Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@deusnaz

Ballarım ben geldimmm

 

Bizim için çok uzun bir ara oldu değil mi? Bu ara için üzgünüm fakat sınavlardan dolayı böyle oldu...

 

Ama artık buralardayızz

 

Bizi çok özlediniz değil mi? :') Bende sizi çok özledim...

 

Yokluğumda evimizi yalnız bırakmamışsınız onu gördüm ve çok mutlu oldum. Kitabımız 50 bin okunmayı geçmiş bir de. Gurur 💪💪

 

Bölüm sonu açıklamayı okursanız, baya söyleyeceğim şey var çünkü :) Şimdiden teşekkür ettimmm

 

Bu bölüm en az 230 yorum gelirse bal yazarınız diğer bölümü en kısa zamanda (bu hafta içinde) atacakmış, kuşlar dedi...

 

KEYİFLİ OKUMALAR BALLARIMMM

 

******

 

Güçlü Kaşarlar Mutlu Yaşarlar grubundan yeni bir mesaj...

 

 

Merve; LAN

20.38

 

Merve; OLUM BUNEEEEEEEEE

20.38

 

Merve; bir fotoğraf paylaştı...

20.38

 

Merve; GİZEM BU NE GİZEMM

20.39

 

Fadime; Noluyo lan

20.39

 

Merve; ATTIĞIM ŞEYE BAK ACİL

20.40

 

Fadime; Bekle

 

Merve; Gizem neredesin Gizemmm

 

Fadime; Siktir

 

Fadime; olum bu ne lan?

 

Merve; BENDE ONU DİYORUM YA FADİME

 

Fadime; Gizem nerede

 

Fadime; PARLA NEREDE ASIL

 

Gizem; Noluyo lan Esad bize mi saldırdı mesajlar taramalı gibi

 

Merve; OKU MESAJLARI BAK ATTIĞIM FOTOYA HEMEN

 

Merve; OKUL OKUL DEĞİL YILAN YUVASI HEPSİ ENGEREK YILANI

 

Fadime; Kim atmış bu itirafı

 

Fadime; Herkes Tuğkan'a oynuyor anasını satayım

 

Gizem; LAN

 

Gizem; SİKTİR GİT

 

Gizem; İNANMAM AMK

 

Gizem; YALAN HABER LAN BU

 

Gizem; NE DEMEK TUĞKAN OKULDAN ATILDI

 

Fadime; Kanka sakin ol Parla nerede

 

Merve; KANKA BİLMİYORUM AMA YALANDIR BENCE

 

Gizem; Hasan daha atılmamış aq nasıl Tuğkan atılsın

 

Merve; Orası da doğru

 

Gizem; Bunu hangi embesil atmış itirafa

 

Fadime; Yalnız, olay harbiden büyümüş

 

Gizem; kız baksana ne yazıyor itirafta

 

Merve; Hasan'ın tayfadan biri atmıştır işte ne olacak

 

Merve; Göz korkutmaya çalışıyorlar

 

Fadime; Orası belli de kim yapmaya çalışıyor işte

 

Gizem; Hasan yaptırdıysa var ya

 

Gizem; Tuğkan'ı kimse durduramaz.

 

Merve; Olm onu bunu geçtim Parla ne alaka

 

Gizem; LAN İFTİRA BU

 

Gizem; Parla duysa hadi neyse ama Tuğkan

 

Gizem; Tuğkan duysa bunu yapanı bulur ayak üstünde siker

 

Fadime; Gizem Parla'yı arasana niye gelmemiş daha öğrenelim bir.

 

Fadime; İş yok iç çıkartıyorlar başımıza.

 

Gizem; Tuğkan görmeden sildirsin şu Kadir itirafı ya

 

Gizem; Olay çıkacak yemin ediyorum

 

Merve; Gizem; Tuğkan görmeden sildirsin şu Kadir itirafı ya

NE SİLDİRMESİ OLM NE GÖRMEMESİ

 

Merve; Sence Tuğkan görmez mi bunu

 

Merve; bu ne biçim söylem amk

 

Merve; Gizem Allah için şu Parla'yı ara

 

Fadime; Lan

 

Fadime; Olm Hazal yazdı şimdi

 

Gizem; Ne diyo

 

Fadime; Parla'nın numarasını istiyo

 

Merve; Siktirsin oradan

 

Gizem; Kudurdu ya şimdi sayıp sövmeye arıyor kesin

 

Fadime; Tuğkan'a takıntılı işte kız. Önüne gelene çatıyor Tuğkan için.

 

Gizem; Ben şu Parla'ya bakim bir

 

Gizem; Offffffff

 

Gizem; Başımız bok çukurundan çıkmıyor ki

 

Merve; Admine söylesem siler mi itirafı

 

Fadime; Gel bir de bununla uğraş aq

 

******

 

"Bilmem, ama bende gitmem annen gibi. Hep kalırım yanında, hep de gülerim sana..."

 

Sözler, nedensizce içimde çoğalıp giden ve anlamını bilmediğim bir acıya sebep oldu.

 

Karşımda ki çocuğun gözlerinde tam olarak anlayamadığım bir his doldu içime. Sanki ondan, benim içime aktarılmış gibiydi.

 

Tuğkan hakkında, bu zamana kadar çok varsayımım olmuştu. Çoğu şımarık ve terbiyesiz olduğu yönündeydi fakat şu an, bütün varsayımlarımı kesip atacak bir ifade gördüm gözlerinde.

