@deusnaz
|
Ballarım ben geldim :')
Uzun bir ara oldu bizim için, hepinizi çok özledimm
Bir hafta kadar bir süredir Wattpad'e VPN üzerinden erişim sağlayamıyordum fakat sonrasında tekrar açmayı başardım. Şükürler olsun ki...
Bölüme 200 yorum gelirse diğer bölümden spoi sahneler gelebilirmiş, kuşlar dedi...
Bu arada kitabımın şarkısını buldum...
Lütfen Girye okurken Duman- Kufi dinlemeyi unutmayınız...
Bu bölüm, her zamanki yaptığımız gibi enerjik bir giriş olmayacak.
Ülkenin dört bir yanında, sokağa güvenli bir şekilde inemediğimiz, etrafımızda olan pislikleri görmediğimiz için söyleyecek söz bulamıyorum.
Sözün ve gözyaşlarının bittiği yerdeyiz.
#ikbaluzunerölümsüzdür #ayşenurhilalölümsüzdür
Sokak hayvanları değil, psikopat pislikler öldürür.
******
"Herkes yerlerine!" Kulaklarıma dolan Ünal hocanın sözleri ile kopya dolu olan elimi masanın altına indirdim. "Oğlum, geç yerine! Tahtanın başında ne yapıyorsunuz?"
Ünal hoca herkesi yerlerine oturtmaya çalışırken birkaç kişi söyleneni yapsa bile diğerleri hocayı pek takmıyor gibiydi.
"Ya oturun işte yerinize! Samo, geç lan yerine." Gizem'e yükelenen aşırı büyük stres ile millete çatması Merve ve Fadime'yi güldürmüşe benziyordu.
Fakat Gizem'in sinirli seslenişleri yanıt bulmuş gibi herkes teker teker yerlerine geçmeye başlamıştı. "Boğaz bırakmadınız adamda." Ünal hoca boğazını yoklayarak birkaç dafa öksürdü.
"Aman hocam, siz bize lazımsınız." Duvar kenarı, en arka sıradan yükselen ses Vedat'a aitti. Koluna, Orhun Yazıtları gibi çivi yazısı benzeri kopyalar yazmış ve yazmaya devam ediyordu.
Kafamı önüme eğip elimde ki kopya kağıtlarına baktım. "Şşt, Parla diğer kopyaları versene." Arkamdan, omzumu yok etmek ister gibi dürten Merve'ye elimde ki bütün kağıtları verdim.
"Hatim indireceğim şimdi." Önümüzde, sıraya yayılarak oturan Kadir ellerini havaya açmış, kafasını tavana kaldırmış bir şekilde dua etmeye başlamıştı. Eh, tüm sınıf olarak kopyadan medet umarsak olacağı bu.
Sınıfın içinde yanıkalan birkaç, masaya vurma sesi ile sessizleştik. Derin bir nefes verdiğimde Ünal hoca elinde ki sınav listesinr bir baktı. "Sınıf listesi geldi. Hangi sınıfta olduğunuzu not almayı unutmayın, bir daha okumam."
Herkes put kesilirken açık kalemliğimden siyah tükenmez kalemi çıkarttım. "İnşallah Gamze hocanın sınıfına denk gelirim." Dudaklarım arasından söylenirken dualarımı eksik etmiyordum.
"Hasan Yasin 10/C 12 numara, Dilan Fatih 11/G 1 numara, Kadir Tutum 11/A 19 numara, Sude Kocar 9/F 21 numara..." Listede ki kişilerin ismi okundukça küfürler ve söylenmeler yükselirken bazıları ise hemen sınıfın en sonunda oturan Samet'e dönüp telefonundan kendi sınıflarına hangi hocaların denk geldiklerine bakıyorlardı.
"Merve Çetin 10/D 2 numara..." Ünal hocanın sesi ile bizim grup tamamen Merve'ye dönmüş ve tepkisine bakmıştık.
Merve'nin ağzı bir karış açık kalmış bir şekilde hocaya bakarken tepkisi oldukça komikti. "Ne demek 2 numara?" Döküldü dudaklarından. Omzuna konan el Fadime'ye aitti.
"Allah yardımcın olsun Merve." Fadime'nin iç karartıcı sesi ile Merve iyice korkuya kapılmıştı.
Elimde ki kalemle Merveler'in sırasına döndüğümde ona morel vermeye çalıştım. "İyi tarafından düşün, belki kopyaya izin veren bir hoca denk gelir." Olasılıklar...
"Bak bak," Gizem'in bana nah işareti ile yüzümü buruşturdum. "Müdür talimat vermiş, hocalar yerlerinde oturmayacakmış."
"Bizim kopyalar ne halta yarayacakmış o zaman?" Ona ciddi misin bakışları arkaten o ise omuz silkerek önüne döndü.
"Belki insaflısına denk geliriz de, kopya çekmemize izin verir." Merve zırlama seansına başlarken bende tekrar önüme dönüp sıranın bana gelmesini bekledim.
"Fadime Sonay 9/H 8 numara, Parla Yıldızlı 11/A 6 numara, Hüseyin Hacı 12/E 28 numara, Gizem Gören 10/C 18 numara..."
Büyük bir küfür eşiliğinde sınıf ve numaramı elime yazarken Gizem'e döndüm. "Sorsana şu Samet'e 11/A'ya hangi hoca giriyormuş." Gizem oturduğu yerden kalkıp duvar kenarı tarafına, herkesin toplandığı alana ilerledi.
