Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. MAHKEME GÜNÜ

@diaryofanas

 

Hayatın çoğu zaman ne getireceği belli olmazdı, sadece bekleyip görmek gerekirdi ancak bazen beklemek çok zor olurdu, hayat artık katlanılmaz hissettirirdi ve insan başına daha fazla şey gelemez gibi hissederdi.

 

Bu kadarı çok fazla dedikçe başına daha fazlası gelirdi çünkü hayat ona baş kaldırmadığın sürece üstüne gelirdi.

 

Susmuştum, sustukça ezilmiştim, ezildikçe kendimi kaybetmiştim. Bu kaybediş gerçek benliğimi ortaya çıkarmış, hayata karşı dimdik durmama neden olmuştu.

 

Dimdik duruyordum, arkamda geçmişim vardı. Dimdik duruyordum, arkamda şimdim vardı. Dimdik duruyordum, arkamda geleceğim vardı. Dimdik duruyordum, arkamda Dağhan vardı.

 

Gücümü Dağhan’dan alıyordum, o elimi tutuyordu ben her şeyin üstesinden gelebiliyordum. Dağhan gözlerime bakıyordu benim sırtımdaki yüklerim hafifliyordu. Dağhan'ın varlığı gibi kalbimi yumuşatıyor, kendimi daha huzurlu hissetmeme neden oluyordu.

 

Her şeyi bu kadar hızlı yaşıyor olmamız bana ilk günlerde yanlış gelmişti çünkü fazla ani yaşıyorduk. Sonrasında durup düşününce, hayata geç kaldığımla yüzleşmiştim, hayata geç kalışım her şeyi hızlı yaşamama neden oluyordu.

 

Dağhan'a bunu söylediğimde, kalbinden geçen neyse doğru odur. Eğer yanlış olduğunu hissediyorsan hislerimizi bir süre rafa kaldırabiliriz. demişti ancak ben hislerimi yaşamak istiyordum.

 

Seni sevmemde yanlış bir şey olduğunu düşünmüyorum. demiştim cevap olarak. Sadece biraz ani oldu, yetişemiyorum kendime. diye devam etmiştim.

 

Dağhan gülümsemiş, ellerini yanaklarımın biraz altına yerleştirip yüzümü kendine çekerek alnımı öpmüştü. Güzelim benim, gözlerimi kapatıp kollarımı beline sarmıştım. Kokusu huzurun tarifi, varlığı en büyük şükür sebebimdi. sevmek de sevilmek de güzel duygular. Bunlardan korkmana da yetişmene de gerek yok. Anı yaşa, kalbinden geçeni yap.

 

Bu cümleden sonra düşünmüştüm, korktuğum hayatı hızlı yaşıyor olmamız değildi. Korktuğum onu kaybetmekti. Gitmesiydi.

 

Gitmezsin değil mi? demiştim sesim titrerken. Korkum sesime yansımıştı. Bana zarar vermezdi, emindim ancak gidebilirdi. Gitmesi bana zarar vermesinden daha çok yaralardı, çünkü ben ilk defa seviyordum. İlk defa sevdiğim biri tarafından seviliyordum. Kalbim hayatımda ilk defa bu kadar huzurluydu.

 

Gitmem, demişti saçlarımın tepesini öperken. gitmem tabii ki Elmas, gidemem. Bir insan yüreğini, ruhunu geride bırakıp yaşamına devam edebilir mi?

 

Gözlerim bu kez mutluluktan dolduğunda ona daha sıkı sarılmıştım.

 

Haftalardır birlikteydik, mahkeme günü yarındı.

 

Bu süreç boyunca Gülcan’la aramı düzeltmiştim. Aynı şekilde Hazal ve Nilay’la da ancak ikisiyle de Gülcan’la olduğum kadar yakın değildim. Hazal, biraz kendine gelmiş ve kendi olmaya karar vermişti. Onun sarışın ve mavi gözlü olmadığını öğrendiğimde büyük bir yıkım yaşamıştım.

 

Kestane renginde saçları, siyaha çalan kahverengi gözleri vardı. Saçlarının ilk kez sarı olmadığını gördüğümde diplerini boyattığını düşünmüştüm ancak bu çok mantıksız olacağından aslında sarı saçlı olmadığını anlamıştım.

 

Gülcan bir kez daha hamile kalmıştı ancak başka bir çocuk istemediğinden kimseye söylememiş, gidip aldırmıştı. Bunu benimle paylaştığında kimseye söylemememi rica etmişti ve ben susmuştum.

 

Hazal yeni biriyle görüşmeye başlamıştı ancak ona karşı olan tavırlarını beğenmediği için bir gelecek vadetmediğini de eklemişti.

 

Nilay ve Rıfat çocuk sahibi olmayı uzun zaman sonra denemişti ve sonuç olumluydu. Nilay yeniden tam üç haftalık hamileydi. Doktoru riski olmadığını ve sağlıklı bir gebelik yaşadığını söylemişti. Önceki düşüğünün şimdiki gebeliğini etkilemediğini, eğer dikkatli olursa rahat bir gebelik yaşayacağını dile getirmişti.

 

Mirza ne yapıyordu hiçbir fikrim yoktu, Gülcanlar da onun hakkında hiçbir bilgi vermiyordu ancak umurumda değildi. Dağhan onun hakkında uzaklaştırma kararı çıkardığını, bana yaklaştığı yerde tutuklanacağını söyledi.

 

Agâh Bey benim adıma bir banka hesabı açmıştı. Davet gecesinden sonra tasarımlarımdan kazandığı bütün parayı hesaba aktarıyordu ve her seferinde arayıp tekrar tekrar teşekkür ediyordu. Ameliyatı iyi geçmişti ancak eskisi gibi formda değildi. Sürekli olarak dinlenmesi ve istirahat etmesi gerekiyordu.

