
Bölüm XXIV: Anlık Bir Fırtına
Umut, son birkaç gündür ne garip bir şekilde boşlukla iç içe geçtiğini fark etti. İçindeki sesler, her zamankinden daha güçlü, daha yoğun bir şekilde yankı yapıyordu. O eski huzursuzluğu, korku ve kaybolmuşluk hissi, şimdi farklı bir forma bürünmüştü. Bir tür anlaşmazlık vardı. Zihnindeki fırtına, sadece dışarıdaki dünya ile değil, aynı zamanda kendi içindeki tüm gerilimle de savaş halindeydi.
Okula gitmek zorundaydı. Ancak her sabah, kendi içindeki huzursuzluğu bir yudum su içip geçirecekmiş gibi hissediyordu. Fakat ne kadar içse de, içindeki boşluk gitmiyor, hep orada kalıyordu. “Kendimi bir tür delilikle sınarken, bu delilikle barışmak zorunda mıyım?” diye düşündü. Gözleri tavanda, hiçbir şeyin anlamını kaybetmeden bakıyordu. Belki de anlam, o zamanlar kaybolmuştu. Gerçekten kaybolduğunda ne olduğunu anlayamayacaktı. “Her şeyin bir anlamı yoksa, kaybolmuş olmak bile anlamlı olabilir mi?”
Okulda herkesin bir telaşı vardı. Sınavlar, arkadaşlıklar, ilişkiler, başarılar… Umut ise hepsinin dışında kalıyordu. Herkes bir şekilde bir şeye tutunmuş, bir geleceğe doğru ilerliyordu. Oysa Umut, hangi yöne gitmesi gerektiğini bile bilmiyordu. “Eğer hiçbir şeye tutunmazsam, kaybolurum. Ama tutunursam, kaybolan biri değil de bir şeyin parçası olurum. Bu ikisi arasında nasıl bir seçim yapabilirim?”
O sabah, okul çıkışında yine aynı kalabalığı gördü. İnsanlar, herkes kendi düşüncelerinin içindeydi ama dışarıya dönük yaşama zorunluluğu bir şekilde onlara hükmediyordu. Onlar, günlük hayatlarında kaybolmuşlardı. “Ama ben, onlar gibi kaybolmuş olamam. Kaybolduğumda, kendimi bulmalıyım.” diye düşündü. Ve bir süreliğine, o kalabalık içinde yalnız hissetmeye başladı. Herkes bir şeylere koşarken, o, bir şeylere neden koşması gerektiğini bilmiyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |