Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@deusnaz

Ballarım ben geldimmm

 

Artık sık sık buluşuruz umarımm,

 

Bölümleri hafta da iki kere atmayı düşünüyorum artık. Çünkü bölüm uzunlukları hem çok uzun değil hem de bir hafta, bir asır gibi ballarım :')

 

Bölüme başlamadan oy ve Allah ne verdiyse diyerek bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen :)

 

200 yorum gelirse bu hafta bir bölüm daha gelme ihtimali varmış... Kuşlar öyle dedi...

 

NEYSE HADİ KEYİFLİ OKUMALAR SİZE

 

******

 

Güçlü Kaşarlar Mutlu Yaşarlar grubundan yeni bir mesaj...

 

Gizem; Etrafımız akbaba yuvası.

 

Gizem; Şu gözlere bir bakar mısınız??? Herkes bizi kurtlar sofrasında ki kuzu kavurma gibi izliyor.

 

Merve; Gizem.

 

Merve; Yanında oturuyorum neden telefondan yazıyorsun bacım???

 

Gizem; Konuşmaya üşeniyorum.

 

Fadime; İyice boş insan oldunuz ha sizde.

 

Fadime; O değil de harbi bize yiyecek gibi bakıyorlar.

 

Gizem; Bir fotoğraf gönderdi.

 

Gizem; Ayşe ve ayakçıları bizi yiyecek gibi bakıyor.

 

Gizem; 1 vs 1 atsak kim kimi yiyebilir lan??

 

Merve; LA BİZİ KİM ALABİLİR?????

 

Fadime; Merve sus.

 

Merve; LA BİZİ KİM ALABİLİR?????

Gizem; SESLİ GÜLDÜM MERVE

 

Fadime; Sağ tarafında oturuyorum ve hayır Gizem. Gülmedin.

 

Gizem; İçten güldüm sus.

 

Merve; O değil de ne ara çektin lan fotoğrafı

 

Gizem; Meslek sırrı bacım.

 

Merve; Parla ve Tuğkan ne yaptı ki

 

Merve; İkna etmiş midir mal Tuğkan'ı?

 

Fadime; Tuğkan, şeytanı suya götürür susuz getirir.

 

Fadime; Hasan'dan bile daha fena o şerefsiz.

 

Gizem; Fadime git.

 

Gizem; Hasan malı ile mi kıyaslıyorsun Tuğkan'ı??

 

Gizem; Hasan'ın arkadaşlarına yaptığı kahpelik değilde nedir?

 

Fadime; Tuğkan nasıl biri bilemeyiz ama çok şeytan bir vibe alıyorum o çocuktan.

 

Merve; Hasan salağı kadar olamaz.

 

Gizem; Katıldım sana.

 

Fadime; Onu bunu geçin de Parla ne yaptı ki

 

Merve; Birkaç dakika var zilin çalmasına.

 

Gizem; Çıksak mı yukarı?

 

Gizem; O Tuğkan malı şimdi ne sinir etmiştir benim Sarı'mı...

 

Fadime; Lan

 

Fadime; Hasan'ın hali ne lan

 

Merve; Nerede

 

Gizem; Spor salonunun önünde işte

 

Gizem; Tuğkan'la gitmişler herhalde birbirilerine.

 

Fadime; Tuğkan, Parla'nın yanında ya salak

 

Merve; Ondan önce bunun yanındaymış demek ki.

 

Gizem; Allah kahr-ı bela

 

Gizem; Hasan Parla'nın yanına gidiyor herhalde

 

Merve; Ay yok abartma sende

 

Fadime; Niye yazışıyoruz ya

 

Fadime; Yan yanayız zaten

 

Merve; Dikkat çekmemek için Fadik.

 

Gizem; Kalkın bir bakalım şu Parla'ya

 

Gizem; Konuşmaları bitmiştir herhalde

 

Merve; Okul çıkışı mevzu büyük bacılar

 

Fadime; Hasan Tuğkan'ı yer diyorum hocam.

 

Fadime; Ebesini bile sever.

 

Merve; Polisler gelir.

 

Gizem; Parla yanmasın arada lan

 

Fadime; Doğru.

 

Gizem; Parla yanmasın arada lan

Merve; Katıldım sana.

 

Parla; Kızlar

 

Parla; ben bir şey yaptım.

 

Gizem; Noldu konuştunuz mu?

 

Fadime; Bok kokusu alıyorum hocam.

 

Merve; Allah'ın 99 adıyla başla önce...

 

Merve; Ne yaptın

 

Parla; ya ben bir şey yapmadım aslında.

 

Gizem; LAN

 

Gizem; SANA MI BİR ŞEY YAPTI O PİÇ

 

Fadime; Gizem sakin.

 

Parla; Sevgili oluruz dedi.

 

Merve; Hı

 

Gizem; ney

 

Fadime; Sıçma

 

Gizem; Ne sevgilisi

 

Gizem; kimlen

 

Merve; Parla öncelikle sakin ol ve o telefonu sakince yere bırak.

 

Parla; Ya durun

 

Fadime; Boku yedik

 

Gizem; Parla noldu dökül çabuk

 

Parla; Ya ben dedim size bu embesilden iş çıkmaz diye

 

Parla; Okulda dedikodu var senin ve benim sevgili olduğumuzu söylüyorlar dedim.

 

Parla; Çok caz yapma sevgili oluruz dedi.

 

Parla; Mal mı bu

 

Gizem; Tamam ikisi de midesizmiş onu anladık en azından.

 

Merve; Hasan ve Tuğkan vs atarsa Hasan alsın

 

Merve; Midesizliğin bu kadarı.

 

Fadime; Sen, onun eski arkadaşının, eski sevgilisinin???

 

Fadime; Erkekler arasında kız işleri böyle mi dönüyormuş lan

 

Fadime; Kansızlık desen var.

 

Parla; Ve bir şey daha var

 

Gizem; Söyle

 

Parla; Okul çıkışı cidden büyük bir kavga olacak.

 

******

 

"Sevgili oluruz, olur biter."

 

Zihnimde, anlamak istemediğim ama anladığıma küfürler ettiğim şey dolanırken şaşkınlığımı o da gayet iyi fark etmiş gibiydi.

 

Bileğini tuttuğum elimi hızla geri çektiğimde gözlerim direkt olarak koyu kahve gözleri üzerindeydi. "Ne diyorsun farkında mısın?" Midesizlik desen vardı arkadaş.

 

Yemin billah olsun vardı.

 

Bu kadar da düşmez dedikçe daha da düşmesi beni de utandırıyordu fakat kendi hiç utanıyor gibi değildi.

 

Benimle göz göze gelebilmek için biraz eğildiğinde tekrar yerinde doğrulup bana üstten bir bakış attı. "Duydun Sarı."

 

"Bu kadar da değil dedikçe o kadarını yapıyorsun." Yüzümü ekşitmeden edemedim. "Senin yanına gelende kabahat."

 

Koridordan gelen öğrenci sesleri yavaş yavaş çoğalırken Tuğkan ise umursamaz bir şekilde kapıya doğru ilerledi. "Sana, sorunu ortadan kaldırmak için bir neden veriyorum Sarı." Kapının koluna uzanmadan önce dönüp tekrar bana baktığında bakışlarında herhangi bir değişiklik görememiştim. "Hala konuşup duruyorsun."

 

Tamam, ilk soru şu;

 

Tuğkan gerçekten mal mı yoksa mal taklidi yapan bir salak mı?

 

"Kafan iyi mi senin? Olayları anlamamakta ısrar mı ediyorsun yoksa gerçekten salak mısın Tuğkan?" Yavaş yavaş bedenime yüklenen sinir ve stres sesime de yansıyor gibi görünüyordu.

 

Gözleri hala üzerindeyken bir elini cebine atıp telefonunu çıkarttı. "Hasan'dan korktuğunu bu kadar belli etme Sarı." Diğer eliyle kapıya uzandığı sırada dışarıdan, bizim sınıfta olan birkaç kişinin sesi duyuldu.

 

"Hala Hasan diyor ya!" Sinirle saçlarımlı kulağımın arkasına atarken ona karşı birkaç adım attım.

 

Okulda gizli gizli konuşamayacağımız gerçeği, kapının ardında bizi bekliyor gibi görünüyordu.

 

Karşısına dikildiğimde kesinlikle sakinlikten uzaktım. "Bu normal mi sence? Hasan diye takıldın kaldın! Sana, ikimiz arasında bir şeylerin olduğunu düşündüklerini söylüyorum."

 

Elinde ki telefonu çalmaya başladığında gözlerini benden çekip telefona döndürdü. Birkaç saniye sonra ise yüzünde sakinlikten uzak ama alaya oldukça yakın bir sırıtma yerleşti.

 

"Aa, bak Hasan arıyor beni de." Telefonu bana doğru gösterdiğinde birkaç saniye ekranda yazan yazıya baktım.

 

Orospu Çocuğu yazısı ile tekrardan bakışlarımı Tuğkan'a çevirdim. "Konuştu mu seninle? Hesap sordu mu sana? Belki üstüne yürümüştür." Sesinde ki alay yükselirken dışarıdan da birkaç kişinin kapıyı zorladığını işittim. "Dedin mi ona, Tuğkan yaptı her şeyi diye? Anlatmış olman gerekir değil mi?" Ona hiçbir tepki vermediğimde yüzünü buruşturdu.

 

"Anlatmadın mı yoksa Sarı?"

 

"Bilerek yapıyorsun." Dedim en sonunda. İçimde, ona karşı hissettiğim tek şeyin nefret olduğunu anlamıştım. Benimle dalga geçiyordu resmen. "Hasan'a olan düşmanlığından dolayı bana sataşıyorsun."