 

Bana olan bakışları daha çok muhtaçlığı andırıyordu.

 

Bir süre sessiz kaldı. Bir şey söyleyecek miydi yoksa öylece susup bana mı bakacaktı bilmiyordum ama o sadece bakmayı seçti. Sessizliği seçti.

 

"Gitmezsin." Dedi uzun bir aradan sonra. Kafasını, arkasında ki cam duvara yaslarken bakışları hala bendeydi.

 

Ona zorla tebessüm ettiğimde gülümsedim. Önümüzden geçip giden arabalar ve insanlar yavaş yavaş azalıyordu. “Üzülüyor musun?” Sorusu ile gözlerim tekrar ona döndü. Bana merakla bakıyordu. Gözleri kızarmıştı. “Halime.”

 

Sorusu ile ona ciddi misin bakışları attım. “Halinde ne var?” Diye karşıt bir soru yönelttim. Aramızda kalan batikon ve diğer malzemeleri toplayıp diğer tarafıma bıraktım. Onun gibi sırtımı arkamda ki cam duvara yaslarken ona baktım.

 

Benim gibi gözleri bendeydi. “Çok şey.” Dedi gülerek. “Bunun için yanımda duracaksan, şimdi gidebilirsin.” Bakışları hala üzerimdeyken kaşlarını çattım. Ona acıdığımı düşünüyordu hala.

 

“Mallıklarına devam edeceksen giderim. Mesela şu an susarak mallıklarına son verebilirsin.” Diye tersçe bir yanıt verdim. Sinirime dokundurduğu sözlerini fark etmesini istedim.

 

Sözlerime tekrar gülüp önüne döndüğünde derin bir nefes verip sessizliğe gömüldü. Bense onun gibi yola bakarken dilimin ucuna gelen şeyleri zikretme gereği duydum.

 

“Ne olacak şimdi? Uzaklaştırma mı aldın?” Konuyu tekrar okula çevirdiğimi fark ettiğinde sıcak nefesini havaya verdi.

 

Yandan bir bakış attım ona, bana sırıtarak baktığını gördüğümde ise kaşlarımı çatmadan duramadım. “Benim için mi endişelendin Sarı?” Yüzünde ki yaralara rağmen güldü. “Yoksa beni göremeyeceğin için mi üzüldün?”

 

Ona alaylı bir şekilde güldüğümde sırıtması genişledi. “Aynen canım. Sensiz kalacağım diye çok üzülüyorum, sorma.” Tepkimle birlikte büyük bir kahkaha bırakmıştı otobüs durağına. Yerinden doğrulduğunda az evvel akan göz yaşları sanki hiç olmamış gibi davrandı.

 

“Ölürüm sana.” Tuğkan’ın dudaklarından dökülen sözler bir anlık şaşırmama neden olduğunda yüzümde ki gülümseme yok oldu. O ise benim şaşırmamın aksine hala gülüyor ve bana bakıyordu.

 

“Ne?” Dedim şaşkınlığımla birlikte.

 

O ise gülmeye devam ederken bir anda öksürük krizine girmişti. Sırtına vurduğum da derin bir nefes alıp arkasına geri yaslandı. "Bak," Dedi sırıtarak. Öksürmesinden midir bilmem gözleri dolmuştu.

 

"Ölüyordum sana."

 

Ona göz devirmemek için zor dururken içimde hissettiğim garip bir hisle sırtımı tekrar cama yasladım. "Mal mısın Tuğkan?"

 

Aramıza sessizlik tekrar girdiği sırada, çok sürmeden o konuştu. "Uzaklaştırma aldık piç Hasan'la. Çok önemli değil, bir hafta yokum buralarda." Sözleriyle bakışlarım, öne uzattığım ayaklarıma çevrildi.

 

"Lisansın yandı." Dedim sessiz bir şekilde.

 

"Salla." Dedi alaya alan bir ifadeyle. Kafamı ona doğru döndürdüğüm de benim gibi öne uzattığı ayaklarına baktı. "Çok da istemiyordum dünya şampiyonasını."

 

Sözlerinin ardından ufak bir tebessüm yerleştirdi yüzüne. "Salak mısın Tuğkan? İstemesen niye yıllar boyu bu sporu yapasın?" Sorum ile umursamaz bir şekilde omuz silkti.

 

"Okumaya niyetim yok zaten. Ya sanayiye ya da spora girecektim." Okumaya niyeti yok muydu? Oysa derslerinde oldukça başarılıydı.

 

"Nasıl, okumak istemiyor muydun sen?"

 

Gevşek bir şekilde güldü. "Yoo, annem istedi diye liseyi bitireceğim sonra ver elini sanayi." Bakışları bana döndüğünde yüzümde ki şaşkınlığı fark etmiş olacak güldü. "Benden adam olmaz zaten Sarı."

 

Şaşkın ifadem gittikçe çoğaldığı için kaşlarımı çattım. "Saçmalama Tuğkan. Liseyi bitirip sanayiye mi gideceksin cidden?" Sorum ile bir süre bekleyip omuz silkti tekrar.

 

"Sanayide iyi para var." Dedi bana karşı. Sonrasında göz kırptı. "Mezun olsan açıkta kalacaksın. Sanayi de aylık altmış bin cepte." Aklına sanki bu fikir gerçekten yatmış gibi bir ifade yerleştirdi yüzüne.