 

Profesyonel çizimler değildi Agâh Bey bunları mücevher haline getirecek kadar nasıl beğenmişti hiçbir fikrim yoktu ancak kazandığım bir para vardı ve bu bana yeterdi.

 

Uzay ve annesinin arası düzeliyor gibiydi. Uzay bize daha az geliyordu, Dağhan'a sebebini sorduğumda ablası ve eniştesiyle birlikte dışarıda bir aktivite yaptıklarını söylüyordu.

 

Mutfakta oturup Dağhan'ın pizza hamuruyla kavga edişini izlerken sırıttım. İtalyan usülü pizza yapacağını ve onu izlememi söylemişti ancak gördüğüm tek şey bütün üstünün un olmuş olmasıydı.

 

“Hayatım bence dışarıdan sipariş verelim saat altı oldu.” tek dizimi karnıma çekmiş çenemi dizime yaslayarak onu izliyordum.

 

“Sus Elmas!” diye isyan ederken hamuru tezgâha yerleştirdi, elindeki oklavayla açtı, yırtmadan havaya kaldırmaya çalıştı başaramadığında omuzları çöktü. “Ellerimi yıkayıp ararım. Pizza mı söyleyeceğiz?”

 

Gülmemek için kendimi zor tutarken olumlu anlamda kafamı salladım. “Eğer istersen ben yemek yaparım.”

 

“Sen yorulma ben hallederim.” dedi elindeki hamuru daha fazla oynamadan çöpe atarken. Üstüne bakıp kafasını iki yana salladı, bir peçete koparıp tezgâhı yavaş yavaş silmeye başladı.

 

Bacağımı indirip ayağa kalktım. “Hadi git sen güzelce yıkan temiz bir şeyler giyin buraları bana bırak.”

 

Dağhan arkasını dönüp bana baktı, “Ben çıkana kadar hazırlan dışarıda yiyelim kaç aydır evden dışarı çöp atmaya çıkmadın.” dedi. Sırıtarak kafamı salladım.

 

Oflayıp mutfaktan çıkarken kullandığı malzemeleri hızlıca yerlerine yerleştirdim. Tezgâhı silip bulaşıkları makineye yerleştirdikten sonra odama geçtim. Saçlarım biraz önce yıkandığım için temizdi, maşayla üstünden geçip dalgalarını düzelttim.

 

Hava sıcaktı, ağustos ayının sonundaydık. Açık mavi kot bir şort, üstüne beyaz kısa bir bluz ve salaş kırmızı bir gömlek giyindim. Gömleğin kolları dirseklerime kadardı, terlememi engelliyordu.

 

Parfüm sıkıp kombinimi tamamlarken Dağhan odamın kapısını çaldı. “Gel,” derken Dağhan'ın bana aldığı küçük incili ve onunla birleşik olan kalpli kolyeyi elime aldım. Dağhan kırmızı kırmızı şortu ve beyaz tişörtüyle odaya girdiğinde sırıtmadan edemedim. “Hissettin mi kırmızı giyineceğimi ne?”

 

Dağhan üstüme bakıp yanıma yaklaştı. Elimdeki kolyeyi alarak arkama geçti, nazik bir biçimde kolyeyi boynumdan geçirdi arkadan kapattıktan sonra ellerini karnıma götürdü. Çenesi boynuma yaslanırken gözlerimi aynadaki yansımasından gözlerine çevirdim. “Sanırım hissettim. Senin yapacağın her şeyi hissediyorum bu aralar.”

 

Hiçbir şey demeden aynadaki yansımamıza baktık, ben onun güzelliğine baktım, kalbinin temizliğinin yansıdığı gözlerine, saçlarının buklelerine, dudaklarına ve ne kadar da sevilecek bir insan olduğunu düşündüm. Dış görünüşüyle alakalı değildi ama o çok güzeldi. Temizdi, saftı, iyi olan her şeyin birleşimiydi be güzelliği bu iyiliğinden geliyordu.

 

Ona baktıkça bakasım geliyordu. Yüzüne, vücuduna dokundukça dokunmak istiyordum. Ona yaklaştıkça temizleniyor gibi hissediyordum, onun yakınında durdukça iyileşiyor gibi hissediyordum.

 

Sevgi insanı iyileştirirdi, yaşayarak öğrenmiş oldum.

 

“Biraz daha öyle bakarsan aşık olduğunu düşüneceğim.” diye mırıldandı. Dudakları gömleğin açıkta bıraktığı boynuma dokundu. Nemli ve sıcak dudaklarının baskısı içimi kıpır kıpır ederken omuzlarımı kaldırıp öpüşünü engelledim. “Gıdıklanıyorum yapma.”

 

Neredeyse altı aydır birlikteydik, psikolog ve yeme bozukluğum için randevularıma gidip geliyordum. Beş kilo kadar kilo almıştım ve şu anda elli iki kiloydum. Yemek yemek ilk günler benim için gerçekten çok zordu, sürekli kusuyordum ancak alıştıktan sonra yeme düzenim yerine oturmuş gibi olmuştu. Yemek yiyordum ancak hâlâ yeteri kadar beslenemiyordum. Kilo alıyordum ama hâlâ vücudum için gerekli olan besinleri vücuduma alamıyordum.

 

Pek çok insanın koşarak uzaklaştığı abur cuburları yiyordum, fast food ürünlerini fazlasıyla tüketiyordum ve kilom pek artmıyordu. Doktorum yapımın böyle olduğunu daha fazla kilo almayacağımı söylemişti ancak ben kilo almayı istiyordum. Zayıflığım hastalık derecesindeydi, by bu fazlasıyla rahatsız ediciydi.