 

Sözlerim onu şaşırtmış gibi kaşları yalandan bir şekilde havalandı. "Hayal gücün beni bitirdi be Sarı." Telefon en sonunda sustuğunda yüzüne ciddi bir ifade yerleştirdi.

 

"O zaman neden benimle uğraşıyorsun? Amacının olmadığını mı söylüyorsun bana? Onca şey yaptıktan sonra mı?" Sesimin artık koridora kadar gittiğini fark edebiliyordum ki dışarıdan gelen sesler de kesilmiş görünüyordu. "İkiniz de hayatımın içine ettikten sonra bana bir sebebinin olmadığını mı söylüyorsun?"

 

"Kişisel meselem." Bana karşı olan bakışları artık alaylı değil de gerçekten ciddiyete bürünmüş bir şekildeydi. Sinirli ve kasvetliydi Tuğkan.

 

Kişisel meselesini neden bana da taşıyordu o halde? "Parla," Koridordan gelen, bizim sınıfta ki kızların birine ait ses ile ikimiz arasında bir suskunluk oluştu. "içeride kim var? Açar mısın kapıyı?"

 

Sevim'in sesi ile elim cebime uzandığında çıkarttığım kapının anahtarı ile beni izlemeyi sürdürdü. "Allah ikinizin de belasını versin." Kapıyı açmaya zorlarken sinirle soludum. "Benim de belamı versin sizi tanıdığım için!"

 

Anahtarı çevirmeye çalışsam da sinirden titreyen ellerim buna izin verememişti bir türlü. Onun eli anahtara doğru uzandığında hızla kendimi geri çekip ondan uzaklaştım.

 

O bunu fark ettiğinde hareketi bir an donukluk yaşasa da sertçe kapının kilidini açıp kapıyı aralamadan önce bana döndü. "Akşama itiraflar silinmiş olur."

 

Sözleriyle birlikte kapıyı araladığında öğretmenler zili çalmıştı. Dışarıda bizi bekleyenler ise put gibi kesilip bizi dinlediklerini anlamıştım.

 

Son kez bana baktığında gözlerinde ki sessizlik ve ilk defa gördüğüm ifadeyi seçemedim.

 

"İnstagram'dan engelle beni."

 

******

 

"İnklap Tarihi; sayfa 68, 69, 70'i okuyup hazırlıklı gelin. Sayfa 71 ve 72'de ki etkinlikleri yapmayı unutmayın."

 

Herkes toplanmayı bitirdiğinde Gizem zebani gibi başımda dikilmiş, kitapları toplamamı bekliyordu.

 

İşte geldik okul çıkışına.

 

"Sayfa 68, 69, 70..." Hocanın söylediklerini kendi kendine tekrarlarken, bunu yapmamın tek amacı az sonra olacaklardan ufak bir kaçamak yaratmaktı. "Yapmayı unutma."

 

Çantamın fermuarını çekip yerimden kalktığımda kafamı çevirip bana şaşkınlıkla bakan üç kişiye çevirdim; Gizem, Merve ve Fadime.

 

"Parla, saçmalıyorsun ha!" Gizem hemen koluma yapıştığında neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde onlara bakarken,

 

"Alt tarafı Hasan malıyla konuşacaksın." Merve'nin, sanki benim hiç bilmediğim bir bilgiymiş gibi bana sunduğu şeyle sahte bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. "Nedir yani?"

 

Gizem, benim koluma girmiş bir şekilde ilerlemeye devam ederken yanımıza yanaşan Fadime ve Merve'ye baktı. "Dimi Merve? Nedir yani? Alt tarafı eski sevgilisiyle hesaplaşma yapacak." Alaylı bir şekilde güldü.

 

"Siz konuşurken bizde bekleriz seni. Merak etme." Fadime güven vermek ister gibi omzumu sıktığında Merve onay verdi.

 

"Sağ ol ya.. Allah razı olsun Fadime." İç çektiğimde merdivenlerin önüne geldiğimizde, öğrenci yoğunluğundan dolayı biraz geride bekledik.

 

Önümüzden geçip giden öğrencileri izlediğimde, "O değil de, Tuğkan'ı çıkışa çağırmışlar. Serdar dedi." Önümde ki kızların birinden yükselen ses ile iyice sessizliğe gömüldüm.

 

"Hasan siksin ebesini." Bunu söyleyen bir erkekti. "Arkadaş dedi kalleş çıktı Tuğkan da. Hak ediyor, çocuğun eski sevgilisine yanlıyor baksana." Sonrasında bir gülüşme geçti aralarında. "Hasan'dan tarafım."

 

Gözlerim ilk başta Gizem'e döndüğümde hemen göz göze gelmiştik ve ikimizden de aynı kelime çıkmıştı.

 

"Sıçtı."