"Murat hoca giriyorlar lan!" Önümde oturan Kadir, elinde ki telefonu ile bana döndüğünde, hoca görmesin diye telefonu saklamaya çalışırken okulun sadece 12. Sınıflarının olduğu whatsapp grubunda ki yazışmaları gösterdi.
Fsşaal 12ler (mezun olacak çocuklar) grubundan yeni mesajlar...
Fallik Fatih 12/E; 10/İ de kimler var? 09.12
Cansu 12/C (Duran'ın ex); 11/B'ye Serhat hoca giriyormuş 09.12
Halit Haktan 12/D; Selda hoca bugün yok, 9/A'nın dersine müdür yardımcısı girecek 09.13
E. Kızılhan; 11/A Murat Doğan haberiniz olsun. 09.13
Halit Haktan 12/D; Selda hoca bugün yok, 9/A'nın dersine müdür ya... Şükrü Merter; Yarrağı yedik.
Kafamı Kadir'e çevirdiğimde büyük bir zafer kazanmışız gibi sırıtıyordu. "Kopya çektiriyor mu?" Diye merakla sorduğumda o ise sırıtması daha da genişledi.
"En âlâsını." Derin bir nefes verirken gülmeden edemedim. Yanıma tekrar Gizem oturduğunda kafamı ona çevirdim.
Gizem'in yüzü düşmüş bir şekilde Fadime ile Merve'ye baktığını gördüm. "Siksen çekemem bu hoca da." İç çektiğinde Fadime ise rahat bir şekilde kopyaları yazmaya devam ediyordu.
"Her türlü çekerim ben." Fadime'nin kendine olan güvenini taktir etmemek elde değildi.
Merve hala zırlamaya devam ediyorken kafasını sıraya koyup kendi şansına küfürler ediyordu. "Kral, siz kendi derdinize yanın." Ortaya atlayan Kadir ile grubun gözleri ona döndü. O ise, kolunu benim omzuma atıp kendine çekti. "Parla ablamla çok güzel kopya çekeceğiz değil mi Parla abla?"
Bana karşı söylenmesi ile amacını anlayabilmiştim. Benden kopya istiyordu kendi. "Aynen," Gülmeden edemedim.
Bana alttan alttan bir bakış attı. "Tüm konuları yazdın değil mi Parla?" Fısıltısı ile sırıtmadan edemedim.
"Ayıpsın Kadir." Ona yalandan bir alınma ile baktığımda bana karşı oldukça samimi bir sırıtma yollayarak ona uzattığım elimi tutarak sıktı. "Bendesin."
O, bu cevabı bekliyormuş gibi omzuma koyduğu elini kafamı götürüp saçlarımdan öptü. "Aslan Sarı be! Bu dönem sizdeyim.." Sonra beni bırakıp masanın üstünde olan kalemliğini alarak çantasını sıranın yanına, duvarın kenarına bıraktı.
Hepimiz teker teker kalkmaya başladığımızda sınıfta ki çoğu kişi ayaklanmıştı. "Ağlamak üzereyim. Sizin sınıfa gelsem Murat hoca alır mı beni?" Gizem'in umutlu bekleyişi Kadir'in ona orta parmak çekmesi ile yok oldu.
"Murat hoca siksiler almaz seni. Adam listede kim varsa onu alır." Kensi sırasından çıkıp sıralar arası koridora geçtiğinde üstünde ki kapüşonlunun, kapüşonunu kafasına geçirdi.
"Parla," Arkadan Fadime'nin sesi ile ona döndüğümde elinde ki kopya kağıtlarını bana uzattı. "Yazdım hepsini. Eyvallah bacım." Kendi yazdığı kağıtları ceplerine doldururken Merve de kafasını duvara dayamış kendi kendine ağıt yakmaya başlamıştı.
Aramızda ki en şanssız kişinin Merve olduğu, bariz belli olmuştu.
Kopya kağıtlarını ceplerime dolurduğumda bende diğerleri gibi kapıya doğru yöneldim.
Zilin çalmasına ise birkaç dakika kaldığı için herkes tamamen kapının önündeydi.
Yanımda ki Kadir, gizli gizli telefonundan okul grubunda ki öğrencilerle yazışıyordu. "Merve," Biraz önde kalan Merve'ye ilerlediğimde bana sorgulayıcı bir bakış attı. "kopyaları atma. Belki çekersin." Bana ciddi misin bakışları atarken söze Gizem girdi.
"Adam ellere bakıyor, ellere." Sonra Merve'nin kolunu tutup kaldırarak kazağını biraz yukarı çekip, kollarında ki Orhun Yazıtları'nı gösterdi. "Merve otoyol yaptı baksana. Nasıl çeksin kız?" Sonra benden bakışlarını çekip ona aşağlayıcı bir bakış attı. "Salak, ben sana dedim kağıda yaz diye."
Merve bir anda tekrar zırlamaya başlarken hemen yanıma gelip bana masum bir bakış attı. "Allah'ın adını verdim bana kopyaları var."
"Ben ne yapacağım pardon?" Ona şaşkınlıkla bakarken o ise masum masum sırıttı. "Telefonunun yanındaysa fotoğrafını çekip atayım?"
Bakışlarında ki umut ışıkları yavaş yavaş sönmeye başladığında telefonunun da olmadığını anlamıştım. "Bu salaklıkla, öylesine yaşıyorsun Merve." Fadime'nin söylenmesi ile zil çalmış ve herkes sınıftan çıkmaya başlamıştı.
