. Hem o mendeburların yüzünü de görmemiş oluruz.

08.25

 

Merve; Katıldım sana.

08.25

 

Gizem; Duruma göre bakacağız. Biz geçiyoruz okula, sizde gelirsiniz

08.26

 

Merve; Tamamdır

08.26

 

Fadime; Tamam görüşürüz. Bende otobüsten inmek üzereyim zaten.

08.27

 

Merve; Geliyom durağa.

08.27

 

Fadime; Tamam hadi görüşürüz.

08.27

 

Gizem; Görüşürüz

08.27

 

Merve; Görüşürüz

08.28

 

Herkes çevrimdışı...

 

******

 

Soğuktan akan burnumu tekrar içime çekerken kafamı, yanımda duran Gizem'in omzuna yaslarken derin bir nefes verdim.

 

"Triplere girme Parla." Gizem'in artık sıkılmış olan sesiyle kendime gelmeye çalıştım. "Olan oldu, sen kendi hikayeni sildin zaten."

 

Doğru, onun hikayesini görüp de olayların ne kadar karmaşık olduğunu fark ettikten sonra hikayemi silmiştim. Onu da engellemeyi düşündüm fakat bunun bir şey değiştireceğini düşünmedim. Okulda dedikodular çıkmıştı zaten, susmak bilmezlerdi de.

 

Üstünden geçtiğim su birinkintisini umursamadan kafamı, Gizem'in omzundan kaldırıp etrafa baktım. Gece yağmur yağmış ve etrafta sular birikmişti. "Okula gitmesek mi?"

 

Okulda ki herkesin o gözleri benim üzerimde olacağı düşüncesi midemi alt üst ediyordu.

 

Herkesin ağzından farklı farklı dedikodu ve yalanlar da dökülecekti, bundan emindim.

 

Gizem, kafasını bana döndürdüğünde kapüşonlusunu kafasından çıkarttı. "Saçmalama Parla. Bugün deneme sınavı var ayrıca. O salakların yüzünü görmemek için mi okula asıcaksın yani?" Bana ciddi olmadığımdan emin olmak istercesine bir ifade ile baktı.

 

Yavaşça omuz silkip önüme döndüğümde ellerimi montumun ceplerine koydum. "Farkında mısın bilmem ama dedikodunun sahibi ben ve Tuğkan. Birbirimizden ölesiye nefret ettiğimiz kişiyle." Gerçi onun nefret etmesi biraz muamma gibiydi.

 

Gizem de bu olaylardan sıkılmış gibi kolunu benim koluma attığında soğuk havaya nefesini verdi. "Onun senden nefret ettiği muamma.. Dün o hikayeyi atarken ne düşünüyordu ki? Bilerek attı şerefsiz." Dişleri arasından sert bir soluk verdiğinde yutkunmadan edemedim.

 

"Dimi? Okulun ağzına laf verdi." İçimde, ona karşı büyüyen nefret tohumları vücudumun yanmasına neden oluyordu. "Hayır, ne gerek var da atıyor bunu? Sırf şerefsizliğine yaptı."

 

Gizem de ben biliyordum şeklinde omuzlarını kaldırıp indirdi. "Ee, zaten. Başka ne için olabilir?"

 

Sitenin çıkışına vardığımızda diğer siteden çıkan birkaç öğrenci daha vardı. "O değil de," Gizem'in meraklı sesi ile kafamı ona çevirdim. "ben Hasan'ı merak ettim şimdi. Nasıl kudurmuştur salak." Kendi kendine sırıtırken ona ciddi misin bakışları attım.

 

"Bugün olay çıkması muhtemel." Diye sessiz bir beyanda bulunduğum da yüzüme çarpan soğuk hava ile vücudumun titrediğini hissettim. "Kendi başını kendi yakıyor Tuğkan."

 

Bugün bir olay çıkması aşırı muhtemeldi çünkü bir yerde Hasan ve diğer yerde Tuğkan vardı.

 

İki sene önce yakın olan arkadaşlar.

 

"Lan," Gizem bir anda yürümeyi kestiğinde bende onla birlikte durarak ona baktım. Bana hem şaşkın hem de bir şeyleri anlamak isterce baktı. "bu Tuğkan sana göz koymuş olmasın?"

 

Sözleri ile birkaç saniye ne söylediğini anlayamadım fakat sonrasında gözlerimi irice açarak bu kadar değil be Gizem bakışları attım. "Yuh! Mal mısın Gizem? Saçmalama." Önüme dönüp ilerlemeye çalışsam da Gizem buna izin vermedi.