 

Kolumdan hızla sarsıldığında kafamı diğer tarafa çevirdim. Merve'yi ve gözleri fal taşı gibi açılmış bir şekilde bize bakıyordu. "Lan," Şaşkınlığını ifade ettiğinde olacakları tahmin edebiliyor gibiydi. "Tuğkan'ı yerler lan bunlar."

 

"Yerler derken?" Diye olaya giriş yaptı Fadime. "Teke tek girmeyecekler mi?" O bile şaşırmıştı duruma.

 

Yavaş yavaş boşalan merdivenlerden inerken sessizce konuştu Gizem. "Hasan karaktersizinden bahsediyoruz farkındaysan Fadime. Teke tek girmeye götü yer mi?"

 

Sertçe yutkunduğumda, Merve yanımızdan geçip giden insanları umursamayarak söylendi. "Yalnız, teke tek girseler net Tuğkan alır. Adam eski Türkiye ikincisi Kick Boks da." Tamam, bunu beklemiyordum.

 

"Ne?" Tepki kesinlikle Gizem'e aitti. "Şaka yapıyorsun!" İnanmamışlığın verdiği şaşkınlıkla konuştuğunda indiğimiz merdivenlerden okulun çıkışına ilerledik.

 

Merve ise Gizem'in şaşırmışlığına karşılık olarak şaşkın bir tepki verdi. "Bilmiyorum deme bana! Okulun onur köşesinde madalyası var iki tane!"

 

"Gerçekten mi?" Diye bende şaşkınlığımı sunduğumda bana karşı olan bakışları Allah seni kahretmeye Parla dercesineydi. "Yeni öğrendim."

 

"Bende." Gizem bana onay verdiğinde Fadime ise sessizliğini korumaya devam etti.

 

Okulun bahçesi tamamiyle mülteci kampına benzerken aralarından sıyrılıp gitmeye çalışmak ayrı bir çabaydı. "Konuşmasam mı?" Diye ortaya attığım soru ile üçü arasında bakıştım. "Hiç konuşmak istemiyorum ya."

 

Ayrıca niye konuşuyordum ki? Açıklama yapmama gerek yoktu. Ona neydi ki?

 

"Salla ya," Diye boş vermişlikle söylendi Fadime. "Baktın çok boş yapıyor, dersin sana ne. Bu kadar." Sakin tavrı oldukça belliyken Merve kafasına yavaşça vurdu.

 

"En başından sana ne deseydi daha iyi olmaz mıydı acaba Fadik?"

 

"Onu ona söyleyeceksin bacım." Beni çenesiyle işaret ederken dış kapıya attığım her adımla sanki cehenneme bir adım daha yaklaşıyormuş gibi kalbim hızlanıyordu. "Yine de dua edelim de, olay büyüyüp de polisler gelmesin."

 

İşte en korktuğum şey de buydu.

 

"Allah korusun." Diye iç çekti Merve. Gizem ise gözleriyle etrafı, aynı bir kamera gibi izliyor, kim var kim yok anlamaya çalışıyordu.

 

"Parkın orada bekliyorlar herhalde." Fikrini öne sürdüğünde yanımızdan geçip giden birkaç erkeğin hızlı ilerlediğini gördüm. "Fazla dikine gitme. Yazık, Tuğkan'ı da açık etme. Herkes üstüne oynuyor zaten."

 

"Gizem mal mısın?" Merve'nin sesi ile dış kapıdan çıkıp sola ilerlemeye başladık. "Bütün her şey o salak yüzünden oldu zaten. Açık etme diyorsun da, kız ne desin? Okulda çıktı bir kere dedikodu."

 

Sıkıntılı bir nefes eşliğinde göz devirdim Merve'ye. "Bunu, bu gergin ortamda söylemene gerek yoktu Merve." Terslediğimde bana alayına güldü.

 

"Ne demek canım, her zaman."

 

Park yoluna saptığımızda uzaktan görünen erkek grubu ile derince yutkundum. Bankların birinin etrafına toplanmışlardı. Okuldan olmadığını belli eden birkaç kişi daha vardı.

 

"Bok." Ses Fadime'den çıktığında benim suskun dilimi tercüme ettiğini düşündüm. "Ciddili bu kadar kişi mi çağırmış şerefsiz?" Tuğkan neredeydi ki?

 

Gizem güven vermek ister gibi kolumu sıktığında, "Gizem, polis mi çağırsak?"

 

"Niye ki?" Gizem'in anlamamış sesi ile ona ciddi misin bakışlarını attım. "Ya hallederler kendi aralarında." O bile kendi söylediklerinden hiç emin olmayarak sertçe yutkunduğunda Merve ileri doğru bir adım atıp karşıma geçti.

 

"Bekleriz biz seni burada. Hasan'la konuş, sonra gel. Çok uzatma konuşmayı da. Tamam mı?"