"Ne yapacağım ben?" Merve bakışlarını ellerine çevirdiğinde, "lavaboya gidelim de sileyim şu kopyaları." Fadime, Merve'nin koluna girdiğinde bana baktı.
"Ben veririm kopyaları ona."
"Sen ne yapacaksın Fadime?" Ona şaşkınlıkla baktığımda omuz silkti.
Merve'nin gözlerinde bir aydınlanma yayıldı. "Namaz kılarken senin için dua edeceğim Fadik. Allah işini, gücünü rast getirsin! Ver elini öpeceğim." Bıraksak Fadime'nin ayaklarına kapacak gibiydi.
Fadime ise gülerek Merve'nin kafasına vurdu yavaşça. "Abartma Merve. Ben biliyorum bir şeyler. Hallderim." Koridorun sonuna geldiğimizde onlar lavaboya gitmek için yanımızdan ayrıldı.
"Ne yapacağım ben?" Gizem'in kabullendiğini belli eden sesi ile dersin bir nefes verdim. "Kemal hoca ne ya?" Artık yavaş yavaş sinirlenmeye başlamasıyla derin bir nefes verdi. "Kendimi keseceğim şimdi."
Onun koluna girdiğimde kalabalıkta onu kaybetmemeyi amaçlamıştım. Merdivenlere vardığımızda kalabalığı arasında çıkmaya başladık. "Telefonun yanında. Belki çekersin Gizem ya." Küçükte olsa bir ihtmal verdiğimde bana, o ihtimal de yok artık bakışı attı.
"Kemal hocaya hiç girmedin sen. Bilmiyorsun o adamı. O kopyayı götüne soksan, bulur. Kağıdıma geçen sene el koymuştu." Bir de Gizem'in böyle bir olayı vardı.
Üst kata geldiğimizde kolundan ayrıldım. "Çıkışta birlikte ineriz." Gizem, isteksizce bana el sallayıp yukarı kata çıkmaya başladığında bende Kadir'i takip etmeye başladım. "Sen yine yaptın yerini Kadir. İyi otlanacaksın benden." Alaylı bir sırıtma yerleştirdim yüzüme.
11/A sınıfına geldiğimizde hemen sınıftan içeri girip arkamdan beni takip etti Kadir. Birkaç öğrenci gelmiş, yerlerine oturmuşlardı. Bazıları ise ayakta geziniyordu.
"Tek senden de değil ki." Ona döndüğümde sorgulayıcı bir bakış attım.
"Kopya da mı yazdın sen? Şaşılacak şey." Kendisi kopya yazmayı hiç sevmediği için, başkalarına para ile kopya yapırırdı. Ya da telefondan bakardı.
Öğretmen masasının üstüne oturduğunda sırıttı. Bu sırıtma ima doluydu. "Yok, kopya değil." Sırıtması büyüdü.
Ona anlamaz bir bakış attığımda iması çoğaldıkça çoğaldı. "Ne yapacaksın ya? Ne imalı imalı bakıyorsun?" Kendimi tutmayarak güldüğümde ona uydum.
"Tuğkan da bu sınıfta giriyor." Sözleri birkaç saniye sonra yüzümde ki gülümseyi yok ettiğinde bakışlarım şaşkın bir hal aldı.
Bu kadarı da olmaz!
"Yaa," Dedim belli etmek istemezcesine. "Ne kadar da kötü." Yüzümde ki ifadeyi tutabilsem bile dilimi tutamamıştım.
Kadir ise bu olaydan oldukça keyif alan bir tavırla, elini omzuma atarak gavşek bir ifade yerleştirdi yüzüne. "Aslanın dişisi de aslandır Sarıı!" Omzuma birkaç kez yavaşça vurduğunda yüzümü buruşturdum. "Manitanla aynı sınıfta gireceksin işte sınava. Daha ne istiyon be Sarı?"
Elimin tersiyle, elini iteklediğimde sırıtması hala yüzündeydi. "Pardon da, o benim manitam falan değil." Masanın etrafını dolaşıp pencereden dışarı baktım.
"Neyse ne işte. Çok takmıyorum oraları. Ben işime ve gücüme bakarım kral." Ona yandan bir bakış attığımda kafasında ki kapüşonunı indirerek sınıfa bir göz attı. "Zekiler var gibi. Jilet!"
Oturduğu yerden kalkıp koridora doğru tekrar ilerlerken göz devirmeden edemedim.
Masanın etrafını tekrar dolaşarak oturacağım sırayı bulup oraya oturduğumda yanıma yerleşen 9. Sınıf kıza baktım.
Eline yazdığı kopyayı masaya geçiriyordu. Onu takmayarak pencereden dışarı bakamayı sürdürdüğümde zil çalmıştı.
Birkaç dakika sonrasında sınıf dolmaya başlamış ve herkes yerlerine yerleşmişti. Kadir ve Tuğkan daha ortalıkta gözükmezken kaşlarımı çatmadan edemedim.
Hoca biraz sonra geldiğinde herkes ayaklanmıştı. Kapıda hocadan sonra içeri giren iki kişi vardı.
Biri, salak Kadir.
Diğeri Tuğkan Demirsoy'du.
Hoca elinde getirdiği sınav kağıtları ile etrafa bakınıp listeye göz attı. "Herkes tahtaya çıksın, ben ayarlayacağım yerleri." Herkes oflaya, puflaya tahtaya çıktığında Tuğkan ile göz göze gelmemek için ayrı bir çaba sarf etmiştim.