 

"Bak şaka falan değil. Niye bu sürekli gelip senle uğraşıyor? Sana aşık olmuş ya da hoşlanıyor işte. Oha!" Olayları iki saniyede çözdüğü için Gizem'e teşekkür ve şükranlarımı sunuyor ve olaylara geri dönüyorum efendim...

 

Sözleri alayla gülüp göz devirmeme neden oldu. "Gizem farkında mısın, Hasan ve Tuğkan eskiden yakın arkadaştı. Kimse yakın arkadaşına yapmaz bunu." Mantıken yapmazdı bana göre.

 

Gizem, onu çekiştirdiğimi fark edince yola devam etti. "Haa, diyorsun ki, yengecilik yapmaz Tuğkan." Hasan ve Tuğkan, biz daha Hasan ile sevgili olmadan önce kavga edip arkadaşlıklarını kesmişlerdi ve bu konu hakkında pek bir olay dönmedi.

 

Aralarında her ne geçtiyse ikisi de kesinlikle kötü bir olaya imza atmış gibi görünüyordu.

 

"Ne bileyim ben? Tuğkan'ı çok tanıyorum sanki. Malın önde gideni. Kendi kendine triplere girip duruyor." Yüzüme vuran soğuk hava dudaklarımı kuruttuğunu hissettiğim de dudaklarımı hızla yalayıp başımı önüme düşürerek yürümeye devam ettim.

 

Gizem de koluma daha çok asıldığında yandan bir bakış attım ona. "Hasan yazdı mı sana? Mal gibi o da triplere girip de Tuğkan'ı sıkıştırmasa bari." Sözleri kaşlarımı çatmama neden olduğunda kafamı kaldırıp baktım ona.

 

"Bana Tuğkancı mı kesildin şu an?"

 

Gizem ise bana şoke olmuş bir şekilde bakarak, "Saçmalama Parla! Tabi ki hayır. İkisinin de yüzünü şeytan görsün de," Sonlara doğru kısılan sesi ile gözlerimi kıstım.

 

"De?"

 

Gizem ise, "Ya sende kabul et şimdi Tuğkan, Hasan'dan daha karakterli." diye fikrini ortaya attı. Attı atmasına ama çok yanlış bir fikir olduğu gerçeği su götürmezdi. "Hasan sana ne piçlikler yaptı."

 

Yanımızdan geçip giden insanları umursamadan ona dik bir bakış attım. "Senin de bir dediğin, bir dediğini tutmuyor Gizem. Hem diyorsun, Tuğkan senden hoşlanıyor -ki ben eski arkadaşının eski sevgilisiyim- şimdi de diyorsun Tuğkan, Hasan'dan daha karakterli." Diye onu terslediğimde bana burun kıvırdı.

 

Kol kola ilerlediğimiz yolda, karşı yola geçmek için kaldırımdan indiğimizde söylenmeyi sürdürdü. "İkisi de aynı aslında. Al birini, vur ötekini." Bize göre öyleydi.

 

Tuğkan ve Hasan aynı bokun laciverti bizim için.

 

Yolu geçip okula dönmemizi sağlayan yola girdiğimizde okula giden öğrencilerin çoğunun bize baktığını veya kendi aralarında bir şeyler konuştuklarını hissedebiliyordum.

 

Yaktım çıranı Tuğkan.

 

Yemin ederim yaktım.

 

"Herkes bana bakıyor, anksiyetem tuttu Gizem." Gizem'in kulağına fısıldadığım da o ise etrafa bakıp duruşunu dikleştirdi. "Demirsoy'un yüzünden. Allah belamı veriyor benim..." Diye sesim git gide kısıldı.

 

Gizem ise dudakları arasından fısıldadı. "Çaktırma bir şey. Cool ol."

 

"Nasıl cool olabilirim acaba?" Ona en ters bakışlarımı attığımda ise etrafa sahte gülücükler saçarak iyi kız rolü takındı. "Bugün kenara çekmem lazım Tuğkan'ı." Diye onun gibi başımı dikleştirip uzun yoldan ilerlemeye devam ettim.

 

"Hıı," Diye beni onayladı Gizem. Sol tarafımızda kalan birkaç kişilik kız grubuna el salladı. "öğle arasında konuşursunuz."

 

Okulun içinde konuşma düşüncesi iğrenç bir şeydi. Özellikle olayların bir sonraki günü bunu yapmamız kesinlikle insanlar tarafından çok büyük bir dedikodu malzemesiydi.