 

Fakat nedensiz, sesinde bir alay sezdiğimden güldüm. "Bırak ya, sen ve sanayi? Komik olma."

 

Bana karşı kaşlarını kaldırdığında yerinde doğruldu. "Yapamam mı sence?"

 

"Yapamazsın demedim. Sanayi adamı değilsin sen. Tipinden belli." Ona döndüğümde alayla güldü.

 

"O işler tipe bakmaz Sarı hanım. On bir yaşından beri sanayideyim zaten." Sesiyle ona döndüm.

 

Kaşlarımı çattığımda ona anlamaz bir bakış attım. "On bir yaşından beri sanayidesin?"

 

Beni onaylamak adına kafasını salladı. "Babamın oto sanayide yeri var. Oradayım bende." Sözleriyle şaşkın bir ifade yerleştirdim yüzüme. Bunu beklemiyordum ne yalan söyleyeyim. "Beklemiyordun değil mi?"

 

Ellerimi kazağın ceplerine yerleştirirken güldüm. "Beklemiyordum." Caddeye ait sokak lambası yanıp sönmeye başladığında ona baktım. "Ama okursun dimi?"

 

Sorumla birlikte yerinde doğruldu. "Pek sanmıyorum." Dedi sakin bir sesle. Havaya derin nefesini verirken kollarını dizine koyup ellerini birleştirdi. "Lise bitince uğraşmam üniversiteyle falan."

 

Bana bunu bir yıl kadar önce söyleseler, Tuğkan mı okumayacakmış der, dalga geçerdim. Fakat şu an gerçekten kafaya koymuş gibi gözüküyordu.

 

"Kendine yazık edersin." Dedim sakin bir şekilde. Ellerimi birleştirdiğim de kafamı ellerime eğdim. Soğuktan donmuş gibilerdi. "Matematiğin iyi senin."

 

"Senden ilk iltifat." Diye sözümü kesti bir anda. "Diğerlerinin yolunu açtın Sarı. Hadi hayırlı olsun." Dedi gavşek bir şekilde.

 

İfadesi göz devirmeme neden oldu. "Biraz ciddi olur musun? Onu da mı ben söyleyeyim sana?" Dedim salak olduğunu düşündüğüm Tuğkan'a.

 

Matemetiği benden iyi olabilirdi fakat salak olduğu su götürmez bir gerçek gibi görünüyordu.

 

"Tamam. Ciddiyim şu saatten sonra." Boğazını temizleyip bana döndüğünde onun gibi bende döndüm. Yüzümüz arasında yaklaşık on beş santim kadar varken bana gerçek bir ciddiyetle baktı. "Okumamı istiyorsan lafı dolandırma."

 

Sözleri, az önceki sesinin aksine ciddiyet doluydu. "Hayatına karışmak haddime değil." Diye ona karşılık verdiğimde bakışları hala üzerimdeydi. "İstersen okursun, istersen okumazsın. Senin seçimin." Omuz silktiğim de geri önüme döndüm. Benim gibi önüne döndüğünde ellerini birbirine sürdü.

 

"Sen ne okumak istiyordun?" Diye başka bir soru yöneltti.

 

"Beni tanımaya mı çalışıyorsun?" Fısıldamıştım. Havaya yükselen buhar ile burnumu çektim.

 

"Hayır," Dedi sakin bir şekilde üstünde ki montun fermuarını açarken. "Seni kendinden duymak istiyorum. Bilmem gerekeni biliyorum."

 

Sözleri, kaşlarımı çatmama ve ona dönmeme neden olduğunda üstünde ki montu çıkartmaya başlamıştı. "O ne demek?"

 

Çok bilmiş bir tavır takınırken sırıttı. "Var bizde de numaralar." Bana göz kırptığında üstünden çıkarttığı mont ile ayağa kalkıp karşıma geçti. Onu izlerken, "Bakma bana öyle Sarı. Sen konusunda meraklıyım."

 

"Sapık gibi benim hayatımı mı öğrendin Tuğkan?" Onu şoke olmuş bir şekilde sorgularken o ise sırıtmaktan geri durmuyor, montu omuzlarıma yerleştirirken bile dudaklarını birbirine bastırıyordu. "Şaka yapıyorsun herhalde!" Diye bir anda yükseldiğimde sırıttı.

 

"Yok, o kadar uzun boylu değil." Dedi ciddiyete bindiren bir sesle. "Hiçbir kadının rahatsız olacağı bir şey yapmam. Annem beni böyle yetiştirmedi." Monttan kolumu geçirirken beni izledi. "Sadece Kadir'in ağzında pek bakla ıslanmıyor onu bil yeter." Diye bir tebessüm sundu bana.

 

Sözlerinin sonunda verdiğim rahatlamışlık ve sakin bir nefesi fark etmiş olacak ki güldü. "Ne söyledi o embesil suratlı?"

 

Sesimde ki sinire çok tezat bir davranış sergiledi Tuğkan. Sesli bir şekilde gülmeye başladığında ona ters bir bakış attım. "Bitiriyorsun beni Sarı."

 

"Ne söyledi?" Diye üstelediğim sırada diğer kolumdan da montun kolunu geçirmiş ve önüme eğilerek montun fermuarını kapatmak istemişti. "Tuğkan mal gibi gülüp durma!"