 

Ne kadar güven verici bir konuşma olmuştu Merve için...

 

Derin bir nefes verdiğimde yavaşça başımı sallayıp onu onayladığımda önümden çekildi. Gizem ise hala bana güven vermek için kolumu sıktığında karşımda, bize doğru gelen Hasan'ı gördüm. "İte benziyor yemin ederim..." Gizem'in ağzı içinde gevelediği sözlerle dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Ver çantanı." Fadime sırtıma uzanıp çantayı aldığında onlara son kez bir bakış atarak beni kurtarmalarını söylesem de böyle bir şeyin olamayacağı gerçeği ile sertçe yutkundum.

 

Tamam, öncelikle bismillah diyerek başlayalım.

 

Ona birkaç adım attığımda bana sakin bir şekilde karşılık verdi. "Mesajlarıma cevap verseydin burada olmazdık biliyorsun değil mi Parla?" Sesinde ki siniri sezebilsem de umursamaz bir ifadeyle onu izlemeye devam ettim.

 

"Mesajlarını cevaplamam gerektiren bir şey olmadığı için cevap vermemişimdir." Bakışları bir süre yüzümden gezdiğinde gözlerimi ondan ayırıp arkasında ki topluluğa baktım.

 

Topluluk bankların etrafındaydı ve bankta yayılarak oturan ve pişmiş kelle gibi sırıtan tek bir kişi vardı.

 

Tuğkan.

 

Ve öylece bizi izliyordu.

 

Hasan da benim gibi arkasına dönüp Tuğkan'a baktığında bedeninin kasıldığını fark edebilecek kadar yakınımdaydı. "Noldu, sevgilini böyle görünce üzüldün mü?" Kafasını tekrar bana çevirdiğinde yanımızdan geçip giden Gizem, Merve ve Fadime üçlüsünün bakışları üzerimizdeydi.

 

"Sorma," Diye alayla güldüm. "Çok üzüldüm."

 

Sözlerim onun sinirini tetiklemiş gibi eliyle çenesini sıvazladı. "Sevgilisiniz yani. Okulda ki dedikodular yanlış değil?" Sinirden kısılan sesini oldukça iyi tanısam da kendini sakinleştirmeye çalıştığını da gayet iyi biliyordum.

 

"Hasan, biz ayrıldık. Seni alakadar eden bir konu yok ortada. Farkında mısın?" Sesim bir anda gözlerini bana dikmesine neden oldu.

 

Bakışlarında ki donukluğu fark ettiğimde nefesimi tutmadan edemedim. Şu an yapmamasını diledim. Şu an, o sinir krizlerinden birini geçirmesin Allah'ım lütfen.

 

"Ne demek alakadar eden bir konu yok lan?" Sesinde ki sertlik yumruğumu sıkmama neden olduğunda yerime çivilenmiş gibiydi. "Sen benim eski sevgilimsin lan! O kim?" Sesi her geçen saniye daha da yükselirken gerisinde ki topluluğu işaret etti. Gerçi işaret ettiği topluluk değil, tamamen Tuğkan Demirsoy'du. "Kardeşim dediğim orospu çocuğu!"

 

Ondan birkaç adım geri çekildiğimde, "O sesini alçalt Hasan." Kaşlarım olağan bir şekilde çatıldığında, "Kendine gel."

 

Sözlerimle derin bir nefes alıp vermiş bir şekilde eliyle izah etmeye döndü. "Kendime mi geleyim? Kim kendine gelir lan?" Sesinde ki siniri iyi fark edebiliyordum.

 

Anlıyordum da. Haklıydı bir neden de olsa. Ben onun eski sevgilisiydim, okulda dedikodumun çıktığı kişi ise onun eski arkadaşı.

 

Sinirlenmesi gayet doğaldı.

 

"Bağırma bana! Bana bağırıp, çağırasın diye gelmedim buraya." Yavaş yavaş bende de yükselen siniri fark edebilirken yutkundu. "Hesap sorman gereken kişi ben miyim sence?"

 

Sözlerim onu tetiklemiş gibi kafasını iki yana salladı. "Onun da ebesini sikeceğim zaten. Beklesin o or..."

 

"İğrençleşme." Ona aşağlayıcı bir bakış attığımda alayla gülmeye devam etti.

 

Çenesini tekrar ovuşturduğunda bakışları benim üzerimde kaldı bir süre. Sakinleşmiş gibi omuzları çöktü. "Tuğkan yüzünden mi ayrıldın benden?" Sesinde anlamdıramadığım sakinliği ile yutkundum.

 

Hasan'dan ayrılan bendim.

 

Gerçekten güzel bir ilişki içerisindeyken herşeyi mahveden bendim. Ona, onu istemediğimi söyleyip bırakıp giden de bendim.