 

Derin bir soluk verdim. "Saçmalama Gizem. Okul da nasıl konuşabiliriz acaba?" Etrafa sesimiz gitmesin diye oldukça kısık tutmaya çalıştığım sesim ile bizi duyan biri var mı diye etrafa bakındım.

 

Kulağıma yaklaşarak, "Beşinci ders bizim müzik dersi ya hani. Müzik sınıfının anahtarını veririm sana. Orada konuşursunuz." Mantıklıydı aslında. Kimse görmezdi bizi, rahat rahat ağzıma geleni de söylerdim.

 

"Tamam o zaman." Derin bir nefes daha verdiğimde okulun kapısından geçip, bahçede ki benim üstümde gözleri umursamadan okulun içine girdim.

 

Girmiştim girmesine ama kantinde oturan Ayşeler ile girdiğime pişman olmuştum.

 

Okulun dedikoducu tayfası.

 

"Parla!" Yanlarından, onları hiç tanımadan geçip gitmeyi isteyebilirdim fakat onların sesi ile olduğum yerde bir tık durakalmıştım.

 

"İti an, çomağı hazırla." Diye bir iç çekti Gizem. Oysa onları anmamıştık bile.

 

"Ne diyeyim?" Diye fısıldarken daha Ayşe'ye dönmemiştim. "Bir şey söyle."

 

Gizem ise, "Sana ne deriz geçeriz.."

 

Aynı anda arkamıza dönüp Ayşe'ye baktığımızda, onlar da oturdukları masadan kalkmış yanımıza geliyorlardı. Aklımdan milyon tane yalan geçse de Gizem halleder diyerek sessiz kaldım.

 

Hallederdi değil mi?

 

Halletmesi gerekirdi.

 

"Günaydın." Gizem'in enerjik sesi tamamen bir yalan ibaret olsa da ona ayak uydurarak tebessüm ettim.

 

Yanımıza gelen Ayşe ve yılan tayfası ise bizim aksimize tam olarak yılansı bir gülümsemeyle geliyorlardı. "Günaydın." Diye karşılık bulduğumuz da anladım ki günümüz aydın geçmeyecekti.

 

Yanımıza geldiklerinde gözleri hemen bana döndü. Ayşe'nin arkasında kalan Didem ve Hazal'ın öldürücü bakışları ile gözlerimi kısmadan edemedim.

 

Alıp vermedikleri ne diye düşünürken tabi ki Tuğkan Demirsoy olduğu gerçeği kafama dank etmişti.

 

Hazal, Tuğkan'a üç yıldır takıntılıydı ve okulda bunu bilmeyen yoktu.

 

"Size günaydın." Diye tebessümümü bozmadan onlara karşılık verdiğimde Hazal bana hiç de samimi olmayan bir gülümseme yolladı.

 

"Dünkü olayları duyduk." Diye giriş yaptı Ayşe.

 

İşte geldik zurnanın zort mu, zart mu her neyse, dediği yere.

 

"Tüm okul duydu." Diye Gizem karşılığı verirken gülümsemeye devam ediyordu fakat gülümsemesi hiç de samimi değildi aynı onlar gibi.

 

Hazal burnundan sert bir nefes verdiğinde Ayşe'nin gözleri bana döndü. "Tuğkan ile sevgili misin?" Diye direkt olaya, bodoslama dalmasından dolayısıyla şaşırsam da bunu onlara belli etmedim.

 

"Öyleyse, ne olmuş?" Diye benim yerime konuşan Gizem'in bakışları direkt Ayşe'ye odaklandı.

 

Hazal bu defa öne doğru atılacakken yanında ki Didem onu tuttu. "Ha, sevgilisiniz yani?" Diye sahte bir şaşırma ile sordu Ayşe.

 

"Ne istiyorsunuz Ayşe?" Diye bıtkın bir nefes verdim havaya.

 

Ayşe yerine Hazal üstlendi konuşmanın devamını. "Parla, Tuğkan'ı sevdiğimi biliyorsun." Bana aşağılayıcı bir bakış attı.

 

"Allah Allah," Diye gülümsedi Gizem. "Bizde onu, elde edememişliğin takıntısı sanıyorduk be Hazal." Aslanım be. Aslan Gizem. Heyt yavrum heyt...

 

"Gizem," Diye ona karşı uyarıda bulundu Ayşe. Bakışlarıyla insanı gömüyor gibiydi. "ileri gitme. Gerçi ileri giden de biz değiliz."

 

"Ayşe, benlik bir durum yok. Hesap sormak için benim yanıma gelmeyin." Diye söze başladığımda Hazal'a döndüm. "Muhattabın ben değilim. Tuğkan ile aramızda bir şey yok. Şüphen varsa gider konuşursun Tuğkan'la." Gizem'in koluna girdiğimde son kez onlara baktım. "Gidelim, Gizem."

 

Arkamıza dönüp koridorda ilerlerken Gizem sert bir nefes verdi. "Mala bak, Tuğkan da Tuğkan diye götünü yırtıyor." Arkasına dönüp onlara baktığında,

 

"Dön önüne Gizem. Uğraştırma beni şunlarla." Sınıfın olduğu koridora girdiğimizde etrafta olan diğer sınıflardan kızlar ve birkaç erkek gözlerini bize çevirmişlerdi.

 

"Hayırdır ya, kim kimle uğraşıyormuş?" Bana ters bir bakış attığında sınıfın kapısını açıp içeri girdi. "Ben onlarla bir uğraşırım, görür onlar."

 

İçeri girdiğimizde bizim, cam kenarı en arka dörtlüye kaydı gözlerim. Fadime ve Merve çoktan gelmiş telefonlara bakıyorlardı. Sınıfta olan diğer birkaç öğrenci ise tahta ile ilgileniyordu.

 

Sıramıza doğru giderken tekrar bir ses geldi. Bizim sınıftan Kadir'in sesiydi. "Ooo, Tuğkan'ın manita gelmiş." Gevşek gevşek güldüğünde göz devirmeden edemedim.

 

Gerçekten şu sınıfın ağzına laf verdiği için Tuğkan'dan gerçekten nefret edebilirdim.

 

"Yok öyle bir şey." Diye Kadir'i terslediğimde en arkadan bir öne oturup yana kayarak Gizem'in de oturması için yer açtım. Çantamı omzumdan çıkartırken Merve ve Fadime ile selamlaştım.

 

"Okul öyle demiyor valla." Diye öğretmen sandalyesine kuruldu Kadir. "İnsan bir haber verirdi sevgiliyiz diye." Bana yalandan bir alınmışlık ile baktığında gözlerim diktim ona.

 

Hayır, bütün mallar da beni bulur. "Git işine Kado ya." Gizem Merve ve Fadime'ye doğru döndüğünde Kadir'e yandan bir bakış attı.

 

"Eyvallah Gizem abla." Diye alayına konuşup kısa bir yanıt verdikten sonra oturduğu yerden kalkarak sınıftan çıktı.

 

Bende Merve ve Fadime'ye döndüğümde bir bana bir Gizem'e bakıyorlardı. "Eee," Dedi birkaç saniyelik sessizlikten sonra. "olaylar nasıl gelişti?"

 

Ağrıyan kafamı ovuşturduğum da derin bir nefes verdim. "Bal ve benim fotoğrafımı attıktan sonra olmuş her şey." Sınıfa girip çıkanlardan dolayı sesimi kısık tutmaya özen gösterdim.

 

"Yemiyor, içmiyor seninle uğraşıyor sülük tipli şerefsiz." Merve baş örtüsünü düzeltirken söylenmeden de edemedi. Yüzünde nefret içeren bir ifade varken Fadime ise yüzünü buruşturdu aynı benim gibi.

 

"Hasan'ın inadına yapmadıysa ben de bir şey biliyorum." Diye fikrini ortaya attı Fadime. Arkasına yaslanırken derin bir nefes verdi. "Çok büyük olay çıkacak."

 

İçimde büyüyen stres tohumu ile olaya el atmaya karar verdim. "Strese sokmayın ya beni. Az önce zaten Ayşe'nin tayfayla karşılaştık." Saçlarımı geriye atarken Gizem de olayı anlatmaya başladı vakit kaybetmeden.

 

"Bunlar iyi kaşınıyor ha." Diye şalını düzeltmeye ara verdi Merve. "Bir koyacağım, yerden yiyecek salak." Fadime ise aramızda en sakin olanımız gibi görünüyordu.

 

Gizem kafasını art arda yukarı aşağı salladı. "Çok pis kaşınıyorlar..."

 

Gözlerimi masaya diktiğimde Fadime bana seslendi. "Parla, yapma kızım. Herkes üstüne oynuyor zaten. Morel bozmanı gerektirecek bir şey yok. Tuğkan'ı çekeriz kenara, konuşuruz." Gözlerimi ona kaldırdığımda,

 

"Hasan, bizden önce konuşmazsa onunla. Konuşabiliriz tabii." Diye sıkıntılı bir nefes verdi.