 

Derin bir nefes aldı. Beni sinir etmeyi çok seven bir ifade ile sırıtmaya devam etti. "En sevdiğin rengin mavi olduğunu söyledi. Çiçeklerden papatyayı sevdiğini, çocukları sevdiğin için çocuk gelişimi okumak istediğini ve bunun için çok çalıştığını söyledi." Tek solukta dile getirdiği sözleri ile gözlerimi sinirle kapatıp geri araladım.

 

"Başka?" Dedim devam etmesini bekleyerek. O sırada fermuarı çekti.

 

"Yemeklerden patates salatası sevdiğini, hasta olduğunda antibiyotik içemediğini çünkü alerjin olduğunu söyledi. Çikolatalı sütü sevdiğin için okulda hep elinde olduğunu söyledi." Söylemeye devam ettiği şeylerle her bir yeni bilgi ile dudaklarım şaşkınlıkla aralanıyordu.

 

"Daha fazla bir şey yok sanırım?" Dedim son olmasını isteyerek. O ise beni şaşırtmayı iyice adet edinmiş olacak dudakları tekrar aralandı.

 

"Matematikten nefret ettiğini, uğurlu sayının 9 olduğunu ve daha bir çok şey." Dediğinde hala önümde, dizleri üzerinde bana bakıyordu. Yüzünde ki yaralara rağmen yine yüzünde ki gülümsemesini asla söndürmemişti.

 

Ona şaşkınlıkla baktığımı fark etmiş olacak ki, "Çok az şey öğrenmişsin Tuğkan." Sözlerimle birlikte dudakları tekrar aralanmıştı ki onu susturdum. "Sapık olduğunu düşünmeye başlamadan sus lütfen."

 

"Bu defa senin hakkında değil, benim hakkımda." Sesi ile ona susması için kaldırdığım elimi yavaşça geri indirdim. "Sen maviyi seviyorsun diye bütün eşofman takımlarımı mavi almıştım. Bende çikolatalı süt içmeye başladım ve arkadaşlarım benimle dalga geçti, bir gün olur da sana matematik anlatırım diye hep matemetiğimi iyi tuttum. Sınavlarda hep seninle aynı sınıfa düşmek için..." Sözleri telefonumun çalması ile kesilirken bana birkaç saniye öylece baktı.

 

Bense ona karşı olan şaşkınlığımla bakıyordum. "Tuğkan,"

 

"Telefon Sarı." Dedi yerinde doğrulurken. "Telefona bak."

 

Elim eşofmanına gittiğinde hemen çıkartıp arayan kişiye baktığım da Gizem olduğunu görerek aramayı yanıtladım. "Efendim Gizem?" Annem onlarda olmadığımı mı öğrenmişti acaba?

 

"Parla sabahtan beri neredesin kız sen? İnternetin niye açık değil?" Sorusu hem yüksek hem de merak doluydu.

 

Derin bir nefes verdim. "Dışarıdayım. Noldu bir şey mi oldu?" Dedim sesinde ki yüksekliğin nedenini öğrenmek için.

 

O ise benim sözlerimle birlikte, "Çok kötü şeyler oldu. Bir yandan internetinin kapalı olması iyi aslında."

 

Sözleriyle birlikte kaşlarımı çatmadan edemezken Tuğkan'ın bakışlarını üzerinde hissettim. "Niye, noldu?" Dedim sesimi kısarak.

 

Gizem'den bir süre ses gelmedi fakat sonrasında derin bir nefes verdi. "Kanka, itiraf sayfasınsa biri itiraf atmış." Kaşlarım çatık bir şekilde onu dinlerken bir süre ses vermedi.

 

"Ee Gizem. Sadede gel." Dedim beklemekten sıkılan bir ifade ile.

 

Benim sözlerimle birlikte hızlı bir şekilde, "Tuğkan'a iftira atmışlar sanırım." Sesi ile birlikte çatık olan kaşlarım şaşkınlıkla aralandığında gözlerim Tuğkan'a döndü bir an. Bana kaşları çatık bir şekilde bakıyordu.

 

"Ne iftirası?" Dedim anlamaz bir ifadeyle.

 

"Ya işte, offff. Sen gir bak itirafa anlatamıyorum ben." Sözleri ile telefonu hemen kulağımdan uzaklaştırıp hemen internetimi açarak İnstagram'a giriş yaptım.

 

Tuğkan da bir şeylerin olduğunu fark etmiş ve hemen yanıma gelerek eski yerine oturmuştu. İtiraf sayfasına hemen girdiğim de kalbimin deli gibi attığını hissetmiştim.

 

Son itirafa geldiğim de uzun bir paragraf vardı. Şöyle diyordu;

 

Çok uzatmaya gerek yok. Direkt konuya gireyim. Sizin Tuğkan da Tuğkan diye etrafta gezdiğiniz şerefsizin neler yaptığını bilmiyorsunuz.

 

Bugün ki kavga da Hasan'a karşılık verdiği için lisansı yandı düşünüyorsunuz fakat bunun öncesi de var.

 

Tuğkan, daha önceden Hasan ile kavga etmişti ve lisansı olmasına rağmen Hasan'ın öldüresiye dövmüştü ve hatta kanıtlarım da var. Hasan onu şikayet etmesin diye tehdit etti, Hasan'ı susturdu ama şimdi de Hasan'ın eski sevgilisine yan yapıyor piç

 

Onun çevresinden kim varsa onlar da bunu biliyor ama susuyorlar. Kanıtları da şimdi atarım sana admin. O Parla denilen orospu kız da kuyruğunu herkese sallayıp onu bunu peşine takıp sonra dedikodusu çıkınca da üç maymunu oynuyor.