 

“Hadi çıkalım güzelim benim,” avuç içi avuç içime hapsolduğunda yumuşak teninin dokusu benim parmaklarımı okşadı.

 

Birlikte arabaya bindiğimizde bu aralar her zamankinden sık dinlediğimiz Pilli Bebek - Eylül Akşamı şarkısını dinlemeye başladık.

 

“Aşık olacak gibisin.” dedim Dağhan'ın yüzüne bakarken. Bakışlarını bana çevirince gülümsedi.

 

“Gözlerinde atıyor kalbin.” diye devam etti kırmızı ışıkta durup gözlerime bakarken. Her defasında aynı şey oluyordu, kalbim heyecanla kasılıyor ellerim terliyor ve nefesim kesiliyordu. Gözlerime bakarak kalbimin gözlerimde attığını söylüyordu ve benim kalbim gözlerimde değil ağzımda atmaya başlıyordu.

 

“Kalbim dayanmıyor bakışına yapma şöyle şeyler.” yeşil ışık yanınca kahkaha atarak yola odaklandı.

 

“Kalbine kurban olurum senin kadın.”

 

Bakışlarımı sırıtarak yüzünden ayırdım. Dağhan'la birlikte olduktan sonra hayat bir anda iyileşmeye başlamıştı. Hiç olmadığım kadar huzurluydum, hiç gülmediğim kadar gülüyordum, hiç iyi hissetmediğim kadar iyiydim. Hepsini sadece tek bakışıyla yapabiliyordu, sesi bile kalbimin yerinden çıkacak kadar hızlı atmasına neden olabiliyordu. Varlığı, şükür sebebimdi.

 

“Bana olan aşkını düşünmediğin sürece böyle uzaklara dalmak yasak sana.” dedi ciddi olmayan bir ses tonuyla. “Deccal misin, kem gözlü müsün, olumsuz enerjiyi üstüne mi çekiyorsun anlamıyorum ama ne zaman uzaklara dalıp gitsen başına bir şey geliyor. Düşünme güzelim, konuş benimle.”

 

Derin bir nefes alıp bakışlarımı ona çevirdim. “Varlığın şükür sebebim, onu düşünüyordum.”

 

Yüzüne sevimli bir gülümseme yerleştiğinde içim onu öpme arzusuyla kavruldu. Dudaklarım karıncalanmaya başladığında dişlerimi dudaklarıma geçirdim. “Ben hep varım Elmas’ım hep de olacağım. Bunun için şükretmene gerek yok.”

 

Omuz silktim. “Bazen beni neden bu kadar sevdiğini düşünüyorum.”

 

“Onu düşünme çünkü bir nedeni yok. O gün kitapçıda omzuna çarptığım gün bakışlarında gördüğüm o sönük ışık beni sana bağladı. Gözlerinde kıvılcıma ihtiyaç duyan sönük bir ateş vardı, ben onu yakmanı istedim. Ve yakarken de yanında olmayı. Şimdi baktığımda ilk tanıştığım kadın değilsin, çok daha fazlasısın. Gözlerinde yanmasını istediğim o ateş artık yanıyor. Arıcı Cehennemi yerini buluyor.” dedi park ederken.

 

Sözleri, kalbime ekilen huzur tohumlarının sulanıp filizlenmesine neden olduğunda yutkundum. Gözlerim mutluluk pınarlarından gelen yaşlarla dolduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım. Dilim tutulmuştu, diyebileceğim hiçbir şey yoktu.

 

“Sen şimdi ağlamaya başlayacaksın ama başlama güzelim, hadi inelim. O güzel gözlerinden mutluluk gözyaşları dahi dökülmesin.”

 

Kafamı sallarken sağ gözümden bir damla yaş aktı, Dağhan'ın dediği gibi mutluluktandı.

 

Arabadan inip centilmen bir erkek olarak kapımı açtı Dağhan. Gülümseyip yüzüne baktıktan sonra uzattığı elini tuttum ve arabadan indim.

 

Güzel bir havada sevdiğim adamla güzel bir yemek. Hoşuma gitmişti.