 

Merve dirseğini masaya yaslarken çenesini de avucu içine koydu. "Bir de o olay var... Zaten onlar arasında çıkar tartışma."

 

Fadime, sınıfta göz gezdirirken söylendi. "Korkmamız gereken o değil aslında. Kendi aralarında hallederler."

 

Ona şok olmuş bir şekilde baktığımda Gizem çantasından çıkarttığı meyve kabını açıp ortaya bıraktı. "Korkmamız gereken onlar değil mi? İki arada, bir derede kalıyoruz Fadime."

 

Gizem ağzına, soyulmuş bir mandalina dilimi atarken bizi can kulağıyla dinliyordu. Merve bir anda kolumu sarstığında gözlerimi ona çevirdim.

 

"Yazdı mı sana Hasan?" Diye sesini iyice alçattığında, ona ciddi misin Merve bakışları attım.

 

"Ee, herhalde." Diye toplu bir yanıt verdik Merve'ye. Gerçi ben ona geri dönüş yapmamıştım ama yazmıştı yani Hasan.

 

Merve olayın etkisiyle bir elini ağzına götürüp hepimize tek tek baktı. "Ne yazdı?" Dedi sonunda.

 

"Eski arkadaşımla çok yakışıyorsunuz eski sevgilim dedi Merve... Allah için ne demiş olabilir? Hesap sordu." Tepeme çıkan sinirle sertçe nefes verdim. Dişlerimi birbirine geçirdiğim de Gizem ağzıma bir mandalina dilimi uzattı. Onu geri çevirdiğimde dilimi kendi ağzına attı.

 

Masaya bıraktığım telefonu alıp açarak Hasan'ın mesajlarını onlara gösterdim. Şöyle yazıyordu mesajlarda;

 

Hasan; Sana bir fotoğraf gönderdi.

 

Hasan; Bu ne demek oluyor Parla?

 

Hasan; Tuğkan'la ne alaka lan sen?

 

Hasan; Seni niye hikayene etiketliyor bu?

 

Hasan; Parla cevap ver.

 

Hasan; Cevap ver yoksa yarın yüz yüze konuşacağız.

 

Cevapsız sesli arama.

 

Cevapsız sesli arama.

 

Cevapsız sesli arama.

 

Cevapsız görüntülü arama.

 

"Bu ne lan?" Diye şaşkınlıkla konuştu Merve. Dudakları da aynı şaşkınlık ile aralanmış bana bakıyordu. Elinden de telefonu Fadime aldı. "Mal mı bu?"

 

Gizem de Fadime ile telefona bakarken, "Tuğkan'ın mezar taşına Parla ile uğraşmayı severdi yazdıralım." Diye güldüğünde gerçekten buna gülebildiğine inanamıyordum.

 

"Gizem, cidden gülüyor musun şu halime? Ağlanacak durumdayım." Kaşlarını sorgular bir şekilde kaldırdı.

 

"Pardon? Niye ağlayacakmışız kızım? Onlar birbirlerini yesinler. Bizlik sorun yok." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanmışken Fadime telefonu kapatıp ortaya bıraktı.

 

Hepimiz düşünceli bir hal takınmışken birkaç dakika sonra Merve, "Tuğkan'la konuşacak mısın?" Gözleri bana döndüğünde sıkıntılı bir şekilde kafamı aşağı yukarı salladım. Sınav senem de oturup paragraf çözmem lazımken nelerle uğraşıyorum ben ya...

 

"Öğle arasında, müzik sınıfında konuşacaklar." Diye sessiz bir cevap verdi Gizem.

 

Yavaşça önüme dönerken içeri doluşan insanlara baktım. "Öğrenelim bakalım, derdi neymiş."

 

******

 

Parla; Tuğkan.

12.31

 

Parla; Okulda değilsen gebertirim seni.

12.32

 

Parla; Senin yüzünden nelerle uğraşıyorum ben geri zekalı.

12.32

 

Parla; Hikayene beni etiketlemesen rahat duramazdın değil mi?

12.33

 

Parla; Derdin ne ya

12.33

 

Parla; Yemin ederim. Bir seninle bir o salak arkadaşınla uğraşıyorum.

12.33

 

Parla; Nasıl başlattıysan öyle de bitir.

12.34

 

Parla; Müzik sınıfına gel beş dakikaya kadar.

12.34

 

Parla; Allah belamı veriyor senin yüzünden.

12.34

 

Parla; Hemen gel.

12.35

 

Tuğkan; Ağzın çok bozuk Sarı.

12.37

 

Parla; Nasıl başlattıysan öyle de bitir.

Tuğkan; Bitirmek istemiyorsam?

12.37

(Bu mesaj silindi.)

 

Parla; Müzik sınıfına gel beş dakikaya kadar.

Tuğkan; Çok güzel bir buluşma yeri.

12.37

 

Parla; Derdin ne ya

Tuğkan; Sen

12.38

 

Parla; Hemen gel.

Tuğkan; Emredersin Sarı.

12.38

 

;

 

Bakışlarım pencereden aşağıya dalmışken, bahçede ki öğrenciler arasında geziniyordu. Herkes bir şeyle uğraşıyor veya öylece geziyordu.

 

Gizem ve diğerleri de banklardan birine oturmuş kendi aralarında bir şeyler konuşuyordu.

 

Umarım şu olayı bitir ve onların yanına gidebilirdim. Okula bir yıllık dedikodu çıkmıştı fakat en azından yavaş yavaş unutulurdu. Tuğkan salağı mal gibi davranmamış olsaydı hiçbir şey bu noktaya gelmez ve Hasan ile okul çıkışı buluşmak zorunda kalmazdım.

 

Kapının yavaşça açılmasıyla kafamı arkaya çevirerek içeri giren kişiye baktım.

 

Tuğkan'dı.

 

Tuğkan Demirsoy.

 

İçeri girdiğinde gözleri direkt bana odaklanmıştı. Arkasından kapıyı kapatırken yüzünde bir sırıtma vardı. Şerefsiz bir de pişmiş kelle gibi sırıtıyor.

 

"Hiç gelmeseydin." Diye sertçe söylendiğimde ona doğru ilerledim. "Allah'tan beş dakika dedik. On beş dakika oldu."

 

Üstünde ki kapüşonlunun cebine yerleştirdi ellerini. "İşim vardı. Onu halletmem gerekiyordu.. Beni dört gözle beklediğini bilseydim işimi daha erken bitirirdim Sarı."

 

Ona göz devirdiğim sırada yanından geçip giderek kapıyı elimde ki anahtar ile kilitlediğimde sınıfta bir kahkaha yankılandı.

 

Tuğkan'a aitti. "Bizim Sarı'dan beklenmedik hareketler." Ona döndüğümde camların olduğu tarafa ilerleyip bana dönerek kalçasını camın önüne yaslayıp kollarını göğsünde birleştirdi.

 

"Hasan bir şey dedi mi?" Diye direkt konuya daldığımda umursamaz bir şekilde omuz silkti.

 

"Onun yanındaydım." Sakindi sesi.

 

"Ne konuştunuz?" Kaşlarım çatık bir şekilde ona yaklaşırken karşında ki sıraya yaslandım. "Başımızı belaya soktun farkında mısın?"

 

Yüzünü buruşturdu. "Bela ne amına koyayım?" Gözleri benim üstümdeyken, "Beladan kastın Hasan piçi mi? Eğer oysa bela demek için bir vasfı olması gerektiğini bilmen lazım Sarı."

 

Gerçekten bu kadar tasasız olması canımı sıkmaya devam ederken dişlerimi daha sert geçirdim birbirine. "Okulda adımız çıktı senin yüzünden! Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun sen ya? Niye silmeden o hikayeni?" Hesap sorduğum sırada yerimde dikleşmeden edemedim.

 

Gözlerini benden çekip camdan aşağı odakladığında derin bir nefes verdi. "Beğeniyorum hikayeyi. Silme gereği duymadım."

 

Ona karşı birkaç adım attığımda karşına geçtim. "Bana bak, sana dokunan bir şey yok herhalde olayda, ama bana dokunan çok şey var. Sileceksin o hikayeyi. O itirafları da sildireceksin." Gözlerini tekrar bana çevirdiğinde bulunduğumuz durum onu eğlendiriyor gibiydi.

 

"Çok takma. Akışına bırakmak lazım bazı şeyleri."

 

Artık iyice sinirden yanan yüzümü hissedebildiğim de sinirden onu parçalayabilecek potansiyeli kendimde görebiliyordum. "Demirsoy, bana bak. Senin yüzünden sabahın köründen beri herkese laf anlatmaya çalışıyorum ve senin umrunda olan hiçbir şey yok! Okulda bizim hakkımızda neler dönüyor senin haberin de yoktur şimdi. Hep başıma bela oluyorsun! Okulda neler dönüyor se..."

 

Bıtkın bir nefes eşliğinde kafasını cama yasladı. "Sarı, az konuş, öz konuş güzelim."

 

Sesi ilk başta beni dumura uğratsa da sinirle yüzüne bakmaya devam ettim. Bu kadar sakin olması bir yana, bana karşı olan tabiri bile sinir bozucuydu.

 

"Haddini bil."

 

"Bildir."

 

"Saygısız." Diye ondan iğrenen bir bakış attım yüzüne. "Nereden senin güzelin oluyormuşum ben? Güzellimmiş," Ondan uzaklaşırken sinirle söylenmeye devam ettim. "geri zekalı herif!"

 

Benim arkamdan güldüğünü işitebildiğimde kafamı tekrar ona çevirdim. Gözleri benim üzerimde öylece beni izliyordu. Tabi yüzünde ki sırıtmayla birlikte.

 

"Kötü bir hitap yalnız. Alınıyorum." Alaylı sesi ile ellerimle yüzümü avuçlayıp kendime birkaç saniye verdim.

 

Kendi kendimi sakinleştirmeye çalışırken, "Sakin ol Parla. Halledeceğiz. Şu şerefsizi bir ikna edelim, düzelecek her şey..."

 

"Kendi kendine konuşanlara deli diyorlardı sanki." Sesi ile sessizleşip ellerimi yüzümden çekip ona kaldırdım başımı. Bana değil de ellerine bakıyordu. Gözlerim onun gibi ellerine döndüğünde kızarıp yaralar aldığını gördüm.

 

Çizilmiş ve silik kan izleri vardı.

 

Gözlerimi ellerinden çekip yüzüne çevirdiğim de bana bakıyordu. "Deli olan sensin. Senin yüzünden bu haldeyim ben."

 

"Halin benim halimden daha iyi Sarı." Yaslandığı yerden doğrulup ellerini ceplerine yerleştirdi. Yüzüne tekrar bir gülümseme yerleştirdiğinde tekrar karşıma geçti. "Seni rahatsız eden ben miyim yoksa Hasan ile olan eski bağım mı?"

 

Sesi ile yüzünü daha iyi inceleme fırsatım oldu. Alnı, boncuk boncuk terlerle dolmuş ve sağ üst yanağı kızarmıştı. Saçları da dağınıktı zaten.

 

Hasan ile mi kavga etti?

 

O kadar da değildir herhalde.

 

"Ne?" Söylediklerine karşı tepkim ile kaşlarını kaldırdı. Yüzüme beni anlamak isterce bakarak yüzüne ciddi bir ifade yerleştirdi. "Ne saçmalıyorsun sen?"

 

"Sarı," Sesi ile derin bir nefes verdi.

 

"Ne?"

 

"Ne söyleyeceksin?" Diye sakin bir sesle konuşmaya devam etti. "Zil çalacak." Benden tekrar uzaklaştığında asıl söylemek istediği şeyin bu olmadığını hissetsem de sessiz kaldım.

 

Olduğum yerde kalarak kollarımı göğsümde birleştirdim. "Söylüyorum ya zaten. Dinlemiyor musun beni? Ya da salak falan mısın da anlamıyorsun? Senin yüzünden diyorum, dünden beri kimlerle uğraşıyorum ben! Hem kendi başını hem de benim başımı yaktın! Herkes bizim dedikodumuzu yapıyor, senin yüzünden!"

 

Sözlerim onu şaşkına uğratmış gibi şaşkın bir ifade yerleştirdi yüzüne. "Dedikodu mu? Benim kulağıma hiç gelmedi. Ne dedikodusu, anlatsana biraz Sarı."

 

Dişlerimi sertçe çıktığımda önüme düşen saçları geriye attım. "Allah'ım sen sabır ver!" Diye dişlerim arasından soluduğum da o ise beni izlemeye devam ediyordu. "Keyif alıyorsun değil mi?! Allah'ından bu Tuğkan!" Sert sözlerim onu pek takmıyor gibiydi. Hala sakindi ve keyfi yerinde gibiydi. Beni bu halde görmek onu mutlu ediyordu.

 

Şerefsiz...

 

Ellerini arkasında ki çıkıntıya yaslarken derin bir soluk verdi. "Nasıl yapalım biliyor musun? Bence en iyisi, bu konuşma fazla uzamasın. İki güne unuturlar." Sesinde ki umursamaz tını ile alt dudağımı dişlemek zorunda kaldım.

 

Allah'ım ben ne yaptım da bu malı başıma sardın? Güzel Rabbim, neden?

