Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. YENİ BAŞLANGIÇLAR ESKİ DUYGULAR

@diaryofanas

 

Yeni başlangıçlar, her zaman olumlu ve güzel mi olurdu? Yeni başlangıçlar bazen can yakamaz mıydı?

 

Mirza'yla birlikte Caddebostan’da tuttuğumuz ev için alış verişe çıkmıştık. Yerlerden duvarlara, dolaplardan yataklara, çarşaflardan yemek takımlarına, tencere setlerinden cam pervazlarına her şeyi bugün almamız gerekiyordu ve Mirza beni sabahın altısında uyandırıp ilk önce evimizin yerlerini seçmek için parkeciye götürmüştü. Sonra gidip mutfak dolaplarını seçip ölçüleri özel olarak yaptırmak için yetkili kişiyi beklemiştik. Sonrasında muslukları, lambaları, lambaların anahtarlarını, televizyonu, koltukları, salon vitrinlerini evin her şeyini seçmek için mağaza mağaza, semt semt dolaşmıştık.

 

Saat akşam sekize gelirken ayaklarımda derman kalmamış, resmen pestilim çıkmıştı. Mirza önümüzdeki beyaz eşya mağazasına girerken derin bir of çektim. “Mirza.” dedim ağlamaya yakın bir sesle. Bana döndüğünde yere, dizlerimin üstüne çökmemek için kendimle büyük bir savaşa girdim. “Artık duralım mı? Lütfen duralım bayılacağım şuraya.”

 

Mirza kaşlarını kaldırıp kafasını iki yana salladı. “Üzgünüm Elmas ama her şeyi bugün halletmek zorundayız.”

 

“Neden? Neden her şeyi bugün halletmek zorundayız? Yarın var öbürüsü gün var, ondan sonraki gün var. Günler çuvala mı girdi ya? Öleceğim diyorum.” gözlerimi ciddi manada dolmuştu ve ben ciddi manada yere çöküp yoruldum diye ağlayacaktım. Sabahtan beri ağzıma bir damla su bile girmemişti, acıkmıştım ve yorulmuştum. Üstelik fazlasıyla uykusuzdum, biraz daha duramayacaktım.

 

“Çünkü bu aralar daha yoğunum. Yeni bir set çizimi yapacağım.”mağazaya girdiğinde gözlerim akmaya başlamıştı. Peşinden sakin adımlarla yürürken topuklarım su toplamıştı.

 

“Tamam işte, biraz çizersin sonra gelip bir şeyler seçeriz. Biraz seçeriz sonra gidip çizim yaparsın. Neden kendimize işkence ediyoruz ya?” kendime yakın bir sandalye bulunca hızlıca yaklaşıp oturdum. Arkama iyice yaslanıp derin bir nefes alırken sızlayan kaslarım ve kemiklerimi hissedince gözlerimden akan yaşlar çoğaldı.

 

“Ben ara vererek çizemem çünkü. Bir kere oturursam o çizimi bitirmeden kalkamam. Günün on altı saati o masa başında oturduğumu bilirim.”

 

“İyi tamam sen istediğini seç, ben oturuyorum burada.”

 

Mirza oflayarak bana döndü ve yanıma yaklaştı. Umursamadan kollarımı göğsümde birleştirdim ve omuz silktim. “İkimizin evi. Kalk hadi az kaldı.”

 

Yeniden omuz silktim. “Yoruldum diyorum ya. Ayaklarıma kara sular indi. Acıktım, ağlayacağım artık neden bana robot muamalesi yapıyorsun? Seçme sen bir şey ben kendim gelirim hafta içi. Ya da şimdi sus ve git kendin seç. Beni rahat bırak.”

 

Mirza yüzüme bakıp dudaklarını ıslattı ve elini uzattı. “Hadi bir yemek yiyelim, sonra eve gider dinleniriz. Yarın ya da sonraki günler gelip bakarız kalan şeylere.”

 

Şaşkın bir şekilde yüzüne bakarken elini gözümün önünde salladı ve gülümsedi. “Sen ciddisin?” kafasını salladı. “Hani çizimlerin vardı?”

 

“Çizimlerim sevgili eşimin yorgunluğundan önemli değil. En kötü benimle birlikte sen de sabahlarsın.” göz kırptı. Elini tutup ayağa kalktığımda elini belime doğru uzattı. Bedenim, onun soğuk bedenine yaslanırken girdiğimiz mağazadan çıktık.

 

“Yeni evimizde de resim odan olacak mı?”

 

“Elbette ki olacak. Odam olmadan çizemem.” dedi.

 

“Odanı görebilir miyim peki?” çenemi omzuna yaslayıp alttan alttan yüzüne baktım.

 

“Bunun için izin almana gerek yok. İstediğin zaman gir bak, istediğin çizimi gör.”

 

“Sadece mücevher çizimi mi yapıyorsun? Yoksa başka şeyler de yapıyor musun?”

 

“Genelde mücevher çiziyorum, başka bir yeteneğim çok olmasa da arada farklı şeyler çizmeyi deniyorum. Renkli çizimlerde sıkıntı yokta, karakalem çalışması asla yapamıyorum.” dedi üzgün bir sesle.

 

Çenemi omzundan çekip önüme döndüm. “Biraz pratik yaptıktan sonra onu da çizersin. Ben güveniyorum bu konuda sana.”

 

Mirza kafasını eğip yüzüme baktı. Dudaklarında küçük bir tebessüm vardı, gözlerinde ise parlaklık. Her ne kadar en son olan şeylerden sonra ona bu kadar yaklaşmaktan çekiniyor olsam da Mirza benim eşimdi. Bu gerçeği kabullenmem gerekiyordu. Yaptığı şeyler artarsa ayrılır, hayatımı kurmaya çalışırdım. Agâh Bey’e de borcumu öderdim. “Sen çizimlerimi gördün mü hiç?” diye sordu.

 

Kafamı ikş yana salladım. “Vaktim olmadı. Açıkçası o odaya girip bakmaya da çekindim biraz. Özelin olabilir diye çok girmeyi de istemedim.”

 

Bir mağazanın önünden geçerken Mirza yavaşladı ve durdu. Yeniden bir şeyler almaktan korktuğum için kalbim hızlandı. Yavaş bir şekilde bedenimi Mirza'nın bedeninden ayırırken Mirza elini belime attı. “Parfüm almamıştın kendine değil mi?”

 

“Almadım.” dediğimde gülümsedi ve birlikte önünde durduğumuz mağazaya adımlamaya başladık.

 

Mirza'dan ayrılıp etrafa bakarken onlarca parfüm gözlerimin önündeydi. Işıklandırma, rafların dizilişi her şey o kadar muazzamdı ki büyülenmemek elde değildi. “Hoş geldiniz.” dedi genç bir kadın yanımıza yaklaşırken.

 

“Hoş bulduk.” dedi Mirza kadına hafif bir şekilde gülümseyip elini uzatırken.

 

“Nasıl yardımcı olabilirim?” ben parfümlere dokunup şişelerinin kıvrımlarında parmaklarımı gezdirirken Mirza kadınla konuşuyordu.

 

İçimde küçük bir parça kadınla konuşuyor diye bas bas bağırsa da dönüp bakmak istemedim. Biz gerçekten evli değildik, o benim eşim değildi ve benim onu kıskanma hakkım yoktu.

 

Zihnim eğer gerçekten evli olsaydık nasıl bir hayat yaşayacağımız sorusuna yöneldiğinde gülümsedim. Güzel gibi olabilirdik, eğer birbirimizi sevseydik. Biz birbirimizi sevmiyorduk. Birbirimize nötrdük, birbirimize karşı hissimiz yoktu. “Elmas Hanım kafanızda bir koku var mı?”

 

Daldığım yerden çıkıp dokunduğum parfüme, ardından kadına baktım. “Efendim?”

 

Sıkı sıkı topladığı siyah saçlarına baktım. Yoğun yaptığı makyaja ve dudak dolgusuna. Zarif bedenine, güzel fiziğine. “Kafanızda bir koku var mı? Yoksa o kokuyu bulmanıza yardım mı edelim?”

 

Derin bir nefes alıp dudaklarımı ıslattım. “Bahar kokusu gibi bir koku istiyorum. Yani çiçek, ağaç, hava kokmak istiyorum. Şekersi kokular benlik değil.”

 

“Chloé Nomade, Versace Bright Crystal ya da Good Girl Carolina Herrera.” dedi Mirza. “Çiçek kokusu yoğun olan kadın parfümleri bunlar. Muadillerinde genellikle çiçek kokusu yerine kakao ya da dediğin gibi şekeri andıran kokular kullanılıyor.”

 

Kaşlarımı çattığımda kadın, “Üçünün de testerini hemen getirip geliyorum.” dedi. Ben Mirza'ya yaklaşıp imayla yüzüne baktım. “Sen nereden biliyorsun peki kadın parfümlerini içeriklerine kadar?”

 

Mirza şaşırarak bana baktı. “Sen beni kıskandın mı şu an?”

 

Kollarımı göğsümde bağladım. “Sorumun cevabı bu soru değildi. Kıskandım ya da kıskanmadım bu neyi değiştirecek?”

 

“Birçok şeyi.” dedi Mirza.

 

“Buyurun efendim istediğiniz parfümleri getirdim.” kadın elindeki küçük sepetten üç tane kutu çıkardı ve kutuları önümüzdeki masaya dizdi.

 

Toz pembe bir kutuyu tutup açtı ve içindeki şişeyi çıkardı. Kapağı şişesinden büyük olan parfümü bana uzattı. Şişeyi elime alıp kapağını açtım ve bileğime hafif bir şekilde sıktım. Bileğimi burnuma yaklaştırmama kalmadan etrafı doğal bir koku sardı. “Elinizdeki parfüm saf şehvetin kokusu. İçeriğindeki meyve aromaları, tutku ve şehvet uyandırıyor. İlk sıktığınızda nar kokusu yoğun bir şekilde ortaya çıkar. Teninizde biraz durduktan sonra şakayık, manolya ve lotus kokusunu yoğun hissedersiniz. En son parfüm teninize nüfuz etmeye başladığındaysa kehribar misk ve maun kokusunu hissedersiniz. Size bahsettiğim tutku ve şehvetin yanı sıra parfüm saf ışıltıyı da temsil eder. Kokuyu beğenip beğenmediğinizi bilmiyorum ancak isminize ve gözlerinize en çok yakışacak koku bence bu.”

 

Burnumdan çekmediğim bileğimi yeniden kokladığımda az önce hissettiğim koku kaybolmuştu. Kaşlarımı çattım. “Kalıcılığı üç saniye falan mı?”

 

Kadın şaşkınlıkla bana bakarken uzanıp bileğimi tuttu ve kokladı. “Yoğun bir şekilde kokuyor hâlâ. Kokuyu almıyor musunuz?” kafamı iki yana salladım. “Bir rivayete göre eğer kokladığınız parfümün kokusu almıyorsanız o parfüm teninizin kokusuymuş. Müşterilerimizde çok nadir yaşadığımız bir durumdur, genelde beğenilen kokular satın alınır.”

 

Belimde bir çift el hissettiğimde omzumun üstünden Mirza'ya baktım. “O zaman alacağımız parfüm belli oldu hayatım, ne dersin?” kafamı olumlu anlamda sallarken derin bir nefes aldım.

 

Kadın kafasını salladı ve şişeyi elimden aldı. “Bir tane mi paket yapayım yoksa birkaç adet mi?”

 

“Beş altı tane alalım biz.” dedi Mirza ben henüz ağzımı açıp bir tanenin yeterli olacağını söyleyemeden.

 

Mirza'ya doğru dönüp kaşlarımı kaldırdım. “Bir tane yeterdi.”

 

Mirza elleri hâlâ belimdeyken sırıttı. “Kalsın evde. İstersen farklı kokular da alırız, istediğin yere istediğini sıkarsın.”

 

Sabır dilenir gibi kafamı iki yana salladım. Bir daha Mirza'ya bir şey istediğimi söylemeyecektim, çok abartıyordu.

 

Bu hâli sırıtmama neden olduğunda sırtımı yeniden Mirza'ya çevirdim. Sanırım biraz hoşuma gitmişti, beni düşünüyor olması.

 

~~~ 

 

Küçükken, alış veriş merkezinde beni güvenlik ve mağaza çalışanlarından kurtaran kadın aklıma geldiğinde içimi bir burukluk kaplamıştı.

 

Bana bakmıştı ama acıyarak değil aksine anlıyormuş gibiydi. “Adın ne bakalım güzelliğim?” demişti.

 

Oysa güzel falan değildim, üstüm başım kirliydi. Saçlarım taranmamaktan ve yolunmaktan karmakarışıktı. Yüzümde soğuktan ve babamın bana vurmasından oluşan yaralar vardı.

 

Her şeye rağmen, “Elmas.” demiştim. Kucağımdaki oyuncağıma sıkıca sarılmıştım. Benden geri alacağı korkusu bütün vücudumu sarmıştı.

 

Küçüktüm, iyi insanların olabileceğine inanmak istiyordum ama inanmak isterken bile aslında kötü olduğunu kafama çoktan yazmıştım. Hiçbir insan iyi değildi, hiçbir insan iyilik yapmazdı. Herkes yalnızca zarar verirdi ve bunu engellemek imkânsızdı.

 

Oysa kadın elini uzatıp kirli, karışık saçlarımı sevmişti. Korkmuştum çünkü elini kaldırmıştı. Korkmuştum çünkü bana vuracaktı.

 

Küçüktüm, çocuktum aklım ermiyordu ve saçlarımı sevmek için kalkan elin bile bana vuracağına inanıyordum.

 

“Korkma.” demişti. Gözlerim dolu dolu yüzüne bakmıştım. “Karnın aç mı?” demişti hemen sonra cevap vermemiştim çünkü evet diyemezdim. O anda midemden aşina olduğum ses çıkmıştı. Kadın gülümseyip yüzüme bakmıştı. “Ne yemek istersin?” diye sormuştu yumuşak bir sesle.

 

O sırada yemek katındaydık, önünden geçtiğimiz bir restoranda pizza satılıyordu. Gözlerimi kocaman açıp ekranda görünen yuvarlak şeye bakıyordum. İnsanlar O an beni umursamıyordu ama ben hayatımda yeni bir şeyle tanışıyordum. Hayatımda bir ilkti, pizzayla tanışmıştım.

 

Kadın nereye baktığımı görmüştü, şaşkınlığımı görmüştü ve o an ilk defa bakışlarında bir acıma peyda olmuştu. “Pizza mı yemek istiyorsun?” demişti.

 

Ben pizza ne demek bilmiyordum ve bu çok acıydı. Yaşıtlarımın belki en sevdiği yemekti, belki yerken mutlu oldukları yemekti ve belki de bazıları için atıştırmalıktı oysa ben hayatım boyunca bir kere bile yememiştim.

 

“Hiç yemedim ki.” demiştim. Kadının gözleri dolmuştu, ilk defa yüzüme bakamamış ve gözlerini kaçırmıştı.

 

Küçük boy pizzalardan alabildiği kadar çeşit almış ve benim karnımı doyurmuştu. Pizzayla tanışmam o şekilde olmuştu.

 

Hayatımda yediğim ilk ve son pizza oydu, bir daha hiçbir yerde yememiştim.

 

“Ne yemek istersin?” dedi Mirza. Yine bir alış veriş merkezindeydik, yine bir şey satın almıştım ve yine karşımda pizza satılıyordu.

 

Gözlerim hatırladığım anın acısıyla yanarken yutkundum. “Pizza.” dedim kısık sesle, oysa sesim titremişti. Mirza dönüp bana baktığında yüzümü ondan gizlemeye çalıştım ve ileri doğru adım attım.

 

Geçmiş kapanmayan bir yara olduktan sonra gelecek kabuk bağlayamıyordu.

 

Mirza kolumu tuttuğunda ona bakmak zorunda kaldım. “İyi misin? Birden ne oldu bilmiyorum ama iyi görünmüyorsun.”

 

Kolumu parmaklarından kurtarırken bana zor kullandığı dakikalar zihnimin kapattığım kafeslerinden çıktı. “Sakın. Sakın bana bir daha zor kullanmaya kalkma Mirza.”

 

Geçmiş bir kapandı. Bize cazip gelen her şeyi tuzak olarak önümüze seriyor ve bizi içine hapsediyordu.

 

Yeni yeni fark ediyordum, biri şu anki Elmas’a bir zarar veremezdi ama konu küçük Elmas olunca o kadar hassaslaşıyordum ki kendimden bile nefret ediyordum. Bütün insanlar iğrenç varlıklardı.

 

“Anlıyorum şu an zor bir an yaşıyorsun ama bunu paylaşmadan atlatamazsın.” dedi Mirza beni rahat bırakmak yerine.

 

Elimi alnıma atıp parmaklarımla ufak ufak okşadım. Gözlerim kapalıyken, “Sana anlatarak atlatacağımı düşünmüyorum malumun sana anlattığım şeyin üstünden yirmi dört saat geçmeden bana karşı kullanıyorsun.” dedim.

 

Keyfim iyiden iyiye kaçarken midemin bulanmaya başladığını hissettim. Canım artık yemek yemek istemiyordu. Yine de Mirza'ya bunu söyleyip onu daha fazla sinirlendirmedim zira yüzüme yine üstüme atlayacakmış gibi bakıyordu. “Hadi yemek yiyip eve gidelim, yorgunum.”

 

Hiçbir şey demeden arkasını döndüğünde ben en yakındaki kasaya oturdum ve telefonumu elime alıp sosyal medyada gezinmeye başladım. Üstten bir bildirim düştüğünde kaşlarımı çattım. Uygulamaya girip kimin yazdığına bakarken bu gece yine sigara ve bira içme kararı almıştım.

 

Dağhan:

Heyyo! Selam Elmas nasılsın?

 

Dağhan’ın attığı mesaja bakıp cevap kısmına tıkladım ve yazmaya başladım.

 

Dağhan:

İyiyim Dağhan sen nasılsın?

 

Dağhan:

Ben de iyiyim. Bugün gezdiğin yerlerin paylaşımını yapmayınca merak ettim ;)

 

Mesajına ilk başta kaşlarımı çatıp sonrasında kıkırdadığımda parmaklarım yeniden klavyenin üstünde gezinmeye başladı.

 

Dağhan:

İnan bana bugün o kadar yoğundum ki, zannedersin şirket yönetiyorum. Alt tarafı taşınacağız, sabahın altısından beri ayaktayım.

 

Dağhan:

Taşınmak çok zor bir iş. Kolay gelsin. Yemek yedin mi?

 

Dağhan:

Şimdi yiyeceğim “annecim”.

 

Dudaklarımda küçük bir sırıtış varken önüme resmen atılan tepsiyle kendime geldim ve şaşkınlıkla Mirza'ya baktım. “Ne yapıyorsun ya?”

 

Mirza karşıma otururken çenesini sıkıyordu, boynunda belirginleşen damarlardan belliydi. “Bana bir kelime bile söylemiyorsun, seni gülümsetmek için değil kırk yüz kırk takla atıyorum ama sen millete sırıtarak mesaj yazabiliyorsun. Söylesene aldatıyor musun beni? Bu yüzden mi bu mesafen?”

 

Söylediği her kelimede şaşkınlığım artarken telefonumun ekranını kilitleyip yavaş bir şekilde masaya bıraktım. “Mirza ne saçmalıyorsun?”

 

Bakışlarını yüzüme kilitleyip bana bakarken avuç içini masaya vurdu. Birkaç kişinin dönüp bize baktığını gördüğümde yutkundum. Masaya vurduğu avucunu kapatıp parmaklarını sıkmaya başladığında bakışları gittikçe korkutucu bir hâl almaya başladı. “Saçmalıyorum öyle mi? Sana göre saçmalıyorum.” kafasını tamam der gibi salladı. Nefesini sesli bir şekilde dışarı bıraktıktan sonra bana döndü. Masadan üstüme eğilirken burnundan bir nefes daha verdi ve bu fazla korkutucuydu.

 

“Şu an fazlasıyla saçmalıyorsun ve ben bu tavrını hiç beğenmedim. Hadi kalk evde yeriz yemeğimizi ben istemiyorum yemek.” Uzanıp üstümdeki kazağın yakasını tuttu, kendi yüzünü yüzüme yaklaştırmamış gibi beni iyice kendisine çekti. Bu hareketi masanın karnımı acıtmasına neden olduğunda yüzümü buruşturdum. “Yine söylüyorum, ya elini çek ya da çığlık atıp herkesi başıma toplarım.”

 

Mirza güldü ama bu mutlu olduğu için değildi. Sinirleri bozuk olduğu için gülüyordu. “Bağırmayacağını ikimiz de çok iyi biliyoruz. Hem bağırıp ne diyeceksin? Evliyiz biz.”

 

“Evliyiz diye bana şiddet uygulayabilecek hakka sahip olduğunu mu sanıyorsun? Bana zor kullanamazsın Mirza. O kadar uzun boylu değil.” elini sıkıca iki elimle tutup beklemediği bir anda çektim. Yine beklemediği bir anda telefonumu elime aldım ve ayağa kalkıp hızlı adımlarla ondan uzaklaşmaya başladım.

 

“Elmas!” diye seslendi ancak umursamadım. İnsan içindeydik, bana bir şey yapamazdı. Yapmayı denerse önlemimi alırdım. Herkes yardıma muhtaç bir insana kulaklarını tıkamış olsa da birilerinin vicdanı mutlaka o tıkacı delerdi. Delmeliydi. “Elmas dur!”

 

Elbette ki durmadım. Elimdeki telefondan Gülcan’ı arayıp kulağıma yasladım. “Alo canım?” diyerek telefonu açtı Gülcan.

 

“Şey biraz ani bir şekilde aradım ama bana sizin evin konumunu atabilir misin?” omzumun üstünden arkaya bakıp Mirza'yı kontrol ettim. Bana yetişmesine daha vardı.

 

“Atarım tabii de bir şey mi oldu? Hangi çalışana söylesen seni buraya getirir.” dedi.

 

Yutkundum. “Evden gelmiyorum. Bir de eğer Mirza sorarsa ona sende olduğumu söylemesen olur mu?”

 

“Elmas beni çok endişelendiriyorsun.”

 

“Korkma. Bir şey yok, eğer Mirza'ya söylemeyeceksen ben sana gelince anlatırım.” dedim.

 

“Tabii gel. Bekliyorum hadi, atıyorum konumu da.” telefonu hızlıca kapatıp konumu bekledim. Beklediğim bildirim sesi geldiğinde alış veriş merkezinin çıkış kapısına yetişmek üzereydim.

 

Mirza hâlâ arkamdan gelirken adımlarımı hızlandırmak istedim ancak bu mümkün değildi. Neredeyse koşuyordum ve kaçarım yoktu.

 

Çıkış kapısına yetişip yağan yağmura baktım ve ana yola doğru yürürken birinin kolumu tuttuğunu hissettim. “Dur artık dedim sana.” diye gürledi Mirza.

 

Dışarıda da birkaç kişi bize dönüp baktığında sinirle bir nefes aldım. “Son defa uyarıyorum. Kolumu bırak.”

 

“Bırakmıyorum, ne yapacaksın?” dedi küçümser gibi.

 

Dudaklarımı ıslatıp kafamı sallarken, “Yardım edin!” diye bağırdım. Kolumu elinden kurtarıp kalabalık bir gruba baktım. Gözlerim dolduğunda genç bir adam kaşlarını çatarak yüzüme baktı. “Bu adam bana kaba davranıyor. Lütfen ben taksiye binip gidene kadar onu benden uzak tutar mısınız?”

 

Adam kolumu tutup beni arkasına çekerken Mirza, “Ya sabır.” dedi. “Elmas buraya gelir misin?” kolumu tutmak için bana yaklaştığında adam onu göğsünden ittirdi.

 

“Kadını rahatsız ediyorsun kardeş. Edemezsin.”

 

Mirza bana baktı ardından adama. “Biz evliyiz beyefendi. O benim eşim. Şimdi izin verirseniz eşimi alıp evimize gitmek istiyorum.”

 

“Yok ya,” dedi adam dalga geçercesine. “Bana ne kardeş evliyseniz? Ne eşine ne başka kadına kalkmayacak o elin. Şimdi bu hanımefendi bir taksiye binip istediği yere gidecek sen de. öküzün trene baktığı gibi arkasından bakacaksın.”

 

Adam bana döndü ve ana yolu işaret etti. “Buyurun bayan siz gidin. Ben buradayım bu beyi tutarım.”

 

Mirza sinirden saçlarını yolarken kafamı onaylar biçimde salladım ve teşekkür edip hızlı bir şekilde ana yola çıktım. Mirza arkamdan gelmeye yeltendiğinde adam dediği gibi onu tuttu ve gelmesine izin vermedi.

 

Gelen ilk taksiyi durdurup bindiğimde hızlıca konumun yerini söyledim ve dışarı baktığımda yaşlar gözlerimden akmaya başladı.

 

Yirmi dört yaşındaydım ama ruhum hâlâ babamın evine tutsaktı.

 

Bugün öğrenmiştim, yeni başlangıçlar eski duyguları silmezdi. Yeni başlangıçlar her zaman olumlu olmazdı.

 

Ve yeni başlangıçlar, belki de öldürürdü.

 

~~~

 

Yine ben, yine ben yine ben.

 

Son bölümler biraz kısa bunun için üzgünüm ama olaylar tamamen başlamadığı için yazarken tıkanıyorum.

 

Şu son iki üç bölüm geçsin hem olaylı hem de uzun bölümlere geçiş yapacağız 🌝

 

Sizleri seviyorum! Oy ve yorumlarınızı bekliyorum 💖

Loading...
0%