 

~~~

 

Geceye doğru kahkaha atarak eve döndüğümüzde ayaklarıma kara sular inmiş gibiydi, ayak tabanlarım ağrıyordu.

 

“Yaşlılar kapatılabilir mi?” dedi Dağhan yüzünü buruşturarak. Bense ayakkabılarımı çıkarırken kahkaha atmaya devam ediyordum.

 

“Çok komikti.” diyebilmiştim gülüşlerim arasında.

 

“Komik falan değildi.” dedi Dağhan arabanın anahtarını girişteki dolabın askısına asarken. “Kadın beni yolun ortasında sana yürümekle suçladı. Yaşlı teyze çantasıyla dayak yedim resmen.”

 

Dağhan sahil kenarında yürümek istediğim için arabayı uygun bir yere park etmeye gitmişti ve ben o sırada sahil kenarında balon satan bir adamın yanında duruyordum.

 

Balonlara bakarken Dağhan arkamdan sarılmış, ben şaşırıp ‘hi’ dediğimde yanımızdan geçen yaşlı bir teyze bize dönmüştü.

 

Dağhan balon satan amcaya yaklaşıp bir balon almak istediğini söylediğinde yaşlı teyze bize doğru gelmiş elindeki büyük kahverengi çantayla Dağhan'ın beline vurmuştu.

 

Beline vurmuştu çünkü boyu Dağhan'a yetişmemişti...

 

“Terbiyesiz! Sarkıntılık yap sonra da balon al!” diye bağırmıştı Dağhan şokla kadının yüzüne bakarken. Garibim ne olduğunu da anlamamış kime sarkıntılık yaptığını ve benim tepkimin ne olduğunu anlamaya çalışmıştı.

 

“Bak hâlâ gülüyor. Fena yaparım seni Elmas.” dedi en sonunda Dağhan kızarak. Ayakkabılarımı çıkarıp ona doğru yaklaştım. Kollarımı boynuna dolayıp sevimli sevimli yüzüne baktım.

 

“Yakışıklım, sevgilim, kalbim, her şeyim, kızdın mı sen bana?” elleri otomatik olarak belimi bulduğunda bedenimi kendi bedenine yasladı.

 

Yaz sıcaklığının yanı sıra bedeninin sıcaklığını hissettiğimde heyecan kanımda dolaşmaya başladı. Midemde o tanıdık kasılma hissi baş gösterdiğinde dudaklarım Dağhan'ı öpme arzusuyla kavruldu.

 

Gözlerine baktığımda gördüğüm hisler, benim hissettiklerimden farklı değildi. Uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük kondururken belimdeki elleri beni daha çok kendisine bastırıyor, belimden aşağı kayarak kalçama ulaşıyordu.

 

Bedeninin aksine soğuk olan parmakları kalça çizgimin hemen altında biten şorta dokundu, şortun altına giren parmakları kalça çizgilerimi okşadı, dudaklarına doğru inler gibi bir nefes bıraktım.

 

“Dağhan,” diye mırıldandım sakince ancak bedenim sakin değildi. Vücudum her bir dokunuşuyla kasılıyor, dudaklarının dudaklarımdaki varlığı başımı döndürerek bacaklarımdaki bütün kuvveti yok ediyordu.

 

“Söyle güzelim.” dudakları dudaklarımdan ayrıldı, çeneme dokundu. Dudaklarından bağımsız olarak dilini çenemde hissettim, öptüğü yeri yaladı. Kalça çizgimdeki parmakları şorttan içeri girdi, kalçalarım avuç içlerindeydi.

 

Diliyle ıslattığı çenemi dudakları arasına alarak çekiştirdi, boynunda duran ellerim saçlarına karıştı bacaklarımdan çekilen kuvveti saçlarına tutunarak geri aldım.

 

Gözlerim kapanırken dili çenemden aşağı kaymış, boynumun yan tarafını, beni hayatta tutan şah damarımı hedef almıştı. Kendimden geçmek üzereyken Dağhan, “Seni hayatta tutan damarında benim izim olacak.” diye fısıldadı. Dilini gezdirdiği yerde tıpkı çenemde olduğu gibi dudaklarını hissettim, ardından dişlerini oraya geçirerek ince derimi çekiştirdi.

 

Saçlarına asılırken kendimi tutamadan inledim. Dağhan'ın kalçalarımdaki elleri oradan ayrıldı, yeniden belimi buldu. Gözlerimi aralarken bakışlarımı şehvet ve tutkunun esir aldığı gözlerine çevirdim. “Bütün vücuduma iz bırakmanı istiyorum. Ben senin olmak istiyorum, kadının olmak istiyorum.”

 

Dağhan'ın gözleri gittikçe daha fazla şehvete bulandı, bir damla suyun boyayı dağıtması misali yeşil gözlerinde dağıldı tutkusu. Dudakları dudaklarıma kapanıp susuz kalmış gibi beni öperken belimdeki elleri beni havaya kaldırdı.

 

Omuzlarına tutunup beni havaya kaldırmasına yardım ettim, nereye gidiyordu hiçbir fikrim yoktu ancak bana dokunsun istiyordum. Bedenim onun dokunuşlarına açtı, onun bana dokunmasına ihtiyacım vardı. Dudaklarının hissiyatını her bir zerremde istiyor ona ait olmayan tek bir hücrem bile kalmasın istiyordum.

 

“Beni deli ediyorsun.” dedi Dağhan onun odasına girerken. “Bana kafayı yediriyorsun, ne yapacağımı şaşırmama neden oluyorsun.”

 