 

"İki gün mü?" Şaşkınlıkla çıkan sesim az sonra olacak büyük arbedenin habercisi gibiydi. "İki gün! Senin yüzünden iki günde başıma neler gelir be benim! Beyinsiz Tuğkan! Bir yandan senle, bir yandan Hasan malıyla bir yandan senin takıntınla uğraşmak zorunda mıyım ben?! Okul da kulaktan kulağa oynar herkes!" Sinirim o kadar başıma vurmuştu ki migrenimin tuttuğuna yemin edebilirdim.

 

Tuğkan yüksek sesimden dolayı yüzünü buruşturdu. "Sesin neden bu kadar yüksek senin kızım?" Eliyle kulağını yoklarken üstüne atlamamak için kendimi zor tutuyordum.

 

"Allah cezanı versin senin ya. Valla bak, uğraşamam seninle!" Sinirden yanan yüzüm ile derin nefesler alıp vermeye çalıştım. Ondan biraz uzaklaşıp kendime birkaç saniye verdim.

 

"Merak ediyorum," Sesi düşünceli çıkmıştı. "Benden bu kadar nefret edecek ne yaptım sana Sarı? Cidden bak merak ediyorum. Bir insan, nasıl bu kadar nefret kusar ki bela okuyabilir?"

 

"Bela okumadım! Allah cezanı versin dedim!" Kafamı tekrar ona çevirdiğimde gözlerinde hiçbir ifade yoktu ve bomboş bir şekilde bana bakıyordu. "Sözlerimi çarpıtma."

 

"Aynı sik." Diye kaşlarını çattığında zilin çaldığını duydum. Yerinde doğrulduğu sırada, "Bana müsade." Yanımdan geçip gidecekken bileğini tutarak onu durdurdum.

 

Olduğu yerde durup üstten bir bakış attı bana. Bende ise son kez derin bir nefes aldım, "Bu kadar umursamaz olma Tuğkan. Başım bir ton belada ve seninle uğraşamam." Sözlerim ile tekrar kafasını önüne döndürüp kendi kendine gülmeye başladı.

 

"Sana dün ne dedim?" Sesi boğuk çıktığında kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Ben seninle uğraşırım Sarı."

 

"Uğraşma diye burada tonca laf söyledim ben Tuğkan! Geri zekalı tüm okul bizi sevgili ilan etti!" En sonunda söylediğim sözler ile yüzümü birkaç saniye izledi.

 

Yavaşça bana dönüğünde hala bileğini tutmaya devam ederken biraz bana doğru eğildi. Suratı artık keyifsiz gibiydi ve bu konuşmadan sıkılmaya başlamış gibiydi.

 

"Çok mızmızlanma Sarı." Artık bu konuşma bitsin istiyor gibiydi ve uzun bir süre aklımdan çıkmayacak olan o sözleri söyledi. "Sevgili oluruz, olur biter."

 

 

Tuğkan havayollarııı

 

Tuğkan kuş oldu uçuyor arkadaşlar...

 

Bölüm geç geldi kusura bakmayın lütfennn çok çok çok özür dilerim geç geldiği için

 

Kitap bin okunmayı geçmiş çok duygulandım...

 

Lütfen oy ve Allah ne verdiyse diyerek bol bol yorum yapmayı unutmayın güzellerimmm

 

Benden küçük bir spoi olsun.

Diğer bölüme Hasan ile bir diyalog var ve baya iyi bir diyalog.

 

Bu arada kitapta geçen çoğu sahne gerçek hayattan uyarlanma onu da belirteyim...

 

Haftaya görüşürüzzzzz

 

Kendinize iyi bakın ve lütfen yorum yapmayı unutmayınnn

 

deusnaz buraya tıklayarak bizi takip etmeyi de unutmayın lütfen

 

İnstagram; deusnaz

Parodi hesabı; tugkann_ddemirsoy

 

 

 

yı geçmiş çok duygulandım...

 

Lütfen oy ve Allah ne verdiyse diyerek bol bol yorum yapmayı unutmayın güzellerimmm

 

Benden küçük bir spoi olsun.

Diğer bölüme Hasan ile bir diyalog var ve baya iyi bir diyalog.

 

Bu arada kitapta geçen çoğu sahne gerçek hayattan uyarlanma onu da belirteyim...

 

Haftaya görüşürüzzzzz

 

Kendinize iyi bakın ve lütfen yorum yapmayı unutmayınnn

 

deusnaz buraya tıklayarak bizi takip etmeyi de unutmayın lütfen

 

İnstagram; deusnaz

Parodi hesabı; tugkann_ddemirsoy

 

 

 

 

Loading...
0%