 

Açık at, alem görsün.

 

Sonrasında ise üç video ve bir fotoğraf vardı. O an göğsümde hissettiğim ağırlık ile telefonun elimde titrediğini hissettim.

 

Tuğkan, beklemediğim bir anda telefonu elinden hızla alıp itirafı okumaya devam ettiğinde bakışlarım onu buldu.

 

Tuğkan gerçekten yaptı mı?

 

Saçmalama Parla. Yapmadı.

 

Nereden biliyorsun?

 

O böyle birisi değil.

 

Ne kadar tanıyorsun onu?

 

Tanımıyorum.

 

Tuğkan oturduğu yerde, okuduğu her bir kelime de çenesi kasılıyor, sinirlendiği belli oluyordu. "Ecdadını siktiğim." Dedi sinirle solurken. "Amını, yolunu siktiğim." Derken hızla ayağa kalkıp cebinden telefonu çıkarttı. Ben ise sadece onu izliyor ne yaptığına bakıyordum. "Seni sikip, sikip çoğaltmazsam en adi orospu çocuğuyum Hasan." Sözleri, sarf ettiği küfürlü nidaları dudaklarımı şaşkınlıkla aralamama neden oldu.

 

"Tuğkan," Dedim sessiz bir şekilde. Fakat o beni duymuyor gibi telefonunu kulağına dayayıp tekrar tekrar benim telefonum da ki itirafı okuyordu. Yerimden yavaşça kalkarken o ise açılan telefona konuştu.

 

"O orospu çocuğunu bulmazsam beni siksinler lan. Onun ebesini sikmezsem orospu çocuğu olayım Kadir! Etrafta yarrak gibi geziyor amını, yolunu siktiğim, gelmiş konuşuyor lan!" Sesi öyle yüksek çıkıyordu ki, mahalle de olan üç, beş kişinin bakışlarını üzerimize çekiyordu.

 

İçime ise korku yüklüyordu.

 

Tuğkan'ı ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Bugün sabah gördüğüm hali, sinirli değil gibi burnundan soluyordu. Az önce ki sakin ve bana her zaman gösterdiği Tuğkan yoktu karşımda.

 

Aksine, şu an karşımda en korktuğum kişi vardı.

 

Sanki karşımda şu an Tuğkan değil de babam vardı.

 

Elinde ki telefona bakarken dudaklarını birbirine bastırıp kulağına dayadığı telefona kulak verdi. Gözlerini sertçe kapatıp telefonumun olduğu elini alnına dayayıp birkaç defa kafasına sertçe vurduğunda ona korkuyla baktım.

 

"Kadir," Diye soludu dişleri arasından. Kafasına bir darbe daha indirdi. "O piçi bulmazsam seni de gebertirim. Beni durdurursanız, hele bir durdurun sizin gittiğiniz yolu sikmiyor muyum ben!" Sesinde ki gürlük ile sertçe yutkundum.

 

Yumruklarımı sıktığım anda dişlerimi birine kenetledim. Gerçekten korktuğumu o an hissettim. Belki şu an babamdan bile daha sinirli bir insan vardı karşımda.

 

Fakat bir süre sonra Tuğkan'ın gözleri aralandı ve bakışları direkt olarak beni buldu. Kasılan çenesi gevşediğinde kulağında ki telefonu kulağından uzaklaştırdı. Neden bana öyle bakıyordu?

 

Bana birkaç saniye öylece baktığında bana hızla birkaç adım attığı gibi onun gibi birkaç adım geriledim hızla. Kalbimin deli gibi attığını işittiğim gibi dudaklarımı birbirine bastırdım. Karşımda öylece olduğu yerde durduğunda bakışlarım onun üzerinde kaldı.

 

Gözleri üzerimde gezindiğinde yutkundu. Gelip geçen yoktu fakat bizi uzaktan izleyen insanların olduğunu göreniliyordum ve korkuyordum.

 

Korktuğum kişi bu defa babam değildi, Tuğkan'dı fakat babamdan daha çok korktuğum kişi olmuştu. Belki bana zarar vermemişti fakat korkmama yetecek bir ses düzeyi vardı.

 

"Al," Dedi uzun bir aradan sonra, bana uzattığı telefona baktım. Ekran kapanmıştı. "Korkuttuğum için özür dilerim." Sesi az önceki gibi yüksek değil, benimle her zaman konuştuğu gibi sakin ve sessizdi. Derin bir nefes aldığını duyduğum da kafamı kaldırıp ona baktım. Bakışları donuktu fakat altında bir şeyler yattığı açıktı.

 

Uzattığı telefonu sessizce aldığım da ona bakmaya devam ettim. Sinirlenmekte haklı diye geçirdim içimden. Ona küfür etmişlerdi.

 

Peki ya gerçekten bunu yaptıysa?

 

"Seni eve bırakayım." Dedi bankta duran batikon ve diğer şeyleri toplarken. "Halledeceğim bunu." Sakin bir şekilde söyledi elinde ki malzemeler ile.

 

Onu izlediğimi fark ettiğinde bana döndü. Bir süre yüzüme baktığında, "Yapmadım." Dedi sakin bir ifadeyle.

