@devranemirdevran
|
Fakat bir gariplik vardı. Her şey, rüyaymışçasına güzelleşmişti. Sevdiği kişinin dokunuşu, yıllardır hissetmediği bir huzur yaratıyordu. Ama bir şey vardı, içindeki bir his, her şeyin gerçek olmadığını, bir anda kaybolacağını fısıldıyordu. Bu sıcaklık, bu huzur, bu birliktelik sanki bir hayal gibiydi. Ellerinin birbirine değdiği anda, kalbinde bir yankı duydu. Sanki her şeyin sadece bir an için doğru olduğunu ve ardından geri döneceklerini düşündü.
Sevdiği kişinin yüzündeki gülümseme gerçekti, ama gözlerindeki o derin bakış, bir şeyin eksik olduğunu, bir yere kayıp gitmiş gibi olduğunu gösteriyordu. Gözlerini tekrar dikkatlice inceledi. Sevdiği kişinin yüzü, her zamankinden daha solgun ve bulanıktı. Zihninde yine bir karanlık silüet belirdi. O kadar huzurlu ve sevgi dolu bir anın içinde, bu karanlık sanki bir gölge gibi üzerlerine düşüyordu.
“Her şey… her şey doğru mu?” diye fısıldadı, kendi sesinden bile şüphe duyarak. O an, sevdiği kişinin gülümsediği yüzü bir an için bozuldu. Gözlerinde eski bir korku belirdi.
Sevdiği kişi, ona doğru eğildi, fakat sesinden bir huzur yerine, bir hüzün sızıyordu. “Bazen,” dedi, “hayat o kadar gerçek olur ki, neyin doğru olduğunu bilemeyecek kadar kayboluruz.”
O an, her şeyin kaybolduğunu hissetti. Sevdiği kişi, daha önce yanındayken olduğu gibi, bir yansıma gibi kayboldu. Karakterin parmakları, onun varlığını hissedemediğinde, bir yıkım duygusu geldi. Her şey rüyaymış gibi, her şey aniden kaybolmuştu. Ellerinin boşluğu, tüm bedeni sarstı. Huzur, bir an için var olsa da, aniden kırılıp düşen bir cam parçası gibi dağılmıştı.
O anı kavrayamayacak kadar şokta kaldı. Zihninde sesler, çağrılar birbirine karışıyordu. Gerçek mi, rüya mı? Gerçekten sevdiği yanındaydı mı? Yoksa, kaybolan bir zaman diliminde, başka bir gerçekliğe mi sıkışmışlardı?
Daha fazla dayanamayarak, çevresine baktı. Etrafındaki her şey bulanıklaşmaya başladı. Sanki gözleri, bu anın ötesinde bir yere bakıyordu. O an ne kadar huzurlu olsa da, her şeyin bir illüzyon olabileceği düşüncesi aklını tamamen sarstı. Sevdiği kişi, bir an önce kaybolmuş gibi, belirsizleşen bir silüete dönüştü.
“Bir şeyler yanlış… ama ne?” diye kendi kendine fısıldadı, elleri titrerken.
Bir an önce her şeyin kaybolacağını hissetti. Fakat o garip hissiyat, bir şekilde her şeyin aslında bir rüya olduğunu, sevdiği kişiyle geçirdiği her anın yalnızca bir illüzyon olduğunu düşündürüyordu. Bu dünyanın duygusal yoğunluğu, varlığını sorgulamak için yeterliydi. O zaman anladı: Bu güzellik, belki de kendisinin aradığı bir teselliydi.
Ellerinde kaybolan sıcaklık, göğsünde büyüyen bir yalnızlıkla yer değiştirdi. Gözlerini kapattığında, sevdiği kişinin sesini yine duydu—ama bu kez farklıydı. Bir zamanlar sahip oldukları o yakınlık, yeniden kaybolmuştu. Bu, sevdiği kişinin yokluğunun derin bir yankısıydı. Bir rüya, kaybolan bir gerçek, yok olan bir anıydı.
Fakat bir şey vardı: Eğer her şey gerçekten bir rüya ise, o zaman rüyanın bittiği yerin ötesinde ne vardı? |
0% |