 

Bir ay önce ayrılmıştık. Çok tartışmalı veya vurup kırmalı değildi ayrılık. Normal ve medeni bir şekildeydi. Her ne kadar o dil döküp, yapıp yapmadığı her şey için özür dilese de bitirmiştim.

 

İlişkinin bitme sebebi ise oydu aslında. Kıskançlık krizleri ve "yoğun işi". Kendi deyimi ile meşgul bir insandı o.

 

"Yok öyle bir şey." Diye kendimi açıkladığımda, hala yaptığı şeyler yüzünden bu durumda olmamızı bile Tuğkan'la bağdaştırması beni şaşırtıyordu. "Tuğkan diye bir şey de yok."

 

Yavaş yavaş kısılan sesim ile ellerini belinin iki yanına koyup bir arkasına dönüp Tuğkan'a sonra tekrar bana baktı. "Okulda ki dedikodular yalan mı yani?"

 

"Doğrusunu bildiğim şeylerle ilgilenmiyorum Hasan. Doğru olsaydı gizleme gereği duymazdım." Gözleri bir süre gözlerimde oyalandığında derin bir nefes verdi havaya.

 

"Sana, bana olan düşmanlığından yaklaşıyor." Kaşlarını çattığında ciddi bir mevzu olduğu açıktı. "Belasını buluyor orospu çocuğu." Sıktığım elimi yavaşça gevşetirken gözlerim arkasında ki Tuğkan'a döndü.

 

Bizi izliyordu ve bu defa gülmüyordu. Sadece sessiz ve dikkatle bize odaklanmıştı. "O zaman söyle düşmanına," Tekrardan gözlerimi ona çevirdim. "uzak dursun benden. Aynı şekilde sende."

 

Arkasını dönüp tekrar Tuğkan'a baktı. "Senden uzak durmamı isteyecek kadar ne yaptım sana merak ediyorum." Sesinde ki meraklı tını ile gözlerime tekrar baktı. Sonrasında ise alayla güldü. "İlgiyi çok sevmiyorsun anlaşılan."

 

İlgi mi?

 

"Ne?" Tepki, vermek istediğim bir tepki değildi fakat dudaklarımdan öylece çıkıp gitmedi beni de şaşırtmıştı.

 

O ise olayı goy goya alıyor gibiydi. "Yalan mı? Kimseye vermediğim ilgiyi sana vermiştim lan ben." Bana karşı olan aşağlayıcı bakışları ile kaşlarım şaşkınlık ve alayla havalandı. "Senin verdiğin ilgiye, ilgi bile denmezdi Parla."

 

Her şey ilgiydi zaten değil mi Hasan? Her şeyi yapıp, sinir krizleri geçirip, bağırıp, çağırdıktan sonra gönlümü almak için ilgi vermek. Her seferinde aynı hatayı yapıp, o hataları değil de, ilgilerden bahsetmek.

 

"Sen ilişkiyi sadece ilgi mi sanıyorsun? Yaptığın her şeyi görmezden gelip de sadece bu ilişkide sen uğraşmışsın gibi davranma sakın." Sesimde ki kararlılığı anlamış gibi kaşlarını çattı. Kendini savunacaktı salak.

 

Savunacağı bir vasfı vardı sanki. Geri zekalı.

 

"O, sözde sinir krizleri geçirip, ortalığı dağıtıp, kalbimi kırdıktan sonra seni bırakmayayım diye gelip de kapımda yatman bir şey değiştirmez." Sesim biraz daha yükseldiğinde o oldukça kaşlarını çatmıştı.

 

"Sesini kıs." Emri üzerine kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.

 

Kendimi gülmekten alıkoyamazken sakinlik bir kenardaydı artık. "Pardon? Emir mi veriyorsun bir de bana? Bak işte, bunun yüzünden bitti bizim ilişkimiz. Emir verir, bağır, dağıtır, kriz geçirir, kalbimizi kırar sonra gelir kapımızda yatar." Sinirim artık öyle çıkmıştı ki, içimde tuttuğum ne varsa attığım için rahatlıyordum.

 

Benle rahatlayan biri daha var gibi görünüyordu.

 

Tuğkan kahkahalarla gülüyordu.

 

Bipolar falan mıydı bu herif?

 

"Yok öyle. Sen bitirdin bizi. Ben değil." Son sözlerimle benim gibi o da delirmiş bir şekilde birkaç adım attı bana doğru.

 

Sinirle sert bir nefes verdiğinde, "Yediğin önündeydi, yemediğin arkanda. Nankörlük yapma. Gayet güzeldi ilişkimiz. Bitiren sendin. Hayatımın da amına koy..." Sözleri yüzüne indirdiğim tokatla kesilirken bu jesti kendimden beklemiyordum.

 

Yalan yok şimdi. Nasıl vurdum ama...

 

"Çocuk gibisin. Gerçekten iğrenç bir insansın sen. Allah belanı versin Hasan! Nefret ediyorum senden!" Ona son kez bakıp hızla yanından geçip Gizemler'in yanına gittiğimde parkta yankılanan kahkahalar daha da artmıştı.