 

Onu izlemeye devam ettiğim sırada yutkundu. "Ölmüş annemin üzerine yemin ederim ben bir şey yapmadım." Sesinde ki, ona inanmamı isteyen tarafı ile nefesimi tuttum. Göğsümde bir sızı hissettim fakat tarifini bilemedim.

 

"Anladım." Dedim sadece. Ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum. Onun ise omuzları çöktü o an. Sözlerimle birlikte yerle bir oldu sanki.

 

"İnan bana." Dedi sessizce.

 

Ona bir süre baktıktan sonra derin bir nefes verdim. Kendimi toparlamaya çalıştım. Fakat o, o an bana baktı ve bakışlarında değişen bir şey hissettim. İçinde bir şeyler kopuyordu fakat yüzüne yansıtmak istemedi.

 

"Gideceksen, şimdi git ve arkana bir kez bile bakma Parla... Bakarsan, baktığın kişi ben olmam." Sesinde ki her şeye rağmen olan netlik ile yutkundum.

 

Yüzünde, gerçekten ona inanmamı isteyen bir ifade vardı. "Gitmezsem eğer?" Dedim fısıltıyla. "Sana inanmayı tercih edersem, o zaman ne olur?"

 

Sözlerim ile derin bir nefes verdi havaya. Rahatlamış gibi gözlerini kırpıştırdı.

 

"O zaman seninle bir ateş yakarız. Sen bana neden gitmediğini, ben sana neden sana aşık olduğumu anlatırım."

 

🤍♟️

 

"Tuğkan'dan naber?" Dedi Gizem. Sesinde tedirgin bir ifade yatıyordu. Dün ki olaydan sonra Tuğkan ile bir daha irtibata geçmemiş, neler olduğunu bilmiyordum.

 

Kafamı kaldırdığım sıradan ona döndüm. "Haber yok. Ne olduğunu bilmiyorum. " Önümüzde ki sıradan bize dönen Fadime ile Merve ile gözlerim onları buldu. Etrafta gerici bir altmosfer vardı. "Fakat bugün kavga çıkacağı kesin."

 

Merve vücudunu bize çevirirken dirseğini bizim sıraya koyarak çenesini avuçladı. "Orası belli canım." Dedi hepimizde göz gezdirirken. "Tuğkan'ı durduran bir şey de yok artık. Topunu elden geçirir." Sırıtarak söyledi bunu fakat Fadime tarafından kafasına bir darbe yedi.

 

"Merve sakal mısın canım benim. Olay çıkacak ve Tuğkan da değil, ki buna Kadir, Hasan, Lala ve diğerli... Hepsi patlayacak." Merve'ye izah ettiği şeyden sonda bana dönüp sıkıntılı bir nefes verdi aramıza. "İtirafı kim atmış biliyor musunuz?"

 

"Ben tanıyorum." Diye araya daldı Gizem. Gözler ona döndüğünde boğazını temizledi. "Hüseyin Akdemir. Bu Hasan'ın arkadaşı ama okulu bıraktı çocuk."

 

Derin bir nefes verirken Fadime sabır çekti. "Olayla alakasız kişiler bile olaya dahil oluyor anasını satayım ya. Bu nasıl iş?" Önüne dönerek masalarında yığılı duran makyaj malzemelerin, açık olanlarını sert ve yüksek sesle kapatmaya başladı.

 

"Onu bunu geçtim, sana orospu niye diyor amına koyduğum?" Gizem sinirle yükselmiş olacak sesine yansıyan sinir ile kaşlarını çattı. "Oyy, o piçi önüme verecekler var ya, kim kimi yerse!"

 

"La bizi kim alabilir?" Diye araya güldü Merve. Fakat bu yanlış zamandı ve hepimiz ona, bunu hatırlatmak adına ters bir bakış attık. "Pardon, yanlış oldu." Diye önüne dönüp Fadime'ye yardım etmeye başladığında Gizem bana dikkat kesildi.

 

"Bilmiyorum Gizem." Az önce ki sorusuna yanıt verdiğim de içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Nedensiz olarak kendimi orospu olarak görmeye başlamıştım bile. "Orospu olacak ne yaptım?"

 

Bana cin görmüş gibi baktı. "Kız o nasıl söz! Öyle değilsin tabi ki!" Bana öfkeli bir bakış attı. "Sakın bana ona uyduğunu söyleme Parla. Salak mısın kızım sen? Kendi aralarında olan şeye seni de katıyor şerefsiz." Sözleri dudaklarından bir süre sonra küfür niteliğinde yükselmeye başlamıştı.

 

Sözleriyle birlikte derin bir nefes verdiğim de yutkunmadan edemedim. "Ne yapacağım onu da bilmiyorum ki." Yüzümü, avuçlarım arasına alıp beni ele geçiren ağlama isteğimle baş başa kalmıştım. "O görüntüler fotomontaj."

 

"Şüpheli." Diye bir ses yükseldi. Bu ses sınıfa yeni girmiş olan Fatma Gül'e aitti. Klasik, kavga ettiğimiz ve yüzsüz olan kızlar işte. "Pek montaja benzemiyordu canım." Öğretmenler masasına ilerledi.

 

Öğretmenler masasına bize dönük bir şekilde oturduğunda Merve bize dönüp sinirle soludu. "Yolarım ben bunu ha." Dedi uyarı nitelikte.

 

Gözlerimi ondan çekip tekrar Fatma'ya çevirdiğim de o ise gülüyordu. "Herkesin karakteri belli oluyor işte Parlacığım. Tuğkan da böyle bir insanmış demek ki. Sana gösterdiği tarafı ayrı, dışarıda ki tarafı ayrı."

 

"Sana fikrini soran olmadı." Kaşlarımı çatarak ona ters bir hal takındığım da güldü.

 

"Yalan mı canım? Sen de Tuğkan da Tuğkan, Tuğkan da Tuğkan." Diye elini havada dolaştırdığında oturduğum yerden kalktım.

 

"Niye ben sen miyim de Tuğkan'ın peşinde köpek olacağım? Sen de Hasan da Hasan diye havlamıyor musun etrafta?" Sözlerim ile bunu beklemiyormuş gibi yüzünde ki ifade değişti.

 

"Sözlerine dikkat et. Olay çıkar bak." Dedi uyarı nitelikte. Senin uyarın kime lan?

 

Benimle birlikte Merve de gülmüştü. "Çıksın canım." Dedim aynı onun gibi itici bir tonda. "Senin de ağzına ayar veririz hem. Dimi?"

 

"Arkana mı güveniyorsun kızım sen?"

 

"Niye biz siz miyiz de sürü halinde saldıralım tek kişiye? Mal mıdır nedir?" Gizem'in sonda gülmesi ile tebessüm ettim.

 

Fatma Gül oturduğu yerden kalkarken kaşlarını çattı. Karşıma gelirken bana ters bir bakış attı. "Hadi yine iyisin, hastayım bir seninle uğraşmak istemiyorum." Yanımdan geçip giderken alaylı bir gülüş bıraktım arkasından.

 

"İyileşince uğraşırız canım. Merak etme sen." O, sınıftan çantasını alıp çıkarken arkasından göz devirmeden edemedim. "Mal mıdır nedir. Embesil suratlı." Bizimkilerin yanına döndüğümde önümüzde kalan Kadir'in çantasına baktım. "Kadir nerede?"

 

Son ders olduğu için az kalmıştı okuldan çıkmamıza. "Erken mı çıktı ki?" Fadime öne uzanarak aldığı Kadir'in çantası ile bize soran bakışlar attı. "Uzun zamandır da gelmedi." Hepimiz birbirimize baktığımız anda Gizem hemen oturduğu yerden ayaklandı.

 

"Kavgaya mı gitti yoksa?" Dedi korku dolu bir sesle. Toplu olan çantalarımızdan, kendi çantasını alıp masadan ayrıldı. "Hadi gidelim bizde valla bunaldım." Ben de kendimi çantamı aldıktan hemen sonra onun gibi kapıya ilerlerken arkamdan da Fadime ile Merve gelmeye başlamıştı.

 

Kapıdan çıkıp hızla merdivenlerden inerek dışarıya çıkınca beden dersinde olan öğrencilerin çoğu bakışı üzerime döndü fakat umursamaz bir şekilde ilerlemeye devam ettim.

 

Dış kapıya geldiğimiz sırada bakışlarım tel örgülerden uzanıp dışarıda kalan parkın olduğu yere döndü. Birkaç kişinin toplandığını görmüştüm. Hatta baya hareketli bir alan oluşmuş gibiydi çünkü sesler yükselmişti.

 

"Sedat abi, kapıyı açar mısın çıkalım biz." Merve'nin sesi ile ellerini arkada bağlamış olan Sedat abi kaşlarını kaldırarak izin vermediğini belli eden bir ifade yerleştirdi. "Niye abi?"

 

"Yok yav, dışarda kavga çıkacak şimdi. Yüzünüze zumzuk gelmesin." Kendisi bizi çok sevdiğinden olsa gerek, çıkartmamakta net gibiydi. "Hem siz kız başınıza ne gidiyonuz kavgaya? Valla yüzünüze bi koysalar amele sümüğü gibi yapışırsınız ha yere." Bize akıl vermek isterken dışarıdan bağırış sesleri yükselmişti bile.

 

"Abi, gözünü seveyim bırak da gidek. Polis falan çağırırız." Dedi Fadime. Fakat Sedat abide tık oynamadı.

 

Bir süre orada öylece beklemeye devam ederken parktan gelen seslere kulak vermeye çalıştım fakat arkadan gelen koşma ve Kadir'e ait olan bağrış sesi ile arkaya döndük.

 

"Sedat abi! Aç kapıyı aç!" Koşarak gelen Kadir, elinde telefon ile bize yaklaşıyordu. Demek ki okuldaydı hala. "Abi gözünü seveyim aç kapıyı Tuğkan tek dışarıda!" Sözleri ile şaşkınlıkla ne olduğunu anlam veremezken Sedat abi hemen kapıyı açtı.

 

"La niye tek koydunuz oğlanı!" Diye Kadir'e saydırmaya başladığı sırada Kadir ile birlikte bizde dışarı çıkmış, parka hızla ilerlemiştik. Parkın etrafına toplanmış olan büyük topluluk ile onlara doğru koştu Kadir. Süratini kesmeden topluluğun arasına daldı.

 

"Hop, hop uzaklaşın!" Kadir'in etrafı dağıtmaya çabalayan sesi ile sırtımda ki çantayı kenara bırakıp topluluğa doğru ilerleyecektim ki kolumdan tutan Gizem ile gözlerim ona döndü.