Ön tarafta dururken hoca boi masaların başına geçti. "12. Sınıflar el kaldırsın." Denileni yaparak el kaldırdığımızda gözleri ile bize bakıp eliyle birkaç kişiyi çağırarak art arda oturttuğunda en sonunda beni çeğırdı.
"Sende şuraya geç..." Denileni yaparak üçüncü sıraya yerleştiğimde ayakta kalan beş veya altı 12. sınıf olduğunu fark ettim. Benim ardıma oturacak kişi için hoca birini çekecekken en arkada kalan Tuğkan, bir anda öne geçmiş ve kendini hocaya göstermişti.
"Hocam, ben geçeyim mi? Hastayım da, kaloriferin yanına geçebilir miyim?" Salak hasta olmuş. Sesi değişmiş. Gözlerim onu incelediğinde üstüne kalın bir kapüşonlu geçirmiş olduğunu gördüm.
Kapüşonlunun, kapüşonunu kafasına geçirmiş ve bir elinde de kalem ile silgisi vardı.
Hoca onu birkaç saniye izleyio en sonunda kafasını salladı. "Geç Tuğkan." Hocaya şu an bir yumruk atabilir ve neden böyle bir şeye izin verdiği konusunda onu sorguya çekebilirdim.
Tuğkan aldığı cevabın mutluluğu ile yüzüne bir sırıtma yerleştirip salına salına arkamda ki sıraya ilerledi. Yanımdan geçerken göz göze geldiğimizde derin bir nefes verdim.
Hoca herkesi yerleştirmeye devam ederken o ise arkamda ki sıraya kurulmuş ve derin bir nefes vermişti.
"Sarı," Hasta olduğunu belli eden sesi ile bana seslendiğinde ona bir yanıt vermeyerek elimde ki kalem ile oynamaya geri döndüm. "kopya verir misin?" Ensemde hissettiğim sıcak nefesi ile bana fısıldadığını anladım.
"Hayır." Kısa yanıtım ile öne doğru kendimi çekerek ondan uzaklaştım.
Birkaç saniye sonra tekrar bana seslendi. "Sarı,"
"Kes sesini hoca duyacak." Kendi kendime mırıldandığımı düşünmek istemeyerek söylendiğimde birkaç derin nefes alıp verdi ve öksürüğünü işittim.
Hoca herkesi yerleştirdikten sonra sınav kağıtlarını eline alarak sıranın en önünde ki kızı çağırdı yanına. "12lerin kağıdını dağıt sen... Sende 11lerin kağıdını dağıt." Öğrenciler söyleneni yaparak 12 ve 11lerin kağıdını dağıtmaya başladı.
Kağıdı alıp adımı ve soyadımı yazarak sorulada göz gezdirdiğimde kaşlarımı çattım. Cebimden çıkarttığım kopyaları hoca görmeden kağıdın altına koyduğumda derin nefes verdim.
"Sarı," Tuğkan'ın sesi ile sinirlerin başıma toplandığını hissettim. "hiçbir sikim bilmiyorum, bana yardım eder misin lütfen?" İçimden ettiğim küfürler ile hocanın bu tarafa bakmadığından emin olarak ona döndüm.
O ise kağıdına bakıyordu. Ona baktığımı görünce kafasını kaldırıp bana bakmış ve yüzünü bir şaşkınlık esir almıştı. "Çalışsaydın o zaman. Kendi derdimdeyim ben."
Önüme geri döndüğüm sırada herkes sınava başlamıştı bile. "Kurus bakma, hasta olduğum için çalışamadım." Sesinde ki alayı fark ettiğimde göz devirmeden edemedim.
Söylediklerini pek takmayarak sınava başladığımda kopyalar ile sınavı gayet güzel geçiriyordum. Arkadan ise Tuğkan'ın sesi artık kesilmiş, sanırım ona kopya vermeyeceğimi kabullenerek kendi kendine sınavı halletmrye çalışıyordu.
Edebiyat sınavı, eşit ağırlıkçılar için çok zor olmasa da sayısalcıların kesinlikle zorlandığı açıktı. Yani, benim sınavım her ne kadar iyi geçse de Tuğkan her türlü bu sınavda zorlanacaktı.
Kendisi sayısalcı olduğu için sınavı her türlü iyi geçmeyecekti.
Aradan geçen yirmi beş dakika ile gözlerim kağıtta gezindi. Yazdığım her yerden çıkmış olması benim en büyük başarım olabilirdi ve ben bununla kesinlikle gurur duyuyordum.
Kağıdımı incelemeyi bitirdiğimde gözlerim etrafta gezindi çoğu kişi bitirmişken bazıları hala uğraşıyordu. Gözlerim en sonunda arkamda oturan Tuğkan'a döndüğünde dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
Kafasını sıraya koymuş öylece uyuyordu ve sınav kağıdı bomboştu. Bu çocuk ciddi miydi?
Hemen önüme döndüğümde Murat hocaya göz attım. Kendisi masasında oturuyor ve telefonuna bakıyordu. Elimi arkaya uzatıp salak Tuğkan'ı uyandırmaya çalıştığımda bir tepki alamadım.
Biraz daha sert sarstığımda birkaç huysuz mırıldanma ile karşılaştım. Kaşlarımı çatıp ona döndüğümde kafasını duvardan tarafa çevirmiş bir şekilde uyumaya devam ettiğini gördüm. Bu çocuk gerçekten delirmiş.
"Tuğkan," Fısıldayarak omzunu sarstığımda tepki vermedi. Nasıl bir uykuya sahip bu? "Tuğkan diyorum." Dudaklarım arasında söylendiğim de kafasını zorlukla kaldırdı. Kapüşonunu indirip direkt bana baktı.
