@devranemirdevran
|
Zihninde yankılanan eski melodiler, hatırladığı her anı birer diken gibi batıyordu. Teker teker, ardı ardına kaybolan her şey, yalnızca geçmişin gölgeleri olarak kaldı. Bir zamanlar umudu büyüten elleri şimdi boşluğa doğru uzanıyordu. Ne de olsa, yalnız başına bir şey başaramayacağını anlamıştı. Sevdiği olmadan, her şey eksikti. O, tamir edebileceğini düşündüğü dünyayı sadece elleriyle değil, sevgisinin gücüyle de kuruyordu. Ama o güç gitmişti. Sevdiği gitmişti.
İlk başlarda, sevdiğinin hatıraları, birlikte yaşadıkları anlar birer motivasyon kaynağıydı. “Yeniden inşa edeceğim,” diyordu, “güçlüyüm, tek başıma da bunu başarırım.” Ama her geçen gün, bu güç azalmaya başlamıştı. Dişliler birer birer kayboluyordu, eski projeler artık bir anlam taşımıyordu. Evet, bir zamanlar birbirlerini tamamlayan iki zihin, şimdi birbirlerinden uzaklaşmıştı ve bu mesafe, her şeyi yıkıyordu. Ne mekanizmalar, ne de elleri eski iştahla çalışıyordu. Her şey donmuş, her şey boşalmıştı.
Bir sabah, çalışmaya başladığı masa başında, gözleri duvarlara, eski çizimlerine kaydı. Önceden onları birer birer hayatına dâhil etmişti, her bir çizim, sevdiğiyle paylaşılan bir parça gibiydi. Ama şimdi, her çizim, boşluklardan başka bir şey değildi. Bir anlık çaresizlik içinde, oturduğu sandalyeden kalkıp pencereye doğru yürüdü. Dışarıda hiçbir şey değişmemişti, dünya olduğu gibi duruyordu. Ama onun içindeki dünya artık farklıydı. Karanlık ve sessizdi.
İçinde bir boşluk vardı; sevdiği gitmişti ve bu boşluk, her şeyin yerine geçiyordu. Daha önce bir arada olduklarında paylaştıkları her an, şimdi sadece bir yük gibiydi. Kendini kaybolmuş hissediyordu. Bir zamanlar umudu, hayalleri, yarının dünyası, birlikte kurdukları gelecek bir araya geldiğinde güçlü bir zihin yaratıyordu. Ama o zihin şimdi yıkılmıştı, bir başına, sessiz bir şekilde yok oluyordu.
İcadı, projeleri, eski hayalleri… Hepsi yalnızca birer hatıra haline gelmişti. Sevdiği olmadan, bir şey olamayacağını anlamıştı. Zihni, sevdiğiyle inşa ettiği o büyük hayalin yokluğunda, hepsi anlamını yitirdi. O kişi, onun gücüydü. Birbirlerini tamamlayan iki insan, aslında bir bütünün parçalarıydı. Şimdi tek başına, her şey yalnızca bir yük gibiydi.
O eski projeleri tamamlamış olmak, ona yalnızca geçici bir tatmin sağlamıştı. Fakat sevdiği olmadan, hiçbir şey gerçek anlamda tatmin edici değildi. Sevdiğiyle tamamlanan her şey, şimdi eksikti. Birlikte olmanın, bir arada olmanın, her şeyin iki kişiyle anlam bulduğunun farkına varıyordu. Bir şeyin ne kadar anlamlı olduğunu ancak kaybettiğinde anlayabilirsin. İşte o noktada, her şey kaybolmuştu.
Zihninde bir çığlık yükseldi, ama ağlamak bile gelmiyordu. Her şeyin bitmiş olduğuna inanmak istemiyordu. Ama kabullenmek zorundaydı. Sevdiği gitmişti ve o, sevdiği olmadan hiçbir şey olamayacağını şimdi çok derinden hissediyordu. Kalbi, bir zamanlar gülüşleriyle, dokunuşlarıyla ısıtılan o sıcaklığı arıyordu. Ama şimdi, bu sıcaklık yoktu. Soğuk, yalnızlık ve sessizlik, her şeyi sarmıştı. Her şeyin anlamı kaybolmuştu.
Kendini yeniden yıkılmış hissediyordu. O eski umut dolu kişi, sadece hatıralarında yaşamaya başlamıştı. Yeniden yapmak istediği her şey, aslında sevdiğiyle tamamlanmalıydı. Sevdiği, onun yalnızca bir parçası değildi, hayatının kendisiydi. O olmadan hiçbir şey anlamlı değildi.
Ve o an, içindeki boşluk, tüm bedenini sararak bir kez daha çöktü. |
0% |