 

"Ben bile tekrar nefret ettim senden Hasan." Sesinde ki sahte acıtasyon ile ona dönüp baktığımda göz göze geldik.

 

Tuğkan oturduğu banktan kalkmış yanlarından geçerken bana seslenmişti.

 

"Sarı, en çok bu sinirli haline tutuldum yalnız!"

 

******

 

"Bugün neredeydin?"

 

"Okuldan sonra eve geldim baba."

 

"Dershaneye niye gitmedin?"

 

"Kendimi iyi hissetmiyordum. Ondan gitmedim."

 

"Boşuna mı para veriyorum ben o dershaneye? Aylık parayı sen değil, ben ödüyorum ben!"

 

Sesinde ki sertlik ile gözlerimi yavaşça önüme çevirdim. Babam ve her zamanki hesap sormaları. Gözlerim ellerimde oyalanırken evde ki tüm sesler kesilmişti. "Yarın giderim." Diye kısa bir yanıt verdim kendisine.

 

Gel de uğraşma.

 

Yanımda oturan annem benim gibi gerilmişken oturduğu yerden babama laf anlatmaya çalıştı. "Yapma Ali. Kız kötüydü zaten eve geldiğinde. Kusmaktan bir hal oldu sabahtan beri. Ne yapsın?" Sesinde ki ikna etmeye çalışan hava ile yandan bir bakış attım.

 

Kısmen yalandı söyledikleri. Mesela eve geldikten sonra kusmamıştım. Sadece yatmış ve babam gelmesine yarım saat kala uyanıp kötü numarası yapmaya başlamıştım ki fazla kızmasın. Kızan her şekilde kızar Parla. Doğru.

 

"Ben ne yapayım? Sabahtan akşama kadar çalışıyorum. Ben ne yapayım Ayfer?! Yediği önünde yemediği arkasında, bir dershaneye bile doğru düzgün gitmiyor!" Aslında doğru düzgün gidiyordum. Hafta da beş gün dershane vardı ve yarım gün de deneme oluyorduk. Çoğu zaman giderdim dershaneye de.

 

Gitmediğim bir, iki gün vardır ve babam bunlara çok takılır.

 

Diğer tarafımda oturan Güneş ayaklarını sallamayı kestiğinde bu defa ona baktım. Ellerini önünde bağlamış, benim gibi kafasını önüne düşürmüştü. Burnunu çektiğini duyduğumda ağladığını anladım.

 

Güneş yüksek sesten korkar.

 

"Özür dilerim baba. Giderim yarın." Oturduğum yerden kalktığımda babama bakmadan Güneş'e elimi uzattım.

 

Babamsa hala aynı sözlerine ve aşağlamalarına devam ederken annem onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "Geçen deneme de kaç yaptın? Her gün gideceksin diyorum o dershaneye! Boşa mı para yatırıyorum ben onlara?"

 

Güneş kafasını kaldırıp bana baktığında, mavi gözlerinin boncuk boncuk dolduğunu gördüm. Yüzüne tebessümle baktığımda elimi tutarak koltuktan indi.

 

"Ali, gitme kızın üstüne. Gidecek yarın. Hem, çocuklar da korkuyor. Az sessiz olsan." Annem kalkıp babama doğru ilerlediğinde babam derin bir nefes vererek telefonunu yavaşça masanın üstüne attı.

 

"Ne yapayım şaşırdım vallahi ya!" Annem babamla konuşurken Güneş'in yanında ki Ateş'te hemen elimi tutup salondan çıkarttım.

 

Onları benim odama götürdüğümde içeride olan Bal, bizim geldiğimizi görür görmez yattığı yerden kalkıp havlayarak koşuşturmaya başladı. "Şşşt!" Ateş, parmağını dudaklarına götürüp susturdu onu. "Baba kızar."

 

Bal hemen denileni anlamış gibi sessizliğe gömülürken Güneş elimi bırakıp yatağıma tırmandı. "Baba çok bağrıyo." Akan burnunu kazağının koluna silerken Ateş yüzünü buruşturdu.

 

"Bana kızdı ablam. Size kızmadı ki." Kapının arkasında ki montumu aldığımda Ateş yere oturup Bal ile oynamaya başladı. "Bakkala gidiyorum, süt burger ister misiniz? Alayım size." Ağzımdan çıkan kelimeler ile Güneş yattığı yerde doğruldu.

 

"Çilekli olanını al!" Kızaran burnunun ucu ile burnunu içine çekti.

 

Ateş ise umursamaz bir şekilde Bal ile ilgilenmeye devam etti. "İstemem ben."

 

"O niye?" Montu üstüme geçirdiğimde montun cebine elimi atıp hala para orada mı diye kontrol ettiğimde orada olduğunu görüp rahat bir nefes verdim. "Süt dilimi alayım?"