Yüzünde, kazağına ait bir iz çıkmışken kaşlarını çattı. "Sınavın bitmesine on beş dakika kaldı geri zekalı. Kağıdın bomboş." Sözlerimle bir süre daha yüzüme bakıp sonra sınıfın önünde kalan saate bakıp öksürdü.
Boğazı gerçekten kötü gibiydi ve terlemişti. Ateşi mi var? "Siktir et. Bir sik yapamam bu saatten sonra." Kafasını tekrar sıraya koyduğunda ona şaşkınlıkla baka kalmıştım.
Delirmiş.
Önüme geri döndüğüm de bakışlarım saate döndü. Çok yok, on iki dakika kalmıştı ve aklımda dolanan manyakça bir fikir ile kaşlarımı çatmadan edemiyordum.
Parla, yapma.
Aklımdan geçirdiğim fikir gerçekten boktan ve patlaması büyük bir fikir olsa dahi nedensiz bir yardım duygusu ağır bastığı için derin bir iç çektim.
Arkamda dönüp, Tuğkan'ın kağıdını alarak hemen kağıda onun adını ve soyadını yazdım. Gözlerim tekrar duvarda ki saate döndüğünde on dakika kalmış oldupunu görerek hızlı hibr şekilde kendi kağıdımın tamamını onun kağıdına geçirmeye başladım.
Yavaş yavaş herkes kağıdı teslim ederken ben ise hızlı hızlı kendi kağıdımı ona geçirerek arka sayfaya geçmiş ve orayı da doldurmaya başlamıştım.
Gözlerim metin kısmına geldiğinde daha hızlı davranarak orayı da geçirmeye başladım.
"Herkes teslim etti mi? Kaç kişi var, teslim etmeyen?" Elimi kaldırığımda benle birlikte birkaç kişinin daha kalmış olduğunu gördüm.
Altı dakika.
Tekrar yazıya döndüğümde hızlı hızlı yazmaya devam edip bazı yanlış yazdığım yerleri silip tekrar yazıyor, böylelikle zaman kaybediyordum.
Dört dakika.
"Hadi, getirin artık." Hocanın yerinden kalktığını fark ettiğimde küfür etmemek için kendimi zor tuttum. Sırtımdan aşağı akan terleri hissettiğim de gerçekten böyle bir şey yapıyor olmama çok şaşırıyordum. "Son üç dakika."
Elimde ki kağıdı yazmayı sürdürürken kafamı iyice eğip bütün metini geçirdiğimde tekrar ön sayfaya baktım. Bütün cümleler aynıydı. Eğer bu anlaşılırsa kesinlikle boku yerdim fakat bu düşünce nedensiz olarak benim umrumda değildi.
Kafamı kaldırıp hocaya baktığımda sınıfın ortasında durmuş etrafa bakıyordu. Bense, hızla kağıdı Tuğkan'a uzattığım da masaya bırakıp hemen önüme döndüğümde Tuğkan'ın uyandığına dair bir ses duydum.
Tekrar öksürmüş ve yerinde doğrulmuştu. "Bu ne lan?" Şaşkınlık dolu sesini ne kadar duysam da umursamayarak oturduğum yerden kalkıp kağıdımı teslim etmeye götürdüğümde Murat hoca tekrar seslendi.
"Son bir dakika. Herkes teslim etsin kağıdını. Hadi." Sıraya geri dönerken Tuğkan'a baktığım da şaşkınlıkla bana baktığını gördüm. Yüzünde ki ifadeyi ilk defa görüyordum ve oldukça şaşırdığını belli eden bir ifade olduğu açıktı.
Sırama geri oturduğumda ofladığını duydum. "Artık sınavlar da yanına geleceğim gibi görünüyor." Sesini tam arkamda hissettiğim de derin bir nefes vererek fısıldadım.
"Kağıdı teslim et."
Kopyaları sıranın altına attığım da Tuğkan'ın güldüğünü işittim. "Sen gerçekten benim kurtarıcı meleğimsin Sarı." Nefesi, saçlarımdan geçip enseme değdiğinde yutkundum. Yerinden kalktığını duyduğumda bakışlarımı camdan dışarı çevirdim.
Son kez nefesini tenimde hissettiğimde ise sadece birkaç santim uzamğımdaydı. "Ve sana yemin ederim, o meleğin her zerresine aşığım."
******
"Şaka mı?" Gizem'in ağzı bir karış açık kalırken Merve ve Fadime ise şoka girmil gibi şaşkınlıklarını böyle belli ediyorlardı. "Yani, Tuğkan sana aşığım mı dedi? Oha lan!" Elini ağzı üstüne kapattığında tuvalette çok büyük bir ses yankılandı.
Gizem'in sesine oranla Merve ve Fadime de aynı şaşkınlığa gömüldü. "Ben demiştim!" Merve heyecanla yerinde zıplayıp Fadime'nin omzuna baskı yaptı. "Ben demiştim vallahi dedim ben! Sy çıldırıcağım şimdi!" Fadime ise hala olayın şokundan çıkamamış gibi dudakları aralandı.
"Oha lan, ben bu kadar beklemiyordum."
Gizem, Fadime'nin omzunu sarstığında kaşlarımı çattım. "Ne demek beklemiyordum? Oğlum belliydi zaten, çocuğun sana bakarken içi gidiyordu lan!" Merve ve Gizem çığlık çığlığa bu haberi kutlarken Fadime de gülerek omzuma birkaç kez vurdu.
"Kral, düşürdün mü boksör çocuğu? Aslan kardeşim!" Onlar beni kutlarken ben ise hala olayın şaşkınlığı ve anlaşılmazlığı ile derin bir nefes verdim.
Olaylar şu an o kadar karışık ve karmaşık gözüküyordu ki, ne yapacağımı bilemez bir şekilde hissediyordum kendimi. "Şu an sevinmenizi anlayamıyorum." Hepsine şaşkın birer bakış attığımda Gizem ise benden nıkmış gibi göz devirdi. "Gizem, sakın göz devirme. Ne yapacağım ya ben?"
Fadime koluma girdiğinde beni tuvaletin kapısına doğru sürükledi. "Sen bir şey yapmayacaksın ki canım benim. Tuğkan yapıyor zaten her şeyi. Sen sadece ona aşık ol."
Merve kapıyı çatığında hepimiz Fadime'ye boş bakışlar attık. "Aynen Fadime, çocuğa pat diye aşık oldum! Sevmiyorum ben onu ya. Malın önde gideni." Koridora çıktığımız da bize bakan öğrencileri önemesemeden kantin tarafına ilerledik.
Merve çalını düzeltmeye ara verip bana öldürücü bir bakış attı. "Ne demek sevmiyorum ya? Çocuk senin için Hasan piçinden sekiz yumruk yedi. Aşık sana, aşık." Beni ikna etme çabasına göz devirmemek için zor tuttum kendimi.
"Salak işte bu. Ne dersin ki buna?" Gizem srtık benden bıkmış gibi konuştuğunda ona şaka yapıp yapmadığını anlamak içine bir bakış attım.
Ciddi olduğuna kaat getirdiğimde kaşlarım benden izinsiz havalandı. "Pardon? Bunu bana, kendisi için okul değiştirip üstüne babası ile kavga ederek aile içi düşmanlığa neden olan kız mı söylüyor Gizem?" Sözlerim ile bana yandan bir bakış attı.
"Ben mi dedim ona okul değiştir diye?" Kendi savunma şekli tam olarak bendi.
"Bende onu diyorum ya! Ben mi dedim ona Hasan'la benim için kavga etsin diye? Ayrıca tek ben değil, annesine laf söylediği içinde o kavga." Tuğkan'ın annesi, Tuğkan'ın hassas noktası.
Koridorda, öğrenciler arasında ilerlerken gözlerin çoğunı kendi üstümüzde hissediyordum fakat hiçbirini takmayarak ilermeye devam ettim. Kantine vardığımız da oldukça kalabalık olduğunu gördüm.
"Beni hiçbir güç, bu sıraya sokamaz." Gizem'in kulağına söylendiğim de Gizem de benim gibi yüzünü buruşturup beni onayladı. Fakat sıraya girmeye oldukça meraklı olan Merve sıraya çoktan girmişti bile. "Merve'ye söyle de bize de limonlu soda alsın." Cenimden çıkarttığım parayı ona uzattığım da Gizem de kendi parasını çıkartıp Merve'ye verdiğinde biz de kantinin girişine çıkmış Merve'yle Fadime'yi beklemeye başlamıştık.
Gizem hemen yanımda koridorda bazı çocuklara bakıyor, onları kesiyordu. "Geçen sene şu çocukla konuşuyordum. Tipi o zaman iyi değildi de, şimdi baya iyi olmuş. Yazsam mı?" Bana sorduğu soru ile bilmem ben derce omuz silktim.
"Bir boyu uzun bunun. Başka bir şeyi yok." Çocuğun tipi de iyi olsa bile Gizem'e yakışmayacağı gerçeği büyüktü. "Şu gelen," Kapıdan geçen erkek topluluğunu gösterdim. "beyaz kazaklı olan. Lala değil mi lan?"
Lala, geçen sene Hasan ile arkadaş olan fakat sonrasında aralarında geçen olaylar ile arkadaşlıklarına son vermişlerdi. Şu an çocuk Tuğkan ile yakın olmalıydı.
Gizem bir süre çocuğa bakıp kafasını salladı. "Lala." Ona meraklı bakış atarak aklımda ki merakı gidermek istedim.
"Bu çocuğun lakabı mı Lala? Herkes Lala diye söylenip duruyor ama anlamadım." Gizem bana şaşkınlıkla bakarken yerinde doğruldu.
"Bunca zaman bilmiyor muydun Parla? Çocuğun soyadı Lala. Adı Emirhan ama kimse Emirhan diye tanımıyor çocuğu. Lala dedin mi bilirler." Adının Emirhan olduğunu bilsem de Lala'nın nerden geldiğin hep merak etmiştim.
Koridorun ucuna bakarken merdivenlerden inen Hasan ve arkadaşlarını gördüğüm gibi geri önüme döndüm. "Çocuğun adını biliyordum ama merak ettim Lala'nın nereden geldiğini." Gizem çok takmayarak önüne döndü.
"Aman, salla. Çok da bir vasfı yok çocuğun."
Onun da gözleri, benimkiler gibi Hasan'a döndüğünde yüzünde ki nefret içeren ifadeyi saklayamadı. "Tipini siktiğimin habeş maymunu..." Yüzünde ki nefret ifadesi, bakışlarını Hasan'ın arkasına çevirdiğinde yok oldu. "Aaa, seninki geliyor." Gösterdiği tarafa baktığımda Tuğkan ile göz göze gelmiştim.
Tuğkan, kafasında her zamanki gibi kapüşon varken salına salına geliyordu. Elinde ise, şu an görmek istemeyeceğim tek bir şey vardı.
Babamın kazağı.
Hayır, bunu şu an vermek gibi bir düşüncesi olmamalıydı.
Kazağı gördüğüm gibi gözlerim şaşkınlıkla daha da aralanmış ve yaslandığım duvardan doğrulmuştum. Gözlerim etrafa ki bakışlar üstünde gezinirken çoğu kişinin bize bakmadığını gördüm.
Hızla Gizem'in koluna girdiğim de kapıya doğru ilerlemeye başladım. "Parla, napıyon?" Gizem'in şaşkın sesi ile kafam önümde, gerginliğim tavan bir şekilde yürümeyi sürdürdüm. "Tuğkan yanımıza geliyor Parla. Dur yerinde." Kulağıma fısıldadığı an dudaklarımdan çıkan küfüre engel olamadım.
"Sikeyim ya..." Kafamı Tuğkan'a döndürdüğüm de yanımıza gelmemesi konusunda ona uyarıcı bir bakış atsam dahi o bunu önemsemeyerek yanımıza varmıştı bile. Yüzünde olan her zaman ki sırıtması ile beni izliyordu.
Ona sorgulayıcı bir bakış attım. "Hayırdır, ne var?" Gizem, kolumdan ayrılarak yanımızdan uzaklaştığında birkaç kişinin bakışlarını üzerimde hissettim.
Gözlerini kıstığında kafasında ki kapüşonunu çıkartarak kısa saçlarını gözler önüne serdi. "Gerginliğinin sebebi nedir Sarı?" Yüzünde ki sırıtma daha da arttığında bir elini eşofmanının cebine yerleştirdi.
Gözlerimi, etrafta gezdirmemek in zor tutarak onu izlemeyi sürdürdüm. "Gergin falan değilim. Niye geldin?" Sorgulayıcı bakışlarımı yakalamış gibi sırıtması daha da arttı.
Gözlerini benden çekip elinde ki kazağa döndürdü. "Dün, bugün getirmemi söylemiştin." Sesinde ki pürüzü fark etmiştim. Gerçekten hasta olmuştu.
"Kazağı vermek için iyi bir zaman mı sence?" Dişlerim arasından soluduğumda da bu anı yaşadığımız için kendime lanet edebilirdim. Üstümde hissettiğim bakışlar daha da artıyor gibi hissediyordum.
Sözlerim ile bakışlarını benden ayırıp etrafımızda gezdirerek bizi izleyen insanlara baktı. "İnsanlar bize bakıyor." Bildiğim bir şeyi dile getirdiğinde gözlerimi kapatıp birkaç saniye sonra terkar açtım. "Fısıldıyorlar birbirlerine." Sırıtması daha da arttığında öfkem daha da artıyordu.
"Tuğkan, git. Sonra alırım senden kazağı." Yanından uzaklaşacağım sırada bileğimden tutması ile olduğum yerde öylece kala kalıp gözlerim hemen bileğimi tuttuğu eline döndü.
Tuttuğu yer karıncalanmaya başlamıştı ve eli gerçekten buz gibiydi. "Onların bizi izlemesi çok rahatsız edici senin için değil mi?" Sesinde ki eğlenen ifade nedensizce kalbimin hızlanmasına neden oldu.
Tamam şu an büyük bir sıcaklık basmıştı ve bu sıcaklığın sebebi bana kalırsa sinirdi.
Sinir.
Evet, evet sinir.
"Tuğkan," Dişlerim arasından soluduğum da ona yalvaran bakışlar attım. "Git şuradan!"
"Yok." Dedi geveşek bir şekilde. "Ben böyle iyiyim." Bileğimi bırakmadan karşıma geçtiğinde gülmeye devam etti. "Bak işte, bu halini görmek için her zaman yanındayım." Ne?
"Ne?" Ona anlamazca baktığım sırada kafasını biraz bana eğip kulağıma doğru fısıldadı.
"Sinirli, gergin, utanan ve düzensiz nefes alan halin." Sesinde ki pürüz gözle görülür derecedendi. "Bence tatlısın."
Benden uzaklaştığında ona attığım şaşkın bakışları yakalamış gibi derin bir nefes verip elinde ki kazağı ikimiz arasına kaldırdı. "Kazak." Bileğimi bıraktığı sırada gerçekten büyük bir sıcak bastığı gerçeği daha da belli oluyordu.
Gözlerimi en sonunda ondan çekip etrafımda gezdirdiğim de herkesin bize olan şaşkın bakışları arttırmıştı ve merdivenlerin başında duran kişi Hasan'dı. Aramızda onca metre mesafe olmasına rağmen sert nefes alıp verdiğini fark edebiliyordum.
Derim bir nefes vererek tekrar Tuğkan'a baktım. "Başına bela alacaksın Tuğkan." Kuruyan boğazım için tutkunduğum sırada omuz silkti.
Gözleri bende değil, kazakta iken bana uzattığı kazağı aldım. "Siktir et Sarı. Senin için her şeyi göze alırım ben." Bakışlarını kazaktan ayırıp tekrar bana kaldırdığında bu defa ne sırıtor ne de yüzünde alaylı bir ifade dolanıyordu. Tamamiyle ciddiyet ve masumitey doluydu.
"Korkuyor musun?"
"Allah'tan başka kimseden korkmam."
Sözleri kaşlarımı çatmama neden oldu. Aklıma gelen şey, şu an neden geldi hiçbir fikrim yoktu. "Siteden çıktıktan sonra arkadaşlarının yanına mı gittin?"
Sorum beklemediği yerden gelmiş olmalı ki bir süre yüzüme şaşkınlıkla bakıp daha sonrasında kaşları beklenmedik bir şekilde havalanarak yüzünde bir gülümsemeye neden oldu. "Sorgu mu bu?"
"Ne saçmalıyorsun yine? Öylesine sordum." Olayı dağıtmak isterce söylendiğim de bu onun hoşuna gitmişe benziyordu.
Yerinde dikleşip ellerini eşofmanının ceplerine yerleştirdi. "Kuzenlerimin yanındaydım. Siteden çıktıktan sonra camiye gidecektim, yolda onlar aradı. Kafeye gittik." Gece camide mi kalacaktı yani?
"Kuzenlerin var madem, niye camiye gidiyordun?" Bu, gerçekten merak ettiğim bir şeydi.
Sözlerimle gülümsedi. "İnsan sadece evine gider Sarı. Benim o gün gittiğim sadece bir ev vardı." Ona sorgulayıcı bir bakış attığımda birkaç saniye sonra dudaklarım aralandı.
Ben,
Tuğkan o gün sadece bana geldi.
Birkaç saniye öylece ona baktığım da yutkunmuş ve derin bir nefes vermiştim. "Tekrar geçmiş olsun. İlaçlarını iç." Yanından geçip giderken Gizemler'in yanına ilerliyordum ki Gizemler'in şaşkın bakışları hala benim üstümdeyken arkamdan bir ses duyuldu.
"Babanın kazağını verdiğin için teşekkür ederim. Dün benimle güzel ilgilendin." Arkamı dönüp benim peşimden gelen Tuğkan'a baktığım da bütün bedenimin alev aldığını hissediyordum.
"Git başımdan Tuğkan." Bilerek sesli konuşuyordu. Hasan'a sesini duyurmak için.
Yanına tekrar geldiğinde kafasını sağ omzuna düşürdü. "Teşekkür edemedim sana. Bırak da edeyim. Ayrıca bugğn ki sınav mevzusu," Diye söze giriş yaptığında kaşlarımı çattım.
"İnsanlık namına bir şey yapmıştık. Artık onu da yapmayacağız anlaşılan." Söylendiğim şeyle gülerek bir elini cebinden çıkarttı. "Ayrıca, sen niye geldin ya?" Etrafta ki bakışlar artık insanı rahatsız eden derecedendi.
Bana bilmiş bir tavır takındı. "Babanın kazağını getirdim."
Kaşlarımı daha da çattığım da elimde ki kazapı sıktım. "Herkesin içinde vermen gerekmiyordu Tuğkan!" Ona öfeki bir bakış attığımda gülmemek için kendini zor tuttu.
"Çok kasıyorsun be Sarı." Bana olan bakışlarında ki ifadenin değiştiğini hissettiğim de yutkundum.
"Hayır, kasmıyorum." Hasan'ın hemen Tuğkan'ın arkasında sinirden yüzünü sıvazladığını gördüm.
Keyif alan bir şekilde kafasını omzundan kaldırıp salladı. "Ne kadar kastığını test edelim mi Sarı?" Sesini sadece benim duyduğuma emin olduğum da ona anlamaz bir bakış attım.
"Ne?"
Tepkimle eş değer şekilde sırıttığında ne olduğunu anlayamadan bana yaklaşarak biraz eğilip dudaklarını yanağıma değdirdiğinde kalbimin deli gibi attığını hissettim.
Belki biraz daha yakınımda olsa, kalp atışlarımı duyacaktı.
Benden biraz uzaklaştığında hala şokun etkisinde, dışarıda ki nütün seslere kendimi kapatmış bir şekilde ona odaklandım. Dudaklarının değdiği yerin karıncalanarak yanmaya başladığını fark ettiğimdeyse içimden büyük bir küfür savurdum.
"Dün, sadece senin yanına geldim Sarı. Bilmezsin belki ama," Sonlara doğru sesi iyice alçalmış ve kısılmıştı.
"Annemden sonra, seni ev olarak bildim."
Tuğkan... Annem... 😭
Bu çocuk benim oğlum kızçelerr
Bu arada Tuğkan da Tuğkan hani...
Bu bölüm tamamiyle Tuğkan ve Sarı üzerine oynadık hadi bakalım. Diğer bölüme olaylarımız var yalnız.
Ya benim yokluğum da bize sahip çıkmışsınız... Evimiz 15 bin olmuş:') ağlarım...
Bölğm 200 yorum gelirse diğer bölümden spoi sahneler gelebilirmiş kuşlar dedi...
İki haftadır yoktum da bazı olaylarımız oldu ondan gelmedim yine bölüm geç geldiği için üzgünüm ballarımm
Bir de Girye'yi yansıtan şarkıyı buldum ballarım.
Duman- Kufi
Kendisi tamamiyle Tuğkan'ın sözleriyle yazılmış gibi çok güzel💗
Tuğkan ve Sarı için yaptığınız paylaşımlar Tiktok üzerindeyse;
krizantemqw
İnstagram üzerindeyse;
deusnazz
Hesaplarını etiketleyerek paylaşabilirsiniz bu bizi çok mutlu ederrr
Diğer bölüme görüşürüz ballarımm
Hepinizi çoooooooookkkkk öpüp, çooooooooooooooookkkkkkk seviyorummmm 🥺💗
Kendinize dikkat etmeyi unutmayın ballarımmm
|
0% |