Saçlarını çekiştirerek bana bakmasına neden olduğumda dudaklarımı uzanıp dudaklarına bastırdım. Parmaklarım yumuşak buklelere girip onları dağıtırken dişlerimi Dağhan'ın alt dudağına bastırdım. Bu hareketim kalçalarımda duran ellerini oraya daha sert bastırmasına neden olduğunda kot kumaşına rağmen etimin sıkıştığını hissettim. Dudaklarına doğru nefesimi verdiğimde sırtım düşme hissinin etkisine kapıldı.

 

Sırtım yatağın yumuşak örtüsüyle buluştuğunda bacaklarım aralandı, Dağhan o boşluğa girdi ve dudakları bluzumun açıkta bıraktığı gerdanımda gezindi. Gömleği iki tarafından tutup aceleci bir tavırla çıkarırken doğrulup ona yardımcı oldum.

 

Sırtım tekrar yatağa değerken Dağhan'ın elleri kısa bluzumun açıkta bıraktığı karnımda gezindi, karnımdan yukarı çıkarken ellerimi nereye koyacağımı bilemedim, uzanıp omuzlarına tutundum.

 

(Bundan sonrası cinsel unsurlar bulunduruyor, iğrenen, okumak istemeyen, rahatsız olan kişiler için sahnenin bittiği yere uyarı koyacağım oradan devam edebilirsiniz)

 

Ellerinin soğukluğu karnımda kendine ait bir yol çizerken istemsizce karnımı içeri doğru çektim.

 

Dağhan'ın parmakları karnımdan yukarı çıkarken öbür eli bacağımda dolanıyor, şortun açıkta bıraktığı ölçüde çıplak olan her zerreme dokunuyordu.

 

Gözlerimi kapatıp yutkunurken parmakları sütyenimin üstünde durdu, sütyenin üstünden küçük bir daire çizdi, göğüs uçlarımın kabardığını hissettim. “Dokun,” sesim çaresizdi, sesim muhtaçtı. Bana dokunmalıydı, buna hiç olmadığım kadar muhtaçtım. Bedenim yanıyordu soğuk dokunuşlarına rağmen bedenim alev alıyordu sebebi oydu.

 

“Nasıl karşılayacak beni göğüs uçların Elmas Arıcı?” diye sordu alayla zira bulunduğumuz pozisyonda alay edecek bir noktada değildi, biliyordum. “Minik kabarcıkların şişip kızardı mı bana olan isteğinden?”

 

Gözlerimi aralarken dudaklarımı ıslattım. Konuşmasının beni rahatsız etmesi gerekirdi, belki iğrenmem belki de utanmam gerekiyordu ancak edepsiz sözleri iki bacağımın arasında istekle kasılan kadınlığımı daha fazla etkiliyordu. İç çamaşırımın daha şimdiden sırılsıklam olduğunu hissediyordum, böyle konuşması pek yardımcı olmuyordu.

 

“Dokunup bak, kendin öğren.” sesim bir fısıltıdan farksızdı, bütün kuvvetim çekilmiş gibiydi yalnızca bana dokunsun istiyordum. İstemekten de ötesiydi, bu çok fazlaydı. Bir insanın bir insana duyabileceğinden fazlasıydı.

 

“Siktir,” dedi o da neredeyse fısıldayarak, parmakları sütyenin açıkta bıraktığı göğsümde gezindi. Sol göğsümün üstünde gezinen parmakları kalp atışlarımın üstüne geldiğinde doğruldu, yüzüme baktı, gözlerinde tutkunun yanında bir şaşkınlık vardı. “Sana dokunduğum için mi bu kadar hızlı atıyor kalbin?”

 

Olumlu anlamda kafamı salladım. “Bana daha fazla dokunman için canını verecek bedenim,” Dağhan uzanıp sert bir şekilde dudaklarımı öptüğünde parmakları sütyenin içine girdi, merak ettiği göğüs uçlarıma parmakları değdiğinde dudaklarına doğru inledim.

 

Parmaklarım saçlarına dokunduğunda onun parmakları dokunduğu göğüs ucumu tuttu, sıktı ve çekiştirdi. Dişlerimi araladığı dudaklarının arasından benim dilime değen diline geçirirken bacağımdaki parmakları koparırcasına etimi çekiştirdi.

 

“Sertleşmiş göğüs uçların, benim için sertleşmişler. Onlar böyleyse,” bacağımdaki parmakları yukarı çıktı. Aralıklı bacaklarımın arasından o noktaya dokundu. İki bacağımın arasında, şortun çizgisinde kendini belli etmek istercesine bir yol çizerken karnım içeri doğru bir kez daha göçtü. “Islak mısın Elmas Arıcı? Yoksa dilimi kuytularında gezdirip seni ıslatmam mı gerekecek?” sözleri heyecanla nefesimi tutmama neden olduğunda iç çamaşırımdaki ıslaklığın şortuma geçtiğini hissediyordum. “Amına koyayım parmağım ıslanıyor.”

 

Kadınlığımdan akan sıvıyla ıslanan şortumda gezinen parmakları nemlenmeye başlamıştı. Nemlenen parmağını oramdan çekip dudakları arasına götürdüğünde sesli bir şekilde yutkundum. Dilini dışarı çıkarıp nemlenen parmaklarını yavaşça yaladı, yavaşlığı kalbimi hızlandırdı omurgamdan aşağı soğuk ter damlalarının aktığını hissettim.

 

“Enfes,” dedi parmaklarını yaladıktan sonra, ellerini uzatıp şortumun düğmesine götürdü. “bu tadı kuytundan almama izin veriyor musun Elmas Arıcı? Dilimi bütün sınırlarında gezdirip suyunla sarhoş olmama izin veriyor musun?”

 

“Veriyorum,” sesim heyacandan titredi, sesim zevkten titredi, sesim titredi çünkü onu istiyordum. Kalbim bütün bedenimde atıyordu, nabzım vücudumun her bir noktasındaydı. Her bir hücremde ona olan ihtiyacım, her bir noktamda ona olan muhtaçlığım vardı.

 

Şortumun düğmesi ve fermuarını açıp bel kısmını tuttu. Tereddüt edermiş gibi yüzüme baktı, ellerini belimden çekti. “Bunu yapmak istiyor musun? Sana dokunmamı gerçekten istiyor musun?” ses tonu endişeliydi, bana zarar vermekten endişe duyuyordu.

 

Doğrulup ellerini belime yerleştirdim. Kararlılıkla gözlerine bakarken bedenim kendini taşıyamayacak kadar kendinden geçmişti, sadece bakışıyla bile kasılıp gevşeyen kadınlığım sular içinde kalırdı ancak bana dokunsun istiyordum. Bunu istiyordum. “İstiyorum. Parmaklarının değmediği tek bir zerrem bile kalmasın istiyorum.”

 

Yutkundu, hâlâ emin değildi hissedebiliyordum. Gözlerine baktığımda yeniden yutkundu, kafasını iki yana salladı. “Ben,” belimdeki parmakları şortun kumaşını sıktı. “emin değilim Elmas.”

 

Derin bir nefes aldığımda nefesim bile titredi. Korkuları olması doğaldı, çöktüğüm bütün dönemlere birinci dereceden şahit olmuştu ancak ben bütün korkularımı atlatmışken onun korkmasını istiyordum.

 

“Yap Dağhan. Yalvarırım dokun bana.” sesim titriyordu gözlerimin önünde yıldırımlar çakıyordu kadınlığımın tepesindeki minik şişliğim gittikçe büyüyor kalp gibi iç çamaşırıma vuruyordu.

 

Dağhan yutkunurken parmakları şortun kenarlarını aşağı indirmeye başladı. Bunu o kadar yavaş bir şekilde yapıyordu ki hızlanması için ayaklarına kapanabilirdim. “Yalvarma, sana dokunmam için yalvarmana gerek yok. Bedenin benim mabedim, benim cennetim.”

 

Şortu çıkarıp muhtemelen sırılsıklam olan iç çamaşırıma bakarken gözlerini kapatıp dudaklarını ısırdı. Camdan gelen ılıkk rüzgar ıslak bacak arama değdiğinde ne kadar ıslandığımla yüzleştim.

 

Dağhan eğilip ellerini kalçalarımın altından geçirdi, ellerini karnıma yerleştirip dudaklarını ıslak iç çamaşırıma bastırdı.

 

Delirebilirdim, kafayı yiyebilirdim, aklımı kaçırabilirdim bu his beni mahvedebilirdi. Dudaklarının iç çamaşırıma rağmen oradaki varlığı kalbimi hızlandırdı yatakta öylesine duran ellerimin avuç içleri terle doldu, omurgamdaki bütün terler aşağı aktı yok oluyor gibi hissettim. “Dağhan!” inlemeyle karışıktı, bir yardım çağrısıydı bir haykırıştı, ona olan isteğimdi.

 

“O kadar güzel kokuyor ki sabaha kadar sadece koklayabilirim.” burnunun ucunu ıslaklığa sürterken ellerimi saçlarına uzattım, terli avuç içlerimdeki bütün sular saçlarına sindi. Tek elini karnımdan çekip orama götürürken karnım içe doğru göçtü, nefesim kesildi belim kavislendi. Hepsi aynı anda nasıl olmuştu bilmiyordum ama paramparça oluyordum, emindim.

 

Dağhan'ın parmağı ıslak çamaşırın üstünden bütün kadınlığım boyunca kaydı, ıslaklığıma yapışan kumaş beni daha çok mahvetti. “Dağhan, evet!” kumaşın kenarına parmağını takıp kumaşı kenara çekti.

 

Artık bütün çıplaklığım gözlerinin önündeydi, bütün benliğimi görüyordu, varlığımın hepsi sansürsüz bir şekilde parmaklarının ucundaydı.

 

İki parmağıyla kadınlığımın dudaklarını ayırdı, gözleri şişip kalp gibi atan klitorisime takıldığında, “Sikeyim bu küçük tomurcuk bu kadar mı zevk alıyor dokunuşlarımdan?” kadınlığımı ayırmadığı parmaklarından birini oraya bastırdı, yutkundum.

 

“Ah, Dağhan durma!” yalvarıştı, duramazdı. Zevkin bütün notalarında inlemelerimin sesleri vardı. Tutkunun bütün kelimelerinde dokunuşlarının heceleri vardı.

 

Aklımı kaçırmak üzereydim henüz bir şey yapmamıştı ama ben şimdiden deli gibi zevk almıştım.

 

Parmağını yumuşak yumrunun üstüne bastırdığında uyarılmış gibi kasıldım, Dağhan kıkırdadı ama kıkırtısı bile iki bacağımın arasındaki ıslaklığı arttırdı. Yanlış notaya basılmış gibi tiz bir ses dudaklarım arasından firar ettiğinde, “Yani bu hareket,” parmağını yine aynı şekilde o yumruya bastırdı. Aynı ses yine dudaklarım arasından çıkarken parmağını bastırmaya devam etti, aynı zamanda dilini girişime yasladı.

 

Küçük deliğimin çevresinde dili, klitorisimde baskı uygulayan parmağı vardı. İçimde kasılmalar başlamıştı, ayak parmaklarıma kadar titrediğimi hissediyordum ancak bu kez zevktendi.

 

Gözlerimden yaşlar akarken, “Dağhan!” diye inleyip duruyordum. Dili girişimden ayrılıp kadınlığımın dudaklarını yaladığında, “Evet, siktir Dağhan.” dudaklarım arasından istemsiz küfür döküldü. Dağhan kıkırdarken biraz önce parmaklarıyla ezdiği yumruya dilini değdirdi.

 

Bedenim deli gibi bir titremenin eşiğine gelirken Dağhan iki eliyle bacaklarımı tutup beni yatağa bastırdı. “Şşt daha vakti değil.”

 

Vaktiydi. Şu an tam vaktiydi ancak bacak aramdaki ıslaklığım Dağhan'ın sözünü dinlemek istemiş olmalı ki daha az kasılmaya başladı, Dağhan'ın dili yeniden yumruyu bulurken elini aşağı doğru uzattı.

 

Parmakları dilinin zorladığı girişimde durduğunda nefesim heyacandan hızlandı, göğsüm derin soluklarla inip kalkmaya başladığında orta parmağı girişimdeki ıslaklıkta sürtündü.

 

Dilinin çıkardığı ıslak ve edepsiz sesler kasılmalarımı arttırdığında parmağı girişimdeki ıslakığı gittikçe yayıyor içime girmiyordu.

 

Klitorisimin dişler arasına alındığını hissettiğimde daha fazla dayanamadım inlerken bedenim havaya kalktı, bütün bedenim titremeye başladı. Kasıklarımda bir volkan patlamış gibi hissederken ilk önce yavaş yavaş Dağhan'ın ağzına doğru aktım. Bu utanç vericiydi ancak ağzını çekmemişti.

 

Sesli şekilde inlerken ve Dağhan'ın dudakları hâlâ oramdaydı ve emmeye devam ediyordu. “Dağhan,” kalan son gücümle inlediğimde daha fazla titremeye başladı. Neler olduğunu anlayamıyordum, yabancı bir his bedenimi ele geçirdiğinde gözlerim arkaya doğru kaymaya başladı.

 

Zevk dalgası yerini korkuya bırakırken, “Dağhan?” dedim korkuyla. Boşalmıştım, bitmemiş miydi?

 

“Şş bir şey yok korkma. Sadece zevke odaklan.” dedi Dağhan, dudakları, dili ve parmakları hâlâ oramdayken.

 

Dediğini yaptım, gözlerimi kapatıp verdiği zevke odaklanırken kadınlığım hiç olmadığı kadar kasıldı. Sesim içime kaçtığında lavaboya gitme ihtiyacı hissettim ancak Dağhan durmadı.

 

Ellerim yatağın çarşafına gittiğinde son bir kez, “Ah!” diye zevkle bağırdım, sonrası kadınlığımdan _fışkıran_ su ve Dağhan'ın onu emmesiydi.

 

Ayağa kalkıp üstündeki tişörtü çıkardı ve bedenini yatağa attı. “Hadi güzelim kalk duş al yarın büyük gün.”

 

 

!!CİNSEL İÇERİK BİTTİ BURADAN DEVAM EDEBİLİRSİNİZ!!

 

Yarım saat sonunda ancak ayaklanabilmiş ve duşa girebilmiştim. Bu kadar zevk almış olmam akıl kârı değildi ancak bir o kadar da mantıklıydı.

 

Yıkanıp çıktıktan sonra saçlarımda havluyla Dağhan'ın yanına uzanmıştım.

 

Parmağımın ucunu çıplak göğsünde gezdirirken, “Teşekkür ederim.” diye fısıldadım. Dağhan havluya rağmen uzanıp saçlarıma bir öpücük kondurdu.

 

“Ne için güzelim?” parmakları üstümdeki pijamanın açıkta bıraktığı omzumu okşuyordu. Aldığım zevk, yıkanmış olmam ve dokunuşu beni o kadar mayıştırmıştı ki, uyumamak için verdiğim savaş takdire şayandı.

 

“Öyle işte biraz önce yaşattıkların için.” durup kafamı kaldırarak gözlerine baktım. Üzüntüyle dudak büzerken Dağhan uzanıp büzdüğüm dudağımı öptü. “Ben sana aynı şeyi yaşatamadım ama, kendimi kötü hissettim böyle olunca.”

 

Kafamı yeniden göğsüne yaslayıp okşadığı kolumu okşamaya devam etti. “Saçma sapan konuşma güzelim sana zevk vermiş olmak tahmin ettiğinden çok daha fazlasını bana verdi. İnlemelerin, özellikle ismimi inlediğin dakikalar benim için paha biçilemezdi ve emin ol içine girmiş olmaktan daha çok zevk verdi.”

 

Utançla göğsüne vurduğumda kıkırdadı.

 

Aradan belli bir süre geçtiğinde ikimiz de gecenin karanlığında birbirimizin nefes seslerini, kalp atışlarını dinliyor ancak uyumuyorduk.

 

“Dağhan,” diye mırıldandım sessizce.

 

“Efendim bebeğim?”

 

“Senden yana şüphem yok güvenim sonsuz ama, yarınki davanın sonucu ne olur?”

 

Derin bir nefes alınca göğsü inip kalktı. “Kazanacağımıza eminim, bu konuda benim de hiçbir şüphem yok ama hukukta kesinlik diye bir şey yoktur. Karşı tarafın herhangi bir savunması olduğunu düşünmüyorum ama sonuç olarak o da bir avukat ve mesleği gereği kelimelerle arası iyi.”

 

“Kaybetme iht-” sözümü kesti.

 

“Öyle bir ihtimalimiz yok. Boşanmasanız bile o pezevenk sana şiddet uyguladı, sana tecavüz etti. Aile mahkemesinde olmasa bile ceza mahkemesinde yargılanır.” dedi sabırsız bir şekilde. “Yine de Elmas, artık kimliğinde onun soyismi yazmasın diye canımı dişime takacağım. Şimdi uyu güzelim sabah güzel haberlerle uyanacağız.”

 

Saçlarımdaki havluyu çıkarıp kenara yerleştirdi. Saçlarıma hafif hafif masaj yaparken gözlerim bu anı bekliyormuş gibi kapandı. Güzel rüyalarla dolu bir gece geçirdim.

 