 

Ateş kafasını iki yana salladığında bana başını kaldırıp baktı. "Doritos al. Onlar daha güzel."

 

"Param belki yetmez ona." Diye iç çektiğimde dikleştirdiği omuzları çöktü. "Ama alırım ya." Ona güven verdiğimde tebessüm ederek Bal'la oynamaya geri döndü. "Ee, hadi gittim ben."

 

Güneş bana el salladığında kapıyı kapatıp koridora çıktım. Gözlerim önce mutfağa döndüğünde annemi aradı. Orada olduğunu gördüğümde derin bir nefes verdim.

 

"Anne," Bakışları bana dönüp işimi yarıda bırktığında sorgular bir bakış attı bana. "bunaldım. Bakkala gidiyorum ben. İstediğin bir şey var mı?"

 

"Hızlı gel." Aldığım sessiz yanıtla aynı sessizlikle koridora geri dönüp kapıyı açtığımda babamın sesi geldi.

 

"Sade soda al bana!"

 

"Tamam."

 

Evden ayakkabılarımı giyip çıktığımda sonunda derin bir nefes verebilmiştim. Sakinlikle binadan çıktığımda montun önünü kapatıp kafamı önüme eğerek sitenin bakkalına doğru yol aldım.

 

Hasan ile konuşmamdan sonra Gizem ve diğerleri ile pek konuşamadım. Cebimde ki telefonum ellerim arasına sıkıca tuttum.

 

"Sarı,"

 

Duyduğum sesle olduğum yerde kalırken kafamı eğdiğim yerden kaldırıp etrafa baktım. İlerde, iki binanın arasında ki kaldırımda oturan ve sokak lambasına yaslanmış bir şekilde duran kişiye baktım.

 

Soğuktan tir tir titreyen ve üstünde kısa kollu olan kişi Tuğkan'dı.

 

Bedeni kaskatı kesilmiş gibiydi ve çenesinin titrediğini bu mesafeden anlayabiliyordum.

 

"Tuğkan?" Sesime yansıyan şaşkınlıkla ona doğru hızlı birkaç adım attığımda ellerimi ceplerimden çıkartıp onun yanına vardım. Yüzüne şaşkınlıkla bakarken karşısında dizlerim üzerine eğilerek ona şok olmuş bir ifadeyle baktım.

 

Bu soğukta, bu halde neden dışarıdaydı bu çocuk? "Sen? Bu soğukta niye dışarıdasın?" Titreyen çenesi artık daha da titremeye başlamışken aynı şekilde vücudunun da titrediğini fark ettiğimde uzanıp elini tuttum.

 

Buz gibiydi.

 

"Babam," Dedi soğuktan kırılan sesiyle. Şaşkınlığıma şaşkınlık katarken istemsizce tuttuğum elini sıktım. "Evden attı." Kafasını önüne eğdiğinde ne kadardır bu soğukta olduğunu merak ediyordum.

 

"Nasıl? Bu soğukta nasıl attı seni?" Ne yapacağımı bilemez bir şekilde etrafıma baktığımda elini tuttuğum elimi sıktığını fark ettim. "Sen hasta olacaksın."

 

En sonunda tekrar ona baktığımda gözlerinin feri sönmüş bir şekilde beni izlediğini gördüm. "Sarı, ısıtsana beni..."

 

Sesinde ki ifade ile sertçe yutkunup üstümde ki montu tek elimle çıkartmaya çalıştığımda elimi daha sert sıkarak beni engelledi.

 

"Üşüyorsun geri zekalı. Montumu vereceğim işte." Ona karşı sert çıkışımla zorda olsa sırıttı.

 

Şu halde bile sırıtıyor ya.. Şaşırıyorum gerçekten.

 

"Sen üşürsün... Sarı, babanın eski bir kazağı var mı?"

 

Anlaşılan ikimiz de babamız tarafından şanssızdık.

 

 

 

 

Yerim sizi yerim 🥺💗

 

Baba faktörü önemli şey canım...

 

Artık minnak minnak geliyoruz edit kısımlarına canlarımm

 

Bu bölümü atıp koşuyorum edit yapmaya 💃💃💃

 

Bu arada 4 bin olmuşuzzzz :') Çok mutlu oldumm

 

Bölümde sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeyleri şuraya yazın da biz de okuyalım..

 

Bir de teorileriniz varsa duymaktan mutluluk duyarım ballarım...

 

Kuşlar dedi ki, 200 yorum gelirse bu hafta bir bölümün daha gelme olasılığı varmış...

 

Ben demedim kuşlar dedi ;)

 

Bölüme oy ve Allah ne verdiyse diyerek yorum yapmayı unutmayın ballarımm

 

Sizi çoookkkkk seviyorumm kendinize dikkat edinn

 

İyi geceler hepinize ballarımm

 

 

Loading...
0%