 

"Sen dur." Diye beni durdurdu. Bakışlarımı ondan çekerken Kadir topluluğun arasında yok olmuştu fakat sesleri duyuluyordu.

 

"Şimdi!" Kulağıma Tuğkan'ın gür sesi geldiğinde topluluğun arasında onu görmek istesem de göremedim. "Hangi şerefini siktiğim dün ki itirafı attı?" Sesi hem alay dolu hem de sinirliydi.

 

Fakat, Tuğkan'ın sözlerinden sonra bir hareketlilik oluşmuş, "Kim kimi sikiyor lan?!" Diye bir bağırış yükselmişti. Bunu söyleyen kişi, Hüseyin Akdemir olmalıydı. "Ananın yoluna gönderirim seni piç!"

 

İşte o sözler her birimizin kulağına dolduğu an, etrafta derin bir sessizlik oluştu fakat bu sessizlik yaklaşık on saniye kadar sürmüş ve ardından güçlü bir darbe yemişti Hüseyin Akdemir.

 

Gördüğüm tek şey bir anda yere serilmesi ve üstüne binen Tuğkan olmuştu. Onu tutmaya ve çekmeye, aynı zamanda tekmeleyip yumruklamaya çalışan kişiler ile gözlerim gördüğü şeylere inanamamış gibi aralanıp dudaklarım gibi şoke olmuş bir şekilde açık kalmıştı.

 

"Seni sikerim!" Diye bir ses yükseldi. Tuğkan'a aitti. "Senin şerefini sikerim lan!" Gördüğüm bir başka şey yanımızdan koşarak giden Lala olmuştu. Onun arkasından Lala'nın tayfaya ait birkaç çocuk Tuğkan'ın yanına, onu savunmaya koşturmuştu.

 

Onların peşinden gitmek niyetinde olan ben ise Gizem tarafından engellenmiş durumdaydım. "Parla, gitme. Bak bir şey olur. Dur yerinde." Onu her ne kadar dinlemek istemesem bile derin bir nefes verdim.

 

Olayı biraz uzaktan, ağaçların altından izliyordum. Fakat bir süre sonra yanımdan geçip giden müdür ve müdür yardımcısının da olaya dahil olacaklarını gördüğüm de ve bir de dayanılmaz gelen küfür ve yumruklar ile kendimle birlikte Gizem'i de sürükleyerek götürmeye başladım. "Polis çağırın!" Diye bağırdım bir yandan. Ne diyeyim, yerlere sıçrayan kanların ne Tuğkan'a, ne Kadir'e, ne de Lala ile arkadaşlarına ait olsun istiyordum.

 

Hasan ve köpeklerine her şey olabilirdi.

 

"Dağılın! Dağılın dedim! Uzaklaşın!" Müdür Orhan hocanın sesi ile topluluğun tam ortasına geldiğimizde beklemediğim bir şey oldu o an. Önümde gördüğüm manzara beni şaşkınlığa sürüklemişti çünkü karşımda Tuğkan'ın yarasız bir şekilde Hüseyin'in üstüne çullandığını, onu yerde tekmeleyip yüzüne küfürler saydırdığını gördüm. Küfürlerini duyabiliyordum.

 

"Ben size ne dedim?!" Diye yükseldi Tuğkan. "Bana bulaş ama ona bulaşma demedim mi?!" Çocuğun yüzüne bir yumruk daha indirdi. "Ona laf söylersen senin hayatını sikerim demedim mi Hüseyin?! Söyle lan! Orospunun dölü söyle!" Onu tutmaya çalışan iki kişiden biri çok tanıdık bir yüze sahipti.

 

Beni şaşkınlığa sürükleyen bir yüz.

 

O yüz de kan ter içinde kalmıştı.

 

Kuzenim Akın, Tuğkan'ın yanındaydı.

 

"Tuğkan, dur amına koyayım! Parla geldi, polisler gelecek dur artık!" Akın Tuğkan'ı durdurmaya çalışırken müdür ve müdür yardımcısı da onu üstünden almayı denerken gözlerim korku ile aralanmıştı.

 

"Tuğkan, dur." Yanımda duran Kadir'in koluna tutundum. "Kadir, durdur şunu. Tuğkan dur artık!"

 

Kadir de onu çektiğinde Tuğkan son kez çocuğun yüzüne yumruğunu indirmiş ve onun üstünden Tuğkan'ın alırlarken hemen yanına tükürmüştü.

 

O an ilk defa Tuğkan ile göz göze geldiğimiz de bana ilk defa korktuğum bir ifade ile baktı. O an anladığım tek şey;

 

Tuğkan o kavgayı kendine küfür ettikleri için değil, bana söylenen söz için çıkartmıştı.

 

 

 

 

Tuğkannnnn Canımmmm 🤗🤗💗💗💗

 

Ballarım bu bölüm bence bu bölüm güzel oldu ben beğendimm

 

Ne söyleyeceğimi unuttum bu arada...

 

Uzun zaman olduğu görüşmeyeli... Özlediniz beni dimi bende sizi özledim 🥺💗

 

Bu arada Tuğkan'ın öfke sorunları var fark etmişsizdir zaten. Bölümler de sınavlardan dolayı gelmedi zaten

Diğer bölüme görüşürüz ballarımmmm

Loading...
0%