~~~

 

Mahkeme salonunun kapısındaydık.

 

Benim yanımda Dağhan duruyordu, Dağhan'ın yanında Başak duruyordu. Karşı tarafta Mirza, cübbesiyle bir avukat, Gülcan Nilay, Hazal, Agâh Bey, Tomris Hanım ve şaşırtıcı bir şekilde Miraç vardı.

 

Koridordan topuklu ayakkabı sesleri geldiğinde herkes kafasını o yöne çevirdi. Güneş gözlükleriyle Asude ve Nevra, yan yana ve senkronize bir şekilde yanımıza ulaştılar.

 

Herkes şaşkınlık ve merak içinde bize doğru döndüğünde Asude ve Nevra aynı anda güneş gözlüklerini çıkardılar, saçlarına taktılar. “Selam balım.” dedi Nevra sakince. Asudeyse gülümsemekle yetindi.

 

Miraç, sırıtarak bize doğru gelirken Nevra ona doğru elini salladı. “Güzeller güzelim de buralardaymış!”

 

Mirza, “Sen?” dedi anlamayarak Miraç’a doğru. Öfkesine hakim olamayıp Miraç’a doğru adım atacağı sırada avukatı kolundan tuttu. “eski nişanlımla mı birliktesin lan sen?”

 

Miraç sırıttı ve Nevra’nın elini tutup elinin tersine kibar bir öpücük kondurdu. “Merak etme hayatım kuzenin adam en azından senin gibi şerefsiz değil.” dedi Nevra.

 

Laf dalaşına girecekleri esnada salonun kapısı açıldı, mübaşir, “Davacı Elmas Çakır, davalı Mirza Çakır?” diye seslendi.

 

İçeri girdiğimizde yerlerimize oturduk, çok garipti ancak gerilmiştim.

 

Duruşma başladığında ve Dağhan olayları kısaca özet geçtiğinde karşı tarafın avukatı ayağa kalktı. “Elmas Hanım’ın söylediklerinin büyük bir kısmı yalandır Hakime Hanım, Elmas Çakır’ın psikolojik rahatsızlıkları olduğu ve şizofreni başlangıcı olduğu elinizdeki dosyalarda mevcuttur.”

 

Dağhan sakince ayağa kalkıp, “Müvekkilimin hiçbir sağlık sorununun bulunmadığı, aksine sayın Mirza Çakır’ın bundan tam üç yıl öncesinde sinir hastalıkları sebebiyle hastaneye yatırıldığı ve aylarca hastanede yattığı size sunduğum dosyada kanıt olarak mevcuttur. Üstelik o dönemlerde birlikte olduğu ve sinir hastalıkları yüzünden ona dava açan eski nişanlısı Nevra Yıldız da aramızda bulunmakta, Sayın Mirza Çakır’la yaşadıklarını anlatmak için izninizi beklemektedir.”

 

Hakime Hanım Nevra’ya söz verdiğinde Nevra kürsüye geçmiş ve bana anlattıklarını kısaca hakime anlatmıştı.

 

“Geçmiş zaman ekiyle kurulan cümlelerdir bunlar Hakime Hanım. Müvekkilimin geçmişte hasta olması iyileşmediği anlamına gelmez. Sayın Elmas Çakır Mirza Çakır’la parası için evlenmiş, müvekkilimden para alamayacağını anladığındaysa boşanma davası açmıştır.”

 

Bakışlarımı Mirza’ya çevirip böyle bir şeyi gerçekten söyleyip söylemediğini düşündüm, ancak yüzündeki gülümseme her şeyi açıkça belli ediyordu.

 

“İtiraz ediyorum Hakime Hanım, size sunduğum dosyada müvekkilimin şiddete maruz kaldığı, nitelikli cinsel saldırıya uğradığı ve bu saldırı sonucunda dış gebelik yaşayıp ölmek üzere olduğu belirtilmektedir. Üstelik Mirza Çakır bu süreçte müvekkilimi Asude Kadınoğlu ile aldatmaktaydı. Yine elinizdeki dosyada görüntüler var, Asude Kadınoğlu’nun gebelik raporları ve bebeğin babalık testi de aynı şekilde dosyada mevcuttur.”

 

Mirza'nın avukatına döndüğümde şaşkınlıkla Mirza'ya bakıyordu. Mirzaysa şaşkınlıkla Asude’ye bakıyordu.

 

“Size bütün herkesin içinde göstermek istediğim bir görüntü var Hakime Hanım, eğer kabul ederseniz o görüntüleri göstermek isterim.” dedi Dağhan dosyanın yanındaki flaş belleği eline alırken.

 

“Tabii Avukat Bey oynatabilirsiniz.” Dağhan ayağa kalkıp hakimin yanındaki bilgisayara flaş belleği taktı, sol tarafımızdaki beyaz ekranda bir kamera kaydı oynamaya başladığında kaşlarımı çattım.

 

Dağhan'ın eviydi, girişi ve Dağhan'ın odasını çekiyordu. İlk birkaç dakika hiçbir şey yoktu ancak Dağhan görüntüyü hızlandırdığında kapıdan biri içeri giriyordu, etrafı kolaçan edip Dağhan'ın odasına gidiyordu. Dağhan görüntüyü durduğunda, “On beş gün önce evime zorla girilmiş ve Mirza Çakır tarafından davanın kanıt dosyası çalınmıştır. Hepinizin huzurunda sormak isterim Hakime Hanım, suçsuzlarsa dosyaları neden çaldılar?”

 

Herkes hatta Mirza'nın avukatı bile büyük bir şaşkınlıkla ona bakarken Hakime Hanım, “Karar!” diye bağırdı. Hep birlikte ayağa kalkarken Hakime Hanım devam etti. “Türk Ceza Kanunu'nun 102. maddesinin 2. fıkrasına göre failin vücuduna bir organ girmesi sebebi ve Türk Ceza Kanunu'nun 102. maddesinin 3. fıkrasında geçen birlikte yaşamak zorunda oldukları ortamdan faydalanmak suretiyle kişiye nitelikli cinsel saldırıda bulunma suçundan Mirza Çakır’ın on sekiz yıl hapsine, Elmas Çakır’ın Mirza Çakır’dan ayrılıp özgürlüğüne karar verilmiştir.”

 

 

~~~~

 

allahım allahıııımmmm sana geliyorum.

 

başardık kızlarım 🥹

 

 

Loading...
0%